23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 KASIM 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Dizeleıiefirtmalıbir yaşam Genco Erkal tiyatrodaki 40. yılında Can Yücel 'in şiirlerini sahneye taşıyor GÜL ERÇETtN Genco Erkal, Dostlar Tiyatrosu'mın otuzuncu, kendisınin tiyatrodaki larkıncı yılında Can YüceT in şiirlerini sahneye taşıyor. 1975 yıhndan bu yana Nânm Hikmet, Bertolt Brecht veAzizNesin'in şi- irlerini sahneye uyarlayarak riyatroyla şiir dünya- sı arasında bağlar kuran usta yorumcu Erkal yine tek kişilik bir oyunda metin yazan, yönetmen ve oyuncu olarak çıkıyor izleyicinin karşısına. 3 Ara- lık'tan ıtibaren Muammer Karaca Tıyatrosu'nda sahnelenecek 'Can' adlı gösterinin sahne donatı- mını Su Yücel gerçekleştiriyor. - Can YüceTin şiirlerini ovunlaşürmaya nasıl ka- rar verdiniz? GENCO ERKAL-Can Yücel'le dostluğumuz oldukça eskiye dayanıyor. Mehmet Ulusoy, o ve ben "Kafkas Tebeşir Dairesi"nde birlikte çalış- mıştık. O çevirdi, Mehmet Ulusoy yönetti, bizim tiyatro da oynadı. Kendisiyle yapılan bir söyleşi- de Türkçeye çevirdiği Brecht oyunlan içinde en beğendiği yorumun Kafkas Tebeşir Dairesi oldu- ğunu söylemesi bizi çok sevindirmişti. Şiirlerine, çevirilerine, politik kişiliğine hep yakın, hep hay- randım. Şiirlerinden bir oyun çıkarma düşüncesı de kafamın bir yerlerinde sürekli dolanıp duruyor- du da bir türlü biçimlenip somutlaşamıyordu. Olü- mü, bu tasanyı hızlandıncı, itici bir güc oldu. Ondan oyuncu olarak da çok şey öğrendim. Bir ara "Knd Ubü"yü çevirmesini istemiştim. Çok heyecanlı bir insandı. Böyle bir proje ortaya atı- lmca hemen ayağa fırlar, "Müthiş olacak, şöyle olacak, böyle olacak" diye anlatmaya. oynamaya başlardı. Bana Kral Übü'nün nasıl oynanması ge- rektiğini oynayarak tanf edışmı hıç unutamıyorum. Inanıyorum ki, Can Yücel oyuncu olsaydı dünya çapında olurdu. Tesadüf Can Yücel'in cenazesi Datça'ya geldiği gece ben de Datça Açıkhava Ti- yatrosu'nda 'Yabnayak Sokrates'i oynuyordum. Birden Sokrates, Can Yücel'miş gibi geldi. Çok başka kişilikler olmalanna karşm ne kadar ortak yanlannın olduğunu düşündüm. O gece sahnede Sokrates'le Can Yücel benım bedenimde buluş- tular gibime geldi. Bir yandan gökyüzünden beni seyrediyorlar ve kıs kıs gülüyorlardı sanki. Onu kaybetmenin acısıyla, belki de o acıyı gidermek için bütün kitaplannı satın aldım. Turnede, otel- lerde okudukça gördüm ki meğer ben Can Yücel'in şiirini bilmiyormuşum. Benim bildiğim onun şı- irinin üçte biriymiş meğer. Okudukça şaşırdım, et- kilendim, heyecanlandım, yerimde duramaz ol- dum. Böylece otuzuncu yıl projemize karar ver- miş oldum. 'tkimizin kişiliginin sentezi olacak' -Oyunun metniyalmzca şiirlerden mi oluşuyor? ERKAL - Kendimden bir tek sözcük bile kat- madım. Ancak şiirlerinin yanı stra onun televiz- yon ve gâztete söyleşilerindefofiffkoını edinen bd» gesellerdeki konuşmalannı bağlayıcı unsur olarak kullandım. Yine de oyunun yüzde doksan beşi şi- ir ağırlıklı. - Nasıl bir kurgu izliyorsunuz? ERKAL - Birinci bölüm dört sahneden oluşu- yor. Birincisi Can Yücel'in dünyasma giriş nite- liği taşıyor Can Yücel'in şairliği, politik kişiliği ve o müthiş fırtınalı yaşamına bir ısınma... Sonra İB ır otoportre ya da otobiyografi. Kendi dizeleriyle kendini anlatıyor Can Yücel. Ben onun sözcüsüyüm sadece. Kâğıt üstündeki sözcüklere, dizelere, kanıyla, canıyla yeni bir yaşam vermeye soyunan bir oyuncu. ^^iirlerinin yanı su"a Can Yücel'in televizyon, gazete söyleşileri ve onu konu edinen belgesellerdeki konuşmaiannı bağlayıcı unsur olarak kullandım. 12 Mart bölümü ve Adana Cezaevi günleri geli- yor. Üçüncü sahne, "Şiir nedir, ne değüdir" soru- lanndan yola çıkarak şıır üzerine bir söyleşı nıte- liğini taşıyor Birinci bölümün son sahnesi de Sı- vas olaylan, Susurluk kazası, Sürekli Aydınlık îçin Bir Dakika Karanlık eylemi gibi güncel denilebi- lecek konulardaki ya da belgesel şiirlerini içeri- yor. tkinci bölüm, "Açtım ki gözlerimi sabah ol- moş Datçadayun" dıye başlıyor. Datça'dakı gün- leri, oranın doğası, insanlan, hastalığını öğrenişi, yavaş yavaş kendini ölüme hazırlayışı. Bu arada tıpkı kendi yaşamında olduğu gibi araya politik taş- lamalar, mücadelesi gıriyor. Nükleer santrallara ha- yıreylemleri, Bergama. sıyanür, ÖDP milletveki- li adayhğı, sonra da ölüme geliyoruz. Bir otoport- re diyorum ben. Ya da otobiyografi. Kendi dize- leriyle kendini anlatıyor Can Yücel. Ben onun sözcüsüyüm sadece. Kâğıt üstündeki sözcüklere, dizelere, kanıyla, canıyla yeni bir yaşam verme- ye soyunan bir oyuncu. - Peki sahnede Can Yücel'i mi canlandıracaksı- mz? ERKAL - Hayır, Can Yücel olmayacağım. llk başta öyle düşünmüştüm. Özellikle Yahnayak Sok- rates'i oynarken "Şu beyaz saç ve sakallann ahı- na bir şort bir de renkli gömlek gr>'sem Can Yü- cel'in Datça'daki hali oluyonım" demiştim kendi kendime Sonra bu düşünce beni çok rahatsız et- ti. Bırebir Can Yücel'i oynamak beni çok kısıtla- yacaktı. Belki büyük bır oyunun içinde beş daki- kalık tadımlık bir şey olabilirdi ya da çok sahneli bir oyunun içinde bir Can Yücel sahnesi olur, Gen- co Erkal da onu sesiyle. davranışıyla iyi tanıdığı için canlandırabilirdi ama, oyunun bütününde Can Yücel gibi olmak bana çok ters geldi. Can Yücel taklidi yapmak olurdu bu. Kendisiyle aramda müt- hiş bir çatışmabaşladı. Aynı şeyi Nâzım Hikmet'le de yaşamıştım. Her iki şairin de kendi seslennden kasetleri var Onlar öyle duymuş, öyle yazmış ve öyle söylemış- ler şiirlerini. Çok da iyi okuyorlar. Ama ben baş- ka görüyorum o şıirleri. Kendi içimde başka bir müzik, başka bir ntim. başka bır yorum duyuyo- nım. 1975'te ilk kez Nâzım'ı oynarken de aynı şe- yi yaşadım. Nâzım'mdostlan, yakınlan çok yadırgadı. Ba- na. "Nâzım da böyle mi okunur yani" diye biraz- cık kuşkulu gözlerle baktılar. Ama yıl lar geçti ben de kendi yorumumu kabul ettirdim. Şimdi Can Yü- cel'de de aynı şeyi başarmak istiyorum. Onun se- sini. fiziğini. davranışlannı unutmak için büyük bir çaba gösterdim. Herkesin yakından tanıdığı, öy- lesine çarpıcı bır kişiliği, sesi, edası var ki silip at- mak kolay değil. Bu nedenle ben de en başından ortaya koyuyorum: "Ben a\Tryun,oayTi;ikimiz sah- nede bir üçüncü kişide buluşuyoruz. O sahne üze- rindeki kişilik ne benim ne Can; ildmizin kişiliği- nin sentezi bir başka varhk." - Nâzım,Brechtve AzizNesin'i sahneye taşırken, "Ben yazsaydım onlar gibi yazmak tsterdim" d>- yordunuz, Can Yücel için de geçeıü mi bu? ERKAL - Elbette. Ancak Can Yücel çok baş- ka, çok zor. Ben şairlerden yaptığım hiçbir oyun- da bu kadar zorlanmadım. Can Yücel'in şiiri bir firtına, bir yanardağ, lav püskürtüyor. Söylemesi son derece zor. Sonuç olarak Nâzım'dan, Brechtten çok başka bir söylem ve anlatım biçimi bulmam gerekti. - Tiyatroyla şiir arasında nasıl bir bağ knnıyor- sunıız? ERKAL - Son zamanlarda "Neden her şiirden, her şairden tiyatro oimaz" konusu üzerine epey dü- şündüm. Bazı şiirlerle baş başa kalmak gerekiyor. Kitap, sen ve o. Okurken duracaksın, düşünecek- sin, iki sayfa geri geleceksin, bir daha bakacaksın. Öyle fisır fisır, mahrem şiirler. Okunmak için ya- zılmış. Şiir dünyasında çogunluk bunlarda. Birde Nâzım gibi, Can Yücel gibi gümbür gümbür yük- sek sesle okunmak için yazılmış şiirler var. Can Yücel' in kendisi de "Ben şMri düşünürken sesli dü- şünüyorum, kâğıt üzerinde harf olarak değil, ses olarak düşönüyorunT dıyor. Homeros, Karacaoğ- lan. halk ozanlarımız gibi sesli şiir. Şiirin kökeni bu zaten. Söylenip dinlensin diye var. Işte bu tür şiir tiyatroya yakın. Ya da bu tür şiir zaten tiyatro. Örneğin Nazım'ın şiirleri bence oyunlanndan da- ha tiyatro. Tiyatroda önemli olan söylendiğı anda izleyiciyle ilişki kurmak. Geri dönüp bir daha bak- ma şansı yoktur izleyicinin. tsteyen o kitabı alır okur, ama o şiirin tiyatroda başanlı olması için o anda izleyiciyi yüreğinden ve beyründen, hem de on ikiden vurması gerek. îşte Can Yücel'de, Nâ- zım'da, Brecht'te, Nesin'de bu var. Açık şiirler. Anlamı kamında gizli değil. Bütün zenginlıkleri, güzellikleri de orada. Açık olmalan basit olduk- lan anlamma gelmiyor. Tam tersi. - Tek kişilik oyunlardan vazgeçemiyorsunuz_ ERKAL - Bir tiyatronun otuzuncu yılmda tek kişilik bir oyun oynamak biraz ağnma gidiyor as- lında ama bir yanda benim de kırkıncı yılım işte diyerek kendimi rahatlatıyorum. Otuzuncu yıl için büyük kadrolu bir oyun istiyordum. Beni "tşte bu!" diyecek kadar heyecanlandıran bir proje ol- madı. Bır sürü proje üzerinde düşündüm. çahşüm, uğraştım. Ancak Can Yücel'e gelince karar vere- bıldim. Oyuna tam inanamadığınızzaman sahne- de savunamıyorsunuz. Bizim işimizi her gece sah- neden savunmamız gerekiyor. Otuzuncu yılımız için ayn bir kutlama düşünüyoruz. Kesinleşince açıklayacağım. - Siz tek kişilik oyunlan hep yazar, yönetmen ve oyuncu olarak savunmayı yeğliyorsunuz» ERKAL - Tek kişilik oyunlar bir yerde artık özel bir durum, özel bir gösteri oluyor. Yazarla ve izleyicilerle baş başa kahyorsunuz. Her şeyini ken- dim yapmak istiyorum, öyle rahat ediyorum. Yal- nız bu proje için Mehmet Ulusoy Türkiye'de ol- saydı onunla çalışmak isterdim. Onun kişiliği ve tiyatroya bakışı Can 'la müthiş örtüşüyor. Aynı da- mar. Yazık ki şu sırada yurtdışında yoğun bir ça- lışma içinde. Tomris Giriûioğluyenifttmiyle, izleyiciyle arasındakiperdeyi kaldırmak istediğini belirûyor AHSEN ERDOGAN Bugüne kadar belleğimizin gensine it- tiğimiz, hatta hasır altı ettığimiz 1940'lar- da azınlıklara karşı uygulanan 'Varlık Vergisi' döneminin üzerindeki perdeyi aralayan "Salkım Hanımın Taneleri", belgeselkökenliyönetmen TomrisGirit- Koğhı'nun dördüncü sinema filmi. Da- ha önce Suyun Öte Yanı, Yaz Yağmuru ve 80. Adım adlı filmlere imza atan yö- netmenle Salkım Hanım'm Taneleri üze- rine konuştuk. - Türkiye'nin yakın geçmişinde ya- ' şanmış çok acılı bir dönemin fihni Sal- kım Hanımın Taneteri Ancak siz buacı- yı sinemaya aktanrken ironiyi de elden bırakmamışsınız_ TOMRİS GİRtTLİOĞLU- îzleyıci- ye bir kâbus yaşatmak istemedim yal- nızca. Bir de ben hüznün ve ironinin ıç içe geçtiği filmleri seviyorum. Kişisel olarakbüyük harfli filmleri sevmiyorum, daha küçük harfli filmleri seviyorum. Böyle bir sinema dilini yeğlediğim için, işkenceyi işleyen "80. Adnn"da da tek bir işkence sahnesi göstermedim. Işken- cenin ağırlığını yaşatmak göstermek- ten daha önemliydi benim için. Her acılı dönem, kendi içinde kendi- ne özgü ironi taşır. 'Variık Vergisi' dö- neminin de böyle bir ironisi vardı. Keş- ke biz bu ironiyi arttırabilseydik, ama bu kadar olabildi. Senaryo çalışmalan- na ve 'fılme başlarken nedeflediğimiz bir şeydi bu. -'Varhk Vergisi' döneminde geçerken yaşanan şiddetli acılar oyuncuların tep- kilerine aynı şiddette yansumyor. Oyun- culan ve sizi bu seçime iten neydi? GtRrnJOĞLU- Oyuncularve oyun- culuk üzerinde çok kafa yoruldu. Senar- yo çalışmasından çekime kadar oyuncu- larla bir ön çalışma yaptık. Genel anlam- da fılmin aldığı olumlu tepkıler de oyun- culuğun çok iyi olduğu yönünde. Bu film Türkiye'nin bir yılhk kesitini alı- yor. Bu sürede insanlann durumlannda büyük değişiklikler meydana gelebilir elbette ama tepkilerde aynı derecede büyük gelgitleroluşmaz. Orneğin film- de Levon karakteri daha önce yaşamı na- sıl karşılıyorsa, 'Variık Vergisi'nden sonra da öyle karşılıyor. tstanbul'daki yal- nızlığıyla Aşkale'deki yalnızlığı arasın- da çok fark yok. Orada bir kişilik deği- şikliğine ya da yüzdeki ifadeyi başka- laştırmaya gitmenin çok taraftan olma- dım. O zaman biraz abartı girerdi işin içine. Bekir karakterini de örnek göste- rebilıriz. Ahlakla ahlaksızlık arasında 'Her acılı dönem, ironiyi de içinde taşır' (Fotoğraflar: KADER TüĞLA) alkım Hanım'ın Taneleri'ni kendi sinema dilime yatkın, bazı izleyicilerin tammladığı gibi 'zor' bir dille de çekebilirdim. Ancak filmin, 'Varlık Vergisi'ni en iyi biçimde anlatabilmesi için izleyicinin beğenisiyle uyuşabilmesi gerekiyordu. Bunun için de izleyiciyle aramdaki perdeyi kaldırmak istedim. Kısacası kullandığım dilde bir değişiklik oldu. bocalayan bir insan Bekir. Ama bu bo- calamayı hiç abartıya kaçmadan, çok ince bir çizgide götürüyor oyuncu. Düşünmeye teşvik etmek... -Salkım Hanımın Taneleri de önceki fîlminiz 80. Adım gibi politik tez ileri sürmüyor. yalmzca olaylan sergüemek- le yetinryor_ Neden böyle bir tercih ya- pryorsunuz? GtRfnJOĞLU- Bence bir yönetme- nin sorumluluğu da bu kadardır zaten. Her iki filmde yöneldiğim konular be- nim politik olarak nerede durduğumu açıkça gösteriyor sanınm. Ancak bu po- litik duruşu seyirciye karşı belirginleş- tirmeninkarşısındayım. Politik duruşu- muz filmde ne kadar belli olursa olsun bu izleyici üzerinde bir tez kuracak ha- le gelmemeli. Öyküyü sunduktan son- ra izleyiciyi seçmeye değil, düşünmeye teşvik etmek bana daha doğru gelıyor. - Belgeselcilikten gelen bir yönetmen olmanın sinemanıza ne gibi katkılan olu- yor? Salkım Hanımın TanelerTnde bel- gesel ögelere ne kadar yer verdiniz? GtRITLİOĞLU- Belgeselcilikten ge- len bir yönetmen olmam sinema filmi çekerken çok iyi ön araştırma yapma- ma, maddi hata yapmamama yanyor. Sinemacı kişiliğimle belgeselci yönümün buluştuğu nokta burası bence. Yoksa. belgeselde kullandığınız teknıklerle sı- nemada bir oyuncuyla karşı karşıya ol- duğunuz an arasında çok fark var. Bu- gün hâlâ zaman zaman bazı kamera kullanımlanmın belgeselciliğe daha yat- kın olduğunu görüyorum. Salkım Hanımın Taneleri 'nde de bel- gesel öğelen tümüyle çıkanp attğımı dü- şünmüyorum. Örneğin Aşkale sahne- leri filmin belgesel nitelik taşıyan bö- lümleri. Çünkü yaşanmış bir gerçeklik var Aşkale'de. Dolayısıyla o bölümün her karesi yaşanmış olaylann verilerinden yola çıkılarak çekildi. Senaryo çalışma- sında da buna dikkat edildi. Hatta ben o sahneleri o dönemlerde kullanılan 8 mm.lik kameralarla çekmek istiyordum amaolamadı. - 80. Adım ve Salkım Hanımın Tane- leri'nin sinema diü ve izlenme oraru açı- sından izleyiciyle daha >akınlaşügınız filmler olduğunu söyleyebüir miy iz? GtRİTLİOĞLU- 80. Adım, izleyi- ciyle köprü kurmaya çahştığım ilk film- di. Kantodan Tangoya, Suyun Öte Yanı ve Yaz Yağmuru adlı filmlenmde sez- gilerim de\Tdeydi, daha sereserpe, da- ha özgürce çekilmiş, kişisel filmler ola- rak görüyorum onlan. Yönetmenlik bi- lincimin devreye girişi ise 80. Adım'da oldu. Özellikle dil açısmdan izleyiciye yaklaşmaya çalışrım. Belki istediğim kadar başanlı olamadım. Ancak filmin çok fazla izleyici bulamamasının asıl nedeni dağınm firması aracılığıyla de- ğil, sinema sahiplerinin talebiyle viz- yona girmesiydi. Salkım Hanım'ın pro- mosyon olanaklanna sahıp olsaydı ve iz- leyicinin Türk filmlerine bu kadar ilgi duyduğu bir dönemde gösterilseydi, o da en az Salkım Hanım kadar çok ilgi görebilirdi. Salkım Hanıımn Taneleri'nde ise iz- leyiciyle aramdaki uzlaşmazlığı gerçek- ten kaldırabilmek için çok çabaladım. Da- ha sade, daha basit bir anlatım diline yönelip hikâyeye yüklenmeye çalıştım. 'Sırça kûmcsimde yaşıyordmn' - Kişisel sezgilerinizi biraz daha arka plana abp popüler sinemaya yaklaşmak kendi içinizde çelişkiler yaratmadı mı? GİRITLİOGLL-Aslında buradaki doğru sözcük popüleriik gerçekten. Ama Salkım Hanımın Taneleri'nin beni, çek- tiğim film anlamında popülistliğe itti- ğini hiç düşünmüyorum. Şu anlamda bir popülistlik söz konusu olabilir: Ben eskiden daha sessiz sedasız film çekıp, Ankara'da sn^a kümesinde yaşayan bir yönetmendim. Ancak Salkım Hanım'ın daha çekim aşamasından itibaren med- yamn ilgi odağı olması beni daha önce- ki prensıplerimin dışma çıkmak zorun- da bıraktı. Hiç bu kadar fotoğraf maki- nelerinin ve kameralann önünde olma- mıştım örneğin. Bunlar bana çok sıkın- tı verdi. Türkiye'de hem düzeyli hem de izle- yiciyi çekecek bir fıhn yapmamn peşin- deydim bu filme başlarken. Salkım Ha- nımın Taneleri'ni diğer filmlerim gibi kendi sinema dilime yatkın, bazı sine- ma seyircilerininsss tammladığı gibi 'zor' bir dille de çekebilirdim. Ancak fil> min,' Varlık Vergisi'ni en iyi biçimde an- latabilmesi için izleyicinin beğenisiyle uyuşabilmesi gerekiyordu. Bunun için de izleyiciyle aramdaki perdeyi kaldır- mak istedim. Kısacası kullandığım dil- de ve şimdiye kadar sıkı sıkıya bağlı ol- duğum gizlilik saklılıkilkesinde bir de- ğişiklik oldu yalmzca. Jean PtıUippe CoHard'dan Rahmaninof yorumu • KühürServisi- Rahmaninof'un 2. Piyano Konçertosu'nun seslendirileceği Bilkent Senfoni Orkestrası'nın 30 Kasım konsennin solisti Jean Philippe Collard. Uluslararası M. Long-J. Thibaud Piyano Yanşması ve Uluslararası Cziffra Piyano Yanşması birincilik ödülü sahibi Jean-Philippe Collard, Fransa'nın dünya çapındakı piyanistlerinden. Sanatçının, 50'den fazla CD kayıdı bulunuyor. Konsen sanat yaşamında 51. yılını, Bolşoy Tiyatrosu'nda ise 31. yılını kutlayan . Fuat Mansurov yönetecek. Sanatçı, Bolşoy Tiyatrosu, ve Tataristan Devlet Senfoni Orkestrası Baş Şefi. Saint-Saens'in 'Yellow Princess' Operası Uvertürü ve Çaykovski'nin 4. senfonisi konser programında yer alan diğer yapıtlar. Biletler BÜ Müzik ve Sahne Sanatlan Fakültesi Gişesi, Çarşı Çankaya. Beymen Club, Dost ve Bağdaş Kitabevi'nden sağlanabilir. Server Tanffli, Nâzmı HKmenn ozgunhığünu anlatacak • Kültür Servisi - Nâzım Hikmet Vakfi Kültür Merkezi Toplantı Salonu'nda haftalık kültür-sanat akşamlan başlıyor. 30 Kasım Salı günü saat 18.3O"da Server Tanilli 'Çağdaş Türk Şiirinde Aşk ve Nâzım Hikmet'in Özgünlüğü' başlıklı bir söyleşi gerçekleştırecek. Nâzım Hikmet Vakfı'nda Aralık ayında aynca; 9 Aralık Perşembe saat 18.30'da ' 20. Ölüm Yılında Behçet Necatıgil' anma toplantısı, 16 t Aralık Perşembe saat 18.30'da 'Şairlerden Nâzım Hikmet Şiirleri' şiir akşamı yer alıyor Kemal Özer'in 45. Sanat Yılı • KüHür Servisi - Kemal Özer'in 45. sanat yılı bugün saat 16.00'da BEKSAV'da kutlanacak. Suna Aras'ın ( hazırlayıp sunduğu toplantıda Cengız Bektaş 'Kemal Özer'le Bir Kazanda', Doğan Hızlan 'Kemal Özer Şiirinin Izinde', Sennur Sezer 'Kemal Özer'de Kadın' Portreleri', Adnan özyalçmer 'Kemal Özer'in öykücü Yanı', Afşar Timuçin 'Kemal Özer Şiirinin Toplumcu Yanı', Enver Ercan 'Kemal Özer'in Günlükleri', Cengiz Gündoğdu 'Yanıtlanyla Kemal J Özer', Yusuf Çotuksöken 'Kemal Özer Şiircesi', '[ 'İnsan Yüzünün Tarihinde Bir Cümle', Akgün Akovat 'Kemal Özer Şiinnde Kuş lzleri ye Genel Bakış', Tevfik Taş 'Kemal Özer Kemal Ozer'in Kurdudur', . Mustafa Bayram Mısır 'Kemal Özer Şiiri Günce ve Lirizm', Sadık Albayrak 'Kemal Özer'in Yeni Şiirleri' başlıklı konuşmalarla katılıyor. AHıerto Pomeranzin resitali ttalyan Kültür MerkezTnde • Kültür Servisi - Alberto Pomeranz"ın piyano resıtali îtalyan Kültür Merkezi'nde 13 Aralık \ Cumartesi günü saat 19. 00'da gerçekleşecek. ' Borusan Kültür ve Sanat Merkezi'nin katkılanyla yapılacak konserde Johannes Brahms'm, Maurice Ravel'in ve Frederic Chopin'in yapıtlan yorumlanacak. Roma'da doğan Alberto Pomeranz, Egon Petri'nin öğrencısı oldu. Rina Rossi'nin yönetimınde S. Cecilia'dan en yüksek dereceyle mezun olan sanatçı, Guido Agosti ile oda müziği, Venedik'te Gino Gorini ile Modern ttalyan Müziği ve Franco Ferrara'nın orkestra şeflıği kurslannı takip etti. Pomeranz, yaklaşık 75 ülkede, Avrupa'da, Güney Amerika'da, Afrika, Ortadoğu, Asya, Çin ve Avustralya'da pre-romantik ve modern müzik agırhklt konserler verdi. Ressam Marek Brzozovvski yarm Mersm'de H Kültür Servisi - Polonyalı ressam, grafik tasanmcısı, illüstratör ve sanat yönetmeni Prof. Marek Brzozovvski 29 ve 30 Kasım günlennde bir dizı etkinliğe katılmak için Mersin'de olacak. Yann 09. 00-12.00 arasında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde atölye çalışması yapacak olan sanatçı, 18 OO'de Teoman Unüsan Sanat Galerisi'nde kendi resim sergısinin açılışına da katılacak. Sanatçının 40 yapıtını içeren sergi 15 Aralık'a dek sürecek. Brzozowski, salı günü 10.30-12.00 arasında' güzel sanatlar fakültesinde konferans verecek, 17.30'da da lçel Sanat Kulübü Nevit Kodallı Salonu'ndaki söyleşiye katılacak. Halen Bilkent ' Üniversitesi Grafik Tasarımı Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışan sanatçı, genelde akrilik tekniğiyle ürettiği yapıtlannda masalsı düşlerin sıcaklığını dı şavurumcu bır tarzda yansıtıyor. ' BHSAV Tîyatpo Atölyesi'nden Xok UzaMardan Geüyopuz1 • Kültür Servisi - BEKSAV Tiyatro Atölyesı 1999- 2000 sezonunu Çok Uzaklardan Geliyoruz adlı ı oyunuyla açtı. 30 Kasım'da Muammer Karaca > Tiyatrosu'nda galası gerçekleşecek olan oyun 5 ve 12 Aralık tarihlerinde de aynı salonda, ocak ayı içinde de Banş Manço Kültür Merkezi'nde sahnelenecek. Reji, koreografi ve dekor tasanmını, atölyenin kurucu yönetmeni Ayşe Emel Mesçi'nin üstlendiği oyun Türkiye'nin büyük bir kentinde iki satırhk bir faili meçhul haberinin duyuhnasıyla başlıyor. Bir şiir ; kolajı özelliğini taşıyan oyunun metin yazımı ve şiir . montajı Ali Berktay'a ait. BUGÜN • BABYLON'da Ayşe Tütüncü Piyano-Perküsyon - Grubu'nun depremzeler yaranna vereceğı '17 Ağustos'u Hatuiayahm' konsen saat 18.OO'de izlenebilir. (292 73 68) ' • CRR'de saat 19.30'da Türkmenistan Devlet NefesH Sazlar Beşlisi'nin vereceği konser gerçekleşecek. (232 98 30) • KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ'nde 13.00-18.00 arasında gerçekleştınlecek 'Türkiye'de Kadın Kimliğiyle Yazmak' konlu atölyeye kadın ' yazarlanmız katılacak. (534 95 50) ı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle