16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ŞUBAT 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Tralik SOPUSU Istanbul, 18Şubat Perşembe. Saat 18.32... Kadıköy'de Yıldızbakkal kavşağında, Koşuyolu'ndan Kızıltoprak istikametine giden taşıtlara kırmızı ışık yanıyor. Beyaz bir Doğan, kırmızı ışıkta geçiyor. Geçer geçmez karşısına bir trafik polisi çıkıyor. Otomobil yolun ortasında duruyor. Sol ön kapıya yaklaşan polis, sürücünün ruhsatını alıyor. Kırmızı ışıkta duran taşıtlardakilerin bakışlan altında polis, otomobilin arkasından dolaşıp sağ ön kapıyı açıyor ve içeri girip oturuyor. Yolun ortasındaki otomobil sağa yanaşıyor. Kırmızı ışıkta duranlar yeşil yanmasını beklerken polis iniyor ve beyaz renkli otomobil yoluna devam ediyor. Bu sırada yeşil yanıyor ve bekleyen taşıtlar da yoluna devam ediyor. Soru: Trafik kurallanna uymayanlann para ve puan cezasına itişkin makbuz, trafik lambasının kırmızı ışıktan yeşil ışığa geçme süresi içinde kesilebilir mi? Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektrorek posta: [email protected] - Ekmekie gramaj düşmüş., "Ekmek artık as/anın ağzında değil dişinin kovuâunda!" yrılıkçı terör örgütü PKK'nin lideri Abdul- lah Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türki- ye'ye getirilişi hiç kuşkusuz yeni bir döne- min başlangıcı oldu. Ancak, yeni dönemin ne getireceği henüz belli değil. Yeni dönem çok olumlu gelişmelere sahne olabileceği gibi tam aksi de olası. Bir kere Abdullah Öcalan yargı önünde yaptıkla- rının hesabını verecek, adalet yerini bulacak. Ancak, davanın görülüş biçimi çok önemli. Türkiye, üyesi olduğu Batı dünyasının öngördüğü koşullarda yar- gılamayı yaparsa sorun yok. Batı'nın öngördüğü de- mokratik ortam, Öcalan'ı "terör suçlusu" değil "in- sanlık suçlusu" olarak yargılamaya bile açık. Ancak dava, askeri bir yargıcın da üyesi olduğu mahkemede görülürse, verilen kararın Avrupa Insan Hakları Mahkemesi'nden döneceği şimdiden belli. Çünkü Avrupa Insan Hakları Mahkemesi, bağımsız yargı sistemi içinde askeri yargıca yer vermiyor. Tür- Yeni donem kiye, içişlerine kimseyi kanştırmamakta haklı oldu- ğu kadar üyesi olduğu Batı dünyasındaki bağımsız- tarafsız yargıç koşuluna uymakla da sorumlu. Aksi halde Türkiye, insanlığa karşı suç işlemek- ten mahkûm edebileceği birinin terör suçundan al- dığı cezayı anlatamaz. Yeni dönemin olumlu gelişmelere sahne olması hiç kuşkusuz Güneydoğu'nun ekonomik kalkınmasına, sosyal ve kültürel yapının onanlmasına bağlı. Bunun sorumluluğu da siyasilerin üzerinde. Askerler yaklaşık iki yıldır, terörie mücadelenin bir bütün olduğunu, kendilerine verilen "teröristle mü- cadele" görevinde başan kazandıklarını ancak tam başanya ekonomik, sosyal ve kültürel önlemlerin alınmasıyla ulaşılacağını anlatıyor. Fakat siyasiler- den hiç ses çıkmıyor. Uzun yıllar süren terör bela- sında siyasilerin Güneydoğu için açtıkları "paket"le- rin de payı var. Çünkü hemen hepsi boş çıktı. Insan- lar kandırıldı. Karnı tok, sırtı pek insan niye dağa çık- sın! Son 15-20 yıla dönüp bakalım... Güneydoğu'yayatınm diyeayrılan paralan herik- tidar kendi yandaşına dağıtmadı mı, bölgede terör zenginleri yaratılmadı mı! Bugünkü azınlık hükümetinin bütçesi yok, ama Başbakan Bülent Ecevit Güneydoğu'ya yatırtm paketi açıyor. Samimi olabilir. Fakat önce Kenya'daki ope- rasyon kararı gibi Ankara'da son derece radikal bir karar daha alınmalı ve yeni operasyonun sorumlulu- ğu Maliye Bakanı Zekeriya Temizel e verilmeli. Son 15-20 yılda bölgeye yatınm için kimlerin dev- letten para aldığı ve bu paralann nerelere harcan- dığı tek tek saptanıp kamuoyuna açıklanmalı; yeri- ne gitmeyen paralar geri alınmalı; paranın üzerine yatanlar da birer hain olarak yargılanmalı! SESSÎZ SEDASIZ (!) NVRİKVRTCEBE CHP de 'değişim'e ayak uydurdu Değişim dedikleri bu olmalı... Cumhuriyet Halk Partisi, se- çim çalışmalan içindeki "Genç- lik Projesi"ni geçenlerde Istan- bul'un beş yıldızlı otellerinden birin- de kokteyl ve akşam yemeği ile tanıt- tı... Çağrılıydık ama davete icabet ede- medik.. Daha doğrusu itici geldi. Eskiden olsa bu tür toplantılar için partiden birileri arardı... Genel Başkan veya bir müstahdem! Heyecanla an- latırlardı davetlerini... Şimdi. partili gençlere bile görev verilmemiş; adı yabancı bir halkla ilişkiler şirketine ihale etmişler projenin sunumunu... Şirkete sözümüz yok... Çektikleri faksta "saygılar" sunu- yor, üstüne telefon edtp "mutlaka bek- leriz" diyorlar. Onlar profesyonel; en başarılı bi- çimde yapıyorlar işlerini... Bu arada kendini holding yönetici- si yerine koyan siyasiler de "iş" yap- tıklannı sanıyor! Oeğişim dedikleri bu olmalı! Fak-fuk-fon Vatandaşın kısaca "fak-fuk-fon" dediği Sos- yal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu, Adıya-1 man'ın Gölbaşı ilçesinde bakın nasıl kullanılıyor. Fon yöneticisi bir kişi, bir eczaneyle "ortaklık" kurup, yardıma muh- taç bir şahıs adına 800 milyon liralık ilaç bedeli diye eczaneye ödeme yapmaya kalkışıyor. Kaymakam vekili yüzbaşı da duruma el koyup konuyu yargıya götürüyor. Adıyaman Valisi'nden rica etsek, geriye dönük olarak he- sapların bir dökümünü çıkartsa... Hani belki ziyafetlere ödenen paralar da fa- kir fukaranın cebine girer! ÇED KÖŞESI OKTAY EKtNCİ Çevre mühendislerinin mektubu... Çevre Mühendisleri Odası Baş- kanı Ethem Torunoğlu'dan nazik ve duyarjı lujjneküifta^iım. Daha doğrusu. bir yanlış anlâmayla ka- leme alınmış, dostça bir "uyarT ya- zısı... Torunoğlu, 21 Ocak 1999 tarih- lı "Fırtına Vadisi'nde ÇED ve Kültür" (L ygarlıklann Izınde) baş- hklı yazıma değinerek, bu konuda- ki tüm görüşleri paylaştığımızı söy- lüyor. Ne var ki aynı ÇED raporu- nun. vadideki "kültürel değerleri de göz ardı etmesini" eleştırırken vurgulamış olduğum; "ÇED pa- zarını ellerinde tutan firmaların araştırma ekipleri arasında ör- negin mimar. sanat tarihçisi. ar- keolog. toplumbilinıcL, antropolog. şehirci vb. gibi uzmanlara hemen hiç rastlanmazken. antma tesis- lerinin mekaniği üzerinde eğitim yapan çevre mühendislerinin ge- ncllikle başı çekmesi de a\nı umursamazlığın bir gösterge- si..."şeklindekı saptamama "katıl- madıgını" belirtiyor. Gerekçeleri- ni ıse özetle şöyle açıklıyor: •Çevre mühendisleri, ÇED ra- porlannın hazırlanmasına gerekli olan ve antma tesıslen dışında. ha- va kirliliğı ve kontrolü, katı atık yö- netimi, çe\ re yönetim sıstemleri ve ÇED projeleri gibi birçok konuda gerekli eğitimi alarak, meslek ha- hiç "yer verilmemesi" arasında. sorgulamamız gereken "politik bir ^lif^ci." bulunduğa-yönündeki gö- rüşümde ısrarlıyım. Nıtekim Fırtına Vadisi ÇED tar- tışmalannda da örneğin "denizala- sı balığı" (elbette ki haklı bir du- yarlılıkla) sayfalar tutan yazı, haber ve demeçlere konu olurken. aynı vadınin tarihten bu yana süzülüp gelen ve "doğayla banşık bir ya- şama kültürünün" eşsiz mimari ve uygarlık değerlerıni oluşturan ge- leneksel e\len. köprülerı, konak- lan. yerleşme dokusu ve "insanlık mirası" hep göz ardı edılmedi mı?.. (21.01.1 W9tarihli yazım bukonu- nun aynntılan üzerinedir.) Nitekim. değerli başkan Toru- noğlu da (galiba biraz da duygulu birçevreci almganlığıyla) çevTe mü- hendislennin "disiplinler arası ça- lışma" yeteneğinden söz ederken, kültürel alandaki uzmanhklan yi- ne vurgulamıyor Eğer bu bir unut- kanlık değılse, nazik uyansında bi- le "kaygılarımı" sanki haklı çı- kartıyon.. Meslekler yerine "kişi- leri" sorgulamak konusuna gelin- ce; işte bu, tüm meslek odalannın ortak sorunu. Hatta. "toplumun" daciddibirsorunu... Yasalarneya- zık kı meslek odasına, "meslek eti- ğine ve tnplum çıkarına avkırı hizmet veren üvesine" kamu adı- Fırtma Vadisi'nde "ÇED'e (!) girmeyeıT kültür. yatlannda her zaman karşılaşacak- lan "disiplinler arası çalışma or- tamına" en iyi şekilde hazırlan- maya çalışıyorlar... Bu nedenle temel sorun meslek- lerden değil. "kişilerden" kayiıak- lanıyor. Gökkafes ve Parkotel gibi mimarlıketiğine aykın binalan "mi- marlar" tasarlayabildıği gibi, Fır- tına Vadisi'ndeki tüm çevre değer- lerine duyarsız ÇED raporunda da çevre mühendisi kişilerin imzası bulunabiliyor. •Kaldı İci ÇED sürecinde çevTe mühendislerinin "başı çekmesi" gibi bir durum da "henüz" yoktur. Eğer böyle bir süreç yaşansaydı, ÇED raporlanyla yaşadığınuz "yok edicilik'Me de karşı karşıya kalın- mazdı... Torunoğlu"nun bu görüşlerinde hiç kuşkusuz "tartışmasız doğru- lar" var. Ancak. "tartışılması ge- reken" çok önemli gerçekler de var. Önce şunu belirtmeliyim ki ÇED raporlannda "kültürel çevre deferlerinin" hemen hıç gözetil- memesine neden olanresmive yay- gın çevre anlayışıyla, bu raporlar- da (yazımda sözünü ettigim) mi- marlık-tarih ve kültür alanındakı uzmanlann katılımına vine hemen na "yaptınm" uygulama yetkisi- ni açıkça vermiyor. Bunun ılk adı- mı olan "mesleki çalışmalann ön- ce oda tarafından denetlenmesi" kuralını da bazı odalaryine yasal yet- kiyle değil. anayasal hukukun yo- rumu ve "kendi demokratik ilke- leriyle" yaşama geçirmeye çalışı- yorlar... Oysa ki eğer -söz gelimi- Par- maş. AŞ'nin çevre mühendisleri ta- rafından hazırlanan Fırtına Vadisi ÇED Raporu öncelikle ilgili mes- lek odası onayına sunulsaydı, ya da Gökkafes için bakanlık plancıla- nnca düzenlenen imar planı onay- lanırken ve mimarlarca tasarlanan projelerde aynı '"uygarlık" davra- nışı geçerli olsaydı, hem bu "mes- lek/kişi" gerilimi olmayaeak, hem de rantçı kesim değil toplum ka- zançlı çıkacaktı... Bu nedenle ÇED raporlannda başı "resmen" çevre mühendisle- ri ya da mimarlar çekse bile "gü- venilir" olması için yine yeterli de- ğil. Meslek odalannın kendi üyele- ri ve onlann hizmetleri üzerinde "meslek ve kamu yararına" de- netim hakkı yasal güvencelerebağ- lanmadan, "ÇEDpazan" dakolay önlenecek gibi görünmüyor... HAYVANLAR ISMAH GVLGEÇ KİM fcİME DUM DUMA BEHÎÇAK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI H A R B İ SEMİH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAIS 21 Şubat A K D E N İ Z CUKUROVA'DA S£L /. 19*8'O£ BU&ÜN, 8fR SÜKEDiR QUKUfZOM'Yt ETKİSİ ALT1MA ALMtÇ OU*N S£L SULAISf ÇE- KİLMEYE BAŞLAMtŞn. ON GÜUfrÜR l>El//*IU EDEA/ SAĞAMAi: aiÇİHAİNPEKİ >t46MUe, YÖ- S/A/-4 UEPBM OLMUÇ, 7OO.OOO DÖNÛM EKıLİ AÜA2.İ SULAS. ACTTA/PA tCALMlÇTt'. BU ARAM, KBNT, KASASA VE KÖYLS& OE SEL,[>£N BÛYÜtL ZAKAI2 GÖRMÜç', 5" fcJÇl YAÇAMINI YİTİISMİÇ, SAY/StZ HAYVAN L-EF- OLMUŞTU. KÖrCElSC'EN CEU/2 A TO(U-AIZ( VE KAYIKLAISLA VATANOAŞLAfi, KEtJTLGGE ite.diği PANO DENİZ KAVUKÇLOĞLU Cemil Kurtulacak mı? Cemil. sık siyah saçları dalgalı, kalın kaşlı, uzun boylu bir delikanlıydı. Onu, bir iş gezisi için üç gün- lüğüne gittiğim bir Hollanda kentinde, Galatasa- ray'ın maçını izleyebileceğim "çanaklı" bir Türk kahvesi ararken sokakta tanimıştım. "Gel abi, götüreyim seni" deyip beni peşine katmış, Türk- lerin yoğun oldukları bir mahalîede, "Emek Kah- ves/"nde birlikte maç izlemiştik. Konuşmayı se- ven, güleryüzlü bir gençti. Maçın daha ilk devre- si dolmadan, nereden geldiğini, neler yaptığını, neler düşündüğünü öğrenmiştim. Güneydoğu illerimizden birinden geliyordu. ll- kokulu doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi "şehir- de", akrabalarının yanında okumuştu. "Yaşım bel- ki küçük, ama yaşamı erken öğrendim" diyordu. "On ikiyaşından beri altn terimleyaşıyorum." Lo- kantacılık yapan akrabalarının yanında önceleri götür-getir işlerinde çalışmış, son iki yılda da ak- şam servislerinde garsonluk yapmıştı. Üniversi- te sınavları, "tam birdüş kırıklığı" olmuştu. "Bari sonseneçalışmasaydım..." Amaamcası "enufak bir anlayış" göstermemişti. Sonra Hollanda'da çalışan köylülerinin aklına uymuş, bir yıllık "gar- sonluk parasını" pasaporta, bilete yatırıp burada "mülteciliğe yazılmıştı". "Doğrusunu söylemek gerekirse", iltica dilekçesini hazırlayan avukatla konuşana kadar, "Kürt mü, Türkmü olduğu" hiç aklına gelmemişti. Kimliğini hiç "sorgulamamış- tı". Tercümandan, avukatın yazdığı dilekçede ge- çen "ı'şfcence r)ikâyesı"ni öğrenince ürküp önce vazgeçmeyi düşünmüş, ama adam, "Bunun yo- lu bu!" deyince, "çares/z", kâğıdı imzalamıştı. Cemil "Kürtlüğüyle"yurtdışında tanışan on bin- lerce gençten biriydi. Diline, dinine, geleneğine, göreneğine yabancı olduğu bir toplumda ayakta kalabilme yollarını ararken, kendisine "kucak açan" bir derneğe adımını atmasıyla birlikte "sür- gündeki siyasi hayatı" başlamıştı. "Türkiye'dey- ken siyaset nedir bilmezdim..." diyordu. Her şe- yi "burada"öğrenmişti. Bir köylüsünün işlettiği dö- ner büfesinde, akşama kadar döner kesiyor, iş- ten çıktıktan sonra dernekteki "dil kursu"na ka- tılıyordu. Köyünde geçirdiği yıllardan kalan, ku- laktan duyma Kürtçesi yavaş yavaş "yazı dili"ne dönüşmüştü. Her dersten sonra, dernek üyele- rine verilen "siyasi ; e(J/f/m/er"ekatılıyordu. Bunla- ra katılmayanlara "iyi gözle" bakılmazdı. Eğitim sırasında, "merkez"üen gelen gazeteler, dergiler, bültenler okunuyor, tartışmalar yapılıyordu. Ce- mil, birçok şeyden habersiz olduğunu da "bura- da" öğrenmişti... Kimi günler sokaklarda bildiri da- ğıtıyorlar, şenliklere katılıyorlar, hep birlikte türkü- ler söyleyip halay çekiyorlardı. Demekleri, ortalıktan elin ayağın çekildiği bir pa- zar akşamı, başka bir Kürt grubu tarafından ba- sılmış, masaları, sandalyeleri parçalanmış, beş ar- kadaşları "feci şekilde" dövülmüştü. Ne Cemil'in ne de öbür arkadaşlarının sığınacakları bir yerle- riyoktu. "Türkmakamlan" ile aralanndaki köprü- ler, Hollanda makamlanna verdikleri "iltiça dilek^ çeleri" ile çoktan atılmıştı. Polise gitseler, "haih, muhbir" damgası yiyeceklerdi. Birkaç gün düşün- dükten sonra "yapacak bir şeyleri olmadığına ka- naat getirip" derneklerini ve kendilerini, o güne kadar "eleştirdikleri", "bir araya gelmek isteme- dikleri" o gruba "teslim etmişlerdi", Abdullah Öcalan'ın resmi ile PKK bayrağını duvara asmak Cemil'e düşmüştü. Bunları anlatırken, yüzü kızar- mış, biraz önce gülen gözlerine pişmanlığın utan- cı, çaresizliğin hüznü yerleşmişti. Maçın çoktan başlayan ikinci devresini ikimiz de izlemiyorduk. O anlatıyordu... "Bir kere kap- tırdın mı, kurtulmak kolay değil abi... Bırakmıyor- laradamı..." Kaç kez uzaklaşmayı denemiş, ba- şaramamıştı. Bir ara gözleri karşı duvardaki tele- vizyon ekranına takıldı: "Şimdi Istanbul'da olup, bu maçı orada seyretmek vardı..." Köyünden ve okuyup çalıştığı o küçük Güneydoğu kentinden başka hiçbiryer tanımamıştı Türkiye'de. Şimdi bu- rada, "dilini bir türiü sökemediği", belki de sök- memek için direndiği bu yabancı ülkede, yurdu- nun hiç görmediği kentlerinin özlemini çekiyor- du. Ben, "Üzülme, gün olur, sen de görürsün Is- tanbul'u..." deyince, yüzüne umut dolmuş. heye- canla, "Olurmu, gerçektenolurmu"d\yesonr\uş- tu. Yanıt verememiştim. Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirildiğini duy- duğumda, kendisiyle yollarımızın bir daha kesiş- mediği Hollanda'daki o "Galatasaraylı" delikan- lının sorusunu anımsadım. "Olur mu, gerçekten olur mu" diye sorarken sesi nasıl da titriyordu... Şimdi karşıma çıksa, ne diyeceğimi biliyorum. Cemil de "bizim" oğlumuz değil mi? Faks:0216-418 8410 BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA: 1/ Antalya ilin- deki kayak mer- kezi olan yer. 2/ Izmir'inbırilçe- si... Batı Sa- 3 moa'nmbaşken- ti. 3/ Şöhret... Ödenmesi gere- 5 ken bir paranın. aJacağa sayılarak bir bölümünün ödenmesi. 4/ tki tarla arasındaki sınır...Arşınınse- kızdebiriuzunlu- ğundaki ölçü. 5/ Sincap. 6/ Itıriıbir bitkı... Aldatma ışı. hile. II Isparta'mn Sütçü- ler ilçesinde antik bir « kent... '"— Gardner": ABD'h sinema oyuncusu. 8/ Ayakkabının yumuşak olanüstbölümü... Siirt'in bir ilçesi. 9/ Kant'm us ve bilgınin sınınnı ve ola- naklannı saptamak ıçm. özellikle dogmatizmin ve kuşkuculuğun karşısına koyduğu felsefe yöntemi YUK.ARIDAN AŞAGIYA: 1/ Erkek ördek.. Kimi mantarlarda üreme organı. V Dava... "'Ala gözlerini sevdiğim dilber Dünya başıma — oldu tez gel" (Karacaoğlan). 3/ Hollanda havayollannın kısayazılışı... Faz- la bön, avanak. 4/ Bir nota... "'Boğumlar, dügümler" anlamın- da eskı sözcük. 5/ Boğa güreşi yapılan alan. 6/ Sıcak ülkeler- de yetışen ve tohumu bahar olarak kullanılan bir bitkı... Nota- da durak işaretı. 7/ Destan... Nazilenn politıkasında Germen ırkından kimselere yakıştınlan ad. 8/ "Anais —": ABD'li ka- dın yazar... Halk dilinde sebzeye venlen ad. 9/ Lezzet... Eski dild'e et.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle