18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 EKİM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI /ekonomi(a cumhuriyet.com.tr 13 Amerikan Forbes dergisi tüm dünyada milli gelirden en az pay alan yüzde 10'lan inceledi YoksuDar arası uçurum büyük KişiBaştna EnYoksul MiJti Gefir YûzdeiO'un (Dolar-1999) Gelin (Dolar) Sierra Leone 130 6.5 Nijerya Etiyopya Guatemala Paraguay Hındistan Çın Brezilya Turkiye 190 100 1,660 1,580 450 780 4,420 2,900 15.2 30.0 99.6 110.6 157.5 187i 397.8 616.0 Belarus 2,630 1,341.3 Kişi Başına En Yoksul MiiGetir Yüzde 10'un Poiar-1999) Getih(Doi») Slovakya ABD Ingjftere Fransa Halya Almanya isveç Danimarka Isviçre 3,590 30,600 22,640 23,480 19,710 25,350 25,040 32,030 38,350 1,830.9 5,508.0 5,886.4 6,574.4 6,898.5 8,365.5 9,264.8 11,530i 14,189.5 • Türkiye'den daha az kişi başına milli gelire sahip Belarus'ta, enyoksullann 1,341.3 dolarlık gelirleri, Türkiye'deki en yoksullann 616 dolarlık gelirinin iki katını geçiyor. Japonya 32,230 15,470.4 ANKARA (AA)-Milli gelirin or- talaması yerine gelirden en az pay alan yüzde 10'un gelirine bakıldı- ğında, zenginliklerin dengeli dağı- lımı konusundaki derin çelişkiler net bir şekilde ortaya çıkıyor. Tür- kiye'den daha az kişi başına milli ge- lire sahip Belarus'ta, en yoksullann 1,341.3 dolarlık gelirleri, Türki- ye'deki en yoksullann 616 dolarlık gelirinin iki katını geçiyor. Forbes dergisinin yayımladığı ra- pora göre, dünyanın en zengin ül- kelerinden Isviçre ile en yoksul ül- kelerden Sierra Leone arasında, or- talama milli gelir açısından 294 kat, en az gelirli yüzde 10'luk gruplar açı- sından ise 2.182 kat fark bulunu- yor. Gelir dağılımı en bozuk ülke Si- erra Leone'de ortalama milli gelir 130 dolarken en yoksullar 6.5 dolarlık ge- lirle yaşıyor. Oysa tsviçre'de ortalama 38,350 dolarlık milli gelire karşın en yok- sullar 14,189.5 dolarlık milli gelire sahip durumdalar. En zengjn 'yoksuT Japonya'da En yoksullann en fazla gelire sa- hip olduğu ülke ise 15,470.4 dolar- la Japonya. Japon yoksullar, ABD'li yoksullann (5,508 dolar) yaklaşık 3 kaö gelirle geçiniyorlar. Dünya Ban- kası 'nın "Dünya Kalkmma Göster- geleri 2000" raporunda yer alan ve- rilere göre, gelir dağıhmındaki bo- zukluk da en fazla nüfusun en az ge- Iirli yüzde 10'unu ilgüendiriyor. Öy- le ki Sierra Leone'de kişi başına or- talama milli gelir 130 dolar, Etiyop- ya'da 100 dolarken en diptekilerin geliri Etiyopya'da 30 dolar, Sierra Le- one'de 6.5 dolarda kalıyor. Yıllık ortalama 370 dolar milli gelire sa- hip Bangladeş'te en diptekilerin 144.3 dolar olan geliri, yıllık 1,660 dolar milli gelire sahip Guatema- la'daki en yoksullann 99.6 dolarlık gelirinden fazla olabiliyor. Bu durum gelişmiş ülkeler açı- sından da aynı özellikleri gösterebi- liyor. Yeni Zelanda'da 13,780 do- larlık kişi başına düşen milli gelire karşın en yoksullann geliri, Türki- ye'deki en yoksullann gelinnin üç- te ikisinde, 413.4 dolarda kalabüi- yor. Ortalama 2,900 dolarlık bir mil- li gelire sahip olan Türkiye'de, en dü- şük gelirli yüzde 10'un geliri 616 dolarda kalıyor. DEVLET BANKALARININ ÖZELLEŞTİRİLME SÜRECİ -1 .• ZİRAAT BANKASI Kamu hizmetleri boşluğa düşecekBANUSALMAN ANKARA -Ziraat Bankası'nın özelleştirilmesiyle kamunun yapması gereken pek çok hizmet boşluğa düşecek. Zıraat Bankası, emeklilerin, çahşanlann maaş ödemelerinden prim kesintilerine, vergi toplanmasına kadar pek çok alanda kamu görevini üstlenirken, Türkiye çapında örgütlülüğüyle kırsal kesimde yaşayan ve nüfusun yüzde 45'ini oluşturan kesime bankacıhk hizmetlerinden yararlanma olanağı sağlıyor. Ziraat Bankası'nın özelleştirilmesiyle, "tanmsal reform'" adı altında desteklemelerin kaldınlmasıyla zaten zora sokulan tanm sektörü finansal desteğini de kaybedecek. Sulamadan hayvaacifağa ,ı,.,^., Türk bankacıhk sektöründe tanma. finansal destek sağlayan tek kuruluş olan Ziraat Bankası, tanmsal sulamadan, bitkisel üretim ve hayvancılığa uzanan alanlarda faaliyet gösteriyor. Ziraat Finansal Kiralama AŞ ve Başak Sigorta aracılığıyla da tanm kesimıne fınansman ve sigorta işlemleri desteği veriyor. Ziraat Bankası, doğrudan üreticilere, tanm kredi kooperatifleri aracılığıyla ortaklanna, tanm satış kooperatif ve birliklerıne, tanmsal ürünlerin işlenmesi, pazarlanması ve ihracı ile uğraşan kamu kurum ve kuruluşlanna yatınm veya işletme sennayesi unsurlan için kredi kullandınyor. 1999 yılında banka, doğrudan üreticilere 565 trilyon 15 mılyar lira, tanm kredi kooperatiflerine 483 trilyon lira, tanm satış kooperatiflerine de 954 trilyon lira olmak üzere toplam 2 katrilyon 2 trilyon liralık kredi kullandırdı. Ancak 1 Ocak 2000 tarihinden itibaren yalnızca ekonomik faaliyetleriyle suurlı olmak üzere küçük ve orta boy tanmsal işletmelere tanmsal kredi açılmaya başlandı. Bu kredilerde de, IMF'ye sunulan taahhütler doğrultusunda gösterge faiz oranı tanmsal kredi faiz oraru olarak uygulanmaya başlandı. Böylece tanm kesimine sunulan düşük faizlı. uygun koşullarda kredi olanağı kaldınlıyor. Ziraat Bankası 1292 yurtiçi İÜRKİYE ZtRAA TÇILAR DERNEĞ1BAŞKANI tBRAHtM YETKİN 'Üretidnin bankasıhalinegetirümeü' Ziraatçılar Derneği Başkanı îbrahim Yetkin, Ziraat Bankası'nın 40'a yakın kamu görevı bulunduğuna dikkat çekti. Yetkin, Cumhurbaşkanı'mn tavrını sonuna kadar desteklediğini belirtirken şöyle •Jkonuştu: "ZiraatBankası, Cumhuriyet'ten bu ^ " yana kamuftui vfcpraas «erefcen işlevfeı* yerine getirmiştir. SSK priminden, vergi harcına, pulundan maaş ödemekrine kadar turun da akhnıza ne geliyorsa devlet Ziraat Bankası aracılığıyla hizmet veriyor. Bankanm yeniden reorganizasyonu gerekir. Aoıa şimdiki özerkleştirme değiL Çiftçilere kredi vermenin de ötesinde köyiere kadar uzanan örgüttöiöğü var. Kırsal kesimde yaşayan insanlara bu hizmetleri kamu adına kim yerine getirecek? O kadar özel banka var. Niye köylerde şube açmıyorlar? Özel sektör kârh olana yaûnm yapar. Ziraat Bankası'nın özeUestirilmesi, çimento sektöründeki özeOeştirmeye benzemez." îbrahim Yetkin, Türkiye'nin kendıne özgü yapısı bulunduğuna, nüfusun hâlâ yüzde 44'ünün tarunda istihdam edilip kırsal kesimde yaşadığına dikkat çekerek "Biz, Ziraat Bankası çiftçinin, üretidnin bankası haline geunelidir derken görünmeyen timdde bu yok sayüryor 71 dedi. - Yetkin, Ziraat Bankası'nda 35-40 bin kişınin çalıştığını, bu boyutuyla da yapılmak istenenin kaygı verici olduğunu söyledi. Yetkin, "MecKs'ten bu kadar önemli bir konu tarüşümadan, gerçekkr bulunmadan, bu kadar ciddi bir kurumla ilgili tasamıfta bulunubnaya çahşıhyor. Bunlar acekye geiecek şeyler değiL Bugün aynı sistemi katrilyonlarca para harcayarak kuramazsuuz" diye konuştu. Yetkin, bankanın yüzde 51'inin devlette kalması kaydıyla yüzde 49'unun üreticilere verilebileceğini, ama bu sistemin kaldınlamayacağını söyledi. şubesiyle Türkiye'de en yaygm örgütlenmeye sahip banka konumunda bulunuyor. Bu nedenle köylerde ve ilçelerde yaşayan nüfusa, yurtdışında çalışan işçilerin taşraya yönelik işlemlenne aracılık edebilıyor. Bankanın özelleştirilmesiyle, toplumsal faydanın kenara itilmesiyle, kârh olmamalan nedeniyle şubelerin kapatılması bekleniyor. Bu durum, kamu hizmetlerinin sağlanmasını zora sokacak. Ziraat Bankası'nın 71 özel ışlem merkezi, 66 bürosu bulunuyor. Iştirakler giderek azatokh Ziraat Bankası'nın 1997 yılında 43 olan iştirak sayısı, 1998 yılında 26'ya, 1999 yılında 21 'e indi. Bankanın, 1999 yılında toplam yatınmlan yurtiçinde 922 miryar lirayken yurtdışmdaki iştirak yatınmlan toplamı da 20 miryon dolar oldu. Uzun yıllardır zıraı alanda tek sigorta şirketi olarak çalışan Başak Sigorta, Ziraat Bankası 'nın iştiraki olarak normal sigorta hizmetleri de veriyor. Ziraat Bankası'nın şubeleri Başak Sigorta'nın da acentesi olarak faaliyet gösteriyor. Böylece çiftçilere de sigorta hizmetinin ulaştınlması sağlamyor. D Ü N Y A E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / E R G İ N Y I L D I Z O Ğ L U LONDRA [email protected] Shakespeare, Hamlet 'i tipik bir Danimarka- lı olarak mı düşünmüştü, bilmiyorum? Ancak, hem geçen hafta Euro ile ilgili olarak referan- duma giden Danimarkalılann tutumunda hem de referandum sonuçlan bağlamında Euro'nun geleceği üzerine yapılan yorumlarda, Hamlefi ve onun meşhur sözlerini anımsatan bir şeyler vardı... Karar vermek kolay mı? Danimarka vatandaşlan, daha önce Maast- richt Anlaşması'nı da ilk referandumda reddet- miş, kimi ayncalıklar elde ettikten sonra yapı- lan ikinci referandumda, çok düşük bir farkla evetdemişlerdi. Bu kez, Danimarka vatandaş- lan yüzde 90 oranında katıldıklan referandum- da, kendi paralannı terk ederek Euro'yu benim- seme önerisini yüzde 47'ye karşı yüzde 53'le reddettiler. Halbuki referandumdan az önce yapılan kamuoyu yoklamalan Danimarkalıla- nn yüzde 55'inin Euro'ya evet demeye hazır- landığını gösteriyordu (TheTimes). Belli ki ka- rar vermekte zorlanmak salt Hamlet'e ait bir özel- likdeğil. Diğertaraftan, Danimarkalılar Euro'ya hayır dediler, ama bunu Hamlet'in "Olmak ya da olmamak, işte sorun bu" sözlerini yeniden, adeta günün koşullanna uygun bir şekilde yo- rumlayarak yaptılar "Hem olmak hem olma- mak, işte cevap bu!" Diğer bir deyişle Danimar- kalılar Avrupa'nın içinde olacaklar, ama Eu- ro'nun içinde olmayacaklar. Danimarkalılann karar vermekte zorianma- sını da çok fazla eleştirmemek gerekir diye dü- şünüyorum. Çünkü sorun karşılanna çok kar- maşık bir biçimde geldi. iktidardaki sosyal de- mokratlar Euro'dan yanaydı. Ana muhalefet partisi muhafazakârlar da. Iş çevreleri, sendi- kalann yönetimi, büyük basın ve medya, ay- dınlann büyük bir kısmı da Euro'dan yanaydı. Buna karşılık siyasi yelpazenin iki ucundaki iki partinin, sosyalistlerle, ırkçı milliyetçilerin ikisi detamamen farklı nedenlerden de olsa Euro'ya karşıydılar. Danimarka halkının büyük bir kıs- mıysa esas olarak Euro'ya girmenin yaşamla- nnı iyileştirmekten daha çok, Avrupa Merkez Bankası'nın küreselleşmeci, neoliberal politika- lan yüzünden zehir edeceğini düşünüyoriardı. Danimarkalılar gurur duyduklan refah devleti- nin olanaklannı Avnjpa Merkez Bankası'nın bı- çağına terk etmeye razı olmadılar. Danimarka vatandaşlannın çoğunluğu, birçok önemli siya- si konuda karar verme hakkının Brüksel bürok- ratlannın eline geçmesine bağlı olarak demok- ratik haklannın zayrflamasını da istemiyordu. Di- ğer taraftan Avrupa Birlıği'nin nihai hedefi he- nüz belli değildi, bir federasyon kurulması ola- sılığı vardı. Bu, Avrupa içindeki diğer küçük Prens Hamlet ve Euro Danimarkalılar Avrupa içinde olacaklar, ama Euro içinde yer almayacaklar. devletlerin vatandaşlan gibi Danimarkalılan da korkutuyor, bir gün ulusal egernenliklerinden vaz- geçmek zorunda kalmak istemiyoriardı. Üste- lik Danimarka'nın en saygın ekonomistlerin- den oluşan bir komisyon, geçenlerde Euro'yu kabul etmenin faydalannın belirsiz, en iyi ko- şullarda bile çok az olacağını söylememiş miy- di? (The Economist) Dahası, Euro doğduğun- dan bu yana sürekli düşüyor ve beraberinde Euro'ya katılanlann tasarruflannı, emeklilikfon- lannı eritme riskini de getiriyordu. Bu koşullar- da Danimarka vatandaşlannın çoğunluğunun Euro'ya şüpheyle yaklaşmasını, "hem olup hem de olmamayı" seçmelerini garipseme- mek gerekir diye düşünüyorum. Olmak ya da olmamak... Şimdi Euro'nun kaderi de adeta Hamlet'in- kine benzemeye başladı. Euro salt bir görüntü (teorik para) olmaktan çıkıp da gerçek bir içe- rik kazanmaya (gerçekten tam bir para gibi dav- ranmaya) kalktığı anda Prens Hamlet gibi ölüm- le karşılaşabilecek. Diğertaraftan Euro, sorun- ları erteleyerek, bu "olma sürecinde", gerçek bir para olmadan, daha ne kadar kalabılir? Eu- ro olma sürecinde kaldıkça, gerçek bir para ha- line dönüşmesinin engelleri giderek artmaz mı? Danimarka'nın nüfusu dört milyon; GSMH'si, Avrupa'nın toplam GSMH'sinin yalnızca yüz- de 2.7'sine eşit. Buna rağmen Danimarkalıla- nn "hayır" oyu Euro'nun kaderini iki nedenden şiddetleetkiliyor. Birincisi, "hayır"'oyu, kötü bir zamanda geldi. Ikincisi, Danimarka'nın Euro'ya hayır demesi Euro içindeki uyumsuzluklan kes- kinleştirici ve genişleme sürecini geciktirici bir etki yapacak. Kötü bir zaman geldi: Euro yaşamına baş- ladığından bugüne dolar karşısında yüzde 30 değer kaybetti. ABD, Ingiltere, Japonya ve Av- rupa merkez bankalannın ortak müdahalesine rağmen ciddi, güven verici birtoparlanma ser- gileyemedi. Bir taraftan piyasalar Euro'nun ar- kasında güçlü bir siyasi irade olmadığı için hü- kümetlerin, özellikle ekonomik yavaşlama dö- nemlerinde, kendi politikalarını uygulama eği- limlerinin, parayı zayıflatacağına inanıyorlardı. Diğer taraftan da Avrupa şirketleri ABD piya- sasına büyük çapta sermaye ihraç ediyor, Eu- ro satıp dolar alıyordu. Bu ortamda Euro dü- şüyordu. Hayır oyu, bu güvensizliğin üzerine gel- di. Şimdi Euro, Lombard Street Research analistlerinden Tim Cogdon'un vurguladıgı gi- bi bir metal yorvlması sürecine girdi (Financi- al Times, 30.9.2000). Merkez bankalan en az bir kez daha müdahate etmek zorundalar, gün- demde faizlerin en az bir kez daha artması var (Global Economic Forum). Bunlar Euro'nun toparlanmasına yol açmaz, Avrupa Merkez Bankası para politikasını sıkmaya devam eder- se, yüksek petrol fiyatlannın da etkisiyle Avru- pa ekonomileri yavaşlar, işsizlik artmaya baş- larsa tek tek ülkelerin kendi bağımsız, daha gevşek (kamyonculara verilen ödünler gibi) pa- ra ve maliye politikalannı uygulama eğilimleri güçlenir. Bu da "metalyorulması" sürecini is- ter istemez hızlandınr. Her vagonu başka hızda ilerleyen birtren: Avrupa Birliği sürecinde başından beri iki tür ül- ke var Ingiltere, İsveç gibi biriik süreci içinde olup ortak para birimi sürecine katılmaktaayak sürüyenler ve geriye kalan 13 ülke. Ingiltere ve Isveç'e şimdi Danimarka da katıldı. Bu ikili ay- rıma ek olarak, bir de farklı bütünleşme hızla- rında ilerledikleri için ortak para birimine doğ- ru farklı hızlarda giden ülkeler söz konusu. Bun- lardan Almanya, Fransa, Italya, Hollanda ve Belçika, geri kalanlara göre hızla bütünleşip or- tak para birimi uygulamasına çok daha kolay geçebilirler. Peki diğeıierine ne olur? Birçok gözlemci Danimarka'nın hayır demesinin bu süreci hızlandıracağına inanıyor (New York Ti- mes, 30.9.2000). Avrupa Birliği ülkeieri içinde durum bu olunca, tabii ki ekonomilerinin Al- manya ve Fransa bir yana diğer Avrupa ülke- leriyle (Yunanistan hariç) benzeşme oranlan son derecede düşük, ekonomileri zayrf 5-6 Doğu Av- rupa ülkesinin biriiğe katılmast da bu koşullar- da son derece problemli hale geliyor. Var olan sorunlara rağmen bunlan içeri alıp Euro süre- cinin bir parçası yapmak, piyasalann zaten za- yrf olan güvenini bir daha onanlmayacak dere- cede yaralayarak Euro'yu bugün hayal bile edi- lemeyen noktalara düşürebilir. Bu yüzden Da- nimarka'nın hayır demesiyle birlikte Avrupa Bir- liği gündeminde önceliği, genişleme süreci de- ğil, daha hızlı gitmek isteyenlerin yollannı ayı- racaklan derinleştirme tartışmalan almaya baş- ladı. Diğertaraftan, Romano Prodi'nin deyimiy- le birlik sürecinde daha bir esneklik (belki de kc- şullann yumuşatılması) gündeme gelebilir (Le Monde, 29.9.2000). Le Monde'un yorumun- dan anladığım kadarıyla bu esnekliğin kurum- sal bir krize yol açabileceğini ve genişlemenin rafa kaldınlacağını düşünenler de var. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Hükümet Haktan Hukuktan Uzaklaşıyor Kamu bankalannın özdteştjrilrnesine iiişkin KHK'nin Cumhuroaşkanı Sayın Sezer tarafından hükümete geri gönderilmesi değişik yönleriyle önemli bir olay- dır. Yönlerden biri hukuk anlayışına ilişkindir. Türki- ye'de, 12 Eylül 1980 sonrasında ve özellikle de 1983'ten bu yana, tam anlamıyla bir yasa yapımı karmaşası yaşanıyor. En olmadık yasal düzenleme- ler, çoğu kez çaktırmadan, üstü kapalı ya da dolam- baçlı yollardan hiçbir biçimde ilgili olmadıklan yasa tasanlannın içineserpiştiriliyorveyasalaşıyor. Bunun en ilginç örneklerinden bıri ilk özelleştirme yasa- sıdır. 28 Mayıs 1986 tarih ve 3291 sayılı yasanın adı şöyte: "1211 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Ban- kası Kanunu, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 2983 Sa- i yılı Tasarnıflann Teşviki ve Yatınmlann Hoiandınima- sı Hakkında Kanun, 2499 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'nda Değişiklik Yapılması ve1177 Sayılı Tû-; tûn Tekeli Kanunu'nun Bazı Maddelerinin Yürüriük'-; ten Kaldmlması ve Kamu Iküsadi Teşebbüslerinin Özel-. j leştirilmesı Hakkında Kanun." Sıkı durun, bu yasa^ j nın tamamı yalnız 19 maddedir ve bunlann da yal» ı nız dört maddesi özelleştirme konusundadır. Hükü»! met, 12 Eyiül'ün yasal karmaşa alışkanlığını sür-', dürüyor. \ Son geri gönderme nedenlerinin başında, gelur | vergisine iiişkin bir düzenlemenin KHK'de yer almat sı geliyor. Vergi düzenlemelerinin yalnızyasalaria y»- pılabileceği anayasada yer alıyor, aslında bu, kapi- talist düzenin işleyişinı sağlayan en temel hukuk ku- rallanndan biridir. Özel girişimciliğin doğuşunda ve gelişmesinde, vergilerin, yalnızca halkın seçtıği ten> silciler elryte, yani yasalaria konulabileceği ilkesi, bf^ j rinci derecede etkili olmuştur. Hükümet, bu en te? ı mel hukuk kuralını çiğnemiştir. 11 KHK'nin geri gönderilmesi, çoğu basın-yayın or-1 ganlannda da çok yoğun eleştiriler aldı; IMF ve Dün« | ya Bankası'nın kamu bankalannın özeUestirilmesi { nin gecikmesinden duyacaklan olası tedirginlik vur-1 gulandı. Yazarveyorumculann, Cumhurbaşkanı'nt > en temel hukuk kurallanna uyduğu için eleştirmeleT < ri yanlıştır. Başbakan Sayın Ecevit'in Cumhurbaş- kanı'nı CHP'lilikle suçlaması da yanlışa yanlış kat- maktr. Temel hukuk kurallanna uyulması, Başbakan'da( CHP çağnsımı yapryorsa, bu bile olumlu bir gelış- medir. Başbakan'ın asıl yapması gereken. kendisi- ni ve ülkeyi, 12 Eyiül'ün hukuk mantoğından kur- j tarmaya çalışmaktır. <* j * • • .. •' *! Gelelim kamu bankalannın satışına. Ülke ekono 1 misinin üç temel direği satılıyor. Ziraat Bankası'nın kuruluşu 1860'lara uzanır. Zi- raat Bankası, yabancı sermayenin Osmanh'yı esir al- dığı yıllarda kurulan ilk ulusal bankadır. Kuruluş ama- cı, tanmsal üretimin arttınlmasıdır. Küçük ve orta boy sanayici ile esnaf ve sanatkâriara kredi sağlayan Halk Bankası ve halka ucuz konut kredileri veıme-' de uzmanlaşan Emlak Bankası da cumhuriyetin ulu- sal kalkınma anlayışının önemli kurumlandır. Ülkenin ve dünyanın önde gelen bankalanndan bî- i ri olan Ziraat Bankası da yine kendi alanlannda dün- ! ya ölçeginde sayılı yerieri olan Halk ve Emlak de özellikle 1950'den sonra, ülkeyi yöneten siyasetçi- lerin çıkar musluğu yapılmıştır. Bununla da kalın- mamış, 1983'te ülkenin önde geten siyasal aileleri- nin talan ettiği ve batrdığı Istanbul Bankası, Ödibank ve Hisarbank, Ziraat, Töbank (Türkiye Öğretmenler Bankası) ise borçlanyla birlikte Halk Bankası'na ak- tanlmışlardır. Özetle, kamu bankalan siyasetçiler ta- rafından kötüye kullanılmıştır. Burada bir görüntü yanltşına düşülmemelidir. Si- yasetçi hırsızlık yapıyor diye kamu bankalan yokedi- lemez. önlenmesi gereken hırsızlıktır; halkın malını ortadan kaldırmak değil. Bankalan satmak da siya- seti temiztemeye yetmez. ••• Bu üç banka, uzmanlık kredisi dağrtan banka- lardır. Kredilerinden, milyonlarca çiftçi, küçük es- naf ve sanatkâr ve konut edınmek isteyen halk ya- rarianır. Türkiye'nin bu üç alanda gelişmesi, bu sek- törlerin güçlendirilmesi gerekir. Bu da para ile olur. özel girişimciliğin en aşın biçimde geçerii olduğu ge- lişmiş ülkelerde bile, uzmanlık kredileri esas olarak kamusaldır. Çünkü ticari bankalar uzun dönemli uz- manlık kredileri vermeye kolay yanaşmaz. Kamu bankalannın özelleştirilmesi, yoksul halka ve küçük ve orta boy girişimdye yapılan en büyük haksızlık- «r. Bu üç bankanın satışıyia Türkiye, ulusal gelişme- si için çok gerekli olan çok önemli politika araçlan- nı ekjen çıkarmaktadır. Türkiye tanmının ve KOBl'le- rin yapısal dönüşümü ve gelişmesinin sağlanması ve dar gelirli halkın konut gereksinmelerinin karşılanma- sı için bu üç bankanın siyasetçinin çiftlıği olmaktan çıkanlması, yani özerk bir yönetime kavuşturulması ve kamu mülkiyetinde kalması, ülkenin ekonomik ve toplumsal gelişmesi için gerekli ve zorunludur. Hü- kümet bu konuda da yanlış yapıyor. Işçi, memur ve emekliyi enflasyona ezdiren Baş» ! bakan, kamu bankalannın özelleştirilmesiyle ülkenin! küçük üreticilerinin de kredi kaynaklannı kurutuyor.! Sonra da "Sol yokmuş... Peki biz neciyiz" diye so- J ruyor (Hürriyet, 29 Eylül). Bu soruya siz yanrt verinr j gerçekten de siz necisiniz? e-posta: yakup« metu.edu.tr Hayvancılıkta kan kaybı sürüyor : KONYA (AA) - Tûr- kiye'nın 1980'li yıllarda 87 milyon büyük ve kü- çükbaş hayvan varlığı olduğu, ancak günümüz- de bu sayının yüzde 30 oranında azaldığı bildi- rildi. Konya Ticaret Odası Etüt-Araştırma Servisi tarafından hazırlanan "Havvanabğpmızve Tür- kiye'' başlıklı raporda, dünyada azgelişmiş ve gelişmiş ülkeler arasın- daki uçurumun giderek büyüdügü, sosyo-eko- nomik yapıdaki bozul- manın acil önlemler ahn- masını zorunlu kıldığı belirtildi. Raporda şöyle denil- di: "Türkiye'de, ABD teknik yardnm çerçeve- sindetanmdamakineleş- me ve yeni teknolojile- ( rin kullanılması ile bî- ; rim alanda verimliliği < artarmanınyollanaran^ | mak yerine, çayır-merf | veysçialarsürülerektari; | la haline getirilmistir^ [ 1960'larda 40 mil>otfj bektar olan çayır ve me^ ] ra alanı 1980'de 21 mür | yona, 1990'da 14.2 mü- yona, 1999yılmdaise YLA milyon hektara kadar düşmüştür. Bu hatalar, kırsal alanda ekolojik dengeleri bozarak eroz- yon ve çöUeşmeve neden ohırken kırsal kesimde fakir ve verimsiz bir sos- yo-ekonomik yapı oluş- '< muştur." 2.-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle