Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 1999 PERŞEMBE
HABERLER
Yargıtay'da yeni
başkan Sami
Selçuk
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Mehmet
Uygun'un emekliye
aynlmasıyla boşalan
Yargıtay l Başkanhgı"na4.
Ceza Dairesi Başkanı Doç.
Dr. Sami Selçuk seçildi.
Yargıtay Büyük Genel
Kurulu'nda 9 adayla
başlayan seçimlerin, 3.
turuna kadar 5 aday çekildi.
3. turda Yargıtay l.
Başkanvekili Ismet Aslan
69, Sami Selçuk 86, 6.
Hukuk Dairesi Başkanı
Ömer Nurettin Doğan 40
ve 21. Hukuk Dairesi
Başkanı Orhan Yalçınkaya
32 oy aldı. Yargıtay Yasası
gereğı 4. tura. en çok oyu
alan iki aday Aslan ve
Selçuk katildı. İsmet
Arslan. 4. turda 93 oy
alırken, Sami Selçuk 129
oyla Yargıtay 1.
Başkanlığı'na seçildi.
6uı*betçilere
bedelli askerlik
• ANKARA (Cumhuriyet
Biirosu)-TBMM Plan ve
Bütçe Komisyonu'nda
öncekı gün benımsenen
Askerlik Yasası'na bir geçici
madde eklenmesine dair
yasa tasansma göre, 38
yaşını doldurdugu halde
askerlik için başvurmayanlar
ile döviz ödemeleri veya
temel eğitimlerini süresi
içinde yapmadıklan ıçin
dövizle askerlik hizmeti
kapsamından çıkanlanlar 2
yıl içinde. 3 yıldır
yurtdışında çalıştıklannı
gösterir belgelerle askerlik
şubelerine başvurduklan
takdirde 15 bin mark
karşılığı bir aylık bedelli
askerlik yapabilecekler.
Yasaya göre. 40 yaşını
tamamlamış olanlar da 20
bin Alman Markı ödenmesi
halinde temel askerlik
hizmetını yapmış
sayılacaklâr. 8 bin 800
kişinin yararlanabileceği af
niteliğindeki yasanın 3 yıl
içinde geçerli olacağı
kaydedildi.
FP, üye bildipimi
yapmadı
• ANKARA (Cumhuriyet
Biirosu) - Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılıgı
Siyasi Partiler Sicil •>
Bürosu'ndan alınan bilgiye
göre, 1 Ocak 1999-30
Haziran 1999'a kadar olan
son altı aylık döneme ilişkin
siyasi partilerden yalnızca
MHP, CHP, DYP, TStP ve
SİP üye kayıt bildirimi
yaptı. Partilerin kayıtlı üye
sayısı sıralaması şöyle:
DYP-3 milyon 753 bin 318,
ANAP-3 milyon 293 bin
540. CHP-1 milyon 850 bin
657. MHP-571bin671.
DTP-243 bin 602. DSP-205
bin 649, BP-43 bin 644,
MP-33bin239. DP-15bin
324. YDP-12 bin 427.
EMEP-3 bin 268, SlP-1456,
TStP-31.FaziletPartisiise
1997yılından buyana
Yargıtay Cumhuriyet
Başsa\cılığı'na üye kayıt
bildinminde bulunmadı.
CSO MüdÜPÜ
mahkûm oldu
• ANKARA (Cumhuriyet
Biirosu) - Ankara 12. Asliye
Hukuk Mahkemesi.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası (CSO) Müdürü
Nedim Tannkulu'nu,
orkestra şefi Gürer Aykal'a
1 milyar lira tazmınat
ödemeye mahkûm erri. CSO
Müdürü Nedim Tannkulu.
Gürer Aykal'ı "çıkar
amacıyla özel orkestra
kurmak. bakanlığın ve
idarenin iznı olmadan CSO
adını kullanarak bu
orkestraya ödenek
sağlamak, devletin
kaynaklannı kötüye
kuİlanmak. görevinin
gereklerinı yenne
getirmemek, yasayı ve
yönetmelıkleri ihlal
etmekle" suçlamıştı.
Trenle flvnupa
tUPU
• İSTANBLL(AA)-
TCDD, Eylül\eEkim
aylannda Avrupa turu
düzenleyecek. Yapılan yazılı
açıklamaya göre, 26 Eylül-5
Ekim ve 5 Ekim-14 Ekim
tarihleri arasında
düzenlenecek tura katılacak
yolcular, Bükreş. Budapeşte,
Viyana. Prag ve Sofya'nın
yeraldığı Avrupa
şehırlerinin tarihi ve turistik
yerlerini gezecekler. Avrupa
turuna katılmak isteyenlerin
dört yıldızlı otellerde 6 gece
konaklama, özel tren ve
transferler, şehir turlan ve
rehberlik hizmetleri de dahil
kişi başma (1 yataklı) 2800
dolar, (2 yatakh) 2000 dolar,
5-10 yaş arası çocuklar için
de 1400 doları gözden
çıkarmalan gerekiyor.
TV programcısı ve gazeteci Jon Alpert, medyada küreselleşmeye karşı savaşım veriyor
ABD medyasmm at göLEYLA TAVŞANOĞLU
Ülkemizden son hafta ilginç bir ga-
zeteci geçti. Adı Jon Alpert olan bu
gazeteci ABD'nin bir zamanlaren ün-
lü televizyon haber programcılann-
dan birisiydi. Ancak Körfez Savaşı sı-
rasmda an kovanına çomak sokup bi-
rilerinin hoşlanmadığı işler yapınca
yedi yıldan fazla bir süre işsiz kaldı.
Sonra da nedense Kosova savaşıyla
birlikte yeniden yıldızı parladı. ABD'de
bütün televizyon kanallan onun ha-
berlerini yayırnlamak için birbirleriy-
le yanşır oldular. Jon Alpert, ülkemiz-
de çeşıtli kentlerde konferanslar ver-
di. Özellikle de Türkiye GazetecilerCe-
miyeti'nde verdiği medya ve basın ah-
lakıyla ilgili konferansı büyük ilgi gör-
dü.
Türkiye'de olduğu günler içinde Jon
Alpert'le medya ahlakı, tekelleşme ve
Körfez Savaşı sırasında başma gelen-
leri konuşruk. Konuşmamız içinde bi-
ze söylediği şu sözler çok ilgi çekiciy-
di:
"Amerikalüar kendi bünyelerinde
ne oiup bittigiyte ilgilenirter. Geri yanı
onlara vız getir. Hatta Abdullah Oca-
lan'ın yargüaudığını büe bilmivoriar.
Büseterdibilealdınnazlanü." '
Jon AJpert'le bu ilginç konuşma-
mız sorulu yanıtlı şöyle gelişti:
- Sizin gazetetilik vaparken pekçok
kez başımzın. bulunduğunuz iilkde-
rin yetkili makamlanyla derde girdi-
ğûıi büryoruz. Neden?
ALPERT - Cünkü aklımla davran-
mak yerine arada bir kalbimin sesini
dinlerim. Tabii, kendimı korumak ba-
kımından aklımla davranarak hayatı
kendime daha kolaylaştınrdım. Ama
ben böyleyim işte. Sanıyorum böyle
davranmamın nedeni bende çok güç-
lü bir ahlak kavramının, neyin doğru
neyin yanlış olduğu duygusunun bu-
lunması. Bu da insana bir çeşit inatçı-
lık veriyor. Mücadele ettiğiniz kişi-
nm, ne kadar büyük oldufu hiç aklı-
nıza bile gelmiyor.
Cektiğim haber filmlerinde ne de-
rece yüksek düzeyli yetkililerle çatış-
maya girdiğimi de gösteriyorum zaten.
Bunlann sonuçlan da o haber filmle-
Kuresellesme baskısı
rinde yer alıyor.
- Peki, çokhık-
la kazanıyor mu-
sunuz,yoksakay-
bedentarafscmi
oJuyorsunuz?
ALPERT-Za-
man zaman kay-
bettim, zaman za-
man da kazan-
dım. Kazandığım
olaylardanbirör-
nekvermekgere-
kirse... Işçilerini
zehirleyenbirşir-
ketin peşine düş-
müştüm. Bu şir-
ket, yaptığı anla-
şılmasındiyefab-
rikasını Meksi-
ka'ya taşımıştı.
Çünkü Meksika-
lılan zehirlemek
daha kolay ve da-
ha ucuz. Meksi-
kalılan zehirle-
mekten paçayı da-
ha kolay kurtara-
bilirsiniz.
Biz ekip olarak
bir yıl süreyle bu
şirketin peşine
düştük. Gerçeği
ortaya çıkarabil-
mek için yasadışı yollara bile başvur-
dum. Fabrikalara girmemem gerekir-
ken fabrikalara girdim. Kimyagerler-
le tahliller yaptırdım. Sonuçta, şirke-
tin en üst düzey yetkilileri adaletin
pencesinden kurtuldular, ama işçi gü-
venliğinden sorumlu kişi hapse girdi.
Şirket de yaptıklan nedeniyle uzun
zaman medyanın diline düştü.
Bir de Filipinler'de kazandığımız
bir başan var. O dönemde ABD yöne-
timi Filipinler'de Marcos hükümetini
destekliyordu. Biz de Amerikan kamu-
oyuna Marcos yönetiminin gerçek yü-
zünügöstermeyeçalışıyorduk. Sonuç-
ta amacımıza ulaştık ve ABD yöneti-
mi de Marcos hükümetinden desteği-
ni çekince, Filipinler'de iktidara de-
mokrarik biryönetim geldi. Tabii ki bu
sadece bizim başanmız değildi. Ama
örfez Savaşı sırasında yaptığı haberler nedeniyle 7 yıl işsiz kalan ABD'li
gazeteci Jon Alpert'e göre Amerikan medyası sadece yerel ve kendini
ilgilendiren haberlerle ilgileniyor. Alpert, Amerikalılann, Öcalan'ın yargılandığını
bilmediklerini söylüyor. Alpert'e göre Öcalan değil de basit bir suçtan
dolayı bir ABD'li Türkiye'de yargılansaydı, Amerika'da daha çok ilgi uyandınrdı.
biz koca bir göle bir damlayla k?tkı-
da bulunmuştuk.
Körfez'e gitmeıni istemediler
-Pekiyenilgflerinizden söz edersek?
- Körfez Savaşı 'nda gerçek bir ye-
nilgiye uğradığımı söyleyebilirün. Sa-
vaş sırasında Bağdat'taydım. Herkes
savaşta sadece CNN'in muhabiri Pe-
ter Arnett'in orada olduğun sanır. Bu
doğru değil. Ben de oradaydım.
Beni NBC Körfez'e gönderecekti.
Ama tam havaalanına varmıştım ki
gitmememi söylediler. Ben de bunu
reddettim ve hem bir gazeteci hem de
bir Amerikan vatandaşı olarak oraya
gitmemin görevim olduğunu söyle-
dim.
Bağdat'a gittigimde kurallann çok
katı olduğunu gördüm. Hemen hemen
hiçbir yerde görüntü alınmasma izin
verilmiyordu. Yetkililerden mülakat
almak hemen hemen imkânsızdı. Ya-
nırruzda hep birisi vardı.
Biz orada bütün kurallan bozduk.
Kurallan bozduğumuzu bilıyorlardı,
ama bunu nasıl becerebildigimızi kes-
tiremiyorlardı.
O dönemde neler olup bittiğinı ke-
sinlikie medyadan gizleyen ıkı garip
ortak vardı. Bunlar Saddam Hüseyin
ve ABD yönetimiydi. Bu konuda or-
tak hareket ediyorlardı. Daha sonra
koşullar değişti. Ama baştan durum
böyleydi. tki taraf da sivillere zarar
verilmediği izlenimini yaratmaya ça-
lışıyorlardı. Gazetecilerin Irak içinde
ne olup bittiğini öğrenmelerini bütün
güçleriyle engelliyorlardı. ABD yö-
netimi her gün bol bol yalan üçeîiyor-
du. Elimde yalan üretildiğinin kanıt-
lan vardı.
-Nelerdi bunlar?
-Irak'ta cektiğim
filmler. Bunlan ço-
raplanmın içinde
gizleyerek ABD'ye
döndüm ve hemen
NBC'ye gittim.
NBC yetkilileri bu
başanmdan şaşkma
dönmüşlerdi.O ge-
ce televizyonda cek-
tiğim görüntüleri bi-
rinci haber olarak
verme karan aldı-
lar
Amaaynıgünöğ-
leden sonra saat iki-
de NBC'nin başka-
nı beni arayarak
filmleri gösterme-
yeceklerini ve işi-
me son verdiklerini
haber verdi.
Bunun üzerine
filmleri alıpCBS'e
gittim. Televizyon
haber dairesi baş-
kanıyla görüştüm.
Adam çok etkilen-
mişti. Yann bunu
birinci haberolarak
gösteririz. dedi.
Derken sabaha kar-
şı evine telefon etmişler ve görevden
alındığını kendisine bıldirmişler.
Bunun sadece bir rastlandı olduğu-
nu o kişi bana söyledi. Bilmiyorum. Bil-
diğim tek şey savaş sırasında ABD'de
o filmın hiç yayımlanmadığıdır.
- Savaştan sonra kuiUmldı mı?
-Bütün basın, kendılennin nasıl ya-
nıltıldığını ve yanlış yönlendirildiği-
ni söylüyor, buna teplu gösteriyordu.
Bu yanıltma ve yanlış yönlendirmele-
re örnek olarak benim filmim göste-
rilmişti.
Medya ahlakı
- Bu koşullar altında medyada ah-
laktan söz edebilir miyiz?
- Tabii ki söz edebıliriz. Ömeğin
ben medyada ahlak için mücadele ve-
riyorum; meslek ahlakına uygun dav-
ranıyorum. Medya ve basın kuruluş-
'•'l~
Avrupa
r
^-
medya birliği
kııruyorEkonomi Servisi - Avrupa televizyon endüst-
risi, ABD'li rakipleri ile mücadele edebilmek
için bırleşmeye gidıyor. New York Times gaze-
tesinin habenne göre, Avrupalı televizyon kanal-
lan ve lnternet servis sağlayıcı şirketlerin ger-
çekleştireceği sınır ötesi işbirliği içerisinde kı-
tada birkaç ülkede hisse bazında yatınmlan olan
Amerikan bilgisayardevi Microsoft'undayerala-
cağı belirtildi. Karar. uzmanlarca da medya ala-
nındadünya çapında yaşanan tekelleşme girişim-
lerinin yeni bir halkası olarak yorumlandı.
Küreselleşen pıyasada ABD'li güçlü rakiple-
ri ile mücadele etmekte zorlanan Avrupa televiz-
yon endüstrisinin söz konusu birleşme karannm
uygulanmasının uzun zaman alacağı bildirildi.
Pan-Avrupa Birliği îletişim Şirketi'nde halen
yüzde 7.8 hissesi bulunan Microsoft'un ise bu
kıtadaki televizyon ve lnternet endüstrisinde et-
kisini genişletme çabasında olduğu belirtiliyor.
Haberde Avrupa'da TV kanallanndaki devlet
tekelinin 1980'lerin başında kınlması ile birçok
özel şirketin türedigi ve bu şirketlerin birleşme
ve güçlenme çabasma girdiği ifade edildi.
Hollanda'da geçen ay Pan-Avrupa Birliği Ko-
münikasyon adlı bir şirketin Avrupa çapında
kablolu yayında hâkim dunıma gelebilmek için
Lüksemburg'daki SBS televizyonu ile birleşme
karannı açıklamış, SBS de mart ayı içinde böl-
gedeki komünistblokun çökmesinin ardındanku-
rulan Orta Avrupa Medya Girişimi adlı bir rad-
yo ve televizyon zinciri ile birleşmiştı.
Haziranda Pan-Avrupa Birliği, kablo ve uydu
yaymlan alanında Polonya ve Fransa şırketi ile
10 Avrupa ülkesinde 7.7 milyon aboneye sahip
olacak bir ortaklık kurmuştu.
Italyan Mediaset ve Alman Kirch Grubu'nun
bırleşmesinin ardından Fransız Vivendi ile Ka-
nai Artı arasuıdaki işbirliği ise dünya çapındaki
medya devi Rupert Murdoch'un adının kanş-
ması ile bir spekülasyona dönüşmüştü.
M a r d i n t u r i z m y a t ı r ı m ı , b e k l i y o r
ALPERTÜRGUT
MARDİN-Anadolu'nun 5 bin
yılhk egzotik Sümer ve Asur ken-
ti Mardin, 14 medeniyete ev sa-
htpliğr yapmanın vermiş olduğu
gûvenle bugün Masus Dağı'ndan
Tûrkiye'yi seyrediyor. Her dinin
birlikte kardesçe yaşadığı kent,
Gûneydoğu'nun en uygar kenti.
Gezilmesi, görülmesi, yaşanma-
sı gereken bir şehir olan Mardin,
bir an önce rurizme açılmak için
yatınm bekliyor.
Gûneydoğu Anadolu Bölge-
si'nin en modera ve görülmeye de-
ğer kenti, Mardin. Birbirlerine
"abbara" adlı tünellerie bağlı olan
daracık sokaklann yükûnü eşek-
ler çekiyor. Cöp ve çarşıdan çar-
şıya mal taşıyan kadrolu eşekler,
200 kilo yülcün altmda merdiven-
lerden Ormanabiliyor. Kentin tek
Iûks oteli, 3 yıldızlı Bilen Otel; bir
de Bayraktar OteJ var. Ancak bu
otelde kalacak olanlann kirli çar-
şatlar, akmayan sular. gınlemeyen
tuvaletler, tahtakurulan, bitler, pi-
relerle mücadele etmesi gerekiyor.
Temiz çarşaf isteyenler ise otel
görevlilen tarafindan. '"Sizrfcnöo-
cc gürüJtû yapanlan polisaklı, ne-
zaretegörürdö" tehdidiyle karşı-
laşıyor. Mardin'egelengazeteci-
ler, yurtiçi gezi ve ticaret kafîle-
leri ileturistler,polisler tarafindan
"^akûstü'' güvenlik sorgulama-
smdan geçiriliyor.
Dantel gibi işlenmiş ve sûslen-
miş tarihi taş evlerin duvarlan
adetaklimavazifesi görûyor. Mar-
din halkı yeni yeni yapılan beton
binalardan ise kentin estetifini
bozdugu gerekçesiyle şikâyetçi.
Mardin Kalesi'nden. kuşbakışı
Marcfin'deyaşayudar5binyılhktsrflyheransohıyor.
Dinlerin kardeşkentigöz alabildiğince uzanan Kızıl-
tepe ve Suriye ovalannı seyret-
mek ise ayn bir zevk.
1604 yılhk Deyrülzeferan Sür-
yani Manasün ve 1500 yıllık Mer-
yem Ana Kilisesi'nin de aralann-
da bulunduğu çok 6ayıda tarihi
yapı, Mardin'in tarihle olan bir-
liktelığının ispatı olarak varhğım
halen sûrdünryor. Gûneydoğu'da-
ki tûm illerde olduğu gibi Mar-
din'de de yemek yapmak ve ye-
mek bir sanat. Mardinliler, kent-
lerine gelen her yabancıya mev-
lit çöreği (ikliçe), zerde. kızarmış
içli köfte (trok), haşlanmış içli
köfte (ıkbabet), mercimekli köf-
te (bellog), kaburga dolması, iş-
kembe doJması (kibe) ve çoban
çorbasından (lebeniye) tatmasını
ve kendine özgü Mardin şarabm-
dan içmesini öğûtlüyor.
Midyat'ta Artuklulardan kal-
ma taş oymacılığı. Yine Midyat'ta
telkâri gümüş işlemecüiği, Irak'tan
tankerlerle mazot getirilmesi, Nu-
saybin'nde kaçak eşya pazan ve
bugün parmakla sayılacak kadar
az kişi tarafindan yapılan semer-
cilik Mardin halkının alternatif
geçim kaynaklannı oluşturuyor.
Eskiden Süryani ve Müslüman-
lardan oluşan eşit nüfus yoğunlu-
ğu bugün yerini Araplann ege-
menliğine bırakmış.
Mardin'in ilçelerinde başta Kı-
zıltepe ve Nusaybin olmak üzere
nüfus, Kürtkökenli yurttaşlardan
oluşuyor.
lan bazen ahlaka uygun da\Tanıyorlar,
bazen de ahlak kurallannı göz ardı
ediyorlar.
Eğer özgürlük istiyorsanız, her tür-
lü özgürlüğü elde etmek için savaşım
vermek zorundasınız.
Onurlu gazetedlik
- Peki, size bu davTanışlan yapan
NBC ve CBS'e dava açtuuz mı?
-Bildiğim kadanyla ABD'de bu an-
lamda yasal hak arama olanağı yok. lş-
ten atıldığınızda şirket aleyhine dava
açabilirsiniz. Ama ben bu yolu secmek
istemedim. Istediğim onurlu bir bi-
çimde çahşmaktı. Bu bana ait bir ka-
rardı. Belki yanlış venlmiş bir karar-
dı, ama bana aitti.
Gerçekten iyi bir gazetecilik yaptı-
ğıma ve günün birinde binlerinin bu-
nu göreceklerine inanıyordum. Elime
başka bir firsat gececeğini düşünüyor-
dum. Evimde oturup ağlamak ya da
avukat yazıhanesinde bana yapılan-
lardan yakınmak benim tarzım değil-
di. Üstelik, onlar benim sadece orta-
lığı kanştırmak istediğimi düşünecek-
lerdi.
Devre dbşı bırakılmıştun. Yfeniden bir
şeyler yapabilme olanağını bulabil-
mem için aradan yedi sekizyıl geçme-
si gerekti. Saddam Hüseym'le müla-
kat yapmıştım. Sav'aştan beri hiç kim-
se ondan demeç alamamıştı. Bu mü-
lakatı da ABD'deki televizyonlarda
yayımlatamadım. Böyle birmülakat ol-
mamış gibi davrandılar.
Ama son aylarda Yugoslavya'daydım
ve birden bütün televizoynlar benim ha-
berlerimi elde etmek için birbirleriy-
le savaşa tutuştular. Herhalde yedi yıl
sonra, kaptığım tehlikeli hastalığı at-
lattığımı düşündüler.
- Yani bir anlamda sfai beraat mı et-
tirdiJer?
- Evet, öyle oldu. Şu anda Home
Box Offıce (HBO) adlı kuruluşta ça-
lışıyorum. Tıme-Life Grubu ve CNN'in
ortaklığıyla kuruldu. Öte yandan da
New York'ta Communities TV Cen-
ter adlı kuruluşta görçvim var. Bu ku-
ruluş, medyaya ulaşamayan kişiler için
programlar hâzırlıyor. Genelde de kent-
te en yoksul insanlarla çalışıyoru-.
Onlar kendı televizyon porgramlannı
yapıyorlar. Bu da bizim medyanın glo-
ballaşmesi ve medya tekellerine kar-
şı mücadele biçimimiz.
' Kendi yaşadığımız toplum içinde
medyayı daha derm)kratikleştirrneye ca-
lışıyoruz. Medya toplumda hem bas-
kıcı hem de özgürleştirici bir araç ola-
rak kullanılabilir. Benim trilyonlanm
ohnadığı için medya devi Rupert Mur-
doch gibi dünyayı etkileyecek program-
lar yapamam. Beni bir sinek olarak
düşünürseniz amacım her zaman kö-
tü\ü sokmak olacaktır.
ABD medyası yereüeşiyor
- Sizce medyada vobuzuıklaria na-
sıl mücadele edilebilir?
- Ben bu ışı çok yaptım. Bir anlam-
da ben eski bir boksör gibiyim. Arük
yaşımı alıyorum. O nedenle de biz-
den sonra mücadele edecek genç ku-
şaklan yetiştirmek zorundayız. ABD'de
çok fazla yolsuzluk olayı olduğu için
hiç boş durmuyoruz. Yolsuzluklann
ortaya çıkanlması çok ses getiriyor.
- Peki, Türk medyasının durumunu
nasıl göriiyorsunuz?
- Ben de her Amerikalı gibi Ameri-
ka dışında fazla bir şey bilmem. Ame-
rikalılar sadece kendi bünyelerinde ne
olup bitoğiyle ilgilenirler. Geri yanı on-
lara vız gelir. Hatta inanır mısınız?
Haritada Türkiye'nin yerini bilmeyen
Amerikahlar çoğunluktadır. Hatta Ab-
dullah Öcalan'ın yargılanmakta oldu-
ğunu dahı bizim Amerikalılar bilmi-
yorlar. Bılselerde aldırmazlardı. Tür-
kiye"de oldugum süre içinde çok faz-
la inceleme yapma olanağım olmadı.
Amerika'da da televizyonlarda Türki-
ye hakkında hemen hemen hiç haber
yayımlanmıyor. Bakın, bugün Öcalan
değil de basit bir suçtan bir Amerika-
lı Türkiye'de yargılanıyor olsaydı,
ABD'de çok fazla ilgi uyandınrdı.
Amerika çok yerelleşti. Biz global-
leşmeden söz ediyoruz, ama Amerika
dünyaya at gözüyle bakıyor. Insanlar
deli gibi Monica Lewinsky skandalını
izlerlerken Türk ekonomisiyle ilgili
bir programı ne yapsınlar?
IRMIK/AYDIN ENGİN aengin@doruk.nettr.
Bir kelebek bile daldan dala ko-
nar, çiçekten çiçeğe dolarurken bi-
raz durur; çiçeğin özsuyunu emer,
bir başka çiçeğe konmak üzere ha-
valanır.
Türkiye'de gündem değişiklikle-
ri sizi dehşete düşürmüyor mu?
Kelebekten daha 'uçucu'. Gaze-
telerin birinci sayfalan, ekranlann
ilk haberlerinin ömürleri göz açıp
kapayana kadar değişiyor. Hiçbir
gündem maddesi sonuçlanma-
dan, gereğince didiklenemeden,
birazcık olsun derinleştirilmeden
gününü dolduruyor ve bir başka-
sına geçiliyor.
Sırf can sıkıntısından, Cumhuri-
yet'in arşivindeki son 30 günün ga-
zetelerini hızlı hızlı çevirdim. Başım
döndü, ayan bozulmuş dönme do-
laba binmiş gibi oldum, midem bu-
landı.
Sıcağın Erittiği Gündem(ler)...
Fethullah Gülen'in bantlannın
medyaya sızdınldığı günleri anım-
sayın. Birfinans imparatorluğu ku-
rulmuş, bir medya devi yaratılmış;
dahası, kendi merkezi disiplini olan
ve bu disiplini tıkırtıkır işleyen bir ör-
gütlenme gerçekleştirilmiş. Bunun
en tepesindeki 'zat'm kapalı top-
lantılarda yaptığı konuşmalann vi-
deo bantlan yayımlanmış ve o bant-
larda 'gizli tutulan birhedef'e doğ-
ru yüründüğünün ciddi ipuçlan ser-
gilenmiş.
Sonra?..
DGM Savcısı Nuh Mete Yük-
sd'in, kJam istemli soruşturma baş-
latıldığı haberini çok fazla ciddiye al-
mak mümkün değil. O bunu hep
yapıyor. Oysa yayımlanan video
bantlan, o bantlarda söylenenler, o
bantiar üstüne yazılıp çizilenler çok
ciddiydi. Gündemden düşmesi
mümkün olmayacak kadar ciddi.
Gülen ya aklanmalrydı ya da yargı-
lanmalı...
Gülen'e aynlmış gazete sayfala-
nnda dolanırken, bellek sizi ister is-
temez bir başka gündeme, artık es-
kimiş, bayatlamış ve unutulmuş bir
gündeme sürüklüyor: Merve Ka-
vakçı.
Kavakçı'nın, Türkiye Cumhuriye-
ti yasalanna aykın olarak ABD va-
tandaşlığına geçtiği saptanmış ve
vatandaşlıktan çıkanlmıştı. Türkiye
günlerce 'Merve Vakası' ile çalka-
lanmıştı.
Peki sonra n'oldu?
Merve Kavakçı şu anda ülkede-
ki en yüksek 'erk
r
m, TBMM'nin üye-
si mi, değil mi? Türkiye Cumhuri-
yetiyurttaşı olmayan bir 'vekile'miz
varmı, yokmu?
Kimse kalkıp, "Sorvn yargıya in-
tikal etmiştir. Şimdi Danıştay karar
verecek. Bu karara göre..." deme-
sin. TC yurttaşı olmayan birTC mil-
letvekili, 'adalet çarkı ağırişler' ma-
zeretinin örtemeyeceği kadar cid-
di bir konudur. Danıştay için 'Mer-
ve Vakası' sıradan bir hukuk işlemi
olarak kavranıp, yorumlanıp, öyte ele
alınamaz. Bu ülkede TC yurttaşı ol-
mayan TC milletvekili sık sık rast-
lanan, sıradan bir olay değil.
Merve Vakasını da, Gülen kaset-
lerini de belleğin derinliklerine göm-
dük ve yeni gündemlere geçtik. 'Ab-
dullah öcalan' davası epey oyala-
dı bizi. Mudanya kıyısında kurulan
medya(dar)ağaçlannın gümbürtü-
sü, Imralı mahkemesinin 'idam' ka-
ran ile noktalandı. Ardından gaze-
teler ve ekranlar 'idam etmeli - yok
hayıretmemeli' tartışmalanyla do-
lup taştı ve...
Ve o da birti. Bu ülkenin son 20
yılına damgasını vuran bir olgu, Kürt
sorunu da gündemden düşürüldü...
Şimdi birkaç gün Istanbul Borsa-
sı'ndaki vurgunla oyalanacağız...
Kimsenin kuşkusu olmasın, birkaç
gün sonra o da sünecek, yanrtlan-
madan sonlanacak ve toplumsal
belleğin çöp sepetine yolcu edile-
cek...
Daha da gerilere gkdip anımsadık-
larımızı sıralamaya kalksak, bu kö-
şe değil, bu gazetenin bir haflasıyet-
mez:
Örneğin: Susurluk ne oldu?
•••
Böyte can sıkıcı anımsatmalar ya-
pıldı diye somurtmayın. Biliyorum,
yaz bastırdı. Boğucu yaz sıcağına
gündem dayanmıyor...
Sıcak gündem(ler)i eritiyor. Türki-
ye'ye gündem dayanmıyor...
Peki bu boğucu sıcağa gazeteci
nasıl dayansın? Şu okuduğunuz gi-
bi abuk sabuk bir yazı döktürüp,
yazıişlerinin yolunu tutup, yıllık izin-
lere ilişkin yeni bir düzenleme olup
olmadığını mı sorsa acep?..