24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 KASIM 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA l LJJ\ [email protected] 15 Oya Baydaryeni romanında çokgeniş bir coğrafyada son 40yılı sorguluyor SUNUŞ Oya Baydar. 'Elveda Aryoşa', 'Kedi Mektuplan1 ve Iliçbir Yere Dönüş' üçlemesıyle 68 kuşağmın aşklannı, düş kınklıldannı, hüzünlennı, acılannı, yalnızlıklannı, kırgınlıklannı ve yaşamı bir ucundan yakalamaya çalışmalannı anlattı. Bu kez 'Sıcak KüDeri Kaldı' adlı romanıyla 'bütün kaleleri düşmüş, hiçbirini koruyamayan' bu kuşağın yaşamını özetliyor; "Alevler çoktan sömnüş ama küller bâlâ stcak." "12 Martta işkence görmüş, hıtuklanmış, 12 Eylûl'de ise fotoğraflı afişlerte aranmış bir kadm a Çok iyi bikliği devlet arşivlerinde 'komünıst milıtan', 'Kazım Amasyalı kod adlı Ömer Ulaş'ın nikâhlı kansı' gibi notiarla; cepheden, profüdeıi kendine hiç benzemeven suçln fotoğraflarryla >er alan bir kadm. 80 sonrasında yurtdışına kaçnuş, Avrupa'da, Doğu Almanya'da, Sovyetİer'de dobşmış, Avrupa'da 12 Eyiül rejimi akyhine yürütülen sol propagandada aktif olarak çahşmış; Türidye'ye 1991'deki Özal affindan veya düzenİemesinden bir yıl sonra ve... ve bir hûcre evinde potisk çaüşmada öldürûkn oğlunun eesedini testim aimak İÇÎD getaniş bir kadın." Başta Ülkü Öztürk olmak ûzere, romanın bütün karakterlen sankı tanıdık, bildik, yaşayan insanJar... Geriye dönüşler, zaman ve mekânda sıçramalaria bir kuşağın inandığı tüm değerlerin çöküşünü; geçmişle, bugünü ıç içe geçirerek dünyanın ve Türkiye'nin son kırk yıllık sürecinde, tutkuyu, aşkı, cinselliğı, gûcü, devleti ve iktıdan sorgulayarak aktanyor Oya Baydar. Istanbul, Ankara, Moskova, Paris ve Anadoiu'da... Elçilik rezidanslannda, morglarda. işkence odalannda, üniversitelerde, eski zaman bahçelerinde, fabrikalarda, gecekondularda, yalılarda... Kahramanlan devletin üst kademeleri, siyasetçiler, diplomatlar, işadamlan, gızlı servısler, işçıler, sendikacdar, örgüt liderlen, gazeteciler, milıtan gençler... Pişmanlık, suçluluk duygusu, geç kalınmışlık, umutsuzluk ve hüzün iç içe. Kitapta da yer alan Aragon'un dizeleri gibi, "Bir başka kader için, zafer için süslenmis şu yenik askerlere . benzryor hayat.. Mutiu aşk yoktur"u destekleyen ama 'sömnüş volkanın yeniden tutuşma' umudunu da dın .tutaabır roman. ., • izim kuşak, bütün kesimleriyle büyük yangınlardan geçerek geldi. Ama, o yangınlar söndü. Külleri kaldı geride ve bence o alevlerde yanmış, hatta alevlerin sıcaklığını uzaktan duymuş olanlar yaşadıkça, küller de tam soğumadan kalacak. Bu küllerin sıcaklığına razı olmak, küllerle yetinmek mi kuşağımızın kaderi? Ben bir cevap vermiyorum, sadece o ortamı ve o insanlan olduklan gibi sergiliyorum. Zümrüdüanka gibi, kendi küllerinden yeniden doğacak mı umut? Bilmiyorum. Sıcak küllerde gizlenen umutHANDAN ŞENKÖKEN - Romanımzda, lark >iDık bir süreç içinde,"Ön- ce Türkıye'yı, sonra dünyayı elınden tutup kurtu- luşa götüreceklerine, bunun acı çekmeye de ölme- ye de değer olduğuna inanan" insanlan anlaöyor- sunuz. Sürükleyki, belgesel niteüğinde ama şiirsel bir anlaümla. çok sinematografik bir roman bu. Küçük aynnolaria çok şe\ anlatıyor bi/t. Bu ger- çektik, tanıkhğın ötesinde, keskin olduğu kadar aamasız birgözlemcüiğin ürünü. Ülkemizûıyakın siyasi taribJninfonunda,toplumsal dönüşümlerle savrulan bu kahramanlar, sizce bu kuşağın birer prototipi sayüabilir mi? OYA BAYDAR - Günümüzde 50-60 yaş civa- nnda olan, o kuşağın insanlanndan bırkaçı benim kahramanlanm. Koyu Kemalist bir öğretmen ai- lesinden gelen, 1960'larin, 70'lerin o cıvıl cıvıl, umut dolu, bir o kadar da acılı Türkiye'sinde, bir- çok genç gibi sosyalizmi keşfeden, hiç 'Baa' ol- mayan, devrimi aşka yeğlemeyen, belki de bu yiiz- den hep çelışkıli ve huzursuz kalan Ülkü; zengın ve nüfûzlu bir burjuva ailesinin, devlette yüksel- meye ve iktidara mahkûm, siyasal iktidan aşkın da, yaşamın da önüne geçiren, 'derin devlet'e de değen diplomat ve yüksek bûrokrat oğlu Ann; 1960-70'ler Türkiye'sinde bir işçı ailesinden gel- menin itilip kakılnia nedenı olmaktan çıkıp bir ay- ncalık ve üstünlük olduğunu kendisine ilk kez hissettiren sol çevrelere, belki de bu yüzden ba- hklama dalan ve kimliğini orada bulan sendikacı Mehmet Iliç ve ömer Hoca: Akademisyen, ille- gal parti yöneticisi. Jıpkı Ann Murat gibi siyasal iktidarın peşındeki Ömer ülaş; her şeyı anlamsız bulup Bozcaada'da şarapçıbk yapmayı kurtuluş ola- rak gören holding yöneticisi Cem ve diğerleri... Çevrenize bir bakın, hepsini tanıdığınızı fark edeceksinız. Yalnız, başıma çok geldiği için fır- sat bulmuşken hemen söylemek istiyorum: Bu ro- mandakı hıçbir kahraman hiçbir kimse degil. Bel- ki tanıdığımız, bildiğimız pek çok kişınin birer ka- nşunı. Yani hepsi çok gerçek ama hiçbıri somut bir kişi değil. Evet, bu anlamda. belki sizın de söylediğıniz gibi bir kuşağın bir kesiminin proto- tipleri onlar. Baş kahraman aslında 'Hrtldar' - Ülkü'nün bir çılgmlık gibi yaşadığı Ann tut- knsu Oe, bir inancı, umudu, ortak bir amacı, zor- hı bir kavgayı paylaşoğı Ömer'le evüliği, onun pe- şmi hiç bırakmayan bir Udlem adeta. Siyasal ves»- nıfsal koşullann savurduğu yaşamında, duygula- rmı ertekmesi,yok sayması kaçınılmaz mrvdı? BAYDAR- Ülkü duygulannı hiç yok saymadı, hiç ertelemedi. Aksine, çelişkilerle de olsa, iç ça- tışmalarla da olsa, o aşkı sonuna kadar yaşamak ıstiyordu, hayatta tek istediği buydu belkı de. 'Kı- nşmaz, buruşmaz keskin devrimci' bakış açısuı- dan değerlendirecek olursak, Ülkü bir antı-kah- ramandır. Duygulannı bastıran ise Ann'du- . Çün- kü Ann biraz da erkek bakış açısıyla siyasal ikti- dara, devlette yükselmeye koşullanmış, bu hede- fe kilitlenmiştir. - Ann Murat'ın, yinni beş >ıl sonra. daha önce kendine koyduğu hedefe varmasına engel olarak gördüğü Ülkü'yü yeniden bulursa bir eşiği aüaya- büeceği, arkasında ne olduğunu bilmediği bir du- vann öte yanına geçebüeceği ve kurtulacağı umu- du, bir tür hesaplaşma mı? BAYDAR - Evet, hem kendisiyle ve kendi de- ğerleriyle hesaplaşma, hem de bir metafor. Ulkü, Ann Murat'ın sonuna kadar inandığı, ugrunagenç- lik aşkını feda ettiği 'kutsal devletveiktidar'm red- diyesidir. Ulkü'ye dönmek, kendisını pisliğe bu- laşürdığını fark ettiği ıktıdardan soyunup temiz- lenmek anlamına geliyor Ann için. Yirmi beş yıl sonraki buluşma -veya buluşamama- bir aşkın ye- niden yaşanması umudundan çok, yirme beş yıl önce başladığı noktaya, yani henüz temiz ve saf olduğu noktaya dönme istcğidir Ann Murat için. - tşçi sınmna, devrime adanmış, lekesiz bir ko- (Fotoğraflar: SENEM ÖZTÜRK) hcak Külleri Kaldı' benim bir anlamda ilk soluklu dönem romanım. Öncekiler, örneğin bana sorarsanız yüreğimde apayn yeri olan, 'Hiçbir Yer'e Dönüş', daha çok 'anlatı' olarak adlandınlabilir. Bundan sonra biraz da bu kitabın devamı gibi olan 'Umut'un îzinde' adlı bir roman yazmayı düşünüyorum. , münistkimlikteki Ömer'in' iktidar'un, cinsd vesi- vasai iktidar arasında bir bağ kurarak sorguluyor Ulkü. Ömer de bu kuşağın yanılsaınalanndan mı? BAYDAR-Yargı okura aıt kuşkusuz. Ama ben romanda en iyı ışleyebildiğim karakterin Ömer ol- duğunu düşünüyorum. Çünkü ömer, o kuşağın, yani benim kuşağımın en etli canlı, en sık rastla- nankarakterlenndenbiri. Biryanılsamamı? Ben- ce hayır. Ömer'in yaşamı ve inançlan bir yanılsa- ma mıydı, diye soruyorsanız, o da hayır. Genç ku- şaklara yabancı gelecek belki de ama bir dönem. sadece Türkiye'de değil, dünyada da, o inançlar- la, o umutlarla yaşandı; sonra yıkılmış bile olsa, insanı insankılan umutlar ve ınançlardı onlar Ben Ömer'de asla o ınançlann anlamsızhğını ve boş- luğunu değil, kendini ve inançlannı sorgulama sürecinin ne kadar ağır ve tahrip edıci olabilece- ğini anlatmaya çahştım. Bu anlamda, Ömer'le her anlamda karşısında olan Ann'ın kendılerini ve iktidan sorgulama süreçleri, bana göre romanın asü düğümüdür. 'Sıcak Külleri Kakh'nın baş kah- ramanının ve tartıştığı asıl konunun aslında 'ikti- dar' olduğunu söylersem, bilmem abartmış olur muyum? -Kıtabuuzm adı 'Sıcak Külleri Kaldı' bir kuşa- ğm yaşamınm özetini 'alevler çoktan sönmüş ama küller hâlâ sıcak' olaraközetieyip, 'aslolan hayat- tır' görüşünesığuup, 'büyük yangınlann sıcak kül- lerine razı olmayı, henüz külleri soğumadan umut kınntılarına tutunmayı' mı öneriyor? Jacques Brel'in,kitapta datekrarlananşarkmnınanımsat- öğıgibi. 'Sönmüş bir volkanın yeniden tutuştuğu görülürbazen..." görüşü bireysel kurtuluş için bir umutmu? 'Egemenllk baskıyı getlrlr' BAYDAR-Eyvah! Yıne karamsar bir hikâye an- latmışım kı, bu soruyu soruyorsunuz. Ama, evet, doğru. Bizim kuşak, bütün kesimleriyle büyük yangınlardan geçerek geldi. Dünyayı ve Türki- ye'y i tutuşturan çok görkemli, yakıcı ama çok gü- zel, yani benim "İyi ki geçtik o alevlerin içinden, iyi ki yandık o yan^nlaıia, iyi ki yaşadık" dıye dü- şündüğüm alevlerdi onlar. Yangın metaforunu olumsuz anlamda kullanmıyorum ben. Ama ger- çeği görmekten korkmazsak, o yangınlar söndü. Söndü ama külleri kaldı geride ve bence o alev- lerde yanmış, hatta alevlerin sıcaklığını uzaktan duymuş olanlar yaşadıkça, küller de tam soğuma- dan kalacak. Bu küllerin sıcaklığına razı olmak, küllerle yetinmek mi kuşağımızın kaderi? Yanlış anlaşılmak istemem; ben bir cevap vermiyorum, sadece o ortamı ve o insanlan olduklan gibi ser- giliyonım. Zümrüdüanka gibi, kendi küllerinden yeniden doğacak mı umut? Bilmiyorum. Bireysel kurtuluşa gelince, benim anlattığım insanlar, benim kuşağım. köşe dönme düşüncesın- den uzaktı, hatta iğrenirdi böyle düşüncelerden. Bu yüzden birkaç istisna bir yana, bireysel kurtu- luşu istesek de pek beceremeyen kişileriz bizler. Ama ülkemizde her şeyin bu korkunçlukta ve iğ- rençlikte olduğu bir dönemde, pek çoğumuz kur- tuluşu, olamasa da kaçışı küllerin sıcaklığında aramıyor muyuz? -YaşayaraköğrenmekiçinyıDannıharcayan,tü- keten, çok hata yapan, bir zamanlar kalabankla- nn ortasmdayken şimdi dünyanın ortasujda yapa- yalnız kalan bir kuşağın yaşamuun, aşkiaruun, mutluluğunun önüne geçen amaç, iktidardı_ Oy- saiktidarher zamantehtikeBydi,Ülkü'nün, roman- da dediği gibi, 'İktidar ütopyaya ıhanetti.' Güçlü ve iktidarda olanlar her zaman haklı mı olacak- lar? İktidar reddedSmesi gereken mi yani? BAYDAR - Bu bir ikilem, bugünkü dünyada gerçekliği de yok, büiyorum. Ama ben, yine de iktidar tutkusunun, iktidar hedefinin insanı da, toplumu, siyaseti, hatta en güzel ütopya olan sos- yalizmi de bozduğunu, özünü saptırdığmı, çirkin- leştirdiğini düşünüyorum. Siyasal olsun, cınsel olsun, yönetsel veya ideolojik olsun, iktidar ve ege- menlik beraberinde baskıyı, şiddeti getiriyor. ik- tidar ütopyaya ihanet ettiriyor. tktidar reddedilme- si gerekendır, en azından ve baslangıç adımı ola- rak teorik planda. 'Kfttflmser olmamaK mümfcün mü?' - Bu kitabınızda da kentkrin rengj, kokusu, se- si, hüznû, kişilerin renklerle tanımı var. Kokular ve renkier birsürgün yaşanundadahafezlamı be- Krginleşiyor? BAYDAR - Sürgün yaşamıyla değil, pek çok duyguyu ve olayı, değişik kişilerle birlikte, yay- gın bir coğrafyada yaşamış ohnanın getirdiği bir özellik belki de. Zaman zaman başka ülkelerde ya- şadım, 1980'de darbeden sonra yurtdışuıda zo- runlu olarak kaldığım uzun bir dönem oldu. Bu dönemde, pek çok ülkeyle, pek çok kentle tanış- tım. Ama çocukluğumun Anadolu kasabalan köy- ler, kırlar koku ve renge dönüklüğümde çok daha etkili olmuştur sanınm. Çocukluktaki duyarlılık- lar ve duygular derinlere yerleşiyor ve tabii, son- ra, çok farklı çevrelerle, ülkelerle, renklerle kar- şılaştığunzda bir zenginlik olarak dönüyor insa- na. - 'Elveda Alyoşa', 'Kedi Mektuplan', 'Hiçbir- yer'e Dönüş' öçlemesi, adeta bu romanuuzın ön- cüsü gibL 'Sıcak Külleri Kaldı'dan sonra, bize umudu vaat eden bir roman yazacak mısınız? BAYDAR - Bu ince ve haklı bir eleştiri galiba. 'SKakKüDeriKaMı' benim bir anlamda ilk soluk- lu dönem romanım. Öncekiler, örneğin bana so- rarsanız yüreğimde apayn yeri olan, 'HiçbirYer'e Dönüş', daha çok 'anlatı' olarak adlandınlabilir. Yazdıklanmın tümünde hüznün ve çöküşlenn öne geçtiğıni biliyorum. Ama anlattığım dönem, he- le de son on yılında, en azından benim kuşağım için böyle bir dönemdi. Kurmaya çalıştığımız gü- zel dünyannı ve inandığımız o güzel değerlerin, biraz da bizim hatalanmız yüzünden, yani yete- rince cesur ve eleştırel olamamamız, iktidan yü- celtmemiz, gördüğümüzü görmezlıkten gelme- miz, inancımızın aklımızın önüne geçmesı gibi ne- denler yüzünden yıkıldığını görüpde kötümser ol- mamak nasıl mümkün? Hele de yaşınız elliye, alt- mışa varmışsa! Bundan sonra, biraz da bu kitabın devamı gibi olan 'Umut'un tzinde' adlı bir roman yazmayı düşünüyorum. Orada roman kahraman- lanyla birlikte hem 'SıcakKnleriKaUı'da Ülkü'nün öldürülen oğlu Umut'un hem de hepimizin ihtı- yacı olan umudun izini süreceğiz. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUB 'Anlarn' Geçici biryorgunluk mu, bıkkınlık mı, tembellik mi çöktü üstüme bilmem. Yazdığım oyun takıldı kaldı, ileriemiyor. Yaptığımız çeviri çalışması durdu, ilerle- miyor. Daha uzunca bir şeyler yazacaktım bu yıl, başlar başlamaz durdu o da. Elbette günün on iki saati yazarak, okuyarak, çalışarak geçiyor ama ben bilirim kendimi, bir bıkkınlık, tembellik var üstümde. Her yıl, nedense bahar aylannda degil de, güz biti- minde çöker bu duygu üstüme. Oysa Kuşbakışı ya- zılannı keyifle yazıyorum, Sinema Tarihi derslerini keyifle veıiyorum. Devlet Tıyatromuz ve Kültür Ba- kanlığımız hakkında uzülerek ve keyifle yazıyorum. Nedendir öyleyse ağzımdaki bu ekşilik? Selim lle- ri'nin geçen gün gazetemizde yayımlanan Anlam başlıklı enfes yazısı son derece yetkin, ışıklı bir dille anlatıyordu benim kem küm ederek anlatmak iste- dikjerimi. Ülkücü-milliyetçi faşistler bir üniversitemizin Gü- zel Sanatlar Fakültesi atölyesini basmışlar. öğren- ciler çıplak modellerin resimlerini yapıyorlar diye öf- kelenmiş bir hırt sürüsü, ortalığı dağıtmış. Derken Se- ma Pişkinsüt'ün görevden alınması ve Insan Hak- lan Komisyonu'nun başına bir MHP'linin getirilme- si. Selim lleri'nin Anlam başlıklı yazısı bunlar üstüne değildi, anlam'ın usul usul hayatımızdan (hayatından) çekildigini söylüyordu ve sonra oturup ince mi ince, doğru mu doğru anlatıyordu bunun elli küsur yıllık bir sanatçı hayatında ne anlama geldiğini. Bir kere daha söyleyeyim: Olağanüstü bir yazı bu. Son derece anlamlı bir yazı. Anlam'ın ne olursa ol- sun gerçek, has yazann hayatından hiçbirzaman çe- kilmediğini, çekilmeyeceğini duyumsatıyor bizlere. lleri'nin yazısını okurken, tam ortayerinde cız etti yü- reğim. "Ptajlar geçiyor içimden, Istanbul'un plajla- n. Kâh Moda'dayım, kâh Fenerbahçe'de; Küçûksu da olabilir" diye yazmış. 1957 yılında Atatürk'ün ar- kadaşı, yazar Ferit Celâl Güven ıle el ele tutuşup Fenerbahçe Plajı'nayüzmeye gıttiğimizi anımsadım. llkokula başladığım yıl, bu büyük adam bana yüz- meyi öğretiyor, Kurtuluş Savaşı'nı anlatıyor, plajın önündeki küçük büfeden lezzeti bumumdan çıkma- yan sosisli sandviçler alıyoruz. Mınicik bir Ermeni tey- ze yapıyor bunları. Tramvay Kadıköy'den geliyor, Kalamış'tan geçiyor, Devlet Demiryollan Kampı ile Fe- nerbahçe Plajı'nın olduğu meydanda demir atıyor. Büyük ağaçlar var, arnavutkaldınmı var ve en önem- lisi büyülü bir sessizlik var. işte gördünüz, bir usta- nın yazıst neleri tetikledi, ben de onu taklit etmeye başladım! Anlam bızlerden elayak çekmiş olabilir, ama biz hâ- lâ ona tutunuyoruz. Bunu Samuel Beckett dahil bütün "yazıcılar" biliyordu, bilirler. Öte yandan şunu da ucundan kryısından kabullenmek gerekir: Anlam grttikçe yitiriyor anlamını. Bir kebap kokusu içinde, televizyon ve cep telefonu gürültüsunde, profesörü ile yosmasının birbirlerini hakkettiği bir ortamda, işa- damının dayılandığı bir arenada, kır kökenli faşistle- rin keçi sakallı aydın yerine sayıldığı ve Orta Anado- lu'dan çıkan aslanlann imparator olduğu bir dağba- şında çalışıyoruz anlama "anlam" yüklemeye. Dur- madan, sıkılarak, gülümseyerek, itilerek, kakılarak bu iğrenç anlamsızlığa anlam yüklemeye uğraşıyoruz. Kötüdublajlarda"özürd//enm" yerine, "üzgünüm" diyorlar. Biz sadece "üzgünüz"l Selim lleri'nin eline sağlık. ••• "Hûzün düşkünlerinden değilim; bu halden hoş- lanmam; ona değerde vermem ama çoğu insan hûz- nü büyük bir değer sayar, onu olgun, erdemli, ka- falı insanlann bir özelliği sayahar. Italyanlar bu du- ruma 'kötülük' demekle daha uygun bir ad vermiş- ler, çünkü hüzün herzaman zararlı, anlamsız, küçük, pısınk bir duygudur; Stoacılar bu duyguyu kendile- rineyasaketmişlerdi. Her onuıiu insan, vicdanınıyi- tirmektense, onurunu yitirmeyi yeğler." Yine Sabahattin Eyuboğlu'nun Türkçesiyle Mon- taigne'in "Denemeler"\. Paralel okumalar başıma en- fes dertler açıyor. Yorgunluk, bıkkınlık, tembellik bi- tiyor. Güz bitiyor. Bütün bir kış anlamsızlığın anlamı üstüne yazıp çizeceğiz. Bu oyunu, o çeviriyi, şura- daki uzun yazıyı yazıp bitireceğiz. Sonra yenı anlam- sızlıklar çıkacak yolumuza, onlan da anlatacağız el- bette. Anlam da, hüzün de ardımızdan topallayacak. Hüzünlenin, hüzünlenmeyin... Kamu arazileriran I Kültür Servisi - Kültür Girişimi, son günlerde gündeme gelen kamu arazilerinin ışgalcilere satıbnası önerisini, gönderdiğı bir bildin ile knıadı. Bildinde. doğayı, tanh ve kültür mirasımızı koruma bilincinden yoksun görünen bu önerinin, ulus ve kent varlığma, ülke onuruna karşı işlenen suçlann ödüllendirilmesi anlamına geleceği ıfade ediliyor. Aynca devlet gücünü korumak ve ülke varlıklannı gelecek kuşaklara aktarabilmek için, kamu arazilerinin yağmalanmamasının kesinlikle önemli olduğu belirtiliyor. Kültür Guışimı'nde; Şakir Eczacıbaşı, Oktay Ekinci, Ufuk Esin, Bozkun Güvenç. Talat Halman, Hüsrev Hatemi, Doğan Hızlan, Ekmeleddin Öısanoğlu, Çiğdem Kâğıtçıbaşı, Emre Kongar, Ioanna Kuçuradi, Metin Sözen, Hıfzı Topuz ve Tahsın Yücel yer alıyor. BUGÜN • İSM SANAT MERKEZİ'nde saat 16.00-21.00 arasında 'Ayşegûl Betil ile Tango' ızlenebilir. (254 96 96) TÜYAP KİTAP FUARI'NDA BU6ÜN ASALONU • 13.00-15.00 Panel:'GeknektenYararianmave TürkŞiiri' • 15.00-16.30 Panel: 'Avnıpa Biıüği ve KüreseOeşıne' • 16.30-18.30 Panel.'Avnıpa BiriiğL, Globalizm ve Yerelselleşme' • 18.30-20.00 Panel: 'Şükran Kurdakul'un Sanatı ve Edebiyatıınızdaki Yeri' ASALONU • 13.30-15.O(' Söyleşi/Alkioni Patadaki 'YoMa Olmak ve Masal t zerine' • 15.00-17.00 Söyleşi/Hı£zı Topuz 'Andar' • 17.00-18.30 Panel: 'Atatürk'ün Kahtmı Istivoruz' • 18.30-20.00 Şiir Dinlerisi: 'Kıınduz Düşleri'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle