23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 KASIM 2000 CUMA 14 i l U i l . kultur@cumhuriyet.com.tr Şehir Tiyatrolan, Mustafa Avkıran'ın yorumuyla Troilos ve Kressida'yı sahneliyor negkarsabahûmza'MELTEMKERRAR "Sahne Troya da. Yunan adalann- dan,lSoylu kanlan hzışmış gururiu prenslerjAtina Limanmayollamışlar/ Çetin bir savaş için toplanmışjAs- ker ve malzemeyüklügemilerini./Alt- mış dokuz ülkenin bu taçîı tahtlı baş- larıj Troya 'nm altını üstüne getir- meye ant içipj Yola çıkar Atina kör- fezinden Frikya 'ya doğru./Troya 'nın sağlam surlart içinde,/Güzel Helena, Menelaos 'un karısı,/ Kendini kaçı- ran çapkın Paris 'in kolları arasında uyumakta,/ Ve işte bütün kıyamet de bundan kopmaktadır." Shakespeare oyunlan arasında dil- sel ve yapısal özelhkleriyle farklı bir yerde olan 'Troilos ve Kressida' ilk kez Mustafa Avkmm rejisiyle Şehir Ti- yatrolan'nda sahneleniyor. Mîna Ur- gan ve Sabahattin Eyuboğhı çeviri- siyle dilimıze kazandınlan oyunda Av- ni Yalçm, Mefamet Çerezcioglu, Hüse- yin Köroghı, Orhan Hızh, Mehmet Gürhan, Uğurtao Atakan, Şükrü Tû- raySfileymen Ralçm, Kahraman Aty- han,ErgımÜUü,AMayözbek,Ashlçö- zü, Şenay Saçbûker rol alıyorlar. Oyun, Homeros'un 'th/ada' yapı- tında anlattığı güzel Helena yüzün- den çıkan ve yıllar süren Troya Sava- şı üzerine kunılu. Akhalar ve Troya- lılar arasında geçen bu anlamsız savaş, Shakespeare'in metninde bambaşka bir şekilde karşımıza çıkıyor. 'Troilos ve Kressida' 20. yüzyıl ba- şına dek, kesin bir önyargıyla karşı- lanmış Dılinin çaprasıklığı, çok sayı- da Latınce sözcük içermesi ve bir söy- lev niteliği taşıması yüzünden Sha- kespeare uzmanlannca 'problem oyun'lardan biri olarak değerlendiril- ıniş. 'İztenirken iztemek çok önemlT Avkıran'da 'Troilos ve Kressida'yı sahneleme düşüncesı ilk kez 1993'te oluşmuş. Oyunun hem Homeros'un '&- yada'sından hem de bir ortaçağ yaza- n olan Chaucer'ın bir öykûsûnde kay- nak bulan bir aşk hikâyesinden bes- lenmesi Avkıran içın en önemlı neden. "Bu iki kaynağm yanı sıra içinde bu- lundugum durum ve bu ülkeyle ilgüi yaptığnnı düsöndüğüm işlerie metnin ilişkisi, neden bu oyunu seçtiğiın soru- sunun karşıhğL v> Bir Shakespeare metnini, klasik an- layışının çok dışında 'çözümlerini ken- di içinde arayan' bir yapıyla sahnele- mek kolay olmadığı gibi pek çok ris- kı de ıçenyor. "Shakespeare'în baa me- tinlerini (Hamlet gibi) kimse tartış- maz. Buradaysa tarih boyunca tarnş- ması sürecek olan bir metinle karşı karşıyayız. Benim için enöoenüi risk, oyunun Türkçeye çevirihnesinden 40 yd sonra ilk kez sahnetenmesi ve çok sayıda izteyidye ubşan birtryatroda oy- namammh" Avkıran. 5. Sokak Tiyatrosu'nda 'Geyikler Lanetier', 'Dumrul Ue Az- rail', 'Mahmut ile Yezida' gibi oyun- tarla Dede Korkut masallanndan, Ana- dolu mitlerine uzanan bir yolda iler- lerken klasik bir metin olmasına kar- şm 'Troilos ve Kressida'da da bu çiz- giyi sürdûrüyor. "Ozeüikle 1993 ydından bu yana kendi tiyatromuzla, kendi kültürü- müzk ve toprağmnzla ilgili işler yapı- yoruz. Astanda peşinde olduğumuz şey bu ülkenin tiyatrosu. Mitkr, çağdaş edebiyatta karşıhğuu gördüğümüz ber şeyin anlatıldıgı ilk ürûnler. Bu yûzden asunda her şey, mMerin gekti- ği kavnaklann yeniden anlatmu, tek- ran gibi duruyor." Bütûnlüklü bir ekip çalışmasıyla, 'ilkel olanın üstûnde bir şeyler yap- mak'. düşündüğü tıyatro için verimli bir alan Avkıran içuı. 'Troüosve Kressida'da, oyunculann aynı sahne içinde hem oyuncu, hem izleyici olmalan, yüzlerinde çizilmiş masklan, rol sıralannı bekledikleri seyre açık kulisleriyle, bir 'oyun' iz- lediğinizin altı sürekli çiziliyor. Pan- İTT M.Â. er tiyatro, her projede bir okuma önerisinde bulunur ashnda. Benim için çok özel bir örnek olan bu oyunda biz, tiyatronun tartışmasız ismi olan Shakespeare'in çok tartışmalı bir oyununu, çok da tartışılacak bir şekilde sahneye koymayı seçerken bütün bu riskleri göze alarak yeni bir okuma önerisinde bulunuyoruz. Bizim için oyun bittiğinde Shakespeare'in metni devam edıyordu.. doros ve Thersites'in dışında tûm rol- ler aynı kişi taranndan oynanıyor. Hek- tor'un Patroklos, Troilos'un Akhille- us, Kassandra'nın Helena olması için oyuncunun siyah -beyaz tasarlanmış giysilerini içli dışlı olarak giyip çı- karması yetiyor. "Izlenirken iziemek, oyuncunun, oyunculuk formasyonu- nu kaybetmeden izleyici konumuna geçmesi açısından çok önemlL Biz oy- nadığunız oyunu öne çıkanyoruz çfin- kû." Hiçbir karakterin ön planda olma- dığı ve tam olarak tanıtılmadığı oyun- da, Pandaros ve Thersites'in gerek sahnedeki seyirciye dönûk ve karşüık- lı konumlan gerekse karikatûrize edil- miştipleriiçindeki yergili dilleri ile or- taoyununagöndermeleryapılıyor."Te- mel probtemlerimiz bu oyunda da ay- IU. Mekân, oyun, hareket anlayışımız aynı çizgiyi sürdûrüyor. Tasanmda ta- bii ki ortaoyunu, Şaman bilgisi devre- ye girecektir. Kahramanlar Mîna Ur- gan'uı söylediği gibi ortaçağ şövalye- leri gibi konuşuyor olabilirier, ama ta- sarnn söz konusu olduğunda müziğin devamhhğuoyunculann npkı bir med- dah hiTinda giysilerini giyip çıkarma- lan gibi özeüikler var." Müzikle kurulan organik bağ Avkıran'ın rejisinde oyunun tümü- ne yayılan ntım, YannisSaouKs'in fon müziği olmaktan çıkıp oyunculara yön veren bir işarete dönûşen müziğiyle bir- leşerek özgün bir Ege aksanı yaratı- yor. Bu aksanı 'oyunun ritmi' olarak nitelendiriyor Avkıran, "Oyunu çab- şırken müzikleorganik bir bağ içindev- dik. Deşifrasyon yapüdıktan sonra, müzisyenle bûiikte munu kaydettik. Yannis, bizden ve oyundan akuğı bil- güerie oyunun müziklerini yapü. Biz o müzik üzerine yeniden şekiOendik'' diyor. Oyun biterken rollerin de tûkendi- ği duyuruluyor bize. Paris ölmüş, Tro- ya yerle bir olmuş, savaş tûm acıma- sızhğıyla kendini duyurmuştur. Kres- sida verdiği ateşli yeminleri unutu- vermiş, gitmekte ayak dirediği Tro- ya'ya vanr varmaz Troilos'u aldat- maİcta gecikmemiştir. Aşk ve savaş... Çok benzer bir sona götürûr bizi, yı- kık bir şehir gıbidir çünkü aldatılmış Troilos'un kalbi! Bu noktada Thersi- tes ve Pandaros giriyor devreye yine. Oynayacak hiçbir şey kalmadığını an- latırcasına okumaya başlıyorlar kalan rolleri. "Her tiyatro, ber projede bir okuma önerisinde bulunur ashnda. Benim için çok özel bir örnek olan bu oyunda biz,tiyatronuntarüşmasız is- mi olan Shakespeare'in çok tarnsma- h bir oyununu, çok da tartışılacak bir şekilde sahneye koymayı seçerken bü- tün bu riskleri göze alarak yeni bir okuma önerisinde bulunuyoruz. Bi- zimiçin (nıınbittiğmdeShakespeare'in metni devam ediyordu. Thersites ve Pandaros metnin geri kalanını okuya- rak tamamtayortar."' Zaten Shakespeare demiyor mu bi- ze oyunun tabaşında: "Amacım sade- ce, konuya uygun bir hlıkla önünü- ze çıkmak,/ Ve siz, güzel seyircileri- mize şunu söylemektir:/Oyununuz bu savaşın ilkgünlerini atlayarak,/Olup bitenlerin ortasmdan başlayacak; sonra daJOyun gereğince herşeyi bir sıraya koyup anlatacak/tster beğenir, ister beğenmezsiniz. Osizin bileceği- niz iş:/Bizimki de bir savaş; iyi kötü, ne çıkarsa bahtımıza." Elisabeth Meyer-Topsoe katılacak Zehra Yıldız'ı anma gecesi Michelle Pfeiffer karakteHerinyönlendirdiği samimiyapıtları tercih ediyor Tilm seçiminde duygıısahm' KüHür Servisi - Üç yıl önce geçirdiği beyin kana- ması sonucu aramızdan ay- nlan opera sanatçısı Zehra Yıldız'ı anma gecesinin üçüncüsüne dünyaca ünlü Danimarkalı soprano EB- sabeth Meyer-Topsoe katı- lacak. 12 Aralık'ta Atatûrk Kül- tür Merkezi Büyük Salon'da gerçekleşurilecek olan kon- serde, Elisabeth Meyer- Topsoe'e, Ingiliz şef And- rewGnenwood yönetimin- deki tstanbnlDevtetveOpe- ra Balesi eşlik edecek. Bir Wagner sopranosu olarak tanınan Topsoe, Zehra Yıl- dız'm dağarcığından Tos- ca, Otello, Talihin Kudre- ti, Uçan Hollandalı ve Fi- delio'dan aryalar söyleye- cek. Isveç Kraliyet Opera- sı'nda eğitim gören Elisa- beth Meyer-Topsoe Dani- marka'ya dönüşünde Vagn Tbordal ve tsveçli ünlü sop- rano Birgit NDsson gibi ta- nmmış kişilerdcn özel ders- ler alarak kariyerini geliş- tırdi. Sahnedeki ilk çalışma- lanna 1988 yılında Augs- burg operasıyla başlayan Topsoe, bu operayla yaptı- ğı iki yıllık anlaşma çerçe- vcainde Verdi'nın 'BTrova- tore' operasındaki Leono- re'yi ve Strauss'un Arabel- b'sında başrolü seslendir- dı. 1990-1993 yıllan arasın- da NurembergOperası'nda Webers-Euryanthe ve Uçan Üç yıl önce yitirmiştik. Hollandalı'da Senta rolleri- ni üstlendi. 1993 yılından bu yana Danimarka Krali- yet Operası'nın konuk sa- natçısı olan sanatçı, Otel- lo'nun Desdamona'sı gibi birçok başrolde oynadı. 1993 yıhnda katıldığı Aix- en-Province Festivali'nde Oıatelet Operası'nın birça- lışmasında yer almak üze- re Paris'e davet edildi. Da- ha sonra Zellanda orkestra- sı ile birlikte doldurduğu Strauss'un son dört şarkı- sı ve Wagner'in Weson- donk-Lieder'i ayın yapıtı olarak seçıldi. Birçok dal- da burs ve ödül kazanmış olan Elisabeth Meyer-Top- soe; 'Isveç dışında olup da Birgit NOsson ödühlnü ka- zanmış ilk sanatçf unvanı- na sahip. Konser biletleri, Atatürk Kültür Merkezi'nin gişele- rinde satışa sunuldu. Kültür Servisi- Michelle Pfe- iffer son günlerde hayli heyecan- h. Ünlü yıldız, başrolünü Harri- son Ford ile paylaştığı son fıhni 'GSzBGerçek'in (What Lies Be- nealh) gişe rekorlan kınyorolma- sıntn şaşkınlık dolu sevincini ya- şıyor. Bugüne dek çevirdiği fîlm sayısı 36'yı bulan 20 yıllık sanat kariyerinden sonra, Pfeifier'in bir gerilim fılmiyle, Amerika'da 100 milyon dolarlık hasılata imza at- ması şaşırtıcı görünüyor sinema çevrelerince. Yine de geriye dö- nüp bakıldığında, 43 yıh deviren güzel yıldızm kariyerinin büyük bir kısmını vasat senaryolara da- yananfılmlerinoluşturdugudabir gercek: Tflm seçimindeiçgüdülerimin i\i olmadığmı kabul ediyorum. Duygusal tepkiler verdiğim bir gerçek.Duygtdarmıla hareket edi- yorohnam nedeniyle senaryoda- kiçaüaklan.ekaklikleri farkede- miyorum. lnsanlann görmek is- tedüderinitahminetmekonusun- da başansmm, Bu işin püf nok- Pfeiffcr, son fihni 'Gizh* Gerçek'in başansma inanmakta zoriamyor. tasını bflenler var kuşkusuz, örneğûı Harri- son Ford_. Halkın beğenisivie onunkiokhık- ça örtüşüyor. Ben tse bu konuda farkh bir yol iztiyorum. İzleyicinin görmek istedflderi ko- nusunda samnm daha fazla kafa yormam gerekiyoıf Michelle PfeıfFer, seçtiği roller konusun- da hataya düştüğünü itiraf edecek kadaraçık sözlÜL Ancak o yine de izleyicinin vazgeçe- mediğı oyunculardan biri olmayı sürdûrü- yor. Güzelliğinin yanı sıra 1980'lerin sonun- da Oscar'a aday gösterildiği dikkate değer rol- lerdeki başansı onu 'HoDvıvood'un kraliçe- â' olarak adlandıranlan haklı çıkanyor. " Ükönceteri oyunculukbana, kendigerçek- fiğhnden uzak bir macera gibi görünüyordu. Şovdünyaahakkmda hiçbirbfigimyoktu, be- nim içinapaynbir dünyaydıburasLLiseyİDİ- uiü^imdesanatayöneldîm.ancakneyeodak- lanmam gerektiğini bUmiyordum.Bir süper- markette çahşıyordum ve günlerim berbat geçiyordu. Sürdürdüğüm hayattan nefret edi- yor ve ne yapacağum bümiyordum. Bir gün kendhne birisi sana el uzatsa ne yapmak is- terdin dhe sordum ve oyunculuk oktuğuna karar verdim. En azmdan deneyebffiran di- ye dûşündüm ve her şey böyle başkuh. Ger- çekten inandmaz dep mi?" Pfeiffer, artık Hollywood'un acımasız çar- kında kadm yıldızlar için özellikle tehlikeli biryaşageldığının farkmda. Buyüzden, 'G3z- fi Gerçek' filminin başansı sinema kariyeri- nin en önemli dönüm noktasuu oluşturuyor ona göre: "Hoflvwo- od, yaşı ilerleyen kadın oyuncular için acımasız bir yer. Erkekfcr bo konuda her zaman daha şansh" diyor deneyimli yıldız. 'Gizli Ger- çek' filminde canlandırdığı 40 yaş- lannda, gelecek karşısında endişe duyan kadın karakteri bu açıdan kendisi için biçilmiş kaftan gibi görünüyor. Evinin içinde garip güçlerin hüküm sürdüğüne inanan kadın, aklmı kaçırmaya başladı- ğinı düşünüyor. Kocası (Harrison Ford) ise evliliğmin ve kansmm ruh sağhğıru tehlikeye atan olağanüs- tü güçlerin ardındane yattığını bi- liyor. Forrest Gump ile Oscar ka- zanan Robert Zcmedds'in yönet- tiği 'Gizfi Gerçek'te gerilim fılm- lerinin klişe sahnelerine rastlan- mıyor. Michelle Pfeiffer, filmin elde ettığı başanya inanmakta zorlanı- yor. "BuSmderolaJdBnçünkü ber zaman korkufihnlerinehavranfak duydum. Izlerken en korktuğum fihn, The Exorcist'dL Kr evde ge- çenolaylar,birdebusizine\inizse her zaman korku verici ohıyor. Çekimler sırasmda kor- kunç görünmese de daha sonra izlediğinıde yapöğımız fflmin ne kadar ürpertici olduğu- nu fark ertim. Yine de başanh ohıp olamaya- cağı konusunda en ufak bir fikrim yoktuT Başandan söz açıhnışken ünlü yıldız ken- di kariyeriyle ilgili şu yorumuyapıyon "Ben- o^da^faziasımbekkvenkre karşı birözür borcumunolduğunuduşünüyorum.OynadV ğon fDmfcr konusunda daha iyi seçimleryap- sa>dım bugün farklı bir konumda olurdum. Yine de ben karakterlerin yönlendirdiği da- ha samimi yapıtlan her zaman tercih ettim. Kimbiln; belki de bu benim için bir kaçış yo- hMhır." YAZIODASI SELİM tLERİ İstanbul'da Gezindler O zaman çocukluktan mı nedir, Bahariye Cadde- si'ndeki evimizden çıkıp bir yere gittik mi, dünya ydcu- luğuna çıkmış gibi olurdum. Gerçi dünya yolculuğu ne- dir, onu da bilmiyordum ya... Her şey değişmış görünürdü. Evler, sokaklar, bahçe- ler, başka yapılar, mimari, hatta insanlar. Bahariye Cad- desi'nin o zamanlar yenice apartmanlanndan Frerler Mektebi'ne doğru yol aldınız mı, birden ahşap evler başJardı, herbiri cumbalı, çinko, balkonlu, üçer katiı, ah- şabt hep oymalı evler. Öyle sanıyorum ki onlardan tek bir ömek kalmadı. Büyüklerimin ille Frerler Mektebı dedikleri Saint Jo- seph'i geçıp, sağdan Şrfa'ya saptınız mı, görünüm yine degışiverirdi. Şrfâ'nın sağlı sollu evleri azbuçukviüatar- zı evterdi. Burada daha "monden" bir hava hissolunur- du. Şrfâ'nın evleri çoğu kez taraçalı, bahçelıydi. Burada en güzel evlerden biri, Kadıköyu'nun ünlü adlanndan Ter- zi Adalet Hanım'ın evıydı. O, villadan çok, küçük bir ma- likâneyi andınrdı. Basbayağı köşk yavrusuydu. Bazı günler Kadıköyü Çarşısı'na inerdik. Belleğim ya- nıltmıyorsa, çarşı çok değişmedi. Bir uçtan bir uca, do- lambaçlı sokaklannda daima şenlik vardı. Manavlar, ba- lıkçılar, tavukçular, mezecıler, renkli ampullerin sıralan- dığı -ve ne sattığını artık hatıriayamadığım- bir dükkân... Renkli ampullerin önüne gelince, akşam olmamışsa, ampuller yanmamışsa çok üzülürdüm. Bazan Moda'ya giderdik, Bomontı Çay Bahçesi'ne. Koço o zaman da ünlüydü, ama "nostaljik" değildi. Bo- monti'den ve Koço'dan seyrek şeyler hatırlıyorum, ek- sik, kopuk. Çay bahçesinde düşmüş, dizimi yarmıştım. Koço'da bir sonbahar gecesi yemek yemiştik, kalabalık bir sof- raydı. Bahariye Caddesi'ndeki Gerede ApartmarM'na dönerken babam beni kucağına almışt... Moda'yı çok güzel bulurdum. Oada her şey aydın- lıktı, her şey güneşliydi. Kadıköyu'nun tıpik evleri de oradaydı. Pek çok bahçe geliyor gözümün önüne, du- varlara yürümüş sarmaşıklar, mevsim çiçekleri, meyva ağaçlan. Moda'ya giderken Kız Enstitüsü'nün önünden ge- çerdik. Belki daha önce de yazmışımdır, Enstitü'nün so- kağa bakan duvannda tuhaf bir camekân, cemakânda öğrencilerin eserieri sergileniyor; hep dururbakardık. Bu vitrin bende sanat duyuşlannın başlangıcı gibidir. Bazı günler Göztepe'ye Neşecan Yenge'lere gider- dik. İşte benim için gerçek bir dünya yolculuğu. Bana o zamanlar bir koru kadar büyük görünen bahçede nele- re dalıp gitmezdim ki... Mevsimleri bu bahçede tanıdım. Yağmurda yürüdüğüm en güzel bahçeydi. Sonbahar- da yaprak döken ağaçlaıia yaprak dökmeyenleri bu bahçenin ağaçlanndan öğrendim. Dedemle Kısıklı Aıle Gazınosu'ndaki gezintimizse bir ilkbahar günüydu. Kısıklı yemyeşüdi. Dedem bira içmiş, ben de kabakçekırdeğı çıtlatmıştım. (Çıttatmantn baş- ka anlama geldiğini biliyorum. Çrt çıt ikiye aynlan çekir- dek için yine de öyle söylemek istedim.) Bir kez de mehtabın doğuşunu seyretmeye tnr yere gittik. Neresiydi, asla çıkaramıyorum. Sandallaria gidil- mişti. Gerçekten "piknik sepeti" vardı kollarda. Sepet açılmış, içinden iki dilim ekmek arası sövüş tavuklu, sa- lata yapraklı, ev ışJ sandviçler çıkmıştı. Fakat mehtap bir türtü çikmamıştı. Sonra dolunayı ne zaman gördüm? Dolunay deW mezdi o zamanlar: bir "Mehtabmon beşı..." sözü var- dı. Bir de, "Istanbul'da eylül mehtabı pek güzel olur..." AhmetHamdiTanpınar, İstanbul'da, bir semtteyken başka bir semtın ozlendiğıni söylüyor ve ekliyor. "Bu ani öztey/ş ve fırariann arkasında tabıatgüzelliği, sanatese- ri, hayat şekilleri ve biryığın hatıra çalışır." Şimdi benim bu gezintilere çıkışımın sebebi de öyle cdmalı... Takvimde h Bırakan: "Nasıl birden ve hep birlikte susarsa ağustosböcek- leri." Seferis, Cevat Çapan'ın çevirisi, Kaptanın Seyir Def- teri, Hazıriayanlar: Cevat Çapan - Erdal Alova, Doğan Kitap,2000. liyatro sanatçısı Teoman Üzer yaşannm yitirdi • ANTALYA (AA) - Devlet Tiyatrosu sanatçısı Teoman Özer Antalya'da yaşamını yitirdi. Yakalandığı hastalık nedeniyle bir süredir tedavi gören 62 yaşındaki Özer'ın cenazesı, dün Antalya'da toprağa verildi. Tiyatroya, Ankara Devlet Tiyatrosu'nda başlayan sanatçı, 1993'ten bu yana, Antalya Devlet Tiyatrosu'nda misafır oyuncu olarak sahneye çıkıyordu. Özer, 1954 yılında başladığı oyunculuğu Devlet Tiyatrosu, Deneme Sahnesi, Meydan Sahnesi, Çağdaş Sahne ve AST ile Antah/a Bizim Sahne'de sürdürdü. Sanat yaşamı boyunca 50'nin üzerinde oyunda çeşitli görevler üstlenen Ozer'in resim ve şiır çalışmalan da bulunuyordu. K Ü L T Ü R ÇİZİK K A M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle