25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 EKİM 2000 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Akdeniz Üniversitesi Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. SencerŞener'le kültür mirasımızı konuştuk 'Ortak kültürpolitikamız yok' Zeugma 30 yıldır biliniyordu - Bir de son aylarda ilginç bir arkeolojik tartışma yaşadık. Yıllardık S'izip yakınlarmda Zeugma adlı bir antik kentin varltğını biliyorduk, Söylenene göre de Zeugma 'nın alt kotlarmdan yağmalanan tarihi eserier Nizip 'in zenginleşmesine yardımcı oldu. Ama Birecik Barajı 'nda su tutulması gündeme gelince biz birden Zeugma 'yı kesfettik. Siz bu îavn nasıl değertendiriyorsunuz, nasıl izah ediyorsunuz? - Zeugma, denince beni 30 yıl öncesine götürüyorsunuz. Hep Zeugma'dan söz ediliyor. ama Zeugma'ya şimdiye kadar neden sahip çıkılmadı? Otuz yıl önce ben Almanya'da Münster Üniversitesi'nde doktoraya başladığım zaman Friedrich Karl Dörner adlı bir hocam vardı. Ben, tzmit'le Kadıköy arasında kalan yanmada ya da Bitinya üzerindeki çahşmayı üstlendim. Bir diğer meslektaşım olan Jörg Wagner Kommagene'yi üstlenmişti. Ciple Almanya'dan Anadolu'ya hareket ettik. llk durağımız Zeugma oldu. Biliyorsunuz, Zeugma eski Grekçede "köprü" anlamına geliyor. Oradaki köprüyü bulmak için Zeugma'ya gitmiştik. Sonuçta, orada o kadar çok kalıntı vardı ki uzun bir araştırma yaptık. Bu araştırmanın sonucunda Jörg Wagner, Zeugma üzerine 400 sayfalık bir doktora çalışması yaptı. Kitabın ismi de "Zeugma"dır. Kitap. Mûnster Üniversitesi'nde ödül de kazandı; yayımlandı. Bunu Türkiye'deki arkeologların da bilmesi lazım. Bu olay 30 yıl önce cereyan etmesine ve baraj projesi de yıllardan beri bilinmesine rağmen hiçbir arkeoloğumuz orada ne araştırma yaptı, ne bir şey... Şimdi gazetelerde okuyoruz, "Terör vardı da onun için gitmedik" diyorlar. - lyi de 1970 yılında orada hangi terör vardı? - Ben de onu söylüyorum. Bunlar bahane, efendim. Bu bahaneleri şimdi öne sürüyorlar. Zeugma'nın önemi, kritik bir noktada bulunduğu bilinmesine rağmen hiçbir çalışma yapılmadı. Ondan sonra, Atatürk Barajrnın bugünkü kısmı yapıhrken Samsat höyüğü söz konusu oldu. Samsat sular altında kalacak diye alelacele bir kazı projesi geliştirildi. Samsat, Anadolu'yla Mezopotamya arasındaki en eski ilişkileri ortaya çıkaracak olan bir höyüktû. Elli metrelik höyüğün yukandan sadece beş metresini kazabildiler. Geri yanı su altında kaldı. Böylece, Zeugma'dan on kat daha önemli olan koskoca bir tarih hazinesi sulann altına gömüldü, gitti. Ama bunun üzerine hiç kimse tek bir kelime bile yazmadı. Çûnkü görsel değerde herhangi bir şey çıkmadı. Bugün Zeugma'dan çıkanlar, mozaikler elbette ki değerlidir. Fakat biz görselliğe önem veriyoruz da görsel olmayana pek değer vermiyoruz. Öltnüş eşeğe ağıt yakıyoruz - Anadolu 'da her adım başında bir tarihi esere rastlandığını siz söylediniz. Peki, böyle baraj inşaatları, projeleriyapıhrken ilgili bakanhklar, bölgede antik kent var mı, yok mu diye hiç mi araştırma yapmıyorlar? - O teİcnik bir konu, onu bilemem de Atatürk Barajı projesi öteden beri var. Hangi baraj nereye yapılacak, biliniyor. Suriye sınınnda Elazığ'a kadar baraj var. Hepsi birbirine uç uca bağlı. Yalnız benim jeologlardan duyduğum söz şuydu: Fırat Nehri bir fay hattı. Dolayısıyla da bütün bu baraj lar fay hattında. Bu fay hattının o kadar kitleyi daha ne kadar taşıyabileceği bilinmiyor. Fay hattı olduğu için o barajlardan muazzam bir su kaybı olduğunu yine oradaki uzmanlardan duydum. Bana sorarsanız kültürel açıdan Keban dahil hiçbir baraj m oralara yaptlmaması gerekirdi. Çünkü Keban'la yüzlerce antik SÎT alanı sular altında kaldı. Atatürk Barajı'yla onlarca kültür hazinemiz sulara gömüldü. Birecik Barajı'yla da pek çok kültür hazinemiz sular altında kalıyor. Kültürel açıdan bana kalırsa hiçbiri yapılmasın, ama ülke ekonomisi açısından bunlar elzem. Bizim bilim adamlanmız oralarda zamanında önlem almış olsalardı kültür hazinelerimiz kurtanlabiÜrdi. Şimdi, tabiri caizse ölmüş eşeğe ağıt yakıyoruz. PORTRE /Prof. Dr. SENCER ŞAHİN Yükseköğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde tamamladı. Doktora yapmak için Milli Eğitim Bakanlığı hesabına Almanya 'ya gitti. Doktora tezini eskiçağ tarihi konusu nda hazırladu Doçentliğini klasik arkeoloji üzerineyaptı. 1995yûına kadar Köln Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştu 1995'te aldığı çağrı üzerine Akdeniz Üniversitesi'nde eskiçağ dilleri ve kültürleri bölümünü kurmak için Türkiye'yegeridöndü. vayımlandı. 1%7'debaşlayan Lymirakazısındaenaz lOcilt- İik kitap çıktı. Bıına karşılık Türk kazılannabakın. Işte, Patara ortada. On \ ildır >apılıvor, teksatıryazıyok. Sadece heryıl MüzelerGe- nel Müdürlüğü'nün düzenledıği yıllık sempozyumlara faali- yet raporlan veriliyor. Bu faaliyet raporlannı bize bilimsel ya- yın olarak takdim etmeye çalışıyorlar. Kültür Bakanlığı nez- dinde başanlı da oluyorlar. Kazıdan elde edilen eserlerin gelecek kuşaklara intikali de sağlanabiliyorsa o zaman kazının iki ana amacının da gerçek- leştiğine inanabilınm. Ama bizde ne yayın gerçekleşiyor ne de korumacılığa yönelik özen göstenliyor. O zaman ben de diyorum ki "Niçin kazı yapıyoruz"? Işte, bu sorunun cevabı yok. Sadece, kazı turistik amaçlı da olabi- lir. deniliyor. Eseri kamuya mal etme gibi bir derdiniz yoksa salt turistik amaçlı kazı yapılır mı? Yer altındaki bu eserlerin yanı sıra yeryüzündeki eserler de var. Anadolu'da nereye giderseniz gidin adım başı bir eski ese- re rastlarsınız. Bu eski eserlerin yüzde 80'i yeryüzündedir. Bu yeryüzündeki eserleri daha koruma altına alamamışken, on- ların yayınını yapmamışken, kültür envanterinı çıkarmamış- ken, "Ben yeraltındakini çıkaracağım," diye tutturuyorsunuz. Yeraltındakini çıkaralım, ama nıçin çıkaralım? Bu noktada biraz önce konuştuğumuz meseleler ortaya çıkıyor. Politlkamızı defligtlrmeliyiz - Yani? Yayın ve eserin korunması meselesi. Bunları gerçekleştire- miyorsunuz. Kazı politikamızı mutlaka yeniden gözden geçirmemiz, ye- ni hedefleri saptamamız. bu hedefler için çalışacak olan ele- manlan da belli krıterlerçerçevesınde görevlendirmemiz ge- LEYLA TAVŞANOĞLUÜlkemizde kültür mirasına, tarih mirasınayaklaşımda gösterilen özensizlik, insanı şaşkınlıktan şaşkınlığa düşürüyor. Çıkarlanmız ön plana çıktığında kültürümüzle, tarihimizle ilgileniyor numarası yapıyoruz. Arkeolojicilik oynuyoruz, ama iş bilimsel araştırma yapıp yazı yazmaya gelince, hemen kabuğumuza çekiliyoruz. tşin sadece gösteri, imaj tarafındayız. Kafamızı çalıştırıp Bizans tarihine bile sahip çıkmıyoruz, üniversitelerimizde Bizantinoloji kürsüleri kurmaya yanaşmıyoruz. Fener Rum Patrikhanesi 'ne "fesat yuvası" gözüyle bakıp Heybeliada Ruhban Okulu 'nu açmaya da yanaşmıyoruz. Bu kafalarla mı Avrupa 'nın bir parçası olmaya öykünüyoruz? Avrupa 'nın tarihi ve kültürel mirasının en önemlilerinden birinin üzerine çıkmış tepinirken Avrupa 'nın bizi anlamasını, yaklaşımlarında yumuşamasını hangi yüzle bekliyoruz? Bütün bu noktaları Akdeniz Üniversitesi Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sencer Şahin 'le konuştuk. »' Ondan sonra bunlar alınıp üniversite kademelennde öğren- cilere ders olarak anlatılacak. tlkokul, ortaokul ve lise tarih kıtaplanna geçecek ve öğren- ci o kültürel feyizle yetişecek. Ama siz yayımlamadığınız için o bilgileröğrencilere aktanlamıyor. Dolayısıyla da halk- ta bir tarih bilinci oluşmuyor. Bugün bilim adamlarımızın kültür mirasına yanlış yaklaşımlanndan dolayı sağlam bir ta- rih bilinci oluşmamıştır. Atatürk, Anadolu'da ortak tanh bı- lincini yerleştirmeyi amaçlamış, onun için de Türk Tanh Ku- rumu'nu kurmuştur. Atatürk, Türk Tarih Kurumu'nu kurar- ken de pek çok tarihi kaynağa başvurmuşrur. Atatürk'ün yapmak istediği, hepimiz farklı etnik gruplar- dan geliyoruz, ama hepimizin köİceninde Anadolu'nun tari- hi olduğu için ortak tarih bilincini yerleştirmekti. Ama bu ortak tarih bilincini yerleştiremediğimiz için bu- gün butoplumdan aynlıpkendi tarihbilincını yaratmak ıste- yen gruplar ortaya çıkıyor. Işte, son Ocalan terör olaylan bı- ze bunu gösterdi. - Türkiye'de ortak bir kültürpolitikası üretmekten hükü- metier bu kadar mı âcizler? - Âciz, demeyelim de. demek ki istenmiyor. Oysa anayasa- da "Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel mirası Hiriften Ro- ma'ya, Roma'dan Selçuklu'ya, Selçuklu'dan Osmanh'ya ve Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar bir bütündür" ibaresi yer alsa o zaman hiçbir politik erk, "Biz Müslümanu. BÎZİITI tarihimiz Anadolu'da 1071 'den başlar. Biz Hazreti Mu- hammet'le birlikte vanz" diye tutturamaz. - Ama üniversitelerimizde bir Bizantinoloji bölümü bile yokken bunu nasıl başaracağız? - Ne yazık ki çok acı bir noktaya parmak bastınız. Evet, bu bölüm yok. Oysa Anadolu'da bir Bizans Imparatorluğu yaşa- mıştı ve bu da Anadolu kültürü ve tarihinın bir parçasıydı. -Acaba Bizans kültürü ve ta- rihi mirasınayeterince sahip çı- karak Yunanistan'la ilişkilere negibi katkıda bulunulabilir? - Türkler, Bizans'ın resmı mı- rasçısıdır. Bakın, bunu yaptığı- mız zaman başlangıçta Yunanıs- tan'ı tedirgin ederiz. Bugüne ka- dar Bizans'a sahip çıkan tek u- lus Yunanlılardır. Hem resmı. hem de kültürel mirasçısı olarak sahip çıkıyorlar. Oysa Bizans"ın tek mirasçısı Türkiye Cumhun- yeti'dir. Çünkü onun başkentin- de oturuyoruz. Üstelik Bizans'ın en büyük topraklanna sahip olan bir ulusuz. Sahip çıkmıyoruz Yunanlılar bu mirasm toprak olarak küçük bir bölümüne sa- hipler. Resmi mirasçısı olarak sadece bu kısım onlan ilgilendi- rir. Ama bugün biz sahip çıkma- dığımız için Bizans'ın politik mirasına Yunanlılar sahip çık- mıştır. Ve Bizans'ın Avrupa nezdinde temsücısi de Yunanlı- lardır. Biz Bizans'a sahip çıktığımız anda Yunanlıların elinden böyle bir silahı almış oluruz. Böyle bir silahı almış olmamız da elbette ki Yunanhlann hoşuna gitmeyecektir. Bu bizi A\ - rupa karşısında lcuvvetli kılar, ama başlangıçta Yunanlılarla çekişmeye iter. Hatta bugün Yunanlılar Türklerin Anadolu arkeolojisiyle uğraşmasını bile hoş karşılamıyorlar. Biz, Bizans'ın resmı po- litik mirasçısı olarak bunun gereğini yerine getirmeliy iz. On- ce bu mirasa sahip çıkıp Avrupa'ya karşı da, dünyaya karşı da bunu ifade etmemiz lazım. Bunu izah ederken de eylem düzeyinde bazı işlere girişme- miz lazım. - Yani somut olarak neler yapüması gerekli? - Patrikhane'ye bağlı Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeni- den açılması, en azından tstanbuFdaki üniversitelerimızde Bizantinoloji bölümlerinin kurulması lazım. Bu bölümlerin kurulması sadece Bizans tarihinin araştınlmasına yaramaya- cak, aynı zamanda Osmanlı devleti tarihinin de araştınlma- sına zemin hazırlayacaktır. Bugün arşivlerimizde pek çok belge hâlâ saklı tutulmakta ve hiç kimseye gösterilmemektedir. Böyle bir akademik ya- pılanmaya gidilirse bu belgelerin araştınlması gündeme ge- lecektir. Böylece de Bizans tarihi ve kültürüne sahip çıktığı- mızı gösteren somut belgeler ortaya konacaktır. Biz Avru- pa'yla ancak bu şekilde, kültürel yoldan banşabiliriz. Aksı halde Avrupa'yla banşmamız uzun bir gelecekte mümkün de- ğildir. Avrupa'nm temel ilkelerine, temel taşlanna düşman- ca davranıyoruz. Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapalı tutulması, Fener Rum Patrikhanesi'ne olan davranışlanmız, üniversitelerde Bizantinoloji bölümlerinin kurulmaması, her yıl Istanbul'un fethedilmesi, bunun en önemli göstergeleri. Avrupalı da ena- yi değil, bunlan görüyor. Biz şu anda bunlann farkında de- ğiliz, ama Avrupa farkında. - Türkiye 'de kazilar ve arkeolojik araştırmalar nasıl yapı- lıyor? Bunlann sorunları neler? - Türkiye'de ulusal ve yabancılann sürdürdükleri olmak üzere birçok kazı var. Bu kazilar genelde Kültür Bakanlı- ğı'nın izniyle yapılır. Önkoşul da kazılann sonucunda bilim- sel çalışmalann yapılmasıdır. Zaten kanunda da böyle bir ko- şul vardır. Kazının bitiminden beş yıl sonra nıhai yayınların yapılmasını hükme bağlar. Biz yabancı meslektaşlanmıza bakıyoruz. Gerçekten bu kurala uyarak her beş yılda bir, hatta daha da önce toplu ya- yın yapıyorlar. Fakat Türk kazılannda ne yazık ki bu görev yerine getirilmiyor. -Neden? - Buna bahane olarak parasızlığı öne sürüyorlar. Oysa ben de diyorum ki: "Gerçekten bilimsel bir yayın yapdmak istense bu güçlük- ler aşüır. Çünkü hem yurtiçinde, hem yurtdışında bu rür ya- yınlan yapacak kurumlar vardır. Yeter ki bilimsel olan bir ça- lışma ortaya konabüsin." Affedersiniz, ama ben bu bilimsel çalışmalann sırf tembel- lik yüzünden yapılmadığına inanıyorum. Bu çalışmalar yayımlanmış olsa bence o zaman kazının bir amacı vardır. Amaç, kazılardan çıkan malzemeleri kamuoyu- na mal etmektir. Yani, kamuoyunun da. halkın da kazılardan yeterli feyzi almasıdır. Kazının bir diğer amacı eserleri korumaktır, gelecek kuşak- Iara sağlam birbiçimde intikal ettirmektir. Özellikle Türk ka- zılanna bakıyorum. Türk kazılanndan çıkan malzemelerin ço- ğu olduğu yerde bırakılıyor. Sadece maddi değerlen olduğu için ziynet eşyalan ve sikkeler alınıp müzelere konuyor. Ama esas tarihi değeri olan örneğin yazılı belgeleri daha hassasiyetle korumamız gerekırken bunlar büyük taşlar üze- rine yazıldıklan için olduklan yerde bırakılıyorlar. Olduklan yerde bırakıldıklan için de 10- 15 yıl sonra hepsi silinir, gider. Ama bu yazılı belgeleri fo- toğraflama yoluyla arşivlerse- niz ne âlâ. Bunu yapmadıysa- nız yazılı belgelen ılelebet yok- luğa terk etmiş olursunuz. Bunun bilimsel olarak arşivi- ni yapsanız dahi o eserin gele- cek kuşaklara olduğu gıbi bo- zulmadan inıikal ettirilmesi la- zım. Ne yazık ki bu yapılamı- yor. Yayın yapmıyoruz - Durum buyken neden kazı yapılıyor? - Evet, bu belgeleri çıkardık- tan sonra korumamız lazım. Koruyamıyorsak, onun bilim- sel yayınını da yapmıyorsak o zaman. neden kazı yapıyoruz. diye sormahyız. Kazı yapmamızın nedenı de şu: Bizde kötü bir alışkanhk var. Ya da modaya u> mak ıstıyo- ruz. Batılı meslektaşlanmızın finans kaynakları \ar. Düzen- li olarak yayınlannı yapıyorlar. Kazı yaptıklan zaman da a>- nı zamanda kendi üniversitelerine bilgi aktanyorlar. Biz Türkler yabancı meslektaşlarımızın kazı yaptıklannı görüyoruz. O halde biz de yapalım. diyoruz. Burada bir ö\- künme söz konusu. Biz en kolayı taklit ediyomz, ama işin esa- sına ve en zoruna, yani yayına gelince > an çizıyoruz - Peki, neden yan çiziyoruz? - Bir yayın yapmak için oturacaksınız, yüzlerce kitap oku- yacaksınız. Günlerce, gecelerce yazı yazacaksınız. Yazdığı- nız yazılar uluslararası bir anlam taşıdığı için karşı tarafa mahcup olmamanız lazım. Yazdığınız yazı yabancı meslektaşlartarafından eleştirildi- ğinde ne olacak? O zaman maskeniz aşağı düşecek. O neden- le mantık şu: Yazmayalım, yapmayahm. Yazmadiğımız sürece hiç kım- se bizi eleştirmez. Eleştiri olmadığı sürece de ben her zaman haklıyım. Bizim arkeologlann en önemli bahanelerinden birisı de şu: Biz kazı yapıyoruz, ama kazı bitmedığı ıçinnıhaı yayın ya- pamayız. "Bu kazı ne zaman bhecek" diye soruyorsunuz. "•Bilmiyo- nım" yanıtını alıyorsunuz. Anadolu'da 70-100 yıldır devam eden kazılanmız var. "\i- haiyayınıyüzsene sonra mıyapacaksınız" diye soruyorsunuz. "Eh,olabilir" diyorlar. Ben kazı yaptığım sürece yayın yok, yayın yapmak zorun- da kaldığım zaman da ben yokum, felsefesine dayanan bir tu- tum söz konusu. Ben. bu kazı politikasında güttüğümüz ka- nun karmaşasını ortadan kaldınp kazıcıyı yükümlü olduğu so- rumluluklarla açık seçik karşı karşıy a bırakmak lazım. diyo- rum. Evet, kazı yapıldığı sürece aynntılı bir yayın yapılamaz, a- ma her beş yılda bir o zamana kadar y apılan işlerin bir dökü- mü yapılabilir. Bunun örnekleri var. Bakın, Efes kazısı 100 yıldır devam ediyor, ama sürekli yayın yapıyorlar. Sagalas- sos kazısı 10 yıldır sürüyor. ama bugüne kadar dört cilt kitap rekiyor. Ancak bunlan yaptıgımız zaman Turkıyedekı kül- tür mirasına yeterli gerekçelerle sahip çıkanz. Saydığım koşullar yerine getirilmiyorsa o zaman ben kazı- yı ruhsatlı defineciliğebenzetiyorum. Eserleri koruyamıyoruz Paha biçilmez değerde eserler bulduk, deniyor. Dikkat edin, bunda da çarpık bır yaklaşım söz konusu. Bunun nesine pa- ha bıçeceksiniz? Tarihi eserler pahayla, maddi değerle ölçü- lebilir mi? Sizin hiçbir maddi değer biçemediğiniz bir obje, bır nesne. tarihi açıdan fevkalade önemli olabilir. Örneğin yazılı eserler... Buna en güzel örnek Ankara'daki Augustus Tapınağı gösterilebilir. Tapınağın du\ arlannın iç ve dış taraflannın hepsi yazılıdır. Burada Augustus'un icraatla- nnı yazar. Bugün Avrupa devletlerinin temeli olan, devlet ku- ramını anlatan yazılardır. Biz bu eserleri yüzlerce yıl Hacıbayram Camii'nin tuvale- ti olarak kullandık. Onlarca yıl da kendi kaderine terk ettik. Halen de öyle duruyor. Berlin'deki Bergama Sunağı'nı Almanlardan geri istiyoruz. Ne yüzle? Kalkıp da Almanlar bize. "Bergama Sunağı'ndan çok daha önemli bir eser başkentinizde duruyor" derlerse ne yapacağız? Biz eserlere kötü muamele ederken, korumazken kalkıp Avrupa'dan Bergama Sunağı 'nı istemek. üstüne üstlük yeral- tında binlerce yıldır korunan eserleri gün yüzüne çıkanp mah- volmalanna sebep olmak ne arkeolojidir, ne bilimdir, ne kül- türdür. Bu, olsa olsa kültürsüzlüktür, kültüre çarpık yaklaşım- dır. - Tarih mirasının Türk toplumu için sizce ne anlamı var? Ya da Türk toplumu tarihi mirasm öneminin bilincinde mi? - Ne yazık ki o bilinçte değiliz. Toplum olarak şuurlu bir tarih bilincimiz yok. Bunun nedeni de kültürel kaynaklanmı- zı yetennce değerlendiremeyişimizdir. Arkeologlar bulduk- lan eserlerle ilgili yayın yapacak ki eski çağ tarihçileri, filo- loglar bunlan değerlendirecekler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle