Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 KASIM 2000 PAZAR
10 P A Z A R J L A Z L L A R I dishab@cumhuriyet.com.tr
Bizimkiler 'yeniden tapulanma' peşindeOn yılda bir yapılan Avrupa değerleri
araştırmasının üçüncûsünün de (1999- 2000)
ortaya koyduğu gibi Avrupa ülkeleri farklı bir
şekilde gelişiyor. Belçika örneğinde olduğu
.gibi, aynı ülkede bile bulgulan farklı analiz
«tmek ve yayımlamak
zorunda kahnabiliniyor. Flamanca konuşan
Flamanlarla, Fransızca konuşan Valonlar
arasında çok önemli farklılıklann olduğu bu
araştırmayla bir kez daha onaylandı. Çalışkan
Flaman - tembel ve disiplinsiz Valon
önyargısının aksine, işi önemseme ve iş ahlakı
konusunda Flamanlar, Valonlann ve
Brûkselliler'in gerisinde kalıyorlar. Flamanlar,
lcendılerinı "Flaman" hissederken, Valonlar ve
{çoğunluğu Valonlardan oluşan) Brükselliler,
kendilenni "Belçikah" olarak görüyorlar. Bu,
Flaman irimliğinin, Valon kimliğine göre daha
gelişrruş olduğunu gösteriyor. Bu sonuç ve
" 8 Ekim 2000 tarihinde yapılan yerel
seçimlerde, Valon bölgesinde ırkçı partflerin
sonu getirilirken Flaman bölgesinde ırkçı
VTaams Blok (Flaman Bloku) partisinin
varbğını güçlenerek sûrdürmesini", "Flamanlar
daha ırkçr dıye açıklamayı dûşûnüyordum
ama.. araştırma bu genel kanıyı çürürüyor.
Valon bölgesinin "Flaman Bloku gibi bir
partiye oy verebflecek özelliklerdeki"
seçmenleri, ırkçı olmayan PRL-FDF-MCC
ittifakıru yeğliyorlar. Yerel seçimlerde, Flaman
bölgesinde yaşanan ırkçı parti depremi, bu
bölge partilerini yeni arayışlara yöneltti.
Flaman Hıristıyan Demokratlan CVP
(Hıristiyan Haİk Partisi) ve Flaman
Sosyalistleri SP'den (Sosyalist Parti) sonra
Flaman Milliyetçileri de VU (Halk Birüği)
yeniden yapılanma ve yenileşme sûreci
sonunda adını değiştirmeyi düşûnüyor. VU,
önümüzdeki yılın ilk aylannı, CVP ise mayıs
ya da haziran ayını hedeflerken SP, 2002 yüını
BRUKSEL
ERDİNÇ
UTKU
uygun görüyor. Bu
partılerle birlikte
aynı tûr tartışmalara
başlayan Başbakan
Guy Verhofstadt'ın
Partisi P W
(Özgürlük ve Aülım
Partisi), radikal yeni
^~~^~~^^~~^^~~ bir parti programı ve
demokratikleşmiş bir yapıyla VLD (Flaman
Liberalleri ve Demokratlan) adını aldı. Flaman
Liberalleri, 1961 yıhnda LP (Liberal Parti)
olarak kurulmuş ve geniş kitlelere ulaşabilmek
amacıyla adını P W olarak değiştirmişlerdi.
Yeniden yapılanma ve iskn değiştirme
operasyonunu başanyla tamamlayan ve oylannı
artürarak koalisyona birinci parti olarak giren
Liberaller, isim değiştirmeyi düşünen partilere
tûyolar vermeye başladılar bile. Ancak genel
başkanı reklam dûnyasından gelen Sosyalist
Parti'nin, liberallerin nasihatlanna hiç de
ihtiyacı yok. Reklamcı SP Başkanı Patrick
Janssens, yeni adı, sadece "Pazara yeni bir
markayla gir_ saüşı arür" mannğryla
açıklamıyor. tsim değiştirme işlemini iki yıl
sürecek bir yeniden yapılanma ve çağa ayak
uydurma sürecinin finali olarak görûyor. Zayıf
parti adının olumsuz etkilerinin, güçlü
adaylarla ortadan kaldınldığı belediyelerde ve
yenileşmeyle değişimin yaşandığı yerlerde çok
başanlı sonuçlar aldıklannı söyleyen Janssens,
ad değiştirme konusunda asü karan parti
organlan ve üyelerinin vereceğini ve yaşh
üyelerden bu konuda aşın tepki alacağının
bilincinde olduğunu belirtiyor. SP'nin doğal
hedef kitlesi işçiler ve alt düzey memurlann
sayısmın gittikçe azaldığına dikkat çeken
reklamcı başkan, partimizin geleneksel
desteğini kaybetmesine izin veremeyiz ancak
birlikte yok olmayı da göze alamayız, diyor.
Helsinki'deki
Malatya kayısıları
Kuzey Kutbu'na az kala bir
yerlere, Helsinki'ye giderken
tamam, demiştim, başka bir
gezegende olmalıyız; buz tutmuş
nehirlerin, denizlerin, yollann
ortasmda yitik, erişilmez bir
yerlerde olmalıyız. Neyse ki,
uçsuz bucaksız gecelerde
kaybolmuş bir Güney Amerika
bannda, yerkûrenin ta gûney
ucundan kuzey ucuna hangi
yıldızm çekim gücüyle geldiği
bilinmez salsa ritimlerini; dünyan
ın dört bir bucağından insanlan,
Afrikalılan, Çinlıleri, Japonlan,
Hintlileri görünce ve elbette
bizim Tûrklerin buralan da ele
geçirmekte olduklannı görünce
sevindim, ısmıverdi içim bu
kente. Beni baştan çıkaracak,
sarhoş edecek güzellikleri
duyuyorum içimde.Ve hemen, bir
deniz kıyısı pazar yerinde
sstrhoşlukla ayıkhğın tanımsız
kesişiminde sarhoş oluyorum,
ayüıyorum ve artık her Allah'm
günü iş çıkışında bu pazara
uğruyorum, her gün yeni bir
gezegen keşfetmişım gibi h»0
şaşırıyorum; benim ',<;?•
gezegenimden gelmiş izleri
buluyor, daha bir sarhoş
oluyorum. Belli ki Akdeniz
gezegeninden gehniş, yığın yığm
Ftalya üzûmlerini, Ispanya
şeftalilerini görünce
inanamıyorum. Bir tezgâhta bir
yığm kayısının ortasına çakılmış
"TürkKayısısı" etiketiyle iyice
delleniyorum.
TIR şoförlüğüyle Türkiye'den
Iran'a, Irak'a seferler etmiş,
geceleri gûndûzleri bitirememiş,
ne aradığmı bilememiş,
bulamamış yıllarca Üyas. Sonra
bir gûn koyvermiş
direksiyonu, kapamış
gözlerini, yirmi bir
günlük turist
vizesiyle çvkmış
gehniş Isveç'e
amcaoğlunun yanma.
Sekiz yıl önce. Sonra
da hemen bir
gemiyle
Finlandiya'ya, Helsinki'ye
geçmiş. Bi İcez ayak basabildin
mi bu gezegene, ülke
değiştirirken pasaport masaport
soran yok. Gerisi kara bahtuıa.
Hemen ilk gün bir barda, Finli bir
bayanla, Tina'yla tanışmış, Tina
daha o gece, yeni bir gezegenli
keşfetmenin çılgın coşkusuyla
evine götürmûş llyas'ı. Nasıl
anlaşabildiniz, diyorum, daha ilk
gûn ilk gece, dü falan
bilmiyorsun? Ben de anlamadım,
diyor, bir şeyler çekti bizi.
iki insan, llyas ve Tina, bir Türk
ve bir Finli, daha başka birçok
insanlar gibi, daha önce, yani
milyarlarca yıl önceleri aynı
gezegenlerde yaşamış,
birbirleriyle çarpışmış,
parçalanmış, dağılmış, yitik
öyküleriz. Şimdi ansızm
birleşiyoruz. Güneş sistemimizde
henûz çözemediğimiz bir çekim
gûcü tutup Konya ovalanndan
Finlandiya ovalanna getiriyor
llyas'ı.
llyas, pazarda meyve satıyor.
Tezgâhın başında kayısılann
arasında, tadmdan yenmeyen
öykülerin arasında sarhoş
oluyorum. Bir yandan kayısı
yiyorum, bir yandan lafhyoruz.
Kayısılar nereden, diyorum,
bilmiyor llyas. Ben biliyorum,
Malatya'dan ohnalı. Malatya'da
Malatya kayısısı bu kadar tatlı
olamaz; kayısı rakısı yapsan da
bu kadar sarhoş edemez. Kuzey
Kutbu'nun eteklerinde bir kentte
Malatya kayısısının tadım,
burada yemeyen bilemez.
Sağolasın sen Tûrkiyem,
diyorum, sağolasm Malatya.
Hanım, yıkamadan yeme, tozlu,
HELSINKI
diyor. Günah, diyorum, günah,
kayısı toplayan ellerin kokulannı,
yere dûşüp topraklardan aldığı
memleket tatlannı nasıl yıkayıp
yok edebilirim. Kayısı mı
yiyorum güneş mi içiyorum,
bilmiyorum.
On beş gûn içinde Tina ve llyas
evlenmişler. Nasıl yaptm,
diyorum, evlisin, hanım
Türkiye'de? Imam nikâhlı olduğu
îçin "kâğmar temiz", sorun yok.
Hanıma da durumu açıklamış,
seni buraya aldırabilmem için,
benim burada oturma izni almam
için Tina'yla evlenmem gerek.
Hanımdan ve beş çocuğundan
"ohır"u ahnış. Kann kıskanmadı
mı Tina'yla birlikteliğini? Başka
seçeneğimiz yoktu ki diyor.
Uzatmayayım, ikı yıl evlf
kahnışlar. Sonra hanımı ve
çocuklan da getirmiş
Türkiye'den. Şimdi Tina başka
evde kalıyor. Ama Tina evlerine
gelip gidiyor, llyas Tina'ya
gidiyor, bunu kansı da biliyor ve
gül gibi geçinip gidiyorlar!
YeTİer taze bezelye kabuğu dolu.
Herkes eline bir poşet dolusu
bezelye ahyor, içini yiyip yiyip
kabuğunu yere ahyor. Tezgâhlar
bezelye yığınlan. Biz bezelyeyi
pişirip de yeriz. Bir gûn taze
bezelye yiyorum. Bezelye votkası
daha çok sarhoş yapamazdı beni.
Finliler yazın, çuval çuval
bezelye yiyor, onun için Finli
olmalılar, onun için güzeller.
Kayısmın üstüne bezelye. Bir
taraftan bezelye yiyorum, bir
taraftan da laflıyoruz Marko'yla-
Marko, polis. Ama yazlan
polislik yapmıyor, pazarda
bezelye satıyor. Amirlerin izin
verdi mi, diyorum.
tstememiş ki
versınler.
Türkiye'yle
kıyaslıyorum hemen
ister istemez.
Tanuımadan pazar
yerlerinde limon
satan memurlan,
öğretmenleri
düşünüyorum. Burada öyle bir
çekince ya da korku yok. Bir
milyar liranm üstünde geliri var
Marko'nun. Ama Avrupa
koşullannda az geliyor. Yetmiyor,
diyor, beş çocuğa. Beş çocuk,
çok, Avrupa'da çok. Ama
Finlandiya, Avrupa'nın köy
yakası. Uzun kış geceleri!
Evinizde televizyon olmadığı için
mi çok çocuğun var? Tam tersine,
evde birkaç televizyon var, bi
tane de yatak odalannda var ve
bol bol "porno" kaset
izliyorlarmış. Marko böyle
konuştukça kansı utangaç
gülûmsüyor, yere çeviriyor
gözlerini. Anlıyorum şimdi
neden çok çocuklan olduğunu;
adım başı her yerde video
dükkânı var, buzlu uzun kış
gecelerini ısıtmak ve çoğalmak
için! Sebze meyve kalitesi
çekiştiriyoruz Marko'yla. Bizim
meyvelerimiz daha tatlıdır, diyor.
Sûrekli bulutlu, yağmurlu
havalardan gıdım gıdım güneş
süzülür buralarda hep.
Az güneşle, diyor Marko, yavaş
yavaş gelişiyor meyveler,
Akdeniz'de olduğu gibi
birdenbire kavrulmuyor, yalancı
olgunlaşmıyor. Hadi oradan
Marko, şu kayısılara bak, güneşe
çügıncasına doymuş;
kurak topraklann süzûhnûş,
ballanmış tadı; kuru deli
rûzgârlarda kavruhnuş şu
kayısılara bak!
Lütfen yanık türkülerle dokunsun
parmaklannız, kayısı toplarken
Malatya topraklannda,
ben sizin hiç ummadığınız bir
yerlerde sarhoş oluyorum!
E-mail: akişlak@
ALt
KIŞLAK
îngiltere'de nehir taştı
Ingütere, geçen haftadan beri kötû hava koşulianyla
boğuşuyor. Şiddetü yağışlar yûzûnden ûlkenin kuzeyindeki
Ouse Nehri, 1625 yıhndan bu yana en yüksek düzeyine
ulaşa. Nehrin taşması yüzünden York kenti de sular altında
kakn. 3 bin kişi kenti terk ettL Kurtarma görev lileri, sel
basan bölgelerdeki e\1erde kalanlan şişme botiarla
kurtann.(Fotoğraf:REUTERS) '
Janssens sosyalizmin temel değerlerini
günümüze uyarlamanın bu ikilemi ortadan
kaldıracağını düşûnüyor. "Sosj'al adaletsizliğin
ortadan kakhnlması ve herkes için firsat eşitüği
sağlanmasL" Başkan, örnek olarak bilgi
toplumunda bilişim teknolojisinden
yararlananlarla, bu gelişmelerin dışına itilenler
arasındaki uçurumu gösteriyor. Sosyal
demokrat bir partının hedefınin "sorumhıluk ve
nrsatiarda sosyal adaleti yaratmak" olnıası
gerektiğini söyleyen başkan, bu amaca
ulaşabihnek için her türlü siyasi önlem alınmalı
ve her öneri dinlenmelidir diyor. Onun için
araçlar değil, amaç yaşamsal öceme sahip.
Sosyal adaleti sağla da nasıl sağlarsan sağla:
Devlet girişimiyle ya da serbest pazar
ekonomisiyle... Hiç fark etmez! Firsat eşitliğini
sadece gelirin bir fonksiyonu olarak
tammlamanın yanlış olduğunu söyleyen
Janssens, siyaset bilimci Johan Ackaert'ın parti
teşkilatlannda yaptığı araştırmada ortaya
çıkan "SP'nin Belçika'da en çok erJdnMk
düzenleyen parti ohnasma karşın,
otdukça içine kapanık bir yapısı olduğu",
"adaylannı dar bir çevreden beliriediği"
ve "yerel teşkilatiann çıkardığı yayinlann
sadece üyelere ulaşünldığr sonuçlannı
değişim ve yenileşme ısteğine gerekçe
olarak kullanıyor.
Partisine yeni isim arayan reklamcı
Janssens' ın metin yazannavereceği olası
bnfıng ise şöyle: "Isim tarihi
kökenterimizi çağnşürmah. Sosyalist
sözcüğü geçmek zorunda değil. Modern,
çekici, aküda kahcı ve kolayca tanınabitir
olmalı ama» geleneksel oy potansivelimizi
de dikkate almalı. Daha önce BSP
(Belçika Sosyalist Partisi) olan adımızdan
B harfini atarak yapılan isim değişikliği
partiye bir yenilik ve canhbk getirmişti.
Temel özellikler bunlar. Daha zamanımız
var. 2003'teki genel seçimlerden önce 1
yıllık bir kampanya bize yeier. Yani 2002
yıhnda her şey tamamlanmjş olmah!"
Janssens'ın, değışım görevin
tamamladıktan sonra, 2006'daki yerel
seçimlerde, u-kçı partinin (ytzde 33 oy
aldığı) kalesi Anvers kenti belediye
başkanlığına soyunacağı konuşuluyor.
Valon Sosyalistleri PS Genel Başkanı •
Eho Di Rupo, 2001 'de genel başkanlığı
bırakacağını açıkladı bile. Di Rupo,
Mons Belediye Başkanı olarak sıyasete
devam edeceğini duyurdu. Eloğ'u
yeniden yapılanma, bizimkiler "yenklen
tapulanma" peşinde! Antalyahlar, sosyal
demokrat bir partiye genel başkaılık
yapmış deneyimli bir belediye ba$kanlan
a l olmasun istemezler mi acaba? , l.., wı(
Sonbahar benim dönmemi beklemiş...Ekim ayırun çoğunu Ankara'ya
sığdırdıktan sonra döndüm bu kente.
Birçok dost,renkrenkizlenim, bir duygu
kargaşı ve terkımde ZuhalOkay'ın
"thanefi. Dönüş diye buna denilir, dedim
kendi kendime. "Ankara'da âşık
olmaktan" söz ediyor Zuhal Hanım. Bu
konuyu, açmadan olduğu yere
bırakıyorum. Hani o, yüreğimizde en çok
sakındığımız, ama en az uğradığımız yere;
dilerseniz siz köşeye deyin. Güz biraz
oyalanmış bu kez Stockholm'de. Benim
dönmemi beklemiş olan son yapraklara ve
onlann sanşın-kırmızı seslenişlerine bir
merhaba diyorum. Göçmen kuşlanm,
hepsi eksiksiz gitmiş. Anaç kargalar
yavrulannı kovalayıp, artık kendi
yuvalanm kurarak kışa hazırlarunalan
gerektiğine ikna etmişler. Ben yokken ne
âlemdeydiler gibilerden "Babajan"a,
bizim şu çok kûltûrlü kafeteryaya
uğruyorum. Her şey yerü yerinde. Şarabın
fiyatını biraz arthrmışlar. Artık "Efes"
onlara gehniyormuş, ama Çin'den tutun
Arjantin'e kadar birçok ülkenin birası
varmış. tki kadeh Makedonya şarabı içip
çıkıyorum. Sonbahar yüzüme vuruyor.
"Hayatta hiçbir şey için geç değüdir" diye
fisıldıyor rûzgâr. "Hadi canım sen de"
diyorum bilgiççe. "Ben de zaten
takılmıştun" diye esip gidiyor poyraz
parçası. ''daha uçurulacak
çok yaprak var dallarda"
Sahil Yolu, hani bu benim
"Stockhohn'ün
Fenerbahçesi'' dediğim cadde
hiç kuşkusuz yerli yerinde.
Inatçı bir grup Japondan
fazla gezeni yok. Bu ülkeye
halıcılık sanatını öğreten
Sabahattin Arhan'ın. 'Hah Sanat
Koleksiyonu' adıyla bir kurum haline
gelmiş olan butiğinin önünden geçiyonım.
Girsem oyalayacağım Kayserili bu
Istanbul efendisini. Girmiyorum. Hangi
Kuzeyli yazar saptamıştı, dünyanın bu
köşesinde yahıızlığm sının olmadığını.
Bana kalırsa mevsimi de yok. Işte
STOCKHOLM
karşımda Dram Tiyatrosa, Ingmar
Bergman'ın babaevi. Altma çalan
sütunlan, iki bulut arasmdan sıynlmayı
başaran güneşin yardımıyla panldıyor.
Göndere çekihniş tiyatro bayraklannda
mevsünin oyunlan dalgalanıyor. Bir sezon
daha başlıyor, dostlar, yavaşça yerlerinizi
ahn..."Yazateşi
sönerken/yürek çarpmak için
vorgunsaAe donuyorsa bir
kuş gibi ölümüne/sen yine
beni sevebilir misuı?" diye
GURHAN soruyor Stina Aronson yanm
UÇKAN yüzyıl öncesinden.
^ m _ _ Bakıyorum bu kentin giderek
koyulaşan sulanna.
Bembeyaz gemiler hazırlanmakta kış
uykusuna. Konser Salonu'nun, Opera'nın
biletleri çoktan abonelere satıldı bile. Yaz
gitti göçmen kuşlarla birlikte, şimdi
başlıyor sanat bu kenti yasatmaya. Az
kaldı, uluslararası Stockhohn FUm
FestivaK'nın perdelerini çok farklı sanat
anlayışı olan ve bir avuç ticari çıkar
şirketinden uzakta yaşamaya çalışanlara
açmasına. Bir kent, belki kısa kollu
gömleğıni çıkanyor, ama mantosunun
ceplerinde çok şey saklıyor. lleride bizim
çocuklann restoranı var: "Efes". Hadi
şimdi bu akşamüstü onlara uğramayayım
diyorum. Gece uzun. Yoldan gebnişim,
ama "dönmemtşim". Yann çarşamba.
Benim Ankara'daki "hoca takunT,
Mülkiyeliler'de geleneksel haftalık öğle
yemeğinde bir anya gelecekler. Bu kez
onlara üç kez katı'dım, ilkinde param
geçmedi. "Ük gefişbedava" dediler.
Bunlan, bu kent bcnı böyle isteksizce
beklerken ve en güzel giysilerini
kendilerine saklayarık bir köşelere
gizlenmişken düşünüyorum. Ne işin var
be burada Ankaralı? Bu sorunun yanıtmı,
en iyisi geri dönüp bizim Efes'te bir şişe
Yakut'ta aramalı. Vakiierkenmiş, olsun!
Kuzey'de bu mevsimde gündüzler kısa
değil mi?! Arada bir işeyaramah bu
karanhk ve erkencilik... Stockhohn
kaçmıyor, kaçanyaşam...YürüEfes'e... '
Kâr tannsının tapınağında cüzdan yakmak!
Sosyalde, ekonomide, politikada
illa ki kültürde •istisna''
olduğunu iddia eden Fransa,
"küresefleşmenin" ticari
girdaplannda kuzu kuzu kayıp
gidiyor. Katolik kilisesinin
(mezhebi niyetine de
okuyabilirsiniz) biricik "km";
"papalan" Vatikan dışında
ağırlamış, "haçh seferterini"
tezgâhlamış boylann "oğlu"
Fransa, ne "Tfim
Aznferin/Toussaint Yortusu" (1
Kasım), ne de "ÖBler Gönü
n
nü
(2 Kasım) pek iplemiyor artık.
lUaki"Korkut
Beni/HaUovwen!". Elde
kasımpatı çiçek, 1 Kasımlarda
mezarlık yolunun tutulduğu
ziyaretler yok olmaya yûz tuttu.
Ata nesillerin pabucu dama
atılıyor. "CMûm" geçmişten
daha fazla mı korkutuyor acaba?
Üstünde kıytınk bir "korkn''
kostûmü, yûzünde uyduruk bir
u
öcû" makyajı (veya adam gibi,
ne fark eder ki?) ellerinde torba,
çoluk çocuk kapı kapı dolaşıp
"bonbon, para" toplarken, çok
sayıda genç 31 Ekim günü ve
gecesi, 4-5 yıldır kendini
"Hoflywood" fıgüranlanyla
özdeşleştırip 3. sınıf Amerikan
dizileri oynar oldular. Noel
ağaçlan gibi, haftalarca önce
satışa sunulan azman turuncu
"•balkabaklan'' gerçekten
"kabak tadı" vermeye başladı.
"Sana ne be birader? Senin
hayatma kanşan var mı"
diyebilirsiniz de! Yolda,
sokakta, ahşverişte, büroda,
fabrikada genelhkle 3-30 yaş
arası çocuklar (!) "pöh" diye
"öcû giysileriyle" aniden
karşmıza dikilince veya kapınızı
çalıp "şeker, hediye" isteyince
iyimser ihtimalle gülüp
geçebilirsiniz. Vahamet, her
günü "tüccara bayram"a
dönüştüren anlayışın uyanık
"deBHğiyle" başlıyor.
Iskoç ve Irlandalı göçmenlerin,
yani çağdaş Keltler'in (Önceleri
Brötanya'da, Galya'da -bugünkü
Kuzey Batı ve Batı Fransa, hatta
Isviçre'de- yaşarlarmış.
Gah/ahlar Kelt halklannın en
zengini, en güçlüsüymuş-
Asteriks'i hatırlar mısınız?)
Kuzey Amerika'ya taşıdıklan,
Isa (siz deyin 1000, onlar diyor
2500 yıl önce) hatta tek tanrüı
dinler öncesi pagancı (çok
tannhlık) inançlar
doğrultusunda bir töre: "All
HaBovvs Eve veya AD Halknv
E'en=HaDoween", ölûler tannsı
"Samain"e karşı bir önlem.
Yazın bittiği, kendilerince
doğanın ölûme dönüştüğü bir
mevsime tepki ("Samain"
kimilerine göre de yeni yıl).
Ölülerin canlılan ziyaret ettiğine
inanılan 31 Ekim'i 1 Kasım'a
bağlayan "o gecede" toplu halde
ev ocaklan ve tapınaktaki kutsal
ateş söndûrülür. Sonra Güneş
tannsını onurlandırmak ve kötü
ruhlan kovmak amacıyla kuru
meşe dallan sûrtülerek yeni ateş
yakılmmş. Her aile reisi aldığı
bir korla evindeki ateşi yeniden
PARIS
UĞUR
HÜKÜM
yakar ve bir sonraki törene
kadar sönmemesi gereken bu
ateşin yuvasım, obasıru ertesi
yıla kadar koruyacağına
inanırmış. Şimdilerde hedef,
"kâr tannsının tapınağında
cüzdan yakmak". Hem de baş
papaz Amerika Birleşik
Devletleri Hazretlerine
sunulmak ûzere. Fii tarihinde
azraıl ve şürekâsının gözüne
batmamak için tebdili kıyafet
edilirmiş. Şimdilerde hedef,
Asyalı küçûk kızlann kann
tokluğuna diktiği elbise ve
maskeleri giyerek her türlü
"seytani" aksesuar ve oyuncak
türevini tüketerek
Amerikalılardan, Avrupahlardan
"fiırkh'' olmamak. Çağunıza
uygun "kurbanlanmm"
vermek. "HaBoween" gecesi,
Paris'in tüm diskotek, gece
kulüpleri ve belli başlı barlannın
önleri gönneye değerdi. "Kötû
ruhlan korkutmak" isteyen
şeytan, cadı, iskelet, zebani ve
envai çeşit Holhywood yaratması
çirkin kılıklı varlık,
"tapınaklara" sıgmadığından
sokaklara taşıyordu. İşin
ideolojik, politik, dini boyutlan,
söylev ve/veya safsatası bir yana
(zira kiliseden sol siyasi
partilere geniş bir çevre bu
gelişmeden cidden şikâyetçi),
kuşkusuz bu yeni "eğJence-
bayram"a en çok sevinenler
"tkaret erbabr Haksızlar mı?
Yaz tatili dönüşü okullann
açıhnasından sonra noel ve
yılsonu bayramlanna kadar
"pek" satamayanlar, yeni bir
"saöş" vesilesi bulmuş
durumda. 1995-96 yıllannda
kenanndan köşesinden
Fransa'ya da bulaşan "Korknt
B*mi" salgınının, 1998'de 100
milyon franklık, -o zaman için
yaklaşık 19 milyon oolar-
hasılatından sonra buyıl
yaklaşık 500 milyon franklık bir
ciroya ulaşması bekleniyor.
Dûnya Ticaret Örgütü, BM'ler,
UNESCO, Uluslararası Para
Fonu gibi değişik uluslararası
kurum veya platformlarda başta
kültür olmak üzere her alanda
"özgünlüğûnü", "sıradışüığuıı"
savunan Fransa'run da,
okullanna, derslere sokacak
denli (lafltlik adına olsa bile)
takıldığıÇ) "Hanoween
evrensefliği veya küreseDiği", tek
kültürlülüğe ve tekdüze bir
dünyaya gidişte kanımızca
"ûrkûtûcû" bir adım.
Bireyselhği ve liberalizmi
ilahlaştıranlarca kınanacak bu
"kanı", satırlann yazannca
yıllarca yaşadığı Paris kentine
baktığı zaman onu gerçekten
"Korkııt"uyor. Neyseki her
türlü "modanm" doğuşveya
geçiş noktası olduğu için "ucuz
kültür"lere bağışıklık kazandıgı
teselhsini taşıdığımız Paris 'ten
geçtik. Acep "akh erdiğmden"
beri "Kûçûk Amerika"
hayalleriyle yaşamış bir ülke ve
belli başlı kentlerinde nasıl
yaşanıyor bu "moda-olgu"? -
Merak ediyoruz.