Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 EKİM 2000 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Akdeniz Üniversitesi Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. SencerŞener'le kültür mirasımızı konuştuk
'Ortak kültürpolitikamız yok'
Zeugma
30 yıldır
biliniyordu
- Bir de son aylarda ilginç bir arkeolojik
tartışma yaşadık. Yıllardık S'izip
yakınlarmda Zeugma adlı bir antik kentin
varltğını biliyorduk, Söylenene göre de
Zeugma 'nın alt kotlarmdan yağmalanan
tarihi eserier Nizip 'in zenginleşmesine
yardımcı oldu. Ama Birecik Barajı 'nda su
tutulması gündeme gelince biz birden
Zeugma 'yı kesfettik. Siz bu îavn nasıl
değertendiriyorsunuz, nasıl izah
ediyorsunuz?
- Zeugma, denince beni 30 yıl öncesine
götürüyorsunuz. Hep Zeugma'dan söz
ediliyor. ama Zeugma'ya şimdiye kadar
neden sahip çıkılmadı? Otuz yıl önce ben
Almanya'da Münster Üniversitesi'nde
doktoraya başladığım zaman Friedrich Karl
Dörner adlı bir hocam vardı. Ben, tzmit'le
Kadıköy arasında kalan yanmada ya da
Bitinya üzerindeki çahşmayı üstlendim. Bir
diğer meslektaşım olan Jörg Wagner
Kommagene'yi üstlenmişti. Ciple
Almanya'dan Anadolu'ya hareket ettik. llk
durağımız Zeugma oldu. Biliyorsunuz,
Zeugma eski Grekçede "köprü" anlamına
geliyor. Oradaki köprüyü bulmak için
Zeugma'ya gitmiştik. Sonuçta, orada o
kadar çok kalıntı vardı ki uzun bir araştırma
yaptık. Bu araştırmanın sonucunda Jörg
Wagner, Zeugma üzerine 400 sayfalık bir
doktora çalışması yaptı. Kitabın ismi de
"Zeugma"dır. Kitap. Mûnster
Üniversitesi'nde ödül de kazandı;
yayımlandı. Bunu Türkiye'deki
arkeologların da bilmesi lazım. Bu olay 30
yıl önce cereyan etmesine ve baraj projesi
de yıllardan beri bilinmesine rağmen hiçbir
arkeoloğumuz orada ne araştırma yaptı, ne
bir şey... Şimdi gazetelerde okuyoruz,
"Terör vardı da onun için gitmedik"
diyorlar.
- lyi de 1970 yılında orada hangi terör
vardı?
- Ben de onu söylüyorum. Bunlar bahane,
efendim. Bu bahaneleri şimdi öne
sürüyorlar. Zeugma'nın önemi, kritik bir
noktada bulunduğu bilinmesine rağmen
hiçbir çalışma yapılmadı. Ondan sonra,
Atatürk Barajrnın bugünkü kısmı
yapıhrken Samsat höyüğü söz konusu oldu.
Samsat sular altında kalacak diye alelacele
bir kazı projesi geliştirildi. Samsat,
Anadolu'yla Mezopotamya arasındaki en
eski ilişkileri ortaya çıkaracak olan bir
höyüktû. Elli metrelik höyüğün yukandan
sadece beş metresini kazabildiler. Geri yanı
su altında kaldı. Böylece, Zeugma'dan on
kat daha önemli olan koskoca bir tarih
hazinesi sulann altına gömüldü, gitti. Ama
bunun üzerine hiç kimse tek bir kelime bile
yazmadı. Çûnkü görsel değerde herhangi bir
şey çıkmadı. Bugün Zeugma'dan çıkanlar,
mozaikler elbette ki değerlidir. Fakat biz
görselliğe önem veriyoruz da görsel
olmayana pek değer vermiyoruz.
Öltnüş
eşeğe ağıt
yakıyoruz
- Anadolu 'da her adım başında bir tarihi
esere rastlandığını siz söylediniz. Peki,
böyle baraj inşaatları, projeleriyapıhrken
ilgili bakanhklar, bölgede antik kent var
mı, yok mu diye hiç mi araştırma
yapmıyorlar?
- O teİcnik bir konu, onu bilemem de
Atatürk Barajı projesi öteden beri var.
Hangi baraj nereye yapılacak, biliniyor.
Suriye sınınnda Elazığ'a kadar baraj var.
Hepsi birbirine uç uca bağlı. Yalnız benim
jeologlardan duyduğum söz şuydu: Fırat
Nehri bir fay hattı. Dolayısıyla da bütün bu
baraj lar fay hattında. Bu fay hattının o kadar
kitleyi daha ne kadar taşıyabileceği
bilinmiyor. Fay hattı olduğu için o
barajlardan muazzam bir su kaybı olduğunu
yine oradaki uzmanlardan duydum. Bana
sorarsanız kültürel açıdan Keban dahil
hiçbir baraj m oralara yaptlmaması
gerekirdi. Çünkü Keban'la yüzlerce antik
SÎT alanı sular altında kaldı. Atatürk
Barajı'yla onlarca kültür hazinemiz sulara
gömüldü. Birecik Barajı'yla da pek çok
kültür hazinemiz sular altında kalıyor.
Kültürel açıdan bana kalırsa hiçbiri
yapılmasın, ama ülke ekonomisi açısından
bunlar elzem. Bizim bilim adamlanmız
oralarda zamanında önlem almış olsalardı
kültür hazinelerimiz kurtanlabiÜrdi. Şimdi,
tabiri caizse ölmüş eşeğe ağıt yakıyoruz.
PORTRE /Prof. Dr. SENCER ŞAHİN
Yükseköğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi'nde tamamladı. Doktora yapmak
için Milli Eğitim Bakanlığı hesabına Almanya 'ya
gitti. Doktora tezini eskiçağ tarihi konusu nda
hazırladu Doçentliğini klasik arkeoloji üzerineyaptı.
1995yûına kadar Köln Üniversitesi'nde öğretim üyesi
olarak çalıştu 1995'te aldığı çağrı üzerine Akdeniz
Üniversitesi'nde eskiçağ dilleri ve kültürleri
bölümünü kurmak için Türkiye'yegeridöndü.
vayımlandı. 1%7'debaşlayan Lymirakazısındaenaz lOcilt-
İik kitap çıktı.
Bıına karşılık Türk kazılannabakın. Işte, Patara ortada. On
\ ildır >apılıvor, teksatıryazıyok. Sadece heryıl MüzelerGe-
nel Müdürlüğü'nün düzenledıği yıllık sempozyumlara faali-
yet raporlan veriliyor. Bu faaliyet raporlannı bize bilimsel ya-
yın olarak takdim etmeye çalışıyorlar. Kültür Bakanlığı nez-
dinde başanlı da oluyorlar.
Kazıdan elde edilen eserlerin gelecek kuşaklara intikali de
sağlanabiliyorsa o zaman kazının iki ana amacının da gerçek-
leştiğine inanabilınm. Ama bizde ne yayın gerçekleşiyor ne
de korumacılığa yönelik özen göstenliyor.
O zaman ben de diyorum ki "Niçin kazı yapıyoruz"? Işte,
bu sorunun cevabı yok. Sadece, kazı turistik amaçlı da olabi-
lir. deniliyor. Eseri kamuya mal etme gibi bir derdiniz yoksa
salt turistik amaçlı kazı yapılır mı?
Yer altındaki bu eserlerin yanı sıra yeryüzündeki eserler de
var. Anadolu'da nereye giderseniz gidin adım başı bir eski ese-
re rastlarsınız. Bu eski eserlerin yüzde 80'i yeryüzündedir. Bu
yeryüzündeki eserleri daha koruma altına alamamışken, on-
ların yayınını yapmamışken, kültür envanterinı çıkarmamış-
ken, "Ben yeraltındakini çıkaracağım," diye tutturuyorsunuz.
Yeraltındakini çıkaralım, ama nıçin çıkaralım? Bu noktada
biraz önce konuştuğumuz meseleler ortaya çıkıyor.
Politlkamızı defligtlrmeliyiz
- Yani?
Yayın ve eserin korunması meselesi. Bunları gerçekleştire-
miyorsunuz.
Kazı politikamızı mutlaka yeniden gözden geçirmemiz, ye-
ni hedefleri saptamamız. bu hedefler için çalışacak olan ele-
manlan da belli krıterlerçerçevesınde görevlendirmemiz ge-
LEYLA TAVŞANOĞLUÜlkemizde kültür mirasına, tarih mirasınayaklaşımda gösterilen özensizlik, insanı şaşkınlıktan şaşkınlığa
düşürüyor. Çıkarlanmız ön plana çıktığında kültürümüzle, tarihimizle ilgileniyor numarası yapıyoruz. Arkeolojicilik oynuyoruz,
ama iş bilimsel araştırma yapıp yazı yazmaya gelince, hemen kabuğumuza çekiliyoruz. tşin sadece gösteri, imaj tarafındayız.
Kafamızı çalıştırıp Bizans tarihine bile sahip çıkmıyoruz, üniversitelerimizde Bizantinoloji kürsüleri kurmaya yanaşmıyoruz.
Fener Rum Patrikhanesi 'ne "fesat
yuvası" gözüyle bakıp Heybeliada
Ruhban Okulu 'nu açmaya da
yanaşmıyoruz. Bu kafalarla mı
Avrupa 'nın bir parçası olmaya
öykünüyoruz? Avrupa 'nın tarihi ve
kültürel mirasının en önemlilerinden
birinin üzerine çıkmış tepinirken
Avrupa 'nın bizi anlamasını,
yaklaşımlarında yumuşamasını
hangi yüzle bekliyoruz? Bütün bu
noktaları Akdeniz Üniversitesi
Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü
Başkanı Prof. Dr. Sencer Şahin 'le
konuştuk.
»'
Ondan sonra bunlar alınıp üniversite kademelennde öğren-
cilere ders olarak anlatılacak.
tlkokul, ortaokul ve lise tarih kıtaplanna geçecek ve öğren-
ci o kültürel feyizle yetişecek. Ama siz yayımlamadığınız
için o bilgileröğrencilere aktanlamıyor. Dolayısıyla da halk-
ta bir tarih bilinci oluşmuyor. Bugün bilim adamlarımızın
kültür mirasına yanlış yaklaşımlanndan dolayı sağlam bir ta-
rih bilinci oluşmamıştır. Atatürk, Anadolu'da ortak tanh bı-
lincini yerleştirmeyi amaçlamış, onun için de Türk Tanh Ku-
rumu'nu kurmuştur. Atatürk, Türk Tarih Kurumu'nu kurar-
ken de pek çok tarihi kaynağa başvurmuşrur.
Atatürk'ün yapmak istediği, hepimiz farklı etnik gruplar-
dan geliyoruz, ama hepimizin köİceninde Anadolu'nun tari-
hi olduğu için ortak tarih bilincini yerleştirmekti.
Ama bu ortak tarih bilincini yerleştiremediğimiz için bu-
gün butoplumdan aynlıpkendi tarihbilincını yaratmak ıste-
yen gruplar ortaya çıkıyor. Işte, son Ocalan terör olaylan bı-
ze bunu gösterdi.
- Türkiye'de ortak bir kültürpolitikası üretmekten hükü-
metier bu kadar mı âcizler?
- Âciz, demeyelim de. demek ki istenmiyor. Oysa anayasa-
da "Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel mirası Hiriften Ro-
ma'ya, Roma'dan Selçuklu'ya, Selçuklu'dan Osmanh'ya ve
Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar bir bütündür"
ibaresi yer alsa o zaman hiçbir politik erk, "Biz Müslümanu.
BÎZİITI tarihimiz Anadolu'da 1071 'den başlar. Biz Hazreti Mu-
hammet'le birlikte vanz" diye tutturamaz.
- Ama üniversitelerimizde bir Bizantinoloji bölümü bile
yokken bunu nasıl başaracağız?
- Ne yazık ki çok acı bir noktaya parmak bastınız. Evet, bu
bölüm yok. Oysa Anadolu'da bir Bizans Imparatorluğu yaşa-
mıştı ve bu da Anadolu kültürü
ve tarihinın bir parçasıydı.
-Acaba Bizans kültürü ve ta-
rihi mirasınayeterince sahip çı-
karak Yunanistan'la ilişkilere
negibi katkıda bulunulabilir?
- Türkler, Bizans'ın resmı mı-
rasçısıdır. Bakın, bunu yaptığı-
mız zaman başlangıçta Yunanıs-
tan'ı tedirgin ederiz. Bugüne ka-
dar Bizans'a sahip çıkan tek u-
lus Yunanlılardır. Hem resmı.
hem de kültürel mirasçısı olarak
sahip çıkıyorlar. Oysa Bizans"ın
tek mirasçısı Türkiye Cumhun-
yeti'dir. Çünkü onun başkentin-
de oturuyoruz. Üstelik Bizans'ın
en büyük topraklanna sahip olan
bir ulusuz.
Sahip çıkmıyoruz
Yunanlılar bu mirasm toprak
olarak küçük bir bölümüne sa-
hipler. Resmi mirasçısı olarak
sadece bu kısım onlan ilgilendi-
rir. Ama bugün biz sahip çıkma-
dığımız için Bizans'ın politik mirasına Yunanlılar sahip çık-
mıştır. Ve Bizans'ın Avrupa nezdinde temsücısi de Yunanlı-
lardır.
Biz Bizans'a sahip çıktığımız anda Yunanlıların elinden
böyle bir silahı almış oluruz. Böyle bir silahı almış olmamız
da elbette ki Yunanhlann hoşuna gitmeyecektir. Bu bizi A\ -
rupa karşısında lcuvvetli kılar, ama başlangıçta Yunanlılarla
çekişmeye iter.
Hatta bugün Yunanlılar Türklerin Anadolu arkeolojisiyle
uğraşmasını bile hoş karşılamıyorlar. Biz, Bizans'ın resmı po-
litik mirasçısı olarak bunun gereğini yerine getirmeliy iz. On-
ce bu mirasa sahip çıkıp Avrupa'ya karşı da, dünyaya karşı
da bunu ifade etmemiz lazım.
Bunu izah ederken de eylem düzeyinde bazı işlere girişme-
miz lazım.
- Yani somut olarak neler yapüması gerekli?
- Patrikhane'ye bağlı Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeni-
den açılması, en azından tstanbuFdaki üniversitelerimızde
Bizantinoloji bölümlerinin kurulması lazım. Bu bölümlerin
kurulması sadece Bizans tarihinin araştınlmasına yaramaya-
cak, aynı zamanda Osmanlı devleti tarihinin de araştınlma-
sına zemin hazırlayacaktır.
Bugün arşivlerimizde pek çok belge hâlâ saklı tutulmakta
ve hiç kimseye gösterilmemektedir. Böyle bir akademik ya-
pılanmaya gidilirse bu belgelerin araştınlması gündeme ge-
lecektir. Böylece de Bizans tarihi ve kültürüne sahip çıktığı-
mızı gösteren somut belgeler ortaya konacaktır. Biz Avru-
pa'yla ancak bu şekilde, kültürel yoldan banşabiliriz. Aksı
halde Avrupa'yla banşmamız uzun bir gelecekte mümkün de-
ğildir. Avrupa'nm temel ilkelerine, temel taşlanna düşman-
ca davranıyoruz.
Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapalı tutulması, Fener
Rum Patrikhanesi'ne olan davranışlanmız, üniversitelerde
Bizantinoloji bölümlerinin kurulmaması, her yıl Istanbul'un
fethedilmesi, bunun en önemli göstergeleri. Avrupalı da ena-
yi değil, bunlan görüyor. Biz şu anda bunlann farkında de-
ğiliz, ama Avrupa farkında.
- Türkiye 'de kazilar ve arkeolojik araştırmalar nasıl yapı-
lıyor? Bunlann sorunları neler?
- Türkiye'de ulusal ve yabancılann sürdürdükleri olmak
üzere birçok kazı var. Bu kazilar genelde Kültür Bakanlı-
ğı'nın izniyle yapılır. Önkoşul da kazılann sonucunda bilim-
sel çalışmalann yapılmasıdır. Zaten kanunda da böyle bir ko-
şul vardır. Kazının bitiminden beş yıl sonra nıhai yayınların
yapılmasını hükme bağlar.
Biz yabancı meslektaşlanmıza bakıyoruz. Gerçekten bu
kurala uyarak her beş yılda bir, hatta daha da önce toplu ya-
yın yapıyorlar. Fakat Türk kazılannda ne yazık ki bu görev
yerine getirilmiyor.
-Neden?
- Buna bahane olarak parasızlığı öne sürüyorlar. Oysa ben
de diyorum ki:
"Gerçekten bilimsel bir yayın yapdmak istense bu güçlük-
ler aşüır. Çünkü hem yurtiçinde, hem yurtdışında bu rür ya-
yınlan yapacak kurumlar vardır. Yeter ki bilimsel olan bir ça-
lışma ortaya konabüsin."
Affedersiniz, ama ben bu bilimsel çalışmalann sırf tembel-
lik yüzünden yapılmadığına inanıyorum.
Bu çalışmalar yayımlanmış olsa bence o zaman kazının bir
amacı vardır. Amaç, kazılardan çıkan malzemeleri kamuoyu-
na mal etmektir. Yani, kamuoyunun da. halkın da kazılardan
yeterli feyzi almasıdır.
Kazının bir diğer amacı eserleri korumaktır, gelecek kuşak-
Iara sağlam birbiçimde intikal ettirmektir. Özellikle Türk ka-
zılanna bakıyorum. Türk kazılanndan çıkan malzemelerin ço-
ğu olduğu yerde bırakılıyor. Sadece maddi değerlen olduğu
için ziynet eşyalan ve sikkeler alınıp müzelere konuyor.
Ama esas tarihi değeri olan örneğin yazılı belgeleri daha
hassasiyetle korumamız gerekırken bunlar büyük taşlar üze-
rine yazıldıklan için olduklan
yerde bırakılıyorlar. Olduklan
yerde bırakıldıklan için de 10-
15 yıl sonra hepsi silinir, gider.
Ama bu yazılı belgeleri fo-
toğraflama yoluyla arşivlerse-
niz ne âlâ. Bunu yapmadıysa-
nız yazılı belgelen ılelebet yok-
luğa terk etmiş olursunuz.
Bunun bilimsel olarak arşivi-
ni yapsanız dahi o eserin gele-
cek kuşaklara olduğu gıbi bo-
zulmadan inıikal ettirilmesi la-
zım. Ne yazık ki bu yapılamı-
yor.
Yayın yapmıyoruz
- Durum buyken neden kazı
yapılıyor?
- Evet, bu belgeleri çıkardık-
tan sonra korumamız lazım.
Koruyamıyorsak, onun bilim-
sel yayınını da yapmıyorsak o
zaman. neden kazı yapıyoruz.
diye sormahyız.
Kazı yapmamızın nedenı de
şu:
Bizde kötü bir alışkanhk var. Ya da modaya u> mak ıstıyo-
ruz. Batılı meslektaşlanmızın finans kaynakları \ar. Düzen-
li olarak yayınlannı yapıyorlar. Kazı yaptıklan zaman da a>-
nı zamanda kendi üniversitelerine bilgi aktanyorlar.
Biz Türkler yabancı meslektaşlarımızın kazı yaptıklannı
görüyoruz. O halde biz de yapalım. diyoruz. Burada bir ö\-
künme söz konusu. Biz en kolayı taklit ediyomz, ama işin esa-
sına ve en zoruna, yani yayına gelince > an çizıyoruz
- Peki, neden yan çiziyoruz?
- Bir yayın yapmak için oturacaksınız, yüzlerce kitap oku-
yacaksınız. Günlerce, gecelerce yazı yazacaksınız. Yazdığı-
nız yazılar uluslararası bir anlam taşıdığı için karşı tarafa
mahcup olmamanız lazım.
Yazdığınız yazı yabancı meslektaşlartarafından eleştirildi-
ğinde ne olacak? O zaman maskeniz aşağı düşecek. O neden-
le mantık şu:
Yazmayalım, yapmayahm. Yazmadiğımız sürece hiç kım-
se bizi eleştirmez. Eleştiri olmadığı sürece de ben her zaman
haklıyım.
Bizim arkeologlann en önemli bahanelerinden birisı de şu:
Biz kazı yapıyoruz, ama kazı bitmedığı ıçinnıhaı yayın ya-
pamayız.
"Bu kazı ne zaman bhecek" diye soruyorsunuz. "•Bilmiyo-
nım" yanıtını alıyorsunuz.
Anadolu'da 70-100 yıldır devam eden kazılanmız var. "\i-
haiyayınıyüzsene sonra mıyapacaksınız" diye soruyorsunuz.
"Eh,olabilir" diyorlar.
Ben kazı yaptığım sürece yayın yok, yayın yapmak zorun-
da kaldığım zaman da ben yokum, felsefesine dayanan bir tu-
tum söz konusu. Ben. bu kazı politikasında güttüğümüz ka-
nun karmaşasını ortadan kaldınp kazıcıyı yükümlü olduğu so-
rumluluklarla açık seçik karşı karşıy a bırakmak lazım. diyo-
rum.
Evet, kazı yapıldığı sürece aynntılı bir yayın yapılamaz, a-
ma her beş yılda bir o zamana kadar y apılan işlerin bir dökü-
mü yapılabilir. Bunun örnekleri var. Bakın, Efes kazısı 100
yıldır devam ediyor, ama sürekli yayın yapıyorlar. Sagalas-
sos kazısı 10 yıldır sürüyor. ama bugüne kadar dört cilt kitap
rekiyor. Ancak bunlan yaptıgımız zaman Turkıyedekı kül-
tür mirasına yeterli gerekçelerle sahip çıkanz.
Saydığım koşullar yerine getirilmiyorsa o zaman ben kazı-
yı ruhsatlı defineciliğebenzetiyorum.
Eserleri koruyamıyoruz
Paha biçilmez değerde eserler bulduk, deniyor. Dikkat edin,
bunda da çarpık bır yaklaşım söz konusu. Bunun nesine pa-
ha bıçeceksiniz? Tarihi eserler pahayla, maddi değerle ölçü-
lebilir mi? Sizin hiçbir maddi değer biçemediğiniz bir obje,
bır nesne. tarihi açıdan fevkalade önemli olabilir.
Örneğin yazılı eserler... Buna en güzel örnek Ankara'daki
Augustus Tapınağı gösterilebilir. Tapınağın du\ arlannın iç ve
dış taraflannın hepsi yazılıdır. Burada Augustus'un icraatla-
nnı yazar. Bugün Avrupa devletlerinin temeli olan, devlet ku-
ramını anlatan yazılardır.
Biz bu eserleri yüzlerce yıl Hacıbayram Camii'nin tuvale-
ti olarak kullandık. Onlarca yıl da kendi kaderine terk ettik.
Halen de öyle duruyor.
Berlin'deki Bergama Sunağı'nı Almanlardan geri istiyoruz.
Ne yüzle? Kalkıp da Almanlar bize. "Bergama Sunağı'ndan
çok daha önemli bir eser başkentinizde duruyor" derlerse ne
yapacağız?
Biz eserlere kötü muamele ederken, korumazken kalkıp
Avrupa'dan Bergama Sunağı 'nı istemek. üstüne üstlük yeral-
tında binlerce yıldır korunan eserleri gün yüzüne çıkanp mah-
volmalanna sebep olmak ne arkeolojidir, ne bilimdir, ne kül-
türdür. Bu, olsa olsa kültürsüzlüktür, kültüre çarpık yaklaşım-
dır.
- Tarih mirasının Türk toplumu için sizce ne anlamı var?
Ya da Türk toplumu tarihi mirasm öneminin bilincinde mi?
- Ne yazık ki o bilinçte değiliz. Toplum olarak şuurlu bir
tarih bilincimiz yok. Bunun nedeni de kültürel kaynaklanmı-
zı yetennce değerlendiremeyişimizdir. Arkeologlar bulduk-
lan eserlerle ilgili yayın yapacak ki eski çağ tarihçileri, filo-
loglar bunlan değerlendirecekler.