Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 KASIM 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
l LJJ\ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Oya Baydaryeni romanında çokgeniş bir coğrafyada son 40yılı sorguluyor
SUNUŞ
Oya Baydar. 'Elveda Aryoşa', 'Kedi Mektuplan1
ve
Iliçbir Yere Dönüş' üçlemesıyle 68 kuşağmın aşklannı,
düş kınklıldannı, hüzünlennı, acılannı, yalnızlıklannı,
kırgınlıklannı ve yaşamı bir ucundan yakalamaya
çalışmalannı anlattı. Bu kez 'Sıcak KüDeri Kaldı' adlı
romanıyla 'bütün kaleleri düşmüş, hiçbirini
koruyamayan' bu kuşağın yaşamını özetliyor; "Alevler
çoktan sömnüş ama küller bâlâ stcak."
"12 Martta işkence görmüş, hıtuklanmış, 12 Eylûl'de ise
fotoğraflı afişlerte aranmış bir kadm a Çok iyi bikliği
devlet arşivlerinde 'komünıst milıtan', 'Kazım Amasyalı
kod adlı Ömer Ulaş'ın nikâhlı kansı' gibi notiarla;
cepheden, profüdeıi kendine hiç benzemeven suçln
fotoğraflarryla >er alan bir kadm. 80 sonrasında
yurtdışına kaçnuş, Avrupa'da, Doğu Almanya'da,
Sovyetİer'de dobşmış, Avrupa'da 12 Eyiül rejimi akyhine
yürütülen sol propagandada aktif olarak çahşmış;
Türidye'ye 1991'deki Özal affindan veya
düzenİemesinden bir yıl sonra ve... ve bir hûcre evinde
potisk çaüşmada öldürûkn oğlunun eesedini testim
aimak İÇÎD getaniş bir kadın." Başta Ülkü Öztürk olmak
ûzere, romanın bütün karakterlen sankı tanıdık, bildik,
yaşayan insanJar... Geriye dönüşler, zaman ve mekânda
sıçramalaria bir kuşağın inandığı tüm değerlerin
çöküşünü; geçmişle, bugünü ıç içe geçirerek dünyanın
ve Türkiye'nin son kırk yıllık sürecinde, tutkuyu, aşkı,
cinselliğı, gûcü, devleti ve iktıdan sorgulayarak aktanyor
Oya Baydar. Istanbul, Ankara, Moskova, Paris ve
Anadoiu'da... Elçilik rezidanslannda, morglarda. işkence
odalannda, üniversitelerde, eski zaman bahçelerinde,
fabrikalarda, gecekondularda, yalılarda... Kahramanlan
devletin üst kademeleri, siyasetçiler, diplomatlar,
işadamlan, gızlı servısler, işçıler, sendikacdar, örgüt
liderlen, gazeteciler, milıtan gençler... Pişmanlık,
suçluluk duygusu, geç kalınmışlık, umutsuzluk ve hüzün
iç içe. Kitapta da yer alan Aragon'un dizeleri gibi, "Bir
başka kader için, zafer için süslenmis şu yenik askerlere
. benzryor hayat.. Mutiu aşk yoktur"u destekleyen ama
'sömnüş volkanın yeniden tutuşma' umudunu da dın
.tutaabır roman. ., •
izim kuşak, bütün kesimleriyle büyük yangınlardan geçerek
geldi. Ama, o yangınlar söndü. Külleri kaldı geride ve bence o
alevlerde yanmış, hatta alevlerin sıcaklığını uzaktan duymuş
olanlar yaşadıkça, küller de tam soğumadan kalacak. Bu küllerin
sıcaklığına razı olmak, küllerle yetinmek mi kuşağımızın
kaderi? Ben bir cevap vermiyorum, sadece o ortamı ve o
insanlan olduklan gibi sergiliyorum. Zümrüdüanka gibi, kendi
küllerinden yeniden doğacak mı umut? Bilmiyorum.
Sıcak küllerde gizlenen umutHANDAN ŞENKÖKEN
- Romanımzda, lark >iDık bir süreç içinde,"Ön-
ce Türkıye'yı, sonra dünyayı elınden tutup kurtu-
luşa götüreceklerine, bunun acı çekmeye de ölme-
ye de değer olduğuna inanan" insanlan anlaöyor-
sunuz. Sürükleyki, belgesel niteüğinde ama şiirsel
bir anlaümla. çok sinematografik bir roman bu.
Küçük aynnolaria çok şe\ anlatıyor bi/t. Bu ger-
çektik, tanıkhğın ötesinde, keskin olduğu kadar
aamasız birgözlemcüiğin ürünü. Ülkemizûıyakın
siyasi taribJninfonunda,toplumsal dönüşümlerle
savrulan bu kahramanlar, sizce bu kuşağın birer
prototipi sayüabilir mi?
OYA BAYDAR - Günümüzde 50-60 yaş civa-
nnda olan, o kuşağın insanlanndan bırkaçı benim
kahramanlanm. Koyu Kemalist bir öğretmen ai-
lesinden gelen, 1960'larin, 70'lerin o cıvıl cıvıl,
umut dolu, bir o kadar da acılı Türkiye'sinde, bir-
çok genç gibi sosyalizmi keşfeden, hiç 'Baa' ol-
mayan, devrimi aşka yeğlemeyen, belki de bu yiiz-
den hep çelışkıli ve huzursuz kalan Ülkü; zengın
ve nüfûzlu bir burjuva ailesinin, devlette yüksel-
meye ve iktidara mahkûm, siyasal iktidan aşkın
da, yaşamın da önüne geçiren, 'derin devlet'e de
değen diplomat ve yüksek bûrokrat oğlu Ann;
1960-70'ler Türkiye'sinde bir işçı ailesinden gel-
menin itilip kakılnia nedenı olmaktan çıkıp bir ay-
ncalık ve üstünlük olduğunu kendisine ilk kez
hissettiren sol çevrelere, belki de bu yüzden ba-
hklama dalan ve kimliğini orada bulan sendikacı
Mehmet Iliç ve ömer Hoca: Akademisyen, ille-
gal parti yöneticisi. Jıpkı Ann Murat gibi siyasal
iktidarın peşındeki Ömer ülaş; her şeyı anlamsız
bulup Bozcaada'da şarapçıbk yapmayı kurtuluş ola-
rak gören holding yöneticisi Cem ve diğerleri...
Çevrenize bir bakın, hepsini tanıdığınızı fark
edeceksinız. Yalnız, başıma çok geldiği için fır-
sat bulmuşken hemen söylemek istiyorum: Bu ro-
mandakı hıçbir kahraman hiçbir kimse degil. Bel-
ki tanıdığımız, bildiğimız pek çok kişınin birer ka-
nşunı. Yani hepsi çok gerçek ama hiçbıri somut
bir kişi değil. Evet, bu anlamda. belki sizın de
söylediğıniz gibi bir kuşağın bir kesiminin proto-
tipleri onlar.
Baş kahraman aslında 'Hrtldar'
- Ülkü'nün bir çılgmlık gibi yaşadığı Ann tut-
knsu Oe, bir inancı, umudu, ortak bir amacı, zor-
hı bir kavgayı paylaşoğı Ömer'le evüliği, onun pe-
şmi hiç bırakmayan bir Udlem adeta. Siyasal ves»-
nıfsal koşullann savurduğu yaşamında, duygula-
rmı ertekmesi,yok sayması kaçınılmaz mrvdı?
BAYDAR- Ülkü duygulannı hiç yok saymadı,
hiç ertelemedi. Aksine, çelişkilerle de olsa, iç ça-
tışmalarla da olsa, o aşkı sonuna kadar yaşamak
ıstiyordu, hayatta tek istediği buydu belkı de. 'Kı-
nşmaz, buruşmaz keskin devrimci' bakış açısuı-
dan değerlendirecek olursak, Ülkü bir antı-kah-
ramandır. Duygulannı bastıran ise Ann'du-
. Çün-
kü Ann biraz da erkek bakış açısıyla siyasal ikti-
dara, devlette yükselmeye koşullanmış, bu hede-
fe kilitlenmiştir.
- Ann Murat'ın, yinni beş >ıl sonra. daha önce
kendine koyduğu hedefe varmasına engel olarak
gördüğü Ülkü'yü yeniden bulursa bir eşiği aüaya-
büeceği, arkasında ne olduğunu bilmediği bir du-
vann öte yanına geçebüeceği ve kurtulacağı umu-
du, bir tür hesaplaşma mı?
BAYDAR - Evet, hem kendisiyle ve kendi de-
ğerleriyle hesaplaşma, hem de bir metafor. Ulkü,
Ann Murat'ın sonuna kadar inandığı, ugrunagenç-
lik aşkını feda ettiği 'kutsal devletveiktidar'm red-
diyesidir. Ulkü'ye dönmek, kendisını pisliğe bu-
laşürdığını fark ettiği ıktıdardan soyunup temiz-
lenmek anlamına geliyor Ann için. Yirmi beş yıl
sonraki buluşma -veya buluşamama- bir aşkın ye-
niden yaşanması umudundan çok, yirme beş yıl
önce başladığı noktaya, yani henüz temiz ve saf
olduğu noktaya dönme istcğidir Ann Murat için.
- tşçi sınmna, devrime adanmış, lekesiz bir ko-
(Fotoğraflar: SENEM ÖZTÜRK)
hcak Külleri Kaldı' benim bir anlamda ilk soluklu dönem romanım.
Öncekiler, örneğin bana sorarsanız yüreğimde apayn yeri olan, 'Hiçbir
Yer'e Dönüş', daha çok 'anlatı' olarak adlandınlabilir.
Bundan sonra biraz da bu kitabın devamı gibi olan 'Umut'un îzinde'
adlı bir roman yazmayı düşünüyorum. ,
münistkimlikteki Ömer'in' iktidar'un, cinsd vesi-
vasai iktidar arasında bir bağ kurarak sorguluyor
Ulkü. Ömer de bu kuşağın yanılsaınalanndan mı?
BAYDAR-Yargı okura aıt kuşkusuz. Ama ben
romanda en iyı ışleyebildiğim karakterin Ömer ol-
duğunu düşünüyorum. Çünkü ömer, o kuşağın,
yani benim kuşağımın en etli canlı, en sık rastla-
nankarakterlenndenbiri. Biryanılsamamı? Ben-
ce hayır. Ömer'in yaşamı ve inançlan bir yanılsa-
ma mıydı, diye soruyorsanız, o da hayır. Genç ku-
şaklara yabancı gelecek belki de ama bir dönem.
sadece Türkiye'de değil, dünyada da, o inançlar-
la, o umutlarla yaşandı; sonra yıkılmış bile olsa,
insanı insankılan umutlar ve ınançlardı onlar Ben
Ömer'de asla o ınançlann anlamsızhğını ve boş-
luğunu değil, kendini ve inançlannı sorgulama
sürecinin ne kadar ağır ve tahrip edıci olabilece-
ğini anlatmaya çahştım. Bu anlamda, Ömer'le her
anlamda karşısında olan Ann'ın kendılerini ve
iktidan sorgulama süreçleri, bana göre romanın
asü düğümüdür. 'Sıcak Külleri Kakh'nın baş kah-
ramanının ve tartıştığı asıl konunun aslında 'ikti-
dar' olduğunu söylersem, bilmem abartmış olur
muyum?
-Kıtabuuzm adı 'Sıcak Külleri Kaldı' bir kuşa-
ğm yaşamınm özetini 'alevler çoktan sönmüş ama
küller hâlâ sıcak' olaraközetieyip, 'aslolan hayat-
tır' görüşünesığuup, 'büyük yangınlann sıcak kül-
lerine razı olmayı, henüz külleri soğumadan umut
kınntılarına tutunmayı' mı öneriyor? Jacques
Brel'in,kitapta datekrarlananşarkmnınanımsat-
öğıgibi. 'Sönmüş bir volkanın yeniden tutuştuğu
görülürbazen..." görüşü bireysel kurtuluş için bir
umutmu?
'Egemenllk baskıyı getlrlr'
BAYDAR-Eyvah! Yıne karamsar bir hikâye an-
latmışım kı, bu soruyu soruyorsunuz. Ama, evet,
doğru. Bizim kuşak, bütün kesimleriyle büyük
yangınlardan geçerek geldi. Dünyayı ve Türki-
ye'y i tutuşturan çok görkemli, yakıcı ama çok gü-
zel, yani benim "İyi ki geçtik o alevlerin içinden,
iyi ki yandık o yan^nlaıia, iyi ki yaşadık" dıye dü-
şündüğüm alevlerdi onlar. Yangın metaforunu
olumsuz anlamda kullanmıyorum ben. Ama ger-
çeği görmekten korkmazsak, o yangınlar söndü.
Söndü ama külleri kaldı geride ve bence o alev-
lerde yanmış, hatta alevlerin sıcaklığını uzaktan
duymuş olanlar yaşadıkça, küller de tam soğuma-
dan kalacak. Bu küllerin sıcaklığına razı olmak,
küllerle yetinmek mi kuşağımızın kaderi? Yanlış
anlaşılmak istemem; ben bir cevap vermiyorum,
sadece o ortamı ve o insanlan olduklan gibi ser-
giliyonım. Zümrüdüanka gibi, kendi küllerinden
yeniden doğacak mı umut? Bilmiyorum.
Bireysel kurtuluşa gelince, benim anlattığım
insanlar, benim kuşağım. köşe dönme düşüncesın-
den uzaktı, hatta iğrenirdi böyle düşüncelerden.
Bu yüzden birkaç istisna bir yana, bireysel kurtu-
luşu istesek de pek beceremeyen kişileriz bizler.
Ama ülkemizde her şeyin bu korkunçlukta ve iğ-
rençlikte olduğu bir dönemde, pek çoğumuz kur-
tuluşu, olamasa da kaçışı küllerin sıcaklığında
aramıyor muyuz?
-YaşayaraköğrenmekiçinyıDannıharcayan,tü-
keten, çok hata yapan, bir zamanlar kalabankla-
nn ortasmdayken şimdi dünyanın ortasujda yapa-
yalnız kalan bir kuşağın yaşamuun, aşkiaruun,
mutluluğunun önüne geçen amaç, iktidardı_ Oy-
saiktidarher zamantehtikeBydi,Ülkü'nün, roman-
da dediği gibi, 'İktidar ütopyaya ıhanetti.' Güçlü
ve iktidarda olanlar her zaman haklı mı olacak-
lar? İktidar reddedSmesi gereken mi yani?
BAYDAR - Bu bir ikilem, bugünkü dünyada
gerçekliği de yok, büiyorum. Ama ben, yine de
iktidar tutkusunun, iktidar hedefinin insanı da,
toplumu, siyaseti, hatta en güzel ütopya olan sos-
yalizmi de bozduğunu, özünü saptırdığmı, çirkin-
leştirdiğini düşünüyorum. Siyasal olsun, cınsel
olsun, yönetsel veya ideolojik olsun, iktidar ve ege-
menlik beraberinde baskıyı, şiddeti getiriyor. ik-
tidar ütopyaya ihanet ettiriyor. tktidar reddedilme-
si gerekendır, en azından ve baslangıç adımı ola-
rak teorik planda.
'Kfttflmser olmamaK mümfcün mü?'
- Bu kitabınızda da kentkrin rengj, kokusu, se-
si, hüznû, kişilerin renklerle tanımı var. Kokular
ve renkier birsürgün yaşanundadahafezlamı be-
Krginleşiyor?
BAYDAR - Sürgün yaşamıyla değil, pek çok
duyguyu ve olayı, değişik kişilerle birlikte, yay-
gın bir coğrafyada yaşamış ohnanın getirdiği bir
özellik belki de. Zaman zaman başka ülkelerde ya-
şadım, 1980'de darbeden sonra yurtdışuıda zo-
runlu olarak kaldığım uzun bir dönem oldu. Bu
dönemde, pek çok ülkeyle, pek çok kentle tanış-
tım. Ama çocukluğumun Anadolu kasabalan köy-
ler, kırlar koku ve renge dönüklüğümde çok daha
etkili olmuştur sanınm. Çocukluktaki duyarlılık-
lar ve duygular derinlere yerleşiyor ve tabii, son-
ra, çok farklı çevrelerle, ülkelerle, renklerle kar-
şılaştığunzda bir zenginlik olarak dönüyor insa-
na.
- 'Elveda Alyoşa', 'Kedi Mektuplan', 'Hiçbir-
yer'e Dönüş' öçlemesi, adeta bu romanuuzın ön-
cüsü gibL 'Sıcak Külleri Kaldı'dan sonra, bize
umudu vaat eden bir roman yazacak mısınız?
BAYDAR - Bu ince ve haklı bir eleştiri galiba.
'SKakKüDeriKaMı' benim bir anlamda ilk soluk-
lu dönem romanım. Öncekiler, örneğin bana so-
rarsanız yüreğimde apayn yeri olan, 'HiçbirYer'e
Dönüş', daha çok 'anlatı' olarak adlandınlabilir.
Yazdıklanmın tümünde hüznün ve çöküşlenn öne
geçtiğıni biliyorum. Ama anlattığım dönem, he-
le de son on yılında, en azından benim kuşağım
için böyle bir dönemdi. Kurmaya çalıştığımız gü-
zel dünyannı ve inandığımız o güzel değerlerin,
biraz da bizim hatalanmız yüzünden, yani yete-
rince cesur ve eleştırel olamamamız, iktidan yü-
celtmemiz, gördüğümüzü görmezlıkten gelme-
miz, inancımızın aklımızın önüne geçmesı gibi ne-
denler yüzünden yıkıldığını görüpde kötümser ol-
mamak nasıl mümkün? Hele de yaşınız elliye, alt-
mışa varmışsa! Bundan sonra, biraz da bu kitabın
devamı gibi olan 'Umut'un tzinde' adlı bir roman
yazmayı düşünüyorum. Orada roman kahraman-
lanyla birlikte hem 'SıcakKnleriKaUı'da Ülkü'nün
öldürülen oğlu Umut'un hem de hepimizin ihtı-
yacı olan umudun izini süreceğiz.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUB
'Anlarn'
Geçici biryorgunluk mu, bıkkınlık mı, tembellik mi
çöktü üstüme bilmem. Yazdığım oyun takıldı kaldı,
ileriemiyor. Yaptığımız çeviri çalışması durdu, ilerle-
miyor. Daha uzunca bir şeyler yazacaktım bu yıl,
başlar başlamaz durdu o da. Elbette günün on iki
saati yazarak, okuyarak, çalışarak geçiyor ama ben
bilirim kendimi, bir bıkkınlık, tembellik var üstümde.
Her yıl, nedense bahar aylannda degil de, güz biti-
minde çöker bu duygu üstüme. Oysa Kuşbakışı ya-
zılannı keyifle yazıyorum, Sinema Tarihi derslerini
keyifle veıiyorum. Devlet Tıyatromuz ve Kültür Ba-
kanlığımız hakkında uzülerek ve keyifle yazıyorum.
Nedendir öyleyse ağzımdaki bu ekşilik? Selim lle-
ri'nin geçen gün gazetemizde yayımlanan Anlam
başlıklı enfes yazısı son derece yetkin, ışıklı bir dille
anlatıyordu benim kem küm ederek anlatmak iste-
dikjerimi.
Ülkücü-milliyetçi faşistler bir üniversitemizin Gü-
zel Sanatlar Fakültesi atölyesini basmışlar. öğren-
ciler çıplak modellerin resimlerini yapıyorlar diye öf-
kelenmiş bir hırt sürüsü, ortalığı dağıtmış. Derken Se-
ma Pişkinsüt'ün görevden alınması ve Insan Hak-
lan Komisyonu'nun başına bir MHP'linin getirilme-
si.
Selim lleri'nin Anlam başlıklı yazısı bunlar üstüne
değildi, anlam'ın usul usul hayatımızdan (hayatından)
çekildigini söylüyordu ve sonra oturup ince mi ince,
doğru mu doğru anlatıyordu bunun elli küsur yıllık
bir sanatçı hayatında ne anlama geldiğini. Bir kere
daha söyleyeyim: Olağanüstü bir yazı bu.
Son derece anlamlı bir yazı. Anlam'ın ne olursa ol-
sun gerçek, has yazann hayatından hiçbirzaman çe-
kilmediğini, çekilmeyeceğini duyumsatıyor bizlere.
lleri'nin yazısını okurken, tam ortayerinde cız etti yü-
reğim. "Ptajlar geçiyor içimden, Istanbul'un plajla-
n. Kâh Moda'dayım, kâh Fenerbahçe'de; Küçûksu
da olabilir" diye yazmış. 1957 yılında Atatürk'ün ar-
kadaşı, yazar Ferit Celâl Güven ıle el ele tutuşup
Fenerbahçe Plajı'nayüzmeye gıttiğimizi anımsadım.
llkokula başladığım yıl, bu büyük adam bana yüz-
meyi öğretiyor, Kurtuluş Savaşı'nı anlatıyor, plajın
önündeki küçük büfeden lezzeti bumumdan çıkma-
yan sosisli sandviçler alıyoruz. Mınicik bir Ermeni tey-
ze yapıyor bunları. Tramvay Kadıköy'den geliyor,
Kalamış'tan geçiyor, Devlet Demiryollan Kampı ile Fe-
nerbahçe Plajı'nın olduğu meydanda demir atıyor.
Büyük ağaçlar var, arnavutkaldınmı var ve en önem-
lisi büyülü bir sessizlik var. işte gördünüz, bir usta-
nın yazıst neleri tetikledi, ben de onu taklit etmeye
başladım!
Anlam bızlerden elayak çekmiş olabilir, ama biz hâ-
lâ ona tutunuyoruz. Bunu Samuel Beckett dahil
bütün "yazıcılar" biliyordu, bilirler. Öte yandan şunu
da ucundan kryısından kabullenmek gerekir: Anlam
grttikçe yitiriyor anlamını. Bir kebap kokusu içinde,
televizyon ve cep telefonu gürültüsunde, profesörü
ile yosmasının birbirlerini hakkettiği bir ortamda, işa-
damının dayılandığı bir arenada, kır kökenli faşistle-
rin keçi sakallı aydın yerine sayıldığı ve Orta Anado-
lu'dan çıkan aslanlann imparator olduğu bir dağba-
şında çalışıyoruz anlama "anlam" yüklemeye. Dur-
madan, sıkılarak, gülümseyerek, itilerek, kakılarak bu
iğrenç anlamsızlığa anlam yüklemeye uğraşıyoruz.
Kötüdublajlarda"özürd//enm" yerine, "üzgünüm"
diyorlar. Biz sadece "üzgünüz"l Selim lleri'nin eline
sağlık.
•••
"Hûzün düşkünlerinden değilim; bu halden hoş-
lanmam; ona değerde vermem ama çoğu insan hûz-
nü büyük bir değer sayar, onu olgun, erdemli, ka-
falı insanlann bir özelliği sayahar. Italyanlar bu du-
ruma 'kötülük' demekle daha uygun bir ad vermiş-
ler, çünkü hüzün herzaman zararlı, anlamsız, küçük,
pısınk bir duygudur; Stoacılar bu duyguyu kendile-
rineyasaketmişlerdi. Her onuıiu insan, vicdanınıyi-
tirmektense, onurunu yitirmeyi yeğler."
Yine Sabahattin Eyuboğlu'nun Türkçesiyle Mon-
taigne'in "Denemeler"\. Paralel okumalar başıma en-
fes dertler açıyor. Yorgunluk, bıkkınlık, tembellik bi-
tiyor. Güz bitiyor. Bütün bir kış anlamsızlığın anlamı
üstüne yazıp çizeceğiz. Bu oyunu, o çeviriyi, şura-
daki uzun yazıyı yazıp bitireceğiz. Sonra yenı anlam-
sızlıklar çıkacak yolumuza, onlan da anlatacağız el-
bette. Anlam da, hüzün de ardımızdan topallayacak.
Hüzünlenin, hüzünlenmeyin...
Kamu arazileriran
I Kültür Servisi - Kültür Girişimi, son günlerde
gündeme gelen kamu arazilerinin ışgalcilere
satıbnası önerisini, gönderdiğı bir bildin ile
knıadı. Bildinde. doğayı, tanh ve kültür
mirasımızı koruma bilincinden yoksun görünen
bu önerinin, ulus ve kent varlığma, ülke onuruna
karşı işlenen suçlann ödüllendirilmesi anlamına
geleceği ıfade ediliyor. Aynca devlet gücünü
korumak ve ülke varlıklannı gelecek kuşaklara
aktarabilmek için, kamu arazilerinin
yağmalanmamasının kesinlikle önemli olduğu
belirtiliyor. Kültür Guışimı'nde; Şakir Eczacıbaşı,
Oktay Ekinci, Ufuk Esin, Bozkun Güvenç. Talat
Halman, Hüsrev Hatemi, Doğan Hızlan,
Ekmeleddin Öısanoğlu, Çiğdem Kâğıtçıbaşı,
Emre Kongar, Ioanna Kuçuradi, Metin Sözen,
Hıfzı Topuz ve Tahsın Yücel yer alıyor.
BUGÜN
• İSM SANAT MERKEZİ'nde saat 16.00-21.00
arasında 'Ayşegûl Betil ile Tango' ızlenebilir.
(254 96 96)
TÜYAP KİTAP FUARI'NDA BU6ÜN
ASALONU
• 13.00-15.00 Panel:'GeknektenYararianmave
TürkŞiiri'
• 15.00-16.30 Panel: 'Avnıpa Biıüği ve
KüreseOeşıne'
• 16.30-18.30 Panel.'Avnıpa BiriiğL, Globalizm
ve Yerelselleşme'
• 18.30-20.00 Panel: 'Şükran Kurdakul'un
Sanatı ve Edebiyatıınızdaki Yeri'
ASALONU
• 13.30-15.O(' Söyleşi/Alkioni Patadaki 'YoMa
Olmak ve Masal t zerine'
• 15.00-17.00 Söyleşi/Hı£zı Topuz 'Andar'
• 17.00-18.30 Panel: 'Atatürk'ün Kahtmı
Istivoruz'
• 18.30-20.00 Şiir Dinlerisi: 'Kıınduz Düşleri'