Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 ŞUBAT 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Tralik
SOPUSU
Istanbul, 18Şubat
Perşembe. Saat
18.32... Kadıköy'de
Yıldızbakkal
kavşağında,
Koşuyolu'ndan
Kızıltoprak
istikametine
giden taşıtlara
kırmızı ışık yanıyor.
Beyaz bir Doğan,
kırmızı ışıkta geçiyor.
Geçer geçmez
karşısına bir trafik
polisi çıkıyor.
Otomobil yolun
ortasında duruyor. Sol
ön kapıya yaklaşan
polis, sürücünün
ruhsatını alıyor.
Kırmızı ışıkta duran
taşıtlardakilerin
bakışlan altında polis,
otomobilin
arkasından dolaşıp
sağ ön kapıyı açıyor
ve içeri girip oturuyor.
Yolun ortasındaki
otomobil sağa
yanaşıyor. Kırmızı
ışıkta duranlar yeşil
yanmasını beklerken
polis iniyor ve beyaz
renkli otomobil yoluna
devam ediyor. Bu
sırada yeşil yanıyor ve
bekleyen taşıtlar da
yoluna devam ediyor.
Soru: Trafik
kurallanna
uymayanlann para ve
puan cezasına itişkin
makbuz, trafik
lambasının kırmızı
ışıktan yeşil ışığa
geçme süresi içinde
kesilebilir mi?
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektrorek posta: som@posta.ctmhuriyetcotn.tr
- Ekmekie gramaj düşmüş.,
"Ekmek artık as/anın
ağzında değil dişinin
kovuâunda!"
yrılıkçı terör örgütü PKK'nin lideri Abdul-
lah Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türki-
ye'ye getirilişi hiç kuşkusuz yeni bir döne-
min başlangıcı oldu. Ancak, yeni dönemin
ne getireceği henüz belli değil. Yeni dönem çok
olumlu gelişmelere sahne olabileceği gibi tam aksi
de olası.
Bir kere Abdullah Öcalan yargı önünde yaptıkla-
rının hesabını verecek, adalet yerini bulacak. Ancak,
davanın görülüş biçimi çok önemli. Türkiye, üyesi
olduğu Batı dünyasının öngördüğü koşullarda yar-
gılamayı yaparsa sorun yok. Batı'nın öngördüğü de-
mokratik ortam, Öcalan'ı "terör suçlusu" değil "in-
sanlık suçlusu" olarak yargılamaya bile açık.
Ancak dava, askeri bir yargıcın da üyesi olduğu
mahkemede görülürse, verilen kararın Avrupa Insan
Hakları Mahkemesi'nden döneceği şimdiden belli.
Çünkü Avrupa Insan Hakları Mahkemesi, bağımsız
yargı sistemi içinde askeri yargıca yer vermiyor. Tür-
Yeni donem
kiye, içişlerine kimseyi kanştırmamakta haklı oldu-
ğu kadar üyesi olduğu Batı dünyasındaki bağımsız-
tarafsız yargıç koşuluna uymakla da sorumlu.
Aksi halde Türkiye, insanlığa karşı suç işlemek-
ten mahkûm edebileceği birinin terör suçundan al-
dığı cezayı anlatamaz.
Yeni dönemin olumlu gelişmelere sahne olması hiç
kuşkusuz Güneydoğu'nun ekonomik kalkınmasına,
sosyal ve kültürel yapının onanlmasına bağlı. Bunun
sorumluluğu da siyasilerin üzerinde.
Askerler yaklaşık iki yıldır, terörie mücadelenin bir
bütün olduğunu, kendilerine verilen "teröristle mü-
cadele" görevinde başan kazandıklarını ancak tam
başanya ekonomik, sosyal ve kültürel önlemlerin
alınmasıyla ulaşılacağını anlatıyor. Fakat siyasiler-
den hiç ses çıkmıyor. Uzun yıllar süren terör bela-
sında siyasilerin Güneydoğu için açtıkları "paket"le-
rin de payı var. Çünkü hemen hepsi boş çıktı. Insan-
lar kandırıldı. Karnı tok, sırtı pek insan niye dağa çık-
sın! Son 15-20 yıla dönüp bakalım...
Güneydoğu'yayatınm diyeayrılan paralan herik-
tidar kendi yandaşına dağıtmadı mı, bölgede terör
zenginleri yaratılmadı mı!
Bugünkü azınlık hükümetinin bütçesi yok, ama
Başbakan Bülent Ecevit Güneydoğu'ya yatırtm paketi
açıyor. Samimi olabilir. Fakat önce Kenya'daki ope-
rasyon kararı gibi Ankara'da son derece radikal bir
karar daha alınmalı ve yeni operasyonun sorumlulu-
ğu Maliye Bakanı Zekeriya Temizel e verilmeli.
Son 15-20 yılda bölgeye yatınm için kimlerin dev-
letten para aldığı ve bu paralann nerelere harcan-
dığı tek tek saptanıp kamuoyuna açıklanmalı; yeri-
ne gitmeyen paralar geri alınmalı; paranın üzerine
yatanlar da birer hain olarak yargılanmalı!
SESSÎZ SEDASIZ (!) NVRİKVRTCEBE
CHP de 'değişim'e ayak uydurdu
Değişim dedikleri bu olmalı...
Cumhuriyet Halk Partisi, se-
çim çalışmalan içindeki "Genç-
lik Projesi"ni geçenlerde Istan-
bul'un beş yıldızlı otellerinden birin-
de kokteyl ve akşam yemeği ile tanıt-
tı...
Çağrılıydık ama davete icabet ede-
medik.. Daha doğrusu itici geldi.
Eskiden olsa bu tür toplantılar için
partiden birileri arardı... Genel Başkan
veya bir müstahdem! Heyecanla an-
latırlardı davetlerini... Şimdi. partili
gençlere bile görev verilmemiş; adı
yabancı bir halkla ilişkiler şirketine
ihale etmişler projenin sunumunu...
Şirkete sözümüz yok...
Çektikleri faksta "saygılar" sunu-
yor, üstüne telefon edtp "mutlaka bek-
leriz" diyorlar.
Onlar profesyonel; en başarılı bi-
çimde yapıyorlar işlerini...
Bu arada kendini holding yönetici-
si yerine koyan siyasiler de "iş" yap-
tıklannı sanıyor!
Oeğişim dedikleri bu olmalı!
Fak-fuk-fon Vatandaşın kısaca "fak-fuk-fon" dediği Sos-
yal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu, Adıya-1
man'ın Gölbaşı ilçesinde bakın nasıl kullanılıyor.
Fon yöneticisi bir kişi, bir eczaneyle "ortaklık" kurup, yardıma muh-
taç bir şahıs adına 800 milyon liralık ilaç bedeli diye eczaneye ödeme
yapmaya kalkışıyor. Kaymakam vekili yüzbaşı da duruma el koyup konuyu
yargıya götürüyor. Adıyaman Valisi'nden rica etsek, geriye dönük olarak he-
sapların bir dökümünü çıkartsa... Hani belki ziyafetlere ödenen paralar da fa-
kir fukaranın cebine girer!
ÇED KÖŞESI
OKTAY EKtNCİ
Çevre mühendislerinin
mektubu...
Çevre Mühendisleri Odası Baş-
kanı Ethem Torunoğlu'dan nazik
ve duyarjı lujjneküifta^iım. Daha
doğrusu. bir yanlış anlâmayla ka-
leme alınmış, dostça bir "uyarT ya-
zısı...
Torunoğlu, 21 Ocak 1999 tarih-
lı "Fırtına Vadisi'nde ÇED ve
Kültür" (L ygarlıklann Izınde) baş-
hklı yazıma değinerek, bu konuda-
ki tüm görüşleri paylaştığımızı söy-
lüyor. Ne var ki aynı ÇED raporu-
nun. vadideki "kültürel değerleri
de göz ardı etmesini" eleştırırken
vurgulamış olduğum; "ÇED pa-
zarını ellerinde tutan firmaların
araştırma ekipleri arasında ör-
negin mimar. sanat tarihçisi. ar-
keolog. toplumbilinıcL, antropolog.
şehirci vb. gibi uzmanlara hemen
hiç rastlanmazken. antma tesis-
lerinin mekaniği üzerinde eğitim
yapan çevre mühendislerinin ge-
ncllikle başı çekmesi de a\nı
umursamazlığın bir gösterge-
si..."şeklindekı saptamama "katıl-
madıgını" belirtiyor. Gerekçeleri-
ni ıse özetle şöyle açıklıyor:
•Çevre mühendisleri, ÇED ra-
porlannın hazırlanmasına gerekli
olan ve antma tesıslen dışında. ha-
va kirliliğı ve kontrolü, katı atık yö-
netimi, çe\ re yönetim sıstemleri ve
ÇED projeleri gibi birçok konuda
gerekli eğitimi alarak, meslek ha-
hiç "yer verilmemesi" arasında.
sorgulamamız gereken "politik bir
^lif^ci." bulunduğa-yönündeki gö-
rüşümde ısrarlıyım.
Nıtekim Fırtına Vadisi ÇED tar-
tışmalannda da örneğin "denizala-
sı balığı" (elbette ki haklı bir du-
yarlılıkla) sayfalar tutan yazı, haber
ve demeçlere konu olurken. aynı
vadınin tarihten bu yana süzülüp
gelen ve "doğayla banşık bir ya-
şama kültürünün" eşsiz mimari ve
uygarlık değerlerıni oluşturan ge-
leneksel e\len. köprülerı, konak-
lan. yerleşme dokusu ve "insanlık
mirası" hep göz ardı edılmedi mı?..
(21.01.1 W9tarihli yazım bukonu-
nun aynntılan üzerinedir.)
Nitekim. değerli başkan Toru-
noğlu da (galiba biraz da duygulu
birçevreci almganlığıyla) çevTe mü-
hendislennin "disiplinler arası ça-
lışma" yeteneğinden söz ederken,
kültürel alandaki uzmanhklan yi-
ne vurgulamıyor Eğer bu bir unut-
kanlık değılse, nazik uyansında bi-
le "kaygılarımı" sanki haklı çı-
kartıyon.. Meslekler yerine "kişi-
leri" sorgulamak konusuna gelin-
ce; işte bu, tüm meslek odalannın
ortak sorunu. Hatta. "toplumun"
daciddibirsorunu... Yasalarneya-
zık kı meslek odasına, "meslek eti-
ğine ve tnplum çıkarına avkırı
hizmet veren üvesine" kamu adı-
Fırtma Vadisi'nde "ÇED'e (!) girmeyeıT kültür.
yatlannda her zaman karşılaşacak-
lan "disiplinler arası çalışma or-
tamına" en iyi şekilde hazırlan-
maya çalışıyorlar...
Bu nedenle temel sorun meslek-
lerden değil. "kişilerden" kayiıak-
lanıyor. Gökkafes ve Parkotel gibi
mimarlıketiğine aykın binalan "mi-
marlar" tasarlayabildıği gibi, Fır-
tına Vadisi'ndeki tüm çevre değer-
lerine duyarsız ÇED raporunda da
çevre mühendisi kişilerin imzası
bulunabiliyor.
•Kaldı İci ÇED sürecinde çevTe
mühendislerinin "başı çekmesi"
gibi bir durum da "henüz" yoktur.
Eğer böyle bir süreç yaşansaydı,
ÇED raporlanyla yaşadığınuz "yok
edicilik'Me de karşı karşıya kalın-
mazdı...
Torunoğlu"nun bu görüşlerinde
hiç kuşkusuz "tartışmasız doğru-
lar" var. Ancak. "tartışılması ge-
reken" çok önemli gerçekler de
var. Önce şunu belirtmeliyim ki
ÇED raporlannda "kültürel çevre
deferlerinin" hemen hıç gözetil-
memesine neden olanresmive yay-
gın çevre anlayışıyla, bu raporlar-
da (yazımda sözünü ettigim) mi-
marlık-tarih ve kültür alanındakı
uzmanlann katılımına vine hemen
na "yaptınm" uygulama yetkisi-
ni açıkça vermiyor. Bunun ılk adı-
mı olan "mesleki çalışmalann ön-
ce oda tarafından denetlenmesi"
kuralını da bazı odalaryine yasal yet-
kiyle değil. anayasal hukukun yo-
rumu ve "kendi demokratik ilke-
leriyle" yaşama geçirmeye çalışı-
yorlar...
Oysa ki eğer -söz gelimi- Par-
maş. AŞ'nin çevre mühendisleri ta-
rafından hazırlanan Fırtına Vadisi
ÇED Raporu öncelikle ilgili mes-
lek odası onayına sunulsaydı, ya da
Gökkafes için bakanlık plancıla-
nnca düzenlenen imar planı onay-
lanırken ve mimarlarca tasarlanan
projelerde aynı '"uygarlık" davra-
nışı geçerli olsaydı, hem bu "mes-
lek/kişi" gerilimi olmayaeak, hem
de rantçı kesim değil toplum ka-
zançlı çıkacaktı...
Bu nedenle ÇED raporlannda
başı "resmen" çevre mühendisle-
ri ya da mimarlar çekse bile "gü-
venilir" olması için yine yeterli de-
ğil. Meslek odalannın kendi üyele-
ri ve onlann hizmetleri üzerinde
"meslek ve kamu yararına" de-
netim hakkı yasal güvencelerebağ-
lanmadan, "ÇEDpazan" dakolay
önlenecek gibi görünmüyor...
HAYVANLAR ISMAH GVLGEÇ
KİM fcİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak@turk.net
ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI
H A R B İ SEMİH POROY
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAIS 21 Şubat
A K D E N İ Z
CUKUROVA'DA S£L /.
19*8'O£ BU&ÜN, 8fR SÜKEDiR QUKUfZOM'Yt
ETKİSİ ALT1MA ALMtÇ OU*N S£L SULAISf ÇE-
KİLMEYE BAŞLAMtŞn. ON GÜUfrÜR l>El//*IU
EDEA/ SAĞAMAi: aiÇİHAİNPEKİ >t46MUe, YÖ-
S/A/-4 UEPBM OLMUÇ, 7OO.OOO DÖNÛM
EKıLİ AÜA2.İ SULAS. ACTTA/PA tCALMlÇTt'.
BU ARAM, KBNT, KASASA VE KÖYLS& OE
SEL,[>£N BÛYÜtL ZAKAI2 GÖRMÜç', 5" fcJÇl
YAÇAMINI YİTİISMİÇ, SAY/StZ HAYVAN
L-EF- OLMUŞTU. KÖrCElSC'EN CEU/2 A
TO(U-AIZ( VE KAYIKLAISLA
VATANOAŞLAfi, KEtJTLGGE
ite.diği
PANO
DENİZ KAVUKÇLOĞLU
Cemil Kurtulacak mı?
Cemil. sık siyah saçları dalgalı, kalın kaşlı, uzun
boylu bir delikanlıydı. Onu, bir iş gezisi için üç gün-
lüğüne gittiğim bir Hollanda kentinde, Galatasa-
ray'ın maçını izleyebileceğim "çanaklı" bir Türk
kahvesi ararken sokakta tanimıştım. "Gel abi,
götüreyim seni" deyip beni peşine katmış, Türk-
lerin yoğun oldukları bir mahalîede, "Emek Kah-
ves/"nde birlikte maç izlemiştik. Konuşmayı se-
ven, güleryüzlü bir gençti. Maçın daha ilk devre-
si dolmadan, nereden geldiğini, neler yaptığını,
neler düşündüğünü öğrenmiştim.
Güneydoğu illerimizden birinden geliyordu. ll-
kokulu doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi "şehir-
de", akrabalarının yanında okumuştu. "Yaşım bel-
ki küçük, ama yaşamı erken öğrendim" diyordu.
"On ikiyaşından beri altn terimleyaşıyorum." Lo-
kantacılık yapan akrabalarının yanında önceleri
götür-getir işlerinde çalışmış, son iki yılda da ak-
şam servislerinde garsonluk yapmıştı. Üniversi-
te sınavları, "tam birdüş kırıklığı" olmuştu. "Bari
sonseneçalışmasaydım..." Amaamcası "enufak
bir anlayış" göstermemişti. Sonra Hollanda'da
çalışan köylülerinin aklına uymuş, bir yıllık "gar-
sonluk parasını" pasaporta, bilete yatırıp burada
"mülteciliğe yazılmıştı". "Doğrusunu söylemek
gerekirse", iltica dilekçesini hazırlayan avukatla
konuşana kadar, "Kürt mü, Türkmü olduğu" hiç
aklına gelmemişti. Kimliğini hiç "sorgulamamış-
tı". Tercümandan, avukatın yazdığı dilekçede ge-
çen "ı'şfcence r)ikâyesı"ni öğrenince ürküp önce
vazgeçmeyi düşünmüş, ama adam, "Bunun yo-
lu bu!" deyince, "çares/z", kâğıdı imzalamıştı.
Cemil "Kürtlüğüyle"yurtdışında tanışan on bin-
lerce gençten biriydi. Diline, dinine, geleneğine,
göreneğine yabancı olduğu bir toplumda ayakta
kalabilme yollarını ararken, kendisine "kucak
açan" bir derneğe adımını atmasıyla birlikte "sür-
gündeki siyasi hayatı" başlamıştı. "Türkiye'dey-
ken siyaset nedir bilmezdim..." diyordu. Her şe-
yi "burada"öğrenmişti. Bir köylüsünün işlettiği dö-
ner büfesinde, akşama kadar döner kesiyor, iş-
ten çıktıktan sonra dernekteki "dil kursu"na ka-
tılıyordu. Köyünde geçirdiği yıllardan kalan, ku-
laktan duyma Kürtçesi yavaş yavaş "yazı dili"ne
dönüşmüştü. Her dersten sonra, dernek üyele-
rine verilen "siyasi
;
e(J/f/m/er"ekatılıyordu. Bunla-
ra katılmayanlara "iyi gözle" bakılmazdı. Eğitim
sırasında, "merkez"üen gelen gazeteler, dergiler,
bültenler okunuyor, tartışmalar yapılıyordu. Ce-
mil, birçok şeyden habersiz olduğunu da "bura-
da" öğrenmişti... Kimi günler sokaklarda bildiri da-
ğıtıyorlar, şenliklere katılıyorlar, hep birlikte türkü-
ler söyleyip halay çekiyorlardı.
Demekleri, ortalıktan elin ayağın çekildiği bir pa-
zar akşamı, başka bir Kürt grubu tarafından ba-
sılmış, masaları, sandalyeleri parçalanmış, beş ar-
kadaşları "feci şekilde" dövülmüştü. Ne Cemil'in
ne de öbür arkadaşlarının sığınacakları bir yerle-
riyoktu. "Türkmakamlan" ile aralanndaki köprü-
ler, Hollanda makamlanna verdikleri "iltiça dilek^
çeleri" ile çoktan atılmıştı. Polise gitseler, "haih,
muhbir" damgası yiyeceklerdi. Birkaç gün düşün-
dükten sonra "yapacak bir şeyleri olmadığına ka-
naat getirip" derneklerini ve kendilerini, o güne
kadar "eleştirdikleri", "bir araya gelmek isteme-
dikleri" o gruba "teslim etmişlerdi", Abdullah
Öcalan'ın resmi ile PKK bayrağını duvara asmak
Cemil'e düşmüştü. Bunları anlatırken, yüzü kızar-
mış, biraz önce gülen gözlerine pişmanlığın utan-
cı, çaresizliğin hüznü yerleşmişti.
Maçın çoktan başlayan ikinci devresini ikimiz
de izlemiyorduk. O anlatıyordu... "Bir kere kap-
tırdın mı, kurtulmak kolay değil abi... Bırakmıyor-
laradamı..." Kaç kez uzaklaşmayı denemiş, ba-
şaramamıştı. Bir ara gözleri karşı duvardaki tele-
vizyon ekranına takıldı: "Şimdi Istanbul'da olup,
bu maçı orada seyretmek vardı..." Köyünden ve
okuyup çalıştığı o küçük Güneydoğu kentinden
başka hiçbiryer tanımamıştı Türkiye'de. Şimdi bu-
rada, "dilini bir türiü sökemediği", belki de sök-
memek için direndiği bu yabancı ülkede, yurdu-
nun hiç görmediği kentlerinin özlemini çekiyor-
du. Ben, "Üzülme, gün olur, sen de görürsün Is-
tanbul'u..." deyince, yüzüne umut dolmuş. heye-
canla, "Olurmu, gerçektenolurmu"d\yesonr\uş-
tu. Yanıt verememiştim.
Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirildiğini duy-
duğumda, kendisiyle yollarımızın bir daha kesiş-
mediği Hollanda'daki o "Galatasaraylı" delikan-
lının sorusunu anımsadım. "Olur mu, gerçekten
olur mu" diye sorarken sesi nasıl da titriyordu...
Şimdi karşıma çıksa, ne diyeceğimi biliyorum.
Cemil de "bizim" oğlumuz değil mi?
Faks:0216-418 8410
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA:
1/ Antalya ilin-
deki kayak mer-
kezi olan yer. 2/
Izmir'inbırilçe-
si... Batı Sa- 3
moa'nmbaşken-
ti. 3/ Şöhret...
Ödenmesi gere- 5
ken bir paranın.
aJacağa sayılarak
bir bölümünün
ödenmesi. 4/ tki
tarla arasındaki
sınır...Arşınınse-
kızdebiriuzunlu-
ğundaki ölçü. 5/ Sincap. 6/
Itıriıbir bitkı... Aldatma ışı.
hile. II Isparta'mn Sütçü-
ler ilçesinde antik bir «
kent... '"— Gardner":
ABD'h sinema oyuncusu.
8/ Ayakkabının yumuşak
olanüstbölümü... Siirt'in
bir ilçesi. 9/ Kant'm us
ve bilgınin sınınnı ve ola-
naklannı saptamak ıçm.
özellikle dogmatizmin ve
kuşkuculuğun karşısına koyduğu felsefe yöntemi
YUK.ARIDAN AŞAGIYA:
1/ Erkek ördek.. Kimi mantarlarda üreme organı. V Dava...
"'Ala gözlerini sevdiğim dilber Dünya başıma — oldu tez gel"
(Karacaoğlan). 3/ Hollanda havayollannın kısayazılışı... Faz-
la bön, avanak. 4/ Bir nota... "'Boğumlar, dügümler" anlamın-
da eskı sözcük. 5/ Boğa güreşi yapılan alan. 6/ Sıcak ülkeler-
de yetışen ve tohumu bahar olarak kullanılan bir bitkı... Nota-
da durak işaretı. 7/ Destan... Nazilenn politıkasında Germen
ırkından kimselere yakıştınlan ad. 8/ "Anais —": ABD'li ka-
dın yazar... Halk dilinde sebzeye venlen ad. 9/ Lezzet... Eski
dild'e et.