17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 NİSAN 1999 CUMA HABERLER Prof. Göney: Herkes yılda bir kez doktor kontrolünden geçmeli ve gerekli testleri yaptırmalı 'Kansere karşı bilmçH ohur• Türk Kanser Derneği, Dünya Kanser Haftası nedeniyle hafta boyunca kendilerine başvuran özellikle dar gelirli hastalara ücretsiz hizmet verecek. 5-6-7 Nisan günlerinde de Bakırköy'ün Osmaniye semtinde kanser taraması yapacak. Haber Merkezi - Kanser hastalıklan- na karşı organize ve bilinçli bir müca- dele yürütülmesinin zorunlu olduğu be- lirtilirken erken teşhisin önemı vurgu- landı. Türk Kanser Derneği Başkanı PTof. Dr. Ergun Göne>'. kanserin erken teşhis edildiği takdirde çok kolay teda- vi edilen bir hastalık olduğunu belirtti. Göney, "Bu nedenle, herkesin yüda bir defa gerekli testleri yaptırmasında yarar vardır" dedi. Prof. Dr. Göney her yıl nisan ayırun ilk haftasında kutlanan 'Dünya Kanser Haftası' nedeniyle dernek merkezinde düzenlediği basın toplantısında, kanse- rin son yıllarda üzerinde en çok konu- şulan hastahklar arasında bulunduğuna dikkat çekerek, erken teşhisin önemini vurguladı. Son 10 yıl içindekı ilerleme- lerden sonra, istatistikkre göre bugün her 3 kanserliden birinin tedavi edildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Göney "Sloganı- mız, 'Kanserden korkma. geç kalmak- tan kork'. Kanser, erken teşhisi yapıhr- sa çok kolay tedavi edilebilen bir hasta- lıkbr. Bu nedenle, herkesin yılda bir de- fa doktor kontrolünden geçmesi ve ge- rekütestleriyapürtnasındayarar>anür" diye konuştu. Türkiye'de en az 2 milyon insanın kanser riski altında bulunduğu- nu kaydeden Prof. Dr. Göney, erkekler- de en fazla akciğer ve prostat, kadınlar- da ise meme ve rahim kanserlennın gö- rüldüğünü söyledi. Bu nedenle, halkın sigara alışkanlığından vazgeçmesi ge- rektiğini vurgulayan Prof. Dr. Ergun Göney, aynca toplumdaki herkesin de önlem olarak Hepatit B asısı olması zo- runluluğuna işaret etti. Cilt kanserini önlemek için de kişilerin güneş ışinla- nna karşı koruyucu kremler kullanma- lannı öneren Prof. Dr. Göney, özellikle ailesinde kahn bağırsak ve meme kan- seri görülenlerin kontrollerini aksatma- ması gerektiğini bildirdi. Ücretsiz muayene Dünya Kanser Haftası nedeniyle haf- ta boyunca üniversite öğretim üyeleri- nin katkılanyla kendilerine başvuran özellikle dar gelirli hastalara ücretsiz muayene ve tetkik uygulayacaklannı duyuran Prof. Dr. Göney. aynca 5-6-7 Nisan günlerinde de Bakırköy'ün Osma- niye semtinde kanser taraması yapacak- lannı kaydetti. Cumhurbaşkanı DemireL Kanser Haf- tası dolayısıyla yayımladığı mesajda, her yaştan insanı tehdit eden kanser has- tahğının, tüm dünya ülkelerinde oldu- ğu gibi, Türkiye'de de çok önemli bir sağ- lık sorunu olduğunu ifade etti. Kanserin, Türkiye'de, ölürn nedenle- ri arasında ıkinci sırada yer aldığıru anım- satan Demirel, hastalığa karşı organize ve bilinçli bir mücadele yürütülmesinin zorunlu olduğunu vurguladı. Başbakan Bülent Ecevit de kanser tedavisinde ya- şanan gelişmelerin sevindirici olduğunu vurguladığı mesajında şunlan kaydetti: "Ancak kanser tedavisindeki getişmele- re rağmen hastalığın erken teşhisi, hâlâ büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle kanserinerken teşhisvetedavisi konusun- da halkımızın bilinçlendirilmesi ve in- sanlann kendi sağlıklan konusunda ge- rekli duyariılığı göstermeleri, kanserle savaşta başannın önkoşuhıdur." OPLUM YETERİNCE TANIMIYOR AIDS korkusu kanserigeçti İstanbul Haber Servisi - Türk toplumu karşılaşılabile- cek en ciddi hastalığı AIDS olarak görüyor. Kanserin top- lumsal ve ekonomik olarak çok daha önemli bir sonın olduğuna dikkat çeken uz- manlar, AIDS'ten bu denh korkulmasında yazılı ve gör- sel basının etkili olduğunu belirtiyor. UludağOnkoloji Dayanış- ma Derneği (ONKO- DAY) taranndan Kasım 1997 tari- hindeyapılan "TophımsalBh linç Düzeyi Değerlendirrae AnketTnde toplumun hasta- lıklar konusunda ne kadar bi- linçli olduğu araştınldı. Ço- ğunluğu ev hanımlanndan ol- mak üzere çeşitlı meslek gruplannda yaptlan ankete göre AIDS yüzde 55.1 'le en korkulan hastalık. Yüzde 29.5'le kanser ve yüzde 12.1 'le kalp krizinin korku- lan hastahklar olarak sıralan- dığı ankette, AIDS'in binn- ci olmasında yazılı ve sözlü basının etkili olduğu belirtı- liyor. Gelişmış ülkelerde tüm ölümlerin dörtte biri kanse- re bağlı olarak meydana ge- lirken ankete katılanlardan yüzde 34'ünün bunu bildiği göriilüyor. Ankette katılan- ların yüzde 21.9'u kansere yakalanma etkenınin sigara olduğu görüşünde. Riskleri yüzde 15.2'yle radyasyon, yüzde 14.9 "la alkol ve yüzde 14.5'lestresizliyor. Kurtulma şansı Ankette, erkeklerde en sık görülen kanser tipi yüzde 41.8'le akciğer, kadınlarda ise yüzde 65'le meme kanse- ri olarak belirtiliyor. Günü- müzde kanserdenkurtulabil- me oranı yüzde 50. Ancak ankete katüanlannyüzde 32^i bu oranın ancak yüzde 10 olabileceğini düşünüyor. Erken tanı ile kanserden kurtulma oranı yüzde 95'e çıkabılirken ankete katılanla- nn yüzde 40.4'ü ancak yüz- de 50oranında kurtulma şan- sı olduğuna inanıyor. Anket- te göze çarpan bir önemli nokta da insanlanmızın yüz- de 83'ü markette satilan mal- lannkanseryapıcı madde içe- np içermediğı konusunda ye- terince denetım yapılmadı- ğına inanıyor. Ancak sadece yüzde 18"i aldığı malın ne içerdığine bakıyor. ÜRKlYE'DE 700 BİN HASTA VAR Sara hastalığı itirigizemini yitiriyor İSTANBUL (ANKA) - Dünyanın bilinen en eski be- yin hastalıklanndan olan ve Eski Yunan'da "kutsal has- tahk" olarak nitelendirilen epilepsi (sara) hastalığının büyük ölçüde tedavi edile- bildiği bildiriliyor. Türk Epilepsi ile Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. EsatEşkazan'a göre sara has- talığı tarihin ılk dönemlerin- den beri insanoğlunun tanı- dığı bir beyin hastalığı olma özelliğini taşıyor. Eski Yu- nan 'da da kutsal hastalık ola- rak tanman, çağlar boyu top- lumlarda mistik bir şekilde nitelendirilen sara. günümüz- de dünyada 40 milyon kişiyi etkiliyor. Türkiye'de ise 600- 700 bin saralı hasta olduğu tahmin ediliyor. Hastalann yüzde 70-75'in- de nöbetler bugünkü ilaçlar- la kontrol altına alınabilirken geri kalan yüzde 25-30'luk grubun bir kısmında ise cer- rahı girişimlerle nöbetleri ön- leme olanağı bulunuyor. Sokakta sara nöbeti geçi- ren hastalara nasıl yardım edilebileceği konusunda bil- gi veren uzmanlara göre ilk asamada yapılması gereken- ler şöyle sıralanıyor: "Oncelikle hastanm ağzın- dan çıkan köpüklerin temiz- lenmesineyardımaolmakge- rekiyor. Çünkü. bunlann so- lunmaadurumundahasta so- lunum yetmezliginden ölebi- Byor. İkinci asamada. hastayı sol yan tarafa yaurarak bu akıntuan yutup akciğer en- feksryonugefiştirmesinin önü- ne geçmekgerekiyor. Üçüncü aşamayı, hastanm dilini ısır- masını önlemek için ağzına çoksertveçokyumuşakoima- yan bir madde koymak oluş- turuyor. Son aşama ise bütün acil dunımlarda olduğu gibi, hastayı en yakuı sağhk kuru- luşuna götünnek gerekiyor.'' Onun hakkuıda bilinen tek şey geçmişte 'cetep' olduğu. HeybetH dunışuyla gençliğinde hiç de sakin olmadığı izlenimini veriyor. Fotoğrafinın çekümesini ilk önce istemiyor. Ydlann celebinin fotoğraf çekilme konusunda bir türlü ikna olmaması üzerine, "Fotoğraflanıu çekmeme izin verirsen, ben de seni bir kez öpebilirirrT teklifi, ona aradığı sıcaklıgı veriyor ve ağandan tek sözcük çıkıyor: "Çeköyleyse-'' Huzurevinde yaşayan yaşlılann en çok özlemini duyduklan şey sohbet Huzuru kaçıran yalmzlık OZANYAYMAN İZMİR-Adı huzurevi. Onlara sorarsanız hu- zurlu olmak zor. Çünkü işin ucunda yalnızlık var. Tek sevinç kaynaklan, bayramlarda iki çift tatlı söz edebilecekleri insanlarla yahuzlıklan- nı avutmak. Hayata, hem de tüm canhlığmı bil- melenne rağmen "huzurlubir ev"den bakan pek çok insan var. Daha düne kadar onlar da yaşa- mın ritmine ortaktı. Şu an ise u Bu gözler neler gördn" demekten başka bir şey gelmiyor elden. Kimisi, bu yaşamı kabullenir görünse de ki- misi direniyor. Tıpkı 75 yaşındaki Hasan Çe- vikergıbi: "Ne iyi ettin de bugün buraya gekJin. Şuraya baksana, hep yaşh insanlarla dolu burası. Oy- sa benim kanım kaynıyor." Çeviker, belkı de hayatla inatlaşıyor: "Ben Kendinîze acımayın, deneyiminizle kendinize yetin' Yaşlılar için yol aynmı tZMf R (Cumhuriyet Ege Bü- rosu)-Psikiyatrlaragöre, yaşhlık dö- nemlerinde kişinin önünde iki sece- neği bulunuyor, ya başkalartna ba- ğımlı, yalniA kaderin ona gülmedi- ğini düşünen. kendisine acıyan ve başkalanna acmdıran bir yaşlı ola- cak ya da kendi birikimleriyle ken- dine yeterek. yaşamın gerçeklerine ılişkin doğru yorumlara ulasabilen, sentez yapan bir insan haline gele- cek. EgeOniversitesi Tıp Fakühesi Psi- kiyatri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Turan örnek, yaşlılann önce- likle fızyolojik temel gereksinimle- rinin yerine getirilmesi gerektiğini, bunun da devletin yükümlülüğü ol- duğunu anımsattı.. Kişinin fıziksel, ruhsal ve sosyal yönden kendini iyi hissetmesinin, yaşanan yıllann sayısıyla Ugili olma- dığına dikkat çeken Omek, "Bu bir duygu ve döşünce Mcüni, kendini ve dûnyayıalgıiamaaçısı.birbakıştar- ZHfar. Dolayısryla kisi, kendisi için bekfcntiterinikendisi karsıby^bikii- gi sürece bir yaşhlıktan söz etmek mümkün değü" görüşünû savundu. Kişinin bunu yapabilmesinin "öz- gür vebağunsız" olmasına. toplum- sal ortamdan ve yaşamdan kopma- masına bağlı olduğunu kaydeden Örnek, şunlan söyledi: "Ügimbo. sevginûzi, merak alan- lanmızı kay betmememiz gerekiyor. Topluma ve \aşamaküstüğünıüzza- man, bunlar bizim varhğımızın far- kında bile olma/lar. Biz kendimizi dışlatmtş oluruz. Öte yandan yaşu- nuı gkkrekfrak gücünün yıavaşlama- s», toplumda yaşhnın arhk fonksi- yonlannı yerine getiremeyeceği, so- rumiuluk alamayacağı şeklinde be- nimseniyor. Yaşhlara aşın gereksiz fizfld yardımlar, onu hoşnut kdmak için bir çocuğa gösterilen davranış- lar,ona yöneMlmişgüvensizlikier or- tadan kaldınlmah." Yaşlmm, sürekli kendini acındnan, hep isteyen kişi olmaktan çıkması ge- rektiğini, böyle yapüğmda çevresi- ni boşaltmış olacağını vurgulayan Prof. Dr. Turan Örnek, "Yaşh, ken- di kendisiyle yü/Jeşmefi. Ama bu ce- sarctişidir"' dedı. İkiseçenek Örnek, kişinin, yaşlıhk dönemin- de önünde iki seçenek bulunduğu- nu belirterek sözlerini şöyle sürdür- dü: "Kişiyadüm'adanveyakmlann- dan giderek kopacak. içine kapana- rak çaresizliğe ve yalnızhğa yöneie- cek. başkalanna bağımh. kaderin ona gühTiediğkadüşünen,kendmeaa- yan ve aandıran bir kisi haline gete- cek ya da tam tersine, benlik gücü- nü tamamen bütünleştirerek, )*aşa- mının bütün deneyim ve birikimle- riyle bilge kişi haline gelecek; dürtü ve güdük-rinin. sosyal starü beklen- tüerinin üzerine çıkıpkendi kendme bagırnsE,özgür\çgerçekçibirüstdü- zeyaradünyayabakmayiöğrenecek, yaşamın gerçeklerine Oişkin doğru yorumlara ulasabilen biri haline gekcek." hayattankopmadun.Yaşun75oba da hâlâ ken- dimi genç hissediyorum. En çok sev digim sey- lerden birisi de bir tek tekçi meyhanesine gide- rek, rakı içmek. FırsatbuMukça, 'Haydi Abbas vakit tamam, akşam diyordun oldu işte akşam' dıyorum." Hasan Çeviker. getireceğimize söz vererek çektirdiği fotoğraflann ardmdan, "GefcJiğin za- man beraber gidelim bir iki kadeh içmeye. Gör bakahm eski topraklar mı, yoksa yeniyetmeler mi da- ha sıkı içiyor'' demeyi de ihmal etmiyor. Bir başka köşede dışan- yı seyrediyoT VeliMatpan. 74 yaşında, Fransız Koleji mezunu, Selanik'ten gel- miş 1940 yılında. 70 milyon emekli maaşı alıyor. 35 milyonunu hu- zurevine veriyor, geriye kalanıyla da yetiniyor. Bu- günler seçim ortamı ya, si- yasilere verip veriştiriyor: "Siyasüer getiyor. Hep söz veriyorlar, hep veriyorlar, ama halkhiçbirşeygörmü- yor." Enver Sedin 75 yaşında. "Oğlum hangi gazeteden- an" oluyor sohbete girer- ken ilk sözleri. Yanıtı duyunca canlanı- yor sanki: "U ğur Mumcu'nun gaze- tesi demek kL Katilleri ya- kalanmadı değü mi?" Derinbir "ah" çekiyor ve "Neden hâlâ yakalamıyor- lar?" diyor. "Tuğlalar dü- şermiş amca. Sonra o tuğ- lalann altında onlar da ka- hrlarmış" dıyoruz. "Genç- terde umudumuz var" di- ye sürdürüyor. IFIRNOKTASIIORAL ÇALIŞLAR oralcalislarfaturk.net Tansu Çilter, Mehmet Ağar'ın se- çim bölgesi olan Elazığ'a ancak po- lis kontrolünde girebildi. Öfkeli Ağar taraftarian, "Başbakan Ağar", "Ağar neredebizoradayız", "KimseAğar'la başa çıkamaz" diye bağırdılar. Göriil- düğü kadanyla Elazığlı hemşerilerı Ağar'ı bağırlarına basıyorlar. Kitaplığımın raflan Susurluk kitap- larıyla dolu. Hangisini karıştırsam Ağar'ın ismine rastlıyorum. Susur- luk'un başro! oyuncularından. He- men hangi taşı kaldırsanız altından çı- kıyor. Yeşil fjasaportlarda hep onun imzası var. Önoer Lütft Topal cina- yetinden, Tank Ümit'in kaçınlması- na, Abdullah Çatlı'nın korunmasın- dan, Yaşar Öz'ün kollanmasına ka- dar, aklınıza gelecek her olayda adı geçiyor. Mehmet Ağar, hakkındaki bu iddi- alar nedeniyle bakanlıktan istifa et- mek zorunda kaldı, dokunulmazlığı kaldınkjı, yargılanmaya başlandı. S o nunda Çiller'le arası bozuldu ve Ela- Mehmet Ağar, Eşber Yağmurdereli zığ'dan bağımsız aday olmaya karar verdi. Ağar, geçmişte oynadığı rol ve yaptıklanyla bir simge haline geldi. O, şimdi memleketi Elazıg'da özellikle MHP'lilerin desteğini alarak millet- vekili olmak istiyor. Arkasında önem- li bir kitle desteği olduğu da görülü- yor. Yani açıkçası; "Elazığ onunla gu- rur duyuyor." Mehmet Ağar'ın neler yaptığını az çok Türkiye'de herkes biliyor. Ama Çil- ler'i yuhalayan ve yumurta atan Ela- zığlılann dediği gibi "Kimse Ağar'la başa çtkamıyor". O hep dimdik ayak- ta. Bağımsız olarak partamentoya gi- rerse sürpriz olmayacak. Ağar'ın serüvenini izlerken, sırf bir konuşması nedeniyle Infaz Yasası gereği 22.5 yıl daha yatmak üzere cezaevine kapatılan Eşber Yağmur- dereli'yi düşündüm. Eşber'le Meh- met Ağar, aynı dönemlerde birbirine yakın iki okulda eğitim gördüler. 1968'li yıllarda Mehmet Ağar, Siyasal Bilgi- ler Fakültesi öğrencisiydi, Eşber ise Ankara Hukuk öğrencisi... Mehmet Ağar, polis burslusu ola- rak okuyordu. Eşber ise memur ba- basının gönderdiği paralarla. Eşber, demokrat ve muhalif bir aydın olarak kendisini geliştirirken, okulda solcu- lara yakın olarak tanınan Ağar sağ- cılaştı, polislik mesleğinde askeri dar- beler dönemlerinden de güç alarak adım adım yükseldi. Ağar, Erzurum Valisi'yken 7 TiP'li- yi hunharca öldürdüğü mahkeme ka- ranyla kesinleşmiş Haluk Kırcı'nın nikâh tanığı olarak tercihlerini daha da açıkça belgeledi. Eşber ise, bir eyleme dolaylı olarak azmettirdiği id- diasıyla idama mahkûm oldu. Bunun sonucu 14 yılayakın cezaevinde yat- tı. Eşber, cezaevinden çıktıktan son- ra bir konuşması nedeniyle yeniden bir yıla mahkûm edildi. Bu nedenle daha önceki şartlı tahliyesi geri alındı ve 22.5 yıl daha yatmak üzere tutuk- landı. Kırcı'nın nikâh şahidi Ağar ise, Emniyet Genel Müdürü makamına yükseldi. Eşber, demokrasiyi ve öz- gürlükleri savundu, yakasını ceza- dan kurtaramadı, Ağar, Çatlı'ya yeşil pasaport verip imzaladı, Emniyet'ten Içişleri Bakanlığı'na terfi etti. Eşber, "Banş İçin Bir Milyon Imza " girişimine önderlik etti. Ağar, faili meç- hul cinayetlerin ve yargısız infazların rekor düzeye ulaştığı dönemlerin Em- niyet Genel Müdürü ve Içişleri Baka- nı olarak tanındı. Eşber Yağmudere- li'nin muhalif bir aydın olarak başı dertten kurtulmazken, Ağar, hakkın- daki "çete" iddialannı "Ne yaptıy- sam vatan için yaptım" diyerek sa- vuşturdu. Eşber, uzun bir süredir hapiste. Bir banş ve demokrasi sembolü olarak tanınıyor. Mehmet Ağar milletvekili, Elazıg'da MHP taraftarlannın deste- ğindeyeniden milletvekili olmaya ha- zırlanıyor. Hakkındaki çete kjdialan ki- taplan dolduruyor. Türkiye seçime gidiyor. Mehmet Ağar yeniden aday. Eşber ise ömür boyu siyasetten yasaklı. Sizce, Tür- kiye normai bir seçime mi gidiyor? Şimdiye kadar hiçbir ceza yasası, hiçbir bağımsız Türk mahkemesi Ağar'ı mahkûm etmedi. Eşber cezaevinde, yaşı 54.76 ya- şına gelince cezaevinden çıkacak. Türkiye'de çok partili, parlamenter sistem işlemeye devam ediyor. Bu durumda söyleyecek fazla bir söz kalmıyor. "Türkiye, Mehmet Ağar'la gurur duyuyor." BIRBAKIMA SERVER TANİLLİ HrOnemlKapşteştrma Sanıyorum, Peçevî Tarihi'nde anlatılır: Kanunî Sultan Süleyman, Ooğu'da Acem şahına sefer aç- mıştır. Ancak şah, bir türlü ortaya çıkmaz, kaçar hep. Sultan, onu savaşa zoriamak için, "Böyle sa- vaş yapmaksızın kaçmak mertlik değildir" diye mektup yollar. Acem şahının verdiği yanıt ilginçtir: "Meharetiniz top ve tüfek ve ateşle hilekâriıktır. 'Nar'e karşı hod vanlmaz; ol celâdet ve bahadır- lık sizin değil nanndır!" "Nar" dediği ateş! Şah'ın kafası, kılıç-kalkanla mız- rakdöneminde kalmtştr. "Ateşle hilekâıiık" diye suç- ladığı, aslındaçağın bilim vetekniği! Osmanlı, onu daha Fatih döneminde yakalamıştır. Sultanın, Bi- zans surlannı dövecek toplan döktürmek için, Ma- caristan'dan Urban ustayı getirrtiği pek bilinir. 29 Mayıs 1453'te kente doluşan Yeniçeri ordusu, "Pençe-i Âlideki şemşir aşkına" kılıcını sallasa da, bilim ve tekniğin açtığı gediklerden geçerek şeh- re girmişti. Osmanlı, bir yerde budur! Yüzyıllarca, dünyaya pencereleri açık, geniş ufuk- lu, aydın insanlar oldu ecdadımız; bir duraklama- nın arkasından gerileyiş yılları gelip çattığında da, önce orduda olmak üzere, çağın bilim ve tekniği- ne kapılan yeniden açmayı unutmadık. 18. yüzyı- lın başlarındaki "Lâle Devn" bile, bir çağa uyarla- nış atılımıdır. Aynı dönemde Acem diyannın duru- munu merak ediyorsunuz değil mi? Ünlüdür: 1715'te Paris'e gelen Iran elçisi, Avrupa uygarlığını görüp tanıma konusunda kılını bile kıpırdatmadan, ken- disine aynlan konağa kapanıp sabahtan akşama kadar Kur'an okur... Osmanlı ve Acem, Türkiye ve Iran iki ayn dün- yadır. Peki, bu farklılığa damgasını vuran ne? Os- manlı Imparatoriuğu'nda modemleşme hareketle- ri başladığında, Iran da bunun dışında kalmadı. Ama ne olmuştur ki, Sünnî Osmanlı şeriatından laik Cumhuriyet'e sıçranmıştır da, Şiî Iran şeriatından teokratik bir garabet doğmuştur? Taha Akyol'un Milliyet Yayınları'nda çıkan yeni kitabı, Osmanlı'da ve Iran'da mezhep ve devlet, bu sorulara -vukufla- yanıt veriyor. • Yazarımıza göre, her iki ükede modemleşme farklı biçimlerde gelişmişse, Sünnî ve Şiî mezhep- lerin önemli payı var bunda: Osmanlı'da itaat, ilke olarak siyasal iktidara, yani devlete idi; dinsel oto- rite de, bu bağlılık içindeydi, nitekim şeyhülislam bir devlet görevlisiydi. Sultanlar, dinsel hukukun ya- ni sıra, "önV adıyla dinsel olmayan bir hukuk ala- nı dayaratmışlardır. Sünnî-Hanefîfikıh anlayışı da, bu esneklikte ayakbağı değil yardımcı olmuş. Iran'da ise, Şiiliğin etkisiyle, dinsel otorite bağım- sızdır ve başına buyruktur; o kadar ki, siyasal ikti- dan tartışabilir. Bu farklılığın sonucu şu: Türkiye'de, daha Os- manh'dan başlayarak, devlet katından dagelse, bir demokratikleşme süreci gerçekleşmiş. Iran'da ise, böyle bir sürecin ne zemini var, ne de ona kapıyı açacak bir fikrî dayanak. 1979'da Şah'ın despot- luğunun yerini rahatça mollalannkinin alması bun- dandır. İşte, bütün bunlann sonucu olarak, Osmanlı mo- dernleşmesi farklı birtarihtir ve öteki Islam ülkele- rinde görülmeyen sonuçlara vaımış; bizi, o dün- yada "tek" kılmıştır. Taha Akyol'un söylediklerinin özeti bu! Bu fikirlere katılıyorum; çünkü gerçeği yansıtıyor- lar. Ancak yazanmızın, tezini, Aydınlanma'ya karşı bir tez olarak sunması da doğru değil. Osmanlı'dan kalkarak, Cumhuriyet'le yepyeni bir ivme kazanan modemleşme hareketimiz, aynı zamanda bir "ay- dınlanma" hareketidir. Adını koyalım: Akıldan ve bi- limden yana, laik bir süreçtir. Ve kazandığı mevziler ve kurumlar vardır. Bizlere, hele hele aydınlara düşen görev bunla- n korumaktır. Modemleşme ve onun en önemli fe- tihlerinden biri olan demokratikleşme, artık "yuka- ndan aşağıya" değil de "aşağıdan yukanya" ola- caksa, bu mevziler ve kurumlar sayesinde olacak- tır. Doğaldır ki, bir başka görevi de unutmamalıyız: "Korumak" demek "dondurmak" demek değil. Donmak, gelişmenin dışında kalmaktır. Gelişmek ise, ilkeleri ve kurumları, akan zamanın gerekleri- ne uygun olarak, yeniden düşünmek ve yorumla- mak, gerekiyorsa reforma uğratmaktır. Hepsi, aklın aydınhğında kalmakJa mümkün! Iran'da din - devlet aynlığını ileri sürmek bile suç bugün. Ona bakıp bugün bize -her şeye karşın!- enine boyuna tartışma olanağını veren bir tarihsel gelişmenin aynı zamanda devrimci bir nitelik taşı- dığını da görmezden gelebilir miyiz? Siddeti ortaya cıkanyor Teknoloji insanı bencilleştiriyor tSTANBUL(ANKA)- Teknolojinin, insan yaşa- mını kolaylaştırmasına karşın insanlardaki şid- deti de ortaya çıkarttığı bildirildi. Psikiyatrist NihatKaya. teknolojinin insanlann ya- şamı üzerinde kolaylaştı- ncı etkileri olduğunu, an- cak insanlan bencilleştir- diğini kaydetti. Teknolo- jinin, insan yaşamı üzerin- de egemen olma dürtüsü ve bencillik duygularının ortaya çıkmasına yol aç- tığını söyleyen Kaya, in- sanlann e\Tende her şeye müdahale etme isteği ile dolu olduğuna işaret etti. tnsanlann düşünebilme, algılama, muhakeme, ka- rar verme, gerçeği değer- lendirebılme gibi yetileri ile cansızlann 'efendisi' konumuna geldiğını anla- tan Kaya, makineleşme- nin, betonlaşmanın. ro- botlaşmanın günümüzde yaygınlaştığma dikkat çe- kerek, teknolojinin araç olmaktan çıkartıhp amaç haline getirildiğini ve bu özelliğin insani vasıflan olumsuz yönde etkiledi- ğini kaydetti. Kaya, teknolojinin olumsuzltıklanndan kur- tulmak için insanlann kendilerini yeniden keş- fetmesinin gerekliliğini vurguladı. Hızlı tempo ile sürdürülen hayatın yeni- den gözden geçirilmesi önerisinde bulunan Ka- ya. insanlann sosyal faali- yetlere önem vermesi ge- rektiğini söyledi. Günlük yaşamdaki stresin insan- lan şiddete yönelttiğini ammsatan Kaya şöyle de- di: "Insanlann betonlaş- mış, robotlaşmış toplum- dan çıkıp bol bol dinien- mesi gerekmektedir. Bu sayede rahat,stressiz gûn- ler geçirebikceklerdir. Gh- tikçe bencilleşen toplum- da insani duygulann or- tayaçıkması için insanlar yeşilin, denizin ve güne- şin bulunduğu yerleregh- melidirler."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle