19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 MART 1999 ÇARŞAMBA 14 KULTUR Başbakan Bülent Ecevit'e açıkmektup SELİMtLERİ Sayın Ecevit, Otuz yılı aşkın yazarlık hayatımda si- yaset çevrelerinde hiç bulunmadım. Ta- ruştığım sıyaset adamlannın sayısı üçü beşi geçmez. Sizinle, bir iki kez görüş- me firsaüm oldu. 'Şahsmna' duyduğum saygıyı gönüldenlikle dile getirdim. Si- ze bu mektubu, işte o inançla yaayorum. 28 Şubat 1999 tarihli Cumhuriyet ga- zetesinde çok değerli yazarlanmız -çok haklı olarak- yeni Telif Yasası'nın bazı uygulamalanna itiraz ediyorlardı. Uy- gulamadaki 'deftertutmazorunhığu'.ül- kemizin gerçek yazarlan, gerçek 'ede- biyat' adamlan için başlı başına ve cid- di bir sorun olacaktır. Değerli yazarla- nmız da bunu ifade ediyorlardı. Bil- mem okuyabildıniz mi? 1967 yıhnda Yeni Ufuklar dergisin- de ilk yazım yayımlandı: Aziz öğret- menım VfedatGünyol,bana hayanmın tek ûlkûsünü armağan ediyordu. Yazmak- tan başka hıçbir gayem kalmayacaktı. Hatta yazarlık uğruna Hukuk Fakülte- • Yazarlarımızın çoğu-içlerinden biriyim-, her türlü sosyal güvenceden uzaktır. Ne emekli oldum, ne olabileceğim. Bir ömür boyu, gururumuzu çiğnetmeden, ayakta kalmaya, yazarlık uğraşıyla geçim sağlamaya çabalıyoruz. • Ben ummak isterim ki defter tutmak gülünç bürokrasisi yerine, devletimiz, Türk yazarlannın çok değerli verimlerini çok sayıda kişiye ulaştırabilmenin yollannı arasın. si'nibile gözükapalı bırakacaktım. Tıp- kı birçok yazanmızın öylesi heyecanla- n gıbi. O günden günümüze yûrüyûp geldi- ğim çerin yola şimdi bakakaldığımda. gençliğimin tek ülküsüne de -ne yazık ki- bakakalıyorum. Aynca yolun çok şanslı ender yolculanndan biri olduğu- muayırtederek... O yolda, onca emeğine, ağarmış sac- lanna rağmen eserini yayımlatabilmek için kapı aşındıran bedbaht edebiyat in- sanlan gördüm. O yolda, eserlenndekı düşüncelerinden -ister sol eğilimli, is- ter sağ eğilimli- dolayı cezaevlerine ka- patılanlan gördüm. O yolda, gün geç- tikçe bozulan maddi olanaklan dolayı- sıyla şurda burda. ama hep yazarlık dı- şı alanlarda umarsızca çalışanlan gör- düm. O yolda. bizlere birbirinden güzel eserleri yadigâr bıraktıktan sonra, ölür ölmez, bazen ölmeden 'unutuluş'a terk ettiğimiz şairler, hikâyeciler, romancı- lar. oyun yazarlan için gözyaşı döktü- ğüm oldu... Ama yazarlanmızm çalıştıklannı, bo- yuna çalıştıklannı, daha başka bir yann için didindiklerini de yaşadım. Yetmiş milyona yakiaşan nüfusumuz ve en te- cimseli iki-üç bin adet basılabilen kitap- lanmız! Bu müthiş ölü toprağı serpilmiş- liğe rağmen yazarlarımızın yılmadıkla- nnı gördüm... Onlara verilen maddi- manevi sıkın- tılara, takdir edersiniz ki şimdi bir ye- nısi ekleniyor, noterden vergi dairesine, ya da muhtardan notere, fotoğraf stüd- yosundan -vesikalık gerekiyor mu?- muhtarlığa, uzunca, sevimsiz, tuhaf bir bürokrasi koşuşması. Bireseri içinkimbılirnekadarzaman çabalayan bir yazanmız, o bin beş yüz adetlik basım için vergisini ödemiyor muydu? Elbette ödüyordu. Pratik uy- gulama yürürlükteydi. Yazarlanmızm çoğu -içlerinden biri- yim-, her türlü sosyal güvenceden uzak- tır. Ne emekli oldum, ne olabileceğim. Bir ömür boyu, gururumuzu çiğnetme- den, ayakta kalmaya, yazarlık uğraşıy- la geçim sağlamaya çabalıyoruz. Def- ter tutmamızı önermekte ısrar eden Sn. TemizeL, diyelım. bir romanından üç yüz, bilemediniz dört yüz milyon telif ücreti alan bir yazanmızdan peşin ver- gi ödemesıni, 'muhasebeci' tutmasını bekliyor herhalde. Ya da işin bu yanı pek akla gelmemiş... Ülkemizde, 'sanatçı' dendi mi, bu- gün, 1999'da, hep şarkıcı hanımlar, bey- ler ya da benzerleri bu nitelemeye lâyık bulunuyor. Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi, ömrünün son günlerini sıkıntıyla geçiren yaşlı yazar Samipaşa- zade'ye 'maaş' bağlıyordu... Ben ummak isterim ki defter tutmak gülünç bürokrasisi yerine, devletimiz, Türk yazarlannın çok değerli verimle- rini çok sayıda kişiye ulaştırabilmenin yollannı arasın. Yeni yeni okurlaryetiş- tirilebilse, yazarlanmızın 'edebi' eser- leri yüzbinlerin üsründe satışlara ulaşa- bilse. O gün gelince, yazarlanmız da muhasebeciye her ay kaç lira verecek- lerinin acıklı hesabından kurtulacaklar- dır. Gelgelelim, bugünkü dunım, beni bu mektubu yazmaya 'zorunlu' kıldı. tlgi- nizi esirgemeyeceğinizi biliyonım. Sonsuz saygılanmla. Mimar Sinan Universitesi, Sanayi-i Nefise Mektebi olarak 3 Mart 1883'te eğitime başlamıştı 'AkademT 116. yılını dolduruyor OKTAY EKİNCt Bizde "akademi" denilince ilk akla gelen okul hıc kuşkusuz hâ- lâ Mimar Sinan Universitesi dir (MSÜ). "Hâiâ"dıyorum,çünkü Güzel Sanatlar Akademisinın üniversiteye dönüştürüldüğü 1982 yılından bu yana 17 yıl geçme- sine rağmen tarihsel kımliğınin "tophımsal beUeğunizdeki" var- lığı sürüyor. "AkademiIT olma- nın farklı bireğitımi simgeleme- si de aynı nedenle bugünlerde tam "116. yıhnı" dolduruyor... 19. yüzyıhn son çeyreğinde "aydınlanma"' düşüncesıni kül- tür ve sanat alanında Osmanlı dünyasına taşıyanlann en çalış- kanı hiç kuşkusuz ressam Os- man Hamdi Bey'di. Aynı zamanda çağdaş müze- ciliğimizın önderi ve bugünkü Istanbul Arkeoloji Müzeleri'nin de kurucusu olan Osman Ham- di Bey, "Müze-i Humayun"un müdürlüğünü yaptığı 1882 yı- hnda "Mekteb-i Sanayi-i Nefise- iŞahane"nın kurucu müdürlüğü- ne atanır. 1883 yılında yine bu- günkü Arkeoloji Müzesi bahçe- sinde, dönemin ünlü mimarla- nndan Akxandre Vallaury'nin yapıtı olan binasmda öğretime başlayan Sanayi-i Nefise Mek- tebi'nin ilk bölümleri ise "re- sfan", "heyketaraşbk'", "hakkâk- tak" ve "mimarhk" olarak belir- lenir... Prof. Feridun Akozan,Akade- mi'nin 90. yılı nedeniyle 1974'te yayımlanan belletenin önsözün- de, Sanayi-i Nefise Mektebi'nin Cumhuriyet'e kadar olan 40 yıl- lık Osmanlı dönemıni, "Güzel sanatlara karşı dirençle müca- deleedflen ve yıkıimakta olan im- paratoriuğun sıkınniannın ya- şandığı yıllar" şeklinde özetli- yor. Gerçekten 1916'da Osman Hamdi Bey öldükten sonra gö- zü gibi koruduğu "mektebini" binasından bile çıkarnrlar ve yak- laşık 10 yıl farklı binalarda do- laşılarak "göçebe" bir eğitim ya- pılır. 1923'te Cumhuriyet devri- miyle birlikte ise aydınlanmacı kadrolarokula sahip çıkarlar, da- ha 1926yıhnda Fmdıklı Çifte Sa- raylan" ndan CemüeSnltan Sahft- sarayı'na (bugünkü binasına) yer- leşerek "Güzel Sanatlar Akade- misi" adıyla yeni öğretim döne- mine başlar. Bölümleri ise 1980'lere dek sürecek olan mi- marlık, resim, heykel ve "tezyi- nat" (dekoratif sanatlar) şeklin- dedir. llerleyen yıllarda ilk kurumsal gelişme, 1937 yılında Atatürk'ün talimatıyla Dolmabahçe Sara- yı'nın Veliaht Dairesi'nde Aka- demi'ye bağlı olarak Resim ve HeykelMüzesi'nin kurulması ol- du. 1948'de Fındıkh'daki bina ya- nıncamimarhk bölümü 5 yü ka- dar Yıldız Sarayı binalannda ba- nndı, 1953 'te onanm bitince ye- niden ana binaya dönüldü. KJasik sanat dallannın yanı sı- ra ülkemizde "sinemasananna" ilk bilimsel sahiplenmeyı başla- tan ve TürkSinemasmahem "bd- kk" hem de «birikim'' kazan- dırma bakımından çok önemli katkıda bulunan Türk Film Ar- şivi'nin 1968'deki ilk resmi ku- ruluşu da yine Akademi 'ye bağ- lı olarak gerçekleşmişti. İ969'da ise 1172 sayılı Devlet Güzel Sa- naâar Akademileri Kanunu ile Akademi sadece özel bir kanu- na değil. hukuksal güvencelere bağlanmış "bilimsel özerkligine"' de kavuşmuş oluyordu.. Demokratik eğitim Bizler, 19701i yıllarda Akade- mi'de H öğrendtems3cisr olarak hem okuyuphem de ögrcnim so- 1950'li yıllarda Akademi'de resim ve heykel atöryefcri... Sanata ve aydınlanmava kanat geren bir eğitim. (Cumhuriyet Arşrvi) eni bir yüzyıh Mimar Sinan Universitesi olarak karşılamaya hazırlanan Güzel Sanatlar Akademisi, kurucusu Osman Hamdi Bey 1916'da öldükten sonra 'sahipsiz' kalıp binasını bile yitirmişken, Cumhuriyet devrimiyle birlikte yeniden güç kazanmıştı.. MSÜ de bugün yine bina sorununu yaşıyor ve îstanbul'u daha fazla kucaklamak için devletten istediği yapılar ise hep "özel vakıf üniversitelerine" tahsis ediliyor... * MIMARStNAN * >UNIV[RSITESI runlanmızla ilgılendiğimizde, işte bu bilimsel özerklığın getir- diği demokratik kazanımlarla hem Akademi Yönetim Kuru- lu'nda hem de Bölüm Yönetim KuruDan'nda yasal güvenceler- le görev alıyorduk. O kadar ki her iki yönetim ku- rulunda da seçilmiş öğrencı tem- silcileri kimliğimizle toplantıla- ra katılırken, sadece söz hakkı- na değil, "qy hakkına" da sahip- tık. 19801ere doğru, aynı kurullar- da çoğu öğretim üyeleriyle bir- likte hep "ret" oyu verdiğimiz ko- nulann başında ise Akademi 'nin "üniversite" olmasına yönelik girişimler geliyordu. Çünkü kül- tür ve sanat eğitiminde "Akade- mi ortamının" üniversite kalıp- lan içinde "zedeleneceği'' kay- gısı içindeydik... Nitekim 1982'den sonra bu kez "Mimar Sinan Universitesi'" dö- nemı başladığında. özellikle YÖK'le biriikte ne o eski "de- mokratik-kaüJımcı akademi yö- nedmi" kaldı, ne de o öğrenci ve hoca "arkadaşhğı" üzerine kurulmuş. saygılı ve coşkulu "atölye''eğitımi.. Şimdi Mimar Sinan Üniversi- tesi'ndeki "öğretim ortamı" yi- ne de öbür bazı üniversitelere göre çok daha demokratik ve çağdaş biranlayışla sürüyor. An- cak bu, yeni yasal yapılanmadan değil, bütün bir Cumhuriyet dö- neminı kucaklayan "akademige- leneginden" geliyor. Aynı gele- neğın kazanımlanyla yetişen öğ- retim üyelerinin yine akademi yıllannda edindikleri davranış ve eğitim kültürü kapısında "üni- versite'' yazsa bile bu tarihi sa- nat okulumuzun eski havasını" sürdürmesıne hâlâ katkıda bu- lunuyor... Kültür ve sanat üretimi Akademi, işte böylesi bir 116 yıllık birikimle şimdi 21. yüzyı- İı karşılamaya hazjrlanırken, Fen- Edebiyat Fakültesi, Güzel Sanat- lar Fakültesi. Mimarhk Fakülte- si. Fen ve Sosyal Bilımler Ens- titüleri. Devlet Konservatuvan. Meslek Yüksek Okulu, Resim ve Hevkel Müzesi ve Sinema- TV Merkezi gibi bölüm ve birim- leriyle de ülkemizin gelişkin yük- seköğrenim kuruluşlan arasın- da yer alıyor. Ne var ki son yıllarda yayım- lanan ve üniversitelerimizdeki "bilimsel makale, vayıa, araşür- ma" vb. çalışmalann sayılanna göre düzenlenen kimi listelerde ise MSÜ olarak hep "ah sıralar- da" görünüyor... Bunun temel nedeni, MSÜ'de doğal ve ağırlıklı olarak "kültür vesanat ürünlerinin" üretilmek- te olması. Her yıl gerek diploma çalışması şeklinde, gerek yük- sek lisans ve doktora tezleri an- lamında. gerekse akademik ka- riyerler için üretilen resimler, heykeller, grafık tasanmlar, si- Duygusal olanınpeşindeki resimler Kültür Servisi - Cuma Ocaklı'nın resim sergisi 8 Mart tarihine dek Antik Sanat Galerisinde izleyicilere sunuluyor. " Yaratma yetltinliği sürecinde eser ve sanatçı beraber oluşuıiar. Yaratma eyleminin önkoşulu ise bu bilgi ve becerilerin en içtenlikli kullanımı ve her yapılanın bir diğeriyle ardışık bürünleyen ve yeni olmasıdır. Yeni olduğu kadar içinde geçmişi banndırmasıdır" diyen Ocaklı, dış gözlemle içsel olanın bileşiminden türeyen bir resim seriiveninin içinden geliyor. 1971'de Istanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü bitiren sanatçı. 1985'te Marmara Universitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde lisansını tamamladı. Halen Dokuz Eylül Cniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde resim bölümü başkanı olarak görevini sürdüren Ocaklı, yurtiçi ve yurtdışında çeşitli kişisel sergilere de imza attı. MümtazSağlam'ın, her şeyden önce figüratif yönsemeli ifade seçeneğinin bir temsilcisi olarak tanımladığı Ocaklı, figürün betimleyici değil temsili işlevini öne çıkaran bir anlatımla oluşturuyor resimlerini. Mümtaz Sağlam, Ocaklı'nın resimleri için şunlansöylüyor:"Ocakh'nın resünlerl süzülmemiş Bablı referanslann ağırlığında değil, kendini ve dış dünyayı kuşatan bir algılama doğrultusunda gelişim yönünü belirkr. Zaten sanatçı baştan bu >ana. duygusal olanın \e coşkulanna karşıuk gelenin peşinde otanuştur. Böytece sanatcının resimlerinin kökeninde, varlığa ilişkin tarüşmalann düşüncesi ya da tüm boyutlanyla sevgi gibi insanal durumlan bulmak mümkündür." Bahar / Dizisi (gülhatmili), tuval üzerine yağlıboya nema-TV yapımlan, mimaruk ve şehircilik projeleri. fotoğraf çahşmalan. geleneksel el sanatfa- n ürünleri, cilt. eski çini onarun- lan. hab-kilim-kumaş desenleri, moda ve konfeksiyon tasanmla- ra, mimari rötöve-restftüsyon-res- torasyon çahşmalan, endüstri ürûnleri tasanmlan, müzık da- lındaki kompozisyonlar.beste ve seslendirme çahşmalan, tiyatro dekoıian ve kostümleritasanm- lan. tekstiL seramik, tezhip sa~ natu opera ve bale. orkestra şef- ligi_gıbı sanatsal çalışmalar, üni- versitelerdeki bilimsel makalele- ri içeren listelere girmediğinden, MSÜ haksız ve "vanıhKi" bir şe- kilde hep alt sıralara yazılıyor. Oysaki yine "akademi" kim- liğiyle Türkiye'nin sanat ve ta- sanm eğitimi alanında en önem- li ve köklü kurumu olarak ken- di alanındaki bilimsel hızmetını geliştirerek sürdürüyor. Bu neden- le MSÜ'nün, belki de o tür lis- telerde hiç yer almaması gereki- yor... MSÜ, bütün bu kültür ve sa- nat yoğunluklu eğitim ilişkileri içinde daha da büyüyebilmesi için, öğretimin niteliği gereği yi- ne "kentiçinde" kalması ve kent- le bütünleşen konumlardaki bı- nalarda hizmet vermesi gereken bir üniversite. "Kampus" kavra- mı, bu tür bir eğitim için "körel- tid" bir ortamı tanımlıyor. Çün- kü kültür ve sanat, kent ve top- lumla birlikte "yaşanarak" öğ- renilebiliyor... Ne varki hükümetleTkent için- deki birçok tarihi kamu binasını MSÜ'nün bu gereksinmesine sunmak yerine, her seferinde hep başka "özd" üniversitelere ver- meyi yeğlediler. Hatta MSÜ'nün resmen istediği yapılan bile... MSÜ ise son yıllarda Değir- mendereBelediyesi ile Zühtü Mu- ridoğlu Ahşap Heykel Sempoz- yumu düzenleyerek, Avşa Beledi- yesi ile Hadi Bora Taş Heykel Sempozvumlannı yaparak. Birgi (tzmir- Ödemiş) Belediyesi ile mimarlık ve şehircilik yaz okul- lan organize ederek, Tophane-i Amire binasını tstanbul'un kül- tür ortamına kazandırarak, top- lumla sanatı kucaklaştırmaya dö- nük "a>dınlanmacr 'misyonunu yaşama geçirmeye çalışıyor... Tıpkı, 100 yıl önce de Osman Hamdi Bey'in, resim ve heykel düşmanlannın engellemelerine karşı direnerek, Sanayi-i Nefise Mektebı'ni özveriyle yaşattığı gibi... DEFNE GÖLGESI TURGAY FtŞEKÇt Yazarın Detteri Yazariann tuttuklan defterier çok değertidir. Mü- zelerde ya da kişilerin ellerinde özenle korunuriar. Kimi zaman tıpkıbasımlan yapılır, daha çok insa- nın görüp yararianabilmesi için. Kalem tutan elin kâğıt üzerinde kayarken oluşturduğu şekiller kim bilir ne çok şey söyler o yazann sevenlerine. Orhan Veli'nin bir şiir defterini görmüştüm, pe- lür kâğıda mavi mürekkeple yazmıştı şiirlerini. 6ü- tün Şiirieri'nin kapağındaki etyazısı dörtlük de o def- terdendir... Ya Yaşar Kemal?.. O koca romanları, yine ko- caman defterlere, el yazısıyla, üstelik de kurşun- kalemle yazdığına kim inanır? Bugün yazarlarımızın defterlerini koruyacaK -yal- nız defterierini değil, onlara ait bütün öteki şeyle- ri de- sergileyecek bir yazın müzemiz yok. Yerel ya da merkezi yönetimler, bir yapı ile orada çalı- şacak iki üç memuru gereksiz gördüler bugüne dek. Siyasal iktidarlardan yıllardır yazariann yaşam ve çalışma koşullannı iyileştirici önlemler beklenirken bir oldubittiyle bir anda bütün yazariar gelirierini düzenli olarak işleyecekleri defterler tutmak zorun- luluğuyla karşı karşıya kaldılar. Yazariar yıllardır, tıpkı ücretle çalışanlar gibi kay- nakta kesinti yoluyla vergilendiriliyorlar. Yazara odeme yapan bir kuruluş, yüzde on stopaj, yüz- de bir de Savunma Sanayıinı Destekleme Fonu'na kesinti yapıyor. Ardından yüzde on beş de KDV ode- niyor. Böylelikle telif geliri kendiliğinden yüzde yir- mi altı vergi doğuruyor. ödeme yapan kuruluş bu bedeli kesip vergi dairesine yazar adına yatınyor. Yazann da başka bir işlem yapmasına gerek kal- mıyor. 1 Mart 1999'da yürürtüğe giren yeni düzenleme ile bu vergiler aynen ödenmeye devam edilecek. Aynca elde edilen gelirler tek tek, noterden onay- latılacak bir deftere işlenecek, yıl sonunda da ge- lir vergisi beyannamesi veritecek. Yıllık geliriniz ye- di milyar lirayı aşrnışsa, bu kez de gelir vergisi öde- necek. Yani yazariar, yazınsal ürünlerini işledikle- ri defterterine ayırdıklan zamanlannın bir bölümü- nü Maliye defterlerine ayıracaklar, dahası, noter ve Maliye kapılannda, kuyruklarda günlerini harcaya- caklar. Yedi milyartık sının aşacak yazar sayısı bir elin parmaklannı geçer mi bilmem. Geride kalan yüz- lerce yazar nedensiz yere bu işkenceyi çekecek. Maliyemiz böyle bir aymazlığa nasıl düştü diye araştınrken karşıma bir başka gerçek çıktı. Vergi elemanlan, geliıieri dillere destan olan ünlü tele- vizyon programcılanna denetlemeye gittiklerinde, onlann da "fe//f"le çalıştıklannı, yani yaptıklannın "yazınsal bir eylem", kendilerinin de "yazar" olduk- larını, dolayısıyla yazariar gibi vergilendirildikleri savryla karşılaşmışlar. Milyon dolaıiarın döndüğü televizyon dünyası- nı daha yüksek orandaki gelir vergisiyle vergilen- dirmek isteyen Maliye de defter tutma yöntemini getirmiş. Kazanandan vergi istenmesine kimsenin bir di- yeceği olamaz. Ne ki, bir kesimi vergilendireyim di- ye, bir başkasını zora koşmanın bir antamı olma- dığı da ortada. Tez elden şöyle bir düzenlemeye gidilmeli: Ya- zınsal yapıt üreten, yani yazarlığı yazar meslek ör- gütlerince onaylanmış yazarianmızla televizyon, gazete, eğlence dünyası gıbi alanlarda çalışanlar birbirlerinden aynlmah ve vergilendirilmeleri de farklı biçimde gerçekleşmeli. Bütün ülkeler, kültür ve sanatın gelişimini vergi bağışıklıklan, burslar, ödüllervb. ile desteklerken, bizim zaten bin bir engelle boğuşa boğuşa kav- ruk kalmış yazın ortamımızın bir de bu yolla solu- ğunun kesilmesi kabul edilemez. Japonlardan 8 yıllık eğitime katkı • Kültür Servisi - Shuku Kvasakı ve Ko Ivvasaki piyano ve viyolonsel ikilisi 9 Mart Salı günü Ankara CSO Salonu'nda müzikseverlerle buluşacak. Sevda Cenap And Müzik Vakfi ve Japonya Büyükelçiliği tarafından düzenlenen konserin tüm geliri 8 yıllık eğitime kullanılmak üzere Milli Eğitim Vakfı'na bağışlanacak. Piyanist Shuku Iwasaki, 1976 yıhnda Japonya'da yılın en aktif piyanisti olarak Fukuyama Odülü'nü aldı. 1990 yılında Music in Style düzenli konserlerinde başansından dolayı Sanat Festivali ödülüne değer bulundu. Viyolonsel sanatçısı K.o Iwasaki ise 1969 Uluslararası Viyolonsel Yanşması'nda ikincilik ve 1970 yılında Uluslararası Çaykovski yanşmasında Bronz Madalya kazandı. K Ü L T Ü R • Ç İ Z l K K Â M İ L M A S A R A C I $gf%#*
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle