Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2NİSAN1999CUMA CUMHURİYET SAYFA
17
Banka
kredisi
Saniye Soylu, Tokat'ın
Niksar ilçesinde
ticaret yapıyor. Saniye
Soylu, Şekerbank
Niksar Şubesi'nden
ticari kredi kullanıyor
ve kredi borcunu
ödemediği için geçen
yıl ekim ayında 4
milyar 883 milyon 576
bin 426 liralık icra
takibine uğruyor. Ne
ki banka, üç ayn
dosya düzenleyerek
faizi hariç 14 milyar
650 milyon 729 bin
278 bin liralık haciz
işlemine girişiyor.
Banka, kamyonu
işyerinin önüne
dayıyor ancak
rtiraz üzerine açılan
dava sonuçlamncaya
kadar haciz işlemi
duruyor. Bu arada
bazı senetlerde cirosu
olmayan Saniye
Soylu'nun itirazı
karşısında banka
dosyalardan birini geri
çekiyor ve bu kez 8
milyar 17 milyon 204
bin 633 liralık icra
tebligat yapılıyor.
Derken, İcra Tetkik
Hâkimliği'ndeki
dosyalardaki anapara
22 milyar 667 milyon
933 bin 911 liraya
ulaşıyor. Bankanın 4
milyar 883 milyon 576
bin 426 liralık alacağı,
yasal faizi de
eklendiğinde altı ay
içinde 32 milyar 68
milyon 818 bin 532
liraya yükseliyor.
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektronik posta: someposta.cumhunyetcom.tr
- SSK'lihasta, telefonla
randevu alacakmış...
"Artık telefon kuvruÇunda
beklevecekleri"
Oğretmenevinin 20 metre ötesinde camî varken...
B
irçok yerde olduğu gibi Diyarbakır'ın Silvan
ilçesinde de bir oğretmenevi var. Oğret-
menevinin 20 metre kadar ilerisinde de Di-
yarbakır'ın en büyük camilerinden Sela-
hattin Eyyubi Camisi bulunuyor. Müdürü değiştik-
ten sonra öğretmenevinde bazı "yenilik"ler yapılma-
ya başlanıyor.
Önce, öğretmenevinde kalan çağdaş dünya gö-
rüşüne sahip öğretmenler kapı önüne konuyor; bo-
şaltılan odalara şeriatçı kimlikleriyle tanınan öğret-
menler ve öğretmenlikle ilgisi olmayan kişiler yerle-
şiyor. Sakallı vecüppeli kişiler öğretmenevini buluş-
ma yerine çevirirken, çağdaş insanlar içeri giremez
oluyor.
Sonra "özelleştirme" yoluna gidiliyor ve Silvan
Öğretmenevi'nin işletmesi müdürün bir yakınına ve-
riliyor.
Ne ki, yemekhanesi olmayan, kaloriferi yeterince
yanmayan oğretmenevi para getirmiyor ve müdü-
rün "müteşebbis" yakını işi bırakıyor. Ama bu ara-
da, oğretmenevinin kitaplığı küçük bir odaya taşı-
nıyor ve öğretmenevinde büyük bir mescit açılıyor.
Mescıtle birlikte sarıklı ve cüppeii müdavimler,
öğretmenevini "medrese"ye çeviriyor
20 metre ötesinde Diyarbakır'ın en büyük cami-
lerinden biri varken öğretmenevinde mescit açılma-
sı çok önemli siyasi mesajlar taşıyor.
Ustelik bu mesajlar, "demokratik sol"un Milli Eği-
tim Bakanlığı'nı yönettiği bir dönemde veriliyor.
Bu arada, şeriatçı faaliyetlerin ayyuka çıktığı Sil-
van'da geçen haziranda kaymakamın değişmesin-
den sonra değişen fazla bir şey olmuyor; Atatürk-
çü olduğunu söyleyerek koltuğuna oturan yeni kay-
makamın gidip Malabadi Şeyhi'nin elini öpmesi par-
mak ısırtıyor!
Hele, eski Refahlı belediye tarafından Nurculann
bir kanadına kiraya verilip özel okul yapılan bina
tam parmak ısırtıyor... Okulun donanımı kaymakam-
lıktan, kadrosu Milli Eğitim'den sağlanıyor!
Sihvan'da stajını bitiren biri öğretmenlik yapmadan
hemen ilçe merkezınde bir okula müdür yardımcısı
atanabiliyor ve dahi köylerde öğretmenlerin yerine
imamların daha iyi "eğitim" verebileceği konuşulu-
yor.
Milli Eğitim Bakanlığı da "idare" ediyor!
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
Çocuklann erişemeyeceği bir yerde saklıyonız
çocukluklannı!
Kılık kıyafette gizli talimat
Ankara'da TEDAŞ Genel
Müdürlüğü... Faziletli Ali
Coşkun'un kardeşi Kadir
Ramazan Coşkun'un genel
müdürlüğü sırasında türbanlıların
iyice yerleştiği bir kurum.
Kadir Ramazan Coşkun'un
ANAP'tan milletvekili adayı olmak
için istifa etmesi üzerine bir başka
milletvekili, Aykon Doğan'ın
akrabası Osman Nuri Ooğan'ın
vekâleten genel müdürlüğe
getirildiği ve türbanlıların salına
salına çalıştığı bir kurum...
Kılık kıyafet yönetmeliğinin
yürürlükte olmadığı bir devlet
dairesi! Irticanın boy gösterdiği
TEDAŞ'ta çağdaş bir kadın...
Eteğinin boyu biraz kısa mı, yoksa
bluzunun rengi fazla mı çarpıcı her
ne ise, genel müdür
yardımcılarından birinin dikkatini
çekmiş... Yetkili ve etkili yardımcı
hemen kılık kıyafet yönetmeliğini
anımsatmış... Şu işe bakın ki, tam
da o sıra, yetkili ve etkili yardımcının
yanıbaşında, başı türbanla sarılı bir
memure duruyormuş...
Çağdaş memure vermiş yanıtını:
- Yanınızda türbanıyla bir genç kız
dururken beni niye
uyarıyorsunuz?
Yetkili ve etkili yardımcı şaşırmış:
- llk defa böyle bir soruyla
karşılaşıyorum.
Sonra çıkarmış ağzından baklayı:
- Genel Müdürün talimatı var,
türbanlılara bir şey diyemiyoruz...
GÖRÜŞ
t. GURŞEN KAFKAS iEg,•itimci-Şair- Yazar)
Kamuda Oğnetmen ve Soranlan
24 Kasım, başöğretmen Ata-
türk'ün 1928'de yeni alfabeyi
Türk kamuoyuna sunuş günü ya
da kabul günü olarak bilinir. Bu
özellik Kemal Atatürk'e başöğ-
retmenlik unvanının veriliş tari-
hidir. Bu tarih, biz öğretmenle-
rin günü olarak algılanır. Ata-
törk'On devrimteri, yenfliklerf ve
hümanist hareketleri nedeniyle
bugün Türk öğretmenince de
benimsenmiş ve "Öğretmenler
Günü" olarak kabul edilmiştir.
Eğitimde skolastik düşünce yer-
leşimi yerine, uygulanabilir bir
fonksiyona yer verilişi o günün
koşullannda bir devrim olsa ge-
rek. Fesin serpuşun, bilmedik
birçok sarış çeşidinin ve baş
bağlamanın ve de fistanın, aba-
nın giyildiği karmaşa ortamın-
daki toplumu düşünün. Kılık-kı-
yafet renkliliği ve çeşitliliği düşün-
sel yaşamda da etkili farklılık ya-
ratmaktaydı.
1923 tarihinde Cumhuriyetin
kuruluşundan, 1938 Atatürk'ün
öJümüne kadar, ki 15 yıllık süreç-
te Türk Rönesansı" dediğimiz
sanatta, kültürde, eğitimde, mi-
maride, ekonomide, bir dizi ye-
nilikler uygulanır oldu. Yenilikçi
Kemal Atatürk'tü. Uygulayıcılar
o günün aydınlan, yazarlar, çizer-
ler ve de fedakâr öğretmenler-
di.
Büyük önder Atatürk'e dev-
rimlerinin ulus bütünlüğünde na-
sıl uygulanacağı sorulduğunda:
"Benim 'Yıldız Öğretmenlerim'
var. OnlarKars'tanEdime'yeka-
dar ilkelerimi ve devrimlerimiışık
ışıkanlatacaklardır." 0 günden bu
güne, Türk öğretmenine o di-
renç ağıriığında güven duyan, o
güveni veren lider oldu mu diye
sorasım gelir kendime...
Öğretmen ışık kaynağı oldu.
Köy Enstitüleri'yle küçük yerle-
şim yerlerinde "ışık yolu" oldu,
aydınlık kaynağı oldu. Itilmiş bir
köylü değü, aydınlığa, ışığa hu-
zura çıkan bir küçük toplum ol-
du, yanlış algılandı. Şehirlinin
baskıcı sisteminde, "aydınhkçı
bir köy toplumunun oluşumu-
nun" huzursuzluğu TBMM'ye
kadar yansıdı. Bu yansıma Köy
Enstitüleri'nin kapanışına neden
oldu. Fermanda "aydınlık veyol
göstericilik" olmamalı diye vur-
gulandı. Böyleiiklertilmişküçük
toplumlann ışığı kısıldı, yollan
"çahlvedikerilerie"doldu... Top-
lumun kalkınması amaç değildi
ki. Amaç skolastik din felsefesiy-
di. Bu konu da tam anlamıyla
anlaşılmıyorvebilinmiyordu. Ku-
laktan dolma ve gerçekle ilgisi ol-
mayan düşünceler ve de du-
yumlardı. Bu bilinçsiz birikimler
toplumumuzun geri kalmışlığını
yansrtıyordu.
Öğretmene fırsat veriliyor muy-
du ki... öğretmenler kendi bün-
yeteri arasında bazı güçlerce dü-
şünceleri gereği bölünüyor. Bu
düşünce güçlerinin sert vuruş-
lan, yaralanma ve ölümler geti-
riyordu. Amaç: Öğretmeni bü-
yük kitfe olgusundan uzaklaştır-
maktı. Böylece bölünen ve yö-
netilen bir eğitim toplumu do-
ğacaktı. Geçmişte bu olgu ay-
nen uygulandı, başanldı. Amaç:
Öğretmenin aydınlığını kısmak,
hatta köreltmekti. Kimdi öğret-
men? Ne özelliği vardı? Baskıcı
güçler böyle düşünüyordu. Kar-
maşanın ve tezgâhlanan oyu-
nun bilincinde olmayan öğret-
men, "kutuplar" arasında boy
göstermeye ve hedef olmaya
devam etmekteydi. Oysa CFnun
ilkeleri, amaçlan ve de istekleri
vardı. Bu kimin umrunda?...
Gül bahçelerinin yetiştiricisi
öğretmen. yannlann umutlannı
yeşerten öğretmen, aydınlığın
ışığını yakan öğretmen, kendisi
baskıda ve zor durumda idi...
Kimin umrunda? Toplum bütün
bu güç ve baskılara rağmen öğ-
retmene güven ve sevgi ile yak-
laşmaktaydı. Çocuğunun yol
göstericisi, ışık kaynağı, sevgi
yumağı sevgili öğretmeni diye
algılamaktaydı. Bu temel özellik-
ler çok yüce ve erişilmez güzel-
liklerdi. Ya yönetenlerie ilgili ola-
rak ulusu yönetenler bu konuda
nelerdüşünüyorlardı? Maddi de-
ğerdeki sorunlan irdeleyince gö-
rülecekti. Ekonominin elverdiği
nispet ilkesinde gülünç ders üc-
reti, komik maaş ve de göster-
melik manevi desteklerle avu-
nulmaya çalışan öğretmen...
Sendika hakkının ve düzenli bir
personel yasasının olmadığı, öğ-
retmen eş ve çocuklannın, öz-
lük sorunlannda eğitim ve sos-
yal yapılaşma gereksinimlerinin
yeterince çözümlenmediği, da-
hası, yatay ve dikey yükselme-
lerde siyasi kayırmalar yerine "h-
yakat ve başan" esasının öngö-
rülmesi gerektiği gibi nice diz
boyu sorunlar olagelmekte.
SONUÇ: Öğretmen eğitimine
açıklık getirilmeli, eğitim süre-
cindeki hertüriü engel kaldmlma-
lı, hizmet içi eğitimler bir semi-
ner olmaktan çok bir kariyer po-
tansiyelinde olmalıdır. Göster-
melik ve "yaptık-oldu" değişim-
den çıkanlmalıdır. Okuyan, araş-
tıran, yazan,fikirüreten öğretme-
nin yetiştirilmesi hedeflenmelidir.
Yenilikler, teknik ve teknolojik
veriler, eğitimsel olgu ve kay-
naklarla öğretmene sunulmalıdır.
Öğretmenlik ruhu, ve psikolojik
yeniden yeşertilerek öğretmen
yetiştiren kurum ve kuruluşlar
hayata geçirilmelidir. Bugünün
üniversitelerinin öğretmen ye-
tiştirme programlan tartışma ve
araştırma konusudur. Diğermes-
leki kurumlara baktığımızda ele-
man yetiştirmedeki farklı örnek-
ler görülebilir. Insan eğitiminin
canlı kaynağı olan öğretmenin,
en iyi koşullarda yetiştirilmesi
amaç edinilmelidir.
Toplumun eğitimi, küçükten
büyüğe, örgün-eğitimden yaygın
eğitim boyutuna kadar görev
alan öğretmene manevi değer-
de verdiği destek ve sevginin
yanında yukanda belirtilen mad-
di değerde de gerekli destek ve
moral verilmelidir. 21. yüzyılın
öğretmeni: Aydın kamuyla barı-
şık, huzuriu, maddi ve manevi de-
ğerdeki tüm gereksinimlerine ka-
vuşmuş, gercek görevinin bire-
yi olmalıdır. Oğretmenliğe, inan-
dıncı özendirici bir mesleki ruh
katılmalıdır.
KİM KtME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(a turk.net
ÇİZGtLİK KÂMtL MASARACI
TARtHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Nisan
SIR SAKLAYAN BİR YÜZ.ALBC GUINNESS.
1914'TE SUGÜtJ, ÛNUJ (HGİLİZ TİyATKO l/£ SİNEMA OAJN
CMSU AL£C GUINMSSS (ALEK GlNlS) DOĞMUŞTU- İt-K KEZ ,»
1934-'rE SAHNEYE ÇIKAN GUlHNBSS, BİR Su££ SOU- j
RA JOHN GIEL-GUO'UN TİYArHOSUNPA ÇA/.IÇM4YA KO~ \
YULMUŞTU. OUUA/ SlNEMA OYUNCUUJĞü UĞISAŞlHM r.
ÜNUJ YÖNETtoeN OAVIDLEAU'İN ÖNEMLİ PAYt W£J>G. \
İLK F/LMLE&NOEN "SÜYÜK UMUTZJ4&." VE "OUV£R
TU//Sr'i LEAN YÖNET*lf$Tİ. ARDtNOAN, GlHNNESS 'E, EN
İYİ £&CEK OnjfJCÜ OSCAR'<N< KAZANPKSAN "KUtfî KÖP-
HÛSÜ"N£ P£ YINB O İMZ* ATMffrr. YÜZL/NÛ
6UINNESS; UER feALtg/4 G/&ES/İ-EN, /
<5ZEU-İKL£& OLA/V AZ SAYfP/)Kİ USTA OYUN-fl /
CJJ A/ZASlNDADlG... Gumness. Sokla, *Ku/ai J f J
TEŞEKKÜR
Canyoldaşım eşim Perihan'ın
rahatsızlığını zamanında teşhis eden
Dr. Ergun Topsever'e,
ameliyatını başarıyla gerçekleştiren
Op. Dr. Ertuğrul Yaltı
ile
Op. Dr. Kadri Güler'e
Dr. Hakan Bozkurtoğlu'na
anestezist doktor
Mustafa Oranlı'ya
eşimle birlikte onlarca dost ve
akrabamızı ağırlayan başhekim
Op. Dr. Eıtıan Güner
yönetimindeki özel Kadıköy Hastanesi'ne
ve tüm çalışanlarına
şükranlarımı sunarım.
REFİK BALCI
ACI KAYBIMIZ
Tüıkıye Gazetecıler Cemıyetı uyesi.
BasmŞerefKartısahıbi, değerlı aıkadaşınuz " - ., ^
FUATBÜTE31 Maıt 1999 Ça^amba akşamı vefal etmıştır 1911 yılındı
tstanbui'da doğan Fuat Büte. gazetecılığe 1926'da tzmır'de ba^ladı Ekspres ve
Akşam gazetelennde çalışan Büte, Beşıktaş Spor Dergısı'nı yayımladı Vefatı cami-
amızda bu>-Qk uzünrü yaratan Fual Bûte'nin cenazesi, 3 Nısan 1999 Cumartcsı
gûnu, öğle namazını takiben Erenköy, Galıp Paşa Camii'nden aünarak Kozlu
Mezarlığı'nda toprağa venlecek Fuat Büte'ye Tann'dan mağfiret. kedeıiı aılesıne
ve üyelenmıze başsağlıgı dılenz.
TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETÎ
TÜRK ŞtLAHLI KUVVETLERİNt
GÜÇLENDİRME VAKFI
MADDT VT MANE\1 KATKıLARıNDAN DOLAYı
YCCE TÜRK MILLETINE ŞÜKRAN VE
SAYGıLAR1.M SUNAR.
VAKFıN BANKA BAĞıŞ HESAP NUMARALAR1
ALMAN MARKı
I tş Bankası Frankfiırt Şubesı 23767007 no'lu hesap
T. C. Zıraat Bankası Yenışehir' Ankara Şubesı 47000 no'lu hesap
Vabflar Bankası Kavaklıdere ' Ankara Şubesı 4028489 no'lu hesap
AMERİKAN DOLAR1
T. C Ziraat Bankası Yenisehir' Ankara Şubesi 64826 no'lu hesap
ANKARA... ANKA...
MÜŞERREF HEKtMOGLÎT
Silahların Ötesi
Kara Afrika'yı Kenya'da tanıdım yıllarca önce.
"Safariler ülkesinde iki hafta" diye bir dizi yazdım
Akşam gazetesinde. Aslanlar, kaplanlar, filler, zeb-
ralaria güzel resımler, ilginç kişilerle söyleşiler, mes-
leğimde yeni bir pencere açtı gerçekten. Özellikle
Joe Adamson çok etkiledi beni. özgür Doğanlar
kitabının yazan, Elsa'nın annesi. Naivashi Gölü'nün
ötesinde park içinde bir evde oturuyor. Bir akşam
gittim, Afrika gecesinin gizemini yaşadım onunla.
Önce hayvanlan anlattı bana, sonra da insanlan.
- Insan en vahşi yaratık, dedi. Zekâsını, bilgisini,
birikimini birbirini öldürmek için kullanıyor. Tekno-
lojik gelişmeyi silah yanşında değeriendirerek vah-
şiliğine yeni boyutlar katıyor. Bu vahşet doğada
yok.
Ekranda hayalet uçaklan, füzelere kilitlenen F bil-
mem kaçlar; kulağımda yeniden çınlıyor JoeAdam-
son'un sözleri. Silah yanşması şaşılası boyutlara va-
nyor gerçekten. Izlerken aklım duruyor. Acıyla gü-
lümsüyorum. Silah üretimi şaşılası boyutlara varsa
da caydırıcı olamıyor, diye düşünüyorum. Savaş
sürüyor, kan ve gözyaşı dinmiyor, insanlar evlerini,
köylerini, topraklannı bırakıyor, yeni yaşamlara yö-
neliyor, acı faturalar ödüyor durmadan. Dün Bos-
na, bugün Kosova. Dün Boşnaklar, bugün Amavut-
lar. Yann başkaları da olacak mı acaba? Ekran kar-
şısında ürperiyor, utanıyorum. Güzel biriiktelik na-
sıl parçalanıyorf Dün dost olanlar, bir kenti, bir so-
kağı paylaşanlar, ortak çalışanlar, ortak yaşayanlar
bölünüyor, dağılıyor birden, en ileri silahlar da geri
kalıyorsoykınm savaşında. Hayal gücünü aşıyorvah-,
şi davranışlar. Dünyamız nereye gidiyor diye kah-
roluyor insan. Ama kucağında çocuklar, gözü yaş-
lı genç kızlar, yaşlı kadınlar, beyaz sakallılar geride
neler bırakmışlar, önlerinde neler var. Etnik temiz-
liği amaçlayanlar insanlık tarihini kirtetiyor ancak.
Kalıcı banş umudu da yeşermiyor, soluyorgiderek.
•••
Temmuz 1961 'de bağımşızlık yıjdönümü kutlama-
ya gittik Yugoslavya'ya. Örsan Oymen, Mustafa
Yücel, Oktay Akbal da var grubumuzda. Belleğim-'
de çok güzel resimler var o yolculuktan. Ujise dağ-
lannın eteklerinde, ağaçlann yeşilinde sofralar uzu-
yor ormanın sonuna dek. Çevresinde binlerce kişi,
savaş anılanndan söz ediyor eski savaşçılar, banş
türküleri söylüyor. Geceleri ateş yakryor, dans edi-
yor gençler. Bağınyoriar.
- Ttto bizim canımız. Tito insan, Tito asker ve in-
san, T'ıto politikacı ve insan.
Eski bir savaşçı da şöyle diyor bana: I
- Siz Atatürk'ün çevresinde, biz Tito'nun çevre-
sinde birleşerek vatan kurtardık.
Bugün daha başka anlam taşıyor bu sözler. In-
san olmak da giderek anlam kazanıyor dünyamız-
da. Yıllar geçiyor, on yıllar, yeni bir yüzyıla giriyoruz
ama insan olarak neredeyiz? Dünyamız nerede,
bölgemiz nerede, Yugoslavya nerede, ülkemiz ne-
rede? Insan olmaktan uzaklaşanlar, Özgür Doğan-
lar kitabının yazan Joe Adamson'un deyimiyle, en
vahşi yaratık oluyor ancak.
• • •
Ayşe Kutin'in Sevdafinka'sınt yeniden okudum bay-
ram günle/inde. Düş mü, gerçek mi karar veremi-
yorum, Kimi bölümlerde gerçeküstü çağrışımlar da
var. Ya da kimi olaylar yazann özlemiyle biçimleni-
yor. Ama kitabın dokusunda acımasız savaşa, kan
ve gözyaşına, yitik canlara karşın sağlığını koruyan
"insan" var, aynlsalar da birlikte yaşayanlar, ortak
yazgıyı paylaşanlar. Kim Hırvat, Kim Boşnak, kim
dost, kim düşman karar vermek güç!
Son sayfayı çevirirken yeniden insana dönüyor-
sun. Bir banş romanı okumayı özlüyorsun. Ekran-
da resimler değişiyor o zaman. Çocuklar ağlamı-
yor analann kucağında. BombaJar patlamıyor. Sa-
vaş giderieri banşa gelir yazıyor birden. Fakiriik,
açlık, geri kalmışlıksiliniyordünyamızın gündemin-
de, savaş gücü değil banş gücü önem kazanıyor.
Teknolojik gelişmeler banş yolunda değerleniyor. In-
san yaşamına güzel katkılaria bilimin ışığı karanlığı
deliyor, insan yaşamını ağartmaya yöneliyortüm ça-
balar. Başka bir deyişle yaşamak sevinci solmuyor,
yeşeriyor. Ayn dünyalar bütunleşiyor. Banş içinde-
yan yana, bir ağaç gibi tek ve özgür ve bir orman
gibi kardeşçesine yaşamanın mutluluğunu duyuyor
tüm insanlar. Tepeden tırnağa çiçek açmış ağaçlar
gibi.
Belki de çok yakında oluşacak bu dünya. Büyük
ozan Nâzım, "Bu hasret bizim" diyor. Elbet dine-
cek birgün. Mutluluğun resmini yapacak ressam-'
lar, yazariar da romanını yazacak. Çünkü silahlann;
ötesi de var. Kan ve gözyaşı silahla kuruyamaz. Ay- ^
rılık, dağınıklık kınk köprüleri onararak yaşanabilir.;
O köprüleri de insan kalbi taşıyan ustalar onanr an- (
cak.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN
SAĞA:
1/ Her şeyi hoş
gören, çok sa-
bırlı. 2/Tecrü-
beli, usta...
Halk dilinde
bademe verilen
ad. 3/ Kıskanç-
hk, çekeme-
mezlik... Tır-
pana balığma
verilen bir baş-
ka ad. 4/ Utanç
duyma... Ceza-
yir'de doğan ve
Arap müziğiyle rock,
punk, reggae kanşımı 1
olan müzik türü... Bir 2
akademik unvanın kı- „
sa yazıhşı. 5/ Kadın
hastalıklan hekimi. 6/ 4
Bir gıda maddesi... 5
"Bu—^dünyadayâr- 6
sız olunmaz/ Gel bir j
dem sürelim heman „
efendim" (Âşık
1 2 3 4
2 3 4
Ömer). 7/ Oynar ek- 9
lemlerde oynaklıgın kalmamasıyla eklemin ışlemez •
duruma gelmesi. 8/ Kendi adını taşıyan tarihiyle ün-'
lü Osmanlı tarihçisi... Küçük erkek kardeş. 9/ Rönt-"
gen tekniğinin en gelişmişi olan görüntüleme yönte-
minin kısa yazılışı... Taflan çubuklanndan yapılan ve'
resim çizerken kullanılan kömür kalem.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Futbolda kalecinin topu sert bir ayak vuruşuyla
uzaga atması. 2/ Aynı ahır adına koşan yanş atlanna
verilen ad... Şöhret. 3/ Evcil birgeyik türü... Islam inan-
cına göre ölüleri rnezannda sorguya çekecek olan iki
melekten biri. 4/ Bitkilerden ve hayvanlardan ürün sağ-
lama işi. 5/ Bir haber ajansmın simgesi... Bir renk...
Söz, Iakırdı. 6/1997 Nobel Edebiyat Odülü'nü kazanan
Italyan oyun yazan. 7/ Istenilen nitelikleri taşıyan...
Tadı güzel, lezzetli. 8/ Dört tekerlekli bir at arabası...
Bir soru sözü. 9/ Yumuşak kıvamlı yemeklik ya da kah-
valtılık bir yağ.