Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 KASIM 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Dizeleıiefirtmalıbir yaşam
Genco Erkal tiyatrodaki 40. yılında Can Yücel 'in şiirlerini sahneye taşıyor
GÜL ERÇETtN
Genco Erkal, Dostlar Tiyatrosu'mın otuzuncu,
kendisınin tiyatrodaki larkıncı yılında Can YüceT in
şiirlerini sahneye taşıyor. 1975 yıhndan bu yana
Nânm Hikmet, Bertolt Brecht veAzizNesin'in şi-
irlerini sahneye uyarlayarak riyatroyla şiir dünya-
sı arasında bağlar kuran usta yorumcu Erkal yine
tek kişilik bir oyunda metin yazan, yönetmen ve
oyuncu olarak çıkıyor izleyicinin karşısına. 3 Ara-
lık'tan ıtibaren Muammer Karaca Tıyatrosu'nda
sahnelenecek 'Can' adlı gösterinin sahne donatı-
mını Su Yücel gerçekleştiriyor.
- Can YüceTin şiirlerini ovunlaşürmaya nasıl ka-
rar verdiniz?
GENCO ERKAL-Can Yücel'le dostluğumuz
oldukça eskiye dayanıyor. Mehmet Ulusoy, o ve
ben "Kafkas Tebeşir Dairesi"nde birlikte çalış-
mıştık. O çevirdi, Mehmet Ulusoy yönetti, bizim
tiyatro da oynadı. Kendisiyle yapılan bir söyleşi-
de Türkçeye çevirdiği Brecht oyunlan içinde en
beğendiği yorumun Kafkas Tebeşir Dairesi oldu-
ğunu söylemesi bizi çok sevindirmişti. Şiirlerine,
çevirilerine, politik kişiliğine hep yakın, hep hay-
randım. Şiirlerinden bir oyun çıkarma düşüncesı
de kafamın bir yerlerinde sürekli dolanıp duruyor-
du da bir türlü biçimlenip somutlaşamıyordu. Olü-
mü, bu tasanyı hızlandıncı, itici bir güc oldu.
Ondan oyuncu olarak da çok şey öğrendim. Bir
ara "Knd Ubü"yü çevirmesini istemiştim. Çok
heyecanlı bir insandı. Böyle bir proje ortaya atı-
lmca hemen ayağa fırlar, "Müthiş olacak, şöyle
olacak, böyle olacak" diye anlatmaya. oynamaya
başlardı. Bana Kral Übü'nün nasıl oynanması ge-
rektiğini oynayarak tanf edışmı hıç unutamıyorum.
Inanıyorum ki, Can Yücel oyuncu olsaydı dünya
çapında olurdu. Tesadüf Can Yücel'in cenazesi
Datça'ya geldiği gece ben de Datça Açıkhava Ti-
yatrosu'nda 'Yabnayak Sokrates'i oynuyordum.
Birden Sokrates, Can Yücel'miş gibi geldi. Çok
başka kişilikler olmalanna karşm ne kadar ortak
yanlannın olduğunu düşündüm. O gece sahnede
Sokrates'le Can Yücel benım bedenimde buluş-
tular gibime geldi. Bir yandan gökyüzünden beni
seyrediyorlar ve kıs kıs gülüyorlardı sanki. Onu
kaybetmenin acısıyla, belki de o acıyı gidermek
için bütün kitaplannı satın aldım. Turnede, otel-
lerde okudukça gördüm ki meğer ben Can Yücel'in
şiirini bilmiyormuşum. Benim bildiğim onun şı-
irinin üçte biriymiş meğer. Okudukça şaşırdım, et-
kilendim, heyecanlandım, yerimde duramaz ol-
dum. Böylece otuzuncu yıl projemize karar ver-
miş oldum.
'tkimizin kişiliginin sentezi olacak'
-Oyunun metniyalmzca şiirlerden mi oluşuyor?
ERKAL - Kendimden bir tek sözcük bile kat-
madım. Ancak şiirlerinin yanı stra onun televiz-
yon ve gâztete söyleşilerindefofiffkoını edinen bd»
gesellerdeki konuşmalannı bağlayıcı unsur olarak
kullandım. Yine de oyunun yüzde doksan beşi şi-
ir ağırlıklı.
- Nasıl bir kurgu izliyorsunuz?
ERKAL - Birinci bölüm dört sahneden oluşu-
yor. Birincisi Can Yücel'in dünyasma giriş nite-
liği taşıyor Can Yücel'in şairliği, politik kişiliği
ve o müthiş fırtınalı yaşamına bir ısınma... Sonra
İB ır
otoportre ya da
otobiyografi.
Kendi dizeleriyle
kendini anlatıyor
Can Yücel.
Ben onun
sözcüsüyüm
sadece. Kâğıt
üstündeki
sözcüklere,
dizelere, kanıyla,
canıyla yeni bir
yaşam vermeye
soyunan bir
oyuncu.
^^iirlerinin yanı
su"a Can Yücel'in
televizyon, gazete
söyleşileri ve onu
konu edinen
belgesellerdeki
konuşmaiannı
bağlayıcı unsur
olarak
kullandım.
12 Mart bölümü ve Adana Cezaevi günleri geli-
yor. Üçüncü sahne, "Şiir nedir, ne değüdir" soru-
lanndan yola çıkarak şıır üzerine bir söyleşı nıte-
liğini taşıyor Birinci bölümün son sahnesi de Sı-
vas olaylan, Susurluk kazası, Sürekli Aydınlık îçin
Bir Dakika Karanlık eylemi gibi güncel denilebi-
lecek konulardaki ya da belgesel şiirlerini içeri-
yor. tkinci bölüm, "Açtım ki gözlerimi sabah ol-
moş Datçadayun" dıye başlıyor. Datça'dakı gün-
leri, oranın doğası, insanlan, hastalığını öğrenişi,
yavaş yavaş kendini ölüme hazırlayışı. Bu arada
tıpkı kendi yaşamında olduğu gibi araya politik taş-
lamalar, mücadelesi gıriyor. Nükleer santrallara ha-
yıreylemleri, Bergama. sıyanür, ÖDP milletveki-
li adayhğı, sonra da ölüme geliyoruz. Bir otoport-
re diyorum ben. Ya da otobiyografi. Kendi dize-
leriyle kendini anlatıyor Can Yücel. Ben onun
sözcüsüyüm sadece. Kâğıt üstündeki sözcüklere,
dizelere, kanıyla, canıyla yeni bir yaşam verme-
ye soyunan bir oyuncu.
- Peki sahnede Can Yücel'i mi canlandıracaksı-
mz?
ERKAL - Hayır, Can Yücel olmayacağım. llk
başta öyle düşünmüştüm. Özellikle Yahnayak Sok-
rates'i oynarken "Şu beyaz saç ve sakallann ahı-
na bir şort bir de renkli gömlek gr>'sem Can Yü-
cel'in Datça'daki hali oluyonım" demiştim kendi
kendime Sonra bu düşünce beni çok rahatsız et-
ti. Bırebir Can Yücel'i oynamak beni çok kısıtla-
yacaktı. Belki büyük bır oyunun içinde beş daki-
kalık tadımlık bir şey olabilirdi ya da çok sahneli
bir oyunun içinde bir Can Yücel sahnesi olur, Gen-
co Erkal da onu sesiyle. davranışıyla iyi tanıdığı
için canlandırabilirdi ama, oyunun bütününde Can
Yücel gibi olmak bana çok ters geldi. Can Yücel
taklidi yapmak olurdu bu. Kendisiyle aramda müt-
hiş bir çatışmabaşladı. Aynı şeyi Nâzım Hikmet'le
de yaşamıştım.
Her iki şairin de kendi seslennden kasetleri var
Onlar öyle duymuş, öyle yazmış ve öyle söylemış-
ler şiirlerini. Çok da iyi okuyorlar. Ama ben baş-
ka görüyorum o şıirleri. Kendi içimde başka bir
müzik, başka bir ntim. başka bır yorum duyuyo-
nım. 1975'te ilk kez Nâzım'ı oynarken de aynı şe-
yi yaşadım.
Nâzım'mdostlan, yakınlan çok yadırgadı. Ba-
na. "Nâzım da böyle mi okunur yani" diye biraz-
cık kuşkulu gözlerle baktılar. Ama yıl lar geçti ben
de kendi yorumumu kabul ettirdim. Şimdi Can Yü-
cel'de de aynı şeyi başarmak istiyorum. Onun se-
sini. fiziğini. davranışlannı unutmak için büyük
bir çaba gösterdim. Herkesin yakından tanıdığı, öy-
lesine çarpıcı bır kişiliği, sesi, edası var ki silip at-
mak kolay değil. Bu nedenle ben de en başından
ortaya koyuyorum: "Ben a\Tryun,oayTi;ikimiz sah-
nede bir üçüncü kişide buluşuyoruz. O sahne üze-
rindeki kişilik ne benim ne Can; ildmizin kişiliği-
nin sentezi bir başka varhk."
- Nâzım,Brechtve AzizNesin'i sahneye taşırken,
"Ben yazsaydım onlar gibi yazmak tsterdim" d>-
yordunuz, Can Yücel için de geçeıü mi bu?
ERKAL - Elbette. Ancak Can Yücel çok baş-
ka, çok zor. Ben şairlerden yaptığım hiçbir oyun-
da bu kadar zorlanmadım. Can Yücel'in şiiri bir
firtına, bir yanardağ, lav püskürtüyor. Söylemesi
son derece zor. Sonuç olarak Nâzım'dan, Brechtten
çok başka bir söylem ve anlatım biçimi bulmam
gerekti.
- Tiyatroyla şiir arasında nasıl bir bağ knnıyor-
sunıız?
ERKAL - Son zamanlarda "Neden her şiirden,
her şairden tiyatro oimaz" konusu üzerine epey dü-
şündüm. Bazı şiirlerle baş başa kalmak gerekiyor.
Kitap, sen ve o. Okurken duracaksın, düşünecek-
sin, iki sayfa geri geleceksin, bir daha bakacaksın.
Öyle fisır fisır, mahrem şiirler. Okunmak için ya-
zılmış. Şiir dünyasında çogunluk bunlarda. Birde
Nâzım gibi, Can Yücel gibi gümbür gümbür yük-
sek sesle okunmak için yazılmış şiirler var. Can
Yücel' in kendisi de "Ben şMri düşünürken sesli dü-
şünüyorum, kâğıt üzerinde harf olarak değil, ses
olarak düşönüyorunT dıyor. Homeros, Karacaoğ-
lan. halk ozanlarımız gibi sesli şiir. Şiirin kökeni
bu zaten. Söylenip dinlensin diye var. Işte bu tür
şiir tiyatroya yakın. Ya da bu tür şiir zaten tiyatro.
Örneğin Nazım'ın şiirleri bence oyunlanndan da-
ha tiyatro. Tiyatroda önemli olan söylendiğı anda
izleyiciyle ilişki kurmak. Geri dönüp bir daha bak-
ma şansı yoktur izleyicinin. tsteyen o kitabı alır
okur, ama o şiirin tiyatroda başanlı olması için o
anda izleyiciyi yüreğinden ve beyründen, hem de
on ikiden vurması gerek. îşte Can Yücel'de, Nâ-
zım'da, Brecht'te, Nesin'de bu var. Açık şiirler.
Anlamı kamında gizli değil. Bütün zenginlıkleri,
güzellikleri de orada. Açık olmalan basit olduk-
lan anlamma gelmiyor. Tam tersi.
- Tek kişilik oyunlardan vazgeçemiyorsunuz_
ERKAL - Bir tiyatronun otuzuncu yılmda tek
kişilik bir oyun oynamak biraz ağnma gidiyor as-
lında ama bir yanda benim de kırkıncı yılım işte
diyerek kendimi rahatlatıyorum. Otuzuncu yıl için
büyük kadrolu bir oyun istiyordum. Beni "tşte
bu!" diyecek kadar heyecanlandıran bir proje ol-
madı. Bır sürü proje üzerinde düşündüm. çahşüm,
uğraştım. Ancak Can Yücel'e gelince karar vere-
bıldim. Oyuna tam inanamadığınızzaman sahne-
de savunamıyorsunuz. Bizim işimizi her gece sah-
neden savunmamız gerekiyor. Otuzuncu yılımız
için ayn bir kutlama düşünüyoruz. Kesinleşince
açıklayacağım.
- Siz tek kişilik oyunlan hep yazar, yönetmen ve
oyuncu olarak savunmayı yeğliyorsunuz»
ERKAL - Tek kişilik oyunlar bir yerde artık
özel bir durum, özel bir gösteri oluyor. Yazarla ve
izleyicilerle baş başa kahyorsunuz. Her şeyini ken-
dim yapmak istiyorum, öyle rahat ediyorum. Yal-
nız bu proje için Mehmet Ulusoy Türkiye'de ol-
saydı onunla çalışmak isterdim. Onun kişiliği ve
tiyatroya bakışı Can 'la müthiş örtüşüyor. Aynı da-
mar. Yazık ki şu sırada yurtdışında yoğun bir ça-
lışma içinde.
Tomris Giriûioğluyenifttmiyle, izleyiciyle arasındakiperdeyi kaldırmak istediğini belirûyor
AHSEN ERDOGAN
Bugüne kadar belleğimizin gensine it-
tiğimiz, hatta hasır altı ettığimiz 1940'lar-
da azınlıklara karşı uygulanan 'Varlık
Vergisi' döneminin üzerindeki perdeyi
aralayan "Salkım Hanımın Taneleri",
belgeselkökenliyönetmen TomrisGirit-
Koğhı'nun dördüncü sinema filmi. Da-
ha önce Suyun Öte Yanı, Yaz Yağmuru
ve 80. Adım adlı filmlere imza atan yö-
netmenle Salkım Hanım'm Taneleri üze-
rine konuştuk.
- Türkiye'nin yakın geçmişinde ya-
' şanmış çok acılı bir dönemin fihni Sal-
kım Hanımın Taneteri Ancak siz buacı-
yı sinemaya aktanrken ironiyi de elden
bırakmamışsınız_
TOMRİS GİRtTLİOĞLU- îzleyıci-
ye bir kâbus yaşatmak istemedim yal-
nızca. Bir de ben hüznün ve ironinin ıç
içe geçtiği filmleri seviyorum. Kişisel
olarakbüyük harfli filmleri sevmiyorum,
daha küçük harfli filmleri seviyorum.
Böyle bir sinema dilini yeğlediğim için,
işkenceyi işleyen "80. Adnn"da da tek
bir işkence sahnesi göstermedim. Işken-
cenin ağırlığını yaşatmak göstermek-
ten daha önemliydi benim için.
Her acılı dönem, kendi içinde kendi-
ne özgü ironi taşır. 'Variık Vergisi' dö-
neminin de böyle bir ironisi vardı. Keş-
ke biz bu ironiyi arttırabilseydik, ama
bu kadar olabildi. Senaryo çalışmalan-
na ve 'fılme başlarken nedeflediğimiz
bir şeydi bu.
-'Varhk Vergisi' döneminde geçerken
yaşanan şiddetli acılar oyuncuların tep-
kilerine aynı şiddette yansumyor. Oyun-
culan ve sizi bu seçime iten neydi?
GtRrnJOĞLU- Oyuncularve oyun-
culuk üzerinde çok kafa yoruldu. Senar-
yo çalışmasından çekime kadar oyuncu-
larla bir ön çalışma yaptık. Genel anlam-
da fılmin aldığı olumlu tepkıler de oyun-
culuğun çok iyi olduğu yönünde. Bu
film Türkiye'nin bir yılhk kesitini alı-
yor. Bu sürede insanlann durumlannda
büyük değişiklikler meydana gelebilir
elbette ama tepkilerde aynı derecede
büyük gelgitleroluşmaz. Orneğin film-
de Levon karakteri daha önce yaşamı na-
sıl karşılıyorsa, 'Variık Vergisi'nden
sonra da öyle karşılıyor. tstanbul'daki yal-
nızlığıyla Aşkale'deki yalnızlığı arasın-
da çok fark yok. Orada bir kişilik deği-
şikliğine ya da yüzdeki ifadeyi başka-
laştırmaya gitmenin çok taraftan olma-
dım. O zaman biraz abartı girerdi işin
içine. Bekir karakterini de örnek göste-
rebilıriz. Ahlakla ahlaksızlık arasında
'Her acılı dönem,
ironiyi de içinde taşır'
(Fotoğraflar: KADER TüĞLA)
alkım Hanım'ın Taneleri'ni kendi sinema dilime yatkın, bazı izleyicilerin tammladığı gibi
'zor' bir dille de çekebilirdim. Ancak filmin, 'Varlık Vergisi'ni en iyi biçimde anlatabilmesi
için izleyicinin beğenisiyle uyuşabilmesi gerekiyordu. Bunun için de izleyiciyle aramdaki
perdeyi kaldırmak istedim. Kısacası kullandığım dilde bir değişiklik oldu.
bocalayan bir insan Bekir. Ama bu bo-
calamayı hiç abartıya kaçmadan, çok
ince bir çizgide götürüyor oyuncu.
Düşünmeye teşvik etmek...
-Salkım Hanımın Taneleri de önceki
fîlminiz 80. Adım gibi politik tez ileri
sürmüyor. yalmzca olaylan sergüemek-
le yetinryor_ Neden böyle bir tercih ya-
pryorsunuz?
GtRfnJOĞLU- Bence bir yönetme-
nin sorumluluğu da bu kadardır zaten.
Her iki filmde yöneldiğim konular be-
nim politik olarak nerede durduğumu
açıkça gösteriyor sanınm. Ancak bu po-
litik duruşu seyirciye karşı belirginleş-
tirmeninkarşısındayım. Politik duruşu-
muz filmde ne kadar belli olursa olsun
bu izleyici üzerinde bir tez kuracak ha-
le gelmemeli. Öyküyü sunduktan son-
ra izleyiciyi seçmeye değil, düşünmeye
teşvik etmek bana daha doğru gelıyor.
- Belgeselcilikten gelen bir yönetmen
olmanın sinemanıza ne gibi katkılan olu-
yor? Salkım Hanımın TanelerTnde bel-
gesel ögelere ne kadar yer verdiniz?
GtRITLİOĞLU- Belgeselcilikten ge-
len bir yönetmen olmam sinema filmi
çekerken çok iyi ön araştırma yapma-
ma, maddi hata yapmamama yanyor.
Sinemacı kişiliğimle belgeselci yönümün
buluştuğu nokta burası bence. Yoksa.
belgeselde kullandığınız teknıklerle sı-
nemada bir oyuncuyla karşı karşıya ol-
duğunuz an arasında çok fark var. Bu-
gün hâlâ zaman zaman bazı kamera
kullanımlanmın belgeselciliğe daha yat-
kın olduğunu görüyorum.
Salkım Hanımın Taneleri 'nde de bel-
gesel öğelen tümüyle çıkanp attğımı dü-
şünmüyorum. Örneğin Aşkale sahne-
leri filmin belgesel nitelik taşıyan bö-
lümleri. Çünkü yaşanmış bir gerçeklik
var Aşkale'de. Dolayısıyla o bölümün her
karesi yaşanmış olaylann verilerinden
yola çıkılarak çekildi. Senaryo çalışma-
sında da buna dikkat edildi. Hatta ben
o sahneleri o dönemlerde kullanılan 8
mm.lik kameralarla çekmek istiyordum
amaolamadı.
- 80. Adım ve Salkım Hanımın Tane-
leri'nin sinema diü ve izlenme oraru açı-
sından izleyiciyle daha >akınlaşügınız
filmler olduğunu söyleyebüir miy iz?
GtRİTLİOĞLU- 80. Adım, izleyi-
ciyle köprü kurmaya çahştığım ilk film-
di. Kantodan Tangoya, Suyun Öte Yanı
ve Yaz Yağmuru adlı filmlenmde sez-
gilerim de\Tdeydi, daha sereserpe, da-
ha özgürce çekilmiş, kişisel filmler ola-
rak görüyorum onlan. Yönetmenlik bi-
lincimin devreye girişi ise 80. Adım'da
oldu. Özellikle dil açısmdan izleyiciye
yaklaşmaya çalışrım. Belki istediğim
kadar başanlı olamadım. Ancak filmin
çok fazla izleyici bulamamasının asıl
nedeni dağınm firması aracılığıyla de-
ğil, sinema sahiplerinin talebiyle viz-
yona girmesiydi. Salkım Hanım'ın pro-
mosyon olanaklanna sahıp olsaydı ve iz-
leyicinin Türk filmlerine bu kadar ilgi
duyduğu bir dönemde gösterilseydi, o
da en az Salkım Hanım kadar çok ilgi
görebilirdi.
Salkım Hanıımn Taneleri'nde ise iz-
leyiciyle aramdaki uzlaşmazlığı gerçek-
ten kaldırabilmek için çok çabaladım. Da-
ha sade, daha basit bir anlatım diline
yönelip hikâyeye yüklenmeye çalıştım.
'Sırça kûmcsimde yaşıyordmn'
- Kişisel sezgilerinizi biraz daha arka
plana abp popüler sinemaya yaklaşmak
kendi içinizde çelişkiler yaratmadı mı?
GİRITLİOGLL-Aslında buradaki
doğru sözcük popüleriik gerçekten. Ama
Salkım Hanımın Taneleri'nin beni, çek-
tiğim film anlamında popülistliğe itti-
ğini hiç düşünmüyorum. Şu anlamda
bir popülistlik söz konusu olabilir: Ben
eskiden daha sessiz sedasız film çekıp,
Ankara'da sn^a kümesinde yaşayan bir
yönetmendim. Ancak Salkım Hanım'ın
daha çekim aşamasından itibaren med-
yamn ilgi odağı olması beni daha önce-
ki prensıplerimin dışma çıkmak zorun-
da bıraktı. Hiç bu kadar fotoğraf maki-
nelerinin ve kameralann önünde olma-
mıştım örneğin. Bunlar bana çok sıkın-
tı verdi.
Türkiye'de hem düzeyli hem de izle-
yiciyi çekecek bir fıhn yapmamn peşin-
deydim bu filme başlarken. Salkım Ha-
nımın Taneleri'ni diğer filmlerim gibi
kendi sinema dilime yatkın, bazı sine-
ma seyircilerininsss tammladığı gibi
'zor' bir dille de çekebilirdim. Ancak fil>
min,' Varlık Vergisi'ni en iyi biçimde an-
latabilmesi için izleyicinin beğenisiyle
uyuşabilmesi gerekiyordu. Bunun için
de izleyiciyle aramdaki perdeyi kaldır-
mak istedim. Kısacası kullandığım dil-
de ve şimdiye kadar sıkı sıkıya bağlı ol-
duğum gizlilik saklılıkilkesinde bir de-
ğişiklik oldu yalmzca.
Jean PtıUippe CoHard'dan
Rahmaninof yorumu
• KühürServisi-
Rahmaninof'un 2.
Piyano Konçertosu'nun
seslendirileceği Bilkent
Senfoni Orkestrası'nın
30 Kasım konsennin
solisti Jean Philippe
Collard. Uluslararası
M. Long-J. Thibaud
Piyano Yanşması ve
Uluslararası Cziffra
Piyano Yanşması
birincilik ödülü sahibi
Jean-Philippe Collard,
Fransa'nın dünya
çapındakı piyanistlerinden. Sanatçının, 50'den fazla
CD kayıdı bulunuyor. Konsen sanat yaşamında 51.
yılını, Bolşoy Tiyatrosu'nda ise 31. yılını kutlayan .
Fuat Mansurov yönetecek. Sanatçı, Bolşoy Tiyatrosu,
ve Tataristan Devlet Senfoni Orkestrası Baş Şefi.
Saint-Saens'in 'Yellow Princess' Operası Uvertürü ve
Çaykovski'nin 4. senfonisi konser programında yer
alan diğer yapıtlar. Biletler BÜ Müzik ve Sahne
Sanatlan Fakültesi Gişesi, Çarşı Çankaya. Beymen
Club, Dost ve Bağdaş Kitabevi'nden sağlanabilir.
Server Tanffli, Nâzmı HKmenn
ozgunhığünu anlatacak
• Kültür Servisi - Nâzım Hikmet Vakfi Kültür
Merkezi Toplantı Salonu'nda haftalık kültür-sanat
akşamlan başlıyor. 30 Kasım Salı günü saat 18.3O"da
Server Tanilli 'Çağdaş Türk Şiirinde Aşk ve Nâzım
Hikmet'in Özgünlüğü' başlıklı bir söyleşi
gerçekleştırecek. Nâzım Hikmet Vakfı'nda Aralık
ayında aynca; 9 Aralık Perşembe saat 18.30'da ' 20.
Ölüm Yılında Behçet Necatıgil' anma toplantısı, 16 t
Aralık Perşembe saat 18.30'da 'Şairlerden Nâzım
Hikmet Şiirleri' şiir akşamı yer alıyor
Kemal Özer'in 45. Sanat Yılı
• KüHür Servisi - Kemal Özer'in 45. sanat yılı bugün
saat 16.00'da BEKSAV'da kutlanacak. Suna Aras'ın (
hazırlayıp sunduğu toplantıda Cengız Bektaş 'Kemal
Özer'le Bir Kazanda', Doğan Hızlan 'Kemal Özer
Şiirinin Izinde', Sennur Sezer 'Kemal Özer'de Kadın'
Portreleri', Adnan özyalçmer 'Kemal Özer'in
öykücü Yanı', Afşar Timuçin 'Kemal Özer Şiirinin
Toplumcu Yanı', Enver Ercan 'Kemal Özer'in
Günlükleri', Cengiz Gündoğdu 'Yanıtlanyla Kemal J
Özer', Yusuf Çotuksöken 'Kemal Özer Şiircesi', '[
'İnsan Yüzünün Tarihinde Bir Cümle', Akgün Akovat
'Kemal Özer Şiinnde Kuş lzleri ye Genel Bakış',
Tevfik Taş 'Kemal Özer Kemal Ozer'in Kurdudur', .
Mustafa Bayram Mısır 'Kemal Özer Şiiri Günce ve
Lirizm', Sadık Albayrak 'Kemal Özer'in Yeni Şiirleri'
başlıklı konuşmalarla katılıyor.
AHıerto Pomeranzin resitali
ttalyan Kültür MerkezTnde
• Kültür Servisi - Alberto Pomeranz"ın piyano
resıtali îtalyan Kültür Merkezi'nde 13 Aralık \
Cumartesi günü saat 19. 00'da gerçekleşecek. '
Borusan Kültür ve Sanat Merkezi'nin katkılanyla
yapılacak konserde Johannes Brahms'm, Maurice
Ravel'in ve Frederic Chopin'in yapıtlan
yorumlanacak. Roma'da doğan Alberto Pomeranz,
Egon Petri'nin öğrencısı oldu. Rina Rossi'nin
yönetimınde S. Cecilia'dan en yüksek dereceyle
mezun olan sanatçı, Guido Agosti ile oda müziği,
Venedik'te Gino Gorini ile Modern ttalyan Müziği ve
Franco Ferrara'nın orkestra şeflıği kurslannı takip
etti. Pomeranz, yaklaşık 75 ülkede, Avrupa'da, Güney
Amerika'da, Afrika, Ortadoğu, Asya, Çin ve
Avustralya'da pre-romantik ve modern müzik agırhklt
konserler verdi.
Ressam Marek Brzozovvski
yarm Mersm'de
H Kültür Servisi - Polonyalı ressam, grafik
tasanmcısı, illüstratör ve sanat yönetmeni Prof.
Marek Brzozovvski 29 ve 30 Kasım günlennde bir
dizı etkinliğe katılmak için Mersin'de olacak. Yann
09. 00-12.00 arasında Mersin Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi'nde atölye çalışması yapacak olan
sanatçı, 18 OO'de Teoman Unüsan Sanat Galerisi'nde
kendi resim sergısinin açılışına da katılacak.
Sanatçının 40 yapıtını içeren sergi 15 Aralık'a dek
sürecek. Brzozowski, salı günü 10.30-12.00 arasında'
güzel sanatlar fakültesinde konferans verecek,
17.30'da da lçel Sanat Kulübü Nevit Kodallı
Salonu'ndaki söyleşiye katılacak. Halen Bilkent '
Üniversitesi Grafik Tasarımı Bölümü'nde öğretim
üyesi olarak çalışan sanatçı, genelde akrilik tekniğiyle
ürettiği yapıtlannda masalsı düşlerin sıcaklığını
dı şavurumcu bır tarzda yansıtıyor. '
BHSAV Tîyatpo Atölyesi'nden
Xok UzaMardan Geüyopuz1
• Kültür Servisi - BEKSAV Tiyatro Atölyesı 1999-
2000 sezonunu Çok Uzaklardan Geliyoruz adlı ı
oyunuyla açtı. 30 Kasım'da Muammer Karaca >
Tiyatrosu'nda galası gerçekleşecek olan oyun 5 ve 12
Aralık tarihlerinde de aynı salonda, ocak ayı içinde de
Banş Manço Kültür Merkezi'nde sahnelenecek. Reji,
koreografi ve dekor tasanmını, atölyenin kurucu
yönetmeni Ayşe Emel Mesçi'nin üstlendiği oyun
Türkiye'nin büyük bir kentinde iki satırhk bir faili
meçhul haberinin duyuhnasıyla başlıyor. Bir şiir ;
kolajı özelliğini taşıyan oyunun metin yazımı ve şiir .
montajı Ali Berktay'a ait.
BUGÜN
• BABYLON'da Ayşe Tütüncü Piyano-Perküsyon -
Grubu'nun depremzeler yaranna vereceğı '17
Ağustos'u Hatuiayahm' konsen saat 18.OO'de
izlenebilir. (292 73 68) '
• CRR'de saat 19.30'da Türkmenistan Devlet
NefesH Sazlar Beşlisi'nin vereceği konser
gerçekleşecek. (232 98 30)
• KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ'nde
13.00-18.00 arasında gerçekleştınlecek 'Türkiye'de
Kadın Kimliğiyle Yazmak' konlu atölyeye kadın '
yazarlanmız katılacak. (534 95 50) ı