Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28KASIM1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Fatura
12 Kasım'daki
depremden sonra
Düzce'de çadır bulup
da çamur içinde
yaşamaya çalışan
depremzedeler diyor
ki: "Çadırların altına
mıcır dökülemiyor.
Ç k ü çevredeki
J mıcır deposu
j sahipleri parasız
mıcır vermiyor.
Bize yardımcı
olanlarda da mıcır
alacak para yok. Mıcır
yerine derelerden
kepçeyle çekilen
kum-taş kanşımı
dökülüyor.
Belediyenin kriz
masası da dereden
alınan malzeme için
fatura kesiyor."
Terslik
Istanbul'da E-5
karayolunun Göztepe
kısmında şerit
genişletilmiş ve
ortaya beton
bariyerier konmuştu.
Okurlar arayıp anlattı.
Havanın erken
kararmasıyla ortaya
şöyle bir tablo çıkmış:
Beton bariyerlerin
yanına konan fosfoıiu
işaretler meğer ters
takılmış... Sürücüler,
yağışlı havalarda
görüş mesafesi
r iyice düşünce
fosforun
Elektronik posta: som@posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Marmara'daki fay
7.8 değil 5.5 büyüklüğünde
kınlacakmış...
"Hükümetin hatınnı kıracak
deöiller va!"
A
merika'dan ilginç ve iiişkiler bakımından
biraz karmaşık haberlerimiz var... Amerika
Birleşik Devletleri'nde federal bölge mah-
kemeleri bazı "sivil toplum örgütleri"yle il-
gili soruşturmalar yapıyor. Soruşturmalarda emlak
alım ve satımı, borsa işlemleri, gelir ortaklığı gibi iş-
lerle "Harakat al Muqawama al Islamiyya'ya ait
paralann aklanıp aklanmadığı araştırılıyor.
Harakat al Muqawama ai Islamiyya: HAMAS!
Soruşturmalann kaynağı, Chicago'daki "Kuran Öğ-
retim Enstitüsü" QLI'nın sahip olduğu her bin 300-
500 bin dolarlık villa ve arsalarına dayanıyor.
1998'de FBI'nın yaptığı bir operasyonda "Kuzey
Amerika Islami Kredi Vakfı" NAIT ile QLI arasın-
da milyonlarca dolarlık para akışı belirleniyor.
QLI'ın maJ varlıklannın QLI'ın kurucusu ve HA-
MAS üyesi bir kişi ile bu kişinin eşi üstüne kayıtlı ol-
duğu görülüyor. QLI kurucusunun aynı zamanda
para kaynağı vakıf NAIT'ın yönetim kurulunda oldu-
HAMAS ile ABD
ğu anlaşılıyor. NAIT bir yandan da "Kuzey Ameri-
ka Islam Cemaati' ISNA'ya bağlı bir örgüt...
ISNA'yı çok yakından tanıyoruz...
ISNA geçen yıl Necmettin Erbakan'a ödül ver-
miş ve Merve Kavakci Yîldirim ISNA'nın konfe-
ransında bir konuşma yapmıştı.
Merve Kavakci ABD vatandaşı olarak ve başında
türbanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gireme-
yince ISNA'nın yayın organı "Islamic Horizon",
"sister" için yardım kampanyası başlatmıştı.
ISNA'nın şûra üyesini de tanıyoruz:
Teksas Imamı Yusuf Zia Kavakci.
Islamic Horizon'ın yönetim kurulu başkanınage-
lince... Keşmirasıllı bir Amerikalı: Seylt Muhammet.
Seyit, aynı zamanda ISNA'nın genel sekreteri ve
"Amerikan Müslüman Konseyi" AMC'nin yönetim
kurulu üyesi.
İiişkiler derin... İiişkiler, ABD'nin Uluslararası Din
Hürriyeti Bürosu'nun yuvarlak masa müdavimliği-
ne kadar iniyor ve Hillary Clinton'ın kahvaltı sofra-
lanna kadar yükseliyor!
Tekrar HAMAS'a dönersek... "Mervecik" için ba-
bası Yusuf Zia Kavakci, Türkiye'de televizyoniara çt-
kıp " HAMAS'ı bilmez, sorsanız hamasi sanır" de-
mişti de daha sonra "Mervecik"in HAMAS'la içli
dışlı olan "Filistin İslami Birliği" lAP'ın da kongre-
sine katılıp Refah Partısi adına konuşma yaptığı an-
laşılmıştı. Anlaşılmayan, Türkiye'deki soruşturma-
ların sonunun alınamaması...
Neyse ki, "din hürriyeti" ilişkileri Hillary'ın kahval-
tı sofrasına kadar yükselse de, eğer işin içine para
aklama girmişse umudumuz yine Amerika! Çünkü,
Amerika'da soruşturma gerekirse Başkan'ın saksa-
fonuna kadar uzanıyor.
Okuyan Madum
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
Hangi taşı kaldırsan ABD parmağı.
Yeter US.A.ndık artık!
yansımasına
kanıp yol diye
bariyerlerin üstüne
çıkıyormuş! jlk büyük
kazada tersliği
düzeltirier!
Cinler ve perilerie iş yapan
doktoru Sivas SSK
Hastanesi'ne başhekim olarak
atayan ANAP'lı Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar
Okuyan, bir yandan da MHP'li
bakanlann kadrolaşmasından
yakınıyor.
MHP'Merin "kıyım"
^yaptığını söylûyor.
Doğrudur.
Ama kendisi de aynı işi
yapıyor.
Okuyan, baktığı bakanlıkta lise
mezunu, imam-hatipli
"müşavirler yan gelip
yatarken bir dönem üst düzey
görev yapmış müşavirleri
yıldırmak için kadrolannı
"uzmanlığa çevirip, sosyal
haklannı gasp ediyor.
Uğur Dündar, Kanal D'deki
Arena programında Artvin'deki
sahte doktor kart koca
rezaletini ortaya çıkarttı.
Teknisyen Yalçın Demirci
kendini elektrik mühendisliğine
terfi ettiriyor hızını alamayıp
Hacettepe'den doktor oluyor
ve reçetesini cinlerte yazıyor!
llkokul mezunu kansı Fatma
Demirci de kendini doktor
yapıyor. Rezaletin en büyüğü
tabii ki devletin bunlara kadro
verip doktor olarak
atamış olması! Rezalet
ortaya çıkınca da
Fatma Demirci,
hemen türbana
bürünüyor. Veböylece
mazlum rolünü oynuyor.
Boğaziçi'nin Adnan Hocacılar'ı
Istanbul'da polisin başlattığı "teh-
dit. şantaj, tarihi eser kaçakçılığı ve fu-
huş operasyonu"ndan sonra paniğe
kapılan Bilim Araştırma Vakfı'nın Akit
ve Yeni Şafak gibi şeriatçı gazetelere
verdiği ilanlardan "Harun Yahya"
adındaki kişinin "Adnan Hocacılar"ın
başı Adnan Oktar olduğu anlaşıldı.
"Harun Yahya", bilindiği gibi "Evrim
Aldatmacası" kitabının yazarı olarak
tanınıyordu. Ancak bugüne kadar "Ha-
run Yahya"yı gören olmamıştı. Kaldı
ki, bu kitap Adnan Oktar tarafından da
yazılmadı. Kitap, Amerika'daki bazı
tarikat kiliselerinin eseriydi! Biliyorsu-
nuz, Bilim Araştırma Vakfı, Boğaziçi
Üniversitesi'nde "Evrim Aldat-
macası Konferansı"nı düzenle-
yecekti. Konferansa rektörlük izin ver-
miş fakat idari nedenlerle ertelenmiş-
ti! Şimdi rektörlük, "konferans" için
"Harun Yahya"nın cezaevinden çıkı-
şını bekliyor olmalı!
Fftlfİ dflfit Kızılay'm eskiyöne-
L O I M U U 0 1 ticilerindenbirgnjp
tutuklandı. Tutuklananlar arasında-
ki Ahmet Kalkanoğlu'nu anımsıyor
olmalısınız... 70'li yıllann başında
Adalet PartisJ'nin Gençiik Kollan Baş-
kanı'ydı ve büyüdüğünde Başbakan
Süleyman Demirel tarafından ımar ve
Iskân Bakanlığı'na yerieştirilmişti!
Hayat kısa ama mühim olan işlevii Banş Ertürk
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
Açılış Konuşmalan...
Geçen haftaki ÇED Köşesi"ni
"Koç Üniversitesi'nin Açılış Tö-
reni" ile noktalarken. Bakanlar
Kurulu'nun 26.4.1992 tarihli "or-
man tahsisini" iptal eden "kesin-
leşmiş" yargı karannın da "rektör-
lük binası girişine asjlmasını"
. önermiş, böylece öğrencılere "*i$ ya-
şamına" hazırlanırlarken yasala-
ra uymak yenne. siyasilere daya-
narak başanlı olabileceklerinin de
"öğretUmesini'' ta\ siye etmıştım...
tzleyen günlerde telefonla ara-
yan ve faks mesajları gönderen
dostlar. hep: "bu kadarla mı yeti-
neceksin, olav tam bir hukuk
skandalı değil mi?" diyerek hem
tepkilennı belırttiler. hem de üstü
örtülü "serzenişte" bulundular.
Arayanlar arasında. bu gibi du-
rumlann klâsık tıplen haline gelen
"biz sesimizi çıkartamıyoruz,
ama siz ne olur yazmaya devam
edin'' dıyecek kadar "yüzsüz" ol-
mayan ve tam tersine seslerinı so-
nuna dek çıkartmalanna rağmen
"medyadan yüz bulmayan" çok
sayıda "can dostumuz" da bulun-
dugu ıçın, sadece "onların hatırı-
na" bir şeyler daha söylemeye ka-
rar verdım...
tumlannda ne ilk örneği sergiliyor,
ne de anlaşılan sonuncu olacak.
•••
Işte, ülkemize has bu "gerçek-
ler" karşısında ben de artık boşu-
na konuşmaktansa. Koç Üniversi-
tesi'nın 20 kasım 1999 günü dü-
zentfenen açılıtf töfenirtdekr Komış-
malanndan küçük bir derleme su-
nayım dedim. Belki gelecek kuşak-
lar bu hukukdışılığın "nasıl savu-
nulduğunu" merak ederlerde Tür-
kıye'yı 2000"lere taşıyan yatınm-
cı ve politıkacılann, yargı kararla-
n ve bilim karşısındaki "ortakdü-
şünceleri" hakkında genel bir fi-
kıredinebilirler.
Önce Rahmi Koç'udinleyelim:
•"Aynntıya girraek istemiyo-
rum. malum engellerden dolayı
inşaatımızı tamamen bitirmek
mümkün olmadı..." (Hürnyet - 21
Kasım 1999)
• "Demirel'e verdiğimiz sözü
tuttuk..." (Milliyet - 21 Kasım
1999)
• "Bütün bunlara rağmen biz
arük dikiz a> nasından geriye bak-
mayalım; ön camdan ileriye ba-
kalım..." (Hürriyet'Ertuğrul Öz-
kök köşesınden ' 21 Kasım 1999)
Mahkeme iptal kannyla sonuçlandığında inşaatı da bitirdiler.
Peki. ne yazalım, ne diyelim?..
Ömeğin; "kaçak ve ruhsatsız in-
şaatlarını mahkeme kararlarını
dinlcmeden devam ettirip tamam-
ladılar...'* desem, hiçbir faydası
yok çünkü "tamamladılar'*...
Ya da hukuktan bilime dönüp;
"25 hektarlık kampus alanı. İs-
tanbul'un nazım planmda kesin
imar >asağı öngörülen yeşil alan-
da kalıyor..." desem, bunu da her-
kes biliyor ve hatta şu söyleniyor:
"Hangi yeşil alan korundu ki bu-
rası da yeşil kalsm?.."
Söz plandan açılmışken; "Na-
nm Plan'ın sahibi olan Büyükşe-
hir Belediyesi de Danıştay'da da-
vacı olmasına rağmen Ali Müfit
Gürtuna açıhş törenine nasıl ka-
tıldı?.." diye sorsam; bu da etkisiz
kalacak. Çünkü belediyenin ken-
disi de SlT'lerde kaçak inşaat ya-
pıyor...
Sözü daha ileri götürüp: "hiç de-
ğilse sayın Cumhurbaşkanı'mızın
yargı kararını dikkate alması ve
Koç Üniversitesi'nin ormanda
kurulmasını yüreğinde destekle-
se b'ûe, toplumun hukuk devleti-
ne saygısını y ıpratmamak için ya-
sadışı açdış törenine katılmama-
sı daha uygun olurdu..."' gıbısın-
den görüşler dile getirsem. bunun
ise hiç- bir işe yaramayacağı orta-
da.
Çünkü sevgili "baba"mız, böy-
lesi durumlardaki adeta "ruhsat"
yerine geçen "destekleyici" tu-
...Ve Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel'den açıklamalar:
•(Yargının iptal karannı anımsa-
tan gazeteciye) "Bunu ne sen ta-
yin edebilirsin, ne ben. Tamam
inı? Açtım..." (Radikal -
21.11.1999)
• "Bu noktaya gelene dek müş-
küllerle karşılaştınız. Bu ilk sına-
vınız idi. aştınız (...) Yalnız bizim
ülkemizde garip işler olur. 50 yıl-
lık devlet hizmetimde garip iş-
lerle karşılaştım. Hepsini aştım..."
(Hürriyet-21.11.1999)
• "Bunlann hepsi geçer. çek-
tiğiniz sıkıntılar unutulur, ama
geriye bir eser kalır..." (Milliyet -
21.11.1999)
• • •
Törene davet edilen gazeteciler-
den Hürriyet'in Genel Yayın Yönet-
meni Ertûğrul Özkök. 21.11.1999
tanhli "Dikiz Aynası" başhklı ya-
zısında: "ormanın içinde eğitim
yapmanın farkım" överek diyor kı:
"Sonra aklıma o soru geliyor. Bu
kampusun yapılmasını engelle-
meye çalışanlara sormak istedi-
ğim soru: değer miydi?..."
Danıştay'daki "davacılardan"
bıri olarak ben yanıt vereyim: "Şe-
hircilik ilkelerini, kentli haklan-
nı ve ormanı korumak için de-
ğerdi: ama, bilimin ve hukukun
ne anlama geldiğini hâlâ kavra-
yamayan böylesine bir toplum-
sal aymazlığa karşı belki de ger-
çekten değmezdi..."
HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLCEÇ
KİM KİME DLM DUMA BEHH; AK — behicak@turk.net
ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI
HARBİ SEMtHPOROY
TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 28 Kaasım
KABUSLARIN RESSAM/..
BU6İMJ, ÜM-Ü İNGİLİ2. R£SSAMI
BACON (BEVKIN') PO6MUÇ71I. YfRMİfJCJ
İKİHCİ YAfUSINPA ÇOK DiKtCAr JOPLAYAN 6ACON
SBNTETİK KÜ6İ2M V£ e&ZÇEKÜ£TİİCÛUJK7EN
KAPILAH.IHI AÇAM B'd MeTOTTU/S
SACOAJ, BU OÜŞÜUOESİUİ YAPlTtAe/MOA
StTMlŞTtf?. "AC/MA "OAN "oeHÇE^B OEĞİN
İMSAM &£AKSİYOMU OVİ//V
ALMtŞTiK. DAHA ÇOK 8Î&
İ İ İ AHeAN r~A8£AKt
OEĞİN H£G
fS?2de.
yaphğı jirporfretr.
', /A/CE SU-
VE öUiM' BACO/V 'A söee /MSAA//N
AVRILMAZ PAKÇALA/SZ/OrG.. S-^Anlayabodaki p,
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU :
'Beyelendi'
Bebek'teki lüks balık lokantasının kapısından
biri genç, öbürü geçkince iki hoş giyimli bayan-
la giren ablak yüzlü adamı lokantanın işletmeci^
si, garsonlar, müşteriler hemen tanımışlardı. İn-
şaat, medya ve "hayırsever işadamlan" dünya-
sında adı sıkça duyulan bir insandı. Mafya baba-
ları ile sıkı fıkı iiişkiler içinde olduğu, bu nedenle
de başına gelmedik iş kalmadığı biliniyordu... Es*
kiden olsa, insanlar böylelerine hizmet etmek-
ten, onlarla aynı çatı altında bulunmaktan kaçi'
nırlardı. Amazaman değişmişti... Şef garson, gar-
sonlar, komiler adamın çevresinde fır dönüyorlar-
dı. "Buyurun beyefendi!.. Emredersiniz beyefen*
di!.."
Türkiye'de "beyefendi" olmak kolay değildi.
Uzunca bir zaman süren yap-satçılık döneminin
"abicim" düzeyinden kurtulabilmek için bu adam
da epey ter dökmüş, zaman içinde serveti arttık-
ça saygınlığı da artmıştı. Nereden kazanıldığı
epeyce bir zamandır merak konusu edilmeyen pa-
ra, bu ülkede "beyefendilik" demekti. İnsanlar, da-
ha düne kadar çulsuz olarak bildiklerinin nasıl
olup da birkaç yıl içinde fabrika, banka, iş merT-
kezi, gökdelen, gazete, televizyon kanalı sahibi
olduklanna şaşmaktan yorgun düşmüşler, arük şaşr
maktan da, sorgulamaktan da vazgeçmişlerdf.
"Nasıl?" sorusu, yerini "Ne kadar?"a bırakmıştı.
öyle ya, komşuda pişen, belki bir gün bize de dü-
şerdi...
Bağdat Caddesi'nde dolaşmaya çıkanlar, Bos:
tancı ile Kızıltoprak arasında irili ufaklı 50'den
fazla bankanın önünden geçiyorlar, buna hiç şaş-
mıyorlardı. Oysa sanayi ve ticaret merkezi olma-
yan bir semtin sadece bir caddesinde bu kadar
çok bankaya rastlamak New York, Londra, Frank-
furt gibi dünyanın önde gelen fınans metropolle-
rinde bile mümkün değildi. Her şeyimiz gibi ban-
kacılığımız da ilginçti. Kimin ne kadar serveti ot-
duğunu herkesten iyi bilen banka müdürleri, kerv
dilerini diğer memurlardan ayıran, içe bakan cep-
heleri camekânlı özel bölmelerinde, gözlerini ka-
pıyadikip, pahalı lokantaların şef garsonlannın he-
yecanını andıran bir heyecanla "beyefendi" bek-
liyorlardı. Bunlara özel ilgi göstermek bankacılı?
ğın kurallan arasındaydı. Kapıda gülücüklerle kar-
şılanmaları, hallerinin hatırlarının sorulması, özel
bölmede çay kahve sunulması ve isteklerinin
"derhal" yerine getirilmesi gerekiyordu.
Karşıdaki masada lağos buğulama yiyen ab-
lak yüzlü adam da "beyefendi" olduğunun farkı-
na yıllar önce böyle bir banka şubesinde varmış-
tı... Bankonun önünde her zamanki gibi kuyruğa
gireceği sırada bankanın genç müdürü yanında
bitivermiş, "Beyefendi, sizişöyle alayım..." demiş-
ti. Bankaya her gittiğinde görüp imrendiği o özel
bölmede o gün ilk kez oturacaktı... Kendisine bu
mutluluğu tattıran banka müdürüyle dostluğunu
daha sonra da sürdürmüştü. Genel müdürlüğe yük-
selmesini bir gece birlîkte kutlamtşlardı. Acaba şim-
di nerelerdeydi o? Onun aracılığıyla aldığı yüklü
kredi, batırdıği birşirketle birlikte "deve" olunca,
adamcağız da işinden olmuştu. Önce yanına aJ-
mayı düşünmüş, sonra "neme lazım" diyerek vaz-
geçmişti. Ticaret hayatında olurdu böyle şeyler...
Her şeyi "vicdan yapmamalıydı" insan...
Biraneskişoförünüanım^adı... Ne zaman Ba-
ğaz'da balık yese, aklına Mustafa gelirdi. Çalış-
kan, dürüst, efendi bir adamdı. Ne var ki, patro-
nunun yükselişine bir türlü ayak uyduramamıştı.
Çamurlu şantiye günlerinin "Karta/"ında iki gün-
lük sakalı, boya yüzü görmemiş ayakkabıları, ütü-
süz pantolonu hiç göze batmazken "Mercecfes"te
her şey sıntıvermişti. Yıllar önce, yine böyle t>r
akşam, lokanta çıkışında iki konuğuyla birlikte
arabaya binerken, şoför, "Nereyeabi?.." diye so-
runcatepesi atmıştı. "Neabisiulan?.. Gösteririm
ben sana abiyii." Göstermişti de... Ertesi sabah
ilk işi muhasebeciyi çağırıp, on iki yıllık şoförünü
kovdurmak olmuştu. "Parasını verin, gitsin!" Sır-
tından ağır biryük kalkmış gibi rahatlamıştı. "Ben
beyefendiyim ulan... Beyefendi... Bana banka mü-
dürieri bile beyefendi diyor..."O günden sonra hen-
kes ona "beyefendi" demeye başlamıştı.
"Yine bekierizbeyefendi..." Aldıklan bol bahî-
şişin sevinci yüzlerinden okunan garsonlar ka-
pıya dizilmişlerdi. Darbe karargâhının çıkışında
askerlerini selamlayan bir Arjantinli general eda^
sıyla şef garsonun açik tuttuğu kapıya doğru yür
rüdü. Çıktı. Şoförü arabayı hazırlamıştı. "Evegir
diyoruz!" "Emredersiniz beyefendi..." Içinden
ılık bir şeyler aktı...
(Faks:0212-212 3198)
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDANSAĞA: 1 2 3
1/ Evlerde şilte,
yatak,yotgan gi-
bi eşyanın ko- 2
nulduğu büyük
gömmedolap. 2/ 3
Biryanşınbelir-
li uzaklığı kap-
sayan bölümle-
rinden her biri...
Bir tanm aracı.
3/ Köpeğe ben-
zer bir yaban
hayvanı... Mak- °
sim Gorki'nin g
bir romanı. 4/
Bilgin... Bir akademik
unvanın kısa yazılışı. 5/
Genellikle Güney Ame-
rika'da üretilen, kalitesi
yüksek bir kahve cinsi. 3
6/ Kimyada basit şeker- 4
iere verilen ortak ad...
îçine para ya da değerli
kâğıt konulan çelik do-
lap. II Doku teli... Çöl 7
bölgelerindeyaşayanbtr 8
sürüngentürü. 8/Birnes-
nenin uzayda kapladığı
yer... Ishal. 9/ Güneydoğudan esen yel.
YUKARIDAJV AŞAĞIYA:
1/ Saçın küçük tutamlar biçiminde değişik renklerde bo-
yanınış biçımi... Üst yanı açık boru. 2/ Japon halk türkü-
lerine verilen ad... Ermiş kadın. 3/ Atlann alınlannda
bulunan beyaz leke... Açığa vurulmuş, ortaya dökülmüj.
4/ Iri ve tombul kucak çocuğu... Bir soru ekı. 5/ Elbise,
giysi. 6/ Bir nota... Bir buçuk dirhem değerinde eski ağır-
lık ölçüsü birimi. 7/ Karakter... Kâğıt para. 8/ Gemilerin
mizana direğinin gerisindeki yelken... Havadaki su bu-
han. 9/ Kiraya verilerekgelirgetiren mülk... Güreşte bir
oyun.