Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 1999 ÇARŞAMBA
14 KULTUR
Nezihe Meriç, dokuz yıl aradan sonra yazdığı öyküleriyle Sedat Simavi Ödülü'nü aldı
6
Aşk, genel anlamıyla yaşamdır'
Abidin Dino 'Yüzler'
ile Galeri Nev'de
Kiiltür Servtsi - Abidin Di-
no'nun 'Yüzler' konulu ça-
lışmalan 12 Şubat-2 Mart ta-
nhleri arasında lstanbul Ga-
len Nev'de sergilenecek. 7
Aralik 1993 yılında yitırdi-
ğimiz Dino. 1913'te Istan-
bul'da dünyaya gelmiştı. Ilk
çalışmaları 1931 "de Artist
dergisinde ve daha sonra pek
çok dergi ve kitapta yayımlan-
dı. Değişik sanatçı gruplany-
la 1933'te D Gnıbu'nu ku'r-
du.
Bu yıllarda Paris \e Le-
ningrad'da sınema ve tıyatro
alanlarında da sanat faaliyet-
lerinde bulundu. O sıralarda-
ki çalışmalarında yakın ıliş-
ki içinde olduğu TristanTza-
ra. Pkasso. Cocteau. Malra-
ux, Gertrude Stein. Eisenste-
in, Babel. Mayerhold gibi sa-
natçılara. 1950'lerde Roma'da
Guttuso, Moravia. Savinio ve
Parıs'te Soupoult. Aragon.
Lurcat. Prevert de katıldı.
Abidin, başta 1952'de yerleş-
tiğı Paris olmak üzere A\ru-
pa"nm hemen hemen bütün ül-
kelennin bellı başlı sanat mer-
kezlerinde aynca Cezayir,
New York ve Calıtbrnia'da
değişik sergiler açtı, karma
sergilere katıldı; müzelere
eserler verdi; değişik dönem-
lerde Fransa Plastik Sanatlar
Bırliği Şeref Başkanhğı ve
New York Dünya Sergısı Sa-
nat Danışmanlıgı'nda bulun-
du.
Yurtiçinde 1930'lardan bu
yana değişik kentlerde dü-
zenlenen seıgikrinden sonun-
culanndan olan El 1984'te.
Bu Dünya 1986 \e 1987'de.
\alinlar 1988de. Çiçekfcroe
1990'da. Aklakara 1993te.
Biçimden Öte 1993 te, 1.
Ötüm Yıldönümü Sergisi
1994'te Ankara'da ve Istan-
bul'da Galen Nev'de açıldı.
AHSEN ERDOGAN
Dokuz y ıl aradan sonra Nezihe
Meriç'in yenı öykülenyle buluş-
tu okurlar. Yapı Kredi Yayınla-
n'ndan çıkan 'Yandırma'. yaza-
ra 1998 Simavi Öykü Ödülü'nü
getırdi. YKY'nin bütün eserlen-
ni yayımlaması genç kuşak oku-
run Nezihe Meriç'le tanışması
için çok önemli bir fırsat, Yazan
ıçınse "Türkedebiyatı adına kut-
sanacak bir iş"
'Yandırma'. Meriç'ın o tanı-
dık. duru. dingın. olgun. ama bir
o kadar da heyecan, tutku. yaşa-
ma sevıncıyle dolu dilını getiny or
bıze. Ancak bu kez yazar. olay
örgüsü kadar 'yazma eyiemi' üze-
rine de kafa yoruyor. Düşüncele-
rini de okuruyla paylaşıyor.
Meriç'ie bu yeni 'tavn' ve öy-
kücülüğü üzerine konuştuk.
4
10 çocuk kitahı yazdun1
- •Dumanalü" adlı öykü kitabı-
nıda 'Yandırma' arasuıda9yıttık
bir süre var. Daha önce yine böy-
le uzun bir arayı "toplunıda çok
hı/lı yaşanan, hızla değişen, hızla
yıpranan. altüst olan. yozlaşan
kültünin içinde insanı tanımada.
olup biteni anlamada /orianma.
bunalma, kınJma dönemi" ola-
rak açıklamıştını/. 'Yandırma'nın
ortaya çıkmasındaki gecikme de
boyle bir dönemden mi kay nak-
laıidı?
Hayır. öyle denemez. Yaptığı-
nız alıntı hangi konuşmadan bıl-
miyorum, ama evet, o genelde
hep var. Var da tek başına bir en-
gelleme sayılamaz. Yaşam çok
karmaşık. Hangi dönemde neyle
uğraşacağınızı. neleri yoluna koy-
mak zorunda kalacagınızı bile-
miyorsunuz Yaşamm getirdiğı.
asla yok sayamayacağınız. boş\ e-
remeyeceğiniz zorluklar var. Bi-
zim toplumumuz gıbi durmadan
kanşan. insanı her bakımdan. eko-
nomik durumdan olsun, yerinı
bulamamış. sav-rulmuş insanın ya-
rattığı çapraşık. anlamlandırma-
sı zor ilişkilerbakımından ve da-
ha pek çok nedenden olsun yoru-
yor. ebkem bırakıyor. Bu sağlık so-
runlanndan tutun da çevrenizde-
ki yok oluşlar. toplumun asla ~bi-
gâne* kalamayacağınız bu çal-
kantısi iç'mdeki acılar, yaşadiğı-
nızduygu çöküntüleri. baş edeme-
dığinız. enşemedığıniz. düzelte-
meyeceğmiz bozukluklar vb. dı-
ye uzar gider. Yazamamanın bir
değil. bin değıl, bin bir çeşıt ne-
deni vardır. Düşünmeklebaşedi-
lemez. saymakla bitmez. Yazabi-
leceğıniz bir an gelır. gizemli. şa-
şırtıcı -beni hep şaşırtmıştır- otu-
ruryazarsınız. Ağlatabılirbılein-
banı. yazmaya başlama sevıncı.
Yazamıyorsanız da yazılmaz.
Başka bir şey var. Kım çıkardı
bu dokuz yıl arayı. bılemıyorum
ki! Bö>le bir şey yok. Bu dokuz
yıl içinde, bir dizi var yedi kitap-
lık. "Küçük Bir KızTanıyorum"
adlı dizi. AjşeTütüncüaltı yaşın-
da geldi edebiyat dünyasına, on
ikı yaşına dek yaşadı. Şımdi "Bir
Genç KjzTanıyorum" adıyla ya-
şamını sürdürecek; adını Sennur
Sezer koydu. Bir de oyun var:
"•ÇınSabahta". Dizinin dışında iki
çocuk kıtabı daha v ar: "Dur Dün-
Aşk hep var. İçinde aşka daır en
küçük bir ım bulunmayan öykü-
lerde de aşk. aslolan öğedır. Aşk
en büyük, en genel anlamıyla y a-
şamdır. Vardır da aranır, ayırdın-
da değıldır ınsan, yani bilinmez.
vardır da anlamlandırılamadığı
ıçın yok sanılır. lş. insanoğlunun
yaşama \ e onun nedenı olan aş-
ka bakmayı, görmeyi anlayıp bi-
lebilmesi. ona erebilmesidir. 'Yan-
dırma'da bu, biraz daha göz önün-
deyse.nedeniçokbasıt. Yıllardır
birikip durmuş öykülerin ıçinden.
duygunun altını çizip öne çıkaran-
lartoparlandı.
- Öykünüzün örgüsünü kurar-
Oykülerde aşk, aslolan öğedir. Aşk, en
genel anlamıyla yaşamdır. 'Yandırma'da bu,
biraz daha göz önündeyse, nedeni çok basit:
Yıllardır birikip durmuş öykülerin içinden,
duygunun altını çizip öne çıkaranlar
toparlandı.
ya Çocuklan Bekle" ve "Ahmet
AdındaBirÇocuk*'
Yoksa bunlar yazınsat üründen
sayılmıyor mu? Bunlarbenim ede-
bıyatımm devamı. On kitap. Ne-
redeyse her yıl için bir kitap. Bir
de herkes yakınıp durur: Edebi-
yatımızda çocuk edebiyatı yok.
Peki, izleyen. okuyan var tnı?
Gizemli yazma zamanı
-'Yandırrna'da aşkın çeşitteme-
leri var. Veni bir öy kü kitabı oluş-
rurnıak için giriştiğinu 'yaşamın
anlatılannı damıtma süreci'nin
sonunda kalan en beiirşntortu aşk
nuvdı'.'
ken aniden devreyegirip olaya ara
veriyor ve yazma eylemine odak-
lanıyorsunu/. Adeta bir öğretmen
gibi. odak noktalannın. kınlma
noktalannın ncrvkr oltnasıgerek-
tiğine dair öğütler veriyorsunuz.
Bu tavırla öykücülüğünüzdeyeni
bir çıkış mı anyorsunuz?
• -Hıç öyle bir sıkıntım otmadı.
Benım tek sıkıntım, o gizemli
yazma zamanını zoryakalayışım.
Yaşamımın içinde kent denen şu
devı. ev denen şu karmaşık nes-
nenın olsa olmaz, olmasa olmaz
durumunu. sevgılerimi, yanı işle-
rimı, çok fazla ve çok dağinık
olan ılgı alanlanmı, çocuklan. on-
lann çocuklannı. arkadaşlanmı.
kitaplar, dergiler. istekler, araya sı-
kışmış sinema tutkusu. müzik..
sayarken bıle cümle kaydı gitti
görüyorsunuz. Tüm bunları akıl-
lıca harmanlayıp kendım ıçın bir
yazma zamanı kovalama... Çıkış
falan aradığım y ok. Başka bir ko-
nuşmadasöylemiştım. Herkes gi-
bi benim de takıntüanm var. Uzun
zamandır'beyin'.. onun binkim-
leri. öykünün oluşması benı çok
ilgılendınyor. Bu bilgıyi yazarak
düşünüyorum denebılır. Araya gi-
rişlerim bundan kaynaklansa ge-
rek.
- •Yandırma'yı öykücülüğünfl-
zün hangi evTesinin başı ya da so-
nucu olarak görüyorsunuz?
Onu incelemecıler bilır. Onlar
sever böyle sorulara yanıtlar ver-
meyi; bilgece ya da böyle evreler,
devreler, bölümler icat etmeyi.
Şaka yapıyorum. ama bıldiğım
bir şey var. ŞIK Yaşamak zor, in-
celikli bir ış: yaşamasını bihrse in-
san, ona bir anlam bıçıp o biçimi
bozmadan yaşamaya gayretlenir-
se... Bu zor işin çeşitli evreleri
var tabiı. Karmaşık bir iş, yaşa-
mak. Ben yaşıyorum ve yazıyo-
rum. Yetmez mi! tşim bu benim.
Işımi -bence- sessızce. güzelce, ya-
pıyorum. Hadi gene şakayapalım.
'Yandırma'yı son çıkan kitabı-
mın önüne koyuyorum.
Okuıia o\nanan oyun
- Öykü Idştteriıün yaşamlan-
nın içinden aldığınız kesit bize, o
yaşam kesitinin öncesini ve sonra-
sını merak etririyor. Bu, okurla
oynadığını/ bir oyun mu?
Elbette. Ben okuru hep hayal
ederim. O da beni düşünüyordur,
derim. O da beni merak ediyor-
dur. derım. Ben okurla beraber
yazdığımı düşünürüm Biz bera-
ber yazıyoruz gibi birduygu. Ben
başını ve sonunu onlara bırakı-
yorum. Aynca çoğu bunu yapıyor
zaten. Bana mektup yazaniar, te-
lefon edenler. rastladığımız za-
man sonunu ya da başını anlatan-
lar var. Evet. bu okurla beraber oy -
nadığımız bir güzel oyun. Bu an-
lamda mı sormuştunuz?
-Genç kuşaköykücükri için ne
düşünüyorsunuz?
.Oykücülügümüz adına sevını-
yorum. Pıtrak gibi açtı öyküler
çevremizde, ama bakım istıyor.
Bir toprağa nasıl bakmak gerekı-
yorsa aynen öyle, çapası, güneşi,
gübresi. suyu. bakımı çok önem-
li. Yayınev lenne. eleştincilenmi-
ze bu bakımdan çok ış düşüyor.
Oykücülügümüz adına mutluyum,
ama üzüntüler içeren bir umut.
Terrence Malick, 25 yıl aradan sonra setlere dönerek üçüncüfilmini çekti
'İnsan doğasının liriköyküsü'KüKürServisi- ikı büyük fılm
yaptı ve ortadan kayboldu... Ge-
ri dönmesı 25 ytl sürdü. Terren-
ce Malick, üçüncü fılmi 'The
Thin Red Line'la yeniden gün-
demde.
Malick. 1943 yılında dünya-
ya geldı. Babası petrol ışıyle uğ-
raşıyordu. Malick iyı bir futbol
oyuncusuydu ama ılgi alanı spor-
la sınırlı değıldi. Her şeyi merak
ediyor, bol bol okuyor ye medi-
tasyonla ılgılerayordu. Önce Har-
vard'a, daha sonra Oxford
>
a gıt-
ö. Busıralardabirkaç senaryo de-
nemesinde bulundu. Hatta 1971
yılında Jack Nkholson'ın vö-
nettıği 'Drive,HeSaid' adlı fıl-
min senaryosunun yazılmasına
yardımcı olduğu söyleniyordu.
İlk nimi Badlands'
Dönem dönem Amerikan
Füm Enstitüsü'nde çalıştı Ge-
nelde enstitünün faaliyetlerinde
pasıf kaldığından. arkadaşlan
Malick'in inisiyatıf duygusun-
dan yoksun olduğunu düşünü-
yorlardı. Oysa Malick bir ke-
narda durup olup biteni izleme-
yi, sinemanın gelmış geçmış tüm
devleri gibi gözlem yapmayı
yeğliyordu...
Tlk fılminı çektığinde henüz
30 yaşında bile değildi. Filmın
300 bin dolarlık bütçesini kar-
deşiyle birlikte kendi ceplerin-
den karşıladılar. Malick. Martin
Sheen ve Sissy Spacek"in başrol-
lerini paylaştığı 'Badlands' isim-
li fılmi kişisel girişimiyle New
York Film Festi\r
ali'ne sundu.
Festival komitesi filmi izlerken
o, salonun kapısında bekliyordu.
Komite hıç tereddüt etmeden fıl-
mi festival programına aldı. Bad-
lands. Martin Scorsese'nin fıl-
mi Mean Streats'den fazla ilgı
görmüştü. Ancak Malick baş-
ka biryerlerin, daha sessiz. utan-
gaç çocuğuydu.
Üzerinden 25 yıl geçmesine
karşın ızleyici üzennde hâlâ ay-
nı etkileri y aratabilen Badlands.
Yurttaş Kane ve They Lıve By
Night ile birlikte Amerika'dabu-
güne dek yapılan en büyük film-
Ma'alick'in James
Jones"un,
Guadalcanal'ın
öyküsünü anlatan
romanından
sinemaya uyarladığı
The Thin Red Line'da
başrolleri Sean Penn,
Woody Harrelson,
George Clooney,
John Travolta ve
Nick Nolte
paylaşıyorlar.
lerden biri olarak göstenldı hep.
Konusunu. 1950'lerin genç ka-
tili Chariie StarkMeather'in ger-
çek öyküsünden alıyordu. Şid-
detveefsaneleşmetutkusunuır-
deleyen fılmde genç adamın ken-
disini yakalayan polislere bir so-
rusu vardı. "Gerçekten James
Dean'e benzediğimi düşünüyor
musunuz?"
\Mucizc\ i dâhi
1
Malick
Dünya Malick'in üstüne ge-
liyor. eleştirmenler tarafından
'mucizoi dâhi' olarak tanımla-
nıyor. herkes onu daha yakın-
dan tanımak istıyordu. Ancak o
filmı üzerine konuşmaya istek-
sizdL Düşündükçe Badlands'e
ilişkm takıntılan ve beğenmedı-
»i noktalar çoğalmıştı. Bad-
lands'i yeniden çekmeye karar
verdi, ancak endüstn yeni şey -
ler istıyordu. Malick, kendisine
sunulan fırsatlarla ve parayla il-
gilenmedı hiç. Sıstem. huzur-
suzluğunun gittikçe artmasına
neden oluyordu. Bol bol seyahat
etti ve felsefe çalıştı Neden bir
an önce yeni bir film yapmadı-
ğını soranlara şu yanıtı veriyor-
du:" Bir yönetmen ne kadar çok
biHr ve neyi bilmediğinin ne ka-
dar çok farkına vanrsa. yapnğı
füm de o kadar zengjnleşir."
Sonunda ikinci filmi 'Daysof
Heastn' için 3 milyon dolara Pa-
ramount'la anlaştı. Şirketin baş-
rol ıçın düşündüğü ısimler John
Travota ve Genevieve Bujold'du.
ancak Malick. Richard Gere \ e
Brooke Adams'da karar kıldı.
Days of Heaven"ın. VV'estern
ruhunu 20. yüzyıl gerçeklıği ıçm-
de eritme bıçımı herkesın solu-
ğunu kesmişti. Ancak birfotoğ-
rafçıya dönüşmenın. bir yönet-
menın can çekışmesinın ışaretı
olduğuna ınanan eleştirmenler.
Malick'ın fılmde görüntülerle
gereğinden fazla uğraştıgını ve
öyküyü yitirdığını duşûnuyor-
lardı. Malick bu kez gerçekten
gıtmıştı. uzun süre dönmemek
üzere..
Zamanının çoğunu Pans \e
Tevas'ta geçınyordu Her zaman
üzerine konuşacak bir şeylerı
vardı. VValker Percy'ııin filmı
The Movıegocr ya da DM Tho-
mas'ın kıtabı BeyazOtel gibi..
Çeşitli senaryo çalı^malanna
yardımcı oldu. Spielberg için
birkaç proje hazırladı Kendı sı-
nemasına ilışkın düşlerinı ıse ın-
san doğası \e yaratılış öyküsü-
ne ilişkın bir fılm süslüyordu. Bu
arada 'Malick'in yokluğu' da
magazin başını için hâlâ popü-
lerbirbaşlıktı. Hakkında çeşit-
li tahminleryürütülüyordu. An-
cak yönetmenin tek bir cevabı
\ardi: "Konuşmak için doğnı
zaman değU."
Doğa ve şiddet bir arada
Mahck'in yeniden kamera ar-
kasına geçmesı için doğru zama-
nın geldiğıne inanması gereki-
yordu. Yönetmen 25 y ıl aradan
sonra 1998'de setlere döndü ve
JamesJones'un. Guadalcanal'ın
öyküsünü anlatan romanından
'The Thin Red Line'ı sinemaya
uyarladı. Malıck'in. tıpkı düşle-
rindekı gıbı insanın doğası ve
yaratılışı sorguladığı bir savaş
filmı olan The Thin Red Line'da
başrolleri Sean Penn, VVoody
Harrelson,GeorgeClooney.John
Travolta, John Cusack ve Nick
Nolte paylaşıyorlar. The Inde-
pendent yazarlarından David
Thomas, The Thin Red Line'ın.
öyküsü ve şiırselliğiyle. Ameri-
kan klasığinden yola çıkan bir
A\rupa filmi görünümünde ol-
duğunu belırtıyor. Thomas, fil-
mı 'Kendinitamamiyleişinever-
miş. kusursuz: ancak yeterince
pran'kyapmamış bir bey nin ürü-
nü. Ögütülmemiş, birçok fıkrin
ve bir yönetmenin kararsı/lığı-
nınfilmi*sözlerıyle tanımlıyor
The Thin Red Lıne. Rıfle or-
dusunda Çarlı'nın Ç'si denen ta-
kıının II. Dünya Savaşı sırasın-
da Guadalcanal'da \erdıği ha-
yatta kalma mücadelesini anla-
tıyor. Japonlara karşı savaşmak
üzere Pasifik Adalan'na yerleş-
tinlen askerier. gün geçtikçe dün-
yaya ve kendılerine ılışkin her şe-
yı sorgulamaya başlıyor. ıç dün-
yalannı yeniden keşfedıyorlar.
"Bugünedek 2 saat45dakikasü-
ren >e içinde daha az diy alog bu-
lunan başka bir filme rastlanıa-
dım. Malick, izleyicinin, karak-
terlerin düşüncelerinin içine gir-
raesini beküyor" dıyor David
Ansen Nevv svveek'e yazdığı ya-
zıda ve eklıyor: "TheThin Red
Line, doğanın güzelliğiyle insa-
nın şiddetini bir araya getiren li-
rik bir sinema şiiri."
Bizans yapıtları
'Akdeniz'in
Mor Binyılı'
Kültür Servisi - Akdeniz çevresi ve
Anadolu'nun bin yıllık dönemine dam-
gasını vuran Bizans uygarlığının serü-
venini anlatan yüze yakın sikke ve özel
koleksiyonlardan sağlanan Bizans döne-
mi yapıtlarından oluşan 'Akdeniz'in
Mor Binyıir başlıklı sergi, Yapı Kredi
Kültür Merkezi'nde izleyicılerle bulu-
şuyor. Sergınin Çağdaş Türk Sanaün-
da Buans Esinleri' başlıklı bölümü 27
Şubat'adek. anasergiıse 16Nisan'adek
Galatasaray'dakı >apı Kredi Kültür Mer-
kezi'nde görülebılecek.
İkı ana eksen üzerinde kurgulanan
serginin binnci bölümünde. dünyanın
sayılı sıkke koleksıyonlanndan bin olan
Yapı Kredi koleksiyonundaki Bizans
sikkeleri. Bizans uygarlığını, güzel sa-
natlar, edebiyat, mimarlık. din. devlet ya-
pısı gibi ana başlıklar altında anlatan
bilgi panolan eşliğınde sergılenıyor. ls-
tanbul Arkeolojı Müzelen'nden alınan
sütun başları. Ayasofya Müzesı kolek-
siyonundan post-Bizans dönemine aıt
ikonalar. ışkmeler, haç ve rölikerlerin ya-
nı sıra, Sadberk Hanım Mfizesi, Ferit
Edgü ve Tufan Karasu koleksıyonla-
nndan alman gündelık yaşama aıt obje-
lerle zenginleştırilen bu bölümde 1996
yılında Tanhi Darphane Binalan'nda
açılan 'Dünya Kenti İstanbuT sergisın-
de yer alan Hıpodrom ve çevresinın
1 '500 ölçekli maketı de izleyicilerin be-
ğenisine sunuluyor.
Serginin ikinci bölümü ise Bızans'a
bugünden bakan çağdaş sanatçılann ya-
pıtlanndan oluşuyor. Erol Akyavaş ve
MehmetGün'ün ikonalan. Bedri Rah-
mi Eyuboğlu'nun mozaik levhalan. Eren
Eyuboğlu'nun yağlıboya tablosu. Tuğ-
rul Selçuk'un Bizans stelleri. Belkıs'ın
Bizans esinlı çalışmaları. Handan Bö-
rüteçene'nin 'KendineGönüllü Bizans'
başlıklı enstalasyonu. Günseli Kato' nun
geçen yıl Aya İnni'de sergilenen ikona
heykelleri 'Çağdaş Türk Sanatinda Bi-
zans Esinleri' başhğı altında sergilenı-
yor.
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık,
1999'da Osmanlı Devleti'nin 700. kuru-
luş yıldönümü projeleri kapsamında Bi-
zans üzerinde yoğunlaşacak. Gerçek-
leştirilecek projeler kapsamında Cogi-
to. Kitap-lık ve Sanat Dünyamız özel Bi-
zans sayılan, Rahıbe Marie Ke\Touz'un
Bizans müziğı konseri ve kapsamlı Bi-
zans Sikkelen kitabı yer alıyor.
DEFNE GOLGESt
TURGAY FİŞEKÇİ
Duygu Yükü
Yılmaz Erdoğan'ın televizyon programlarını il-
giyle izlerim. Ferhan Şensoy'la başlayan dille
oynayarak gülünçlükler yaratma tekniğinde usta
bir sanatçı.
Aynı başan çizgisinde olduğunu umarak izle-
meye gittiğim 'Otogargara' adlı oyununda umdtı-
ğumu bulamamıştım. Nedense televizyon ekran-
lannda başanlı olan yazarlık ve oyunculukteknik-
leri sahnede aynı başanya ulaşamıyordu. Televiz-
yonda birbiri ardına eklenen sahneler seyirciyi
yadırgatmayan bir bütünlük duygusu oluşturabi-
liyor, ama aynı duygu tiyatroda gerçekleşmiyor-
du.
Bu yıl televizyonda göremediğimizden özledi-
ğim topluluğun yeni oyunlan 'Sen Hiç Afeşböce-
ği Gördün mü?'yü ilk gösterisinde izledim.
Oyun, 1940'larda ahşap bir konakta başlıyor.
Tüccar olmak isteyen ama girdiği her işi batıran
bir baba ile konağın miras yoluyla sahibi annenin
bir kız çocuklan oluyor. Olağandışı zekâsıyla çev-
resindeki sıradan insanlardan çok farklı olan bu
çocuğun yetişmesinı. 1990'larda bir akıl hasta-
nesine dek gelişen öyküsünü izliyoruz. Aynı ev-
deyaşayan biri dinci. öteki solcu aile bireyleri, ev-
de kalmış hala, komşular vb. ile de ülkemizin top-
lumsal yapısı ve tarihsel gelişimi anlatılıyor.
Oyun boyunca zeki kızçocuğu ile, sıradan top-
lumsal ihşkiler ıçındekı çevresi arasındakı uyum-
suzluk ve çelişkilerden gülünç durumlar ortaya çı-
kıyor. Oyun yazan olarak Yılmaz Erdoğan, bu un-
surlan kullanarak seyirciyi bol bol güldürüyor.
Ancak oyun yalnızca gülünç bir yapıt olarak
düşünülmemiş. Yanı sıra üstün zekâlı baş kahra-
manın, toplumsal çevreyle olan ilişkilerinde hep
yenilgiye uğrayışıyla gelişen bir de trajik yönü var.
Bol gülmelerle başlayıp gelişen oyun, daha ilk
perdenin sonunda seyırcısıni hüngür hüngür ağ-
latıyor.
Gülmenin ve ağlamanın uçlanndadolaşan oyun,
sonunda seyircide bir duygusal boşalmayayol açı-
yor. Içiniz boşalmış, rahatlamış olarakterk ediyor-
sunuz salonu. Oysa oyun metni, yakın geçmişi-
mize eleştirel bir gözle bakmayı deniyor. Seyirci-
ye söylemek istedıklen var. Duygu yoğunluğunun
böylesine abartılması. oyunun bu amacına ulaş-
masını engelliyor.
Gülünç ve acıklı unsurların tiyatroda yan yana
kullanılışının görkemli örnekleri var elbette. Sha-
kespeare ve Çehov ilk akla gelenler.
Kimi sanatçılar için, kendi yaratı dünyalannın dı-
ştna çıkmanın olumlu sonuçlar getırmediği söy-
lenebilir.
Sözgelimi VVoody Allen. kendine özgü bir mi-
zah dünyası olan bir sanatçı. Yaptığı hemen her
fılmde aynı şeyleri anlattığı da söylenebilir. Ama
hepsinde başanya ulaştığı da bir gerçek. Zaman
zaman kendi biçemini bırakıp, hayran olduğu Ing-
mar Bergman'a özenerek, onun gibi ruhbilımsel
deriniikleri olan fılmleryapmaya giriştiğındeise al-
tından kalkamryor. • ,ı.
Bir başka örnek olarak geçen yıl izlediğimiz
Ferhan Şensoy'un 'Çok Tuhaf Soruşturma' adlı
oyununu da anabiliriz. Bu oyunda, benzerlerine
ülkemizde sık rastlanan çok trajik bir olay -yan-
lışlıkla hapse atılıp yıllarca yatan ikı insanın öykü-
sü- anlatılır. Ancak bu öyküyü baştan sona biryan-
dan gülerek, bir yandan da içimiz burkularak iz-
leriz. Gerçek o denli acıdır ki, ancak mizahla an-
latabilirsinız onu.
Yılmaz Erdoğan'ın oyununa dönersek, birinci
perdede başanyia sergilenen giriş bölümlerinın ar-
dından, her on yıllık tarihsel gelişimi oyuna sok-
ma çabası, oyun akışını engelliyor. Şematik sah-
neler ortaya çıkanyor.
Zekı bir insanın hayat karşısında yenilgisi ka-
bul edilebilir bir son olsa da, başan kazanabile-
ceğı de aynı, hatta daha yüksek oranda olastdtr.
Ne denli geri ve tutucu da olsalar, zekâya kayıt-
sız bir çevre ve toplum düşünebilmek çok zor. En
azından günümüzde her alanda parlak zekâlıla-
nn yönetiminde olduğumuzu görüyoruz. Oyun-
da başkahramanın kendine bir çıkış yolu bulama-
mış olması inandıncı gelmiyor.
Yılmaz Erdoğan, oyun yazarken de skeçleryaz-
ma eğilımınden kurtulamıyor. Üst üste yığılmış
skeçlerden bütünlüğü olan bir tiyatro oyunu or-
taya çıkmıyor.
Sanat yapıtlanna değer katan, güzel bölümle-
ri olmasından çok, bütününün bir güzellik oluş-
turmasıdır.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I