28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 TEMMUZ 1999 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bip Okur Dosta... Evet, tam kırk üç yıl olmuş ilk köşe yazısını yayımlayalı. İlk kitabımı da elli üç yıl?.. Fatih'in Çifte Kumrular Sokağı'ndaki 47 nu- maralı evin penceresinde, yaşlı gazete dağıtı- cısının "Otti Bey" diye seslenerek yaklaşma- sını içim ürpererek beklediğım sabahlar nerde?.. 'lkdam'ö\, 'YeniSabah'ü, elimealıralmazaçıp 'Hikâye' bölümüne göz atışım... Gönderdiğim öykü çıktı mı, çıkmadı mı diye... 'Yazar olmaya ne zaman karar verdiniz?' di- ye soruyorsunuz... Sanki, kendi kendimize verdiğimiz birkarar- la her şey olunurmuş gibi! Kolay mı, olası mı? Doğadan gelır, yaratılış sonucudur derler ya, ona da inanmam. Özellikle yazarlık tanımlanmaz, çözümlenmez bir oluşumdur; bircoşkudur, bir taşkındır, bir patlamadır... Yazar da her insan gibidir. llkokul, ortaokul, lise, üniversiteden geç- mekle; hatta Amerikalardaki gibi 'oyun yaz- mak' 'öykü yazmak', 'roman yazmak' dersle- rini izlemekle de yazar olunmaz. "Nasıl yazar ofunur" mu diyorsunuz? Herkesin ayn bir yolu, birtutumu, bir çıkış nok- tası vardır. Bir kitap okursunuz, dünyanız de- ğişir gerçekten. Genç yazar Pamuk'un dedi- ği dogrudur. Bir öykü, bir şiir, toplum ıçinde ya- şadığınız, gördüğünüz, sizi üzen ya da sevin- diren, yaşama bağlayan birolay, birdenbireiçi- nizde bir aydınlık yaratır. Sait Faik'in dedıği gi- bi 'yazmasanız deli olacakmış' gibi olursunuz. Hemen kâğıt kalem, daktilo, bir tenha kır ga- zinosu, bir dumanlı kahve masası, ya da ge- ceyanlan yatağınızın içine bağdaş kurup beyaz kâğıtlan karalamak... Büyükbabam, ki o da bir yazardı, ilkokul gün- lerimde her bayram bana Fransızca bir roman verirdi, okuyup okumadığımı da bir süre son- ra kontrol ederdi. Büyük bir kitaplığı vardı. Tek başıma karşısına geçen Hugo'lann, Balzac'la- rın, Zola'lann bunca kitabı nasıl yazdıklannı düşünürdüm. Ne çok şey biliyoriardı yaşama, insana, kendileri üstüne? Nasıl şeydi yazmak, her zaman okunmak? Içinizde-dışınızda geçen bir şeyteri kâğıtlara dökrnek, yıllar geçse de okun- mak!.. Her yazı başkalanna, bize benzeyen ya da hiç mi hiç benzemeyen başkalanna bir sesle- niştir. Bir sarkı gibi, bir şiir gibi bir ortaklık... Bir akşamüstü Mersin'in bir otelinde bir ay- nalı masadayazı yazarken yıllar öncesini, son- rasını yaşamıştım: "Birayna varbeni seyreden. Saçlarağarmış... Dakikalardırkâğıtlan karalayan bih. Acırgibiba- kıyor. Nedir zorun, ne diye sabahlan, akşam- lan daktilo başında yorarsın kendini? Bak yıl- lar akıp gitti. Ne kaldı elinde? Kitaplar. Ro- man, öykü, deneme, anı... Senden sonra se- nin için konuşacak sözcükler yığını." Işte böyle, değerti okurum. Turizmde Yaşanan Acı - II ÇELtKGÜLERSOY - A vrupa'dan Türkiye'ye yönelik turizm akının- da yaşanan bunalımın dış etkenlennı geçen pazar günkü yazımda irdeledik. Şimdi, yaşa- nan bu bunalımda (krizde), dış tezgâh- lar ve dış ilişkilerden başka, birer oran- da rol oynayan kendi iç yapunızı günde- me getireyim. 1) Yanhş yaünm: Başta, 15 yıldır ya- lcamızı kaptırdığımız "lüks oteT tutİcu- su ve furyası gelır. Bunalım bunlardan doğmadı. Ama dışımızdaki olaylardan kaynaklanan bunalımın bu boyutlara ulaşmasında, lûks yatınm dokumuz rol oynadı. Faturayv, bu doku yüksettti Ban, her konuda olduğu gıbı, konak- lama ve ağırlama yatınm tiplerinde de, her zaman ölçülü ve besapb-kitaph gıt- miştir. Avrupa kentlerinin otel listesi yayın- lannı önünûze koyun: En üstteki birkaç 5 yıldızlı tesısten sonra. yıldızlann azal- maya başladığım ve ana gövdeyi, -temiz- likte hepsi eşit olan- "mütevaa" oteller- le pansıyonlann oluşturduğunu görür- sûnüz. Birçoğu aile işletmesi olan bu yerie- rin ortak niteliğı. giderierinin azhğı \« sı- nırhbğı'dır. O vüzden, bu tıp tesısler, se- \imi3ikleri veinsancılhldan biryana, bu- nahmlan kolay ya da az sarsınn Ue atia- üriar. Çünkü ÂvTupa bu aşamaya, dene- yimlerden sonra uİaşmış, 1929'daki gi- bi ekonomik bunalımdan başka, iki de dünya savaşı yaşamış ve hepsinden ders- ler çıkarmışör. Ama bu durum. ekono- mik hesaplar kadar, sosyal bir iç dokuya da dayanır: Aile bireyterinin yan gelip yatmayarak, yıllar boyu, ömür boyu, an gibi çalışmalan geleneği. Türkiye bu ekonomik ve sosyal ör- nekleri hıç öğrenmeden ve merakdaet- meden, işe bataklama dakfa. Devlet kese- nin ağzını açtı, (ya da buna yönlendiril- di). Bâkir plajlar betona kurban verildi. Geçenlerde Mimar Oktay Ekind'nin vurguladığı gibi, birçoğu da ürkütücü kimlikte olan bloklar, kıyılara dizildi. Şimdı ilk bunalımda hepsı boşalmış ha- yâlet şatolanna döndü.Ozal aklı ile gıri- şilen bu lûks furyası başladığında, Alman- ya'nın saygın gazetesı Süddeutsche Ze- ıtung'un Yakın Dogu muhabiri, yaşlı ve gûn görmüş gazeteci BuchhaDa, Türk çevresini uyarmıştı: "Diktiğuıiz bu 5 ytf- dızhsaı-ayları,gerçekfîyatınasataınaya- caksuuz. Çünkü o is, eiinizde değü. Bun- lara 2 yıkhzh turistleri doMuracaksınız!" Dedıgı oldu, yıllarca bu pahalı mali- yetli yatınmlar, Avrupa'nın kapıcısına, şoförûne hizmet etti. Onlann patronla- n, aynı yerde kalmak istemediği içın, ayağını çekti. Turizmin "patiadığT yıllardaki gelir ve artış hızı, göz kamaştınyordu. Ama bu sayılar, ekonomik olarak hiç bir za- man, yatan sermayenin karşdığı değüdi. Ama yatınmcıya yetıyordu Çünkü ara- zıyı devletten kapatmış, devletin sağla- dığı krediyı almış ve birçok indirimden yararlanmıştı. Ne gelse, ona yetıyordu. Zararda olan, devietti ve kamuydu. Kal- kınma Bankası, yıllardır açtığı kredıler- le, onlann geri ödenme oranlannı, bir açıklasa... Yaonmlarda, gözJerden kaçan biryan- faş daha yapıldı: Sadece deniz ve güneş tu- rizmi temel alındı. Oysa bu konuda, koz- mik planda unıkta çok ciddi sağhk teh- Hketeri betirmiş, hatta bunlar şımdıden gündeme girmiştır. Dünya tıp çevreleri, saat 11 ile 16 arasında güneşe çıkılma- ması ıçin uyanlar yayınlamaya başla- mıştır. Yann, durum daha dramatik hal alacak. Güneşe karşı gölge, denıze kar- şı seçenek olarak orman ve dağ tunzmi- ne, kültür turizmine de girmek gereki- yordu. Bütün para, plajlara gitti. 2) Uyanlar: Alman gazeteci bizi uya- nrken, biz ne yaptık? Medyamız, çarşaf çarşaf, "zengin büfe"li deniz saraylan- nın reklâmına dalmışn. Birkaç aykın se- se de, kımse kulak verecek değıidı. Ben kendi hesabıma, elımden gelenı yaptım: Her yayınımda, hep sosyal yapıyı ırde- lerken. yannmlann çapı vedoğrultusu ko- nusunda da, yeterince davul çaldığımı söyleyebilirim. 3) Tanıtma: Bir tanıtma atağı ile ülke- miz bu bunahmı aşamaz mı? Şimdi gün- deme yıne bu çözüm getirildi. Çünkü bu "tanıtma aşkı" hep gönülterdedir ve her olayda, (diyelim, Türkiye düşmanı film- lere karşı), hemen aynı ekmek. finna sü- rûlür: "Efendbn, Bad bizi tanımıyor". Ben de her sefer karşı düşüncede oldum: Av- rupa, bizi her yanımızla, yeterince tanır. Çünkü kendi içinde 4-5 milyon Türk var! Bu kez, reklâm olarak ne yapaca- ğız? Avrupa gazete, dergi ve ekranlan- na, plajlanmızın görüntülerini tasıyaca- ğız. Bunlan bilmeyen mi var? Kamuoyu odaklan, Türkiye'yi dışla- yan taktiklerini, bilgisizliklerinden mi uyguluyorlar? Turist gönderen firmalar kendi hükü- metlerinin dümen su\ undan çıkabiMrter mi? Bu sorulann karşıhğını bulmadan, bir tanıtım kampanyasına girmek, sade- ce savurganlık olur. Biraz da tuhaf, hatta gülünç duruma düşeriz. Reklam kampanyası belki ve ancak îspanya ve Güney Amerika gıbı, "marjinal bötgetere" yöneltılebihr. Tanıtmanm başan şansı konusunda . verilen Mısır örneğıni de, gerçekçi bul- muyorum. Orada bir kaza oldu. Zaman- la unutuldu. Mısır bunun için çok rek- lam yaptı ama, onunjeo-politiğini gözar- dı etmemek gerekir: Mısır, AvTupa çıkar- lanyla ters düşmüyor. Kıbns ve Kıızey Irak gibi başağnlan yok. Ortada değil, kıyıda bir ülke. Türkiye tanıtma için pahalı bir atak yapacak yerde, temelde dış "imajını'' düzeltmeye ağırlık vermeli ve bunun için de, uluslararası başanlannı arttırmalı. Sanatta, sporda, teknıklerde, üst kalite ba- şanlara ulaşmalı ve bu amaçla, her sek- tör, kendi meslektaş gruplan ile diyalo- ga gecmeli: tşadamlan işadamlan ile sa- natçılar sanatçılarla, uyumlu ve sürekli işbirliğinde, ihşkide kalmalı. Tanıümın vesaygınhğın vekendinika- bul ettirmenin uvgar yolu bu. Hemen meyvelerini dökrnez bu yoL, ama sağhk- hsı budur. Devlete yine trilyonlar harca- bp adam zengin etmek, iş değiL 4)Zararhyanetkenier: Yabancı hiikü- metlenn Türkiye'yi dışlayan polıtikala- nnın, kendi vatandaşlan üstünde bu ka- dar kolay etkili olabilmesinın bir nede- ni, medyalannuı gücü ise, bir nedeni de o turistierinTüridyegezflerindeki olum- suz gözlemlerinin birikimi otanuştur, de- nebilir: Bunlar da birçok alanda yaşanan şeylerdir: Çarşı-pazar kazıklanmızdan tutun, yamaçlan dolduran ınşaatyığılma- lanna, doğa yağmalanna ve gerekli-ge- reksiz ve zamansız, yol, kaldınm onanm- lan çapaçulluklanna kadar, bir dizi olum- suzluk. Bunlar her yerde yok mu? Az nüfuslu, köyleri-kasabalan dur- muş oturmuş bir Yunanistan'da, yok. 5) Asd zarardakfler: Son bunalımdan fena etkilenenler, üç grup: a) tyi niyetli, dürüst yaünmcılar. Bu devimi kullan- dun, çûnkü hepsi böyle değil. Yukanda defındiğim gibi, arsayı bedavaya getirip, kredileri cebe koyan, ama yumurtalan bir- kaç sepete bölüp kendini güvenceye alan girişımci tipi, fazla zarargörmedi. Dik- kat ederseniz, bunlar ağlamıyor da. b) Çahşan kesim. Her zaman ve işte ol- duğu gibi, fatura onlara çıktı. Turizme umut bağlamış, onu yaşamının mesleği seçmiş, dil bılen, yetenekli pek çok genç, ne yazık ki, daha şımdıden işsiz kaldı. c) Çarşı. Bunun da yelpazesi, samkb- ğından çok geniş. Turizmin klasik öğreti kitaplan, bun- lann tam bir listesini verir: Çeşıtli besin maddeleri üreticilerinden taşımacılara, gi- yimcılerden anı (hatıra) eşyasına, bası- mevlerinden, tamircilere kadar, uzun bir zincir söz konusudur. Piyasanın yaşadığı tekstil, otomotiv ve inşaat sektörleri bunalımlanna, tu- rrzmyağmurunun kesildiği bu yan alan- lar, eiclenmiş bulunuyor. - PENCERE Halka Yalan Söylemek Niye?.. 57'nci hükümet bir şeyter ya- pıyor... Ekonomik paket açıyor; ver- gilerle ve sosyal güvenlikle oy- nuyor anayasayı dış güçterin is- tekleri dogrultusunda değiştir- meye hazırianıyor. "Karahı" görünüyor... Alkışiayanlar da var.. Yuhalayanlar da.. • Medyamızın ilginç manşet- leri 57'nci hükümeti sonuna dek destekliyor: - Hayat öpücüğü.. - Cesurstart.. - Ekonomiye nefes.. - Herkes memnun.. Çok güzel... Ancak 57'nci hükümetin tu- tumundan hoşnut olmayanlar da eksik değil.. Kimler onlar?.. Işçiler. j Memurlar.. .? • Emekliler.. . Esnaf.. Köylüler.. Onlara da dönüp diyoruz ki: - Sıkın dişinizi!.. Hep böyle söyledik... Geçmişte kaç ekonomik pa- ket açtık?.. Sayısını anımsayan var mı?.. Ekonomide kaç kez sözüm ona reform yaptk?.. So- nunda ne oldu?.. Dönüp dola- şıp aynı yere geldik!.. Ensesi kalın kodaman takımına göre ayarlanmış ekonomik paketle- ri açarken alın teri kesimine hep öğüt verdik: - Popülızm yok!.. - Gerçekçi olalım!.. - Sık dişini!.. IMF'yi ne zaman mühürlü mumla davet etsek, ne zaman işleri berbat etsek, ne zaman devlet yönetimini yüzümüze gözümüze bulaştırsak, ne za- man yükü yalnız dar geliriiye vurmak kurnazhğına sapsak, aynı komedya yınelenir... • Basında yayımlanan ve tele- vizyondan yansıyan yorumlara bakıyorum, çıkar çevrelerine yamanmış ekonomi uleması- nın yanı sıra sermaye ağalan- nın yalakalığına soyunmuş sö- r > t- züm ona gazetecilerin tüm ça- baları, anlamsızlığın kuyusuna dibi delik kova sarkıtmaktan başka bir şey değil!.. Gerçek- te biraz aklı başında, azıcık de- neyimli, az buçuk vicdanlı bir ki- şinin de görebileceğı gibi, alı- nan önlemler dış ve iç çıkar çevrelerinin işine yarayacak; ama, ekonomtde bunalım ca- navannın kursağına bile gitme- yecektir. Ecevtt'i halka karşı te- tikçı olarak kullanmak hazzını ta- darı hınoğluhinler de bunu çok iyi biliyorlar. • Peki, şimdi ne olacak?.. Daha önce bu gibi durum- larda ne olduysa bundan son- ra dao olacak!.. Geçmişte IMF ile kaç kez anlaşıp kaç paket aç- tık?.. Ne oldu?.. Kaç kez dışardan gelecek dolariann hayaliyle kendi ken- dimizi rezil ettikten sonra bugün- kü duruma düşmedik mi!.. Vak- tiyle "kahrotsun komünizm" di- ye ülkeyi soyup soğana çevi- renler, bugün "kahrolsun po- pülizm" diye malı götürüyortar. Ekonomide gerçek bir iyileş- me olacağına ınansak ernekçi halka dönüp diyebılirdik ki: - Sık dişini!.. Ama sıka sıka ağzında diş kalmamış insanlara yalan söy- lemek için, yüz değil, surat bi- le yetmez... • Peki, ekonomi nasıl kurtu- lur?.. Ülke o noktaya geldi ki yal- nız bir takımın çıkarına önlem- lerle kurtulamaz; ancak işada- mıyla işçiyi bütünleştirecek or- tak seferberiiğin bayrağını aça- bilecek bir iktidar bu işi yapa- caktır. İş dünyasıyla emek dün- yasının katılımını sağlayacak köktenci bir yapısal program çevresinde toplanmadan Tür- kiye ekonomisi iflah olamaz ki bu gerçeği artık herkes biliyor; işin en hüzün verici yanı, 57'nci hükümetin de bu gerçeği bil- mesidir. Peki, halka yalan söylemek niye?.. erın r mı: Turkcell Kısa Haber Servisi I ıırkcell Kısa H;iher Scrvisi'ylc ne zaman ncrcdc olıırsanı/ olıın, habcrlcri kaçırmazsınız. Hafta \ç\ her gün politika ve ekonomi Jiinyasmdan, hafta sonları spor ve kültür dünyasından son dakika haberlerini kısa mesaj olarak anında alırsmız. AİIOIK- olmak ıçin faturam/la lıırlikte t;onderilecek başvıırıı formlarını fakslayabilir, posralayabilir ya da Turkcell Bölge Ofislerine ve Turkcell Abone Merke/lerine kendini/ basvurabilirsiniz. TURKCELL Türkive'nin mivenilir, lider
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle