23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 AĞUSTOS 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DEPREM Depremi, olabileceğinden birkaç kat ölü, yaralı ve tahribatla insanlık dramına dönüştürdüler Haraıııiler koalisyonu Deprem sonrası ölü ve yaralı sayısınuı katlanmasına, insanlann acılar içinde kıvranmasına yol açan sorumsuzluklarda öncelikle insandan yana sorumluluklannda, kamu hizmetinde yok edilmiş devlet kurumlan, örgütlenme, insandan yana anlayış, her şeyi ile devletin aciz kalması göze batıyor. Haramiler koalisyonuna katılan, yıkılmamış binalan soymaya kalkan hırsızlar, acılara acı katıyor. ŞÜKRANSONER Depremin odağında uzman örgûtlerin biri sağlıkçılar, diğerleri mimar mühen- disler. Deprem öncesi nedenler, deprem sonrası yapılacaklar, önceliklere yanıt verecek bilimlerin odağında TM- MOB'nin üyeleri var. Bu nedenle TMMOB'nin üyeleri, gö- nüllü heyetleri. yöneticileri ilk gününden bu yana deprem bölgesifMeler. Gelişme- ler karşısında, gönüllü şantiye oluştur- duklannı ve deprem taraması için gönül- lü ekipler oluşturduklannı. halkın gerek- sinimlenne yanıt verebılmek için bölge- yi tarayacaklannı duyunca aralanna ka- tılmak istedim. Feribottan Yalova'ya adım atar atmaz, örgütsüzlüğün insaniara çektirdıği gerek- siz işkencelerin örnekleri ile yüz yüze geliyorsunuz. Televizyonlar, medya KJ- zılay çadırlannın ilkelliğinden, yağmuru akıtmasından yakınıyorlar. Çadırlann büyüklüklen, tiplen ile çağ dışı kaldık- lan tartışılmaz. Ama suyun, bataklığın içine de çadır kamplan kurulmaz ki.. Bozulmu; gıda atıkları Çadır kamplan önceden hazırlanmış beton. suyu akıtan kumlu zemmler ol- mazsa, suyun birikimine izin vermeye- cek yamaçlar üzerinde olur. Benim ilk gördüklenrtun yanına varabilmek için bı- leğinize kadar çamura batmaruz gereki- yor. Sonra da vatandaş çadınnın içini su almasını önlemek üzere, yağmur arasın- da, kazma kürek parklann çimenlerini. çiçeklerini kopararak çadır kenarlanna çamurdan barikatlar oluşturmaya çabalı- yor. Tabii yerden su fışkırdığı için bir sonraki sağanak o barikatı da alıp götü- rüyor. Yalova meydanından biraz açılın- ca yol kenarlanna atılmış, eski eşyalar- dan oluşan yardım malzemelerinı çamur içinde buluyorsunuz. Karayolunun her yanında bozulmuş gıda yardımlannın ar- tık öbekleri var. TMMOB'nin çalışma ekiplerinin bannacağı geçici şantiyesine ulaştığımda. merkezden birkaç yüz met- re mesafedeki köy sakinleri, bir yandan şantiyeyi gösterirken, diğer yandan ken- dilerine bir tek yardımın ulaşmadığından yakınıyorlar. TMMOB yöneticileri da- yanamayıp gönüllü mimar mühendisler için getirilmiş malzemeden bir şeyler ve- riyorlar. Ama eski battaniye beğenmeyen kadınlar da var. Birilerinin evi çatlama- mış, kişilenn yaptıklan gıda yardımı sto- ku ile dükkân açacak duruma geldikleri- ni anlatanlar da. Yanıt üretmek zorundalar TMMOB'nin genel başkanı Yavuz Önen. lnşaat Mühendisleri Odası'nın du- ayen başkanlanndan ArifMerdoLdepre- min başından bu yana bölgede kalan 2. başkan Celal Beşiktepe, yönetim kurulu üyeleri Cemalettin Küçük, Mutiu Er- dem, jeolog Ali Kayabaşı.. bir arada olup bitenin değerlendırmesini yapıyorlar. TMMOB olarak sorumluluktan kaç- mayacaklar. Çok boyutlu yıkımın neden- leri, sonuçlan üzerinde, bölgeyi taraya- rak toplumun beklentilerine, halkın so- runlanna yanıt üretecekler. Herkes gözlemlerine, bilgilerine da- yanarak sorunun bir başka ayağı üzerin- de örneklemelerle açıklamalar yapıyor. Birbirlerini tamamlıyorlar. Ben söylemi- yorum, onlann verdikleri örneklerden t vardıklan sonuçlarda kullandıkları dil- den, söylemdenaktarmalaryapıyorum... Sayısızbılgı akianmından, vurgun, bi- lime, bilgiye ihanet örneğinden sonra bı- ri "haramiler" diyor. Diğeri "haramikr koalisyonu" diye ekliyor. Üçüncüsü "Evet, evet haramiler koalisyonu" diye durumu noktalıyor. Yanlannda dolaşabı- len Yalovalı üyelen Erol Garipoğhı'nu gösteriyorlar. "Depremden sonra blam- le birlikte halkın arasında doiaşabilhor. Çünkü cvleri ayakta kaldı. Vurguna or- takounadı. Suçlular müteahhidL mühen- disi, mimarı ile kaçacak delik anyor." Ucuz siyasetin her ile bir üniversite politikasında, özel okullar furyasında uy- gulamasız okullardan. yükselen değer- lerle yetişmış. yetişmemış mühendis, mi- marlann >a da bilgisi varken bilgısini sa- tan yükselen değerlerin. paranın kurba- nı olanlann meslek üzerindeki tahribatın- dan yakınılıyor. Deprem çocuklannın şok sonrası ilk düşlerinde doktor, mühendis olmak iste- meleri, canlannm bu mesleklere bağlı ol- duğunu algılamalan elbette boşuna degıl Kanttlar yok oluyor TMMOB'nin gönüllü ekipleri dün deprem bölgesi üzerinde tarama çalış- malannı başlattılar. Oçer kişilik mimar. mühendis, jeologdan oluşan ekipler, ta- rama sonunda halkm öncelıklı sorulan- na yanıt arayacaklar. "Hangi binalara gi- rilebifir?","Hangi binalar onanlabitir?", "Hangi binalar avakta görünüyorsa da yıkümak zorunda?", "Binalar neden v> kıldı? Insanlar neden öldü?"... O kadar çok soru yanıt bekJiyor. O kadar çok fark- lı yanıtı, gerçeği ya da birçoğu birden var ki? Kaçınılmaz ile suçlulara. kişi olarak olmasa da yanlışlann yinelenmemesi an- lamında ana suç odaklanna ulaşmak öy- lesine önemli. yaşamsal ki.. Önceki gün önce yönetim kurulu üye- lerinin genel taraması için dolaşırken. geçmiş bilgiler ve gözlemlerle de birle- şen o kadar çok önemli konu. yaşamsal sorun. suç ortaklığı zinciri üst üste çakı- şıyor, ortaya çıkıyor ki.. Her tarafta vızır vızır çalışan araçlar enkaz kaldınyor, kamyonlar yüklenmiş hurda yığmı ya da eşya taşıyor. "Eyvah. ortada nedenleri araşüran, suç odaklan- nı saptamaya çalışan bir devlet kurumu. örgütienmesi >ok. Enkaz kaldırma ile bir- likte suç kanıtian da ortadan yok oluyor." Gerçi mimar, mühendisler çoğu suç kanıtının hıçbır şekilde, biçimde yok ola- mayacağınm bilıncindeler. Ancak tek tek binalar içtn çok farklı nedenler, öncelik- lerin olduğu ya da birçok nedenin birden çakıştığı da bilimsel bir gerçek. Gün boyu süren hızlı tarama turumuz- da, genel nedenler üzerine pek çok sonu- ca varabiliyoruz. Ben bile onlar gösterin- ce, dere yataklannda, doldurulmuş sahil şeridi üzerinde, verimli tarla, ancak yük- sek yapılaşmaya asla uygun olmayan alanlar üzerinde yapılmış binalardaki yı- kımlan görebiliroluyorum. Yeni birböl- geye gırerken, "Şu sırada dere yatağı j> kımı, şunlarda doldurulmuş. deniz, şun- larda altından su çıkan yumuşak toprak belirlevici olmuş. şu da demir malzeme çalıp çırpması, teknik yanhşlar ürünü.." diyebılıyorum. Olacak iş defil. hızla kaldınlan, delil- lerin yok olduğu enkaz, hurda yığınlann- dan bir bölümü kıyıların doldurulmasın- da kullanılıyor. Geçmişten ders alınma- dı mı? Doldurulan deniz her yerde intı- kamını alıyor. Karadeniz'de dalgalar dol- durulan kıyılan geri alıyor. Burada dep- rem dolgu alanlanndaki yapılaşmanın ışıni başka türlü bitinyor. Televizyonlarda yakın plan görüntü- lerde pek anlaşılmıyor. Aslında deprem bölgeleri hızla insansızlaşıyor. Kaçabı- len, olanaklan elveren çoktan kaçıp git- mış. Ortalıkta rahat dolaşabılenlerden Değirmendere Belediye Başkanı Ertug- rul Akaiın'ın da doğruladığı üzere, Ada- pazarı, Izmıt, Gölcük. Değirmendere, Yalova merkezlerinde toparlanma uzun soluk. yıllar isteyen bir iş. Su, elektrik, kanalizasyon işlerini düzene sokmak bi- le çok zor. lşin gerçeği şu ki bilim söz ko- nusu olacaksa, zaten aynı türden bir kent- leşme. aynı alanlarda kent merkezleri, yoğun yerleşim söz konusu olmamalı. her şey yeniden başlamalı. TMMOB yö- neticileri, depremin büyük acılanna rağ- men, doğru kentleşme, sil baştan için önemli bir şans olarak da def erlendirile- bıleceğı kanısındalar.Sansürsüz sohbet- te Türkiye için tabu. çağdaş ülkelerde ge- çerli kavramlar üzerinde de duruyorlar. Pek çok kapıtalist çağdaş ülkede, arsa mülkıyetinin olmadığını. arsa kullanım hakkının söz konusu olduğunu, bu kul- lanun hakkı üzennde de öncelikle bili- Deniz kendisinden alanı af etmiyor. Karadeniz'de doldurulan kıyılan dalgalar alryor. Burada deprem. Doldurulmuş kı\ılan eski yalı şeridi ile kolavca avın- yorsunuz. Eski yalılar eskilikten ahşaplan çüriimüş ama depremde çökmemiş. Kaçkişinin öldüğünü, yaralandığını bilemediğimiz bu binada. doğanın yaıundakimin suçu yok kL Alan uygun değü, binanın nuüzemesinden çalnup çırpılnuş, teknik suçlar işlenmiş. Devlet hesaplaşmadan kaçıyor. Toplurtı hesaplaşacak mı? min karar verdığıni anımsatıyorlar. Türkçesi, deprem fay hattı üzerinde, yumuşak topraklarda, dere yataklannda, doldurulmuş alanlarda yüksek yapılan- ma. sanayileşme, konutlaşma olamama- lı. Zorunlu olacaksa tekniği, maliyeti yüksek olmalı. Ama bizde daha dün fi- danlıklar büyük uluslararası tekel fabri- kalanna teslim edilmedi mi? Yıllardır uz- man örgûtlerin. çeşitli sanayileşme, yapı- laşma örneklerine karşı çıkışlan, "duıo- zor kafaiar, sokrular, her şeye karşı çıkan- lar_" olarak siyasetçiler tarafından yargı- lanıp bilinen. okunup ranta, vurguna tes- lim olunmadı mı? Demlrler Ince. kolon ekslk Bir kez daha ülke çapında nâzım plan, kent planlamalannın ortadan kaldınlma- sının, siyasetçinin, belediyelerin, arsaya değer kazandırma. konut alanı açma, oy adına yaptıklan yanlışlar, büyûk, büyük suçlann sonuçlan ortaya çıkıyor. 196O'lı yı1larda nâzım planlar gündemde iken Yalova'da 10 binlik konut alanı bulmak- ta zorluk çekilmiş. Topraktan su fışkın- yor. Temel tutacak zemin yok. Yalova'mn sonradan yüz binlerle lüks konuta açılan yerleşim alanlannın bir dörtte üçü bina- lan ile oturulamaz, çökmeyeni yıktınl- •mak zorunda. Jeolog arkadaş şaşkın ka- fa sallıyor. Yanm kalmış cami temelinde tanm için olağanüstü güzellikte bir top- rak var. Ama yağmur öncesi su dolmuş. Mimar ve mühendis arkadaşlar, toprak yumuşak olduğu için, toprağın dönmesi- ne bağlı biri o tarafa, biri bu tarafa dön- müş, ters yönlerde binalara bakıp bakıp "olamaz" diyorlar. Sonra ayıbını taşıya- rak. "sorumlu mühendis, mimar" yazan tabelalan ile birlıkte binalann durumu- nu görüntülüyorlar. Geleceğe ders. ibret olur umudu ile. Bir başka mahalle örneğinde, hırsız müteahhidin kendisi için yaptırdığı sapa- sağlam iki blok ve gerisimn 9-10 tanesi- nin birden yıkıntısı var. Zaten kaçınıl- maz yıkılmış uygunsuz araziler üzerin- deki bınalardan, sağlamlar yanında yı- kılmışlara kadar, bina örneklerinin ço- ğunda mühendislık ve müteahhit çalma çırpmasının artı sonuçlan var. Her yer- de, "beton bozuk, demûier ince, kolon eksik, mühendislikavıbi-'" türünden söz- leri, şöyle bir geçerken bile söyleyebil- diklerine tanık oluyorum. Dolaştıkça bina yıkıntılanna alışıyor- sunuz, "Bu kadar çok birden olamaz" tepkiniz de yok oluyor. Ancak harabe kentlerin insansızlaşması ürkütücü olu- yor. Nüfusla kıyaslandığında deprem bölgesindeki çaduiar, yaşam alanlan hiz- metler, trajikomik ölçülerde yetersiz. Ne kadar çok insan kaçıp gider, başmın çare- sine bakarsa, devletin, toplumun sorum- luluğu, yükü o ölçüde azalacak. Hesap verecekler hesap vermekten kurtulacak... ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ Yeni liberalizm ve Yerel Ağırlıklı Demokrasi Yüreğimizi dağlayan ve bu yurek dağlamasını sür- dürecek olan depremin düşündürdüklerini kalemeal- maya devam ediyorum. Bugün sıra. Yeni Dünya Dü- zeni adı verilen "aldatmaca"'da ve bu aldatmacanın sonucunda ortaya çıkan sorunlarda. Bilindiği üzere, Yeni Dünya Düzeni'nin ikı ayağı var- dır. Bunlardan biri ekonomik ayağı, öbüru siyasal aya- ğıdır. Aslında bu iki "ayağı" birbirinden soyutlamak pek mümkün olmadığı gibi, hangi ayaktan kaynakla- nırsa kaynaklansın, ortaya çıkan toplumsal sorunlar ayntdır. Yeni Dünya Düzeni'nin ekonomik ayağı, en vahşi biçimiyle kapitalizmdir. Ve bu kapıtalizm; ekonomik liberalizmin, geçen yüzyıllarda insanlann vicdanında mahkûm edilen yeni birgörüntüsünden başka bir şey değildir. Ancak aynı isimle piyasaya sürmekten utan- dıkları ya da korktuklan için, "yeni liberalizm" marka- sıyla piyasaya sürülmektedir. Deprem bölgesinde karaborsacılık yapan vıcdan- sızlara kızan ve esip gürleyen kimi ısimlere bakınca çok şaşınyorum. Yıllardan ve yıllardan beri; hiç bık- madan ve usanmadan, kapitalizmin övgüsünü yapan ve liberal bir "zihniyeti" egemen kılmaya çalışan ken- dileri değilmiş gibi, şimdi halkın acı ve gereksinimini istismar eden, bıir pet şişe suyu 2 milyona satan vic- dansızı eleştiriyorlar... Yıllardır halkımızın kafasına yerleştirmeye çalıştığı- mız kapitalist mantıkta, bir malın fiyatını o mala olan talep ve o malın arzı beliriemez miydi? Eğer eldeki pet şişe su miktan, o pet şişe suyu talep edenlerin ge- reksinimlerini karşılamıyorsa, fıyatının yukselmesi do- ğal değil mi? Bu "egemenlerin" anlayışları ve zihni- yetlerine göre; bir paket sigarayı bir milyon liraya, bir şişe pet suyu iki milyon liraya satan vicdansızlar, ka- raborsacı değil, pekala "girişima" bile sayılabilir. Za- ten öyle sanıyomm ki; bunlann bir bölümü yakından karşımıza "saygın işadamı" olarak çıkar. Faiz oranlan yakında çok yükselecek, hatta başını alıp gidecek. Zira uğradığımız felaketin sonucunda, büyük bir kaynak gereksinimi ortaya çıkacak. Yani bü- yük bir "para talebi" görülecek. Ve enflasyonu azdı- racak biçimde para basılsa bile, bu talebi karşılaya- cak bir para arzı gerçekleştirmek mümkun olmaya- cak. Peki bir şişe suyu 2 milyona satan vicdansızla, ar- tan faizleri "cukkalayan" saygın sermayedar arasın- da, nasıl bir "ahlak" farkı var? Bana sorarsanız; "bı- re bir" katkısı olmasa bile, elindeki serrrıayeyi daha yüksek bir faizle değerlendiren ve ulusurriuzun bü- yük acısını ranta dönüştüren "saygın işadamı", etik olarak, elindeki suyu fahiş fiyatla satmak isteyen vic- dansızdan daha vicdansızdır... Fakat kapitalizmin mantığı çok farklı. Trilyonlan gö- türen adam, kimi zaman saygıdeğer ve hatta hayır- sever işadamı, kimi tuketim maddelerini fahiş fiyatla satan adam "vıcdansız" ve "ahlaksız"... Benim ahlak anlayışıma göre her ikisi de vicdansız ve ahlaksız. Ama sesimiz, işte bu kadar çıkabiliyor. Halkımıza, bunlar arasında hiçbir fark olmadığını an- latamıyoruz. Zira onlar da bir gün "köşeyi dönebil- menin" umudu içinde yaşıyorlar. Çünkü, dört bir yan- dan yapılan propaganda bombardımanı, insanları- mızı öyle koşullandırdı. • • • Yeni Dünya Düzeni'nin siyasal ayağı, "yenı demok- rasi" olarak isimlendirilen bir demokrasi anlayışı ola- rak karşımıza çıkıyor. Bu anlayışa göre; yeni demok- rasi, "ait kimlikleri ön plana çıkartan, yarı doğrudan ve yerel ağırlıklı" bir demokrasi. Bu yeni demokrasi anlayışını, özellikle alt kimlikle- rin ön plana çıkartılmak istenmesi yönüyle, bu sütun- da defalarca ve defalarca eleştırmiştım. Aynı biçim- de; yan doğrudan demokrasinin uygulanma olanağı olmadığını ve yerel yönetimlere verılecek önceliğın, ciddi sakıncalar doğurabileceğinı dıle getirmiştim. Gene aynı yazılarda; yerel yönetimlerin imar konu- lannda alacaklan kararlann, "rant ağırlıklı" olacağını ve merkez denetiminden sıynlarak garip yapılaşma- lara yol açacağını vurgulamıştım. Hepimizı acılara boğan deprem ve onbinlerce kur- ban, maalesef bizi doğruladı. Üç kuruşluk rant uğru- na, erozyon alanlannı imara açanlar, partilerine bağış karşılığında birkaç kaçak kata izin verenler, jeolojik tetkiklerinı yapmadan yüksek inşaat alanlan oluştu- ranlar, şimdi acaba neredeler ve ne düşünüyorlar? Herkes (elbette haklı olarak) müteahhıtlere çatıyor. Pekı o müteahhitler kim? Hangi belediye başkanının arkasında, hangi müteahhit var acaba? O müteah- hitlerin yaptıklan ve bızlerı dayanılmaz acılara boğa- rakçöken apartmanlann kontrollerinı kim yaptı? Je- olojik tetkiklerin altında kimlerin imzası var? Neden bu tür depremlerde ilk çökenler kamu binalan oluyor? Eğer Yeni Dünya Düzenı anlayışı çerçevesınde, ağıriığı yerel yönetimlere bırakırsak daha çok acı çe- keriz. Evet, demokrasi küçük birimlerde hiç kuşkusuz daha iyi işler. Ama "çeteleşmiş" çıkar gruplan, küçük birimlerde kontrolü daha kolay sağlarlar. Bunu unut- mamak gerekir. Yeni Dünya Düzeni'nin "ulus deWef"ten soğuma- sı; eski Ingiliz politikasını, "böl ve yönet"\ yeniden gündeme getirmek içindir. Bu oyuna gelmek, bizim gibi devletlerin sonu demektir. ZLENİMLER ı BEHİÇ AK '45 saniye'nin ardından DeğirmendereBaşiskele köyünden Degır- mendere'ye doğru ilerliyoruz. Bir çocuk arabamızın içine elini sokup maske bırakıyor. Biraz ilerde, 16-17 yaşlannda bir deli- kanlı yolun kesilmesinde askerin yanında ona yardımcı olujtor ve geçen arabalalara trafiğin işleyi- şi ile ilgili gereken bilgileri veri- yor. Değirmendere'nin meydanm- da Türkiye'nin her yerinden gön- derilmişelbiseyığmlan... tskele- ye doğru yürüyorum. Birden yön duygumun kayboldugunu fark ediyorum. Kıyıda doğal bir kıyı çizgisi olmasına rağmen bir tu- haflık var. Dolgu alan çökmüş, eski kıyı çizgisi ortaya çıkmış. Sanki doğa kendisine yapılan müdahaleyi cezalandırmış. Mey- danın kenannda "esld" gezi ala- nına bakan otel binası, dolgu alanla birlikte tamamen çöküp denizin altına girmiş. Değirmendere'deki festivalde yapılmış olan ahşap haykeller sa- ğa sola savrulmuş, kıyıdaki koca çınar devrilmiş, yanındaki bank- ta genç bir çıft sanki bir şey olma- mış gibi birbirlerine sanlmış ifa- desiz gözlerle denize bakıyorlar. Kentin üzerinde müthiş bir yorgunluk var. Ne olduğunu bil- diğimiz ekşi koku yıkılmış bina enkazlan içinden yükseliyor. Değirmendere"de bir kez sar- dalya yediğim lokantanın önün- den geçiyorum. Sokak içindeki lokanta kıyıya iyice yaklaşmış. Belediyenin yerini soruyorum. "Arkandaki bina ama artık yok" diyor. Belediye yazan yan yıkık bina... "Peki belediye çahşanlan nerede." "Belediye binasımn etrafinda oJuyorlar" diyor yüzü dikişli bir adam. Kansını ve kızını kaybet- miş. Hiçbir şey olmamış gibi an- latıyor olanlan Şokta. İnanılmaz bir dayanışma, her- kes bir şey yapmak istiyor, sıcak toz bulutu, acı ve yorgunluk, as- ker, sivil, zengin fakir köylü kent- li arasındaki ayırımı kaldıımış. Ortada çevrilmiş alanda yıyecek malzemelerinin depolanmış ve malzemelerin önündeki masalar- da oturan insanlar önlerinde olu- şan kuyruktaki insanlann ihtiyaç- lannı karşılıyorlar. Sanki uzun zamandır "gönülsüzterin'' yönet- tiği bir toplumu "gönüllüler'' yö- netmeye başlamış. Meydanda Beyoğlu'nda her zaman rastladı- ğım insanlan görüyorum. Sağa sola koşuşturuyor. bir işe yara- maya çalışıyorlar. Kimisi ise, ümitsizlik ve yorgunluk kanşımı bir duyguyla oturmuşlar. Bir kız yanıma yaklaşıp: "Merhaba" diyor ve ellerimi- zi yıkamamız için "barticonlu su" veriyor. "Kaç gündür bura- dasm?" diye soruyorum. Yüzü maskeyle kaplı olduğu için uzun bir süre kim olduğunu anlamadan konuşuyorum. Sonra Galata'daki seramikçi komşum olduğunu fark ediyorum. "tki gündür" diyor. "Biz en- kaz altından insan çıkannak için gekfik." "Çıkardınızmı?" "TabiL." "Canh mıydılar?" "Hayır" diyor. Sonra bana dö- nüp burada ne aradığımı soruyor. "Bir köye yardım getirdik. A- ma artık gitmek istiyorum" diye cevap veriyorum. "Çünkü susadım ve bu insan- lann suyunu bıtirmek istemiyo- nım. Ya\aş va\aş depremzede ha- line dönüştüğümü fark ediyo- rum." "Saçmalama burada su çok" diyor ve meydandaki masadan al- mamı söylüyor. Çekingen bir şekilde yaklaşı- yoruz ve su istiyoruz, hemen ve- riyorlar. Sıcakta ısınmış sulan içiyoruz. Meydana sürekli kamyonlar ve TIR'lar giriyor. Birden uzun sü- redir görmediğim Istanbullu bir yayıncıyı görüyorum."Beni bu- rada bekle" diye bana bağınyor ve koşarak TIR'lardan birine yaklaşıyor ve bağırarak bir şeyler söylüyor. Onun burada ne ış yap- tığını anlamaya çalışırken. mimar müzisyen arkadaşım Nejat Yava- şoğiu'yla karşılaşıyorum. "Belki birşeyîer yapabiUrim" umuduyla postallannı ayağına geçırmiş bir duvann üzerine oturmuş. Sokakta herkes birbirine defa- larca o anı anlatıyor. O, "45 sani- ye"yi... "Alt kat komşum olan bayan bana gelmişti. Gece ikiye kadar oturduk. Sonra o e\ine gitti. Tam yatacaknm ki, korkunç bir gürül- tü. Bizim kat onun kaûnın üzeri- ne vapışo. Sonra bakbrn ki dışa- ndayım. Üzerimde pijamalanm var. Dördüncü kattaydım. Nasıl çıktığuiu hatırlamaya çahşıyo- rum. Ama haürlayamıyonım. Komşum? O öldü." "Evimden dışara çıkbm, kar- şundald 24 daireli bioklann insan çığlıklan içinde yüahşmı gördüm. Sonra etrafi bir toz bulutu kapla- dı. Hiçbirşeyi görmüyordum. Sa- dece toz. Bir an rüya olduğunu düşündüm. Sonra bir patlama? Bir araba patladı ve yanmaya baş- ladı. Sonra toz dagddı ve aa ger- çek ortaya çıkn ve sessizlik, kor- kunç bir sessizlik oidu sonra. SÜRECEK ALTINOLUK BELEDİYE BAŞKANLICINDAN Her yıl yapmakta olduğumuz ve bu yıl 27-29 Ağustos 1999 tarihlerinde altıncısmı gerçekleştireceğimiz ALTINOLUK ANTANDROS YAŞAMA SAYGIKÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ'ni ulusça yaşadığımız deprem felaketi nedeniyle iptal etmiş bulunuyoruz. Depremde yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Böylesine büyük acılann ulusça bir daha yaşanmaması ve gereken önlemlerin alınması en büyük dileğimizdir. İSMAİL AYNUR - . Belediye Başkanı Festival Komite Başkanı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle