20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 MAYIS 1999 SALJ 14 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Barışı büyüten kadnılarSavaşa tutkun bir dünyada yaşıyoruz. Insanın şiddete ve ölüme dönûk yüzü, banşa ve yaşama dönük yüzünü insan- lık tarihi boyunca nasıl da gölgelemiş. Nasıl bir dürtü bu? Savaşarak ve öldü- rerek Tannsal bir erk taşıdığını mı ka- nıtlamaya çalışıyor insanoğlu. Ya da bi- reysel ölümünü tarihsel'toplumsal bir ayncalıkla taçlandırarak, sıradan ölüm- lülüğünü 'anlamb kılmaya' mı çalışı- yor? Şöyle ya da böyle, insanoğlunun ba- nndırdıği ve kendini anndıramadığı öl- me ve öldürme dürtüsünden polirik güç- lerin tarih boyunca alabildiğıne yararlan- dığı yararlanmakta olduğu yadsınmaz bir gerçek. En kötûsü, 'uygarhk' adı ve- rilen olgu geliştikçe, 'ilkel'liğin simge- si olan 'şkidet'in de önlenemez boyut- lara ulaşması. 'Uygar' kavrammın içer- diği ikiyüzlülükle alay edercesine... • Neyse ki dün de bugün de 'banş tür- küleri' hiç eksik olmamış yeryüzünden. Izmit ŞehirTiyatrosu. ilk Ankara turne- sini, 'banşa çağn'nın tiyatrodaki vazge- çılmezlerinden olan 'Lysistrata* oyu- nuyla yaptı. Bu ünlü Aristofanes klasi- ğı, Sabahattin Eyüboğhı-Azra Erfaat'ın ölümsüz çevirisiyle, Büknt Emin Ya- rar'ın rejisiyle, Efter Tunç'un dekor/ kostüm tasanmıyla ve Ahmet Yaşar Öz- veri'nin müzikal düzenlemesiyle sunu- luyor. Aristofanes'in 'banş' oyunlannın en etkili yanı 'şiddetin ve ötümün' karşısı- na 'yaşama sevinci'nı koymasıdjr. Doga- nın ürettıği yaşamı kutsayan, yaşamın ölüm karşısında kazandığı yengiyi kut- layan şenlikoyunlandırbunlar. Dansın, şarkının, açık saçık şakalann. 'yaşam- sal' ciddiyetteki politik/toplumsal bir konuyu irdeleme yolunda şiirle iç içe örüldüğü. tartışılan 'ciddi sorun' ortaya konulduktan ve 'haklı olan taraP tartış- mayı kazandıktan sonra. 'benimsenen diişünce'nin eğlenceli epizotlar (tablo- lar) yoluyla pekiştirildiği Aristofanes oyunlan, bugünün kabare tiyatrosuna öncülük etmiş olan 'Eski Komedya'nın temel örneklerinden sayılır. Aristofanes'in neden bugün en çok sahnelenen eski Yunan yazan olduğuna .zmit Şehir Tiyatrosu, ilk Ankara turnesini, 'banşa çağn'nın tiyatrodaki vazgeçilmezlerinden olan 'Lysistrata' oyunuyla yaptı. Yönetmen Bülent Yarar, günümüzden yirmi dört yüzyıl önce Yunan dünyasında yaşanan ünlü Pelepones savaşlannın getirdiği yıkıma, erkeklerini yataklanna almayarak karşı koymaya karar veren kadmlann öyküsünü kadına özgü güzelliklerle bütünleştirmiş. gelince... Öncelikle pek çok oyununda dile getirdiği politik/toplumsal sorunla- nn bugün de üstesinden gelinememiş olması. Dahası, oyunlannın gevşek bir yapıya oturtulmuş olması nedeniyle fark- lı sahneleme buluşlanna olanak tanıma- sı. Koro, şarkı ve dans ögelerini içerme- si nedeniyle, görseL'işitsel çekiciliği olan sahne olaylanna yeşil ışık yakması... Bülent Yarar, günümüzden yirmi dört yüzyıl önce Yunan dünyasında yaşanan ünlü Pelepones savaşlannın getirdiği yı- kıma, erkeklerini yataklanna almaya- rak karşı koymaya karar veren kadmla- nn öyküsünü kadına özgü güzelliklerle bütünleşrirmiş. Alımlı bedenlen işveli kı- lan rengârenk giysiler. erotik imler taşı- yan bedensel devinim, sahneyi boydan boya dolduran şaka yüklü bir hareketli- lik. Efter Tunç, giysileri tasarlarken gü- zelim Anadolu dokumalanndan bir renk ve doku cümbüşü yaratmış. Yarar' ın yorumunda kadın sesleri de cıvıl cıvıl. Yaşamı birtürkünün ya da kan- tonun kıvnmlannda yaşarmışçasına. Flüt, keman. kanun ve klarnet çalan (hem de iyi çalan) dört dişi müzisyen, kadınlar korosunun bir parçasıymışça- sına büründükleri giysilerle ve hareket düzeni içinde taşıdıklan işlevle baştan sona incelik katıyorlar oyuna. Buna karşılık yaşlı erkekler korosu yine aynı Anadolubezlerinin soluk renk- lerine büründürülmüş. Onlar hareket- siz, onlardan yaşama sevinci fişkırmı- yor. (Onlara da gitar ve ut eşlik ediyor.) Oyunun korodan olmayan ve iki ayn er- kek karakteri canlandıran tek erkek oyun- cusu Tank Keskiner'in elindeki enstrü- mana ise farklı bir 'dramatik işlev' yük- lenmiş. Yaşamını 'erk'e ulaşma eylemine ada- mış görünen erkekler topluluğunun kar- şısında 'ya savaş ya aşk' sloganını oyun boyunca sergileyen kadınlar topluluğu- nun sahne olayındaki iki temel etkinli- ği, bir yandan baştan çıkancılıklannı baştan sona sergilemek, bir yandan da çatışma stratejileri uygulama bakımın- dan en az erkekler denli zeki ve güçlü olduklanm göstermek oluyor. Her iki etkinlik de şenliksi bir görsellik ve işit- sellik içinde yansıtılıyor. Otuz dolayında genç sanatçınm oluş- turdugu sahne olayının temel Özelliği, çok sıkı bir toplu çalışmayı yansıtıyor olma- sı. Ancak genç sanatçılann bir araya gel- mesiyle kotanlan toplu eneıji seyirciyi de sanp sarmalıyor. Lysistrata'da Esra BezenBilgin,KJeonike'de ZühalGencer, Myrhine'de Funda tlhan, Lampito'da Z«lihaKa>TiakÇetinkaya,Kadın]ar Ko- rosu Başı Benian Dönmez, Yaşlılar Ko- rosu Başı Ahmet Yaşar Özveri, Probu- los/Kinesias'ta Tank Keskiner, taşıdık- lan sorumlulukların hakkını yeterince ve- rerek öne çıkıyorlar. Müziğiyle, şarkılanyla, danslanyla ve tüm dramatik sahneleriyle iyice teat- relleştirilmiş, tiyatro tadı veren bir sah- ne olayıyla karşı karşıyayız. Nice yürek- li çabalar, nice özverili girişimler sonu- cu kurulmuş bir tiyatronun (Izmit ken- tine kazandırümışbir tiyatro kurumunun) başansına tanık olmak duyduğumuz mutluluğu arttınyor. Yine de kusursuz bir yapımdan söz edemiyoruz. Sahne görüntüsünü hoş kı- lan. ama kullanımı çok sınırlı ve sıradan olduğu için yeterince işlevsel sayılama- yacak 'asma köprü' ya da 'merdiven'in varlığı oyun boyunca kafamızı lcurcalı- yor sözgelimi. Dahası. Aristofanes'i böylesine 'ala- rurkalaştırma'nın, 'göbekatma'yoluy- la ferahlama hastalığımıza bir de sanat- sal kılıf geçirdiği düşüncesinin kaygısın- dan kurtulmak zor. Televizyon izlence- lerindeki, solist henüz ağzını yeni açmış- ken, çoktan 'göbek' pozisyonuna geçmiş olan seyircinin görüntüsü kimi zaman korkutucu oluyor. Sanatın aşın biçimde pompalanan 'popüler kültür'e yenik düştüğü noktadan uzak durma adına alı- nan estetik 'önkm'ler, izlediğimiz 'Lysist- rata' yapımında belki biraz daha sıkı olabilirdi. Lola ve Bilidikid'e Torino1dan ödiilYASEMİN TAŞKIN ROMA-KutiuğAtaman'ın Lolave Bilidikid' adlı uzun metrajlı filmı, To- nno'da yapılan 14. Uluslararası Homo- seksüel Temalı Film Festivali'nde Bü- yûk Ödül'ü aldı. Film, lstanbul Film Festıvali'nin Halk Ödülü'nde de ulus- lararası kategorinin en iyi filmi seçildi. Berlin 'de tra\ estiler çevresine giren 16 yaşındaki bir Türk gencinin deneyim- îerini ve ağabeyinin, üzerinde yaptığı baskı \e zorbalıklan anlatan Ataman'ın filmi. festivaljürisi tarafından "yayguı maço kültürii ve kendi homoseksüel kimüğinin ara>ışı içinde olanlann çauş- masını dramatik.orijinal veetldleyen bir düle" anlattığı ıçın ödüllendinldı. Torino'da yapılan ve Uluslararası Gay ve Lezbiyenler Film Festivali olarak da tanınan festival jünsinde LeoGuflorta. Laura Lattuada. Mark _ _ _ _ _ Rappaport. \iari Razzi- ni \ e \VTeland Spack yer aldı. Yanşmanın sonuçlan- masından bir gün önce Los Angeles'a hareket eden filmin yönetmeni Kutluğ Ataman ödülünü alamadı. Lola ve Bilidi- kid, yeni deneyimler için — • — — sabırsız, 16 yaşındaki Berlinli homosek- süel Türk Murat'm öyküsünü anlatı- yor. Ağabeyi Osman'in baskı ve zorba- lıklanna karşın parklarda rastlantısal ilişkiler arayan Murat, sokak kadınlan ve Türk travestilennden oluşan bir alt kültürle ilişkiye geçer. Murat yeni ye- ni evi haline gelen bu yeraltı dünyasın- da Lola ile karşılaşır. Murat gibi Türk olan ve travesti gösterilerinde şarkı söy- leyen Lola ve Murat arasuıda kuvvetli bir arkadaşhk kurulur. Murat kendi ai- lesi üzerine gerçeği ararken Lola'nın da sırnnı öğrenır. Lola, yıllarca önce ai- lesinin sokağa attığı ağabeyidir. Zero Film prodüksiyonu olan ve Martin Hagemann'm yapımını üstlen- dıği Lola \e Bilidikid'in senaryosu da Kutluğ Ataman'a ait. Filmin roUerini ise Gandi Mukil. Erdal Yılmaz. Baki Dav- rak. Murat Yılmaz. Hasan Ali Mete paylaşıyor. Festival başkanı GiovanniMinerha 14 yıldır yapılmakta olan festival hakkın- da Cumhuri>«t ile yaptığı söyleşide bu yıl sloganlannın 'Hayat Deg^tiren FDm- ler' olduğunu belirtti. Amaçlannın her- kesin hayatını değiştirmek olmadığını. ancak festivaldeki fılmlerin bazılannm insan yaşamını degıştirdiğini \-urgula- yan Minerha, gay ve lezbiyen festiva- linin doğuş nedenlenni, "Bazılannaöz- gürlük \« kültürc bir saldın olarak ai- gdanabUeceksahte ahlakanlavışının ar- kasınasaklanmanrsanvermemekveba- zılanna da çoğukuluğu sa% unan bir çe- şit sinemavı (?) sunarak hayadannı de- ğiştirme fırsaö vermek için" diyerek açıklıyor. Minerha, ttalya'daki tek gay film fes- tivalini düzenlemelerinde dünya festi- vallerini gezerken baa fılmlerin îtalya'ya K^İLutluğ Ataman'ın 'Lola ve Bilidikid' adlı filmi 14. Uluslararası Homoseksüel Temalı Film Festivali'nde en iyi film ödülünü aldı. Film. Berlin'de travestiler çevresine giren 16 yaşındaki bir Türk gencinin deneyimlerini ve ağabeyinin, üzerinde yaptığı baskı ve zorbalıklan anlatıyor. ulaşmadığını görmelerinin de etkili ol- duğunu belirtti. Festrval başkanı. festivalin ttalya'da karşılaştıgı zorluklarla ilgili olarak ise "Merkezsağpartfler festKaün maddiola- naklannı engellemeve çalışıyor. Torino BeledİYesTnden >ardım almamta en- geUemeye çalışı>orlar. İtahanın Kato- Bk bir ülke olduğunu unutmamak ge- rek. Kiüse de bize zoriuk çıkanyor. Ho- moseksüel temalarda en yobaz ülkeler- den biri" diye konuştu. Yine de yaklaşık 150 bın dolar büt- çesi ve günde 1000 seyircisi olan Tori- no Gay Filmleri Festivali'nin başkanı. sanıldığının aksine,filmleriizlemeye ge- lenlerinçogununhomoseksüel olmadı- ğını. homoseksüellerin tanınmak kor- kusu ile festivale gelmekten çekindik- lerini belirtiyor. ltalyan Turizm ve Gösten Bakanhğı tarafından tanınan Uluslararası Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali 14 yılhk macerası boyunca ltalyan ve dünya ba- sınmın da dikkatini çekiyor. Bu yıl Kut- luğ Ataman'ın filmi dışında LisaCho- ledenko'nun 'High Art' fılmı jüri özel ödülünü aldı. Kısa metrajlı filmlerara- sında ise C. Aien Pbsten'in 'Yearlong Boyfriend'ı ödüllendirildi. Kutluğ Ataman geçen gün lstanbul L'luslararası Film Festivali taranndan dü- zenlenen basın toplantısında Türkıye'de sadece eşcinsel temalı bir filmin değil, her alanda film yapmanın cesaret iste- diğini belirtti. "Cinsel kimlik alanına girmevi, cesaret olarak görmüyorum. Bu sadece eşcinsellerin sorunu değil. Türk kültürii içinde toplumun her ke- simiyle kavga halinde olan \e güç kul- lanmaktan çekinme>en bir devlet var. Çok genis bir vdpazt'vi kapsıyor baskı- •^_^> lar. Sokaktaki travestiler- den başörtülü kızlara ka- dar herkes baskı altinda bu topiumda. Türkiye'de han- gi konuyael atsamzcesaret göstermeniz gerekiyor." Filmi önce Türkiye'de çekmek istediğine, ancak fınansal zorluklar nedeniy- le Almanya'nın seçildiği- 1 ' ne deginen Ataman, ırkçı- lığın ve aynmcılığın olduğu bir top- iumda, bu duruma paralel olarak eşcin- sel sorunlanna değinmeyi anlamlı bul- duğunu belirtti. Almanya'da Türk ve Alman eşcinsellerin kültür farklılıkla- nndan dolayı birbirlerini tanımadıkla- nnı ifade eden Kutluğ Ataman, filmin tanışma vesilesi olduğunu söyledi. Al- manya'da hâlâ kapalı gişe oynayan fil- min seyircısinin çoğunluğunu Alman- lann oluşturduğunu belirten Ataman, "Türidye'nin esas sorunu kişilerin ku- şabimış ounasıdır'' diyor. Lola ve Bilidikid Berlin'de Panora- ma bölümünün açılış filmiydi ve Teddy Ayısı Özel Ûdülü almıştı. Film yakın- da Amerika'nm altı kentinde de göste- rime girecek, daha sonra Iskandinavya ülkeleri, Polonya, Macaristan, Çek Cum- huriyeti, tsrail ve Güney Afnka'da da gösterilecek. Filmde Gandi Mukil, Erdal Yılmaz ve Baki Davrak rol ahyor. Felsefi Açıdan Gülme ve Mizah: Descartes Kültür Servisi - Mizah kültürii dergi- si Gül Diken'in Kış 99 sayısı çıktı. Ya- yın yönetmenliğini TurgutÇeviker'in üstlendiği dergide Mehmet Ali Kıbç- bay'ın 'Kozmosun Kozmetiği olarak Hiyerarşi' başlıklı yazısı yer ahyor. Yu- nus Koray'ın 'Öztürk Serengil' başlık- lı şiirine Necati Abacı'nın Oztürk Se- rengil portresi eşlik ediyor. John Morreall'ın yayına hazırladığı 'Felsefi Açıdan Gülme ve Mizah' baş- lıklı bölüm Mehmet H. Doğan'ın çevi- risiyle ulaşıyor okura. Gül Diken'in karikatürler bölümün- de Ohannes Şaşkal ve Janusz Kapus- ta'nın yapıtlanna yer veriliyor. Şeyh Galip'in 'Delilik Bilgini' Kenan San- alioğlu'nun çalışmasıyla günümüz Türk- çesiyle okura ulaşıyor. EmstH.Gombrich'in 'Romantik Dö- nemde lmgesellik ve Sanat' başlıklı in- celemesi SevinçKabakçıoğlu ve Ozcan Kabakçıoğlu'nun \lkhaei J. Rosen'in 'James Thurber ve Halk Herkesten Da- ha Çok Eğlenir' başlıklı yazısı da Ayşe Ak'm çevirisi ve James Thurber'in ka- rikatürleriyle sunuluyor okura. Ziya Gökalp'in 'Tebessüm' başlıklı yazısının da yer aldığı dergide Nâzım Hikmet'in 'tstihza' yazısına Abidin Di- no'nun Nâzım Hikmet çizimi eşlik edi- yor. Dergide Cemil Sena Ongun'Gülmek Gülebilmek" başlıklı yazısında "Saadet bize ve başkalanna kendtsini nasıl sez- dirir. hissettirir" sorusuna yanıt arar- ken Semih Gümüş 'Haslet Çizdikleri- ne Benziyor' başlıklı yazısında Haslet Soyöz'ün karikatür yaşamını değerlen- dıriyor. MustafaŞckipTunç'un 'KısaSözkr', Levent Cantek'in 'Hikmet'in Dramı' başlıklı yazılan dergide yer alan diğer yazılar. Mizah Kültürii Kitaplığı bölümün- de, Ohannes Şaşkal, Semih Balcıoğ- lu'nun "Kapadokya", BehçetÇeBk' tb- nü'l-Cevzi'nin "Ahmak ve Dalgınlar Kitabı", B. Sadık Albayrak, Kemal Ur- genç'in "Beyaz Yumurta, Banş Kari- katürleri", Piyale Madra da Irvin Madel'in "Mozotros Ailesi-H" adlı kitaplannı değerlendiriyor. Gül Diken bu sayısında aynca Can Külahhoğlu'nun çizimlerini Necati Abacı'nın gerçekleştirdiği Frankens- tein, Helena Rubinstein ve Albert Eins- tein arasmda fîkir buiiği olma ihtimali üzerine bir inceleme başlıklı kitabını okurlanna ücretsiz olarak veriyor. YAZI ODASI SELİM İLERİ Tahsin Yücel'in Yanıtı Değerli yazarımız Tahsin Yücel, Adam Öykü dergisinin 21. sayısında Semih Gümüş'ün soru- lannı yanrtlıyor. Edebiyatımız, özellikle de öykücü- lüğümüz adına çok dikkatle okunması gereken bir söyleşi bu. Kıvamında sorulara bir yazın ustasın- dan önemli yanıtlar. Semih Gümüş, öykücülüğümüzün gitgide baş- ka bir düzleme, daha aşağı bir düzeye kaydığını belirtiyor. Tahsin Yücel'in bu sorunu deşmesini ri- ca ediyor. Yanıtı -yazık ki yer yer kısaltarak- alıntılıyorum: "(...) Bana göre de bugünkü öykücülerimiz ge- rek bizim, gerek bizden önceki kuşağın düzeyine erişemedi. Bunun baş nedeni de belki bizleri ta- nıma, tanımaktan da öte, özümleme çabasına gir- meyi gereksiz bulmuş olmalan. Yalnız bizleri mi? Başka yazınlann öykücü ve romancılannı da. Bir genç öykücümüz, 'Ben Orhan Kemal'i okumak zorundadegilim,' demişti. Böylece, yazmanın ay- nı zamanda bir ortama katılmak olduğunu bilme- diğini göstermişti." Sen Orhan Kemal'i okumak zorundasın, demek geçiyor insanın içinden. Bununla birlikte, boşuna bir söz olacağını bilerek, susup geçiyoruz. Orhan Kemal'i okumadan, Türk edebiyatının bazı önem- li 'yıllan' kavranabilir mi? Orhan Kemal okunmayacak. Sait Faik, Saba- hattin Ali okunmayacak. Ama öykü yazacaksınız ve bu öyküleriniz, Türk edebiyatının verimi ola- cak... Tahsin Yücel, "bir ortama katılmak" diyor. Öyle sanıyorum ki, günümüz, yeni bir ortam, yepyeni bir yazınsal ortam yarattı. Tırnak içindeki bu ya- zınsal ortamı, ben, yıllardan beri, pop şarkıcılan- mızın cirit attığı müzik ortamımıza benzetiyorum. Her gün bir pop şarkıcısı, her gün bir türkücü, ara- beskçi, alaturkamtırakçı... Ya dünkü ortam? Tahsin Yücel'den iz sürelim: "(...) Benim gençlik dönemimde, ellili, altmışlıyıl- larda, ister eski olsun, ister yeni, Vaıiık'ta bir öy- künüz yayımlandı mı, en azından sizin gibi öyküy- le uğraşanlann yüzde doksanının birkaç gün için- de bu öyküyü okuyacağını bilirdiniz. Canlı bir ya- zın ortamı vardı. Işinizyazmak olduğu kadarda oku- maktı." Tahsin Bey'in özetlediği ortam, yetmişlerin or- talanna kadar sürdü. Varlık, Yeni Dergi, Yeni Ufuk- lar, Soyut, Papirüs, hatta Hisar, genç yazar aday- lannın vazgeçemedikleri dergilerdi. Ne vazgeçme- si? Ayın ilk günleri iple çekilir, bu dergilerin bir an önce edinilebilmesi için dergi dağıtıcılarına koşu- lurdu. Yeni Ufuklar'da biryazım yayımlanmıştı. Yıllann değerli edebiyat adamı Necati Cumalı'nın ilgisi- ni çekmiş; Cumalı, bu yazıdan, Memet Fuat ça- ptnda bir eleştirmene söz açmış. Memet Ağbi, o sözün sorumluluğunu taşımam gerektiğini söyle- mişti. Ankara Yokuşu'ndan aşağıya, Necati Cuma- lı'nın unutulmaz "Yalnız Kadın " öyküsünden ezbe- re cümleler sayıklayarak inmiştim... Düşünüyorum da, deii gibi öykü okurduk. Yazar •*> adayı gençler bir araya geldiğimizde. hep, öykü- ler, şiirler, romanlar, öykücüler, şairler, romancılar konuşulurdu. Kimdi, bir arkadaşımız: "Ben yirmi dört saat edebiyat düşünüyorum..." derdi ve bu 'edebiyat', yalnızca 'kendinden ibaret' bir edebi- yat değildi. Dünya görüşleri, edebiyat anlayışlan, bakış açı- lan farklı birçok yazanmızın hayranıydım -hâlâ öy- leyim-. Oktay Akbal'ın duyarlığını, Leyla Erbil'in gör- kemli anarşizmini, Sevim Burak'ın şiirsel humo- runu, Haldun Taner'm hoşgörülü taşlamacılığjnı, Tahsin Yücel'in uygulayım ustalığını, Demir Öz- lü'nün bütün bir mimariyi öykü sanatına işleyişini kavramadan, özümsemeden, duyumsamadan kim Türk öyküsünden söz açabilir? öykü yazmak isteyen kişi, öykü sanatının biriki- minden habersiz mi kalmalı? Okul yüzü görmemiş Gorki, Benim Ûniversite- lerim'öe, deli gibi okumalannı anlatır. Gözümün önünde sevgili Nedim Gürsel: Gala- tasaray Lisesi koridorlannda hanl harıl kitap oku- yor! Öyküler, şiirler, romanlar okuyor! Takvimde İz Bırakan: "Yenihikâyeciliğimizibugüne getirenleri tanımak- tan, eserlerini okumaktan aldığım derin zevkin borcunu onlan tanıtmakla ödemek istedim. On- lann getirdiklerinin değerteri, edebiyatımız için ta- şıdıklan büyükanlam, ileride daha iyi anlaşılacak- tır." Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikâye veRoman, 1959. Dagerman Edebiyat Ödülü, İranlı sair Ahmet Samlu'nun • TAHRAN(AA)- Isveç'ın önemli uluslararası edebiyat ödüUerinden Estig Dagerman ödülü, bu yıl çağdaş Iran şiirinin yaşayan en büyük şairlerinden Ahmet Şamlu'ya verilecek. Adı yıllardır Nobel Edebiyat Ödülü adaylan arasmda geçen Şamlu, 25 bin tsveç Kronu değerindeki ödülü almak için 5 Haziran'da Isveç'e gidecek. Dagerman Ödülü geçen yıl da Yaşar Kemal'e verilmişti. Serbest vezinle yazdığı şiirlerini 17 kitapta toplayan Şamlu, son yıllardaki projesi olan Farsça argosu, folklor, inançlar, atasözleri ve deyimleri kapsayan ve 100 ciltten fazla olması tasarlanan ansiklopedik sözlüğu Kitab-ı Kuçe'nin (Sokak Kitabı) ilk 7 cildini yayımladı. 1946'dan sonra gazetecilik yapan Samlu'nun 17 şiir kitabının yanı sıra hikâye, film senaryosu, çocuk kitabı. roman ve eski Farsça ile ilgili toplam 70 çalışması yayımlandı. ÇDSO'yu İnci Özdil yönetecek Kültür Servisi - Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası'nın 7 Mayıs Cuma günü saat 20.00'de ve 8 Mayns Cumartesi günü saat 11.00'de vereceği konserlerde orkestrayı Türkiye'nin ilk ve tek kadın şefı İnci Özdil yönetecek. Konsere solist olarak keman sanatçısı Erkin Onay katılacak. Dekorist '99 yarm başlıyor • Kültür Servisi - Dekorist '99 Dekorasyon ve Aksesuvar Fuan, yann Istanbul'da Dolmabahçe Kültür Merkezi'nde başlıyor. Fuar, 9 Mayıs Pazar günü sona erecek. KÜSAV'ın danışmanlığında Elit Fuarcılık tarafından düzenlenen fuara, dekorasyonla ilgili değişik konularda faaliyet gösteren yerli ve yabancı kuruluşlar katılacak. Fuar kapsamında yann 16.00'da iç mimar ve dekoratör Murat Atabarut'un vereceği 'Yaşam ve Dekorasyon' başlıklı bir konferans gerçekleşecek. 17.00'de ise DECORUM firmasının konuğu olarak lngiltere'den gelen ünlü iç dekoratör Lady Hernietta Spencer-Chirchıll de 'İç Dekorasyon' konulu bir konferans verecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle