Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 MAYIS 1999 SALJ
14 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Barışı büyüten kadnılarSavaşa tutkun bir dünyada yaşıyoruz.
Insanın şiddete ve ölüme dönûk yüzü,
banşa ve yaşama dönük yüzünü insan-
lık tarihi boyunca nasıl da gölgelemiş.
Nasıl bir dürtü bu? Savaşarak ve öldü-
rerek Tannsal bir erk taşıdığını mı ka-
nıtlamaya çalışıyor insanoğlu. Ya da bi-
reysel ölümünü tarihsel'toplumsal bir
ayncalıkla taçlandırarak, sıradan ölüm-
lülüğünü 'anlamb kılmaya' mı çalışı-
yor?
Şöyle ya da böyle, insanoğlunun ba-
nndırdıği ve kendini anndıramadığı öl-
me ve öldürme dürtüsünden polirik güç-
lerin tarih boyunca alabildiğıne yararlan-
dığı yararlanmakta olduğu yadsınmaz
bir gerçek. En kötûsü, 'uygarhk' adı ve-
rilen olgu geliştikçe, 'ilkel'liğin simge-
si olan 'şkidet'in de önlenemez boyut-
lara ulaşması. 'Uygar' kavrammın içer-
diği ikiyüzlülükle alay edercesine...
• Neyse ki dün de bugün de 'banş tür-
küleri' hiç eksik olmamış yeryüzünden.
Izmit ŞehirTiyatrosu. ilk Ankara turne-
sini, 'banşa çağn'nın tiyatrodaki vazge-
çılmezlerinden olan 'Lysistrata* oyu-
nuyla yaptı. Bu ünlü Aristofanes klasi-
ğı, Sabahattin Eyüboğhı-Azra Erfaat'ın
ölümsüz çevirisiyle, Büknt Emin Ya-
rar'ın rejisiyle, Efter Tunç'un dekor/
kostüm tasanmıyla ve Ahmet Yaşar Öz-
veri'nin müzikal düzenlemesiyle sunu-
luyor.
Aristofanes'in 'banş' oyunlannın en
etkili yanı 'şiddetin ve ötümün' karşısı-
na 'yaşama sevinci'nı koymasıdjr. Doga-
nın ürettıği yaşamı kutsayan, yaşamın
ölüm karşısında kazandığı yengiyi kut-
layan şenlikoyunlandırbunlar. Dansın,
şarkının, açık saçık şakalann. 'yaşam-
sal' ciddiyetteki politik/toplumsal bir
konuyu irdeleme yolunda şiirle iç içe
örüldüğü. tartışılan 'ciddi sorun' ortaya
konulduktan ve 'haklı olan taraP tartış-
mayı kazandıktan sonra. 'benimsenen
diişünce'nin eğlenceli epizotlar (tablo-
lar) yoluyla pekiştirildiği Aristofanes
oyunlan, bugünün kabare tiyatrosuna
öncülük etmiş olan 'Eski Komedya'nın
temel örneklerinden sayılır.
Aristofanes'in neden bugün en çok
sahnelenen eski Yunan yazan olduğuna
.zmit Şehir Tiyatrosu, ilk Ankara turnesini, 'banşa çağn'nın tiyatrodaki
vazgeçilmezlerinden olan 'Lysistrata' oyunuyla yaptı. Yönetmen Bülent Yarar,
günümüzden yirmi dört yüzyıl önce Yunan dünyasında yaşanan ünlü Pelepones savaşlannın
getirdiği yıkıma, erkeklerini yataklanna almayarak karşı koymaya karar veren
kadmlann öyküsünü kadına özgü güzelliklerle bütünleştirmiş.
gelince... Öncelikle pek çok oyununda
dile getirdiği politik/toplumsal sorunla-
nn bugün de üstesinden gelinememiş
olması. Dahası, oyunlannın gevşek bir
yapıya oturtulmuş olması nedeniyle fark-
lı sahneleme buluşlanna olanak tanıma-
sı. Koro, şarkı ve dans ögelerini içerme-
si nedeniyle, görseL'işitsel çekiciliği olan
sahne olaylanna yeşil ışık yakması...
Bülent Yarar, günümüzden yirmi dört
yüzyıl önce Yunan dünyasında yaşanan
ünlü Pelepones savaşlannın getirdiği yı-
kıma, erkeklerini yataklanna almaya-
rak karşı koymaya karar veren kadmla-
nn öyküsünü kadına özgü güzelliklerle
bütünleşrirmiş. Alımlı bedenlen işveli kı-
lan rengârenk giysiler. erotik imler taşı-
yan bedensel devinim, sahneyi boydan
boya dolduran şaka yüklü bir hareketli-
lik. Efter Tunç, giysileri tasarlarken gü-
zelim Anadolu dokumalanndan bir renk
ve doku cümbüşü yaratmış.
Yarar' ın yorumunda kadın sesleri de
cıvıl cıvıl. Yaşamı birtürkünün ya da kan-
tonun kıvnmlannda yaşarmışçasına.
Flüt, keman. kanun ve klarnet çalan
(hem de iyi çalan) dört dişi müzisyen,
kadınlar korosunun bir parçasıymışça-
sına büründükleri giysilerle ve hareket
düzeni içinde taşıdıklan işlevle baştan
sona incelik katıyorlar oyuna.
Buna karşılık yaşlı erkekler korosu
yine aynı Anadolubezlerinin soluk renk-
lerine büründürülmüş. Onlar hareket-
siz, onlardan yaşama sevinci fişkırmı-
yor. (Onlara da gitar ve ut eşlik ediyor.)
Oyunun korodan olmayan ve iki ayn er-
kek karakteri canlandıran tek erkek oyun-
cusu Tank Keskiner'in elindeki enstrü-
mana ise farklı bir 'dramatik işlev' yük-
lenmiş.
Yaşamını 'erk'e ulaşma eylemine ada-
mış görünen erkekler topluluğunun kar-
şısında 'ya savaş ya aşk' sloganını oyun
boyunca sergileyen kadınlar topluluğu-
nun sahne olayındaki iki temel etkinli-
ği, bir yandan baştan çıkancılıklannı
baştan sona sergilemek, bir yandan da
çatışma stratejileri uygulama bakımın-
dan en az erkekler denli zeki ve güçlü
olduklanm göstermek oluyor. Her iki
etkinlik de şenliksi bir görsellik ve işit-
sellik içinde yansıtılıyor.
Otuz dolayında genç sanatçınm oluş-
turdugu sahne olayının temel Özelliği, çok
sıkı bir toplu çalışmayı yansıtıyor olma-
sı. Ancak genç sanatçılann bir araya gel-
mesiyle kotanlan toplu eneıji seyirciyi
de sanp sarmalıyor. Lysistrata'da Esra
BezenBilgin,KJeonike'de ZühalGencer,
Myrhine'de Funda tlhan, Lampito'da
Z«lihaKa>TiakÇetinkaya,Kadın]ar Ko-
rosu Başı Benian Dönmez, Yaşlılar Ko-
rosu Başı Ahmet Yaşar Özveri, Probu-
los/Kinesias'ta Tank Keskiner, taşıdık-
lan sorumlulukların hakkını yeterince ve-
rerek öne çıkıyorlar.
Müziğiyle, şarkılanyla, danslanyla
ve tüm dramatik sahneleriyle iyice teat-
relleştirilmiş, tiyatro tadı veren bir sah-
ne olayıyla karşı karşıyayız. Nice yürek-
li çabalar, nice özverili girişimler sonu-
cu kurulmuş bir tiyatronun (Izmit ken-
tine kazandırümışbir tiyatro kurumunun)
başansına tanık olmak duyduğumuz
mutluluğu arttınyor.
Yine de kusursuz bir yapımdan söz
edemiyoruz. Sahne görüntüsünü hoş kı-
lan. ama kullanımı çok sınırlı ve sıradan
olduğu için yeterince işlevsel sayılama-
yacak 'asma köprü' ya da 'merdiven'in
varlığı oyun boyunca kafamızı lcurcalı-
yor sözgelimi.
Dahası. Aristofanes'i böylesine 'ala-
rurkalaştırma'nın, 'göbekatma'yoluy-
la ferahlama hastalığımıza bir de sanat-
sal kılıf geçirdiği düşüncesinin kaygısın-
dan kurtulmak zor. Televizyon izlence-
lerindeki, solist henüz ağzını yeni açmış-
ken, çoktan 'göbek' pozisyonuna geçmiş
olan seyircinin görüntüsü kimi zaman
korkutucu oluyor. Sanatın aşın biçimde
pompalanan 'popüler kültür'e yenik
düştüğü noktadan uzak durma adına alı-
nan estetik 'önkm'ler, izlediğimiz 'Lysist-
rata' yapımında belki biraz daha sıkı
olabilirdi.
Lola ve Bilidikid'e Torino1dan ödiilYASEMİN TAŞKIN
ROMA-KutiuğAtaman'ın Lolave
Bilidikid' adlı uzun metrajlı filmı, To-
nno'da yapılan 14. Uluslararası Homo-
seksüel Temalı Film Festivali'nde Bü-
yûk Ödül'ü aldı. Film, lstanbul Film
Festıvali'nin Halk Ödülü'nde de ulus-
lararası kategorinin en iyi filmi seçildi.
Berlin 'de tra\ estiler çevresine giren 16
yaşındaki bir Türk gencinin deneyim-
îerini ve ağabeyinin, üzerinde yaptığı
baskı \e zorbalıklan anlatan Ataman'ın
filmi. festivaljürisi tarafından "yayguı
maço kültürii ve kendi homoseksüel
kimüğinin ara>ışı içinde olanlann çauş-
masını dramatik.orijinal veetldleyen bir
düle" anlattığı ıçın ödüllendinldı.
Torino'da yapılan ve Uluslararası Gay
ve Lezbiyenler Film Festivali olarak da
tanınan festival jünsinde LeoGuflorta.
Laura Lattuada. Mark _ _ _ _ _
Rappaport. \iari Razzi-
ni \ e \VTeland Spack yer
aldı.
Yanşmanın sonuçlan-
masından bir gün önce
Los Angeles'a hareket
eden filmin yönetmeni
Kutluğ Ataman ödülünü
alamadı. Lola ve Bilidi-
kid, yeni deneyimler için — • — —
sabırsız, 16 yaşındaki Berlinli homosek-
süel Türk Murat'm öyküsünü anlatı-
yor. Ağabeyi Osman'in baskı ve zorba-
lıklanna karşın parklarda rastlantısal
ilişkiler arayan Murat, sokak kadınlan
ve Türk travestilennden oluşan bir alt
kültürle ilişkiye geçer. Murat yeni ye-
ni evi haline gelen bu yeraltı dünyasın-
da Lola ile karşılaşır. Murat gibi Türk
olan ve travesti gösterilerinde şarkı söy-
leyen Lola ve Murat arasuıda kuvvetli
bir arkadaşhk kurulur. Murat kendi ai-
lesi üzerine gerçeği ararken Lola'nın
da sırnnı öğrenır. Lola, yıllarca önce ai-
lesinin sokağa attığı ağabeyidir.
Zero Film prodüksiyonu olan ve
Martin Hagemann'm yapımını üstlen-
dıği Lola \e Bilidikid'in senaryosu da
Kutluğ Ataman'a ait. Filmin roUerini ise
Gandi Mukil. Erdal Yılmaz. Baki Dav-
rak. Murat Yılmaz. Hasan Ali Mete
paylaşıyor.
Festival başkanı GiovanniMinerha 14
yıldır yapılmakta olan festival hakkın-
da Cumhuri>«t ile yaptığı söyleşide bu
yıl sloganlannın 'Hayat Deg^tiren FDm-
ler' olduğunu belirtti. Amaçlannın her-
kesin hayatını değiştirmek olmadığını.
ancak festivaldeki fılmlerin bazılannm
insan yaşamını degıştirdiğini \-urgula-
yan Minerha, gay ve lezbiyen festiva-
linin doğuş nedenlenni, "Bazılannaöz-
gürlük \« kültürc bir saldın olarak ai-
gdanabUeceksahte ahlakanlavışının ar-
kasınasaklanmanrsanvermemekveba-
zılanna da çoğukuluğu sa% unan bir çe-
şit sinemavı (?) sunarak hayadannı de-
ğiştirme fırsaö vermek için" diyerek
açıklıyor.
Minerha, ttalya'daki tek gay film fes-
tivalini düzenlemelerinde dünya festi-
vallerini gezerken baa fılmlerin îtalya'ya
K^İLutluğ Ataman'ın 'Lola ve Bilidikid' adlı filmi
14. Uluslararası Homoseksüel Temalı Film
Festivali'nde en iyi film ödülünü aldı. Film.
Berlin'de travestiler çevresine giren 16 yaşındaki bir
Türk gencinin deneyimlerini ve ağabeyinin,
üzerinde yaptığı baskı ve zorbalıklan anlatıyor.
ulaşmadığını görmelerinin de etkili ol-
duğunu belirtti.
Festrval başkanı. festivalin ttalya'da
karşılaştıgı zorluklarla ilgili olarak ise
"Merkezsağpartfler festKaün maddiola-
naklannı engellemeve çalışıyor. Torino
BeledİYesTnden >ardım almamta en-
geUemeye çalışı>orlar. İtahanın Kato-
Bk bir ülke olduğunu unutmamak ge-
rek. Kiüse de bize zoriuk çıkanyor. Ho-
moseksüel temalarda en yobaz ülkeler-
den biri" diye konuştu.
Yine de yaklaşık 150 bın dolar büt-
çesi ve günde 1000 seyircisi olan Tori-
no Gay Filmleri Festivali'nin başkanı.
sanıldığının aksine,filmleriizlemeye ge-
lenlerinçogununhomoseksüel olmadı-
ğını. homoseksüellerin tanınmak kor-
kusu ile festivale gelmekten çekindik-
lerini belirtiyor.
ltalyan Turizm ve Gösten Bakanhğı
tarafından tanınan Uluslararası Gay ve
Lezbiyen Filmleri Festivali 14 yılhk
macerası boyunca ltalyan ve dünya ba-
sınmın da dikkatini çekiyor. Bu yıl Kut-
luğ Ataman'ın filmi dışında LisaCho-
ledenko'nun 'High Art' fılmı jüri özel
ödülünü aldı. Kısa metrajlı filmlerara-
sında ise C. Aien Pbsten'in 'Yearlong
Boyfriend'ı ödüllendirildi.
Kutluğ Ataman geçen gün lstanbul
L'luslararası Film Festivali taranndan dü-
zenlenen basın toplantısında Türkıye'de
sadece eşcinsel temalı bir filmin değil,
her alanda film yapmanın cesaret iste-
diğini belirtti. "Cinsel kimlik alanına
girmevi, cesaret olarak görmüyorum.
Bu sadece eşcinsellerin sorunu değil.
Türk kültürii içinde toplumun her ke-
simiyle kavga halinde olan \e güç kul-
lanmaktan çekinme>en bir devlet var.
Çok genis bir vdpazt'vi kapsıyor baskı-
•^_^> lar. Sokaktaki travestiler-
den başörtülü kızlara ka-
dar herkes baskı altinda bu
topiumda. Türkiye'de han-
gi konuyael atsamzcesaret
göstermeniz gerekiyor."
Filmi önce Türkiye'de
çekmek istediğine, ancak
fınansal zorluklar nedeniy-
le Almanya'nın seçildiği-
1
' ne deginen Ataman, ırkçı-
lığın ve aynmcılığın olduğu bir top-
iumda, bu duruma paralel olarak eşcin-
sel sorunlanna değinmeyi anlamlı bul-
duğunu belirtti. Almanya'da Türk ve
Alman eşcinsellerin kültür farklılıkla-
nndan dolayı birbirlerini tanımadıkla-
nnı ifade eden Kutluğ Ataman, filmin
tanışma vesilesi olduğunu söyledi. Al-
manya'da hâlâ kapalı gişe oynayan fil-
min seyircısinin çoğunluğunu Alman-
lann oluşturduğunu belirten Ataman,
"Türidye'nin esas sorunu kişilerin ku-
şabimış ounasıdır'' diyor.
Lola ve Bilidikid Berlin'de Panora-
ma bölümünün açılış filmiydi ve Teddy
Ayısı Özel Ûdülü almıştı. Film yakın-
da Amerika'nm altı kentinde de göste-
rime girecek, daha sonra Iskandinavya
ülkeleri, Polonya, Macaristan, Çek Cum-
huriyeti, tsrail ve Güney Afnka'da da
gösterilecek. Filmde Gandi Mukil, Erdal Yılmaz ve Baki Davrak rol ahyor.
Felsefi Açıdan Gülme ve Mizah: Descartes
Kültür Servisi - Mizah kültürii dergi-
si Gül Diken'in Kış 99 sayısı çıktı. Ya-
yın yönetmenliğini TurgutÇeviker'in
üstlendiği dergide Mehmet Ali Kıbç-
bay'ın 'Kozmosun Kozmetiği olarak
Hiyerarşi' başlıklı yazısı yer ahyor. Yu-
nus Koray'ın 'Öztürk Serengil' başlık-
lı şiirine Necati Abacı'nın Oztürk Se-
rengil portresi eşlik ediyor.
John Morreall'ın yayına hazırladığı
'Felsefi Açıdan Gülme ve Mizah' baş-
lıklı bölüm Mehmet H. Doğan'ın çevi-
risiyle ulaşıyor okura.
Gül Diken'in karikatürler bölümün-
de Ohannes Şaşkal ve Janusz Kapus-
ta'nın yapıtlanna yer veriliyor. Şeyh
Galip'in 'Delilik Bilgini' Kenan San-
alioğlu'nun çalışmasıyla günümüz Türk-
çesiyle okura ulaşıyor.
EmstH.Gombrich'in 'Romantik Dö-
nemde lmgesellik ve Sanat' başlıklı in-
celemesi SevinçKabakçıoğlu ve Ozcan
Kabakçıoğlu'nun \lkhaei J. Rosen'in
'James Thurber ve Halk Herkesten Da-
ha Çok Eğlenir' başlıklı yazısı da Ayşe
Ak'm çevirisi ve James Thurber'in ka-
rikatürleriyle sunuluyor okura.
Ziya Gökalp'in 'Tebessüm' başlıklı
yazısının da yer aldığı dergide Nâzım
Hikmet'in 'tstihza' yazısına Abidin Di-
no'nun Nâzım Hikmet çizimi eşlik edi-
yor.
Dergide Cemil Sena Ongun'Gülmek
Gülebilmek" başlıklı yazısında "Saadet
bize ve başkalanna kendtsini nasıl sez-
dirir. hissettirir" sorusuna yanıt arar-
ken Semih Gümüş 'Haslet Çizdikleri-
ne Benziyor' başlıklı yazısında Haslet
Soyöz'ün karikatür yaşamını değerlen-
dıriyor.
MustafaŞckipTunç'un 'KısaSözkr',
Levent Cantek'in 'Hikmet'in Dramı'
başlıklı yazılan dergide yer alan diğer
yazılar.
Mizah Kültürii Kitaplığı bölümün-
de, Ohannes Şaşkal, Semih Balcıoğ-
lu'nun "Kapadokya", BehçetÇeBk' tb-
nü'l-Cevzi'nin "Ahmak ve Dalgınlar
Kitabı", B. Sadık Albayrak, Kemal Ur-
genç'in "Beyaz Yumurta, Banş Kari-
katürleri", Piyale Madra da Irvin
Madel'in "Mozotros Ailesi-H" adlı
kitaplannı değerlendiriyor.
Gül Diken bu sayısında aynca Can
Külahhoğlu'nun çizimlerini Necati
Abacı'nın gerçekleştirdiği Frankens-
tein, Helena Rubinstein ve Albert Eins-
tein arasmda fîkir buiiği olma ihtimali
üzerine bir inceleme başlıklı kitabını
okurlanna ücretsiz olarak veriyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Tahsin Yücel'in Yanıtı
Değerli yazarımız Tahsin Yücel, Adam Öykü
dergisinin 21. sayısında Semih Gümüş'ün soru-
lannı yanrtlıyor. Edebiyatımız, özellikle de öykücü-
lüğümüz adına çok dikkatle okunması gereken bir
söyleşi bu. Kıvamında sorulara bir yazın ustasın-
dan önemli yanıtlar.
Semih Gümüş, öykücülüğümüzün gitgide baş-
ka bir düzleme, daha aşağı bir düzeye kaydığını
belirtiyor. Tahsin Yücel'in bu sorunu deşmesini ri-
ca ediyor.
Yanıtı -yazık ki yer yer kısaltarak- alıntılıyorum:
"(...) Bana göre de bugünkü öykücülerimiz ge-
rek bizim, gerek bizden önceki kuşağın düzeyine
erişemedi. Bunun baş nedeni de belki bizleri ta-
nıma, tanımaktan da öte, özümleme çabasına gir-
meyi gereksiz bulmuş olmalan. Yalnız bizleri mi?
Başka yazınlann öykücü ve romancılannı da. Bir
genç öykücümüz, 'Ben Orhan Kemal'i okumak
zorundadegilim,' demişti. Böylece, yazmanın ay-
nı zamanda bir ortama katılmak olduğunu bilme-
diğini göstermişti."
Sen Orhan Kemal'i okumak zorundasın, demek
geçiyor insanın içinden. Bununla birlikte, boşuna
bir söz olacağını bilerek, susup geçiyoruz. Orhan
Kemal'i okumadan, Türk edebiyatının bazı önem-
li 'yıllan' kavranabilir mi?
Orhan Kemal okunmayacak. Sait Faik, Saba-
hattin Ali okunmayacak. Ama öykü yazacaksınız
ve bu öyküleriniz, Türk edebiyatının verimi ola-
cak...
Tahsin Yücel, "bir ortama katılmak" diyor. Öyle
sanıyorum ki, günümüz, yeni bir ortam, yepyeni
bir yazınsal ortam yarattı. Tırnak içindeki bu ya-
zınsal ortamı, ben, yıllardan beri, pop şarkıcılan-
mızın cirit attığı müzik ortamımıza benzetiyorum.
Her gün bir pop şarkıcısı, her gün bir türkücü, ara-
beskçi, alaturkamtırakçı...
Ya dünkü ortam? Tahsin Yücel'den iz sürelim:
"(...) Benim gençlik dönemimde, ellili, altmışlıyıl-
larda, ister eski olsun, ister yeni, Vaıiık'ta bir öy-
künüz yayımlandı mı, en azından sizin gibi öyküy-
le uğraşanlann yüzde doksanının birkaç gün için-
de bu öyküyü okuyacağını bilirdiniz. Canlı bir ya-
zın ortamı vardı. Işinizyazmak olduğu kadarda oku-
maktı."
Tahsin Bey'in özetlediği ortam, yetmişlerin or-
talanna kadar sürdü. Varlık, Yeni Dergi, Yeni Ufuk-
lar, Soyut, Papirüs, hatta Hisar, genç yazar aday-
lannın vazgeçemedikleri dergilerdi. Ne vazgeçme-
si? Ayın ilk günleri iple çekilir, bu dergilerin bir an
önce edinilebilmesi için dergi dağıtıcılarına koşu-
lurdu.
Yeni Ufuklar'da biryazım yayımlanmıştı. Yıllann
değerli edebiyat adamı Necati Cumalı'nın ilgisi-
ni çekmiş; Cumalı, bu yazıdan, Memet Fuat ça-
ptnda bir eleştirmene söz açmış. Memet Ağbi, o
sözün sorumluluğunu taşımam gerektiğini söyle-
mişti. Ankara Yokuşu'ndan aşağıya, Necati Cuma-
lı'nın unutulmaz "Yalnız Kadın " öyküsünden ezbe-
re cümleler sayıklayarak inmiştim...
Düşünüyorum da, deii gibi öykü okurduk. Yazar •*>
adayı gençler bir araya geldiğimizde. hep, öykü-
ler, şiirler, romanlar, öykücüler, şairler, romancılar
konuşulurdu. Kimdi, bir arkadaşımız: "Ben yirmi
dört saat edebiyat düşünüyorum..." derdi ve bu
'edebiyat', yalnızca 'kendinden ibaret' bir edebi-
yat değildi.
Dünya görüşleri, edebiyat anlayışlan, bakış açı-
lan farklı birçok yazanmızın hayranıydım -hâlâ öy-
leyim-.
Oktay Akbal'ın duyarlığını, Leyla Erbil'in gör-
kemli anarşizmini, Sevim Burak'ın şiirsel humo-
runu, Haldun Taner'm hoşgörülü taşlamacılığjnı,
Tahsin Yücel'in uygulayım ustalığını, Demir Öz-
lü'nün bütün bir mimariyi öykü sanatına işleyişini
kavramadan, özümsemeden, duyumsamadan kim
Türk öyküsünden söz açabilir?
öykü yazmak isteyen kişi, öykü sanatının biriki-
minden habersiz mi kalmalı?
Okul yüzü görmemiş Gorki, Benim Ûniversite-
lerim'öe, deli gibi okumalannı anlatır.
Gözümün önünde sevgili Nedim Gürsel: Gala-
tasaray Lisesi koridorlannda hanl harıl kitap oku-
yor! Öyküler, şiirler, romanlar okuyor!
Takvimde İz Bırakan:
"Yenihikâyeciliğimizibugüne getirenleri tanımak-
tan, eserlerini okumaktan aldığım derin zevkin
borcunu onlan tanıtmakla ödemek istedim. On-
lann getirdiklerinin değerteri, edebiyatımız için ta-
şıdıklan büyükanlam, ileride daha iyi anlaşılacak-
tır." Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikâye
veRoman, 1959.
Dagerman Edebiyat Ödülü, İranlı
sair Ahmet Samlu'nun
• TAHRAN(AA)- Isveç'ın önemli uluslararası
edebiyat ödüUerinden Estig Dagerman ödülü, bu yıl
çağdaş Iran şiirinin yaşayan en büyük şairlerinden
Ahmet Şamlu'ya verilecek. Adı yıllardır Nobel
Edebiyat Ödülü adaylan arasmda geçen Şamlu, 25
bin tsveç Kronu değerindeki ödülü almak için 5
Haziran'da Isveç'e gidecek. Dagerman Ödülü geçen
yıl da Yaşar Kemal'e verilmişti. Serbest vezinle
yazdığı şiirlerini 17 kitapta toplayan Şamlu, son
yıllardaki projesi olan Farsça argosu, folklor,
inançlar, atasözleri ve deyimleri kapsayan ve 100
ciltten fazla olması tasarlanan ansiklopedik sözlüğu
Kitab-ı Kuçe'nin (Sokak Kitabı) ilk 7 cildini
yayımladı. 1946'dan sonra gazetecilik yapan
Samlu'nun 17 şiir kitabının yanı sıra hikâye, film
senaryosu, çocuk kitabı. roman ve eski Farsça ile
ilgili toplam 70 çalışması yayımlandı.
ÇDSO'yu İnci Özdil yönetecek
Kültür Servisi - Çukurova Devlet Senfoni
Orkestrası'nın 7 Mayıs Cuma günü saat 20.00'de ve 8
Mayns Cumartesi günü saat 11.00'de vereceği
konserlerde orkestrayı Türkiye'nin ilk ve tek kadın
şefı İnci Özdil yönetecek. Konsere solist olarak keman
sanatçısı Erkin Onay katılacak.
Dekorist '99 yarm başlıyor
• Kültür Servisi - Dekorist '99 Dekorasyon ve
Aksesuvar Fuan, yann Istanbul'da Dolmabahçe
Kültür Merkezi'nde başlıyor. Fuar, 9 Mayıs Pazar
günü sona erecek. KÜSAV'ın danışmanlığında Elit
Fuarcılık tarafından düzenlenen fuara, dekorasyonla
ilgili değişik konularda faaliyet gösteren yerli ve
yabancı kuruluşlar katılacak. Fuar kapsamında yann
16.00'da iç mimar ve dekoratör Murat Atabarut'un
vereceği 'Yaşam ve Dekorasyon' başlıklı bir
konferans gerçekleşecek. 17.00'de ise DECORUM
firmasının konuğu olarak lngiltere'den gelen ünlü iç
dekoratör Lady Hernietta Spencer-Chirchıll de 'İç
Dekorasyon' konulu bir konferans verecek.