22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 AĞUSTOS 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYRA KULTUR kuftur@cumhuriyetcom.tr 15 Ofke ile sevginin 'koca çınan' Can Yücel, yaşamında hep kansını, şiiri ve politikayı sevdi 4 Ben ilıtiyaıiııı^ illıaııııııı genç'Rültiir Servisi - "Bir kez gözalondayken Haya- tını anlat' dediler, bir başladım, nasıJ susturacakla- nnı bikmediler. sonunda _tir olgitdeyip kovdular." Yasammı 'en güzel şiiri' olarak niteleyen Can Yü- cel, ya$adıklannı, düşündüklerini yine kendi iislû- buyla anlatıyor: Babama hep posta lcoyuyordum llkokuJ üçteyim. Küçücük çocuk. Boğaziçi oku- lunda okurdum. Evden yolladılar. Leyli yollandım. Hem aynı şehirde oturacaksın hem de okula leyli yollanacaksın. Çok bozuJdum, çok üzüldüm. Evde. ikiz kardeşünle kavga ediyorum diye yoliandım. Benimsemedim. Herşeyı benimsemediğimgibi... Futbol vardı. fiıtbol oynuyordum... lyi bir futbolcu olacaktım. Nasıl gol atacağım hâlâ rüyama girer... Zaten şiirde de hep nasıl gol atacağımın peşinde- yimya,' Ankara'da Taşmektep. Ahırgibi. Bombok biryer. Futbol da yok. Ostelik vekil oglusun. Bombok bir durum. Hiç sevmedim... Ortaokul bitti. Atatürk Li- sesi. Aynı numara orayi da sevmedım. Klasik şube hankaydı. Harika kadro, Nurullah Atac,CevdetKudref ders veriyor. Nâzıın okuyoruz. Diinya edebiyatını tanıyoruz. Latince öğreniyoruz. Sekiz öğrenciyiz. Gaa Yaşargü de orada. Gazi çok çalışkan, bİ2e kanşmaz. Orda komiin kurduk. Harç- Jıklanmızı komiine verıp para binktiriyoruz. Dışa- n gitmek için. Sonra tüm topladığımızı Gaziciği- mize verdik, onu dışan yolladik. Ben babama hep posta koyuyorum. Tek parti nu- marası vardı ya. Utanıyorum senden derdim. 0 da niye utanıyorsun diye çıldınyordu. Arabasına bin- mezdim. Öyle bir gerginlik işte. Sonunda beni Cambridge'epostaladılar. Bu da çılgınlık. Ben Dil Tarih Fakültesi'nde Almanca öğrenmiştim, Alman edebiyatını bıliyorum. Ingilizce bilmiyorum. Niye yolluyorsunuz beni Cambridge'e! Çılgınlık işte! Züppelik işte! Cambridge'de Allah muhafaza kuş gibiyim. Ben de hayatta kuş gibiliğe razı değılimdir. Bütün Ka- tolik papaz çocuklan benim Latincenin on mislini biliyor. Ben de kafayı modern tarihe taktım. Bet- rand Russel derse gelir... Ama hem kuş gibiliğe hem ukala fngiliz numaralanna yokum... Aynldım Linkfield'e gittim. Bülent, Rabşan orada. AHNey- zi,YavuzBavraktar orada. Havuzlu, teniskortlu, lüİes evlerde oturuyorlar, ama yemek yiyecek paramız yok. Babam geldı ziyarete. Mezarlıktan ebegüme- d toplayıp ikram ediyoruz... Londra'da resim tari- hi öğrenmek için 'Courtof Instituteof Art'a gidi- yorum. Orada bizim ressamlan buidum. Avni,Bed- ri Rahmi'ler, Setim,Şadi Çalık, Jlhan Koman Ora- da hem eğlendik. hem ögrendik.. Arada şişeye gi- riyoruz.. Ironl bir direnç Itahkahasıdır llk şiirimi on yaşında yazdım. Babamın metresi olan hanımmyuvasındaydım. Yuvada birçocuk öl- dü. Çok üzüldüm. Arkasından şiir yazdım. Ben mümkün olduğu kadar aile içinde yaşadım. Bütün serseriJiğime rağmen aile köklerimi kaybet- medim. Aile değil sade. arkadaşlanm içın de böy- ledir. Öldükleri zaman şiir yazanm. Şiire, babamın yardımı çok oldu. Hep şiirçevre- sindeydim. Babam okur, babaannem okur... Şiire el- verişli birdünya yaratmıştı babam bana... fngiltere dönüşümde çevreme çok dikkatli baktım. Herkes- le beraber olmayı ve dinlerneyi seç- tim. Cahit'le. Orhan'la.. Bu arada insan şiiri kaybedebiiirde. Ama te- melde şiir güdüsü yatıyordu. Dili iyi biliyorsan, şiirin ne olduğunu biliyorsan yazmadan duramazsın. Elbette hümanizma beni etkile- miştir. Böyle yetiştim ben. Baba Mevlevihane 'dedoğmuş, yetışmiş- ti. Babam her ne kadar Batıcı. Ata- türkçü, Batılılaşma hareketinin bir yigini olarak yaşamışsa da Şark ede- biyatı, mıstisizm , Divan edebiyatı ve bizim temel gökkubbemiz mu- sikisini de birleştirmişti. Ama ben o kadar şanslı değilim. Hayatımda, kanm hariç. iki şey sevdim: Şiir ve politika. Şiirnedir, diye sorarlar. 'Şi- ir goklerde uçan nazenin bir balon' değil; o balon çoktan patladı. Benim için şiir akıl ve heyecan me- selesidir. Insan beyninin yalnız yüzde IO'u bilinir. gerisi meçhul kıta. Şiir, beynin işlemeyen yüzde 90'ını harekete geçirmektir. Şiir bir terlemedir. Güneş güneş sözlerle... ve böyle böyle eriyip gider. Dünya gibi tıpkı; dön- ile sevgi arasında çırpınan bir çelişkinin içinde yaşıyorum. ŞiirlerimJe de, siyasamla da, bana enerji, akıl ve yaşama sevinci veren şey, öfkeyle sevincin çelişkisi. Hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. Insanla ilgili bütün gerçekler içinde bir mucize vardır. Bu mucize umudu getiriyor. dükçe terleye terleye... Benim gördüğüm. aşk. sevmekten başlayan az- gınlıktır. O kadar çok sevmek ve azmak lâzımdır ki aşk için, hiçbir bof a seni rutamasm, hiç bir toreoa- dorsana kırmızı şal göstermesin... Evet, aşk kendi- ne mahsus bir boğa güreşidir. Picasso dahi bunu çok iyi bilir. Oktay Rifat'ın söyledigi gibi: Kelimeler, günlük konuşma ve ile- tişimde yıpranırlar. Oysa kelime- ler bütünselliğin parçalandır. Şiir, kelimeleri bu galaksiye iade et- mektir. Bu arada kurulan güzel- 1ikler, bütünlükler büyük bir 'hap- pening' olur. Şiir,yaşamı çekip çeviren bir il- ke. Diyalektik, şiirde öfke ve sev- gi olarak tecelli ediyor. Bu sevgi ve öfkenin diyalektiği eytişimdir. Bu nedenle sevgi ve öfkenin bir bile- şimi olarak ortaya çıkar sanat. Ola- nı kabui yerine olanı değiştirme yolunda birçabadır, bundan dola- yı verimlidir ve önemlidir. Bun- dan dolayı insan beyninin ince noktalaruıa kadar gi- ren, süreklilik kazanan bir eylemdir. Şiir, gürültüden müziğe geçmektir. Şiir, evrenin içinde büyük seslerin molekül ve atomJardan baş- layan bütünlüğü, bu bütünlüğun müziğidir. Şairin görevi bu musikiyi kurmaktır. Kozmosdan aşagı şi- ir yazılmaz. Üst tarafı minördür... Harika o ki, in- sanlar kendi adlanna değil. kâinat adına yazarlar. Bütünselliğin dışında şiir yoktur. Hayat ve ölüm de bütündür. Şiir bu bütünden çıkan büyük çılgın- lıktır. Çok ağırgeçen hayatımızın içinde ironi, bü- tünselliği bozmayacak ana çaredir. Bir direnç kah- kahasıdır, Bence kahkaha çiçelderi yaratmak Baude- iaire'in 'ŞerÇiçekleri'nden daha iyidir. Hiç olmaz- sa, kahkaha çiçekJerinden LSD yapılır. Hayatımda şiirden başka. çeviriy- le uğraştım. onun dışında bir iki kı- sa memuriyetin dışında hiçbir iş tut- madım. $iir benim İçin meslelrtir Eskiden babaanneme anlatırdım: Bak şimdi, şu yazıdan 50 lira kaza- nacağım. ötekinden şu kadar... diye. Kadıncağız kahkahalarla gülerdi. Hiçbiri doğru çıkmazdı. Para kazan- mak için birtakım işler yaptım, ter- cümeler, ftkrayazarlığı. Amaaldığın para para değil, ekmek parası bile değil. Peki nasıl geçiaiyorum? An- kara ve Dragos'taki baba evlerini sat- tık, Kuzguncuk'ta ev aldım. Artık babam sayesin- de parasızlıktan şikâyetim yok. Şiir benim için meslektir. Düne ve geleceğe ba- kışımla birlikteyürüyen özgür bir meslektir. Son za- manlarda kitaplarımdan gelen parayla yaşamımı sürdürüyorum. Bu benim için çok önemli bir şey. Şiir yazmada intizamım var. Hep şiir düşünüyo- rum... Ben ki, büyükplanlarda Işçi Partisi dönemin- de on yıJ şiıryazmadım... Şimdi ciddi olarak çalış- ma olanağım var. Rahatım yerüıde. W. B. Yeats'in dedigi gibi: Ben gençken ilhamım ihtiyardı. Şimdi ben ihtiyanm, ilhamım genç... Ben hep iki tür düş görüyorum. Ya futbol düşle- ri ya da erotik düşler. Erotik düşler, eski hikâyeler- le. KadınJan çok seviyorum. Kadın erkek çelişkisi çok önemli. Çok yakın bu iki cinsin, bu çelişkiyi, gerilim içinde yaşaması bir mucize. Erotizm, bu gerginliği yaşama. Hayatm temelindeki erotizm ba En güzel yanı insanlan ayakta njmıası... Yabancı bir televizyon görüncesinde bitkiJerin nasıl çiftleştiğini seyrederken ağlıyorum... Derken, aklıma geliyorGöfer'le ilk seviştiğimiz. Ordada ağ- ladığını güierek hatırlıyorum. Ben 7 yaşında, 70 yaşında gibi hissettim kendi- mi. 70 yaşında da kendini 7 ya^ında gibi hissedi- yorum. Bundan dolayı iş kanşık... Belli bir ya^tan sonra in&anda çocuklaşma demeyeyim de, dünya- ya çocuk açısından. çocuk gibi baktna ihtiyacı do- ğuyor. Zaten bazı şeylerde ancak çocukça anlatıla- bilir geliyor bana. Şiirden değil, çeviriden yattım. CbeGuevura'nın 'fnsan ve Sosyatizm' ile Che, Mao ve bir Amerika- iı generalin yazdığı 'Gerüla Harbı' kitaplannı çe- virmiştim. Amerikah general kontrgerillayı anlatı- yor. Dava dört yıl sürdü. Amerikah general yüzün- den mahkûm olduk. Şairlerin hepsi hapisaneJcuşudur. Kendi kendile- rine acımaktadırlarki, insanın en büyük kabahaö ken- dine acımasıdır. Ondan doiayı çok güç çıkıyor şiir, daha doğrusu şair çıkmıyor da şiir çıkıyor ara sıra. Cumhuriyet şiiri. bütün tek parti devrindeki gay- retlere rağmen-Hececiler, şunlar bunlar- resmi şiir tutmadı. Şiir resmi kanahn dışında, siyasi olarak da onun dışında duranlann inhisannda gelişti. Bu ne- denle de menfi bir şey olarak bakılmıştır şiire Tür- kiye'de. Şimde otel yaptıJar ya, Sultanahmet Ceza- evi'nden geçmemiş şair yoktur o devirde. Asiında birfcflltabaflıdır dünya Menfiden kasıt öfkeyse sevgiyle beraber olmaJı bu. Nâzım'da da böyledir. Ama baskıdan ciddi za- rar görmüştür şiir. Gençlere seslenme bakımmdan ayağı bağlanmıştır, kösteklenmiştir. Kitleye intika- li güçleşmiştir. Ondan dolayı dakendi içine kapan- mıştır. Hele I980'den sonra şiir ve şair kendineacır hale geldı. Bir insan için kendine acımaktan daha kötü bir şey yoktur. Benim şiirimde de, siyasetimde de hâkim iki un- sur var. Bu iki unsurun çelişkisi ve sentezi, bana ya- şama gücü veriyor. Olupbitene ve olupbitenin so- rumlulanna karşı öfke; olması gerekene, olabilece- ğe ve onu getirecek olan büyük emekçi ve aydm kit- lelerine sevgi... Öfke ile sevgi arasında çırpınan bir çelişkinin içindeyaşıyorum ben. Şiirlerimle de, si- yasamla da, bana enerji, akıl ve yaşama sevinci ve- ren şey, öfkeyle sevincin çelişkisi. Küfrü ve aıgoyu halk kuJianıyor. Yazdığımız şey de halkın nabzı ve agzı olduguna göre, elbette bu küfür işi de kendiliğinden katılıyor işin içine. As- Imda küfür birözgürlük davasıdır. Türkiye'dede ka- la kala küfretme özgürlüğü kalacak. O özgürlüğü de elden bırakmak istemiyorum. Hırgür sevmeyen bir insanımdır. Ama hırgursüz yaşanmıyor bu ülkede. Jkincisi mahcubumdur, fa- İcat artık yırtık olmadan yaşanmıyor. Mümkün ol- duğu kadar asude, kendini dinleyerek yaşamayı se- viyorum, fakat çok patırtılı bir ülke. Bundan dola- yı insanın mizaç doğrultuian, bu yaşam içindekendi sonuçlanna va- ramıyor. Hiçbirzaman umudumu kaybet- medim. Insanhktan umut kesmem. İnsan, zaman zaman iyimserlik ya da karamsarlık duyabiîir. Fakat, in- sanla ilgili aşağı yukan bütün ger- çekJer içinde bir tansık, bir mucize vardır. Bu mucize, umudu getiri- yor. Ama umut durduğu yerde ol- maz. Kazanarak, çalışarak. savaşa- rak edinilir. Umudun olmadığı yer- de insan 'Herkes kovun gibi kendi bacağmdan asıhr' dıyerek, enayi gi- bikendini, yaşamayı askıyaalır, ge- berip gider. Asiında bir kül tabagıdır dünya. tçine bir güneş basttnlmış. Amma da izmarit ha!... Ölmektendeğil, öjümün acısı olmasından, işken- ceden korkuyorum. Ölüm içimizdedir, herdoğan ço- cuğun içinde. Ölüm bütünselliktir. Bu bütünselliği bozacak, beniparçalayacak acıdan korkuyorum. In- sanı ezici, bütünselliği bozucu her şeyden nefret ediyorum. Edinburgh Festivali'nde Terence McNally 'ninyazdığı 'Corpus Christi' tartışmalarayol açtı Fringe'de sıra dışı ve aykm görüntülerKüJtür Servisi - Eğer bir Musevi mü- ik topluluğunun 'Koşer (Musevi kural- ınna göre et satan yer) sosis s« ı er' diye ırkı söylemesini ilginç buluyorsanız bu ıfta sonu olmanız gereken yer, hiç kuş- ısuz ki Edinburgh. Belki de Isa'nın bir •huda'y'a (Hıristiyan dininde 'hain') lanı anlatan CorpusChristi adlı oyunu ğlersiniz. Ya da eğer bir varoluşçuysa- :, iki adamın yirmi beş yıl boyunca bir ıyoya tıkılıp kalmasını anlatan 'Do ı Come HereOften?' TBuraya Sık Sık ir misiniz?) adlı oyun çok daha ilginç jilir. Alternatiflerden biri de Jim Ro- irki'nin. bir insan bedenininnasıl ru- şekillere girebileceğini kanıtlayan erisi. unlann hepsi Edüıburgb Fringe Fes- i'nde olupbitiyor. Fesrival, şehri kü- ırgo. müstehcenlik. biçimsizlik, ba- ; kötü zevkin ürünleriyle 30 Ağus- kadar tutsak edecek. yle bir festivalin pek çok kesimden alması ve protestolarla karşılaşma- ınılmaz. Baron Brodıers adlı Mu- ap grubu, yukanda adı geçen şar- yanı sıra bir de 'C umartesi Gecesi adlı filmden esinJe 'Şebbat (Mu- •in elektrik yakmadıklan kutsal cu- Fringe'deyeraJan sanatçılar etfcüılîlderini sokaklarda sahneliyorlar. McNaDy'nin protesto edilen oyunu 'Corpus Christi'. martesi günü) Gccesi Ateşi' diye bir baş- ka şarkı söylediklerinde dindarMusevi- ler küplere bindı. Terence McIVaDy'nin yazdığı 'CorpusChristi' adlı oyun da iki bin Hıristiyanın sokaklara dökülmesine neden oldu. fsa peygamberi homoseksü- el olarak yorumlayan oyunu izleyen bir grup temsili durdurmaya çahştı. tiyatro- nun dışında protesto gösterileri dûzenlen- di. New York'ta oynadığı sıralarda da, ti- yatro yönetiminin salonun kapıianna bomba dedektörleri yerleştirmelerine ne- den olmuştu bu oyun. Yönetmen Stephen Henrj r . EdinburgJı'taki prömiyerden ön- ce yaptığı konuşmada, M Annem bana ne- den 'MaryPbppins' gibişirin biraşvn yaz- madığonı soru\or. O>sa bu oyunun ana mesajı ırk ya da cins amraı gözetmeden İsa'nın herkese ait oMuğudur" diyerek oyununu savundu. Müstehceniiği yogun olarak kullan- mak isteyen tiyatro yönetmenJeri genel- liklekJasik metinlere ağırlık verdiler. Bu- na bir örnek Adam Thirhrer'm yönetti- ği. Shakespeare'ın 'Bottom'ı. Oyun. özel- likle büyük şairin insan vücudundaki mahrem bölgeler için bulduğu metafor- iarla dikkat çekiyor. "Festivalde bu kadar etkinlik bombardımanına tutuian insan- lann kırk beş dakikaiık bir egience ve müstehcenüğedeihtiyaçlan vardır. Ü$te- lik bu ayıu zamanda çok egitici" diyor Thirlwer. Birkaç tiyatrotopluiuğu 'Mac- betb'i farklı yorumJarla sahneliyor. Bun- lardan en kayda değer olanı ise, ünlü Avustralyalı şarkıcı Kyiie Minogue'un kızkardeşi Dannj İVCnogue'un oynadığı Macbeth. Birdiğeryorum. 'Macbetb-the Director's Cut' ta MacdulTun çocukla- nnın işledikleri cinayetleri anlatarak Ro- se ve Fred Hfest adlı ünlü katil çiftin se- ri cinayetlerine göndermede bulunuyor. Yemek de seks kadar revaçta bu yılki Fringe'de. Sahnelenen dört oyunun ana öğelerini havuçlar, brokoliler, portakal- lar ve kabak yapraklan oluşturuyor. Bu oyunlar içinde en çok rağbet göreni ise dörtçılgın aşçı ustasının birdüğün yeme- ğine hazırlanırken davul çalmalanm, kav- ga etmelerini ve türiühokkabazlıklar yap- malannı anlatan, Kore yapımı 'Coldn' adlı oyun. Fringe'de en çok ilgi görmesi bekJenendansgösterisı iseGumbootegru- bunun .12 siyahi erkek dansçı, Güney Afrika'daki maden işçilerinin ırk aynmı günlerinde uygulanan konuşma yasağın- dan dolayı, iletişim kurabilmek için icat ettikleri, tepinmeye dayalı bir dans türü- nü tanıtacaklar. En sıra dışj etkinlikle- rden bin de, Aüce Dougbs'm yönettiği 'Written OflT adlı oyun. Sıra dışı, çünkü hiçbir tuhaflık içermiyor. Bir sosyal iş- çiyle bir hükümJü arasındaki ilişkiyi an- latan oyun, Edinburgh'un ortamma bir nebze olsun ciddi bir hava veriyor. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDtJB HayatKarşısında Sanınm ortaokul ders kitaplannda görmüştüm ilk kez. Altamira ve Lascaux mağaralarındaki re- simler. On beş bin yılönceyapılmış mağaranssim- leri. Koşuşan, atfayan, zıplayan hayvan resimleri. Av sahneteri. On beş bin yıl önce bir insan -ilkel insan demek gelmiyor içimden- yaşadığı maâa- ranın duvarianna resim yapmaya kararveriyor. In- sanlık tarihi için ne rrtüthiş, sarsıcı bir an. Bir insan diyorum, ama beJki iki kiş/ydiler, belki daha fazla. Gerçi ayn ayn iki mağaradaki resimler ayn ayn bi- rer bireyin elinden çıkmış gibiler. Boyaolarak ne kullandılaracaba? Yanmışağaç parçalan, kan, sidik, bitkiler, yaprakJar, çamur; on beş bin yıl önce resim malzemesi olarak ne bula- bilirlerse. Kim ne dersedesin, benim için sanat ta- rihinin başlangıcı, Ispanya veFransa'dakibu iki ma- ğaranın duvarianndaki resimlerie başlar. Demern şu ki, o mağara resimleri olmasaydı Miro, KJee ve Picasso olmayabilirdi. Her şeyin -evren dahii- başladığı bir an vardır. Sanatın -en azından resim sanatının- başlangıç noktalan ola/ak, on beş bin yıl önce ev olarak kuNanılan o iki mağarayı göste- rebiliriz. Resimleri yaptıklan günün gecesi, o gece nasri uyudularacaba? Rüyagördülermi? Seviştiler mi? Butch Cassidy'nin filmdeki unutulmazsorusugi- bi: Kimdi yahu bu henfler? sit • • • Kimdi yahu bu heriflerdiye sorarsormazdurak- ladım. On beş bin yıl önce resim sanatını mağara duvariannda başlatanlann "herif" olduklannı ne- reden, nasıl bilebiliriz? Zamane ressamlannın ter- sine, yapıtlannın altına imzafilanatmamış sanat- çılanmız. Kim bu hatunlar da denebilir rahatlıkla! Büyük bir ihtimalle mağara duvarlannao enfes re- simleri yaptıktan sonraArif'in bannda cin-tonik iç- meye gitmemişlerdir. Altamira ya da Lascaux ci- vannda caz ya da film festivali de yoktu o zaman-. lar. Ne yaptılar acaba.. bu hatunlar ya da herifler? İnsandurupdururken resim yaptıktan sonra ne ya- par? Deli olmak işten değil! Gelişen bilim çeşitli yöntemlerle bu mağara re- simlerinin yaşını saptayabiliyor. On beş bin yıl ön- ce yapılmış bunlar kesinlikle. Kim yaptı, neden yaptı, yaptıktan sonra ne yaptı... bunlar bilimin meselesi değildir. Burada işin içine şiir ya da an- latı girer. Tiyatro girer. On beş bin yıl önce o insan- lar, o resimleri, o mağaraduvannaresmettikten son- ra seviştiler mi, ağladılar mı, güldüler mi, diye dü- şündüğünüz anda, mağaranın dışında gelişen bir' imge gücünün kuyruğuna yapıştınız demektir. On beş bin yıl önce mağarasının duvarlanna re- sim yapan bir insan, gece olunca gökyüzüne na- sd bakıyordu acaba? Sevgili Anadolumuzda böy- le mağaralann bulunmaması canınızı sıkmasın. Mardin'de, Hakkâri'de, Eskişehir'de ya da Nallı- han'da benzeri mağaralann olmaması, o zaman- lar oralann kaiabalık olmadığını gösterir yalnızca. Miami, Münih, Bodrum ya da Marmaris'te de re- sim yapan kimse yoktu on beş bin yıl önce. Adı geçen yerler, daha sonra gelişmiş serpilmiş yerie- şim bölgeleridir. Peki ama ne yapıyordu o mağara insanı? Sanat yapmıyordu herfıalde. Resim yaparak bir şey an- latıyordu. Neden anlattığı "şeyi" resim yoluyla an- latmaya ça/ışıyordu? Içgüdüsel bir pariama anıy- la mı karşılaşıyoruz?Avcılık, hayvanlar,figürler..bun- lann hepsinden etkilenmiş olması gerek, efendi efendi ya da hanım hanımcık otururken rnağara- sında. Yine de öyle bir davranış ki açıklaması ko- lay değil. On beş bin yıl önce mağaranızda uslu uslu otururken kalkıp duvarlara resimler yapmak. Uygariığın atlama noktalan vardır. E/ma, New- ton'un kafasınadüşmesebile, enindesonundada- lından aynlır, yeredüşer. Bunun tersi mümkün de- ğildir. Altamira veLascaux mağaralarındaki resim- leri düşündükçe çağdaş ressamlarımızın ço_ğunu anımsayarakgülümsüyorum. Nurilyem'den Omer Uluça, Cihat Burak'tanOrhanPeker'e, Mübm Orhon'dan Adnan Turani ye, Fikret Mualla'dan Komet'e, Eşref Üren'den, \zzet Melih'ten, Abi- din Dino'dan Selim Cebeci ye, AJi Arif Ersen'e kadarne kadarçok, ne kadaraydınlıkmağara res- samı çıkmış! Güzel insanlar. Sahtekârlarherzaman varolacaktır. Beni ilgilen- diren onlar değil, öbürküler. On beş bin yıl önce mağaralarında otururken ayağa kalkıp duvarlara, "bak şimdi ne yapacağım" resimlerini çizenler. Meseleye böyle bakarsanız yirminci yüzyılın brtti- ğigünlerde Matisse'i, Duchamp'ı, Kandinsky'yi ve Rothko yu anlamak mümkündür. Yoksa insan, kendinin de önemli olduğunu anlatmaya çalışırki, bunun hiçbir mağara duvannda yeri yoktur. Hayat karşısında Kofombiya'nın sevilen komedyeni öfdürüldü • Kültür Servisi - Kolombiya'run, sıyasetçüerle ilgiii parodileriyle tanınan ve çok sevilen komedyeni Jaime Garzon öldürüldü. Pölis yetkilileri, Garzon'un, başkent Bogota'da radyodaki işine giderken yolda motosikJetli iki saldırgan tarafindan vurulduğunu bildirdiler. Garzon'un çahşüği Radionet adlı istasyondan yapıJan açıklamada, saldınnm sorumluluğunu Kolombiya'run en büyük ölüm mangasınm lideri Carlos Castano'nun ûstlendiği belirtildi. Melvile'in2 krtaöı YKY'ıten çıktı • KüMr Servisi -ABD'li ünlü romancı, öykü yazan ve şair Herman MelviJJe'in, 'Moby Dick- Beyaz Balina' adlı yapın ile ölümünden beş ay önce yayunJadığı son romanı 'Billy Budd" Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıktı. Sabahattin Eyüboğlu ve Mina Urgan'ın Türkçeye çevirdiği, irom, mitoloji ve gerçekJiğin iç içe geçtiği 'Moby Dick-Beyaz BaJina'nın gözden geçirilmiş yeni baskısı, üç eleştirmenin yazar ve yapıfı üzerine değerlendirmelerini, balina avına iJişkin gravürleri ve Melville'in mektuplanm içeriyor. Ahmet Seven'in çevirisiyle, Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi arasında yayımlanan 'Billy Bud' ise bugüne dek pek çok dife çevrildi, sinemaya ve tiyatroya uyarlandı. Melville'in üç yılda tamamJadığı 168 sayfalık yapıt, kaza sonucu gemideki güvenlik görevlisini öldüren ve çıkan isyanda idam edilen genç bir gemicinin trajik öyküsünü anlatıyor. BUGÜN • R U M E L M S A J U KONSERLERl kapsammda saat21.00'de Izel'in konseri izlenebilir. (25115 71 - 360 90 90) • AÇIKHAVA KONSERLERİ çerçevesinde Sezen Aksu, saat 21 .OO'de sahneye çıkacak. (296 36 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle