27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 EKİM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA İhM\A_J]\ UIVJJ. / ekonomi@cumhuriyet.com.tr 13 GAPROPARK ppojesi • GAZİANTEP(AA)- Alarko Şırketler Topluluğu Başkanı Üzeyir Garih, GAP bölgesinde tanm teknoparkı olarak 25 bin dönüm arazi üzerine kurulması planlanan GAPROPARK projesi bittiği zaman, 50 bin kışinin çalıştığı, 150 bin kişinin yaşadığı modem bir kent oluşacağını söyledi. GAPROPARK'ın bir bilgi dağıtım şehri olacağmı vurgulayan Garih, "Bu proje, yöre çiftçisini daha fazla ve daha kaliteli üretime yönlendirecek, ürün çeşitlemesi ve ürün alımı garantisi verilmiş olacak" diye konuştu. Telekom'un özeHeştirihnesi • ANKARA (AA)- Ulaştırma Bakam Enis Öksüz, Türk Telekom'un özelleştirilmesine ilişkin olarak ilgili bakanlarla bir araya geleceklerini bıldirdi. Türk Telekom'un özelleştirilmesi konusunda karar verebilmelerinin yolunun, karan oluşturacak bilgi ve belgenin önlerine konulmasına bağlı olduğunu behrten Öksüz, kaprislerle, ideolojik veya başka sebeplerle hareket edilemeyecegini, ilmi tavırlann dışına çıkmayacaklannı söyledi. Hekabet içhı teknoloji şarf • GAZİANTEP(AA)- TÜBİTAK Başkan Yardımcısı ve Teknoloji Izleme ve Değerlendirme Kurulu Başkanı (TÎDEB) Prof. Dr. Nevzat Özgüven, sanayi kuruluşlannın teknoloji üretme ve geliştirme yeteneğine sahip olmasının rekabet gücü elde edebilmenin başlıca yolu olduğunu söyledi. Türkiye sanayiinin rekabet gücünün, ucuz işgücü ve ucuz hammaddeyle sağlanmaya çaüşıldığını belirten Ozgüven, birçok ürün için işçiliğin toplam ürün maliyeti içerisindeki payının azaldığını, bilgi ve teknolojinin payının arttığıru kaydetti. TBCELpuro üretecek • NEVŞEHİR(AA)- TEKEL Genel Müdürü MehmetAkbay,2001 yılının ocak ayında puro üretımine başlanacağını söyledi. Cates fınnasıyla ortaklaşa kurmayı planladıklan puro fabrikası ile ilgili çahşmalann sürdüğünü bildiren Akbay, "Fonseca" markasıyla piyasaya sunulacak puronun Istanbul'da kurulacak fabrikasrnda 36 kişinin istihdam edileceğini söyledi. Akbay Tekirdağ Fabrikası'nda üretilen "Tekirdağ Rakısı"na benzer bir rakının da "Kapadokya Rakısı" adı altında Nevşehir'de üretiminin mümkün olabileceğini belirtti. Hazine'nin yüklü borç ödemesi • ANKARA (ANKA)- Hazine. bu hafta 103.8 milyon dolarlık dış borç ödemesinde bulunacak. Hazine'den alınan bilgiye göre, bu haftaki ödemelerin 12.6 milyon dolan bugün, 17.9 milyon dolan yann, 4.3 milyon dolan 18 Ekim Çarşamba günü yapılacak. Odsmelerin 69 milyon dolarla en büyük bölümü 19 Ekim Perşembe günü geıçekleştirilecek. Bu haftaki ödemenin yapılmasıyla bu ayki toplam ödemeler 258.5 mıyon dolara ulaşacak. Yolsuzlukla Mücadele Derneği Başkanı Koçak, diğer usulsüzlüklerin açıklanmasını istedi 'Bu sktemle soygıınlar sürer' HAZAL ATEŞ ÇAHR "Paraşüt, Balina.Muz" derken son haftalarda gerçekleştirilen "Kasırga" operasyonu ile Tür- kiye'deki yolsuzluk ve usulsüz- lüklerdeki ilişkiler zinciri bir bir ortaya çıkmaya devam ediyor. îş dünyası, bürokrat, medya üçgeninde gelişen yolsuzluk olaylannı değerlendıren Yolsuz- lukla Mücadele Derneği Baş- kanı Mahmut Koçak. sistemin hertaraftan "sayulmaya" müsa- it bir hale gerırildiğine dıkkat çekerek "Atayan, denedeyen ve • Devletin el koyduğu diğer bankalardaki usulsüzlüklerin de bir an önce açıklanması gerektiğini vurgulayan Koçak, "Şu anda sadece Egebank üzerinde duruluyor. Diğer bankalarda ne olup bittiği de açıklanmalı. Kamuoyu bunun yanıtını bekliyor" dedi. soyan ayru. Bankalar devlet gü- vencesindençıkanrmah.but^âzEİ sigorta şirketkri yapmalı. Yok- sa, bu insanlar yine banka alır, yine soyarlar" dedi. Devletin el koyduğu diğer bankalardaki usulsüzlüklerin de bir an önce açıklanması gerek- tiğini vurgulayan Koçak, "Şu anda sadece Egebank üzerinde duruluyor. Diğerbankalarda ne ohıp bittiği de açıklanmak Ka- muoyu bunun yanıtmı bekfiyor" diye konuştu. "Kendine, kentine ve ülkene sahip çık" sloganıyla çalışma- lanna başlayan Yolsuzlukla Mü- cadele Derneği 'nin Başkanı Ko- KLAZJĞ\'DAKAMPANYA Şekerpancan alımı sürüyor HASANK1Z1LTAŞ ELAZIĞ-ElazığŞeker Fabrikası, 2000 yıh şekerpancan alrm kampanyasını sürdürüyor. Üreticiye 20 günde 2 trilyon lira ödeme yapan fabrika, 22 Eylül'de başlayan kampanyada bugüne kadar 60 bin ton şekerpancan aldı. Kampanya boyunca 265 bin ton şekerpancan alacak olan fabrika, 240 bin ton pancan işleyerek 22 bin ton kristal şeker üretecek. Yetkililer, fabrikanın kullandığı enerjiyi kendisinin ürettığıne dıkkat çektiler. Elazığ Şeker Fabrikası Müdürü Şahin Atby, pancar taban fiyatmı 27 bin liradan hesapladıklannı, ancak hükümetin bu rakama yüzde 25 enflasyon farkını koyarak taban fıyatı 35 bin liraya çıkarabileceğini belirtti. Enerji flretimi Fabrika, enerji darboğazı nedeniyle kendi ürettiği enerjiyi kullamyor. Buhar türbinlerinden enerji ürettiklerinı anlatan Atlay, "Kampanya boyunca 500 KW'Hk enerji üretebihvoruz. Kendi enerjimizfc üretiminüzi gerçekleştirîyoruz. Böylece enerji darboğazından etküenmiyor ve hedeflenen üretimi gerçekleştiriyoruz'' dedi. Avrasya-Afrika TanmBakanlan ZirvesiAnkara'dagerçekleştirildi Açlığa karşı güçbiHiği ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - "Avras- ya'dan Afrika'ya Gıda Güvencesi veGıda Gü- venfiği Tanm Bakanlan ZJrves"nde, dünyada açlığın önlenmesi ve gıda güvenliğinın sağla- nabilmesi için bölgesel ve küresel düzeyde ey- lem planlan yürütülmesi benimsendi. Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti (KKTC) Tanm ve Orman Bakam Irsen Küçük, uygu- lanan ambargolar nedeniyle dünya pazanna pek çok ürünün açılamadığını, bu nedenle am- barlarda çürüdüğünü \airgulayarak "Bunu, bu toplanünın sloganı olan 'açlığın olmadığı bir binyıi' kampanyası ik nasıl bağdaşürabiürsi- niz" sorusunun alünı çizdi. 16 Ekim Dünya Gıda Günü nedeniyle dü- zenlenen ve Türkiye'nin ev sahibi olduğu zir- veye Suriye, Gürcistan, Sudan, Senegal, Erit- re, KKTC, Özbekistan, Kırgızistan ve Maca- ristan'ın tanm bakanlan ve üst düzey yetkili- leri katıldı. Zirve sonrasmda yayımlanan bil- dirgede. dünyada yıllardan beri çeşıtlı kunıluş- lar tarafından açlıkla mücadele kampanyalan yürütülmesine karşın 800 milyon insanm kro- nik açlık tehlıkesine henüz çözüm bulunama- dığına dıkkat çekildi. Açlığın ortadan kaldınl- masmda tek silahrntanmrn geliştirilmesı ve do- ğal kaynaklann korunması olduğu belirtildi. 'Tanmsal destekier önemlT Tanm ve Köyışkn Bakanı HüsnüYusufGe- kalp, tanmda desteklemenin öneminı vurgu- larken yoksul ülkelerde tanmın optimum dü- zeyde desteklenmediğinın ortada olduğunu söyledi. Gürcistan Tanm ve Gıda Bakanı Da- vid Kirvalidze de tanmın destekleme olmaz- sa sürdürülemeyeceğini vurguladı. çak, gündemden düşmeyen Ege- bank soygununu ve Türkiye'de- ki usulsüzlükleri değerlendirdi. Derneğin kuruluş sürecinde başta Genelkurmay olmak üze- re birçok kurumdan destek al- dıklanm belirterek yurttaşlan da işbirliğine çağıran Koçak, Temizbir ülke için mücadeleet- mek isteyen yurttaşlar ücretsiz '08003147909' No'hıfaksla Tür- kiye'nin her yerinden bize ula- şabiürler'' dedi. Soygunlann önüne geçilebil- mesi için ceza hukukunun cay- dıncı bir niteliğe kavuşturulma- sı gerektiğini kaydeden Koçak, TBMM'de siyasi ahlak komis- yonunun oluşturuknasuun zo- runlu olduğunu söyledi. Türki- ye'nin yolsuzluk konusunda Ni- jerya gibi Afrika ülkeleriyle "ay- nı kefede" değerlendirildiğine dıkkat çekti. Türkiye'deki yolsuzluklann Susurluk kazası gibi tesadüfi bir olayla ortaya çıktığmı anımsa- tan Koçak, "Sistemin heryanıwJ- suzhığamüsaitbir halegetirihniş. Once sistem temizienmeti"1 gö- rüşünü ifade etti. Tasarruf Mev- duat Sigorta Fonu kaldınlmadı- ğı sürece Egebank gibi olayla- nn devam edeceğıni anlatan Ko- çak şöyle devam etti: "Devlet güvencesi yerineözel sigorta sistemi getirilmeli. Fatu- ra milleteçıkanhnamah. Banka- nın gücü varsa kendini sigorta- lar. Elkoyulan bankalardışuıda başka bankalarm da zordurum- da olduğu söylendi. Siyasi ilişki- ler nedeniyie bunlarad koyufana- dL Bu bankalan öğrenmek her- kesin hakkL KanıuoyuDdaşu so- ruluyor. Niye bir tek Egebank üzerinde duruluyor.'' Koçak, "1999 yüı rakamla- nna göre GSMH'den fert başma düşen 2 bin 878 dolar. Yolsuz- luklar bunun iki kan kadar. Yol- suzluklar engellenirse GSMH oranı 6 bin dolara çıkar" dedi. Derneğe kamu statûsû Derneğin kamu yaranna der- nek statüsüne geçmesi için uğ- raştıklannı kaydeden Koçak, konuya ilişkin olarak bu hafta Bakanlar Kurulu'na müracaat edeceklerini kaydetti. Koçak, bu hafta lçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı ile görüşerek destek isteyeceklerini kaydetti. D U N Y  E K O N O M İ S t N E B A K I Ş / ERGİN YILDIZOĞLU LONDM ergin@ergin.demon.co.uk Küreselleşmeye karşı ilktepkiler, ABD küreselleşmenin meyvelerini toplamaya, finansman ve tüketim gücüyle dünya ekonomisini de peşinden sürüklemeye başladığı, diğer bir deyişle işlerin göre- li olarak iyi gittiği (Asya krizini saymaz- sak!), ABD ve Avrupa'nın enflasyonsuz, istikrarlı bir büyüme yaşadığı dönemde başladı. Bu tepkiler, Asya krizinin arka- sından, 1990'lann son çeyreğindeyaşa- nan hızlı birtoparlanma döneminde yo- ğunlaştı. Şimdi 2000 yHmın başında hda yaşam- sal bir anlam kazanan sorular şunlar: Bir göreli refah döneminde bu derece- de hızla büyüyen toplumsal muhalefet, ABD ekonomisi, hatta Avrupa ekonomi- leri yavaşlamaya, bunu da dünyanın ge- ri kalanı izlemeye başladığında, diğer bir deyişle geniş kitlelerin yaşamı daha da zoriaştığında nasıl bir yoğunluğa ula- şacak, hangi siyasi-ideolojik enerjileri harekete geçirecek? Bu enerjilerle tüm insanlık için daha iyi bir gelecek inşa et- mek mümkün olacak mı? KüreseHeşme kar$ıtları Tarihsel hafızalannı koruduklan için küreselleşme söylemini hemen, daha 1990'lann başında tanımış ve teşhir et- meye başlamış kimi sosyalistleri bir ke- nara bırakırsak "ekonomik küreselleş- meye" ilk "saygın tepkiler" 1990'lann ortasında Asya krizinden az önce baş- ladı. Bu köşenin okuyuculan, bu tepki- leri, çoğu zaman adeta daha yeni bası- lan kitaplann ve makalelerin mürekkep- leri kurumadan aktarmaya çalıştığımızı hatırlayacaklardır. Bu eleştirilerden hareketle (Fransız iş- çilerini neo-liberalizme karşı kitlesel ve başanlı eylemlerini de göz önüne alarak) 1996'da havanın artık değişmeye baş- ladığını yazmıştık. Bu "saygın" eleştiriler, başıboş, çev- re koşullanna ve insan haklanna duyar- sız bir küreselleşmenin yaratmakta ol- duğu toplumsal sorunlann, IMF uyum programlanyladarmadağın edilen Rus- ya'da, parçalanan Yugoslavya'da, yan- gın yerine dönen Afrika'da yaşananla- nn tüm dünyada tepki çekmesinden, geniş bir hoşnutsuzlar cephesinin şekil- lenmesinden, karşı birtepkinin oluşma- sından endişe ediyoriardı. Bu tür kitabi ve "saygın" uyanlann ya- nı sıra küreselleşmeye, neo-liberalizme karşı doğrudan kitlesel eylemlere, genel grevlere, hatta "silahlann eleştirisine" öncelik yerenlere de rastlamaya başla- mıştık. Üstelik bu eylemler, hatta silah- lı eleştiriler (Subcommandante Marcos Yükselmeye Başlayan Dalga I vb.) dünyanın geri kalanında da ilgi ve sempatiyle karşılanıyordu. Asya krizinden sonra bu kitlesel eleş- tiriler giderek arttı, yayılmaya başladı, modem teknolojinin ve intemetin etki- siyle dünyanın en ücra köşelerinden metropollerin merkezierine kadar muha- lefet hareketleri birbirini bulmaya, ener- jilerini, bilgilerini paylaşmaya, birleştirme- ye başladılar. Neo-liberalizm ve küre- rek antıemperyalist ve adı açıkça kon- masa da bir antıkapitalist özellik kazan- maya başlayacaktı. Yeni dalga tarlh sahneslnde... Bu uluslararası hareket ilk kez, küre- selleşmeyi ve sonuçlannı yasalaştırma- ya kalkan MAI'ye karşı direniş sırasın- da hem de beklenmeyen bir yaygınlık- Muhalefet dalgası giderek antikapitaKst ve antiemperyalist nrtelikter kazanıyor. selleşme politikalan, kapitalizmin eko- nomik krizine çare bulmaya çalışırken adeta an kovanına çomak sokmuşlar- dı. Var olan sosyoekonomik yaşam ko- şullannın şu veya bu yanına karşı çıkan- lann enerjileri ve tepkileri birleşir ve ulus- lararası bir hareket şekillenirken bunun içinde yavaş yavaş da bir hedef ve amaç ortaklığı aranmaya başlıyordu. Kapltallzme kar$ı tutum Kadın sorunu, çevre sorunu, gelişmiş ülkelerdeki göçmen işçilerin yaşam ko- şullan, azgelişmiş ülkelerdeki işçilerin, ka- dınlann, çocuklann çalışma koşullan, yeni silahlanma yanşı, askeri harcama- lar, büyük şirketlerin etkinliklerinin eko- nomik, kültürel sonuçları gibi konularda hareket eden bir muhalefet giderek ön- ce küreselleşmeye, sonra hızla büyük şir- ketlere, ABD hegemonyasına, yani "ger- çekten varolan kapitalizme" karşı tutum almaya başladı. Muhalefet dalgası gide- ta ve etkide su yiızüne çıktı: 600 sivil top- lum örgütü küresel bir anti-MAI kam- panyası yaratmıştı. Kısa sürede, mo- dem teknolojinin bu şekilde yaygın kul- lanımryla, küreselleşmeyi teşhir eden, mücadeletekniklerini yaygınlaştıran, or- tak bir hafıza ve bir bilinç oluşturmaya başlayan haberierin, anekdotlann, te- orik malzemelerin dünyanın her yanın- da yayılmaya başlaması birşey daha gös- teriyordu: 1968'in düş kınklığından son- ra aydınlarla toplumsal muhalefet hare- ketleri arasında oluşan kopukluk ilk kez yeniden kapanmaya başlamıştı: Teori şimdi yeniden pratikle buluşuyordu. Diğer taraftan, Seattle'da DTÖ'nün çökme süreci, küreselleşme karşıtları yelpazesinin sanılandan çok daha ge- niş olduğunu ortaya koydu. Sokakta çevreciler, kadın haklan savunuculan, çeşitli ezilen uluslann, etnik, dini azın- lıklann temsilcileri, işçi hareketi neo-li- beralizmı protesto ederken toplantı sa- lonunda da ilk kez garip bir hava vardı. Azgelişmiş ülkelerin temsilcilerinin huy- suzlanmaya başladığı, "VVashington Consensus" karşısında eski uysallıkla- nnı kaybettikleri görülüyordu. Düne ka- dar küreselleşmenin peşinetakılarak kı- nntılanndan nemalanmayı uman bu ke- sim, şimdi hem kendi ülkelerindeki top- lumsal muhalefetin baskısından hem de ABD ve Avaıpalı şirketlerin Asya krizin- de sergilediği talancı işteyişten korkuyor- du. Üçüncü dünyanın liderieri de kendi ekonomilerini, kendi zenginlik kaynak- lannı başkalanna talan ettirmek konusun- da artık eskisi kadar uyumlu değillerdi. Küreselleşme kuşkulannın ya da kor- kunun sistemin kalbine kadar nüfuz et- tiğini gösteren gelişmeler de vardı. Kü- reselleşmenin temelini oluşturan neo-4i- beral politikalara, "serbesf p/yasa'dokt- rinine tepkiler, gelişmiş ülkelerin politi- kacılannı da etkilemeye başlamıştı. Büyük şirketler hedef oluyor Bir Fınancial Times yorumunda be- lirtildiği gibi, "büyûk şirketler" hem kü- reselleşmenin öncüleri olarak hem de ülke içinde gelir dağılımını daha da boz- duklan için eteştirilere hedef olmaya baş- ladılar (1 1.9.2000). Küreselleşmeye kar- şı muhalefet, VVashington Consensus'ü ınşa edenleri bileetkiledi. Dünün "popû- list" görüşleri, bugün ömeğin ABD baş- kanlık seçimlerinde Demokrat Parti ada- yının, alt sınrflan ve işçileri keşfetmesin- de olduğu gibi, seçim propagandasına konu oluyordu. IMF ve Dünya Bankası, dilini değiştirmeye zorianıyor, dünya âle- me, ne kadar anlayışlı ve vicdanlı oldu- ğunu, polrtikalannda kimi düzenlemeler yapmaya hazır olduğunu anlatmaya ça- lışryordu. Tüm bu gelişmeler, Asya krizinden son- ra salt ekonomik değil, ideolojik ve siya- si alanda da küreselleşme sürecinin de- rin bir krize girdiğini gösteriyor. SSCB'nin çökmesinin psikolojik etkileri de geride kaldı. Şimdi, "soğuk savaşı" tanımayan yeni bir kuşak tarih sahnesine çıkıyor. Üstelik önümüzdeki dönemde, ekonomik yaşamın daha da zorlaşacağını, sınıflar, ülkeler, etnik gruplar arasındaki çeiişki- lerin daha da kesinleşeceğini gösteren çok sayıda işaret var. Tüm bunlan biraraya koyduğumuzda, önümüzdeki dönemde küreselleşme kar- şıb hareketlerin daha da yayılacağını, güç- leneceğini, teorik-pratik programlan açı- sından daha da gelışecegını, uzun bir sü- redir siyasi söylemın merkezinden kovu- lan emek-sermaye çeUşkisinin tekrar si- yasi düşünce alanında eski önemini ka- zanacağını söytemek santnm yanlış olmaz. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Çaresiz, çözümsüz Bir Bütçe Gelecek yılın bütçesi bugünlerde biçimleniyor. Hükümet, 2001 yılı için, bu yılın bütçesinin toplam büyüklüğüniin biraz üzerinde, 48,4 katrilyon liralık bir bütçe öngörüyor. Bütçenin gelecek yıl bu yılın düzeyinde tutulma- sı, kamu hizmetlerinin yavaşlaması ya da azal- ması demektir. Bir başka anlatımla 2001 'de halk, enf- lasyon srfırlanamadığına göre, 2000 yılındaki ka- dar devlet hizmeti alamayacaktır. Kamu hizmetle- rinde enflasyon oranında bir gerileme ya da azalma olacaktır. Gelecek yıl için enflasyon kestirimleri yüz- de 25 dolayında olduğuna göre, en azından bu oran- da bir reel azalma söz konusudur. Devlet daha az sayıda öğretmen ya da doktoru işe alabilecektir. Üniversitelere, hastanelere, okul- lara aynlan ödenekler kısılacak; daha az sayıda kö- ye içme suyu getirilecek, daha az yol yapılacaktır. Işsizlik daha da artacaktır. Kamu hizmetlerinin gerilemesinin yan etkileri eko- nomik gelişme açısından daha da önemlidir. Ganel olarak kamu harcamalannın azalması, piyasada durgunluk demektir. Daha da önemlisi, kamu ya- tanmlanmn azalması, özel yatınmlann bir bölümü- nü de olumsuz etkileyecektir. Bu eğilim, ekonomi- nin gelişmesini yavaşlatır. ••• - Bütçe, 2001 'de 48 katrilyon liraya çakılı tutulaca- ğına göre, bunun içinde kimi öncelikler yeniden sap- tanabilir. İki temel kamu hizmetinin, eğitim ve sağ- lığın ödeneklerini azaltma yoluna gıdılmemelidir. Geçen yılın bütçesinden eğitime aynlan pay yüzde 7,15; sağlığa aynlan pay da yüzde 2,17 dolayınday- dı. Bütçeden, eğitim ve sağlığa aynlan pay as- lında çok yetersizdir. Bu paylann azaltılması, in- sana yatınmlann azaltılması anlamına gelir. Toplu- mun veekonominin gelecegi açısmdan böyle birazalt- ma zararlıdır. Bütçetutan, yani 48 katrilyon lira, yıllıktoplam ulu- sal üretimin dörtte bin, yani yüzde 25'i dolayında- dır. Toplumun yıllık gelirinden bütçeye aynlan payın bu ölçüde az olmasının nedeni, yalnızca içinde ya- şanılan ekonomik bunalım değildir. Yıllardır ulusal gelirin içinde bütçe payı yaklaşık bu düzeydedir ve bir türiü arttınlmamaktadır. Çünkü kamu giderlerini karşılamak için vergi alınması gerekiyor; hükümet- ler de vergi gelirierini arttırmıyor. Nitekim, bütçenin neredeyse sabit tutulmasına karşın, 2001 'de de, gelirfer giderleri karşılamayacak, bütçe açığı 5,3 katrilyon olacaktır. Bu bütçeyle 65 milyonluk ülkeye kamu hizmeti su- nulamaz; aslında da sunulmuyor. Devletin yerine getirmesi gereken, sağlık, eğitim ve ulaştırma gibi en temel kamu hızmetleri yapılamıyor; başta yargı olmak üzere devlet yönetimi etkin ve verimli ışlemi- yor. Türkiye'nin egemen çevrelerine, IMF ve Dünya Ban- kası çevrelerinin benimsettiği bir büyük yanlış gö- rüş var: Devletin ekonomideki yerinin giderek kü- çültülmesi gerektiği. Bu, tam bir yutturmacadır. Toplam ulusal üretimden bütçeye aynlan pay, ar- tik aday üye de olduğumuz Avrupa Biriiği ülkele- rinde, ortalama olarak yüzde 40'larda dolaşıyor. En son verilere göre toplam ulusal gelirin içinde hükü- met harcamalannın payı, AB'nin en az gelişmiş ül- kelerinden Yunanistan'da yüzde 32,8; Tspanya'da yüzde 36,8 ve Portekiz'de de yüzde 40,6'dır. Büt- çe giderierinin toplam ulusal gelire oranı Fransa'da yüzde 46,6'ya; rtalya'da da yüzde 47,9'a yükseliyor (Dünya Bankası, Dûnya Gelişme Raporu 1999/2000 s. 256). Gerçekte bu pay, sosyal devlet uygulama- sının çok daha köklü olduğu Kuzey Avrupa ülkele- rinde bu oranlann çok daha üstüne çıkıyor. Bir nok- ta daha var; AB ülkelerinin bütçe paytan, küresel- leşmenin başlangıcı sayılan 1980'den bu yana azal- mıyon tersine, artıyor. Bütçe payı, ülkemizde de değişmiyor ya da bir türiü arttınlmryor. ••• Bütçenin geçen yılın düzeyinde tutulmasının ne- deni, hükümetin, bütçe gelirierini arttıramamasıdır. Hükümet, önce, 1998 Vergi Yasası'nı uygulamadan vazgeçerek ve kara paranın aklanması yönünde atılan adımlan gen alarak, kendi elini-kolunu bağ- lamtştır. Kaldı ki yürüriükteki vergiler de esas olarak dolaylı vergilerdir; varlıklıyı da, yoksuiu da aynı oran- da etkilemektedir. Ömeğin, akaryakıt ve alım-satım vergileri böyledir. Bu durum gelir dağılımını düzelti- ci değil, daha da eşitsiz kılan bir etki yapıyor. Hükü- metin yapması gereken, doğrudan vergileri, özellik- le de üretım dışı sermaye gelirfenni daha yüksek oran- da vergılemektir. Bütçe, çözüm getirmiyor, açılım sağlamıyor; ye- rinde sayıyor. Kamu hizmetleri geriliyor. Istikraradı- na işsızliğin daha da artacağı, gelir dağılımının bo- zulacağı; yatınmsızlığın ve üretimsizliğin geçerti ola- cağı bir yıl daha öneriliyor. Yeni istikrarsızlıklann tohumlan atılıyor. Gerçekte, ülke yerinde sayıyor; ilerieyemiyor. e-posta: yakup@metu.edu.tr Üretim her yıl kötuye gidiyor Dünya Gıda Günü buruk kutlanıyor Ekonomi Servi»- Türk Muhendis ve Mimar Odalan Biriiği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gûroi Ergin, Türkiye'de gıda üretiminin her yıl bir önceki yüa göre daha kötü olduğunu belirterek "2000 Yıh Dünya Gıda Günü'nü buruk kuthıyoruz" dedi. Gürol Ergin, yaptığı yazılı açıklamada, 16 Ekim Dünya Gıda Günü kutlamalannın amacının, insanlığrrı dikkatını açlık ve sefalete çekmek, toplumda yeterli ve dengeli beslenme bilincaıi oluşturmak olduğunu söyledi. Türkiye'de temel gıda üretimlerinin her geçen yıl daha azaldığını ve Türkiye'nin giderek dışa bağımlı bir ülke haline geldiğini söyleyen Ergin, halk kesirninin, karnım doyurma derdinde olduğu için beslenmeyi aklına bile getiremediğini bildirdi. Yoksulluk arttı Ergin, "MuÜak yoksulluk oranı yüzde 8'in üzerine çıktı. Türk halkuun dörte biri yoksulluk içinde kıvranıyor. Korkumuz ise yakın bir gelecekte aç insanlann ayak seslerinin çığhklanna kanşacağıdır" dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle