24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 TEMMUZ 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Aklt Şeriatçı gazetelerden Zaman'ın yaptığı gibi Akit pazetesi de, ıstanbul'dan başlayarak evlere bedava gazete bırakmaya başladı. Akitçiler, Zamancılar gibi aynı yöntemi uygulayacaksa bir süre sonra evlerin kapısı çalınacak ve "abone" olunması istenecek. Bu arada yayınları ile insanları şeriatçı terör örgütlerine hedef gösteren ve muhabirleri sahte kimlik kullanan Akit gazetesinin, tazminat davalanndan kaçmak için sahte şirket adı ve adres kullandığı öğrenildi. Gazetede yazdığı gibi Akrt'i "Şahin Limited Şirketi"nin yayımlamadığı, Ticaret Sicili'ndeki şirket adının "Şahin Medya Yayıncılık Matbaacılık Reklam Limited Şirketi" olduğu beliriendi. Eiektronik posta: someposta.cufnhuriyetcom.to Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - GAP'a lağım akıyormuş... "Baraj yerine dünvanın en büvük fosseotiöini vaotık!" ynlıkçı terör örgütü PKK'nin lideri Abdul- lah Öcalan'ın Imralı Adası'nda yapıtan yar- gılaması gazete sayfalan vetelevizyon ek- ranlarından ayrıntılı biçimde kamuoyuna yansıdı. Ancak davanın bir de perde arkası vans. Onu da iki gazeteci Oya Armutçu ve Lamia Ayhan, Clmit Yayıncılık'tan çıkan "Imralı'nın Perde Arkası' kita- bındayazdı: "Ankara 2 No'lu DGM'nin Adatet Komisyomu'nun özel görevlendirme yazısı ile Imralı'ya giden sivil üyesi Mehmet Maraş, Öcalan'ı sorgu için duruş- ma salonuna aldı. Hâkim Maraş, sanığın kirrt ik tes- pitine ve sorgusuna geçmeden, kendisi ilginç bir so- ru ile karşılaştı. 16 Şubat'ta Kenya'nın başkenti Na- irobi'de yakalanarak Imralı Cezaevi'ne konüan ve getirildiği günden itibaren nerede olduğu ke-ndisin- den gizlenen Öcalan, kürsüdeki hâkime, 'Bsn ne- redeyim' diye sordu. Maraş'ın yanıtı kısa *e tek cümleydi: Imralı adasındasın... Maraş, Öcalan'ı Imralı'da TCK'nin 125. maddesindeki 'vatana ihanet' suçun- dan tutukladı." "öcalan'la iki avukatı arasında 25 Şubat'ta hâkim nezaretinde gerçekleşen ilk görüşme çok kısa sür- dü. Görüşmenin kısasürmesinin nedeni ise öcalan'la avukatlarının kavgasıydı." "öcalan'ın avukatlan Ahmet Zeki Okçuoglu ile Hatice Korkut, yanlarmda Mudanya Sulh Ceza Ha- kimi ile birlikte Öcalan'ın yanınagirdiler. özel görüş- me yerinde karşılıklı oturdular. Öcalan'ın hâkim ne- zaretindeki görüşmede ilk sözü Türk devleti bana karşı herhangi bir olumsuz davranış göstermedi. Iş- kence ve baskı yapmadı. Hertürlü ihtiyacımı gider- di' şeklindeydi. Öcalan'ın bu sözleri avukatiannın do- nup kalmalarına neden oldu. Öcalan bir adım daha ileri gitti. Hâkime, 'Bu sözlerimi tutanağa geçirin. Ben işkence ve baskı görmedim' dedi. İlk şaşkınlıklarını atan iki avukat ise hâkime, 'Ha- yır bunu yapamazsınız. Biz size bunu yaptırmayız. Bu sözlerin tutanağa geçmesini istemiyoruz' dedi- ler. Avukatlarına bu kez çok kızan ve sert tepki gös- teren Öcalan ısrarını sürdürdü: 'Tekrar ediyorum. Bana işkence ve herhangi bir baskı yapılmadı. Hertürlü ihtiyacım giderildi. Benim açımdan bu sözlerin tutanağa geçmesinde hiçbir sa- kınca yoktur. Hatta sözlerimin özellikle tutanağa ge- çirilmesini istiyorum' dedi. Bu durumdan hiç hoş- nut olmayan iki avukat da adadan 'derhal ayrılmak istediklerini' belirttiler ve Istanbul'a döndüler." "Imralı'dan apar topar Istanbul'a dönen öcalan'ın avukatı Ahmet Zeki Okçuoglu, basın toplantısı dü- zenledi. Basın toplantısında, 'Can güvenliği olma- dığını, müvekkili ile özgür bir ortamda görüşemedi- ğini iddia etti." Çin'in başkenti Be- ijing'de toplanan Ulusla- rarası Mimarlar Birliği genel kurulunda, 2005 yılındaki Dünya Mimar- lar Kongresi'nin Istan- bul'da yapılması karar- laştırıldı. TMMOB Mi- marlar Odası'nın çaba- sıyla Istanbul, 7 bin kişi- ye evsahipliği yapacak. SESSÎZ SEDASIZ (!) Eğitim'den 'Evrim Kanunu' Açık Öğretim üsesi birinci sınıflar için Milli Eğitim Bakanlığı'nın hazırladığı bi- yoloji kitabında "Bilim" konusu işle- nirken: "Hipotezin doğruluğunu anlamak üzere planlanmış kontrollü deneyler ve gözlemler yapılır. Deney ve gözlem- ler hipotezi doğruluyorsa hipotez ge- çerlidir. Eğer deney ve gözlem sonuçları hi- potezi doğrulamıyorsa hipotez redde- dilerek yenisi kurulur. Eğer bir hipotez çeşitli deneylerle yıl- lar boyunca desteklenır, yeni gerçek- ler bulundukça hepsini açıklamaya devam ederse, ancak doğrûdan dog- ruya ispat edilemezse böyle kökleş- miş hipotezlere teori denir. Örnek: Evrim teorisi böyle kökleş- miş hipotezlerden birisidir. Teori evrensel bir gerçek haline ge- lirse kanun olur." Konu devam ediyor: "Yeryüzünde bütün canlı çeşitleri Allah tarafından ayrı ayrı yaratılmıştır. Bu canlılar ortam şartlarına göre kü- çük değişiklikler geçirmiş olmasına rağmen bir başka türe dönüşmemiş- lerdir. Yaratma bir anda olabileceği gibi, yavaş yavaş da olabilir. örneğin toplu iğne başı büyüklüğündeki bir insan zigotundan felüsün oluşması ve bunun da düzenli farklılaşmalar geçirdikten sonra bebek olarak doğ- ması yaradılış olayına güzel bir ör- nektir." Milli Eğitim Bakanlığı, Evrim Teori- si'ne karşı "kanun"u koymuş... Bakanlık, kamuoyunda "Adnan Ho- cacılar" olarak bilinen grubun sokak- larda bedava dağıttığı "Evrim Aldat- macası" kitabının okullarda da dağı- tılmasına izin vermemekle doğrusu çok ayıp ediyor! ÇED KOŞESI OKTAY EKİNCİ Erdem Aksoy'un sorulan... Türkiye, Devlet Bakanı Hikmet L'luğbay'ın herkesi derinden etki- leyen "onur intihan" girişimiy- le sarsılırken, aynı gün mimarlar topluluğu da Prof. Dr. Erdem Ak- soy'u yıtirmenin acısını yaşamaya başladı. Birkaç ay önce.npkı fcen- disi gibi "Cumhuriyete ve Ana- dolu uygarhklanna kanat geren" onurlu ve özverili bırakademik ya- şamın simgelerinden olan sevgıli eşi Prof. Dr. Özgönül Aksoy'u sonsuz- luğa uğurlamanın dayanılmaz yal- nızlıgıyla tanışan Erdem Aksoy, anlaşılano ki "aj rıiığın girdabın- daki yüreğini" daha fazla zorla- mak istememişti. • • • Prof. Dr. Erdem Aksoy, aslında sadece mımarlanmızın değil; bu ülkede yurtseverlige, bilımsel say- gınlığa. aydınlanma mücadelesi- ne, demokrasiye ve ancak tûm bun- larla birlikte tarihsel ve çağdaş an- lamını kazanan "özerk üniversi- te" anlayışına önem ve değer ve- ren tüm duyarlı kesimlerin gön- lünde taht kurmuştu. Zaten yıne bu büyük "erdemle- ri" nedeniyle 12 Eylül 1980'den daima şefkat ve özverilerle yar- dımcı olarak akademisyenliğe yükselttiği kişiler ve öğrencileri bile vardı..." Işte bu "vefasızüğın" ve belki de daha önemlisi, bilimsel özerk- liğin üütemız açısından ne denli önem taşıdığına karşı gösterilen bu "aymazlığın", aynı zamanda doğ- rudan mımarlığa. mimarlık eğiti- mine, KTÜ'ye ve tüm ulusal değer- lere karşı da tam bir "duyarsız- lık" olduğunu ise yine o yıllarda (1984) Prof. Dr. Nezih Eldem şöy- levurguiuyordu: "Özgönül ve Er- dem btzde (İTÜ'de) asistandılar. Onlara İTU'nün tüm olanakla- nnı sunmuşken, Anadolu'da ye- ni kurulan KTÜ'yü \eğlediler, 1965'te Trabzon'a gittiler. Er- dem Aksoy, tstanbul-/ Ankara- tzmir'den sonra Anadolu'daki ilk mimarlık fakültesinin de KTÜ'de kurucusu oldu. Onlar gerçek bir misyonerlerdi. Ne ya- zık ki değerleri bilinemedi..." • • • Mimarlar Odası, 12 Eylül geri- ciliğine teslim olanlar tarafından "kendi kurduğu fakülteye" kabul Özgönül ve Erdem Aksoy... Dünya güzelleriydiler, öyle de kalacaklar... sonraki "YÖK gericiliğine'- Ka- radeniz Teknik Üniversitesi'nin "rektörü" olarak açıkça ve "'çe- surca" karşı çıkmış, aynı nedenle ünlü "1402. madde" hışmına uğ- ramış ve yıne aynı nedenle de dö- nemin fhsan Doğramacı yöneti- mindekı YÖK karanyla rektörlü- ğüyle birlikte "akademik unvan- ları" da emır-komuta zınciri içın- de gen almmıştı. Ancak "yüksek yargı" Cum- huriyet hukukunu 12 Eylül huku- kundan üstün tutarak, bu "bilge" ve her yönüyje örnek bir bilim ada- rru olan yürekli mimara, özverili ya- şamı, aklı ve bilinciyle hak ettiği akademik kimliğini çok daha onur- Iu bir şekilde yeniden kazandır- mıştı... Prof. Dr. Erdem Aksoy'un o yıllarda yaşadığı bu gerilimı ya- kından bilen Mimarlar Odası Trab- zon Şube Başkanı Bekir Gerçek. son zamanlarda "hocasının" içi- ne düştüğü ruhsal sorunlara belki de "başlangıç" oluşturanen fırtı- nalı günleri şöyle anlatıyor: "Prof. Aksoy mahkemeyi kazanıp ye- niden akademik görevine dön- me hakkını elde edince, doğal olarak önce KTÜ'ye başvurdu. Ne var ki KTÜ yönetim kuru- lunda bu isteği için j apılan oyla- mada kaybedince derin bir üzün- lü yaşadı. Çünkü hocayı isteme- yenler arasında, geçmişte onun edilmeyen ve rektörlüğünü yaptı- ğı üniversitede yeniden ders verme- sinden, aynı teslimiyetçilik içinde "çekinilen" Prof. Dr. Erdem Ak- soy'a. 1998 yılındaki VI. Ulusal Mimarlık Sergisi ve ödülleri kap- samında. "Mesleğe Katkı Da- h'nda Başarı Ödiilü" verdi. Ankara'daki törende, bu gecik- miş ödülü kendisine "tüm mimar- lar adına" sunduğumda, teşekkü- rünü sadece o sevgi ve sıcaklık do- lu gözlerindeki pırıl pınl "bakış- larıyla" dile getirebilmişti. Önceki gün ölüm haberi gelın- ce de aynı "ders verici" bakışla- nnınetkisinekapıldım. Sanki "sı- navdaymışım" gibi "Mimarhk- ta Tasanm Bilgisi" kitabını açıp "Giriş" bölümünden yeniden oku- maya başladım: "Toplum olarak hangi yaklaşımdan yanayız ger- çeği ararken?" diye sorarak baş- lıyordu Hoca bu derse ve ardından ekliyordu: "Bilimde ve sanatta akılcı ya da dene> ci-görgücü yol- lardan hangisini önceükle izliyo- ruz?.." Belki de Prof. Dr. Erdem Ak- soy, yine sevgili eşi Özgönül Ak- soy gibi, bu sorulan hâlâ "önem- senmediği" için yaşamlanyla ver- dikleri derse de "paydos zilini" kendileri çaldılar... Hiç değilse bu zili artık duyabilsek ve susturup, sorulannı yanıtlayabilsek... HAYVANLAR ISMAÎL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK* behicakCo turk.net ÇİZGÎLtK KÂMİL MASARACI HARBİ SEMİH POROY TARİHTE BUGUN MIMTAZARIKAN 11 Temmuz B/HONL4 KUrüP KEŞF/. 1837'PB &UGÜN, isveçu BİLİM ADAW LOAAON AUGUST AA1PBEE, KilZEy fiSfrFAAMCtyLA &4U3NLA YOUİ Çf/CTf. 4S32. 'DE A/OB£L ÖPÛLU ALMIŞ SİK İ S AMPHE£ İSışeç /KG4L/M OA PARASAL OBSTBĞİyLe KOMUSU peoJEYİ GEBÇ.eKLEŞTfJ£- ÖZ&. A/i tÇEJZ/YOe., AMDKEd S&ŞKAMU6/AJ - PA l'K) K/ÇfYf OfMA 7*f/y(yeDU. YOLA Ç-tfC/i-fffA/CVIM /</ GVAJ SOHSA StH <SOV 8ALOUDAN SOH MESAJt GEn'gMİÇ, E/aPTEfJ 8İR. PAHA AB PANO DENIZ KAVUKÇUOGLU Kandıralı'dan Ciguirye... "1979yazıydı... Ege'nin küçükkıyı kasabalann- dan birinde gezerken duymuştum bu müziği.. Klarnet doğaçlamalannın öne çıktığı müzik, önün- den geçtiğim bir kasetçi dükkânından geliyordu... Büyülenmiş gibiydim. Dükkâna girdim ve içeride- ki satıcı kıza, dinlediğim bu 'caz'ı kimin çaldığını sordum. Kızşaşkın şaşkın yüzüme bakmıştı:'.. .Ama bizde caz müziği yok ki!.. Mustafa Kandıralı oyun havası çalıyor!..' Şaşırma sırası şimdi ben- deydi..." Müzik eleştirmeni Birger Gesthuisen, o gün dükkândan bir kucak dolusu kasetle çık- mış, Almanya'ya dönüşünde, hayran kaldığı bu "kentsel halk müziği"ni çevresine yıllarca dinlete dinlete bitirememişti. Mustafa Kandıralı, beşyıl sonra, Düsseldorf'ta her yıl düzenlenen "Ren Müzik Festivali"ne katıl- ma çağrısı aldığında, kendisini 54 yaşında Avru- pa'nın "caz dünyası" ile buluşturan bu yolun kü- çük bir Ege kasabasında açıldığını herhalde bil- miyordu. 3 Haziran 1984 günü Düsseldorf'ta ver- diği konser, özellikle öe"geleneksei caz" örgüsüy- le folklor motiflerini işlediği "CazRoman" beste- si ya da "Nihavent Longa" gibi klasik Türk müzi- ği kaynaklı yapıtları yorumlamasındaki özgün üs- lubu müzikseverleri etkilemişti. Bu tür bir müziği ilk kez dinliyorlardı. Mustafa Kandıralı ve her bi- ri birer "virtüoz" olan arkadaşları Ahmet Meter (kanun). Metin Bükey (ud), Ahmet Kulik (darbu- ka), Çetin Serçe (bongo) ertesi gün Batı Alman Radyosu (VVDR) stüdyolarında müzik yaşamları- nın belki de en özenli müzik kayıtlarını yapacak- lar ve bu kayıtlar, daha sonra "Network" başlığı altında 49 ülkeyi kapsayan bir uluslararası müzik dizisinde "Türk-Roman cazı" olarak Türkiye'yi temsil edecekti. Mustafa Kandıralı, Barbaros Erköse'den son- ra caz dünyasında adını duyuran ikinci "Roman"ö\. 15 yaşında Kandıra'dan Istanbul'a gelmiş, bir yıl sonra Sadettin Kaynak, Hakkı Dertnan, Isma- il sençalar, Yorgo Bacanos gibi büyük ustalar- la çalmaya başlamıştı. Bir yerde okumuştum, "Notadanhiç anlamazdım..."diyordu, "ama klar- netimi bir çalmaya başladım mı, herkes 'Allah! Al- lah!' diye bağırmaya başlardı..." TRT'ye girdiğin- de21 yaşındaydı. Düğünlerde, konserierde, rad- yolarda. her yerde çalıyordu. Adı salt Türkiye'de değil, Türkiye dışında da duyulmaya başlamıştı. 196O'lı yılların başında, o zamanlar "Şark'ın Pa- ris'i" olarak anılan Beyrut'un en lüks gece kulüp- lerinde çalıştı. Mağrip ülkelerinde konserler ver- di. Hindistan'ı, Avustralya'yı, Sovyetler Birliği'ni ve Amerika Birleşik Devletleri'ni dolaştı. 1954 yı- lında Louis Armstrong Istanbul'a geldiğinde bir- likte gerçekleştirdikleri "session" unutulmazdı. • • • Geçen hafta Köln'de, ısmarladığım Chariie Parker dizisini almak üzere uğradığım büyük bir müzik mağazasında kulağıma gelen müziğin, onun ünlü "Kandıra Karşılaması" olduğunu fark ettiğimde hiç yadırgamadım. "2001" mağazası her gün bir sanatçı seçiyor ve gün boyunca o sanat- çının parçalarını çalıyordu. Demek, o gün sıra Mustafa Kandıralı'daydı... Kasadaki delikanlı, uzattığım kredi kartından Türk olduğumu anlayın- ca, "Sizin usta müthiş çalıyor,.." dedi. Gülümse- yerek başımı salladım. Elimde, Charlie Parker'ın 10 CD'lik ünlü 'Verve dizisi", kulaklarımda Mus- tafa Kandıralı'nın klarneti, mağazadan çıkarken düşünüyordum... Medya, "Çingene abuklukla- n"na gösterdiği ilginin orida birini Türk-Roman mü- ziğinin ustalanna gösterse, destek verse kimbi- lir kaç Roman müzisyenimiz çağcıl "etno-caz" mü- ziğinde dünya zirvesine yerleşirdi? Deli Selim, Gelibolulu "Yanmdünya" Hasan, hepsi bir bir yok olup gittiler. Meydan Ciguli gi- bilerine kaldı. Suç onların mı? Hayır!.. Krallar is- tedikten sonra soytarılar ne yapsın? (Faks:0216-418 8410) B U L M A C A SEDAT YAŞAYA1V 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Öldürücü has- talık salgını, kı- ran... Maksim Gorki'nın bir romanı. II Sı- 3 vas'ın bir ılçe- si... Briçteatılan birkâğıtla.eşine 5 oynamasını ıste- dıği kâğıdı be- lirtme. 3/ Arit- metikte bir kuv- vetin derecesinı ° veren sayı... Cüt- g çilikte. kitap yaprakJannı düzgün tut- maya yarayan ince şerit 4/ "Erol — " : Yazarı- mız... Batı Anadolu'da ünlü bir antik kent. 5/ Bir ülkede, kentte ya da semtte oturanlann tümü. 6/Tann'nın varhğını ve Islam dininin doğrulu- ° ğunu konu edinen bı- 7 lim...Duvariçinde bıra- 8 kılan oyuk bölüm. II g Cinsel güçsüzlük... Bir soru eki. 8/ Pamuklu bir kumaş cinsi... Başlıca, temel ni- teliğınde olan. 9/ "Çalma, hırsızlık" anlamında argo söz- cük... Gaziantep yöresinde yetişen beyaz bir üzüm cin- si. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bıtkisel ya da hayvansal maddelerin etkili özü... Tica- ri değer taşıyan yaprak tütünlerin düşük kaliteli olanı. 2/ Güney Amerika'da yaban hayvanlannı yakalamakta kul-' lanılan kement... Bir tür yabanmersini. 3/ Yiğit... Arsız, • sırnaşık.4/"Erol—": Sınemaoyuncumuz... Söz,konuş-3 ma. 5/ Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça. 6/' Balık ağlannın yanlanna geçirilen, keçi kıltndan yapıl- mış ip... Halk müziğine özgü tellı bir çalgı. II Kalay ok- sıt katılarak donuklaştırılmış ya da kemik tozu katılarak yan donuk hale getirilmış cam... Kenar süsü. 8/ lçki ıçi- : lırken yenilen yiyecek... Müslümanhkta mezhep kuran kimse. 9/ "Nazik —": Aziz Nesin'in öykü kitabı... Gü- ney Amerika'da bir ülke. KALBİNÎZ SİZİN İÇİN ÇALIŞIYOR, YA SİZ?... TÜRKKALPVAKFI 19 Mayıs Cd. No: 8 Şişli/İSTANBUL Tel: (0 212) 212 07 07 (pbx) 10 Hat Faks:(0212)212 6835
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle