Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 EKİM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
PAZARTESİ SOYLEŞHJERI
CandanErçetin'le arkeoloji, müzik, magazin veyaşam üzerine...
6
Şarkıcılığı 94krizineborçluyum!'t Liseyi bitirdikten sonra İstanbul
Üniversitesi Klasik Arkeoloji bölümüne
girdinu Ortaokulda "Ne olacaksın " di-
ye sorduklannda, 'arkeolog' veya 'savaş
muhabiri' derdinu Bende göçmen ruhu
vardır. Vebuikisi, yerleşik olmayan,
heyecanh mesleklerdi benim için...
Ama savaş olmasın, ben de muhabiri
olmayayım tabül..
\ Halley Eurovisyon 'da dokuzuncu oldu
ama bana göre vasat bir sonuçtu. Bu-
nun için kendi arkadaşlanma da sevin-
memelerini söyledim. Türkiye'ye geldi-
ğimizde bir baktım, GS'nin UEFA dö-
nüşü gibi heryer gazeteci ve kamera
dolu.. En sonunda biri 'İstersen daha
fazla konuşma' diyerek kulağımı bük-
tü. O kişi Melih Kibar'dı!..
ÜMTTZİLEIJ
Müzikle çok küçük yaşlarda tanıştın. Peki
GS'de yaûlı okurken, mûziğe devam etmek zor ol-
madımı?
- Çok zor oldu. O dönem mûzik sadece yaz ta-
tillenyle sınırlı kalmaya başladı. Gıtanmı okula
götürüyor, bir şeyler yapmaya çalışıyordum.
Çünkü bize daha ufaktan öğretilen şey yaşamın
içinde müzığin de olduğuydu. Böyle aşılandı ve-
ya belki damarlanmızda öyle akıyordu, bilmiyo-
rum. Konservatuvar fikri kafamın bir yerinde hep
olduğu için kendi kendime araştırmaya başladım.
Sınavlanna gırdim ve kazandım. Böylece Lise
1 i okurken konservatuvara da başlamış oldum.
Ikısinı birlıkte götürdüm. Bu arada lisenin sonuna
doğru bir yıl kadar turizmde çalışmaya başladım.
Turizm alanında neler yapün?
- Tur operatörlüğû ve rehberlik yaptım. Ondan
sonra sahne organizatörlüğüne sıçradım. Istan-
bul'daydım ve hayatımı kazanmak zorundaydun
bir şekilde. Liseyi bitirdikten sonra da İstanbul
Üniversıtesi Klasik Arkeoloji bölümüne girdim.
Neden arkeoloji?
- Hayalimdı çünkü. Ortaokulda 'Ne olacaksın'
diye sorduklannda, 'arkeolog' veya 'savaş muha-
biri' derdim. Bende göçmen ruhu vardır. Ve bu
ikisi, yerleşik olmayan, heyecanh mesleklerdi
benim için... Ama savaş olmasın, ben de muhabi-
ri olmayayım tabii.
Peki. arkeoloji hayalin okulda da devam etti mi?
Yani aradığını bulabildin mi?
- Ünıversıtede çok başarılı bir öğrenciydim.
Arkeolojiyi kazı yapabilmek için istemiştim.
Ama birinci sınıf bıtti, ıki bıtti, ben hâlâ kazılara
katılamıyorum. Çok fazla öğrenci var, ödenek
yok falan derken üçüncü sınıfı da bitirdim. Ma-
alesef arkeoloji öğrencisi olarak en doğal hakkı-
mız olan kazılara gidebilmek için bile torpi] bul-
mak zorundaydık. Sonunda Sait Başaran Hoca'-
nın Enez kazısını yönetnğini öğrendim. Gidıp ko-
nuştum ve üstelık torpil kullanmadan kazıya çık-
mayı başardım.
Ne yaptın Enez'de tam olarak?
- Enez'de Bizans kilisesi kalıntılan vardı. Ben
bir taban mozaiğini temizledim. Çok da zordur
B
en Candan Erçetin V uzun yıllar önce, Fransızca şansonlar, antik aryalar söylediği
günlerde tanıdım. Kararlı, inatçı, kendine güveni olan, nazik, sıcak ve çok güzel şarkı
sö'yleyen bir kızdu. Ve henüz ünlü değildl. Yıllar sonra, şarkılarıyla zirveye ulaşan
Candan 'la karşüaştığımda baktım, hiç değişmemişti!.. Belki; kendi deyişiyle "yıpratıcı
bir 5yıl" sonrasında hiraz çekingendL Hakkındayazılan asılsız haberierin örneklerini
gördüğümde açıkçası ürktüm!.. O nedenle (ve de avukatının isteği ile) bir saati aşkın söyleşide
iki ses kayıt cihazı kullandık.. Benimki ve onunkiL.
kazı çalışmalan. Sadece 15 -20 dakikalık dinlen-
me ve çay molalan vardır.
Nasıl bir duyguydu? Taban mozaiğinde çahşır-
ken neler hissettin?
- Anlatılabilır bir şey değil o toprak kokusu...
Biz normal zeminin 2 metre kadar altındayız. Bir
de içeriye doğru bir mezar var. Orada bir iskelet
yatıyor. Ben bir süre sonra fark ettim ki, hepımiz
akşam üstü molasında mozaığın kenanna oturup
gazoz içiyoruz. Baktım yan tarafımda bir iskelet
duruyor. Normal şartlarda insan mezarlıkta otu-
rup gazoz içer mi?!. Fark etmiyorsun bile mezan
ya da iskeleri. Düşündüğun tek şey ışın o sırada.
Başka hangi kazılara grttin?
- Çok büyük bir şans, aym yıl yine Sait Ho-
ca'nın aracılığıyla Efes kazısına katıldım. 5 ay fa-
lan çalışabildim. Orada beni, dünyanın yedi hari-
kasından biri olan Efes Artemizyon'a yönlendir-
diler. Normal kazı çalışmalannın başmda dur-
dum, toprak kesitlerini çıkardım, keramikleri te-
mizledim.
Sen ashnda ciddi ciddi arkeolog olarak çalışnus-
sın. Bunu hiç kimse bilmiyor!.
- Çünkü sormadılar!. Ben 'Arkeolojiyi bitirdim'
dedım. Hatta sonra Efes'te 5 yıl daha çahştım. O
sıralarda benim gözüm üniversitenin açık kadro-
sundaydı. Herhalde memur çocuğu olduğum için
ben de kariyer yapmak istiyordum. Bu düşüncey-
le Avusturyalılardan burs aldım ve bir yıl okuma-
ya gittim. O ara konservatuvarda devam etmekte
olan kaydımı da dondurdum...
Bu hızlı tempoda konservatuan nasıl bitirdin?
- Konservatuar hep beraber gitti. Arkeolojiyi
bitirdim, konservatuar yine devam etti. Okul, da-
ha sonra üniversite oldu ama ben zaten okuyor-
dum. Türkiye'de de iki üniversitede aynı anda
okumak yasak olduğu ıçın belediye konservatu-
van statüsünde devam ettim. Normalde 6 yıl oku-
nan bir bölümü 12 yıla yaymışlardı. Haftanın 3
günü gidiyorduk, ben o bölümü bitirdim. Yani
1979'dan 199 l'e kadar tam 12 yıl konservatuvar-
da okudum. En sonunda bana 'artık git' dediler!
Nasd'arükgit'?
- Dünya iyisı bir hocam vardı: Çiçek Hanım.
En sonunda, "Bak lazun, sen operacı olacak mı-
suT diye sordu. "Hayır" dedim. "Arük başundan
git" deyiverdi.
Bu arada 1986 yılında Eurovision'a da kanldın
sen. Ona nasıl karar verdin?
- KJips ve Onlar grubu... Eurovision'a katılmış-
lar ama kızlardan biri gitmeme karan almış. O sı-
rada üniversitede son sınıftayım, konservatuvarda
dönem bitirmeye çalışıyorum. Üstelik konserva-
tuvarda klasik okuyan öğrencılerin opera dışında
bir şey söylemesi yasak. "Gelemem, hocamla ko-
nuşmak zorundayiın
n
dedim. Allem ettiler, kal-
lem ettiler hakikaten de hocamla konuştum, "Bir
sefere mahsus olur" dedi. Bakanhk da Türkiye
adına gittiğım için izin verdi.
Eğer yanılmıyorsam, ilk defa ilk 10'a girmişti
Türkiye-
- Dokuzuncu olmuştu. Ama bana göre 22 ülke-
nin katıldığı bir yanşmada vasat bir sonuçtu. Bu-
nun için kendi arkadaşlanma da sevinmemelerini
söyledim. Ama uçakta geliyoruz, GS'nin UEFA
dönüşü gibi, her yer gazeteci ve kamera dolu.. En
sonunda şarkının bestecisi Melih Kibar, "İstersen
daha fazla konuşma" diyerek kulağımı büktü.
Baktım ki iş kötüye saracak, sustum. Avustur-
ya'ya gidince de o macera öylece bitti. Ta ki,
1989'da profesyonel iş teklifî alana kadar...
Peki o teklifı kabul etmen konservatuarda nasıl
karşılandı?
- Bugün profesyonel olan birçok meslektaşım,
sırf bu yüzden bir şekilde uzaklaştınlmıştır okul-
dan. Ama Siyah ve Gümüs adlı kulübün teklifi
antik aryalardı. Hocam bunu kabul ettiği gibi iz-
lemeye bile geldi. Ve ben Fransızca şarkılara öyle
adım attım. Ama ondan sonra yine çok uzun süre
çahşmadım. Sahne organizasyonJan yaptım. Me-
lih Kibar'la çalışırken Cem Ozer'm Maçka Ote-
li'ndeki kaberesinin projesini organize ettim. Me-
sela Sezen Aksu'yla, NÜüfer'le. Samime Sanay'la,
Gönül Yazar'la hemen hemen bütün şarkıcılarla
işveren olarak çahştım. Işin mutfağını hazırlıyor
bu arada da sahne gerisini öğreniyordum. Her rür,
bayi toplantısının sahne organizasyonundan lans-
man, tanıtım, kreatif şovlanna kadar birçok ış
yaptım. Bu arada mesela, SwissOtel'de La Cordo-
ne adlı Fransız restoranında bir ay Fransızca şar-
kılar söylüyordum. Sonra 94 krizi oldu. Çalıştı-
ğımız şirket battı. Ben de ne yapabileceğimı dü-
şünmeye başladım; ya aynı meslekten başka bir
yerde ış arayacaktım, ya da şarkı söyleyecektım.
94 krizi bir bakuna seoin için yol aynmı öyiey-
se~
- Evet. Çünkü lstanbul'da tek başıma yaşıyo-
rum ve elzem olarak para kazanmam lazım. Ama
Türkçe şarkı hiç bilmediğim gibi kendime de gü-
venemiyorum. Yine GS ımdadıma yetişti. Cemi-
yette Fransızca söylüyorum ama 5-6 tane de
Türkçe parçam var. Derken başka bir teklif çıktı
karşıma. Es Restaurant zaten odur benim şar-
kıcüığa artık iyice karar verdiğim dönüm noktası.
Böylece şarkıcılıktan kiramı ödemeye falan baş-
ladım.
Artrit adm duyuhnaya başlamıştı galiba?.
- O bir çıkıştı. Fransızca şarkılara, Ingılizceler,
\ Organizatötiük yaparken sahne gerisi-
ni de öğrendim. Sezen Aksu'yla, Nilü-
fer'le hemen bütün şarkıcılarla işveren
olarak çahştım. 94 kriziyle birlikte çalış-
tığım şirket batınca ben de neyapabile-
ceğimi düşünmeye başladım; ya aynı
tarzda başka iş arayacaktım, ya da şarkı
söyleyecekdnu Kiramı şarkıcılıktan öde-
meye böyle başladım.
Ispanyolcalar, Italyancalar eklendi ve ben artık
neredeyse bir şarkıcı titrini alabılecek duruma
geldim!..
Repertuvannda Türkçe parçalar yok muydu?
- Vardı ama Türkçe pop bana söylem olarak
çok yanlış geliyordu. Sevgiliye "Sen ağlama ben
ağUnmiar, ne bileyim, "Ben mahvolurum sen is-
tediğini yap"lar.. Hayata bakışım da hiç öyle de-
ğıldi, dolayısıyla bunlan da şarkılanma geçirme-
meye kararhydım. Onun ıçın Ayten Alpman'dan
"Tek Başına"yı. Ajda Pekkan'dan "Kimler geldi
kimler geçti"yı ve buna benzer 5-6 tane Türkçe
parçayı okuyordum.
Peki 5-6 tane Türkçe varken Türkçe albüm fik-
ri nasıl gelişti?
- Şirketin batışından önce Mete Ozgencü'le ta-
mştım. Bir albüm yapma fikn var ama mecalı-
miz yok. Çünkü sabahtan akşama kadar çahşıyo-
ruz. Ben akşam şirketi kapatıp şarkı söylemeye
gidiyorum falan. Bir yandan da çok korkuyorum,
çünkii Unkapanı piyasası diye tırnak içinde bir
şey anlatılıyor bize. Kimseyı de tanımıyorum ora-
dan, ama çok genç yaşta şarkıcı olarak bınne tes-
lim olduğunda, onun dediğinın olacağmı bıliyo-
rum. Bu kişi bir prodüktör olabilir, bir aranjör,
bir besteci olabilir.
"Peki agabey, senin şarktlanm yap söyieyeyün"
dediğinde ona teslim olmak zorundasın. Halbukı
ben konservatuvarda 200 beste içınden "Ben bu-
nu sevmiyorum, bunu söylemek istiyonım" diye-
rek Mozart seçiyordum. Bunu pop müzığinde de
yapmak isterim. Onun için hep çok korktum.
Sonra nihayet başladık bız çalışmalara. Mete ha-
kikaten çok güzel şeyler yazdı. Gökhan Kırdar
da bir takrm parçalar yaptı. Macera böyle başla-
dı!..
Sonra 5 yıl içinde art arda gelen albümler. Son
olarak da 'Elbette' Ue zirveye oturdun. 'Elbet-
te'nin sö/Jerini de sen yazdın.. Umutla umutsuzluk
arası sözter»
- Evet, kötü bir dönemimdi ve her şey her za-
man böyle kötü gitmeyecek demek istedim kendi-
me... Melankolik bir yanım vardır benim ama
umudumu hiç yitirmem. Bıtmeyen bir enerjıyc
sahibim. Çok zayıf hissettiğim zamanlar vardır
ama kendimi çok çabuk yeniler ve toparlanm.
'Türkiye*deki magazin değil! *
Kâhtaiı Mıçı diye bir adam var
ki 1.5 miryon saüyor. Fikrimin te-
meli de Kâhtah Mıçı'dır zateıu.
Senin özeOikle magazin basımyla
vıldızm pek banşmadı gahba?!..
- Aynı dili konuşmuyoruz onlar-
la. Yaşamım boyımca hep ilmek îl-
mek örerek bir şeyler yaptım, yap-
maya gayret ediyorum hâlâ. Be-
nim sağladıgım bir başannın üs-
tünden geçinmek bu kadar kolay
değil.
Tavrını böyle net bir biçimde or-
taya kovunca nasıl bir tepki geldi?
- Ashnda tavır koymuyorum.
Nazikçe yapmak istediklerimi ve
yapmak istemediklerimi gayet di-
siplinli bir biçimde, prensipli ola-
rak ortaya koyuyonım.
Bu çckişmeler bazı intikam duy-
gularını da körüklüyor mu sana
karşı?
- Bende onlara karşı yok, ama
onlarda bana karşı var galiba. Çok
yalan haber çıkıyor mesela. En son
sarhoşluk meselesini çıkardılar.
Halbuki ben bir yudum dahi ala-
mam sahneye çıkmadan. Çünkü
zaten nefes basmaktan bir süre
sonra başım dönmeye başbyor. Se-
lam verirken fotoğrafımı çekiyor,
haberini de 'Ayakta Duramıyordu'
başhğıyla venyor.
Sanki gözle görünmez bir am-
bargo da oluyor mu?
- Mesela ocak aymda çıkan bir
albüm ağustos aymın sonunda hâlâ
ve ısrarla satışta 1 numara. Bunu
kimse keşfedip de yazmadı. O ko-
nudan söz etmek pek hoşlanna git-
miyor. Halbuki kîip çekmeden bu
kadar satan bir albüm ki bu, Türki-
ye'deki müzik endüstrisini etkile-
yecek önemde bir karar...
'Klipsiz de olabileceğini
ispatiadım!..'
'Elbette' albümü için klip çekme-
meye kararlıydın, hem de ısrarla
değ^lmi?
- Evet, çünkü orada da görsel
basından bir baskı oluştuğunu fark
ttim üsrümde.
u
Klip olmazsa sen
bir hiçsin. Klibi de biz yayımladığı-
mıza göre biz varsak sen varsın"
türünden bir baskı..
Bunu böyle direkt söylemeseler
de hissettiriyorlar mıydı gerçek-
ten?
- Hemen hemen açıkça hissetti-
riyorlar!.. Biz tabii koca bir ekibiz.
Ben çekmeyelim istedim, ama ya-
pım firmam ve diğer arkadaşlar
karşı çıktı önce. Baktım ki olacak
gibi değil, ekip üstüme gelmeye
başladı.. "Bu albümde çok yonü-
dum, ruh durumum müsait değil
khp çekmeye" dedim ekibime. Sa-
tacaksa satar ya da satmaz!.. Be-
nim inandığım buydu. Çünkü ben
şarkıctyım, albüm yapıyorum.
En yakmındakiler, örneğin Mete
Özgencil ne dedi?
- O zaten en baştan karşıydı
klipsiz çıkmama. Kavga etmedik
ama kendi içimizde sert tartışma-
lar da yaşadık tabii. Dedim ki; bı-
rakın hayatımın bu döneminde
böyle bir dersi de ben alayım.
Çünkü benim derdim para harca-
mayayım diye klip çekmemek de-
ğildi. Satıyor mu satmıyor mu, ya-
yıhyor mu yayılmıyor mu, öğren-
meİc istedim... Düşünsene şurada
kaç senedir klipçilik var? Ondan
önce şarkıcı yok muydu bu ülke-
de? Kâhtah Mıçı diye bir adam var
ki, 1.5 milyon satıyor. Bu fikrimin
• Elbette'ye uzun
bir süre klip çekmedim,
çünkü görsel basının
Tdipsiz bir hiçsin'
türünden baskılanm fark
ettim. Albüm klipsiz
satıyor mu, öğrenmek
için bu deneyimi yaşamam
gerekti. Hem klipçiükten
önce şarkıcı yok muydu
buülkede?!
temeli de Kâhtah Mıçı'dır zaten..
Peki kimin haklı olduğu ne ka-
dar sürede ortaya çıktı?
- Ocak sonu albüm çıktı. 250 ile
400 arası bir yerlerde iken ben ar-
tık yavaş yavaş klip için hazırlık
yapmayı düşünüyordum ki Ünal
Bey'den Unkapam'na baskılar yağ-
maya başladı. "Çekmeyin. Çekme-
yin, çok iyi gidiyor" diyorlardı bu
kez. Mayıs sonu satışı da 600 ol-
du.
Bunu da ispatlaymca bazdannı
çok öfkelendirmiş ohnahsın. Çün-
kü, yıllardır 'biz olmazsak siz ol-
mazsınız' diyenlerin bir tahakkü-
mü söz konusuydu.
- Baskı tabii. Bu koca ekip bir
klip çekiyor, beğeniyor, yayma
gönderiyor. Oranın bir yöneticisi
"bu klip olmamış' diyor. iyi de sana
ne oluyor? Senin başka bir görevin
var. Benim klibime ne kanşıyor-
sun?
Peki, karşıhkh davakştığm, mah-
kemeleştigin kişikr oldu mu?
- Gazetelerde çok var. Zannedi-
yorum, 10 tane kadar davam sürü-
yor.
Taviz vermeyeceğim diyorsun
anladığun kadanyla-.
- Taviz vermeyeceğim değil. De-
mokratik bir ülkede yaşadığımızı
düşünüyorum ve benim bunlarla
başka türlü savaşma şansım yok.
Hakkımda külliyen yalan bir habe-
re ben ne yapayım. Türkiye'de al-
gılandığı haliyle magazin, maga-
zin değil ki...
Bizde her şey magazinleştiği için
benim de akbmın almadığı çok şe>
vardoğrusu.
- Işler de birbirine kanşmış du-
rumda. Köşe yazan diye röportaja
gidiyorsun, bambaşka bir şey çıkı-
yor!..
Peki, magazini anladık. tamam
ama bir köşe yazan gehp röportaj
vapü seninle. Büyük bir gazetenin
de birinci sayfasmdan girdiler.
- O da davalık bir röportaj.. Sırf
benimle ilgili yazıldığında kendi
içimde daha kolay karşı koyuyo-
rum. Ama üçüncü şahıs sokuyor
birdeişin içine.
Üsteiik çok popüler bir üçüncü
şahıs!_
- Kadının köşesi okunmuyor.
Benim bundan çıkardığım özet bu.
Külliyen yalan bir şey yazıyor.
Geldi, sordu. hayır dedim, yok öy-
le bir şey. Doğrusu böyle bir şey
sorması bile beni güldürmüştü...
Peki ertesi gün haberi okudu-
ğunda ne düşündün?
- Ertesi gün ben Yalova'ya, dep-
remzedelere moral vermek üzere
konsere gidiyordum.
Hayatımda geçirdiğim en kötü
gündü galiba. Ondan sonra bir haf-
tada toparlanamadım. Çünkü ha-
yata bakışın sarsıhyor. iç dengele-
rin bozuluyor. Bu yalan, onu bili-
yorsun. Ama buna neden alet ol-
duğunu anlamıyorsun. Bunu ya-
pan çok kötü biri. evet ama onun
kötülüğü bana da bulaşıyor. Bu
hastalıklı bir durum. Çünkü tama-
men kurgu, düzmece... Sağduyulu
bir insansan eğer, anlaşılacak bir
şey değil tabii bu. Hatta lanet edi-
lecek bir şey. Ama düşünsene, ba-
şansız biri, başan kazanmış insan-
lann üstünden başka türlü nasıl
geçinecek ki.. Düşünüyorum da
bütün bunlar sadece şarkı söy-
lediğim ve galiba iyi söylediğim
için başıma geldi!..
Sokakyüzügörmeyen bir çocuk!
Candan Erçetin, 1963 yılın-
da Kırklarcli'nde dünyaya gel-
di.
- Ama onun öncesi de var.
Annem ve babam Türkiye do-
ğumlu ama çok sınırda doğ-
muşlar. Babam Csküp, annem
Priştine kökenll Yani göçmen
bir ailenin çocuğuyum.
Iri kemiklerini Makedon ır-
kından, gözlerinin rengini ise
büyükbabasından alan Can-
dan, ailenin tercih edilmeyen
3. çocuğuydu. 8 yaşındaki
ablası Erçetin'lerin en küçüğü
olmaya hazırlandığı sıra,
Mevhlde hanım. hamile kaldı-
ğmı öğrendi...
- Annem beni, 37 yaşmday-
keo doğurmuş. Ağabeyim 10,
ablam da 8 yaşındaymış. Biri
kn, diğeri erkek çocuğa sahip
ideal bir aile için gereksiz bir
bebekmişiın. Bayağı bir uğra-
şümış benimle ama her şeye
rağmen gelmeye kararldar-
danmışım!..
De\let memuru olan baba
Abduflah Erçetin, Hasanoğlu
Köy Enstitüsü'nden mezundu.
Bu nedenle yaşama sanatın-
dan da haberdardı. müzikten
dc...
- Bir mesleği vardı ama ya-
şamının çok önemli bir böiü-
mûnü müzik oluşturuyordu.
Babamın esas branşı ke-
man, ikincisi piyanoymuş. O
nedenle evde hep keman vardı
ama tabii memur maaşıyla pi-
yano almak imkânsızdı.
Abdullah Bey, Çocuk Kü-
tüphanesi'nde müdürdü. Ama
aynı zamanda müzik öğret-
menliğini sürdürüyor, hafta
sonlan da kütüphanelerde üc-
retsiz müzik kurslan veriyor-
du. Müzik tutkusu, yaşamın
bir parçası gibi Erçetin aile-
siyle her an beraberdi. Evde
neredeyse bir aile orkestrası
kurulmuştu.
- Ükokulla birtikte başladık
notaya.. Nasıl annesi veya ba-
bası yabancı olan çocuklar
öbür dili de öğrenmeye başlı-
yor, bizim babamız da nota bi-
fiyordu, nota öğrettL Mandoti-
ni biriren gitara, onu bitiren
akordeona geçiyordu. Ağabe-
yim bugünün klavyesi, o gün-
lerin adıyla orgu çok iyi çalar-
dL Ablam da akordeonu. Ben
mandülin çauyordum.
Candan, müzikle birlikte
evde kendi dünyasında yaşa-
yan bir çocuktu. Hatta tam da
büyüklerin istediği türden sa-
kin ve sessizdi....
- Sokakta hiç oynamadım
meseia, Hiç Tommiks, Teksas
okumadım. Hiç çiklet çiğne-
medim. Şimdi bazen deniyo-
rom da çok gürültülü çiğniyo-
rum. Çünkü öğrenmemişim,
öyle bir kültürüm yok.
Galatasaray Lısesi'ni, îstan-
bul'dan babasının getirdiği
test kitaplanyla hazırlanarak
kazandı. Sakin ama çok da
mutlu geçen çocukluk günle-
rine babasmın disiplinli yaşa-
ma kültürü hâkimdi.
- Disipinıli derken yanhş an-
laşümasın. Her şey ounası ge-
rektiği gibiydL Yoksa ben son
derece özgür yetiştirildim.
Hatta o kadar özgür ki,
GS'nin sınavlarını kazandı-
ğımda gitmek isteyip istemedi-
ğim bana soruldu. Ben de çok
şaşırmıstım o zanmnld çocuk
akhmla ve 'Niye bana soruyor-
sunuz, siz de bunu çok istedi-
niz' demiştim. 'Hayır bu senin
yaşamın, bu okulda yablıoku-
yacaksın, zorluklan var. İsti-
yorsan git, istemiyorsan bura-
da Kırklareli Merkez Orta-
okuuı'na yazdırahm' dediler.
tstiyorum dedim ve İstanbul'a
öyle geldim.
Ama Candan'ın konservatu-
ar macerası Galatasaray'dan
önce başlamıştı. Ve gerçekten
Aziz Nesin'in Türkiye'sini
aratmayacak bir maceraydı
bu!..
- Keman bölümüne yazıl-
mak üzere, babamla birlikte
Kırklareli'nden çıkıp İstan-
bul'a geklik ama bir türlü İs-
tanbul Devlet Konser>'atu\'a-
n'nın yerini bulamadık. Çün-
kü bir yıl içinde 3 defa falan
taşuımış. Nereye gfttiysek, 'bu-
radan taşındı' dediler.
Sonunda bulundu konserva-
tuvann son adresi. Ama o za-
manlar konservatuvar mezun-
larının üniversiteye girme
hakkı olmadığı için bu kez
Candan vazgeçti. Bu aynhk
kısa bir süre sonra bitecek ve
Candan konservatuvar mace-
rasının tam 12 yıl süren ikinci
perdesinde karşımıza çıkacak-
tı...