23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYTA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS 1999 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Yazık! Yekta Güngör ÖZDEN Hukukçu % A tatürk'e yaraşır bir Tür- kimi ygililexi.de derinden yaralamakta- kiye Cumhuriyeti yurtta- dır. Yalnız devletın ûç ana erki değil, bu şı, gerçek Atatürkçü ol- erkler içindekı birimler, özerkliği savu- mayaçalışmanın onurun- nulan kuruluşlar da böyle. Yoğun ve yor- dan; adaletı karakteri sa- gun yargının yanında suskun üniversite- yan bir anlayışla dogru ler, durgun barolar, dargın yerel yöne- şı, gerçek Atatürkçü ol- mayaçalışmanın onurun- dan; adaletı karakteri sa- .yan bir anlayışla doğru bildiklerini söyleyip yazma çabamın kı- vacından; yakınlanmın, seçkin, saygın, de- -• ğerii dostlanmın verdiği mutluluktan baş- - ka belirtmeye değer bir sevinme ve gö- nenme duymuyorum. Karamsarlığı, umut- suzlugu yanıma yöreme yaklaşurmam, he- le beynıme ve yüreğime hiç yerleştir- , mem. Buna karşın. umut verecek bir gelışme göremiyor, iç açıcı bir haber izleyemıyo- rum. Rastladığımız, tanık olduğumuz du- rumlar, yakınmakla kaldığımız çelişkiler, aykınlıklar, arsızlık- yüzsüzlük nitelığın- ndeki aldınşsızlıklar, direnmelerle birbı- rine eklenerek büyüyor, amyor, sürüp gı- dıyor Kavramlann bilincinde, kurumlann ve kişılerin ayırdında olan hiç kimse, yasa- ma, yürütme ve yargı erklennde, yapılan- madan verimli ve yararlı olmaya değin ıyi- leşme olduğu savında bulunamaz. Üzün- tüyle izlenen bu görünüm, bu erklerde üze- rine düşenleri yapmaya çalışan kişihkli timler, kırgın memurlar, işçiler, öğrenci- ler... Tepkisiz toplumu yanlış yönlendı- ren, hatta koşullandıran bir kesimi terör aygıtı gibi çalışan, kendini hem savcı, hem yargıç yerine koyan medya... "Uhı- sal onur. büinen anayasayı değiştirerek toplumsal nanras" bilınen adaletı dağıt- makla görevlı ulusal yargıyı -üstelık ne yaptıklan ve ne yapacaklan belli kimıle- rine devleti niteliklerini bozarak yıkma çabalannı hızlandırmaolanağı getirecek siyasal pazarlıklarla- dışlama gırişimle- rine omuz silkip çoğu düzeysiz gösteri, konser ve yanşmalar için alanlan dol- durmanın tanısı nedir? Hıçbirgerçeğe, hukuksal gereğe dayan- mayan, tersine hukuksal yönden kimi ay- kınlıklar içeren anayasa değişikliği öne- risiy le ilgilenmeyenler içın, haklar ve öz- gürlüklenn dev let ve demokrasinin, ulu- sal onur ve bağımsızlığın ne anlamı ola- bılir? Yaşamı, gününü gün etmek, so- rumluluğu başkasına yıkmak, çabayı kim "A" ilgileniyorsa onlardan beklemek alışkan- lığı sananlara ne anlatılabilir? Kamuoyu- nun duyarsızlığı, sağduyunun yitirilmiş olabileceğı varsayımlanyla geri çekil- mek de kaçıştır. Devlet olanaklanyla ya- nıltma, yönlendirme ve koşullandırma karşısmda yurtseverlik gereğı özvenyle, doğrunun. gerçeğin, yararlının, uygunun ve gereklinin bayrağını yasadıkça taşıya- cağız. Görevi yerine getirmenin, ödevi ba- şarmanın mutlulugu benzersizdir. tkti- daı tutkusuyla kişilik bozukluklan sergi- leyenlerin suçlamaya dönüşen eleştırile- rine, bırakınız geçmişlerini, kendilerini unutup saldırmalanna yanıt vererek dü- zeyimizi değiştirmeyiz. Dilimiz ve kale- mimizde her ad'a, her soyadına yer ve- rerekkendımizı düşürmeyiz. Yurdu, ulu- su ve yannlan için kendinden bekleneni vermenin tattırdığı güzel duygulan da birtür satın alınmış ıktidarla değışmeyiz. Böyle giderse yargıyı kadılara, öğre- timi müftülere bırakmak, Danıştayı ve Anayasa Mahkemesi'm kapatmak düşü- nülürse şaşmayalım. Değişenleri izliyonım. 28 yıl içinde birlikte nıce savaşımlar verdiğimiz, ku- ruluşlannuı başhukuk danışmanlığı ve yüksek danışma kurulu üyelıği dışında 11 yıl avukathğını yaptığım kımsenin deği- şip değışmediğini kendisı bıle berum ka- dar bilemez. Kendini ölçebilseydi güve- nilir. alanında uzman, bilge nice insanın saptadığı durumlara düşmezdi. Hiçbir si- yasal akımın ve amacın adamı olmadan salt yurtseverlikle yaprığımız uyan ve önerilerle "çagdışr oluyorsak, tahkımi ulu- sal çıkarlanna aykın bulan Fransa ve ABD de çağdışıdır. Kimilerinin dünkü ya- zı ve sözleriyle bugünkülen karşılaştın- lınca duyulan düşkınklığı ve güvensizli- ğin ağırhğı insanın yüreğini burkuyor, midesıni bulandınyor. Bu "tahkün" öy- le önemli ki, laikliğin, terörün, anarşi- nın, toplumu soy ve inanç nedeniyle kış- kırtıp bölmenin hiç önemi yoktur. O ka- dar yoktur ki kimi suçlan özellikle kap- samına alan, hiçbir önemli nedeni yok- ken, ayncalıklı af yasasıyla yeni ödünler verilmekte, toplum kuşkulara düşürül- mektedir. "Umnt'Mar sönse de toplum yaşamı sürecektir. Yanhştan dönmek, doğruyu bulmak güzeldir, "Tarihi yaıuigTlarda direnme- den, yeni yanılgılara düşmeden. Değiş- mek güzeldir, yeniye, ileriye, daha iyiye doğru. Sözle değişme olmaz. Herkes, sa- vunduğu gibı değişseydi güvensizlik du- yulmazdı. "Mfflete mal otan-olmayan in- kri&ptar" deyışıni anımsatan "inançlanı savgüı laikKk" ile "Talayye belkiiçtenHk- Kge dönüşebiKr" sözleri kimlerin ileriye ya da geriye doğru değiştığinin belirtile- ri, kanıtlandır. Ulusumuz her şey iyi bil- mektedir, yann daha iyi görecektir. Ulus- devlet yüucılarmın el ve dilbirliği ederek getirmeye çalıştıklan düzen, yıllar önce "bu düzen değjşecektir" diyenlerin neyi amaçladıklannı bugün daha iyi anlat- maktadır. Batı'nın tutumunu kavrayama- mış, kendi yargısma saygıyı yitirmiş si- yasetçi, kendini yadsımış olur.-^eğil 75'inde 80'ınde de devrimci tanıtıhp ye- nilenmiş göstenlse de. Gösterge kendisi değil, her şeydir. Nasıl yurttaşlannı 12 da- kika yollarda bekletirken yerii araba kul- lanmanın, yağmurlu günlerde kaldınma konulan mikrofonlara konuşmanın anla- mı kalrruyorsa... Nasıl ne olduğu belli Osmanlı'nın 700. yılönümü kutlanırken, Atatürk'ün yaptıklan unutturulmak iste- nircesine ödünler veriliyorsa... Bir gün hiç kimsenin, hiçbir şeyin anlamı kalmaya- cak. Ama, Türkiye kalacak, Atatürk unu- tulmayacak. Bunlar da aşılacaktır. Otu- rulan yerden çolc, oturma biçimi; gel- mekten çok aynlmak anlamlıdır. Değişe- ne değil, değişmeye, değışime bakalım. Hiç güleceğim yoktu. Ismet tnönü ne gü- zel söylemışti: "Hadi camnı sen de!" Böyle mi olmalı, bunlan mı yaşama- lıydık? Nelere, ne günlere kaldık. Ya- zık... Çok yazık... EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Şerefine Can, ŞerefineL BabasıHa- san Âli Yü- cel'ebirşitrin- de şöyle ses- lenmişti: "Ca- nım çekti, sa- naüryanieri- ğihoşaftyap- tım I Yanına da domatesli pilav I Yer- li yersiz biriş çıktı, yemeği unuttun I Dargın mıyız yoksa? Erguvanlardan ayırmazdık gözleri- mizi I Bu yıl erguvanlargörmedim de- sem yeri I Dargın mıyız yoksa? Bu sabah, uyanırken tam, gördüm yüzünü I Kara karaydı gözterinin alt- lan I Bana çok çok uzaklardan baktın I Dargın mıyız yoksa?" Can artık yokl Can'sız kaldı şiirimiz desem yanlış olmaz.. Can, yaşamı bo- yuncaşairkalanlardan... Şiirsizolma- yanlardan... Başka iş yapmadı sanki. Bir de en güzel çevıriler! Içkıler, dost- luklar, haksız yere hapislikler... Sonra hastalıklar, en korkuncu, en acıması- zıyla aylar, yıllar savaşmak... Hep beklhyorduk. Bugün yann... Hiç beklemez olsaydık! Unutabilseydik! ölümü, yok oluşu! Can Yücel'in o ken- dine özgü şiir havasını. Giderayak Iz- mir'den milletvekilliği adaylığını. Son anlanna kadar hep halkının, haklının, emegin yanında oluşunu... Unutmadık, unutamadtk, unutmak istemedik, o da istemedi... O, şimdi yok!.. Yok mu?.. ölmek neyi değiştirir? Di- zeleri mi, anılan mı? Hiçbirini... Yazma, Sevgi Duvan, Bir Siyasinin Şiirieri, ölüm ve Oğlum, Şiır Alayı, Rengahenk, Gökyokuş vb vb... Şairier şiiriennde yaşar. Gerçek ya- şamlan bu olduğu için. Bakın, ikiz kar- deşi Canan'a ithaf ettiği bir şiirde Brahms'a nasıl seslenmiş: "Dünyada senlen yaşaması zor I Ellerini tutuyorum ellenm yok/Ayak- lannı okşuyorum I Ayaklanm kaybo- luyor I Dudakların dudaklanm I Gök- yözüne bakıyo- rum dudaktann I Bulutlar I Bu iş- te/Bu işte Ke- rem ile Aslı'rnn hikâyesi I Bu hi- kâyenin aslı sa- na dokundukça I Tutuşuyorum I Sana dokundukça tutuşuyonım I Benım bûtün yaptıkla- nm yavanlıklarI Seniiçimden seviyo- rum I Aynada bakmıyorum sana I Sen bensin I Gel yürüyelim kekliklehe I Aşkım benim şiirim." "Sen en çokbabamı sevdim" diye yazmıştı Adana Hapishanesi'nde ya- tarken.. "Bir siyasinin şiirieri'' o gün- leri yansrtır. 12 Mart fırtınasının sürük- lediği hapishane izlenimlerini... Şair olup da, halkını-yurdunu seven kişi olup da cezaevierinde, mahkemeler- de, işkence yerlerinde acılı anlar ya- şamayan var mıdır? Can, bir bakan oğ- lu olarakyaşadı gençliğını... Londra'lar bilmem neler, en iyi oğrenimler... Aile mutluluğu, kardeşlerı Canan, Gülüm- ser, eşi Güler, oğlu Hasan, kızlan Gü- zel ve Su... Dostluklar, dostluklar, ama hep şiir, hep şiirii bir dünyada duymak kendini... Son şiirierinden birinde okurlanna, dostlanna 'Şerefinize' kadeh kalchr- mış!.. Biraynlıktürküsü, uzaklaşan bır dostun bizlere el sallayışı: "Darça 'da oturuyorum, yatyorum I Sabah kalkıp kapılan açıyorum I Bü- tün herkes geliyor I Serçeler kumru- lar isa çiçekleri I Bulutlan çağınyo- rum geliyorlar I Gökyüzü çok fena masmavi I Yürümüyorum ayaklanm yok I Sanki bir ruhum I Ben var mı- yım I Ne kadar sevmişim bu dünyayı I Lüzumsuz I Ben artık bir badem ağacıyım I Benim çağlalanmı yiyin I Bir kadeh rakryia I Bu dünyada Can'ın yaşadığını hatırtamak için I Şerefini- ze" Şerefine sevgili Can, yaşayacak şi- irierin şerefine... Aydmlanmanın Önündeki Engel: Tarikatlar DİLAVER ÖNVERMEZ ^ slamtarihinebakınca,ırkvemil- I liyetleri peygamber soyuna da- I yanmaksızın, kendılerine *^eyh" I ya da "seyykT sanını (unvanını) JL. uygun gören onlarca ve bunlar- dan türeyen yüzlerce kişi, bir o kadar da kurduklan tarikatlara tanık oluruz. Cahiliye döneminden henüz uzakla- şırken, Islamın yayılması ve Kuran'ın daha geniş kitlelere anlatılmasını amaç- layan tarikatlar, bu perspektifte iyi bır özgörev de (misyon da) yüklenmişler- di. Ama uygarlığın ve bilimin hızlı ge- lişimi karşısında, köktendincilerin ör- gütsel ve siyasal hücre evleri olmaktan farksız duruma geldiler. Türkiye'nin de kurrulamadığı kam- buru, feodalizmden güç bulan tarikat- lann yüklendikleri bu özgörev, mistik olmaktan çok siyasal ve ekonomik güç olma yolunda büyük örgütsel faaliyet- leri beraberinde getirdi. Cumhuriyet öncesi ve Bayar-Mcn- deres iktidan Türkiyesı, kendısine yük- lenen Arap lslamı anlayışı ve adabı sonucudurki, temelınde olmadığı hal- de yasadışı bir tstam nıhban suufi oluş- masına sessiz kaldı, yani anlamıru bil- mediği Kuran'ı kendisine meal eden (amaçlı yorumunu yapan) herkesi ne- rede ise Tann ile arasında ulak halıne getirdi. Bu gelişim, çıkarcı siyasal çev- relerden gördüğü primle bugün bir- çok terör örgütünden daha geniş, da- ha güçlü ve bir o kadar da saygın du- ruma geldi. Gelişimin bir başka ayağında; Türk ulusunun, ulus-ümmet ayınmını tam ve kesin hatlanyla kavrayamamış olması da büyük bir etkendi. Dinciliğin, din kavramı arkasında tartışmasız kalması, din öğreticilerinin dayatmacı ve baskı- cı kişilikleri, tarikatlan; toplum gözün- de eleştirilmemesi, tam tersine, kollan- ması gereken konuma getirdi. Bu ko- numa gelişte medya ve pazar öğelerini de göz ardı etmemek gerckir. Bu bölüme gıren küçük tarikat önder- leri; marjinal çıkışlan ile propaganda- lannı görsel olarak ülke bütününe ulaş- tırsalar da, yeterli fînans kaynaklanna ve önemli devlet kaynaklanna sahip ol- madıklan için taşra şe\hj kalmaktan öte gıdemedıleT. Möstünı Gûndüz, Ali KJÜ- kana örneğinde olduğu gibı... Ama bir başka trendı yakalayanlar vardı ki, son günlerde de tanık olduğumuz üzere, ir- delenmesi bile çok önemli mevkilere, kişilere ve sermaye sahiplerine kadar uzanabiliyordu. Bu uzanabilirlik, ko- nunun tehlikesini ve önemini sanıyorum büyük ölçüde gösteriyor. Sanıyorum diyorum, çünkü devlette, sivil toplum örgütlerinde bazı holding destekli med- ya kuruluşlannda ve bireylerde, bu sü- reç sanki Patagonya'da geçiyormuş gi- bi vurdumduymazhk içinde sürüp gidi- yor. Devrim yasalan (ırk, din, mezhep, sınıfaynmı yapılmaması; tekke, dergâh, ocak ve zaviyelenn kapatılması; fes, sank, çarşaf gibi giysilerin giyilmeme- si vb.) Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıl- lardaki coşkusunu çoktan yitirmiş; Ba- yar-Menderes iktidanndan sonra, geli- ne geline, bugün neredeyse hiç kimse- nin aldırmadığı, bunlann yasa oldu- ğundan habersiz, bilenlerin de duyar- sız kaldığı günlere geldik. Yakın za- manda ders kitaplarından da çıkartılır- larsa şaşmamak gerekir. Siyasilerin potansiyday Idtlesiolarak tarikatlan ve liderlerini önemsemeleri, iyi diyalog peşinde koşmalan, hatta ica- zet yanşına girmeleri, onlara ve grup- larma karşı tüzel (adli) yaptınmı hep ge- ciktirdi. Çoğu zaman, devletin yanın- da-karşısında, iyi-kötü, kokmayan-bu- laşmayan tarikatlar gibi sıfatlar türetil- di. Ama çok az insan dışında devletin en üst birimleri de dahil, net bir ifadey 5 le "Tarikatm i>isi kötüsü, devletin ya- mnda ya da karşısında diye bir aynm yoktur. Tüm tarikatiar yasalar karşı- sında meşru değDdlr'' dıyemedıler... Hatta bazılan, onlann "zamanlatakıy- yeden kurtulacaklannı ümit ettikleri- nf söylediler. Nasıl içlerine sindirdiler- se?!.. Devletin zaafi bu kadarla da kalma- dı. Başkentin caddelerinde, cami önle- rinde neredeyse mahkemelerde züdr ayinlerine,kendılerine özgü sank, cüp- pe ve örtülerine, daha ilerisi Sıvas-Ço- rum-Maraş katliamlanna ve çok yakın zaman öncesi Malatya irtica provsüan- na seyirci kaldı Türkiye haritası tari- katlara göre yeniden biçimlendirilır du- ruma geldi ve tüm bunlar yaşarurken ço- ğunluk sessizkaldı. Özellikle sola ve de- mokratlara gösterilmeyen tüm hoşgö- rii (tolerans) bu gruplardan esirgenme- di. Giderek kolluk kuvvetleri bile, so- kak protestolannda en demokratık hak- lannı teşhir eden akademi öğrencileri- ne gösterdiği şiddeti bunlardan esırge- di. Neden? Nedenlerin arkasında, hep son sağ iktidarbn ve bunlann tarikaüarlaoian iç içeiiğiııi gösterdik. Peki ya şimdi... Demokratik sol olduğunu iddia eden bir anlayışa sahip kişinın başbakan ol- masına karşın neden aydmlanmanın ilk basamağı olan MEB.'in önemli birim- leri, şube ve okul müdürleri ilahiyat çı- kışlı insanlardan oluşuyor ve ne oluyor da imam ve harip olma ereğiyle bu okul- larda öğrenim gören öğrenciler mezun olduklannda ilahiyat fakülteleri yerine devleti yönetmeye talip (mühendislik, siyasal, hukuk, asker ve polis akademi- leri vb.) üniversiteleri tercih ediyorlar. Cumhuriyet, kurulduğu yıllardakı gi- bi karsKtevrimci bir blokla karşı karşı- yadır. Bu bağlamda Türk yazın ve bi- lim aydını, emekçisi, öğrencisi, sanat- çısı somut üretimlerle bu bloku yok et- melidir. Bu bir ütopya değildir. ldeal- dir ve bunu gerçekleştirmek zor değil- dir. Başansızlık, Türkiye'nin karan- lığıdır. Benim oğlum karanlığı sevmez. Yasizinki?.. Hediyesi bedava, taksitleri 5 parça! Arçelik'ten büyük fırsat! Şimdi, bir Arçelik Yetkili Satıcısı'na gelin. Dilediğiniz model çamaşır makinesini peşin fiyatma 5 taksitle alın. isterseniz Arçelik S-6550 elektrikli süpürge, isterseniz Motorola m 3688 kapaklı ya da m 3788 kapaksız model cep telefonu, *• ^ ^ - Ü . M hat ve kartıyla birlikte sizin. Bu çifte avantajı sakın kaçırmayın! 3Bf Çamaşır makineleri hem peşin fiyatına 5 taksitli, hem hediyeli. PENCERE Insanca Yaşamak... 'Sol', siyasal sözlüğe 'Aydınlanma Çağı' diye anı- lan 18'inci yüzyılda yazıldı. Fransa'da, 28 Ağustos 1789 günlü Kurucu Mec- lis oturumunda, Kral 16'ncı Louis'nin vetosuna karşı çıkan ve başkana göre salonun sol yanında oturan halktan yana milletvekillerini belirlemek ama- cıyla ilk kez kullanılan sözcük, zamana ve mekâna göre değişik anlamlarla yüklendi. Ancak genelde 'sağ', liberal ekonomik düzen ve tutuculuk kavramlanyla özdeşleşirken, 'sol' top- lumsallık, ilerleme, eşitlik ve özgürtükle anlamdaş sayıldı. Sol sözcüğü 'Aydınlanma Çaö''ndaortayaçıksa bile, insanlık tarihini avuçlayacak bir zenginliği içe- riğinde taşımaktadır. • Neden?.. Çünkü insanlık tarihi çelişkiden türeyen ikigücün çatışmasından oluşuyor Sömüren i\e sömürülen.. Varsıl ile yoksul.. Ezen \\eezilen.. Köte isyanlan kaç bin yıl sürdü?.. Her başkaldın nasıl bastnldı?.. Sömürge imparatorluklan dönemin- de 'yeri/ter'in ayaklanmalan acımasızca nasıl ezil- di?.. Emperyalistler yoksul halklan kaba kuvvetle di- ze getirdiler. Burjuvalar haklannı arayan işçilerin üzerine silahlı güçlenni yolladılar. Kapitalistler dün- yayı paylaşmak için birbirlerine girdilen insan insa- nın kurdu oldu. Tarihin içeriğindeki öz, ezilenin ezene karşı dire- nişinden oluşuyor. 'Hakça düzen' insanın insanla eşitlenmesi dışın- da kurulabilir mi?.. Solculuk 'hakça düzen '\ amaçlar. • Günümüzde solcu kimdir?.. Afrika'daki açlann çığhklannı duyandır ambargo yüzünden Irak'ta ölen bebeklere ağlayandır; Ana- dolu'da on yaşında kara çarşafa sokulan kızcağız için üzülendir; Tayland'da turistlerin şehvetine su- nulan çocuk pazarlan nedeniyle içi burkulandır; Af- rika'da sünnet edilen kızlan kendisine dert edinen- dir; Istanbul'da perişan edilen sokak çocuklannayar- dım edemediği için helâk olandır, yerinin ezilenle- rin yanında olduğunu bilendir, işsizlerin kaygısını pay- laşandır; sömürulenlerin cephesinde konuşlanan- dır; yoksullar adına dünya düzenini eleştirendir; açın, çıplağın, fakirin, zayrfın davasını güçlüye kar- şı savunandır, "Ben zenginleri severim" demekten utanandır; komşusu açsa, geceleyin uyuyamayan- dır, okula gidemeyen kimsesiz çocuklan unutama- yandır, iki büklüm emeklinin hakkını koruyandır; et- nik savaşlarda öldürülenler için ağlayandır; horta- nan, aşağılanan, dışlanan kadının safındadır; alın- terini emekçinin kanı gibi içen sömürücünün karşt- sındadır; gezegenimizi boydan boya kapsayan de- rin adaletsizliğin nedenlerini araştırandır; geceleyin seyrettiğimiz yıldızlann altında insanlann eşit ko- şullar altında yaşaması için elinden gelen her şeyi yapandr, yaşamının omurgasını insanın insanlaş- ması adına oluşturandır. • Biıieşmiş Mffletler'in kuruluşlan başta olmak üze- re Batı'daki bütün kaynaklann bizim medyamızda da sergilenen verileri, bilgileri, haberlerı, gösterge- leri neyi vurguluyor?.. Son yirmi yıllık dönemde ülkeler, toplumlar, sınıf- lar, kıtalar arasındaki varsıllık ve yoksulluk uçuru- mu büsbütün derinleşti. Neden? ; '''" s -' Solcu bu 'neden 1 arayan kişidir. 'Çağdaşlaşma' bir yana, 'insanlaşma' ancak bu yolda yünjmekle gerçekleşebilir. Uygartık tarihinde iz süren herkesin kolayca an- layabileceği gibi insanca yaşamaktır solculuk... *MJ* İLAN T.C. BAMRKÖY 5. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1998/722 KararNo: 1999/473 Davacı Nevin Demirel tarafından vesayet altına alınması istenen mahcur Erdoğan Demirel aleyhine ikame olunan vasi tayini davasıoın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda verilen karar gere- ğince; Davanın kabulü ile, Kastamonu ili, Bozkurt ilçesi, Yakaören köyü cilt: 038/06 sayfa: 55 ve kütük sıra 211'de nüftısa kayıtlı Ismail ve Cemile oğlu 15.5.1940 d.lu mahcur Erdoğan Demirel'in hacir al- tma alınmasına, kendisine aynı yerde nüfusa kayıtlı ve Filbahri Sokak No: 10 D: 11 Yayla Bahçelievler Istanbul adresinde ikameteden 13.9.1947 d.lu Salih ve Hatice kızı eşi Nevin Demirel'in TMK.nin 355. maddesi gereğince vasi olarak nasp ve tayinine 29.6.1999 tarihli celsede karar verilmiştir, ilan olu- nur. 3.8.1999 Basın: 39063 çağdaş tiirkçe edebiyatta güçlü soluklar... m MM « m 37U cep MKfontan ajpyı t t saMp ûrtmtefrfk Hcdıyc «dH*c«k c«p telefonu maddi v« «kktrikN supûtjt, yctküı ututoranodakl stak hnUnUrma 9&n talla) *dll*c*IRir. tHmıpan)* HsklanmaU ı H a y a t a
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle