27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 EKİM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA PAZARTESİ SOYLEŞHJERI CandanErçetin'le arkeoloji, müzik, magazin veyaşam üzerine... 6 Şarkıcılığı 94krizineborçluyum!'t Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji bölümüne girdinu Ortaokulda "Ne olacaksın " di- ye sorduklannda, 'arkeolog' veya 'savaş muhabiri' derdinu Bende göçmen ruhu vardır. Vebuikisi, yerleşik olmayan, heyecanh mesleklerdi benim için... Ama savaş olmasın, ben de muhabiri olmayayım tabül.. \ Halley Eurovisyon 'da dokuzuncu oldu ama bana göre vasat bir sonuçtu. Bu- nun için kendi arkadaşlanma da sevin- memelerini söyledim. Türkiye'ye geldi- ğimizde bir baktım, GS'nin UEFA dö- nüşü gibi heryer gazeteci ve kamera dolu.. En sonunda biri 'İstersen daha fazla konuşma' diyerek kulağımı bük- tü. O kişi Melih Kibar'dı!.. ÜMTTZİLEIJ Müzikle çok küçük yaşlarda tanıştın. Peki GS'de yaûlı okurken, mûziğe devam etmek zor ol- madımı? - Çok zor oldu. O dönem mûzik sadece yaz ta- tillenyle sınırlı kalmaya başladı. Gıtanmı okula götürüyor, bir şeyler yapmaya çalışıyordum. Çünkü bize daha ufaktan öğretilen şey yaşamın içinde müzığin de olduğuydu. Böyle aşılandı ve- ya belki damarlanmızda öyle akıyordu, bilmiyo- rum. Konservatuvar fikri kafamın bir yerinde hep olduğu için kendi kendime araştırmaya başladım. Sınavlanna gırdim ve kazandım. Böylece Lise 1 i okurken konservatuvara da başlamış oldum. Ikısinı birlıkte götürdüm. Bu arada lisenin sonuna doğru bir yıl kadar turizmde çalışmaya başladım. Turizm alanında neler yapün? - Tur operatörlüğû ve rehberlik yaptım. Ondan sonra sahne organizatörlüğüne sıçradım. Istan- bul'daydım ve hayatımı kazanmak zorundaydun bir şekilde. Liseyi bitirdikten sonra da İstanbul Üniversıtesi Klasik Arkeoloji bölümüne girdim. Neden arkeoloji? - Hayalimdı çünkü. Ortaokulda 'Ne olacaksın' diye sorduklannda, 'arkeolog' veya 'savaş muha- biri' derdim. Bende göçmen ruhu vardır. Ve bu ikisi, yerleşik olmayan, heyecanh mesleklerdi benim için... Ama savaş olmasın, ben de muhabi- ri olmayayım tabii. Peki. arkeoloji hayalin okulda da devam etti mi? Yani aradığını bulabildin mi? - Ünıversıtede çok başarılı bir öğrenciydim. Arkeolojiyi kazı yapabilmek için istemiştim. Ama birinci sınıf bıtti, ıki bıtti, ben hâlâ kazılara katılamıyorum. Çok fazla öğrenci var, ödenek yok falan derken üçüncü sınıfı da bitirdim. Ma- alesef arkeoloji öğrencisi olarak en doğal hakkı- mız olan kazılara gidebilmek için bile torpi] bul- mak zorundaydık. Sonunda Sait Başaran Hoca'- nın Enez kazısını yönetnğini öğrendim. Gidıp ko- nuştum ve üstelık torpil kullanmadan kazıya çık- mayı başardım. Ne yaptın Enez'de tam olarak? - Enez'de Bizans kilisesi kalıntılan vardı. Ben bir taban mozaiğini temizledim. Çok da zordur B en Candan Erçetin V uzun yıllar önce, Fransızca şansonlar, antik aryalar söylediği günlerde tanıdım. Kararlı, inatçı, kendine güveni olan, nazik, sıcak ve çok güzel şarkı sö'yleyen bir kızdu. Ve henüz ünlü değildl. Yıllar sonra, şarkılarıyla zirveye ulaşan Candan 'la karşüaştığımda baktım, hiç değişmemişti!.. Belki; kendi deyişiyle "yıpratıcı bir 5yıl" sonrasında hiraz çekingendL Hakkındayazılan asılsız haberierin örneklerini gördüğümde açıkçası ürktüm!.. O nedenle (ve de avukatının isteği ile) bir saati aşkın söyleşide iki ses kayıt cihazı kullandık.. Benimki ve onunkiL. kazı çalışmalan. Sadece 15 -20 dakikalık dinlen- me ve çay molalan vardır. Nasıl bir duyguydu? Taban mozaiğinde çahşır- ken neler hissettin? - Anlatılabilır bir şey değil o toprak kokusu... Biz normal zeminin 2 metre kadar altındayız. Bir de içeriye doğru bir mezar var. Orada bir iskelet yatıyor. Ben bir süre sonra fark ettim ki, hepımiz akşam üstü molasında mozaığın kenanna oturup gazoz içiyoruz. Baktım yan tarafımda bir iskelet duruyor. Normal şartlarda insan mezarlıkta otu- rup gazoz içer mi?!. Fark etmiyorsun bile mezan ya da iskeleri. Düşündüğun tek şey ışın o sırada. Başka hangi kazılara grttin? - Çok büyük bir şans, aym yıl yine Sait Ho- ca'nın aracılığıyla Efes kazısına katıldım. 5 ay fa- lan çalışabildim. Orada beni, dünyanın yedi hari- kasından biri olan Efes Artemizyon'a yönlendir- diler. Normal kazı çalışmalannın başmda dur- dum, toprak kesitlerini çıkardım, keramikleri te- mizledim. Sen ashnda ciddi ciddi arkeolog olarak çalışnus- sın. Bunu hiç kimse bilmiyor!. - Çünkü sormadılar!. Ben 'Arkeolojiyi bitirdim' dedım. Hatta sonra Efes'te 5 yıl daha çahştım. O sıralarda benim gözüm üniversitenin açık kadro- sundaydı. Herhalde memur çocuğu olduğum için ben de kariyer yapmak istiyordum. Bu düşüncey- le Avusturyalılardan burs aldım ve bir yıl okuma- ya gittim. O ara konservatuvarda devam etmekte olan kaydımı da dondurdum... Bu hızlı tempoda konservatuan nasıl bitirdin? - Konservatuar hep beraber gitti. Arkeolojiyi bitirdim, konservatuar yine devam etti. Okul, da- ha sonra üniversite oldu ama ben zaten okuyor- dum. Türkiye'de de iki üniversitede aynı anda okumak yasak olduğu ıçın belediye konservatu- van statüsünde devam ettim. Normalde 6 yıl oku- nan bir bölümü 12 yıla yaymışlardı. Haftanın 3 günü gidiyorduk, ben o bölümü bitirdim. Yani 1979'dan 199 l'e kadar tam 12 yıl konservatuvar- da okudum. En sonunda bana 'artık git' dediler! Nasd'arükgit'? - Dünya iyisı bir hocam vardı: Çiçek Hanım. En sonunda, "Bak lazun, sen operacı olacak mı- suT diye sordu. "Hayır" dedim. "Arük başundan git" deyiverdi. Bu arada 1986 yılında Eurovision'a da kanldın sen. Ona nasıl karar verdin? - KJips ve Onlar grubu... Eurovision'a katılmış- lar ama kızlardan biri gitmeme karan almış. O sı- rada üniversitede son sınıftayım, konservatuvarda dönem bitirmeye çalışıyorum. Üstelik konserva- tuvarda klasik okuyan öğrencılerin opera dışında bir şey söylemesi yasak. "Gelemem, hocamla ko- nuşmak zorundayiın n dedim. Allem ettiler, kal- lem ettiler hakikaten de hocamla konuştum, "Bir sefere mahsus olur" dedi. Bakanhk da Türkiye adına gittiğım için izin verdi. Eğer yanılmıyorsam, ilk defa ilk 10'a girmişti Türkiye- - Dokuzuncu olmuştu. Ama bana göre 22 ülke- nin katıldığı bir yanşmada vasat bir sonuçtu. Bu- nun için kendi arkadaşlanma da sevinmemelerini söyledim. Ama uçakta geliyoruz, GS'nin UEFA dönüşü gibi, her yer gazeteci ve kamera dolu.. En sonunda şarkının bestecisi Melih Kibar, "İstersen daha fazla konuşma" diyerek kulağımı büktü. Baktım ki iş kötüye saracak, sustum. Avustur- ya'ya gidince de o macera öylece bitti. Ta ki, 1989'da profesyonel iş teklifî alana kadar... Peki o teklifı kabul etmen konservatuarda nasıl karşılandı? - Bugün profesyonel olan birçok meslektaşım, sırf bu yüzden bir şekilde uzaklaştınlmıştır okul- dan. Ama Siyah ve Gümüs adlı kulübün teklifi antik aryalardı. Hocam bunu kabul ettiği gibi iz- lemeye bile geldi. Ve ben Fransızca şarkılara öyle adım attım. Ama ondan sonra yine çok uzun süre çahşmadım. Sahne organizasyonJan yaptım. Me- lih Kibar'la çalışırken Cem Ozer'm Maçka Ote- li'ndeki kaberesinin projesini organize ettim. Me- sela Sezen Aksu'yla, NÜüfer'le. Samime Sanay'la, Gönül Yazar'la hemen hemen bütün şarkıcılarla işveren olarak çahştım. Işin mutfağını hazırlıyor bu arada da sahne gerisini öğreniyordum. Her rür, bayi toplantısının sahne organizasyonundan lans- man, tanıtım, kreatif şovlanna kadar birçok ış yaptım. Bu arada mesela, SwissOtel'de La Cordo- ne adlı Fransız restoranında bir ay Fransızca şar- kılar söylüyordum. Sonra 94 krizi oldu. Çalıştı- ğımız şirket battı. Ben de ne yapabileceğimı dü- şünmeye başladım; ya aynı meslekten başka bir yerde ış arayacaktım, ya da şarkı söyleyecektım. 94 krizi bir bakuna seoin için yol aynmı öyiey- se~ - Evet. Çünkü lstanbul'da tek başıma yaşıyo- rum ve elzem olarak para kazanmam lazım. Ama Türkçe şarkı hiç bilmediğim gibi kendime de gü- venemiyorum. Yine GS ımdadıma yetişti. Cemi- yette Fransızca söylüyorum ama 5-6 tane de Türkçe parçam var. Derken başka bir teklif çıktı karşıma. Es Restaurant zaten odur benim şar- kıcüığa artık iyice karar verdiğim dönüm noktası. Böylece şarkıcılıktan kiramı ödemeye falan baş- ladım. Artrit adm duyuhnaya başlamıştı galiba?. - O bir çıkıştı. Fransızca şarkılara, Ingılizceler, \ Organizatötiük yaparken sahne gerisi- ni de öğrendim. Sezen Aksu'yla, Nilü- fer'le hemen bütün şarkıcılarla işveren olarak çahştım. 94 kriziyle birlikte çalış- tığım şirket batınca ben de neyapabile- ceğimi düşünmeye başladım; ya aynı tarzda başka iş arayacaktım, ya da şarkı söyleyecekdnu Kiramı şarkıcılıktan öde- meye böyle başladım. Ispanyolcalar, Italyancalar eklendi ve ben artık neredeyse bir şarkıcı titrini alabılecek duruma geldim!.. Repertuvannda Türkçe parçalar yok muydu? - Vardı ama Türkçe pop bana söylem olarak çok yanlış geliyordu. Sevgiliye "Sen ağlama ben ağUnmiar, ne bileyim, "Ben mahvolurum sen is- tediğini yap"lar.. Hayata bakışım da hiç öyle de- ğıldi, dolayısıyla bunlan da şarkılanma geçirme- meye kararhydım. Onun ıçın Ayten Alpman'dan "Tek Başına"yı. Ajda Pekkan'dan "Kimler geldi kimler geçti"yı ve buna benzer 5-6 tane Türkçe parçayı okuyordum. Peki 5-6 tane Türkçe varken Türkçe albüm fik- ri nasıl gelişti? - Şirketin batışından önce Mete Ozgencü'le ta- mştım. Bir albüm yapma fikn var ama mecalı- miz yok. Çünkü sabahtan akşama kadar çahşıyo- ruz. Ben akşam şirketi kapatıp şarkı söylemeye gidiyorum falan. Bir yandan da çok korkuyorum, çünkii Unkapanı piyasası diye tırnak içinde bir şey anlatılıyor bize. Kimseyı de tanımıyorum ora- dan, ama çok genç yaşta şarkıcı olarak bınne tes- lim olduğunda, onun dediğinın olacağmı bıliyo- rum. Bu kişi bir prodüktör olabilir, bir aranjör, bir besteci olabilir. "Peki agabey, senin şarktlanm yap söyieyeyün" dediğinde ona teslim olmak zorundasın. Halbukı ben konservatuvarda 200 beste içınden "Ben bu- nu sevmiyorum, bunu söylemek istiyonım" diye- rek Mozart seçiyordum. Bunu pop müzığinde de yapmak isterim. Onun için hep çok korktum. Sonra nihayet başladık bız çalışmalara. Mete ha- kikaten çok güzel şeyler yazdı. Gökhan Kırdar da bir takrm parçalar yaptı. Macera böyle başla- dı!.. Sonra 5 yıl içinde art arda gelen albümler. Son olarak da 'Elbette' Ue zirveye oturdun. 'Elbet- te'nin sö/Jerini de sen yazdın.. Umutla umutsuzluk arası sözter» - Evet, kötü bir dönemimdi ve her şey her za- man böyle kötü gitmeyecek demek istedim kendi- me... Melankolik bir yanım vardır benim ama umudumu hiç yitirmem. Bıtmeyen bir enerjıyc sahibim. Çok zayıf hissettiğim zamanlar vardır ama kendimi çok çabuk yeniler ve toparlanm. 'Türkiye*deki magazin değil! * Kâhtaiı Mıçı diye bir adam var ki 1.5 miryon saüyor. Fikrimin te- meli de Kâhtah Mıçı'dır zateıu. Senin özeOikle magazin basımyla vıldızm pek banşmadı gahba?!.. - Aynı dili konuşmuyoruz onlar- la. Yaşamım boyımca hep ilmek îl- mek örerek bir şeyler yaptım, yap- maya gayret ediyorum hâlâ. Be- nim sağladıgım bir başannın üs- tünden geçinmek bu kadar kolay değil. Tavrını böyle net bir biçimde or- taya kovunca nasıl bir tepki geldi? - Ashnda tavır koymuyorum. Nazikçe yapmak istediklerimi ve yapmak istemediklerimi gayet di- siplinli bir biçimde, prensipli ola- rak ortaya koyuyonım. Bu çckişmeler bazı intikam duy- gularını da körüklüyor mu sana karşı? - Bende onlara karşı yok, ama onlarda bana karşı var galiba. Çok yalan haber çıkıyor mesela. En son sarhoşluk meselesini çıkardılar. Halbuki ben bir yudum dahi ala- mam sahneye çıkmadan. Çünkü zaten nefes basmaktan bir süre sonra başım dönmeye başbyor. Se- lam verirken fotoğrafımı çekiyor, haberini de 'Ayakta Duramıyordu' başhğıyla venyor. Sanki gözle görünmez bir am- bargo da oluyor mu? - Mesela ocak aymda çıkan bir albüm ağustos aymın sonunda hâlâ ve ısrarla satışta 1 numara. Bunu kimse keşfedip de yazmadı. O ko- nudan söz etmek pek hoşlanna git- miyor. Halbuki kîip çekmeden bu kadar satan bir albüm ki bu, Türki- ye'deki müzik endüstrisini etkile- yecek önemde bir karar... 'Klipsiz de olabileceğini ispatiadım!..' 'Elbette' albümü için klip çekme- meye kararlıydın, hem de ısrarla değ^lmi? - Evet, çünkü orada da görsel basından bir baskı oluştuğunu fark ttim üsrümde. u Klip olmazsa sen bir hiçsin. Klibi de biz yayımladığı- mıza göre biz varsak sen varsın" türünden bir baskı.. Bunu böyle direkt söylemeseler de hissettiriyorlar mıydı gerçek- ten? - Hemen hemen açıkça hissetti- riyorlar!.. Biz tabii koca bir ekibiz. Ben çekmeyelim istedim, ama ya- pım firmam ve diğer arkadaşlar karşı çıktı önce. Baktım ki olacak gibi değil, ekip üstüme gelmeye başladı.. "Bu albümde çok yonü- dum, ruh durumum müsait değil khp çekmeye" dedim ekibime. Sa- tacaksa satar ya da satmaz!.. Be- nim inandığım buydu. Çünkü ben şarkıctyım, albüm yapıyorum. En yakmındakiler, örneğin Mete Özgencil ne dedi? - O zaten en baştan karşıydı klipsiz çıkmama. Kavga etmedik ama kendi içimizde sert tartışma- lar da yaşadık tabii. Dedim ki; bı- rakın hayatımın bu döneminde böyle bir dersi de ben alayım. Çünkü benim derdim para harca- mayayım diye klip çekmemek de- ğildi. Satıyor mu satmıyor mu, ya- yıhyor mu yayılmıyor mu, öğren- meİc istedim... Düşünsene şurada kaç senedir klipçilik var? Ondan önce şarkıcı yok muydu bu ülke- de? Kâhtah Mıçı diye bir adam var ki, 1.5 milyon satıyor. Bu fikrimin • Elbette'ye uzun bir süre klip çekmedim, çünkü görsel basının Tdipsiz bir hiçsin' türünden baskılanm fark ettim. Albüm klipsiz satıyor mu, öğrenmek için bu deneyimi yaşamam gerekti. Hem klipçiükten önce şarkıcı yok muydu buülkede?! temeli de Kâhtah Mıçı'dır zaten.. Peki kimin haklı olduğu ne ka- dar sürede ortaya çıktı? - Ocak sonu albüm çıktı. 250 ile 400 arası bir yerlerde iken ben ar- tık yavaş yavaş klip için hazırlık yapmayı düşünüyordum ki Ünal Bey'den Unkapam'na baskılar yağ- maya başladı. "Çekmeyin. Çekme- yin, çok iyi gidiyor" diyorlardı bu kez. Mayıs sonu satışı da 600 ol- du. Bunu da ispatlaymca bazdannı çok öfkelendirmiş ohnahsın. Çün- kü, yıllardır 'biz olmazsak siz ol- mazsınız' diyenlerin bir tahakkü- mü söz konusuydu. - Baskı tabii. Bu koca ekip bir klip çekiyor, beğeniyor, yayma gönderiyor. Oranın bir yöneticisi "bu klip olmamış' diyor. iyi de sana ne oluyor? Senin başka bir görevin var. Benim klibime ne kanşıyor- sun? Peki, karşıhkh davakştığm, mah- kemeleştigin kişikr oldu mu? - Gazetelerde çok var. Zannedi- yorum, 10 tane kadar davam sürü- yor. Taviz vermeyeceğim diyorsun anladığun kadanyla-. - Taviz vermeyeceğim değil. De- mokratik bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum ve benim bunlarla başka türlü savaşma şansım yok. Hakkımda külliyen yalan bir habe- re ben ne yapayım. Türkiye'de al- gılandığı haliyle magazin, maga- zin değil ki... Bizde her şey magazinleştiği için benim de akbmın almadığı çok şe> vardoğrusu. - Işler de birbirine kanşmış du- rumda. Köşe yazan diye röportaja gidiyorsun, bambaşka bir şey çıkı- yor!.. Peki, magazini anladık. tamam ama bir köşe yazan gehp röportaj vapü seninle. Büyük bir gazetenin de birinci sayfasmdan girdiler. - O da davalık bir röportaj.. Sırf benimle ilgili yazıldığında kendi içimde daha kolay karşı koyuyo- rum. Ama üçüncü şahıs sokuyor birdeişin içine. Üsteiik çok popüler bir üçüncü şahıs!_ - Kadının köşesi okunmuyor. Benim bundan çıkardığım özet bu. Külliyen yalan bir şey yazıyor. Geldi, sordu. hayır dedim, yok öy- le bir şey. Doğrusu böyle bir şey sorması bile beni güldürmüştü... Peki ertesi gün haberi okudu- ğunda ne düşündün? - Ertesi gün ben Yalova'ya, dep- remzedelere moral vermek üzere konsere gidiyordum. Hayatımda geçirdiğim en kötü gündü galiba. Ondan sonra bir haf- tada toparlanamadım. Çünkü ha- yata bakışın sarsıhyor. iç dengele- rin bozuluyor. Bu yalan, onu bili- yorsun. Ama buna neden alet ol- duğunu anlamıyorsun. Bunu ya- pan çok kötü biri. evet ama onun kötülüğü bana da bulaşıyor. Bu hastalıklı bir durum. Çünkü tama- men kurgu, düzmece... Sağduyulu bir insansan eğer, anlaşılacak bir şey değil tabii bu. Hatta lanet edi- lecek bir şey. Ama düşünsene, ba- şansız biri, başan kazanmış insan- lann üstünden başka türlü nasıl geçinecek ki.. Düşünüyorum da bütün bunlar sadece şarkı söy- lediğim ve galiba iyi söylediğim için başıma geldi!.. Sokakyüzügörmeyen bir çocuk! Candan Erçetin, 1963 yılın- da Kırklarcli'nde dünyaya gel- di. - Ama onun öncesi de var. Annem ve babam Türkiye do- ğumlu ama çok sınırda doğ- muşlar. Babam Csküp, annem Priştine kökenll Yani göçmen bir ailenin çocuğuyum. Iri kemiklerini Makedon ır- kından, gözlerinin rengini ise büyükbabasından alan Can- dan, ailenin tercih edilmeyen 3. çocuğuydu. 8 yaşındaki ablası Erçetin'lerin en küçüğü olmaya hazırlandığı sıra, Mevhlde hanım. hamile kaldı- ğmı öğrendi... - Annem beni, 37 yaşmday- keo doğurmuş. Ağabeyim 10, ablam da 8 yaşındaymış. Biri kn, diğeri erkek çocuğa sahip ideal bir aile için gereksiz bir bebekmişiın. Bayağı bir uğra- şümış benimle ama her şeye rağmen gelmeye kararldar- danmışım!.. De\let memuru olan baba Abduflah Erçetin, Hasanoğlu Köy Enstitüsü'nden mezundu. Bu nedenle yaşama sanatın- dan da haberdardı. müzikten dc... - Bir mesleği vardı ama ya- şamının çok önemli bir böiü- mûnü müzik oluşturuyordu. Babamın esas branşı ke- man, ikincisi piyanoymuş. O nedenle evde hep keman vardı ama tabii memur maaşıyla pi- yano almak imkânsızdı. Abdullah Bey, Çocuk Kü- tüphanesi'nde müdürdü. Ama aynı zamanda müzik öğret- menliğini sürdürüyor, hafta sonlan da kütüphanelerde üc- retsiz müzik kurslan veriyor- du. Müzik tutkusu, yaşamın bir parçası gibi Erçetin aile- siyle her an beraberdi. Evde neredeyse bir aile orkestrası kurulmuştu. - Ükokulla birtikte başladık notaya.. Nasıl annesi veya ba- bası yabancı olan çocuklar öbür dili de öğrenmeye başlı- yor, bizim babamız da nota bi- fiyordu, nota öğrettL Mandoti- ni biriren gitara, onu bitiren akordeona geçiyordu. Ağabe- yim bugünün klavyesi, o gün- lerin adıyla orgu çok iyi çalar- dL Ablam da akordeonu. Ben mandülin çauyordum. Candan, müzikle birlikte evde kendi dünyasında yaşa- yan bir çocuktu. Hatta tam da büyüklerin istediği türden sa- kin ve sessizdi.... - Sokakta hiç oynamadım meseia, Hiç Tommiks, Teksas okumadım. Hiç çiklet çiğne- medim. Şimdi bazen deniyo- rom da çok gürültülü çiğniyo- rum. Çünkü öğrenmemişim, öyle bir kültürüm yok. Galatasaray Lısesi'ni, îstan- bul'dan babasının getirdiği test kitaplanyla hazırlanarak kazandı. Sakin ama çok da mutlu geçen çocukluk günle- rine babasmın disiplinli yaşa- ma kültürü hâkimdi. - Disipinıli derken yanhş an- laşümasın. Her şey ounası ge- rektiği gibiydL Yoksa ben son derece özgür yetiştirildim. Hatta o kadar özgür ki, GS'nin sınavlarını kazandı- ğımda gitmek isteyip istemedi- ğim bana soruldu. Ben de çok şaşırmıstım o zanmnld çocuk akhmla ve 'Niye bana soruyor- sunuz, siz de bunu çok istedi- niz' demiştim. 'Hayır bu senin yaşamın, bu okulda yablıoku- yacaksın, zorluklan var. İsti- yorsan git, istemiyorsan bura- da Kırklareli Merkez Orta- okuuı'na yazdırahm' dediler. tstiyorum dedim ve İstanbul'a öyle geldim. Ama Candan'ın konservatu- ar macerası Galatasaray'dan önce başlamıştı. Ve gerçekten Aziz Nesin'in Türkiye'sini aratmayacak bir maceraydı bu!.. - Keman bölümüne yazıl- mak üzere, babamla birlikte Kırklareli'nden çıkıp İstan- bul'a geklik ama bir türlü İs- tanbul Devlet Konser>'atu\'a- n'nın yerini bulamadık. Çün- kü bir yıl içinde 3 defa falan taşuımış. Nereye gfttiysek, 'bu- radan taşındı' dediler. Sonunda bulundu konserva- tuvann son adresi. Ama o za- manlar konservatuvar mezun- larının üniversiteye girme hakkı olmadığı için bu kez Candan vazgeçti. Bu aynhk kısa bir süre sonra bitecek ve Candan konservatuvar mace- rasının tam 12 yıl süren ikinci perdesinde karşımıza çıkacak- tı...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle