18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 1999 PERŞEMBE HABERLER Yargıtay'da yeni başkan Sami Selçuk • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Mehmet Uygun'un emekliye aynlmasıyla boşalan Yargıtay l Başkanhgı"na4. Ceza Dairesi Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk seçildi. Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nda 9 adayla başlayan seçimlerin, 3. turuna kadar 5 aday çekildi. 3. turda Yargıtay l. Başkanvekili Ismet Aslan 69, Sami Selçuk 86, 6. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Nurettin Doğan 40 ve 21. Hukuk Dairesi Başkanı Orhan Yalçınkaya 32 oy aldı. Yargıtay Yasası gereğı 4. tura. en çok oyu alan iki aday Aslan ve Selçuk katildı. İsmet Arslan. 4. turda 93 oy alırken, Sami Selçuk 129 oyla Yargıtay 1. Başkanlığı'na seçildi. 6uı*betçilere bedelli askerlik • ANKARA (Cumhuriyet Biirosu)-TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda öncekı gün benımsenen Askerlik Yasası'na bir geçici madde eklenmesine dair yasa tasansma göre, 38 yaşını doldurdugu halde askerlik için başvurmayanlar ile döviz ödemeleri veya temel eğitimlerini süresi içinde yapmadıklan ıçin dövizle askerlik hizmeti kapsamından çıkanlanlar 2 yıl içinde. 3 yıldır yurtdışında çalıştıklannı gösterir belgelerle askerlik şubelerine başvurduklan takdirde 15 bin mark karşılığı bir aylık bedelli askerlik yapabilecekler. Yasaya göre. 40 yaşını tamamlamış olanlar da 20 bin Alman Markı ödenmesi halinde temel askerlik hizmetını yapmış sayılacaklâr. 8 bin 800 kişinin yararlanabileceği af niteliğindeki yasanın 3 yıl içinde geçerli olacağı kaydedildi. FP, üye bildipimi yapmadı • ANKARA (Cumhuriyet Biirosu) - Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılıgı Siyasi Partiler Sicil •> Bürosu'ndan alınan bilgiye göre, 1 Ocak 1999-30 Haziran 1999'a kadar olan son altı aylık döneme ilişkin siyasi partilerden yalnızca MHP, CHP, DYP, TStP ve SİP üye kayıt bildirimi yaptı. Partilerin kayıtlı üye sayısı sıralaması şöyle: DYP-3 milyon 753 bin 318, ANAP-3 milyon 293 bin 540. CHP-1 milyon 850 bin 657. MHP-571bin671. DTP-243 bin 602. DSP-205 bin 649, BP-43 bin 644, MP-33bin239. DP-15bin 324. YDP-12 bin 427. EMEP-3 bin 268, SlP-1456, TStP-31.FaziletPartisiise 1997yılından buyana Yargıtay Cumhuriyet Başsa\cılığı'na üye kayıt bildinminde bulunmadı. CSO MüdÜPÜ mahkûm oldu • ANKARA (Cumhuriyet Biirosu) - Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) Müdürü Nedim Tannkulu'nu, orkestra şefi Gürer Aykal'a 1 milyar lira tazmınat ödemeye mahkûm erri. CSO Müdürü Nedim Tannkulu. Gürer Aykal'ı "çıkar amacıyla özel orkestra kurmak. bakanlığın ve idarenin iznı olmadan CSO adını kullanarak bu orkestraya ödenek sağlamak, devletin kaynaklannı kötüye kuİlanmak. görevinin gereklerinı yenne getirmemek, yasayı ve yönetmelıkleri ihlal etmekle" suçlamıştı. Trenle flvnupa tUPU • İSTANBLL(AA)- TCDD, Eylül\eEkim aylannda Avrupa turu düzenleyecek. Yapılan yazılı açıklamaya göre, 26 Eylül-5 Ekim ve 5 Ekim-14 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek tura katılacak yolcular, Bükreş. Budapeşte, Viyana. Prag ve Sofya'nın yeraldığı Avrupa şehırlerinin tarihi ve turistik yerlerini gezecekler. Avrupa turuna katılmak isteyenlerin dört yıldızlı otellerde 6 gece konaklama, özel tren ve transferler, şehir turlan ve rehberlik hizmetleri de dahil kişi başma (1 yataklı) 2800 dolar, (2 yatakh) 2000 dolar, 5-10 yaş arası çocuklar için de 1400 doları gözden çıkarmalan gerekiyor. TV programcısı ve gazeteci Jon Alpert, medyada küreselleşmeye karşı savaşım veriyor ABD medyasmm at göLEYLA TAVŞANOĞLU Ülkemizden son hafta ilginç bir ga- zeteci geçti. Adı Jon Alpert olan bu gazeteci ABD'nin bir zamanlaren ün- lü televizyon haber programcılann- dan birisiydi. Ancak Körfez Savaşı sı- rasmda an kovanına çomak sokup bi- rilerinin hoşlanmadığı işler yapınca yedi yıldan fazla bir süre işsiz kaldı. Sonra da nedense Kosova savaşıyla birlikte yeniden yıldızı parladı. ABD'de bütün televizyon kanallan onun ha- berlerini yayırnlamak için birbirleriy- le yanşır oldular. Jon Alpert, ülkemiz- de çeşıtli kentlerde konferanslar ver- di. Özellikle de Türkiye GazetecilerCe- miyeti'nde verdiği medya ve basın ah- lakıyla ilgili konferansı büyük ilgi gör- dü. Türkiye'de olduğu günler içinde Jon Alpert'le medya ahlakı, tekelleşme ve Körfez Savaşı sırasında başma gelen- leri konuşruk. Konuşmamız içinde bi- ze söylediği şu sözler çok ilgi çekiciy- di: "Amerikalüar kendi bünyelerinde ne oiup bittigiyte ilgilenirter. Geri yanı onlara vız getir. Hatta Abdullah Oca- lan'ın yargüaudığını büe bilmivoriar. Büseterdibilealdınnazlanü." ' Jon AJpert'le bu ilginç konuşma- mız sorulu yanıtlı şöyle gelişti: - Sizin gazetetilik vaparken pekçok kez başımzın. bulunduğunuz iilkde- rin yetkili makamlanyla derde girdi- ğûıi büryoruz. Neden? ALPERT - Cünkü aklımla davran- mak yerine arada bir kalbimin sesini dinlerim. Tabii, kendimı korumak ba- kımından aklımla davranarak hayatı kendime daha kolaylaştınrdım. Ama ben böyleyim işte. Sanıyorum böyle davranmamın nedeni bende çok güç- lü bir ahlak kavramının, neyin doğru neyin yanlış olduğu duygusunun bu- lunması. Bu da insana bir çeşit inatçı- lık veriyor. Mücadele ettiğiniz kişi- nm, ne kadar büyük oldufu hiç aklı- nıza bile gelmiyor. Cektiğim haber filmlerinde ne de- rece yüksek düzeyli yetkililerle çatış- maya girdiğimi de gösteriyorum zaten. Bunlann sonuçlan da o haber filmle- Kuresellesme baskısı rinde yer alıyor. - Peki, çokhık- la kazanıyor mu- sunuz,yoksakay- bedentarafscmi oJuyorsunuz? ALPERT-Za- man zaman kay- bettim, zaman za- man da kazan- dım. Kazandığım olaylardanbirör- nekvermekgere- kirse... Işçilerini zehirleyenbirşir- ketin peşine düş- müştüm. Bu şir- ket, yaptığı anla- şılmasındiyefab- rikasını Meksi- ka'ya taşımıştı. Çünkü Meksika- lılan zehirlemek daha kolay ve da- ha ucuz. Meksi- kalılan zehirle- mekten paçayı da- ha kolay kurtara- bilirsiniz. Biz ekip olarak bir yıl süreyle bu şirketin peşine düştük. Gerçeği ortaya çıkarabil- mek için yasadışı yollara bile başvur- dum. Fabrikalara girmemem gerekir- ken fabrikalara girdim. Kimyagerler- le tahliller yaptırdım. Sonuçta, şirke- tin en üst düzey yetkilileri adaletin pencesinden kurtuldular, ama işçi gü- venliğinden sorumlu kişi hapse girdi. Şirket de yaptıklan nedeniyle uzun zaman medyanın diline düştü. Bir de Filipinler'de kazandığımız bir başan var. O dönemde ABD yöne- timi Filipinler'de Marcos hükümetini destekliyordu. Biz de Amerikan kamu- oyuna Marcos yönetiminin gerçek yü- zünügöstermeyeçalışıyorduk. Sonuç- ta amacımıza ulaştık ve ABD yöneti- mi de Marcos hükümetinden desteği- ni çekince, Filipinler'de iktidara de- mokrarik biryönetim geldi. Tabii ki bu sadece bizim başanmız değildi. Ama örfez Savaşı sırasında yaptığı haberler nedeniyle 7 yıl işsiz kalan ABD'li gazeteci Jon Alpert'e göre Amerikan medyası sadece yerel ve kendini ilgilendiren haberlerle ilgileniyor. Alpert, Amerikalılann, Öcalan'ın yargılandığını bilmediklerini söylüyor. Alpert'e göre Öcalan değil de basit bir suçtan dolayı bir ABD'li Türkiye'de yargılansaydı, Amerika'da daha çok ilgi uyandınrdı. biz koca bir göle bir damlayla k?tkı- da bulunmuştuk. Körfez'e gitmeıni istemediler -Pekiyenilgflerinizden söz edersek? - Körfez Savaşı 'nda gerçek bir ye- nilgiye uğradığımı söyleyebilirün. Sa- vaş sırasında Bağdat'taydım. Herkes savaşta sadece CNN'in muhabiri Pe- ter Arnett'in orada olduğun sanır. Bu doğru değil. Ben de oradaydım. Beni NBC Körfez'e gönderecekti. Ama tam havaalanına varmıştım ki gitmememi söylediler. Ben de bunu reddettim ve hem bir gazeteci hem de bir Amerikan vatandaşı olarak oraya gitmemin görevim olduğunu söyle- dim. Bağdat'a gittigimde kurallann çok katı olduğunu gördüm. Hemen hemen hiçbir yerde görüntü alınmasma izin verilmiyordu. Yetkililerden mülakat almak hemen hemen imkânsızdı. Ya- nırruzda hep birisi vardı. Biz orada bütün kurallan bozduk. Kurallan bozduğumuzu bilıyorlardı, ama bunu nasıl becerebildigimızi kes- tiremiyorlardı. O dönemde neler olup bittiğinı ke- sinlikie medyadan gizleyen ıkı garip ortak vardı. Bunlar Saddam Hüseyin ve ABD yönetimiydi. Bu konuda or- tak hareket ediyorlardı. Daha sonra koşullar değişti. Ama baştan durum böyleydi. tki taraf da sivillere zarar verilmediği izlenimini yaratmaya ça- lışıyorlardı. Gazetecilerin Irak içinde ne olup bittiğini öğrenmelerini bütün güçleriyle engelliyorlardı. ABD yö- netimi her gün bol bol yalan üçeîiyor- du. Elimde yalan üretildiğinin kanıt- lan vardı. -Nelerdi bunlar? -Irak'ta cektiğim filmler. Bunlan ço- raplanmın içinde gizleyerek ABD'ye döndüm ve hemen NBC'ye gittim. NBC yetkilileri bu başanmdan şaşkma dönmüşlerdi.O ge- ce televizyonda cek- tiğim görüntüleri bi- rinci haber olarak verme karan aldı- lar Amaaynıgünöğ- leden sonra saat iki- de NBC'nin başka- nı beni arayarak filmleri gösterme- yeceklerini ve işi- me son verdiklerini haber verdi. Bunun üzerine filmleri alıpCBS'e gittim. Televizyon haber dairesi baş- kanıyla görüştüm. Adam çok etkilen- mişti. Yann bunu birinci haberolarak gösteririz. dedi. Derken sabaha kar- şı evine telefon etmişler ve görevden alındığını kendisine bıldirmişler. Bunun sadece bir rastlandı olduğu- nu o kişi bana söyledi. Bilmiyorum. Bil- diğim tek şey savaş sırasında ABD'de o filmın hiç yayımlanmadığıdır. - Savaştan sonra kuiUmldı mı? -Bütün basın, kendılennin nasıl ya- nıltıldığını ve yanlış yönlendirildiği- ni söylüyor, buna teplu gösteriyordu. Bu yanıltma ve yanlış yönlendirmele- re örnek olarak benim filmim göste- rilmişti. Medya ahlakı - Bu koşullar altında medyada ah- laktan söz edebilir miyiz? - Tabii ki söz edebıliriz. Ömeğin ben medyada ahlak için mücadele ve- riyorum; meslek ahlakına uygun dav- ranıyorum. Medya ve basın kuruluş- '•'l~ Avrupa r ^- medya birliği kııruyorEkonomi Servisi - Avrupa televizyon endüst- risi, ABD'li rakipleri ile mücadele edebilmek için bırleşmeye gidıyor. New York Times gaze- tesinin habenne göre, Avrupalı televizyon kanal- lan ve lnternet servis sağlayıcı şirketlerin ger- çekleştireceği sınır ötesi işbirliği içerisinde kı- tada birkaç ülkede hisse bazında yatınmlan olan Amerikan bilgisayardevi Microsoft'undayerala- cağı belirtildi. Karar. uzmanlarca da medya ala- nındadünya çapında yaşanan tekelleşme girişim- lerinin yeni bir halkası olarak yorumlandı. Küreselleşen pıyasada ABD'li güçlü rakiple- ri ile mücadele etmekte zorlanan Avrupa televiz- yon endüstrisinin söz konusu birleşme karannm uygulanmasının uzun zaman alacağı bildirildi. Pan-Avrupa Birliği îletişim Şirketi'nde halen yüzde 7.8 hissesi bulunan Microsoft'un ise bu kıtadaki televizyon ve lnternet endüstrisinde et- kisini genişletme çabasında olduğu belirtiliyor. Haberde Avrupa'da TV kanallanndaki devlet tekelinin 1980'lerin başında kınlması ile birçok özel şirketin türedigi ve bu şirketlerin birleşme ve güçlenme çabasma girdiği ifade edildi. Hollanda'da geçen ay Pan-Avrupa Birliği Ko- münikasyon adlı bir şirketin Avrupa çapında kablolu yayında hâkim dunıma gelebilmek için Lüksemburg'daki SBS televizyonu ile birleşme karannı açıklamış, SBS de mart ayı içinde böl- gedeki komünistblokun çökmesinin ardındanku- rulan Orta Avrupa Medya Girişimi adlı bir rad- yo ve televizyon zinciri ile birleşmiştı. Haziranda Pan-Avrupa Birliği, kablo ve uydu yaymlan alanında Polonya ve Fransa şırketi ile 10 Avrupa ülkesinde 7.7 milyon aboneye sahip olacak bir ortaklık kurmuştu. Italyan Mediaset ve Alman Kirch Grubu'nun bırleşmesinin ardından Fransız Vivendi ile Ka- nai Artı arasuıdaki işbirliği ise dünya çapındaki medya devi Rupert Murdoch'un adının kanş- ması ile bir spekülasyona dönüşmüştü. M a r d i n t u r i z m y a t ı r ı m ı , b e k l i y o r ALPERTÜRGUT MARDİN-Anadolu'nun 5 bin yılhk egzotik Sümer ve Asur ken- ti Mardin, 14 medeniyete ev sa- htpliğr yapmanın vermiş olduğu gûvenle bugün Masus Dağı'ndan Tûrkiye'yi seyrediyor. Her dinin birlikte kardesçe yaşadığı kent, Gûneydoğu'nun en uygar kenti. Gezilmesi, görülmesi, yaşanma- sı gereken bir şehir olan Mardin, bir an önce rurizme açılmak için yatınm bekliyor. Gûneydoğu Anadolu Bölge- si'nin en modera ve görülmeye de- ğer kenti, Mardin. Birbirlerine "abbara" adlı tünellerie bağlı olan daracık sokaklann yükûnü eşek- ler çekiyor. Cöp ve çarşıdan çar- şıya mal taşıyan kadrolu eşekler, 200 kilo yülcün altmda merdiven- lerden Ormanabiliyor. Kentin tek Iûks oteli, 3 yıldızlı Bilen Otel; bir de Bayraktar OteJ var. Ancak bu otelde kalacak olanlann kirli çar- şatlar, akmayan sular. gınlemeyen tuvaletler, tahtakurulan, bitler, pi- relerle mücadele etmesi gerekiyor. Temiz çarşaf isteyenler ise otel görevlilen tarafindan. '"Sizrfcnöo- cc gürüJtû yapanlan polisaklı, ne- zaretegörürdö" tehdidiyle karşı- laşıyor. Mardin'egelengazeteci- ler, yurtiçi gezi ve ticaret kafîle- leri ileturistler,polisler tarafindan "^akûstü'' güvenlik sorgulama- smdan geçiriliyor. Dantel gibi işlenmiş ve sûslen- miş tarihi taş evlerin duvarlan adetaklimavazifesi görûyor. Mar- din halkı yeni yeni yapılan beton binalardan ise kentin estetifini bozdugu gerekçesiyle şikâyetçi. Mardin Kalesi'nden. kuşbakışı Marcfin'deyaşayudar5binyılhktsrflyheransohıyor. Dinlerin kardeşkentigöz alabildiğince uzanan Kızıl- tepe ve Suriye ovalannı seyret- mek ise ayn bir zevk. 1604 yılhk Deyrülzeferan Sür- yani Manasün ve 1500 yıllık Mer- yem Ana Kilisesi'nin de aralann- da bulunduğu çok 6ayıda tarihi yapı, Mardin'in tarihle olan bir- liktelığının ispatı olarak varhğım halen sûrdünryor. Gûneydoğu'da- ki tûm illerde olduğu gibi Mar- din'de de yemek yapmak ve ye- mek bir sanat. Mardinliler, kent- lerine gelen her yabancıya mev- lit çöreği (ikliçe), zerde. kızarmış içli köfte (trok), haşlanmış içli köfte (ıkbabet), mercimekli köf- te (bellog), kaburga dolması, iş- kembe doJması (kibe) ve çoban çorbasından (lebeniye) tatmasını ve kendine özgü Mardin şarabm- dan içmesini öğûtlüyor. Midyat'ta Artuklulardan kal- ma taş oymacılığı. Yine Midyat'ta telkâri gümüş işlemecüiği, Irak'tan tankerlerle mazot getirilmesi, Nu- saybin'nde kaçak eşya pazan ve bugün parmakla sayılacak kadar az kişi tarafindan yapılan semer- cilik Mardin halkının alternatif geçim kaynaklannı oluşturuyor. Eskiden Süryani ve Müslüman- lardan oluşan eşit nüfus yoğunlu- ğu bugün yerini Araplann ege- menliğine bırakmış. Mardin'in ilçelerinde başta Kı- zıltepe ve Nusaybin olmak üzere nüfus, Kürtkökenli yurttaşlardan oluşuyor. lan bazen ahlaka uygun da\Tanıyorlar, bazen de ahlak kurallannı göz ardı ediyorlar. Eğer özgürlük istiyorsanız, her tür- lü özgürlüğü elde etmek için savaşım vermek zorundasınız. Onurlu gazetedlik - Peki, size bu davTanışlan yapan NBC ve CBS'e dava açtuuz mı? -Bildiğim kadanyla ABD'de bu an- lamda yasal hak arama olanağı yok. lş- ten atıldığınızda şirket aleyhine dava açabilirsiniz. Ama ben bu yolu secmek istemedim. Istediğim onurlu bir bi- çimde çahşmaktı. Bu bana ait bir ka- rardı. Belki yanlış venlmiş bir karar- dı, ama bana aitti. Gerçekten iyi bir gazetecilik yaptı- ğıma ve günün birinde binlerinin bu- nu göreceklerine inanıyordum. Elime başka bir firsat gececeğini düşünüyor- dum. Evimde oturup ağlamak ya da avukat yazıhanesinde bana yapılan- lardan yakınmak benim tarzım değil- di. Üstelik, onlar benim sadece orta- lığı kanştırmak istediğimi düşünecek- lerdi. Devre dbşı bırakılmıştun. Yfeniden bir şeyler yapabilme olanağını bulabil- mem için aradan yedi sekizyıl geçme- si gerekti. Saddam Hüseym'le müla- kat yapmıştım. Sav'aştan beri hiç kim- se ondan demeç alamamıştı. Bu mü- lakatı da ABD'deki televizyonlarda yayımlatamadım. Böyle birmülakat ol- mamış gibi davrandılar. Ama son aylarda Yugoslavya'daydım ve birden bütün televizoynlar benim ha- berlerimi elde etmek için birbirleriy- le savaşa tutuştular. Herhalde yedi yıl sonra, kaptığım tehlikeli hastalığı at- lattığımı düşündüler. - Yani bir anlamda sfai beraat mı et- tirdiJer? - Evet, öyle oldu. Şu anda Home Box Offıce (HBO) adlı kuruluşta ça- lışıyorum. Tıme-Life Grubu ve CNN'in ortaklığıyla kuruldu. Öte yandan da New York'ta Communities TV Cen- ter adlı kuruluşta görçvim var. Bu ku- ruluş, medyaya ulaşamayan kişiler için programlar hâzırlıyor. Genelde de kent- te en yoksul insanlarla çalışıyoru-. Onlar kendı televizyon porgramlannı yapıyorlar. Bu da bizim medyanın glo- ballaşmesi ve medya tekellerine kar- şı mücadele biçimimiz. ' Kendi yaşadığımız toplum içinde medyayı daha derm)kratikleştirrneye ca- lışıyoruz. Medya toplumda hem bas- kıcı hem de özgürleştirici bir araç ola- rak kullanılabilir. Benim trilyonlanm ohnadığı için medya devi Rupert Mur- doch gibi dünyayı etkileyecek program- lar yapamam. Beni bir sinek olarak düşünürseniz amacım her zaman kö- tü\ü sokmak olacaktır. ABD medyası yereüeşiyor - Sizce medyada vobuzuıklaria na- sıl mücadele edilebilir? - Ben bu ışı çok yaptım. Bir anlam- da ben eski bir boksör gibiyim. Arük yaşımı alıyorum. O nedenle de biz- den sonra mücadele edecek genç ku- şaklan yetiştirmek zorundayız. ABD'de çok fazla yolsuzluk olayı olduğu için hiç boş durmuyoruz. Yolsuzluklann ortaya çıkanlması çok ses getiriyor. - Peki, Türk medyasının durumunu nasıl göriiyorsunuz? - Ben de her Amerikalı gibi Ameri- ka dışında fazla bir şey bilmem. Ame- rikalılar sadece kendi bünyelerinde ne olup bitoğiyle ilgilenirler. Geri yanı on- lara vız gelir. Hatta inanır mısınız? Haritada Türkiye'nin yerini bilmeyen Amerikahlar çoğunluktadır. Hatta Ab- dullah Öcalan'ın yargılanmakta oldu- ğunu dahı bizim Amerikalılar bilmi- yorlar. Bılselerde aldırmazlardı. Tür- kiye"de oldugum süre içinde çok faz- la inceleme yapma olanağım olmadı. Amerika'da da televizyonlarda Türki- ye hakkında hemen hemen hiç haber yayımlanmıyor. Bakın, bugün Öcalan değil de basit bir suçtan bir Amerika- lı Türkiye'de yargılanıyor olsaydı, ABD'de çok fazla ilgi uyandınrdı. Amerika çok yerelleşti. Biz global- leşmeden söz ediyoruz, ama Amerika dünyaya at gözüyle bakıyor. Insanlar deli gibi Monica Lewinsky skandalını izlerlerken Türk ekonomisiyle ilgili bir programı ne yapsınlar? IRMIK/AYDIN ENGİN [email protected]. Bir kelebek bile daldan dala ko- nar, çiçekten çiçeğe dolarurken bi- raz durur; çiçeğin özsuyunu emer, bir başka çiçeğe konmak üzere ha- valanır. Türkiye'de gündem değişiklikle- ri sizi dehşete düşürmüyor mu? Kelebekten daha 'uçucu'. Gaze- telerin birinci sayfalan, ekranlann ilk haberlerinin ömürleri göz açıp kapayana kadar değişiyor. Hiçbir gündem maddesi sonuçlanma- dan, gereğince didiklenemeden, birazcık olsun derinleştirilmeden gününü dolduruyor ve bir başka- sına geçiliyor. Sırf can sıkıntısından, Cumhuri- yet'in arşivindeki son 30 günün ga- zetelerini hızlı hızlı çevirdim. Başım döndü, ayan bozulmuş dönme do- laba binmiş gibi oldum, midem bu- landı. Sıcağın Erittiği Gündem(ler)... Fethullah Gülen'in bantlannın medyaya sızdınldığı günleri anım- sayın. Birfinans imparatorluğu ku- rulmuş, bir medya devi yaratılmış; dahası, kendi merkezi disiplini olan ve bu disiplini tıkırtıkır işleyen bir ör- gütlenme gerçekleştirilmiş. Bunun en tepesindeki 'zat'm kapalı top- lantılarda yaptığı konuşmalann vi- deo bantlan yayımlanmış ve o bant- larda 'gizli tutulan birhedef'e doğ- ru yüründüğünün ciddi ipuçlan ser- gilenmiş. Sonra?.. DGM Savcısı Nuh Mete Yük- sd'in, kJam istemli soruşturma baş- latıldığı haberini çok fazla ciddiye al- mak mümkün değil. O bunu hep yapıyor. Oysa yayımlanan video bantlan, o bantlarda söylenenler, o bantiar üstüne yazılıp çizilenler çok ciddiydi. Gündemden düşmesi mümkün olmayacak kadar ciddi. Gülen ya aklanmalrydı ya da yargı- lanmalı... Gülen'e aynlmış gazete sayfala- nnda dolanırken, bellek sizi ister is- temez bir başka gündeme, artık es- kimiş, bayatlamış ve unutulmuş bir gündeme sürüklüyor: Merve Ka- vakçı. Kavakçı'nın, Türkiye Cumhuriye- ti yasalanna aykın olarak ABD va- tandaşlığına geçtiği saptanmış ve vatandaşlıktan çıkanlmıştı. Türkiye günlerce 'Merve Vakası' ile çalka- lanmıştı. Peki sonra n'oldu? Merve Kavakçı şu anda ülkede- ki en yüksek 'erk r m, TBMM'nin üye- si mi, değil mi? Türkiye Cumhuri- yetiyurttaşı olmayan bir 'vekile'miz varmı, yokmu? Kimse kalkıp, "Sorvn yargıya in- tikal etmiştir. Şimdi Danıştay karar verecek. Bu karara göre..." deme- sin. TC yurttaşı olmayan birTC mil- letvekili, 'adalet çarkı ağırişler' ma- zeretinin örtemeyeceği kadar cid- di bir konudur. Danıştay için 'Mer- ve Vakası' sıradan bir hukuk işlemi olarak kavranıp, yorumlanıp, öyte ele alınamaz. Bu ülkede TC yurttaşı ol- mayan TC milletvekili sık sık rast- lanan, sıradan bir olay değil. Merve Vakasını da, Gülen kaset- lerini de belleğin derinliklerine göm- dük ve yeni gündemlere geçtik. 'Ab- dullah öcalan' davası epey oyala- dı bizi. Mudanya kıyısında kurulan medya(dar)ağaçlannın gümbürtü- sü, Imralı mahkemesinin 'idam' ka- ran ile noktalandı. Ardından gaze- teler ve ekranlar 'idam etmeli - yok hayıretmemeli' tartışmalanyla do- lup taştı ve... Ve o da birti. Bu ülkenin son 20 yılına damgasını vuran bir olgu, Kürt sorunu da gündemden düşürüldü... Şimdi birkaç gün Istanbul Borsa- sı'ndaki vurgunla oyalanacağız... Kimsenin kuşkusu olmasın, birkaç gün sonra o da sünecek, yanrtlan- madan sonlanacak ve toplumsal belleğin çöp sepetine yolcu edile- cek... Daha da gerilere gkdip anımsadık- larımızı sıralamaya kalksak, bu kö- şe değil, bu gazetenin bir haflasıyet- mez: Örneğin: Susurluk ne oldu? ••• Böyte can sıkıcı anımsatmalar ya- pıldı diye somurtmayın. Biliyorum, yaz bastırdı. Boğucu yaz sıcağına gündem dayanmıyor... Sıcak gündem(ler)i eritiyor. Türki- ye'ye gündem dayanmıyor... Peki bu boğucu sıcağa gazeteci nasıl dayansın? Şu okuduğunuz gi- bi abuk sabuk bir yazı döktürüp, yazıişlerinin yolunu tutup, yıllık izin- lere ilişkin yeni bir düzenleme olup olmadığını mı sorsa acep?..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle