Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12MART1999CUMA
14 KULTUR
Paris'teki güncel sergiler, farklı kuşaklara ait sanatçıları gündeme getiriyor
4
Usta' Sarkis,
6
NECMtSÖNMEZ
PARİS - Soguğa rağmen kış
aylannda Paris'te sergi gezmenin
ayncahklı taraflanndan biri de,
bu gûzel kentin mimarisini, bi-
naJanna vuran ışıgı, nehrin ka-
ranlık sulannı fark etme olasıh-
ğının artmış olması. Hem sağ
hem de sol yakadaki sergi mekân-
lannı, küçük sokaklan gezerken
sanki kent nüfusunun azaldığına
dair bir hisse kapılıyorsunuz;
kendı çerçevelerinde iddialı ser-
giler sunan galeri ve müzelerin
Parisli izleyicinin dûzeyini göz
öniinde ruttukJan hemen ortaya
çikıyor.
Sarkis'in "GalerieArtogos'ta 'a
la limite du silence" (Sessizlığin
Sınınnda)başhğı altında açtığı ki-
şisel sergisi, sanatçının 1960'lar-
dan beri geüştirdiği özgün söy-
lem tarzının sol yıllarda izlediği
gelişim çizgisini ortaya çıkar-
ması bakımından önernli birözel-
liğe sahip. Büyük boyutlu biryer-
leştirme (installation) karakteri-
ne sahip olsa da Sarkis'in neon,
fotograf ve heykel tekniklerini
bir arada yorumlayarak konum-
landırdığı sergisinin izleyicide
bıraktıgı ilk izlenim, terk edil-
mişlik oluyor.
Galeri mekânının ortasına yer-
leştirümiş olan birpiyano mode-
li ve duvarlara asılmış olan bü-
yük boyutlu renkli fotoğraflann
üsrüne ve altına yerleştirilmiş
olan neon yazılardan oluşan ser-
gi, nesnel dünyanm sonsuz dere-
cede darmadağın ettiği bir du-
yarlıhgın peşindeki Sarkis'in,
boyut-mekân ilişkisini zıthklar
olu$rurarak, gerçek ile bilinç ara-
sındaki aynma uygun olarak ye-
niden düzenlediği, poetik bir tu-
rumu hakkında önemli ıpuçlan
veriyor. Birbirinden etkileyici
neon sözcüklerle çerçevelenmiş
olan renkli fotoğraflar, terk edil-
miş birevin değişik köşelerinden
seçilmiş olan görüntüleri izleyi-
cilere sunarken geçmişe ait bir
duygusallığı gündeme getıriyor-
lar.
Güncel teknik olanaklardan
yararlanmasına rağmen Sarkis'in
ısrarla büyüteç altına aldığı geç-
mişi, kendi geçmişi, bir düşün
tekraryaşanması adına değil, ge-
leceğe yönelik açılımlan günde-
me getirdiği için önemli. tşleri-
ni yerleştirdiği mekânlan kendi
kurgusuna göre farklılaştırma-
da, onlara yeni bir karakter ka-
zandırmada Sarkis'in gösterdiği
ustalık, bu sergisinde tekrar or-
taya çıkıyor. Çünkü delikli sac
malzemesiyle gerçekleştirilmiş
olan piyano modeJi, var olma-
yan bir müzigi izleyicinin kulak-
lannı doldururken, renkli fotoğ-
raflarda görülen evin hûzün ya-
ratan terk edilmişliği, neon söz-
cüklerdeki anlamla 'soyutlama-
ya dayah' olarak biçimlendirili-
yor.
Kâğıt ûzerine çahşmalar
Muse de U Seita'dakı Oskar
Kokoschka sergisi, Dışavurum-
cu Sanarın önde gelen temsilci-
lerinden biri olan sanatçının de-
ğişik dönemlerinden derlenmiş
olan kâğıt üzerine olan çalışma-
lannı kapsıyor. Ağırlığın] sanat-
çının 1906-24 yıllan arasmda ya-
pılmış olan desen, guaj, karaka-
lem ve özgün baskı çalışmalan-
nın oluşturduğu serginin. K.o-
i
*OKH KA
' Kokoschka
'arkis'in neon, fotoğraf ve heykel tekniklerini bir arada
yorumlayarak konumlandırdığı sergisinin izleyicide
bıraktıgı ilk izlenim, terk edilmişlik oluyor. Çoğunlukla
1906-24 yıllan arasmda yaptığı çalışmalardan oluşan,
'oluşum sürecini' tamamlamamış Kokoschka sergisi ise
sanatçının gençlik dönemi hakkında bilgiler veriyor.
Muse de la Seita'daki Oscar Kokoschka sergisinden 1908 Pieta ve Galerie Arlogos'takj Sarkis'in sergisi'nden bir görünüm.
koschka'nın gençlik dönemi hak-
kında önemli bilgiler veren ve
günümüze dek gösterilmemiş
olan çalışmalar üzerine yoğunlaş-
ması, belirtilmesi gereken temel
özelliği. Çünkü sıradan bir ret-
rospektifle değil, 'oluşum siire-
d'ni tamamlamamış bir sanatçı-
yı konu alan bir sergiyle karşı
karşıya izleyici burada. Sanatçı-
nın 1907'de etkisi altında kaldı-
ğı Gustm Klimt'e ithaf ettiği ün-
lü 'Die traumenden Knaben'
(Düşleyen Çocuklar) dizısine ait
kartpostal tasanmlanndan başla-
yarak 1912'de Alma Mahler'le
yaşadığı fırtınaJı aşka, Dresden
Akademisı'ndeki profesörlüğü-
ne ve 1924'te Akdeniz ülkeleri-
ni kapsayan geniş boyutlu gezi-
sine dek Kokoschka'nın arayış
içinde olduğu çalışmalannı içe-
ren sergi, önemli yapıtlann yo-
lunu açan eskizleri ilk kez Paris-
li izleyicilere sunuyor.
Sanatçının skandala yol açan
1908 yılında Kunstschau için
yaptığı afişten (Orhan Pekerta-
rafindan kopya edilen bu afîş da-
ha sonra Kokoschka tarafmdan
ımzalanmaya değecek kadar ba-
şanlı bulunmuşru) Berlinli Paul
Cassirer için yaptığı litografile-
re dek sanat tarihi açısından
önemli ışlerin yer aldığı sergi,
Kokoschka'nın insan vücudunu
deforme ederken nasıl rutku do-
lu bir yolda ilerlediğini ve çalış-
malannda sorgulamayı başardı-
ğı özyaşam-güncellik bürünlü-
ğünü gözler önüne sermektedir.
Sanatçı, Alma Mahkr tarafın-
dan terk edılınce gönüllü olarak
orduya yazılır, ama aşk acısını çı-
kanp atamaz yüreğinden, Stutt-
gart'taki birbebek tasanmcısına,
Alma Mahler'in vücudunun bi-
re bir kopyası olan büyük bir be-
bek yaptırdıktan sonra onunla
yatıp kalkmaya başlar. Paris'te-
ki sergide bu bebeğin desenleri-
ne bakarken, izleyiciler tutku-
nun, ama gerçek tutkunun soyut
formlardan kurtulup nasıl somut
semantik formlara büründüğü
hakkında bilgi sahibi oluyorlar-
dı.
1979'dan beri birlikte çalışan
IsM'çreli sanatçı çifti Peter Fîsch-
li ve David Weiss kavramsal ça-
lışmalannda kurgu ile gerçekhk
arasındaki sınırlan araştıran ve bu
sınırlan zorlayan bir egilime sa-
hiptir. Muse d'Art Moderne de
la VBJe de Paris'de yer alan kişi-
sel sergilerinde sanatçjlann üç
adet dia makineli yerleştirmele-
ri, renkli fotoğraflan ve son do-
cumenta'da sergiledikleri isi yer
alıyor. Fischli ve Weiss'ın kendi
planlanna göre hazırlanan bir
sebze bahçesinden çektikleri fo-
toğraflan içeren dia makineli yer-
leşnrme, karartılmış büyük bir sa-
lonun içinde arkası arkasına bir-
birinden etkileyici dialan izleyi-
cilere sunuyor.
Son derece keskin renk ve kur-
gu kompozisyonlanna sahip olan
bu Fotoğraflara bakarken. onla-
nn gerçek bir bahçeden mi, yok-
sa plastik modellerden yararla-
nılarak mı çekildiklerine karar
vermek zor. Fischli ve Weiss'ın,
gerçekleştirdikleri birçok çalış-
mada olduğu gibi burada da iz-
leyiciyi Dadaist bir şüphe duy-
gusuyla karşı karşıya bıraktıkla-
nnı görüyoruz. Fischli ve We-
iss'ın Paris'te ilk kez sergiledik-
leri çalışmalan. bir mantar çift-
liğinden çekilmiş olan üç düzi-
neden fazla büyük boyutlu renk-
li fotoğrafi içeriyor. Son derece
nesnel, gerçekçi biraçıdan çekil-
miş olan bu fotoğraflarda gözlem-
lenen kavramsa! yorum. seman-
tik bir özelliğe sahip olduğu için
etkileyiciydi.
Opera sanatçısı Leyla Gencer, AKM'de üç gün boyunca 'ustalık dersi' verdi
4
Yaşam değişti, ses zayıfladı'KûHûr Senisi - Sahneye yerleştırilen büyük beyaz ek-
randa Aida operasımn en ğüzeî âryatafradan biririî seslen-
diren genç bir kadının bir açıkhava sahnesindeki silueti be-
Iiriyor... Itah/a'daki ünlü Arena di Verone'yi dolduran yir-
mi bin kişi soluğunu tutmuş, yüzünün çizgileri değişen bu
genç kadını dinliyor. Aryanın sonunda genç kadın dizleri-
nin üzerine çökmüş, başını öne egmiş; stad>
r
um ıse alkış
sesierinden yıkılacak neredeyse. Yıl 1966.
Beyaz ekrana yansıyan ikinci görüntü ise 1957'de Ital-
ya'da bir televizyon stüdyosunda gerçekJeşen çekimlerden
alınmış. Yine aynı kadın bu kez D Trovatore'den bir arya-
yı seslendıriyor.
'Lejte GencerŞan Semineri
1
ndeyiz. Seminerden önce ün-
lü divarun çeşıtlı konserlerdeki görüntülerini içeren bir mül-
tivizyon gösterisi sunuluyor. AKM Konser Salonu'na yü-
ze yakın kişi gelmiş. Kimi şan öğrencisi, kimi müzik öğ-
retmeni, kimi müziksever... Kültür Bakanlığf nın katkıla-
nyla Yapı Kredi Sanat Festivali kapsamında gerçekleşen ve
üç gün süren etkinlikte, Italya'dakı La Scala Akademi-
si'ndeki görevini sürdüren ve sahneyi bıraktıgı on beş yıl-
dan bu yana dünyanm çeşitli yerlerinde seminerler veren
Leyla Gencer. bu kez Türkiye'de 'Bd canto' şan tekniği ile
Rossni. Donizetti. Bellini ve Venfi gibi 19. yüzyılın roman-
tik bestecılerini anlattı 'ders'lerinde.
Leyla Gencer büyük mutlulukla halka açık bir semine-
rin ilk kez gerçekJeştiğini belirterek bu tür girişimlerin di-
ğer sanatçılartarafindan farklı sanatdallannda da yapılma-
sınm Türldye'nin sanat ortamına büyük katkı sağlayacağı-
na inandığını söylüyor. Asla umutsuz değil, her şey za-
manla daha iyi olacak ona göre.
Seminerdegenç şan sanatçıları ya da şan öğrencileri sah-
neye çıkıp aryalannı seslendirirken Gencer, öğrencilerin tek-
niklerini ve yorumlannı değerlendirdi.
Leyla Gencer,öğrencilerin tekniklerini değerlendirdi
Istanbul DevletOperası sanatçısı sopranoAylinAteş he-
nüz yirmi altı yaşında. ilk aryasını okuyup bitiriyor. "IVlü-
rik cümleierini güzel kuruvorsun. ttaiyanca telafTuzun çok
iyi, çok da güzel bir ses reogin var" diyor Gencer. Aylin'i
bir şan sanatçısına göre bırazzayıfbuluyor."Şişnıanlaınan
gerek" diyor, "ama Montserrat Caballe kadar değil tabii".
Sanat yaşammda en önem verdiğı noktalardan biri. bir
şan sanatçısı söylediği aryanın geçmişini, yazılış ve beste-
leniş sürecini, kahramanlann öyküdeki rollerini aynntıla-
nyla bilmesi. Yoksa söylediği parçanın ruhunu yakalama-
sına. o ruhu dinleyicıye aktarmasına olanak yok.
Sahneye ikinci olarak çıkan sanatçı henüz konservatu-
var üçüncü sınıf öğrencisi. Burak BiJgili yırmi üç yaşında,
bas-bariton. Gencer, Burak'ın da nefes tekniğinde hatalar
buluyor. Burak'ın aryasını sık sık yanda keserek "Şurayı
Hraz dahakımılaçtıi a'lanac, sesi rhaskeye al' gıbi uyan-
larda bulunuyor.
Ünlü soprano. bütün ülkelerdekı ögrencılerde aynı tek-
nik problemleri gözlemliyor. "Bir şancının teknik prob-
lemleriolursa tam anlamıvla sahnesanatçısıolamıyor. Çün-
kü o zaman sahnede teknik problemlerk uğraşıyor. İyi söy-
kyebümek için ilk şart ivi nefes ahp vermek ve diyaframla
iyi bir ilişki kurmak. Bu olmayınca hiçbtr zaman iyi biryo-
rum çıkmaz ortaya."
Leyla Gencer'in öğrencilik ve sahneyıllannda seslerda-
ha olgun, daha zengin daha nnılıymış. Bugün hem ses tek-
niklerinin zayıfladığını, hem de sesin içindeki renklenn, ses
armonılerinin azaldığını düşünüyor. Ûnlü sopranoya göre
bunun nedeni yaşamın değişmesı. Srres, fızyolojik etken-
ler soluduğumuz zehirli gazlar güzel seslenn yetişmesine
engei oluyor çünkü.
Türkiye'deki operanın gelecegine karamsarbakmıyor. Geç-
mişımızde 400 yıllık bir opera tarihmi banndırmadığımı-
zı anlatıyor. "HenüzeMi senedir bu sanatia tanışiyonız. Bu-
na karsın girişimlerinıiz çokbaşanb sayilabüir. Dört 9de ope-
ranuz var. Heps de hanl hanl işliyor ve doluiuk oranlan da
çok vfiksek."
Geçen ocak aymda adma Ispanya'da bir onurgecesi ya-
pılan Leyla Gencer son yıllannı hep böyle onur gecelerine
kanlarak,uluslararasıyanşrna]ardajüriüyelilderindeyerala-
rak geçiriyor. Bu kadar yıl sonra tüm dünyada kendisine bu
denli ilgi gösterilmesinden, konserlennden kaydedilmiş
plaklannı genç kuşağın ilgiyle dinlemesinden mutlu. Ken-
disini 'realize' bir ınsan olarak görüyor. "Heristedigimi yap-
nm; sevdiğim şeyleri istediğim gibi yapöm. Bunun da karşV
hğmı her zaman gördüm. Bütün arzu ettiklerimi eldc ettim
diyebuiriın."
CUMHURİYET MAHALLESÎ'NDEN
DuYURULAR
• 14-21 Mart 1999 Pazar günleri sabah
9.30'da gazetemiz önünden Cumhuriyet
MahaUesi'ne servis kaldınlacaktu.
L/umhuriyet Mahallesi'nde ilk fidan
dikimi 7 Mart 1999 Pazar günü yapıldı.
Ağaçlandırmayı 14 ve 21 Mart 1999
Pazar günleri sürdüreceğiz.
Aynca, isteyen arsa sahipleri, hafta içi
. günleri de kendi araçlanyla giderek
arsalanna fidan diktirebilirler.
Cumhuriyef m a h a 11 e s i
"Doğayla uygarlık buluşuyor"
(ft YEŞİL ELMA
F
W
5 gün-4 gece • • * • 7 gün-6 gece • • • •
29 Mart/3 Nisan
Taksim. (02121249 5211* Kalamıs: (0216) 345 05 31 • Ankara: (03121440 56 00
(^ YEŞİL ELMA
f
m
27-31 Man 27 Mart/3 Nisan
Palma de
M
27 Mart / 3 Nısan
GİRİT-ATİNA
28 MART • 2 NİSANEfğ% 4 27-31 MART
Y.P. 295$
Taksim: (0212) 249 5211« Kalamıs: (0216) 345 05 31 • Ankara: 10312) 440 56 00
PANEL
21.YY'DA TÜRKİYE'NİN JEOPOÜTJĞI
VE ULUSAL DIŞ POLİTİKA
ANIL ÇEÇEN / FARUK SÖNMEZOĞLU
EMİN GÜRSES
EROL MÜTERCİMLER / ÜMİT ÖZDAĞ
YER: fTÜ MAÇKA SOSYAL TESİSLERİ
TARİH: 13 MART 1999 CUMARTESİ (SAAT 10.00)
YAZIODASI
SELtM İLERİ
Beklenen Kitap
O filmin adı Beklenen Şarkı'ydı. Cahide Son-
ku'nun göçen güzelliğiyle son bir kez alev alev
göründüğü film. Beklenen Şarkı'yı Zeki Müren
söylüyordu. Arada birtelevizyonda gösteriliyor.
Bense, nice yıllar, bir kitap bekJedim: Şair
Nigâr Hanım'ın güncesi.
Yıllar önceydi, Hayatımın HikâyesTni edinmiş-
tim. Yazan: Nigâr Binti Osman. Iç kapakta bir
ithaf: "Çok kıymetli yalı komşumuz, arkadaşı-
mız, dostumuz Abdülhak Şinasi Hisar'a sev-
gi ve saygılanmla." Mürekkepli kalemle yazıl-
mış. imza: S. K. Nigâr. Tarih: 6. 4. '59.
Önsözden öğrendiğimize göre, Şair Nigâr,
yaşamını dile getiren yirmi defter "doldurmuş".
"Olûmünden elli yıl sonra açılması ncasıyla,
bu hatıralan saklayan yazı çekmecesi Aşiyan
Müzesi'ne emanet" edilmiş. Şairin oğlu S. K.
Nigâr yazmış şu bilgileri.
Bugüne dek o anıların yayımlanmasını bek-
ledim. 1918'de ölen Şair Nigâr, herhangi bir
başka ülkede yaşasaydı, defterleri 1968'te el-
bette okura sunulurdu.
Hayır, anılar, günü gününe tutulmuş çiziktir-
meler, iç döküşler, ömrün sonuna rastlayan
ödeşmeler yayımlanmadı.
Hayatımın Hikâyesi söz konusu yazılardan bir
seçmedir. Geçen yüzyılın sonu-bu yüzyılın ba-
şı zaman dilimi olarak karşımıza çıkar. Aydın bir
Osmanlı kadınının, üstelik bir şairin 'Istanbul ha-
yatı'ru birinci elden yakalanz.
Mutsuz evlilik, Ada, çocuklar, platonik ilgiler
-Aşk sözcüğünü özeilikle kullanmadım...-, Prens
"Vıktor Emanuel", geçen zaman, Abdülha-
mid'in tahttan indirilişi, savaşlar, çöken impa-
ratorluk, yıkım... Şair Nigâr Hanım bütün içten-
liğiyle anlatır.
Ruşen Eşref Ünaydın'ın bir dönemin tanın-
mış şairierini, yazarlarını konuşturduğu çok se-
vimli kitabı Diyorlar ki'de, Nigâr Hanım, yaşlı-
lık günlerinde karşımıza çıkar. Her şeyden...
ama artık her şeyden yakınmaktadır.
O kadarki, bu uzayıp giden yakınmalar, genç
Ruşen Eşref'in bıyık altından gülmesine yol aç-
mış gibidir.
Oysa Hayatımın Hikâyesi'nde Şair Njgâr*ın son
yazısı enikonu acıklıdır:
"Gündüzarayanlarolmuşsa da her yer ve her
şey gibi kapının çıngırağı da kınk olduğu için
işitmedim."
*Dün gece, nöbetlerie titrerken, babamın ba-
na yirmi yıl önce hediye ettiği bir yatak man-
galını hatırladım ve ancak onunla ısınabildim.
Babacığımın aziz ruhunu bu vesileyle bir kere
daha takdis ettim."
Edebiyatımızın en güzel aşk pasajlarından
birini, Abdülhak Şinasi, Şair Nigâr Hanım için
yazmıştır. Bir 'romans' anlamı taşıyan bu say-
falardan Şair Nigâr'ın güz^l^fii^e görkenoLta-
şar. " ' ' - - - - ** *
Ama işte hepsi bitmiştirşimdi. Yorgun şairî
ğuk bir ilkyaz akşamı ısınmaya çalışmaktadır...
Macerasını merak ettiğim Nigâr Hanım'ın
güncesi, yirmi defteri yayımlanmadı ama; Nun
Masallan'nın hikâyecısı Nazan Bekiroğlu'nun
Şair Nigâr Hanım incelemesi (lletişim Yayınla-
n) bir süredir o maceradan tatlar yaşatıyor ba-
na.
Gerçekten çok başarılı bireser. Nazan Beki-
roğlu, Nigâr Hanım'ın defterlerinden -defterle-
rin asıl sayısı on dokuz, bazı defterler "yok", ya-
zardan öğreniyoruz- yola çıkarak bir yaşamöy-
küsü örüyor. Romancı inceliğiyle kaleme getir-
diği bu yaşamöyküsü, döneminin aydın kadı-
nı Şair Nigâr'ın hangi iç huzursuzluklar, gönül
kınklıkJarı, baskılı yaşama koşulları içinde ömür
tükettiğini gözler önüne sermekte.
Eserin ikinci bölümünde, Nigâr Hanım'ın ede-
biyat, şiir, yazı çabası irdeleniyor.
İlk bölüm, dediöim gibi, duyartı romanlann ha-
vasını estiriyor. İkinci bölümse, Nazan Beki-
roğlu'nun 'edebî' eserlerimizi irdelemede ne
kadarcanlı biranlatımı olduğunu kanıtlıyor. Me-
raklısı dışındaki okura, kuru eleştirinin kitap ka-
pattıracağı bu bölüm, yazarın işlek kalemi, dik-
katli gözlemi, günümüze göndermeleriyle kıv-
raklık kazanmış.
Kitaplar daima en candan dostlanm oldu.
Bununla birlikte, bazı kitaplar vardır ki, yakın-
lıklannı daha çok duyumsarım. Şair Nigâr Ha-
nım o krtaplardan.
Nazan Bekıroğlu çok ince bir yazar, şöyle di-
yor:
"NigârHanım'ın iç konuşması ve dualan uzar
satıriar boyunca. Ve gözyaşları harflerini ısla-
tır ve dağıtırken ihtimal ki bütün bunlan yıllar
sonra birilerinin okuyacağını düşünerek tesel-
li bulmaktadır."
Takvimde İz Bırakan:
"Sevgilim, hatınnda mı hâlâ"... Şair Nigâr
Hanım.
K Ü L T Ü R # Ç İ Z Î K
K Â M İ L M A S A R A C I