Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 ARAUK 2000 CUMA
OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
ABD'de Bbişkanlık Seçimi ve Sonrası
Prof. Dr. Stına KİLt Boğaziçi üm
ABD'de 7 Kasım 2000 tarihinde hare!
gerçekleşen Başkanlık seçimi sonra-
sı yaşananlar ve seçim sonrası özel-
Lüde Florida eyaletinde seçim sonuç-
lan konusundaki belirsizlikler ve her
iki başkan adayının bırbirlerini suç»i-
malan ve çeşitli kademede mahkeme-
lere başvurmalan bu ülkedeki baş-
kanlık seçim sisteminin sorgulanma-
sına yol açtı. Bu durum bundan da öte
her iki adayın ne Ölçüde Amerikan
halkının isteklerine yanıt verdiği ko-
nusunu da gûndeme getirdi. Seçim ta-
rihinden birkaç gün sonra akademik
bir görevle gittiğim VVashington'da bu
konulan doğrudan gözlemleme olana-
ğını buldum. Gözlemlerim, hangi aday
başkan olursa olsun bazı gerçekleri
vurgulamaya yöneliktir.
Başkanlık seçimi ve Amerikan hal-
kı: Öncelıkle belirtilmesi gerekir ki
ABD'de başkanlık seçim sistemi es-
kimiş, dönemini tamamlamış ve hal-
kın isteklerini tam anlamıyla yansıt-
mayan bir sistem. Nitekim Demokrat
Parti'nin adayı Al Gore, halkoyunun
çoğunluğunu almasına karşm ıkınci
seçmenin (Electoral College) oylan-
nı Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Ge-
orge W. Bush'a kaptırmış durumda
gözüküyordu. Florida eyaletinde ya-
şanan olaylar ikinci seçmen oylann-
da Gore lehine fark çıkabileceği, oy
pusulannın sayımında gerekli özen
gösterilmediği savıyla Gore ekibinin
:ete*geçmesi nedeniyle başladı.
B ^ p i ı k seçimindeki belirsizliği,
yalnızca seçim sisteminde aramanın
yetersiz bir görüş olduğu kanısında-
yun. Gerçi seçime katılım yüzde elli-
ler civannda, düşük bir katılımdı. An-
cak her iki adayın birbirine çok yakın
oy almalan da Amerikan halkının hiç-
bir adayı fazla benimsemediğinin ka-
nıtı olarak düşünûlebilir. Nitekim ko-
nuştuğum Amerikalılardan bazılan
"Albirini, vurötekine" yorumunu ge-
tiriyorlardı. öyle gözûkûyor ki Ame-
rikan halkı daha üstün nitelikleri taşı-
yan bir kişinin başkan olması dileği-
ni, hiçbir adaya büyük bir ûstünlük
sağlayabileceği oranda oy vermemek-
le kanıtladı. Her iki adayı destekle-
yen "yoğun" bir duygusallık, "taraf-
hhk" da pek yok. Sonuç ne olursa ol-
sun, Amerikan sistemi şu aşamada
halkın çoğunluğunun "lider* gördü-
ğü, içtenlikle benimsediği bir kişiyi
"BeyâzEv"e taşımayacak. Bu neden-
le şimdilerde sona ermekte olan CHn-
tonyönetimine, özellikle Başkan Clin-
ton'ın oldukça başanlı ekonomi poli-
tikasma halktan övgü gelmekte.
Bu denli çekişmeli sonuçlu bir se-
çim her iki adayı da yıprattı; "meşnı-
iyet" konusunu gûndeme getirdi. Bu
nedenle başkan seçilen kişinin ilk dört
yıldan sonra, ikinci bir dört yıl için se-
çilme şansı azalmış durumda, bazıla-
nna göre ıse bu olanak dışı.
Başkanbk seçiminin gûndeme ge-
tirdUderi: ABD Başkanlık seçimi son-
rası yaşananlar, ABD politikası ko-
nusunda bazı "hoş ohnâyan", "tedir-
gin edici" konulann, durumlann da
ortaya çıkmasına neden oldu. New
York Times gibi eazeteler, bazı yazar-
lar ve aydınlar "Iyi ki seçim sonrası bu
geHşmeler oldu, çûnkü her iki adayın
gerçek karakterini seçim sonrası yaşa-
nan olaylarda anladık" diyorlar. Her
iki adaya ve özellikle Bush'a en ağır
eleştirilerden birini "Ahab Waco Ba-
Kn^şma Karşı"(Ahab vs. The Waco
Whale) başlıklı 29 Kasım 2000 tari-
hinde New York Times'ta çıkan yazı-
sıyla Maureen Dowd yaptı. Gore'u
aynntılara saplanan, aynntılarda kay-
bolan ve sorunlan "dekge" etmesini,
başkalanna çeşitli konularda yetki ver-
mesini bilmeyen bir kişilik olarak ta-
nımlarken en ağır eleştirileri şu söz-
lerle Bush'a yöneltti: Her şey bu ka-
dar karmaşıkken, sorumluluk üstle-
neceği yerde, spor salonlannda cim-
nastik yaparak ya da çiftliğine kaça-
rak vaktini geçiriyor. Tûm işlerini baş-
kalanna devreden ve yardımcılannın
gûdümünde olan Bush, "Başkanhk"
görevini de başkalanna "delege" ede-
rek yürûtemeyeceğini daha anlamamış
görünüyor. Belki de yardımcılan onu
bu konuda uyarmamış olabilir, gibi
alaycı bir tonla Dowd makalesini bi-
tiriyor.
Hem Al Gore ve hem de George W.
Bush varlıklı ailelerden. Gore seçim
kampanyasında alabildiğine "etaik"
konulan işledi. ABD'de yaşayan çe-
şitli etnik gruplara seslendi, onlara
pek çok söz verdi. "WASP" (YVhite-
Anglosakson-Protestant) "Beyaz-Ang-
losakson-Protestan" yani ABD poli-
tıkasına en uzun sûreli egemen olmuş
güçlerin politikalanna uzak olduğu
imajını vermeye çahştı. Ekonomi-po-
litikada sürekliliği ve özellikle "çev-
re" sorunlannı \r
urguladı. Dış politi-
kada ahşılanın pek dışında bir siyasa
gütmeyeceğinin mesajmı verdi. Ancak
"başkan oima hırsının'' ne denli oldu-
ğu seçim sonrası yaşananlarda ortaya
çıktı.
Genelde, seçim sonrası gelişmeler-
de en büyük yüklenme Bush'a oldu.
Phıladelphia'da, Cumhuriyetçi Parti
"Convention"ında bu parti daha az
"beyaz", daha az "efitist", daha çok et-
nik gruplara duyarlı bir "iınaj" sergi-
lemeye çahştı. Öte yandan, Bush kam-
panyası sürecinde kendisini Newt
Gingrich/Tom Delay dönemine özgü
aşın sağda bir cumhuriyetçi anlayış-
tan uzak tutmaya çahştı. Bush, Cum-
huriyetçi Parti'ye genelde egemen olan
"VVASP" anlayışını benimsemediğini
vurgulamaya özen gösterdi. Ancak se-
çim sonrası yaşananlar bunun pek ger-
çek olmadığını ortaya koydu. Bazı
Amerikalılann görüşüne göre Bush
adına ortalıkta görünen "beyazsaçh",
"efitist" tutumlu, VVASP'ı temsil eden
kişiler kazanmak için her şeyi göze alan
bu kadnı ve erkekler son dönemlerde
özellikle Cumhuriyetçi Parti'nin sağ
kanadında gözlemlediğimiz ruhsuz,
duyarsız, merhametsiz bir "muhafa-
zakârbk" anlayışını sergilemekte. De-
niyor ve yazıhyor ki onlar sosyal ada-
leti göz ardı eden, kiliseyi ve sağ de-
ğerleri alkışlayan, dış politikada bas-
kıcı olabilen bir "muhafazakâriık"
anlayışındalar. Gene deniyor ve yazı-
hyor ki George W. Bush istediğı ka-
dar Cumhuriyetçi Parti'nin sağ kana-
dından olmadığını söyleyip dursun,
seçim sonrası yaşananlarda Bush'un
Cumhuriyetçi Parti'nin sağ kanadının
"adamı" olduğu ortaya çıktı.
Sonuç: Amerikan halkı kendisini
yönetenlerden önde. Her iki adayın
"ideallerini" yansıtmadığına inanı-
yor ve her iki adaya da pek sıcak bak-
mıyor. Burada önemle vurgulanması
gereken bir başka gerçek de şu: Bir-
leşmiş Milletler'in en son verilerine gö-
re servetini ikiye katlayan ABD, bu ser-
vetini halk kesimine yeterince aktar-
mıyor. Her iki başkan adayının da bu
serveti halka aktaracağı da kuşkulu.
Ünlü Amerikah iktisatçı Paul Krug-
man ülkede adil dağılım olmadığını ve
bu durumun ülkede ekonomik ve hat-
ta toplumsal bunalımı (krize) yol aça-
cağına işaret ediyor. Bu nedenlerle
ABD başkanının neler yapacağı ve ne
doğrultuda uygulamalara gideceği dış
politikadan belki de daha fazla Ame-
rika'nın iç politikası, iç dengeleri açı-
lanndan önem taşıyor. Bekleyeceğiz
ve göreceğiz.
ARADABİR
Dr. M. CİHAT OĞAN
Hekim Olmak Ağır Bir
Sopumluluktup!
Cezaevlerinde halen sürmekte olan süresiz aç-
lık grevleri ve ölüm oruçlanna hastalann (açlık gre-
vi yapan mahkûm ve yakınlannın) sağlıklan geri dö-
nüşsüz bir duaım almadan tıbbi müdahale yapıl-
malıdır. Bu konudaki temel yaklaşım; yaşam gü-
vencesi devletin sorumluluğundaki hükümlü ve
tutuklulann sakatlığı ya da ölümü ile sonuçlanacak
geri dönülmez bir noktaya gelinmesinin önlenme-
si olmalıdır.
Dünyada ve ülkemizde açlık grevi ve ölüm oru-
cu bir siyasal mücadele yöntemi olarak kullanılmak-
tadır. Ne yazık ki birçok meslek odası ve "s'ıvil top-
lum kuruluşu" da dolaylı olarak bu tutumu destek-
lemektedir.
Yasa ile belirlenmiş en temel görevi insan ve halk
sağlığının korunması ve geliştirilmesi olan tabip
odalanndan bazılan ve Türk Tabipler Biriiği Mer-
kez Konseyi de ne yazık ki açlık grevleri ve ölüm
oruçlan konusunda yanlış bir tutum içerisindedir.
Bu yanlış; "Kişi, özgür iradesiyle ölümü seçiyor-
sa saygı gösterilmeli ve tıbbi müdahale yapılma-
malıdır" diye özetlenebilir.
İnsan olmak bir sorumluluktur. Bu sorumluluk,
kendi canı konusunda da insana ağıryükümlülük-
ler getirir. Ancak, insan bireysel ve çevresel etki-
lerte bu sorumluluğu konusunda hata yapabilir.
Cezaevinde ise birey olma yani özgür karar vere-
bilme durumu bile tartışmalıdır.
Hekim olmak ise insanın insan olma sorumlulu-
ğundan çok daha üst bir sorumluluktur. Bu sorum-
luluğun temeli de; karşısındaki insanı/hastayı, kim
olursa olsun kendisini etkileyen ve yönlendiren et-
kenlerden bağımsız olarak değerlendirebilmek ve
onun sağlıklı halinin devamını sağlamaktır. Aslolan,
hangi durum ve koşulda olursa olsun insanın ya-
şamının korunması ve sağlıksız halinin sağaltılma-
sıdır.
Ülkemizde daha önce yaşanan açlık grevleri ve
ölüm oruçlan süreçlerinde, eylemcilere verilecek
sağlık yardımı konusunda çeşitli kurum ve kişiler-
ce tartışmalar yapılmı^ ve taraflar çeşitli uluslara-
rası hekimlik bildirgeteini kendilerince yorumla-
yarak sonuca varmaya çalışmışlardır. Son dönem-
de de neredeyse ilgili tüm kurum ve kişilerin atıfta
bulunduklan uluslararası bildirgeleryine kamuoyu-
nun gündemine sokulmuştur.
Bu bildirilerin ikisi konuyla bire bir ilgilidir. Dün-
ya Hekimler Birliği'nin Ekim 1975 tarihinde Tokyo'da
toplanan 29. genel kurulunda kabul edilen ve kı-
saca Tokyo Bildirgesi olarak adlandınlan bildir-
genin konu ile ilgili 5. maddesinde "Bir hükümlü
beslenmeyi reddettiğinde, eğer hekim, beslen-
meyi gönüllü olarak reddetmenin yol açacağı so-
nuçlar üzerinde kişinin tam ve doğrv biryargıya
varacak yetenekte olduğu kanısında ise bu kişiyi
damardan beslemeyecektir" denilmektedir. An-
cak yine aynı bildirgenin 4. maddesinde "Hekim,
tıbbi açıdan sonımlu olduğu kişinin bakımıyla il-
gili bir karar verirken klinik yönden bütünüyle ba-
ğımsız olmalıdır. Hekimin temel görevi, izlediği ki-
şilerin sıkıntısını azaltmakbr, kişisel, toplumsal ya
da politik hiçbir güdü, bu yüce amaçtan daha üs-
tün sayılmayacaktr" denilmektedir.
Açlık grevleri konusunda çok daha özgün bir
bildirge olan ve Kasım 1991 tarihinde Malta'da
toplanan 43. DünyaTıp Kongresi'nde kabul edilip
Eylül 1992 tarihinde Ispanya'nın Marbella şehrin-
de toplanan 44. Dünya Tıp Kongresi'nde düzelti-
lerek kabul edilen, kısaca Açlık Grevleri Konusun-
da Marta Bildirgesi olarak adlandınlan bildirge-
nin giriş bölümünün 1. maddesinde "Yaşamın kut-
sallığına saygı göstehlmesi her insan için etik bir
zorunluluktur. Hekimlik mesleğindeyse bu konu da-
ha da önemlidir, hekim hastasının yaşamını sür-
dürmek ve onun yaran için sanatının bütün gere-
ğiniyerine getirmek durumundadır", 2. maddesin-
de "Hastanın kendi aldığı karara saygı göstermek
hekimin görevidir. Hekim, müdahale etmeden ön-
ce hastayı durumdan bilgilendirerek iznini alır, an-
cak acil durum ortaya çıktığında, hekim, hasta
için en iyi olanı yapmak zorundadır" denilmekte-
dir. Içinde bulunduğu durum, hastası ve bağlı bu-
lunduğu yapılanma tarafından bir siyasal mücade-
le olarak görülüyorsa hastasına müdahale etme-
yen hekim, hastasının kendisini çekmeye çalıştığı
siyasal mücadelenin destekleyicisi konumunadü-
şer. Yani bağımsız karar verme ve karşısındaki in-
sana yardım etme durumundan uzaklaşır.
Bakû-Ceyhan: İşin İçyüzü
Dr. F e m i h DEMİRMEN Serbest Petrol Danışmanı, Houston, Texas (ABD)
B
akû (Tiflis)-Ceyhan ham pet-
rol boru hattı projesine ilişkin
anlaşmalar, yeni oluşturulan
sponsor grupla Ankara'da ekim
ortalannda görkemli bir tören-
le imzalandı. Buna benzer an-
laşmalan sponsor grubu, Bakû ve Tiflis'te de
yapmıştı. Tûrkiye'de heyecan yaratan bu an-
İaşmalar, projenin yaşama geçmesine dönük
"son" anlaşmalar olduğu anlayışında yorum-
landı. Proje kesinleşmiş gibi bir hava yaratıl-
dı. Ne var ki işin içyûzüne bakılırsa durum bu
kadar toz pembe değil. Daha önce de belirt-
tiğimiz gibi (Cumhüriyet, 20/10/2000), bu an-
laşmalar projeyi yeni bir aşamaya getirdi, an-
cak kesinleştirmedi. Nitekim imza töreninde
BOTAŞ'ın Sayın Ecevit'e verdiği bilgi no-
tuyla bu durum su yüzüne çıktı. Notta, atılan
irnzalara karşm sponsor grubunun 18 ayUk mü-
hendislik çalışmalan süresince Bakû-Ceyhan
seçeneklenni değerlendirmeye devam edece-
ği belirtiliyordu.
AIOC konsorsiyumunun başhissedan ve
sponsor grupta SOCAR'dan sonra en fazla
(yüzde 25.4) hisseye sahip BP'nin temsilcisi
David Woodward'a göre bu seçeneklerin de-
ğerlendirihnesi, şirketler için bir "sigorta''
oluşturuyor. Nedeni de temel ve aynntıh mü-
hendıslık çalışmalannda çıkabilecek zorluk-
lann yaratacağı risk imiş (Cumhüriyet,
23/10/2000).
İşin aslına bakılırsa, boru hattının yapılama-
ması için teknik yönden bir neden olamaz. Bun-
dan 25 yıl önce yaklaşık 1300 km. uzunluğun-
daki Trans-Alaska ham petrol boru hattı çok
daha aşın iklim, arazi (sismik dahil) ve çev-
re koruma koşullan altında başanyla tamam-
landı. O zamandan bu yana boru hattı tekno-
lojisi çok daha ilerledi. "Zorluk", ancak bo-
ru hattı maliyetinin öngörüldüğünden çok da-
ha fazlaya çıkmasıyla söz konusu olabilir. Al-
man PLE şirketinin 1998 yılındayaptığı fızi-
bilite çalışmalan çerçevesinde bu olasılık za-
yıf ohnasına karşın şirketler aynı düşüncede
olmayabilir.
Konu salt göriindüğû gibi yorumlarursa şir-
ketlerin boru hattının ekonomik olduğuna yö-
neük şüpheleri, özellikle mahyet konusunda-
ki endişeleri sûregehnektedir.
Nitekim BP'nin başkanı Sir John Brow-
ne'nin Azerbeycan Cumhurbaşkanı Haydar
Aliyev'e imza törenlerinin ardından yazdığı
mektupta da bu noktaya dolaylı olarak deği-
niliyor. Mektup, mühendisUk çahşmalanrun,
projenin teknik ve ekonomik yönden değer-
lendirilmesini amaçladığını vürguluyor.
Diğer bir yorum da, boru yapımına dönük,
ileride çıkabilecek bir "zortağun'', Bakû-Cey-
han'dan uygun bir firsatta vazgeçebilmek ola-
nağına zemin hazırlamak amacıyla yaratıl-
mış bir mazeret olabileceğidir.
Her iki durumda da vanlacak sonuç ayru-
dır: Bakû-Ceyhan'a rakip olan Supsa, Novo-
rossisk ve tran seçenekleri gûndemden tam ola-
rak düşmemişlerdir.
Imzalanan anlaşmalar, esas olarak sponsor
gruba ancak temel ve belki de aynntıh mü-
hendislik çalışmalannın giderlerini karşıla-
ma yükümlülüğünü getiriyor. İlk 6-8 aylık
aşamada öngörülen giderler 25 milyon dolar.
öte yandan çok daha önemlisi, boru hattı ya-
pımına ilişkin finansman konusunda sponsor
grubun hiçbir taahhüdü yok.
Seçenekler arasında Iran, Bakû-Ceyhan için
en tehlikelisidir. Bu seçeneğin şirketler için ne
dereceye kadar gerçeksel olduğu, Amerikan
başkanlık seçimlerinin kesinleşmesinden bir-
kaç ay sonra belli olur herhalde.
Bu arada Hazarve OrtaAsya petrol kaynak-
lanna ilişkin "büyük oyun"da şimdiye dek
sessiz kahnayı tercih eden Fransa, son zaman-
larda sesini yükseltti. Fransa Ticaret Bakanı
François Huwart, ekim başında yaptığı bir
konusmada, Hazar petrolleri için Iran rotası-
nı önerdi. Bu bir rastlantı değil. Aynı günler-
de Kazakistan, Fransız TotalFinaElf petrol
şirketine Kazakistan'ı Iran'a bağlayabilecek
bir petrol boru hattının fızibilite etût ihalesi-
ni verdi. Aynca TotalFinaElf, Kazakistan'da-
ki dev Kaşagan petrol sahasının operatörlü-
ğünü alabilmek için girişimlerde bulunuyor.
Bakû-Ceyhan için pürüzlerburada bitmiyor.
AIOC konsorsiyumunda hissedar olan Luko-
il (Rus), ExxonMobil ve Pennzoil (Ameri-
kan) şirketlerinin sponsor gruba katılmama-
sı, Bakû-Ceyhan için iyi bir gelişme değil.
Bu 3 şirketin AIOC 'deki hisseleri, toplam yak-
laşık yüzde 23. Bu demektir ki bu şirketler Ba-
kû-Ceyhan'a yatınm yapmamakla kalmaya-
caklar, aynı zamanda AIOC konsorsiyumunun
ileride üreteceği petrolün önemli bir bölümü-
nü bu hatta vermek istemeyebileceklerdir.
Daha önce de belirttiğim gibi (Cumhriyet,
24/8/2000,20/10/2000; Turkish Daily News,
19-20/10/2000), Azerbaycan'da Bakû-Cey-
han'ı besleyebilecek yeterlikte rezerv vardır.
AlOC'nin ilerideki üretiminin yüzde 23'ü
proje kapsamı dışındakalsa bile bu durum esas
olarak değişmez. Ancak AlOC'nin rezerv ko-
nusunda önceden ileri sûrdüğü olums\ız sav-
lar nedeniyle öteki şirket ve kuruluşlar açısın-
dan bir rezerv sorunu ortaya çıkabilecekür. Bu
durumda projeye dışandan yatınm güçleşe-
cektır.
Yaönmcüann kaygılannı gidermek için Ka-
zakistan'daki Kaşagan sahasının projeye kat-
kısı eskisine oranla önem kazanıyor.
Ancak Kaşagan'ın katkısına güvenmek, ya-
tınmcılar için şimdilik erkendir. Sahada ikin-
ci kuyunun açıknasına ekim ayı başında baş-
landı. önümûzdeki yılın ilk yansında kuyu-
dan edinilecek veriler içeriğinde Kaşagan'ın
Bakû-Ceyhan'a katkı konusu açıklık kazana-
bilir.
öte yandan SOCAR, sponsor gruba katıl-
mayan Amerikan şırketlennın kendi üretım pay-
lannı 1994'te yapılan anlaşma gereğince ana
ihraç boru hattından (Bakû-Ceyhan'dan) sevk
etmelerinin zorunlu olduğunu ileri sürdü. (SO-
CAR Lukoil'intutumunu anlayışla karşılaya-
cağını beUrtti). Muhaüfşirketler ise SOCAR'la
aynı düşüncede değil. Uzlaşma olmazsa du-
rumTrıânkemeye kadar gidebilir.
Azerbaycan'da AİOC dışında 5 petrol ara-
ma projesi olan ExxonMobil'in Azeri hükü-
metiyle arayı daha fazla açmamak için uzlaş-
ma yolunu seçip seçmeyeceği bir soru işare-
ti. Bu pürüzlere ek olarak, Bakû-Ceyhan'a
yönelik olumsuz birtakım yorumlar yurtdışın-
da süregeunekte. VVashington'daki "Catolns-
titute"ün ekim ayı sonunda yayımladğı rapor
(yazar: Stanky Kober) buna örnek.
Özet olarak, son yapılan anlaşmalara kar-
şın Bakû-Ceyhan'a ohnuş bitmiş gözüyle bak-
mak aşın iyimserlik olur. Finansmarîla ilgili
eski ana sorun, aynı şiddette olmasa bile hâ-
lâ devam ediyor. Kimi şirketlerin sponsor gru-
ba birtakım art dûşüncelerle girmiş olabile-
ceği akla geliyor. Projenin gerçekleşmesi için
Türkiye'nin bu konuda pasif kalmayıp karar-
lı bir politika geliştirmesi ve izlemesi gerekir.
Atılacak adımlar arasında şunlar sıralana-
bilir: (1) Finansmana bütçeden katkıda bu-
lunmak, (2) Projenin ekonomik olduğunu çe-
şitli şirket ve uluslararası kredi kuruluşlanna
duyurmak (bu amaçla değişik senaryolar su-
nulmah), (3) Bakû-Ceyhan ve Azeri doğalgaz
ithal projelerinin Türkiye açısından bir "pa-
ket" olarak görüldüğünü BP ve Statoil şirket-
lerine üetmek, (4) Kazakistan'ın projeye ke-
sin desteğini sağlamak, (5) Uluslararası ortam-
larda Boğazlar'ın çevre güvenliğine ilişkin
ataklar yapmak.
Türkiye, aynca Iran rotasının Batı'nın ener-
ji güvencesi yönünden sakıncah olabileceği-
ni düe getirmelidir. Enerji güvencesinin temel
dayanağı, enerji sevk rotalannın çeşitlendiril-
mesidir.
e-mail: ferruh@deminneii.coin
EATÎH İKİNCt AS1İYE HUKUK HÂKtMIİĞİ'NDEN .
2000/380
Davacı Kornar Toygar vekili Av. Ekrem K. Toygar tarafından, davalı Alinura Toygar
aleyhine açılan boşanma davasının mahkememizde yapılan duruşması sırasuıda;
Ankara Kızılay, Necatibey Caddesi Huzur Apt. K: 5 D: 10 adresinde oturduğu bildi-
rilen davalı Aynura Toygar'a (Alinura Toygar) duruşma gününün teblig edilemediği gi-
bi yapılan zabıta araştırması da bir netice vermediğinden, duruşma gününün ilanen teb-
liğine karar verilmiş olmakla, adı geçenin duruşmanın atdi bulunduğu 09.02.2001 gü-
nü saat 9.30'da HUMK'nun 213 ve 377. maddeleri gereğince duruşma günü hazır bu-
lunmadığı veya kendisini bir vekil ile temsil ettirmediği takdirde, tahkikata yokluğun-
da devam edileceği ve hüküm verileeğı hususu davetiye yerine geçmek üzeTe ilanen teb-
üğolunur. 04.12.2000. Basın: 73598
*
ÜSKÜDAR 2. ASIİYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN
1999/956
Davacı Sevda Kılıç vekili Av. Mehmet Taşdelen tarafuıdan davalı Erol Kılıç aleyhine
açılan boşanma davasında verilen ara karan gereğince,
Davacı vekili vermiş olduğu dava dilekçesi ile davacınrn baskı, cebir ve koricu altın-
da evlendiğinden geçerli bir nikâh akdinin bulunmadığı, davacı ve davaluıın nikâhtan
sonra şiddetli geçimsizlik yaşadığını, bu sebeple nikâh akdinin feshine veya boşanma-
ya karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalının adresleri olan Kuzguncuk Mah. Menteşbağ Sokak No: 9/1 Üsküdar ve 2.
6. Kolordu Kom. 1. Sınıf Askeri Cezaevi Köpükköy Adana 3. Istihbarat Hareket Birii-
ği Komutanlığı Adana, adreslenne gönderilen teblıgatla bila tebliğ iade edılmış olup da-
valının adresi tüm aramalara rağmen bulunamadığından dava dilekçesinin günlü dave-
tiyenin davalıya ilanen teblifine mahkemece karar verilmiştir.
Duruşmanın anlı bulunduğu 13.12.2000 günü saat 11.20'deki duruşmaya davalının
bizzat mahkemeye gelmesi veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi gelmediği veya
kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde duruşmanın usulün 213-377. maddele-
ri gereğince yokluğunda yapılıp bitirileceğinden günlü davetiye yerine kaim olmak üze-
re dava dilekçesi ilanen tebliğ olunur. 5.12.2000.
••««• Basın: 74340
Antonina {Turizm
HAFTA SONU KÜLTUR GEZİLERİ
FINDIKLrDAN CtHANGtR'E, Doç. Dr. Elmon Hıoçer,» Anüık
(Cumartesi)
GALATA VE ÇE\ RESL Yrd. Doç. Dr. Aykut Gürçağlar. 16 Arahk
(Cımartesi)
KARİYE VE SADBERK H.\NrM MÜZESt, Doç. Dr. M. thsan
Tunav, 17 Anbk
DİVANYOLU'NDAN AKSARAY'A, Sanat Tarihçisi Selçuk Seçkin,
23Aralıfc.
SOKAK SOKAK BEYOĞLL. Dr. Elmon Han<;er. 24 Arahk.
YURTDIŞIGEZİLERÎ
27Aralık-10cak
Ynnanistan
Doç. Dr. M. İHSAN TUNAY eşliğiode Kavala, Sefcmik, Aüna, Konnt,
Miken, Epidavros, Meteora...
24Aralık-10cak
Itatya'dı Rönesıos
Sanat Tarihçisi ATİLLA TUNArehberliğindebilgi dolu bir ttalya
gezisi. Venedik, Cenova, Padova, Verona, Roma, Floransa. Pisa, Pompei,
Siena, Verona.
2-6Mart
Kahire
Sanat Tarihçisi ATİLLA TUNA eşliğjnde Kahire'nin sokak aralannda
gizem dolu yüröyüşler... Camileri, kiliseleri, çarşılan, sınagoglan,
müzeleri, piramitleri ile dolu dolu beş gün Kahire...
Rezervajyoa:
0 212 292 2874-75
Romanlannız ve ansiklopedileriniz
yerinizden alınır. Tel: 554 08 04
PENCERE
Affın Tam Sırası
Ülkenin gündemine kuş bakışıyla bir göz atıldı-
ğında art alta kaç kalem sıralanabilir?..
Ekonomide deprem ve IMF.
Açlık grevleri ve ölüm oruçlan..
Batık bankalar ve soygunlar..
Avrupa Biriiği..
Af..
lyimserliği körüklemek isteyen kişi bu listeye
baktığı zaman diyebilir ki:
- Bir şey eksik..
- Nedir o?..
- Terör!..
Kimse farkında değil; ama, on beş yıldan bu ya-
na ülkenin gündemine lök gibi oturan kanlı terö-
rü, TSK defterden sildi; artık her gün ölüm listele-
ri yayımlanmıyor; belki de askere hınctmız bundan...
•
Peki, Avrupa Birliği'nin bu sıcak gündemde ilk
sıralara oturması yapay değil mi?..
Aklı başında bir kişi, AB'nin Türkiye için uzun va-
deli bir iş olduğunu ilk bakışta görebilir; bu konu-
da telaşa kapılmaz, ortalığı velveleye vermez.
AB'nin şimdilik yaptığı bilinçli bir güdümleme-
den başka şey değil; her adımda, her belgede, her
görüşmede, Avrupalı, Yunanistan'ın isteklerini ve
azınlıkçılığın taleplerini öne sürüyon iki adım ileri,
bir adım geri taktiğini ustalıkla uyguluyor, bizimkt-
ler ise gereksiz bir telaşla sorunu güncelleştiriyor-
lar.
Oysa AB bugünün konusu değil..
Yann ne olacak?.. Bilinmez.
•
Ekonomi bunalımda!..
IMF'nin girdiği her ülkede fırtına kopar.
IMF bir yandan Türkiye'yi daha çok dış borca
boğarken öte yandan malı götürüyor; iki arada bir
derede Telekom, Türk Hava Yollan, vb. de üstle-
rine bir şal atılarak alelacele efendilere devredili-
yor.
Küreselleşme bu mu?..
rflas etmiş (ya da ettirilmiş) bir ülkenin nice emek
ve özveri pahasına kurulmuş ulusal değerierlni ha-
raç mezat elinden çıkarmasıyla Küreselleşme'nin
ne ilişkisi var?.. Türkiye yalnız içerden değil, dışar-
dan da soyuluyor; yerli ve yabancı egemenler iş-
biıiiği içindeler.
IMF'nin ele aldığı hangi ülke rflah olmuş ki Tür-
kiye'nin başı göğe ersin?..
Denize düşen IMF'ye sanlır.
•
Batık bankalar, soygunlar, dudak uçuklatan kar-
manyolalar; açlık grevleri, ölüm oruçlanyla sar-
maş dolaş bir Türkiye...
Ve üstüne genel af!..
Aklımızı peynir ekmekle yemesek şu sırada af
konusunu ortaya atar mıydık?..
Bir ülkede af ne zaman konuşulur?.. Büyük ça-
tışmalardan çıkılmıştır; toplumsal depremleryaşan-
mış, aşılmış, artık ortalık durulmuştur; fırtına geç-
miş, göz gözü görmeye başlamıştır; başlayan ye-
ni dönemde kamuoyu vicdanında bir af eğilimi
doömuştur...
Oyle bir ortam var mı?..
Tozdan dumandan, dalgadan dümend«n, soy-
gundan çatışmadan çalkalanan ortamda akla ka-
rayı ayırt edemeyenler hapishaneleri boşaltmak gi-
bi bir çılgınlığa kapıldılar.
Allah akıllar versin!..
ELEMAN
Cumhuriyet'in Kültür Hizmeti Kitaplan'nı
Türkiye genelinde takım olarak pazarlamak
için bay ve bayan elemanlar aranıyor.
Yirmi Dokuz Ekim A.Ş.
Şerefefendi Sk. No: Cağaloğlu/lstanbul
ZEHRAYILDIZ'I ANMA GECESİ
12Amlık2000
Atatûrk KültürMerkezi Saat:20.00
Beethoven, Wagner, Verdi, rhıccini'nin yapıtlanyla
Andrew GreenwoodY5netüninde
tstanbui Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşliğinde
Soprano:
ELISABETH MEYER - TOPSOE
BİLET SATIŞ YERLERİ
AKMGişeleri
Caddebostan, Soyak Göztepe. Merter, Galleria, Maslak, Captol
Migros Mağazalannda.
Akmerkez, Suadrye, Taksim Vakkoramalarda.
Beyoğlu, Ortaköy Raksoteklerde
ve
Cumhüriyet Kitap Kuiübü Sergi Salonlannda
www.biletix.com
Çağn Merkezi:0216 454 15 55 .
zyv
TÜRKKALPVAKFI
"ÇocukKanfiyolojisi"
kaütesi ve titizüğiyle
hizmetinizde
19 Mayıs Cd. No; 8 ŞisliliSTANBUL
Tel: (0 212) 212 07 07 (pbx) Faks: (0 212) 2126835