Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 OCAK 2000 PAZAF
10 P A Z A R YAiiLLARI dishab@cumhuriyetcom.tr
Ergun Balcı'sız can sıkıcı bir yılInsanlan öven yazılar bana
genellikle kuşku verir.
"Kamuya açık övgüter*de ıster
istemez bir art niyet aranm. En
masumu bile, birilerine not
venne halclçının kibiriyle
kokan kendini tatmin
duygusuyla doludur genellikle.
Övgünün gerçek olanı,
sunsıcak bir sevgiye dayanır ki
bu da teşhir istemez. Ama tıpkı
bir yıl önce olduğu gibi, bugün
de yazamazlık edemiyonım
işte. Dışa vurmadan, en bûyük
keyfi alarak yazdığım gûnce
notlanm bile bugûn yetmiyor
bana. Ender yüzeye vuran
haykırma duygusu sanyor
şimdi yıne içimi.
Yaklaşık 10 yıl önce, ürkek
adımlarla eşiğinden geçtiğim
kurumun en değerli
parçalanndan biri bir yıl önce
koptu gıtti hayatırruzdan. Yann
onun ölüm yüdönümü.
Cağaloğlu'ndaki ahşap binanın
öksüz kalışının bırincı
yüdönümü. Merdiveni çıkıp
koridorun sonunda solda
oturan genç insanlann yalnız
kalışının üzerinden 12 ay geçti.
Çoğu geçim derdinden, kimisı
üzgün, kimisi kızgın, ama
hepsi yüreği bunık olarak
ahşap binanın kapısını kapayıp
pahalı binalardakı renkli
gazetelere giden eskı
arkadaşlarının "Biz onu
bffirdik" duygusunun acı veren
derinliğini hissetmesinin
üzerinden 52 hafta geçti.
Başlangıçta pek
ardaşamayacağımızı, dafaa
doğrusu beni -ve daha pek çok
kişiyi- anlayamayacağını
düşündüğüm, ama zaraanla
onu yaşiı ve dalgın görenlerin
tavır ve sözlerini, onlann asla
hissedemeyecekleri bir
duyarlılıkla kavrayan uzun
boylu ve uzun atkıh adamı ne
kadar sevdiğimi ürkerek
hissetmemin üzerinden 365
gün geçti.
Bir yıl... 12 ay... 52 hafta... 365
gün... Ne kadar uzun Taman'
Ne kadar yorgun bir iş-güç
kaygısı! Ne kadar hüzünlü bir
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
boşluk hıssi! Ne kadar tatsız
bir anlaşılmama korkusu! Ne
kadar çaresiz bir yalnızlık
duygusu!..
Binlerce kilometre öteden
kalın sesiyle telefon tellerini
titreten, çok neşelendığinde
abartmaJı gür lrahkahasi
koridora yayüan, lodosu
saptaması ve hiç görmeyip çok
duyduğum uzun yüzme
turlanyla ünlü, en basit ve
doğru yargılan bile "laf
aramızda" sunuşuyla
dillendiren, pek çok ınsana
göre sıradan, ama yakından
tanıyanlar için çok özel bir
insandı o. En önemlisi, bu
7amanfja kolay rastlanilmayart
berrak bir dürüstlüğü vardı;
çıkarsız davranmayı, hesapsız
Uişkilere girmeyi ve mesleğini
kötü kullanmamayı ustaca
becerirdi.
Görüştüğümüzde
söyleşunize "Moskova'da
votka coşkusu" ile gihştiğimiz,
başına buynık çaycıya "Bak
Moskova'dan önemH
nüsafirimiz var, çayı gedktirme
bu sefer!" tembihini yaparken
belh belirsiz gerilen, sonra
dönüp bana önce Rusya'yı,
sonra da beni, gazeteden
aldığım paranın yetip
yetmediğini soran, bir
yerierden teklif
almışsam asla prensip
nutuklan atmadan oraya
gıtmemi önererek beni
şaşırtan, her seferinde
konuşmak için yeterince
zaman bulamadığımızı
hissedıp benim Türkiye'ye bir
dahakı gelişimde bir
meyhaneye gitme sözüyle
vedalaştığımız, bir gün benim
kendisine "herkesfc iyi
kayımyııı bir yalnız adam"
dememden çok etkilenip
"Bunn nasıl anladm?" diye
çocuk saflığında bir sonı soran
insanhkia dohı bir insandı.
Hastahğj yıllar önceden ölümü
haber vermişti. Ama biz
kendimizi onsuzluğa
alıştırmaya çalışnğımız sırada
o ölümü yenmişti; bunun için
ikinci ve gerçek ölümü
karşılamak çok daha zoriaşn.
Onu sevenler, arkadaşlan,
okurlan, hepimiz bir şeyler
kaybeftik. Gazetemiz kaybetri;
gazeteyi gazete yapanlardan
biriydi o.
Onun aranuzdan aynlışının
üzerinden bir yıl geçti.
Siyasi mücadelelerle,
savaşlarla, enflasyon ve
zamlarla, kan koca
kavgalanyla, taze fîlizlenen
aşklar ve yeni ortaya çıkan
ihanetlerle, yeni doğan
çocuklarla, kınlan dünya
rekorlanyla, atılan
"millennium" çığhklanyla..
bir yıl geçti. Ergun Baka'sız
can sıkıcı bir yıldı bu.
İsviçre kuşbakışı
bir başka güzel
ZÜRIH
"Pasaportunuz" diyor. Uzanyorum.
Alıyor etine. Evirip çeviriyor.
Sayfalannı kanştınyor. Suraüma
bakıyor. Yaşamında ilk kez Türk
pasaportu görüyormuş gibi.
Almanya'dan İsviçre 'ye gireceğiz.
Gümrük memuru ı^in verirse tabii.
Otomobilin çevresinde şöyle bir
dolanıyor. Lastiklere baİayor.
Yanıma gelip soruyor. "Gümrükhık
eşyanız var mı?" "Yok." "Et?"
"Yok."
Türkiye Cumhuriyeti pasaportunun
damga dolu sayfalannı yeni baştan
kanştınyor. Otomobilin içine göz
gezdiriyor. Suratıma uzun uzun
bakıyor. Sanınm, ilk kez bir Türk
görüyordu.
"HekAB'yebir
gjrefim, bnrafau*
Türkkaynavacak"
diye düşünüyorum.
"Niçro
gülümsüyorsunuz?'
Is\ ıçrelı gümrük
memurunun
suratından düşen bin ^~"™™""—
"
parça.
"Otomobflinizm bagajun açm!"
Açıyorum. Boş. Pes ediyor
sonunda. Zorluk çıkarmak için tek
neden bulamıyor. Pasaportumu geri
veriyor. "Geçto!" Ülkesine
girmeme ızin veriyor.
Benden 60 yıl önce Hitler
Almanyasrndan kaçıp, Isviçre'ye
sığınmak isteyen 25 bin Yahudi
benim kadar "şansh" degıldi.
isviçre onlan sınır kapılanndan geri
çevirmişti. Toplama kamplarnun
gaz odalannda son bulmuştu
yaşamlan.
Geçen ay açıklanan uluslararası bir
rapor, 2. Dünya Savaşı'mn karanlık
günlennde oynanmış olan bu
trajediyi ortaya çıkardı. Isviçre'nin
Yahudi kökenli kadın
Cumhurbaşkanı Rnth Drrffuss özür
diledi: "Ulkemiz suunndan
çevrilmiş o insanlann çektiği Bürap
karşKmda saygı Qe eğttmekten
başka ne yapabiliriz şimdi_" Aynı
rapor, tsviçre'nın Hiüer'den kaçan
Alman komünistlerini de geri
çevirdiğini ortaya çıkardı. Savaş
sırasında Yahudi lenn altmJanna el
koyan Nazilerin tonlarca külçeyi
İsviçre kasalannda gizlediklerini de
unutmamak gerek. 60 yıl sonra
Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu
sayfa sayfa inceleyen asık suratlı
gümrük memuru bir an için neleri
anımsatmıştı.
Gaza bastun. Üç saat
sonra Zermatt'tayız.
tsviçre'nin bu ünlü
kayak merkezine bir
hafta sonu için
gelmiştik. Ertesi sabah
hava güneşli, gökyüzü
masmavi. Kayalardan
pıramidi andıran
-^—•»— Matterhorn karşınuzda.
Donığu 4500 metredeki
dağın yamaçlannda 365 gün kayak
yapılıyor. Teknik harikası bir
teleferik her yıl bir milyona yakın
kayakçı ve doğa hayranını 3800
metredeki kaya platforma çıkanyor.
23 Arahk 1979'da ilk seferini yapan
teleferiğin uzunluğu
3765 metre. Üzerinde 100'er
kişilık kabinlerin hareket
ettiği çelik halatlar sadece üç
taşıyıcı dırekten destek alıyor. Dci
direk arası tam 3 kilometre!
Aşağılara bakarken tüyleriniz
ürperiyor. Çevrenizdeki 40 adet 4
binlık karlı Alp donığu da
nefesinizi kesiyor. İsviçre
ayağınızm altında. Kuşbakışı
güzel...
AHMET
ARPAD
U ..ÎJ'-I
zjiermdenSiınp^AiiesöncekigünlO.
yaşgününü kutladı. ABD'de HoDywood Buhan'ndaJrî İnlüJer Kaldırunı'nda yapdan
twieaeSunpsoolar'myarab(raMattGroenmgdekarjk^Honıer,
bek Maggie'den ohışan Simpson Ailesi, dnnyanm en uzun süreK animasyoo komedi di-
zisi onna rekorumı da efinde rutuyor. (Fotoğraf: REUTERS)
Bağımsız 'Cumhuriyet'le nice nice 'Avru'lu günlere
Geçen hafta "LeMowk"
gazetesi (Fransa'nın en ciddi
bilinen merkez sol eğilımli
akşam gazetesi) yalnızca abone
adaylan, abonelen ve
"dostiarma" ashnda reklam
amaçlı özel bir 2000 yıh sayısı
postalamıştı. Taze girdiğimiz
yılın öngörülen en önemli
buluşmalannın özetlendiği bu
sayıda, bir dizi yakın tarihte
yayımlanmış makale ve haber
de yer abyordu. Başlık yazısını
imzalayan başyazar Jean-Marie
Colombani'nin zikrini özetleyen
manşet şöyleydi: "Basm
özgürlüğününflld(temefi)
bağnnstzhkür."
Hiçbir ekonomik, siyasi veya
dini gruba aidiyet veya yakınlığı
olmayan "Le Monde"un
Fransa'nın en çok okunan
gazetesi olması da bir rastlantı
değil. En çok satan değil, en çok
okunan dediğimizi fark
etmişsinizdir! Ortalama
800.000 satan bölge gazetesi
"Ouest France" veya baskılan
400.000 cıvannda dolaşan
«L^mpe", "France Sdr"
"Aujourd'hui" (eskı "Le
Parisien Ubere"), "Le Rgaro"
gibi gazeteler kadar olmasa da,
"Le Monde" yine de yaklaşık
350.000 satmakta. En çok
"okunan gazete" farkı ise,
uzman araştırma kuruluşlaruun
periyodik olarak yapaklan
araşnrmalarda her yıl düzenli
olarak kanıtlanıyor. Her 1 adet
"Le Monde" ortalama 3 kişi
tarafindan okunuyor. Hem de
hangi kişıler? Yöneticüer,
yönlendiricüer, karar vericiler...
"Okunabüirliğinin'' böylece
kanıüanması, "o"na belli bir
reklam kapasitesı sağlıyor. Yani
yaşama şansını artnnyor
(Manınailer, radikaller
sabırsızlanmayın hemen lütfen!
Biliyoruz ki, reklam ve para
"günah hanesiııde". Elbette
MÖ 7. yüzyıldan beri kanımı?a
girmış "para" olmasa daha
rahat edüirdi). Burası çoğul sol
(Tekmili birden, sosyalisti,
komünisti, yeşili, mühci solu-
bir Trockistler eksik, ama
onlann da birçogu "yeni sokn"
olarak - iktidarda, bir de
anarşistler ama ıktidar zaten
onlann "dürine" aykın)
hükümetli Fransa da olsa,
sonuçta "Para, para, para"
demiş bir imparatorun ülkesi
(Bilen çoğunluk hoş görûn,
bilmeyen azınhk için tekrar
edelim, söz konusu imparator
Napoleon Bonaparte).
MUliyetçiliğinden kuşku
PARİS
UĞUR
HÜKÜM
duymadığımız Fransa,
kendi ulusai parası "Franc"ı
Avrupa Birliği (AB) uğruna terk
etmeye "ant içmiş" bir ülke,
birliğin diğer çoğunluk ortağı
gibi. Mali alanlarda kendılerine
kalan tek züğürt tesellisi, ortak
paralan "EBro"nun (Yunanca
hariç, yazmasına hepsi "euro"
yazryor da, Fransızca "on>",
İngiİızce "yûro", Almanca
"oyro", Itaryanca, îspanyolca ve
Portekizce "euro", îskandinav
dillerinde de "Iro" veya "uro",
Yunancada da "evro" şekünde
okuyorlar) adını farklı telafuz
etmek. Eeeee, "dohr"ın ezici
sömürücü egemenliğme
direnebilmenin veya
yeryüzünde gerçekten ikinci
güç, seçenek ya da siyasi
"kntup" olmanın başka yolu
yok (mu?) Bir yanda adem-i
merkeziyetçüiğin "erdemierini"
yerel yönetimler, yerel dil ve
kültürler aracılıgıyla en ücra
köşelere taşırken, öte yandan
birlikteliği, genişlemeyi aşın
politik ve ekonomik, hatta
askeri sunrlarda zorlayan bir
anlayış yerleşıyor. Fakat özdeki
bazı farklüıklar yok olmuyor.
Ahnanya, Ingiltere
"küresefleşmeye" uygun olarak
basın-yayında "tek"ellere
kayma eğüımını sürdürürken,
Fransa birçok alanda olduğu
gibi, «Le Monde",
"Uberation", hatta "Hersant"
grubunun (Anglosakson devlere
oranla "devede kulak" bir
Fransız grubu) hışmından
kendini kurtarmış eski bir soicu
taranndan yönetılen
muhafazakâr "Le Flgaro" bile
"bağnnsızyavımcılığuı" üpik
ömeklerini oluşturmaktadır.
4-5 yd önce girdiği mali
darboğazı, sermayesini
çahşanlan ve okurlanna açarak,
yan yayınlan "Le Monde
Dipionutique
n
(siyasi/kültürel
ağırlıkh aylüc dergisi) ve eğitim,
müzik, pulculuk vs. gibi
alanlardaki süreli yayınianyla
işbirligini usta bir "işletmecflik"
ile birleştirip, sağlıklı ve
dinamik bir biçimde aşmayı
büdi.
"Liberal''lerin bir türlü kök
salamadığı (!) Fransa'da, TV'de,
radyoda, gazete, dergi, kitap
reklamı yapmak yasaktır.
Değil öyle sahip olduğu TV
kanallan ve radyolannda 5-10
gazete ve dergısini sürekli
"reklam etmek", basın
"dev"lerinin özel kültür
programlan dışındaki
yayuılarda konuşma haklan
dahi kısıthdır. Bu, herkesin
üzerinde "uziaştığı" deontolojik
birilkedir.
AOL-CNN-Time Warner
birleşmesinden sonra, eteğine
zil talap oynayan "kücük
Amerikah gnişkeıılerin" ve
onlann "iıtengaçköse
destekçilerinin, dokrh
bağnnsznklan" koyultagelsin,
Türkiye'de bir gazete,
basın özgüıiüğünün
temel ilkesi
bağımsızlıgm bayrağmı
taşunaya devam ediyor.
Cumhurivet gazetesi ve
Türkiye pusulasmı
kaçınıknaz olarak
çevirdiği AB ve kâğıt üstünde
de kalsa savunduğu değerlere
sahip çıkarak "euro
w
lu,
"avru"lu (biz de kendimıze
artık nıye farklı bir telafruz
aramayahm?) yıllara
hazırlanmaktadır. Aşılacak
yollar çok engebeh' ama hedef,
ömek ve onur verici...
ŞANLIURFA 2. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
Esas: 1999/762
Davacı Semiha Aygün tarafindan davalı Fehmi Aygün aleybine açılan boşanma da-
vasının yapüan yargılaması sırasında davaltnın adresi belli olmadığından davalı Fehmi
Aygûn'ün 23.2.2000 gunü saat 10'a talik edılen dunışmaya gelmesi, gelmediği taJrdir-
de kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde yargılamanın yokluğunda yapı-
lacağı ve karara bağlanacağı ilanen tebliğ olunur. 5.1.2000
Basın: 1234
ANKARA 21. ASIİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1999/272
Ramazan Baloğlu tarafindan Yaşar Çetınöz aleyhine açılan tapu tescü davasının yar-
gılaması sebebiyle,
Davah Yaşar Çetinöz, Doğu Mahallesi, 11. Sok. No. 14 Hasköy/Ankara adresinden
aynldığı için yapılan araştırmada tebligata sarih adresi de temin edilemediginden, adı
geçenin duruşmanın bırakıldığı 2.2.2000 günü saat 9.45 'te mahkememızde hazn- bulun-
ması veya kendisini bir vekille temsil ettinnesi, aksi halde HUMK'nin 213 ve 377. mad-
desi gereğince yokluğunda karar verileceği dava dilekçesi ve durusma gününfin tebligi
yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 1352
'Buraların tek
hırsızı benim'Şu Şişli Belediyesi'ni soyup soğana
çevirdiği iddia edilen kadın ile kocasuun
her hafta mı, her gün mü nedir, gelıp
imza attığı polis karakolu, benim
oturduğum semtın biraz aşağüanna
düşer. Çok popüler bir semttir burası. Bu
Aslıbılmemneler, Londra'da babalanrun
çifthğindeymişçesine rahatça
dolaşırlarken, bunlardan kadın olanı
otunna iznini uzatmak için kocasıyla
birlikte gittiği Içişleri Bakanlığı'nda
yakayı ele verdı, bildiğınız gibi.
Mahkemeye çıkanldıktan sonra,
kefaletle serbest bırakılan kadını,
tutup burnumun dibindeki işte bu
karakolda imzaya tabi tuttular. Arasıra
karşılaşıyoruz, bir tuhaf oluyorum.
Kadının yakalandığı gün Londra'daki
meslektaşlann hepsi alarm
durumundaydı. Ben, biliyorum çok ayıp
ama, kılımı bile kıpırdatmamıştım. Fakat
sonradan mahkemeden Edmonton polis
karakolundakı "imza töreni"ne kadar
rüm aşamalan gıdıp takip etsem, sonra
da haber olarak gazeteye
geçsem iyi olacakü, diye
düşünüp pişman olmadun
değil. Onlan yakından
görmek de fena
olmayacaktı. Yüzlerindeki,
nedense sadece namuslu
insanlara özgü olduğunu
sandığun, fakat ruhaftır,
namuslu olmayanlarda çok ""~™"""""™
iyi durduğunu fark ettığim o
mutluluk dolu ifadelenne "yakben"
tanık olabilirdim. TV'lerde
görmüşsünüzdür, nasıl da
gülümsüyorlard) Haksızhğa " -
uğradıklanna bütün dünyanın inandığını
bilen haklı ve dürüst insanlar vardır ya,
bpkı onlar gibıydıler. öyle ki "Gülöşüne
bakarak ben bir adamıa fîkren
vfiksefciiğine hat cizebilirim" diyen üstat
Reflk HaÜd Karay bile bunlan görse,
yüksek fıkırli olduklanna inanabılirdi.
Bu gülme ya da gülümseme işini yabana
atmamak gerek. Yüzdekı küçük bir
tebessüm, karşımızdakine ilişkin bir fikri
oluşturmakta etkili olabilir. Ben bu çiftın
bu kadar rahat görünüp, bu kadar rahat
mutlu bir yüz ifadesine sahip oluşlanna
bakıp, onlan belki masum sanabilirim.
Yabya Kemal, edebi ve siyasi
haüralannda, Ali Kemal'i anlanrken bir
yerde "güzel gülerdi" cümlesini de sarf
ediyordu. Sanki üstat, böyle güzel gülen
bir adam, nasıl vatan haini oldu, der
gibiydi. Herhalde kolayca anlamaHını?
Beo bu Aslışeylerinin masum
görimmelerine fena halde kafamı takmış
bulunuyorum. Suçlu olup ohnadıklanna
yargı karar verecek ama, eğer gerçekten
masum olduklanna inanıyorlarsa,
yüzlerinde bu inançlanna uygun düşen,
LONDRA
MUSTAFA
ERDEMOL
ne bileyun, hüzünlü bir ıfade olmahydı
sanki. Ama onlar, haklannda bunca
suçlama yapılan kendileri değillermiş
gibi smtıp durmuyorlar mı, bir tuhaf
oluyorum. Bir nanik yapmadıklan kaldı
nerdeyse. Oysa, onlann karşısında
gülümseyen biz olmadık. Cenap
Şehabettin söylemış ya "Umunnın
kahkahası ku-baçnr. Tekzip
edemeyeceğiniz bir yalancrya karşı, hiç
kuşku yoktur ki bir tebessüm, bir çündik
gühış, bir tokatnr" diye.
Kaduun ikide bu- masum olduğunu
söylemesi akhma şu fıkrayı getirdi:
Adam yanındakı arkadaşına, karşılannda
duran büyük konağı gösterip şöyle
demiş: "Şu karşı konakta çahnacakne
kadar maJ var bir bilsen. Neyieyim ki
sahipleri anahtan bana tesiiin etti, gidip
de soyamıyorum." Şışli halkı, Şişli'nin
anahtannı, Gülay Hanım gibi aileden
varhklı, parada gözü ohnayan dürüst
birine teslim edeceğme, hırsızlığı
herkesçe malum birine verseydi,
konaklanm soydurtmamış
olacaklardı. Hu^unn da,
emanete hıyanet edihnez,
raconundan haberdar olanı
yok mudur sanıyorsunuz.
Gelin ben size çok hoş,
yaşanmış bir hikâye
anlatayım. Aslıtürk
konusunu da kapatalım
"™™1
^™^^™1
gitsin. Çünkü konuyu nasıl
bağlayacağımı şaşırmış
durumdayım. tkı ünlü plastık sanatçunız,
(Onlan şahsen tanımadığım için, ızinleri
olmadan adlannı veremiyorum.) yıllar
önce Bodrum'a giderler. Bodrum o
zamanlar bu kadar popüler değil. Herkes
mutlu ve huzurlu. insanlar birbirlerine
karşı güven duygusuyla dolular Cuma
namazına gidenlerin, dükkânlannın
kapısun bile kilitlemedikleri, hırsızlığm
yok denecek kadar az olduğu zamanlar.
Bu iki arkadaş bir akşamüstü ulaşûklan
Bodrum'da kalacak yer aramaktalar.
Ancak yükleri ağır, taşınacak gibi değil.
Oradan geçen birine eşyalannı kısa bir
süre için nereye koyacaklannı sorarlar.
Adam, bir ağaç dibi gösterir. "Şuraya
koyabilirsiniz" der. Bodrum'un
güvenılırlığmden haberdar da olmalanna
karşuı yine de tereddüt eden iki arkadaş,
«lyi de" derler "ya çalariarsa". Adam
gayet doğal olarak yanıtlar soruyu:
"Kimse çalmaz. Buralann tek bir hırsızı
vardır, o da benim. Ben de şimdi yenteğe
gidiyorum, korkmayın, koyun
eşyulannızL" lnsanın
korkmadan söyleyebileceği
bir işi olması ne kadar güzel,
düşünebılıyor musunuz?
Aslıtürkler konusunu kapatalım demekle
iyi etmiş miyim?
?
*-'''''
Haklısın Demir, birer
labirenttir içimiz...
Stockhohn'ün etkilediği yazarlann sayısı
çok. Bu konuda bir süredir araştırma
yapmaktaynn. Her ne kadar kent
merkezindeki "Klara" semtini, Ankara'nın
Kızılay'ma benzetmeyi becerdilerse de hiç
değüse o semtin has ozanı Beflman'ın bir
heykehni yerleştirmeyı düşündüler.
Adamm piposunu bin derhal yürüttü ama,
o ayn bir konu. ("Heykeün piposu" (?!)
konusunu bir pazar çayı daha ıçerek
düşünebilirsiniz.)
Demir Öriû, Stockholm ile tstanbul'u
buluşturan bir yazanmızdu-. Çocukluğunun
Feriköy'ü ile günümüzün Charles Dickens
Bar'ı bir anda buluşabüiyor. Piposunu
yakar, beyaz şarabından bır kadeh aln" ve
sahverir "akhnm
yddeginiMnlerbıi" bu iki
kent arasında. Ona göre
insanlar, "Hem kentkri bir
labirent halinde vapryorlar,
hem de iclerindeki kentin
labirentferini yaşıyoriar,
orada doteşryoriar''dır
(Ithaka'ya \Mcumk, Can Y.)
Amerikalı şarkıcı Malvina •""•~~""
ReynoMs, yıllar önce aynı
şeyi dile getirmişü "Utde Boaes" (Küçük
Kutular) adlı parçasında: İnsanlann nasıl
kendi kendilerini kuşatan çerçeveler
kurduklannı. Al işte Demir Özlü'nûn
labirentlerini! Nasıl buluşuyor iki sanatçı,
bu kadar farklı bir zamanda ve ortamda
ama aynılabiıcııtte.
Stockholm'ü anlatan yazarlan okudukça
düşünüyorum.. kentlenn ınsanlan nasıl
etkilemiş olduğunu. Bu kente her yıl 2
miryondan fazla ziyaretçi geliyor. Turizm
sezonu dışında da otel bulmak büyük
soran. Konferans konuklan "ölü sezooun"
canh kaynaklan. Bu kentin yerülerinin
"bbirem1eri"ndeki günlerini Attüâ
fihan'ın şu dızesi çok güzel anlatıyor
"Kavmüar, karpuzlar gibi devriHr getir
geçenmiz.'' (Yağmur Kaçağı, SHD
Kitaplan).
Evet, çünkü renkli broşürlerden bilgi
STOCKHOLM
GÜRIL\N
UÇKAN
alarak geziyorlar bu kenti, aynen
tstanbul'u gezdıkleri gibi. "Başka nasü
graeceklerdi'' diye sorduğunuzu duyar
gibiyım. Yanıtım, "Gİrdikleri labirentten
nasıl çıkacaklannı önceden bflerek!"
olacak. Nereyı gezdiklenni, gördüklerinin
geçmışinde neler olduğunu ve o kentin
sanatçılannın ne gibi katkıda
bulunduklannı bilerek. Örnegin, piposu
çalınmış Bellman'ın Klara'da hangi sarhoş
şarkılannı söyledığini ve o semtin
bohemlerini nasıl temsil ertığinı bilerek.
Kentler, her zaman için sanatçılanyla ve
emekçileriyle var ohnuştur. Bu sanrlann
yazan, ömeğin, îstanbul'da bir mavnanın
nasıl yapüdığını görmek için neler verirdi
(Kel alâka! mı dediniz?
Yorum yapmıyorum.)
Kentler, insanlar gibidir.
Tanınması gerekir.
Sinyal venrler, onlan
yakalamayı bilmek bu-
sorun olabüir.
Stockholm de bır büyük
labırenttir - Istanbul'la
^ ~ ~ ~ ^ " ^ karşılaştınlınca eşantıyon
kahr ama, o ayn bir konudur.
Ben de bu labirentin bir çaresiziyim, siz
de. Stockhohn'deki "bbirentimde" dört
döndükten sonra, Ankara'nın Cebeci'sinde
-ki "fundabr'' zapt etmek üzereler!-
ferahlıyorum, o ayn bir
konu mu diyelim? Peki, bir pazar sabahı
gidip gazetemi aldığunda; beni yılda
birkaç kez gören gazete bayiinin, kapıcısı
olduğunu bıldığım apartmanuı kapısı
önüne koyduğu tablada simit satan
adamtn, "Abi hoş geJdin"ine ne diyeyim?
Hayatımız bır labirentte.
Çıkışı bulup bulamayacağunız bize bağh;
bu labirente neden girdiğimiz ise bu-
başka.. ama kaçınılmaz, soru. Ben
labirentimden nasıl çıkacağımı
bilmiyorum. Ama o "Abi hoş gekttn", bana
çıkış noktasıru olmasa bile, "mola yerini"
gösteriyor. Çaylar şirketten mi, onu
bilmiyorum...
LİCE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 1999/32
Lice Sosyal Yardunlaşma ve Dayanışma Vakfi'nca Emrah Yeltekin aleyhine açılan
alacak davasının yapılan yargılaması sırasında davalı Emrah Yeltekin'ın tebhgata yarar
açık adresi tespit edilemediginden duruşma gününû bildirir tebligatın ilanen yapıhna-
suıa karar verilmiş olmakla; mahkememizin yukanda esas numarası belli dav^ dosya-
smın durusması 26.01.2000 günü saat 10.10'a bu-akıldığından, davalının duruşma gü-
nü bizzat veya vekilı vasıtası ile katılması, aksi halde yokluğunda yargılamaya devam
olunacagı hususu ilan olunur.
Basın: 885