24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 KASIM 2000 PAZAR 10 P A Z A R J L A Z L L A R I [email protected] Bizimkiler 'yeniden tapulanma' peşindeOn yılda bir yapılan Avrupa değerleri araştırmasının üçüncûsünün de (1999- 2000) ortaya koyduğu gibi Avrupa ülkeleri farklı bir şekilde gelişiyor. Belçika örneğinde olduğu .gibi, aynı ülkede bile bulgulan farklı analiz «tmek ve yayımlamak zorunda kahnabiliniyor. Flamanca konuşan Flamanlarla, Fransızca konuşan Valonlar arasında çok önemli farklılıklann olduğu bu araştırmayla bir kez daha onaylandı. Çalışkan Flaman - tembel ve disiplinsiz Valon önyargısının aksine, işi önemseme ve iş ahlakı konusunda Flamanlar, Valonlann ve Brûkselliler'in gerisinde kalıyorlar. Flamanlar, lcendılerinı "Flaman" hissederken, Valonlar ve {çoğunluğu Valonlardan oluşan) Brükselliler, kendilenni "Belçikah" olarak görüyorlar. Bu, Flaman irimliğinin, Valon kimliğine göre daha gelişrruş olduğunu gösteriyor. Bu sonuç ve " 8 Ekim 2000 tarihinde yapılan yerel seçimlerde, Valon bölgesinde ırkçı partflerin sonu getirilirken Flaman bölgesinde ırkçı VTaams Blok (Flaman Bloku) partisinin varbğını güçlenerek sûrdürmesini", "Flamanlar daha ırkçr dıye açıklamayı dûşûnüyordum ama.. araştırma bu genel kanıyı çürürüyor. Valon bölgesinin "Flaman Bloku gibi bir partiye oy verebflecek özelliklerdeki" seçmenleri, ırkçı olmayan PRL-FDF-MCC ittifakıru yeğliyorlar. Yerel seçimlerde, Flaman bölgesinde yaşanan ırkçı parti depremi, bu bölge partilerini yeni arayışlara yöneltti. Flaman Hıristıyan Demokratlan CVP (Hıristiyan Haİk Partisi) ve Flaman Sosyalistleri SP'den (Sosyalist Parti) sonra Flaman Milliyetçileri de VU (Halk Birüği) yeniden yapılanma ve yenileşme sûreci sonunda adını değiştirmeyi düşûnüyor. VU, önümüzdeki yılın ilk aylannı, CVP ise mayıs ya da haziran ayını hedeflerken SP, 2002 yüını BRUKSEL ERDİNÇ UTKU uygun görüyor. Bu partılerle birlikte aynı tûr tartışmalara başlayan Başbakan Guy Verhofstadt'ın Partisi P W (Özgürlük ve Aülım Partisi), radikal yeni ^~~^~~^^~~^^~~ bir parti programı ve demokratikleşmiş bir yapıyla VLD (Flaman Liberalleri ve Demokratlan) adını aldı. Flaman Liberalleri, 1961 yıhnda LP (Liberal Parti) olarak kurulmuş ve geniş kitlelere ulaşabilmek amacıyla adını P W olarak değiştirmişlerdi. Yeniden yapılanma ve iskn değiştirme operasyonunu başanyla tamamlayan ve oylannı artürarak koalisyona birinci parti olarak giren Liberaller, isim değiştirmeyi düşünen partilere tûyolar vermeye başladılar bile. Ancak genel başkanı reklam dûnyasından gelen Sosyalist Parti'nin, liberallerin nasihatlanna hiç de ihtiyacı yok. Reklamcı SP Başkanı Patrick Janssens, yeni adı, sadece "Pazara yeni bir markayla gir_ saüşı arür" mannğryla açıklamıyor. tsim değiştirme işlemini iki yıl sürecek bir yeniden yapılanma ve çağa ayak uydurma sürecinin finali olarak görûyor. Zayıf parti adının olumsuz etkilerinin, güçlü adaylarla ortadan kaldınldığı belediyelerde ve yenileşmeyle değişimin yaşandığı yerlerde çok başanlı sonuçlar aldıklannı söyleyen Janssens, ad değiştirme konusunda asü karan parti organlan ve üyelerinin vereceğini ve yaşh üyelerden bu konuda aşın tepki alacağının bilincinde olduğunu belirtiyor. SP'nin doğal hedef kitlesi işçiler ve alt düzey memurlann sayısmın gittikçe azaldığına dikkat çeken reklamcı başkan, partimizin geleneksel desteğini kaybetmesine izin veremeyiz ancak birlikte yok olmayı da göze alamayız, diyor. Helsinki'deki Malatya kayısıları Kuzey Kutbu'na az kala bir yerlere, Helsinki'ye giderken tamam, demiştim, başka bir gezegende olmalıyız; buz tutmuş nehirlerin, denizlerin, yollann ortasmda yitik, erişilmez bir yerlerde olmalıyız. Neyse ki, uçsuz bucaksız gecelerde kaybolmuş bir Güney Amerika bannda, yerkûrenin ta gûney ucundan kuzey ucuna hangi yıldızm çekim gücüyle geldiği bilinmez salsa ritimlerini; dünyan ın dört bir bucağından insanlan, Afrikalılan, Çinlıleri, Japonlan, Hintlileri görünce ve elbette bizim Tûrklerin buralan da ele geçirmekte olduklannı görünce sevindim, ısmıverdi içim bu kente. Beni baştan çıkaracak, sarhoş edecek güzellikleri duyuyorum içimde.Ve hemen, bir deniz kıyısı pazar yerinde sstrhoşlukla ayıkhğın tanımsız kesişiminde sarhoş oluyorum, ayüıyorum ve artık her Allah'm günü iş çıkışında bu pazara uğruyorum, her gün yeni bir gezegen keşfetmişım gibi h»0 şaşırıyorum; benim ',<;?• gezegenimden gelmiş izleri buluyor, daha bir sarhoş oluyorum. Belli ki Akdeniz gezegeninden gehniş, yığın yığm Ftalya üzûmlerini, Ispanya şeftalilerini görünce inanamıyorum. Bir tezgâhta bir yığm kayısının ortasına çakılmış "TürkKayısısı" etiketiyle iyice delleniyorum. TIR şoförlüğüyle Türkiye'den Iran'a, Irak'a seferler etmiş, geceleri gûndûzleri bitirememiş, ne aradığmı bilememiş, bulamamış yıllarca Üyas. Sonra bir gûn koyvermiş direksiyonu, kapamış gözlerini, yirmi bir günlük turist vizesiyle çvkmış gehniş Isveç'e amcaoğlunun yanma. Sekiz yıl önce. Sonra da hemen bir gemiyle Finlandiya'ya, Helsinki'ye geçmiş. Bi İcez ayak basabildin mi bu gezegene, ülke değiştirirken pasaport masaport soran yok. Gerisi kara bahtuıa. Hemen ilk gün bir barda, Finli bir bayanla, Tina'yla tanışmış, Tina daha o gece, yeni bir gezegenli keşfetmenin çılgın coşkusuyla evine götürmûş llyas'ı. Nasıl anlaşabildiniz, diyorum, daha ilk gûn ilk gece, dü falan bilmiyorsun? Ben de anlamadım, diyor, bir şeyler çekti bizi. iki insan, llyas ve Tina, bir Türk ve bir Finli, daha başka birçok insanlar gibi, daha önce, yani milyarlarca yıl önceleri aynı gezegenlerde yaşamış, birbirleriyle çarpışmış, parçalanmış, dağılmış, yitik öyküleriz. Şimdi ansızm birleşiyoruz. Güneş sistemimizde henûz çözemediğimiz bir çekim gûcü tutup Konya ovalanndan Finlandiya ovalanna getiriyor llyas'ı. llyas, pazarda meyve satıyor. Tezgâhın başında kayısılann arasında, tadmdan yenmeyen öykülerin arasında sarhoş oluyorum. Bir yandan kayısı yiyorum, bir yandan lafhyoruz. Kayısılar nereden, diyorum, bilmiyor llyas. Ben biliyorum, Malatya'dan ohnalı. Malatya'da Malatya kayısısı bu kadar tatlı olamaz; kayısı rakısı yapsan da bu kadar sarhoş edemez. Kuzey Kutbu'nun eteklerinde bir kentte Malatya kayısısının tadım, burada yemeyen bilemez. Sağolasın sen Tûrkiyem, diyorum, sağolasm Malatya. Hanım, yıkamadan yeme, tozlu, HELSINKI diyor. Günah, diyorum, günah, kayısı toplayan ellerin kokulannı, yere dûşüp topraklardan aldığı memleket tatlannı nasıl yıkayıp yok edebilirim. Kayısı mı yiyorum güneş mi içiyorum, bilmiyorum. On beş gûn içinde Tina ve llyas evlenmişler. Nasıl yaptm, diyorum, evlisin, hanım Türkiye'de? Imam nikâhlı olduğu îçin "kâğmar temiz", sorun yok. Hanıma da durumu açıklamış, seni buraya aldırabilmem için, benim burada oturma izni almam için Tina'yla evlenmem gerek. Hanımdan ve beş çocuğundan "ohır"u ahnış. Kann kıskanmadı mı Tina'yla birlikteliğini? Başka seçeneğimiz yoktu ki diyor. Uzatmayayım, ikı yıl evlf kahnışlar. Sonra hanımı ve çocuklan da getirmiş Türkiye'den. Şimdi Tina başka evde kalıyor. Ama Tina evlerine gelip gidiyor, llyas Tina'ya gidiyor, bunu kansı da biliyor ve gül gibi geçinip gidiyorlar! YeTİer taze bezelye kabuğu dolu. Herkes eline bir poşet dolusu bezelye ahyor, içini yiyip yiyip kabuğunu yere ahyor. Tezgâhlar bezelye yığınlan. Biz bezelyeyi pişirip de yeriz. Bir gûn taze bezelye yiyorum. Bezelye votkası daha çok sarhoş yapamazdı beni. Finliler yazın, çuval çuval bezelye yiyor, onun için Finli olmalılar, onun için güzeller. Kayısmın üstüne bezelye. Bir taraftan bezelye yiyorum, bir taraftan da laflıyoruz Marko'yla- Marko, polis. Ama yazlan polislik yapmıyor, pazarda bezelye satıyor. Amirlerin izin verdi mi, diyorum. tstememiş ki versınler. Türkiye'yle kıyaslıyorum hemen ister istemez. Tanuımadan pazar yerlerinde limon satan memurlan, öğretmenleri düşünüyorum. Burada öyle bir çekince ya da korku yok. Bir milyar liranm üstünde geliri var Marko'nun. Ama Avrupa koşullannda az geliyor. Yetmiyor, diyor, beş çocuğa. Beş çocuk, çok, Avrupa'da çok. Ama Finlandiya, Avrupa'nın köy yakası. Uzun kış geceleri! Evinizde televizyon olmadığı için mi çok çocuğun var? Tam tersine, evde birkaç televizyon var, bi tane de yatak odalannda var ve bol bol "porno" kaset izliyorlarmış. Marko böyle konuştukça kansı utangaç gülûmsüyor, yere çeviriyor gözlerini. Anlıyorum şimdi neden çok çocuklan olduğunu; adım başı her yerde video dükkânı var, buzlu uzun kış gecelerini ısıtmak ve çoğalmak için! Sebze meyve kalitesi çekiştiriyoruz Marko'yla. Bizim meyvelerimiz daha tatlıdır, diyor. Sûrekli bulutlu, yağmurlu havalardan gıdım gıdım güneş süzülür buralarda hep. Az güneşle, diyor Marko, yavaş yavaş gelişiyor meyveler, Akdeniz'de olduğu gibi birdenbire kavrulmuyor, yalancı olgunlaşmıyor. Hadi oradan Marko, şu kayısılara bak, güneşe çügıncasına doymuş; kurak topraklann süzûhnûş, ballanmış tadı; kuru deli rûzgârlarda kavruhnuş şu kayısılara bak! Lütfen yanık türkülerle dokunsun parmaklannız, kayısı toplarken Malatya topraklannda, ben sizin hiç ummadığınız bir yerlerde sarhoş oluyorum! E-mail: akişlak@ ALt KIŞLAK îngiltere'de nehir taştı Ingütere, geçen haftadan beri kötû hava koşulianyla boğuşuyor. Şiddetü yağışlar yûzûnden ûlkenin kuzeyindeki Ouse Nehri, 1625 yıhndan bu yana en yüksek düzeyine ulaşa. Nehrin taşması yüzünden York kenti de sular altında kakn. 3 bin kişi kenti terk ettL Kurtarma görev lileri, sel basan bölgelerdeki e\1erde kalanlan şişme botiarla kurtann.(Fotoğraf:REUTERS) ' Janssens sosyalizmin temel değerlerini günümüze uyarlamanın bu ikilemi ortadan kaldıracağını düşûnüyor. "Sosj'al adaletsizliğin ortadan kakhnlması ve herkes için firsat eşitüği sağlanmasL" Başkan, örnek olarak bilgi toplumunda bilişim teknolojisinden yararlananlarla, bu gelişmelerin dışına itilenler arasındaki uçurumu gösteriyor. Sosyal demokrat bir partının hedefınin "sorumhıluk ve nrsatiarda sosyal adaleti yaratmak" olnıası gerektiğini söyleyen başkan, bu amaca ulaşabihnek için her türlü siyasi önlem alınmalı ve her öneri dinlenmelidir diyor. Onun için araçlar değil, amaç yaşamsal öceme sahip. Sosyal adaleti sağla da nasıl sağlarsan sağla: Devlet girişimiyle ya da serbest pazar ekonomisiyle... Hiç fark etmez! Firsat eşitliğini sadece gelirin bir fonksiyonu olarak tammlamanın yanlış olduğunu söyleyen Janssens, siyaset bilimci Johan Ackaert'ın parti teşkilatlannda yaptığı araştırmada ortaya çıkan "SP'nin Belçika'da en çok erJdnMk düzenleyen parti ohnasma karşın, otdukça içine kapanık bir yapısı olduğu", "adaylannı dar bir çevreden beliriediği" ve "yerel teşkilatiann çıkardığı yayinlann sadece üyelere ulaşünldığr sonuçlannı değişim ve yenileşme ısteğine gerekçe olarak kullanıyor. Partisine yeni isim arayan reklamcı Janssens' ın metin yazannavereceği olası bnfıng ise şöyle: "Isim tarihi kökenterimizi çağnşürmah. Sosyalist sözcüğü geçmek zorunda değil. Modern, çekici, aküda kahcı ve kolayca tanınabitir olmalı ama» geleneksel oy potansivelimizi de dikkate almalı. Daha önce BSP (Belçika Sosyalist Partisi) olan adımızdan B harfini atarak yapılan isim değişikliği partiye bir yenilik ve canhbk getirmişti. Temel özellikler bunlar. Daha zamanımız var. 2003'teki genel seçimlerden önce 1 yıllık bir kampanya bize yeier. Yani 2002 yıhnda her şey tamamlanmjş olmah!" Janssens'ın, değışım görevin tamamladıktan sonra, 2006'daki yerel seçimlerde, u-kçı partinin (ytzde 33 oy aldığı) kalesi Anvers kenti belediye başkanlığına soyunacağı konuşuluyor. Valon Sosyalistleri PS Genel Başkanı • Eho Di Rupo, 2001 'de genel başkanlığı bırakacağını açıkladı bile. Di Rupo, Mons Belediye Başkanı olarak sıyasete devam edeceğini duyurdu. Eloğ'u yeniden yapılanma, bizimkiler "yenklen tapulanma" peşinde! Antalyahlar, sosyal demokrat bir partiye genel başkaılık yapmış deneyimli bir belediye ba$kanlan a l olmasun istemezler mi acaba? , l.., wı( Sonbahar benim dönmemi beklemiş...Ekim ayırun çoğunu Ankara'ya sığdırdıktan sonra döndüm bu kente. Birçok dost,renkrenkizlenim, bir duygu kargaşı ve terkımde ZuhalOkay'ın "thanefi. Dönüş diye buna denilir, dedim kendi kendime. "Ankara'da âşık olmaktan" söz ediyor Zuhal Hanım. Bu konuyu, açmadan olduğu yere bırakıyorum. Hani o, yüreğimizde en çok sakındığımız, ama en az uğradığımız yere; dilerseniz siz köşeye deyin. Güz biraz oyalanmış bu kez Stockholm'de. Benim dönmemi beklemiş olan son yapraklara ve onlann sanşın-kırmızı seslenişlerine bir merhaba diyorum. Göçmen kuşlanm, hepsi eksiksiz gitmiş. Anaç kargalar yavrulannı kovalayıp, artık kendi yuvalanm kurarak kışa hazırlarunalan gerektiğine ikna etmişler. Ben yokken ne âlemdeydiler gibilerden "Babajan"a, bizim şu çok kûltûrlü kafeteryaya uğruyorum. Her şey yerü yerinde. Şarabın fiyatını biraz arthrmışlar. Artık "Efes" onlara gehniyormuş, ama Çin'den tutun Arjantin'e kadar birçok ülkenin birası varmış. tki kadeh Makedonya şarabı içip çıkıyorum. Sonbahar yüzüme vuruyor. "Hayatta hiçbir şey için geç değüdir" diye fisıldıyor rûzgâr. "Hadi canım sen de" diyorum bilgiççe. "Ben de zaten takılmıştun" diye esip gidiyor poyraz parçası. ''daha uçurulacak çok yaprak var dallarda" Sahil Yolu, hani bu benim "Stockhohn'ün Fenerbahçesi'' dediğim cadde hiç kuşkusuz yerli yerinde. Inatçı bir grup Japondan fazla gezeni yok. Bu ülkeye halıcılık sanatını öğreten Sabahattin Arhan'ın. 'Hah Sanat Koleksiyonu' adıyla bir kurum haline gelmiş olan butiğinin önünden geçiyonım. Girsem oyalayacağım Kayserili bu Istanbul efendisini. Girmiyorum. Hangi Kuzeyli yazar saptamıştı, dünyanın bu köşesinde yahıızlığm sının olmadığını. Bana kalırsa mevsimi de yok. Işte STOCKHOLM karşımda Dram Tiyatrosa, Ingmar Bergman'ın babaevi. Altma çalan sütunlan, iki bulut arasmdan sıynlmayı başaran güneşin yardımıyla panldıyor. Göndere çekihniş tiyatro bayraklannda mevsünin oyunlan dalgalanıyor. Bir sezon daha başlıyor, dostlar, yavaşça yerlerinizi ahn..."Yazateşi sönerken/yürek çarpmak için vorgunsaAe donuyorsa bir kuş gibi ölümüne/sen yine beni sevebilir misuı?" diye GURHAN soruyor Stina Aronson yanm UÇKAN yüzyıl öncesinden. ^ m _ _ Bakıyorum bu kentin giderek koyulaşan sulanna. Bembeyaz gemiler hazırlanmakta kış uykusuna. Konser Salonu'nun, Opera'nın biletleri çoktan abonelere satıldı bile. Yaz gitti göçmen kuşlarla birlikte, şimdi başlıyor sanat bu kenti yasatmaya. Az kaldı, uluslararası Stockhohn FUm FestivaK'nın perdelerini çok farklı sanat anlayışı olan ve bir avuç ticari çıkar şirketinden uzakta yaşamaya çalışanlara açmasına. Bir kent, belki kısa kollu gömleğıni çıkanyor, ama mantosunun ceplerinde çok şey saklıyor. lleride bizim çocuklann restoranı var: "Efes". Hadi şimdi bu akşamüstü onlara uğramayayım diyorum. Gece uzun. Yoldan gebnişim, ama "dönmemtşim". Yann çarşamba. Benim Ankara'daki "hoca takunT, Mülkiyeliler'de geleneksel haftalık öğle yemeğinde bir anya gelecekler. Bu kez onlara üç kez katı'dım, ilkinde param geçmedi. "Ük gefişbedava" dediler. Bunlan, bu kent bcnı böyle isteksizce beklerken ve en güzel giysilerini kendilerine saklayarık bir köşelere gizlenmişken düşünüyorum. Ne işin var be burada Ankaralı? Bu sorunun yanıtmı, en iyisi geri dönüp bizim Efes'te bir şişe Yakut'ta aramalı. Vakiierkenmiş, olsun! Kuzey'de bu mevsimde gündüzler kısa değil mi?! Arada bir işeyaramah bu karanhk ve erkencilik... Stockhohn kaçmıyor, kaçanyaşam...YürüEfes'e... ' Kâr tannsının tapınağında cüzdan yakmak! Sosyalde, ekonomide, politikada illa ki kültürde •istisna'' olduğunu iddia eden Fransa, "küresefleşmenin" ticari girdaplannda kuzu kuzu kayıp gidiyor. Katolik kilisesinin (mezhebi niyetine de okuyabilirsiniz) biricik "km"; "papalan" Vatikan dışında ağırlamış, "haçh seferterini" tezgâhlamış boylann "oğlu" Fransa, ne "Tfim Aznferin/Toussaint Yortusu" (1 Kasım), ne de "ÖBler Gönü n nü (2 Kasım) pek iplemiyor artık. lUaki"Korkut Beni/HaUovwen!". Elde kasımpatı çiçek, 1 Kasımlarda mezarlık yolunun tutulduğu ziyaretler yok olmaya yûz tuttu. Ata nesillerin pabucu dama atılıyor. "CMûm" geçmişten daha fazla mı korkutuyor acaba? Üstünde kıytınk bir "korkn'' kostûmü, yûzünde uyduruk bir u öcû" makyajı (veya adam gibi, ne fark eder ki?) ellerinde torba, çoluk çocuk kapı kapı dolaşıp "bonbon, para" toplarken, çok sayıda genç 31 Ekim günü ve gecesi, 4-5 yıldır kendini "Hoflywood" fıgüranlanyla özdeşleştırip 3. sınıf Amerikan dizileri oynar oldular. Noel ağaçlan gibi, haftalarca önce satışa sunulan azman turuncu "•balkabaklan'' gerçekten "kabak tadı" vermeye başladı. "Sana ne be birader? Senin hayatma kanşan var mı" diyebilirsiniz de! Yolda, sokakta, ahşverişte, büroda, fabrikada genelhkle 3-30 yaş arası çocuklar (!) "pöh" diye "öcû giysileriyle" aniden karşmıza dikilince veya kapınızı çalıp "şeker, hediye" isteyince iyimser ihtimalle gülüp geçebilirsiniz. Vahamet, her günü "tüccara bayram"a dönüştüren anlayışın uyanık "deBHğiyle" başlıyor. Iskoç ve Irlandalı göçmenlerin, yani çağdaş Keltler'in (Önceleri Brötanya'da, Galya'da -bugünkü Kuzey Batı ve Batı Fransa, hatta Isviçre'de- yaşarlarmış. Gah/ahlar Kelt halklannın en zengini, en güçlüsüymuş- Asteriks'i hatırlar mısınız?) Kuzey Amerika'ya taşıdıklan, Isa (siz deyin 1000, onlar diyor 2500 yıl önce) hatta tek tanrüı dinler öncesi pagancı (çok tannhlık) inançlar doğrultusunda bir töre: "All HaBovvs Eve veya AD Halknv E'en=HaDoween", ölûler tannsı "Samain"e karşı bir önlem. Yazın bittiği, kendilerince doğanın ölûme dönüştüğü bir mevsime tepki ("Samain" kimilerine göre de yeni yıl). Ölülerin canlılan ziyaret ettiğine inanılan 31 Ekim'i 1 Kasım'a bağlayan "o gecede" toplu halde ev ocaklan ve tapınaktaki kutsal ateş söndûrülür. Sonra Güneş tannsını onurlandırmak ve kötü ruhlan kovmak amacıyla kuru meşe dallan sûrtülerek yeni ateş yakılmmş. Her aile reisi aldığı bir korla evindeki ateşi yeniden PARIS UĞUR HÜKÜM yakar ve bir sonraki törene kadar sönmemesi gereken bu ateşin yuvasım, obasıru ertesi yıla kadar koruyacağına inanırmış. Şimdilerde hedef, "kâr tannsının tapınağında cüzdan yakmak". Hem de baş papaz Amerika Birleşik Devletleri Hazretlerine sunulmak ûzere. Fii tarihinde azraıl ve şürekâsının gözüne batmamak için tebdili kıyafet edilirmiş. Şimdilerde hedef, Asyalı küçûk kızlann kann tokluğuna diktiği elbise ve maskeleri giyerek her türlü "seytani" aksesuar ve oyuncak türevini tüketerek Amerikalılardan, Avrupahlardan "fiırkh'' olmamak. Çağunıza uygun "kurbanlanmm" vermek. "HaBoween" gecesi, Paris'in tüm diskotek, gece kulüpleri ve belli başlı barlannın önleri gönneye değerdi. "Kötû ruhlan korkutmak" isteyen şeytan, cadı, iskelet, zebani ve envai çeşit Holhywood yaratması çirkin kılıklı varlık, "tapınaklara" sıgmadığından sokaklara taşıyordu. İşin ideolojik, politik, dini boyutlan, söylev ve/veya safsatası bir yana (zira kiliseden sol siyasi partilere geniş bir çevre bu gelişmeden cidden şikâyetçi), kuşkusuz bu yeni "eğJence- bayram"a en çok sevinenler "tkaret erbabr Haksızlar mı? Yaz tatili dönüşü okullann açıhnasından sonra noel ve yılsonu bayramlanna kadar "pek" satamayanlar, yeni bir "saöş" vesilesi bulmuş durumda. 1995-96 yıllannda kenanndan köşesinden Fransa'ya da bulaşan "Korknt B*mi" salgınının, 1998'de 100 milyon franklık, -o zaman için yaklaşık 19 milyon oolar- hasılatından sonra buyıl yaklaşık 500 milyon franklık bir ciroya ulaşması bekleniyor. Dûnya Ticaret Örgütü, BM'ler, UNESCO, Uluslararası Para Fonu gibi değişik uluslararası kurum veya platformlarda başta kültür olmak üzere her alanda "özgünlüğûnü", "sıradışüığuıı" savunan Fransa'run da, okullanna, derslere sokacak denli (lafltlik adına olsa bile) takıldığıÇ) "Hanoween evrensefliği veya küreseDiği", tek kültürlülüğe ve tekdüze bir dünyaya gidişte kanımızca "ûrkûtûcû" bir adım. Bireyselhği ve liberalizmi ilahlaştıranlarca kınanacak bu "kanı", satırlann yazannca yıllarca yaşadığı Paris kentine baktığı zaman onu gerçekten "Korkııt"uyor. Neyseki her türlü "modanm" doğuşveya geçiş noktası olduğu için "ucuz kültür"lere bağışıklık kazandıgı teselhsini taşıdığımız Paris 'ten geçtik. Acep "akh erdiğmden" beri "Kûçûk Amerika" hayalleriyle yaşamış bir ülke ve belli başlı kentlerinde nasıl yaşanıyor bu "moda-olgu"? - Merak ediyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle