13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 EK>M 1999 PERŞEMBE O L A Y L A R V E ( J O R X J Ş L . E R [email protected] Natura Ludens (*) PTOf. Dr. BetÜl ÇOTUKSOKEN htanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümii F riedrich Nietzsche, 'Yurı_n_- dıran insan, her türlü olup biteni bûyük ların Trajik Çağında Felsefe' adlı yapıtında Herakfcitos'un felsefı söylerninde yer alan ki- mi düşünceleri şöyle yorum- lar: "Bu evrende, oluş Oeyok- ohna, yapma Ue yıkma, hep aynı suçsuz- hık içinde ve işin içine ahlak bakımından sorunüuluk kaülmamak üzere, \alnız sa- natçı ve çocuğun oyunlannda vardır. Ço- cuk ile sanatçı, nasıl ovnuvorlarsa, ö.üm- süz ve canlı ateş de öyle oynuyor: suçsuz oiarakkunıyorve bozuyor,yıkıyor.-Etu oyu- nu ateşkendisitteoynuyor. Birçocuğun de- niz kenannda kum yığuu yapması gjbt, su ve toprağı yıj^yor ve dağıüyor: zaman za- man oyunabaştan başlıyor. (_) Böylece suç işlemek isteği değil. \eni yeni oynanan oyunlar gudüsü. başka başka evrenleri hayata kavuşturuyor* (1). Doga, her za- man olduğu gibi. 17 Ağustos'ta da kendi saflıgı içinde oyununu oynuyordu; yoksa biz ınsanlan 'cezalai-dırmak' gibi bir ama- cı yoktu. Doğa. kendi iç işleyişi içinde, kendi di- namikJeri içinde yapılması gerekeni ya- par. Ancak doğanm işleyişini anlamlan- ölçüde kendine ulaşan sonuçlan, etkileri bakımından değeıiendirir ve çogu zaman da alınan sonuçlardan kendini değil, tam tersine, dogayı sorumlu tutmaya çalışır. Insanın doğa ile olan ilişkilerinde be- nimsemesi gereken birinci ilke, dogayı ne ıse o oiarak yorumlamaya, anlamaya ilışkin olmalıdrr. Renaissance'tan beri de üzerinde durulan bu değil mi? Bu nokta- da insan, Francis Bacon'ın dediği gibi davranmalı; doğanın hizmetkân ve yo- rurrüayıcısı olmalıdır: bomoministeretin- terpres. Doğaya yönelen insanın başan kazana- bilmesi için, olup bitenleri bağlantıh bir biçimde değerlendirmesi neredeyse bir zorunluluktur. Bağlantılı düşünmeyi içsel- leştırebilmiş insanlar ancak dogayı anla- yabilir ve gerektiği gibi yorumlayabilir- ler. Doğanın düz işleyişi içinde 'sonuı'dan söz edilebilir mi? Sorun, ancak karşılaş- ma anlannda oluşabilir ya da fark edile- bilir. Insanla insanın, insanla diğer varo- lanlann ya da insanla doğanın karşılaşma- sında 'sonuı'dan söz edilebilir. Her tûrlü varolana yönelimi amaçlı olan insan; so- runu, sorunlu durumlan yakalayabilir, kavrayabilir. Buda yineolup bitenlerara- sında baglantılar kurabilmekle ilgilidir. Düşünme ediminin insana açtığı en bü- yük olanak belki de, olup biteni 'saruü' bir ortamda yeniden yaratrnakla, yeniden ko- numlandırmaklabağlantılıdır. Düşünme- nin bu biçimine biz çogun 'hayal etme' de- riz. Bu, olup biteni imgelemde yeniden, bir kez daha yaratmaktan başka bir şey de- ğildır. Duşünmenin bu türünde, olası tüm durumlar, koşullar birbakıma dikkate alı- nır. îşte, bir bilim adamını ya da dünya- ya bilimsellik açısından bakan bir insanı, bu niteliklere sahip olmayanlardan ayıran da budur, bilim adamı, imgelemini her za- man etkin kılan kişidir. Oysa insanlann çogu sadece sanatçıla- nn bu güçten yararladıklanm düşünür- ler. îmgelemin etkin kılınması biçiminde bir düşünme deneyini gerçekleştireme- yen, dolayısıyla da bağlantılı oiarak dü- şünemeyen insanlardan, hiçbir olayı de- ğerlendirmeleri beklenemez; onlar için olup bitenler, olaylar henüz 'veri', hatta birer tpttnı' bile değildir. Böyle bir du- rum, dogayı hiç mi hiç hesaba katmama gibi bir sonucu da beraberinde getirir. Üs- telik, insanlar kendi 'kör' amaçlan uğru- na dogayı kullanmaya kalkışırlar, tüm saf- lığı içinde oynamayı sürdüren dogayı an- lamadan. dinlemeden. Doğa-insan ilişkisi içinde insanın ser- gilediğı bu körleşme durumu, insan-insan, insan-toplum ilişkisinde de varlığını sür- dürür. Aynca burada, günümüz dünyasında sık sık dile getirilen kavramlar vurgula- narak toplumsal bağlamdaki körleşme durumu yaşanır. İnsanlann, toplulukla- nn kendi kendilerini yönetmeleri istenir; bu noktada en çok da demokrasi vb. kav- ramlardan söz edilir. Ancak Icörleşıne'den birtürlü kurtulamayanlann elinde bu kav- ramlann hepsi yozlaşır, tükenir. Çünkü top- lum henüz, gerçek anlamda bir bilgi top- lumu olmamıştır; gerçek anlamda bilgi- ye sahip olan kişilerin sözü hiç mi hiç dinlenmemiştir/dinlenmemektedir. Ade- ta bilgiler başka bir bölgede bulunmak- ta; insanlar bambaşka bir dünya içinde yaşamaktadırlar. Bilgi; insan dünyasını doğaya uygun bir biçimde dönüştüreme- mektedir. İnsanlar amaç koyan varlık oluşlannı öylesınekötü birbiçimde kullanmaktadır- lar kı. doğanın gızlıden gizliye 'bana gö- re yaşa!' diyen sesıni bir türlü duyamaz- lar. Stoalı fîlozoflar da böyle demiyor muydu? Onlar için temel ilke, doğaya gö- re yaşamaktı: erga naturam vtvere. Hat- ta buradaki 'doğa' sözcüğü, kimi fîlozof- lar tarafından, insan bağlamında 'akıl' oiarak da yorumlanmıştır. İnsanın kendi doğasına. yani aklına uygun oiarak yaşa- ması gerektiği üzerinde özel oiarak durul- muştur. Ancak zaman zaman da insan ak- lı, bütün olumsuzluklardan sorumlu tutu- lur olmuştur. Kimi çevreler kasıtlı oiarak ağır faturayı, aklın önplana geçtiği çağ- cıllığa (modernliğe) çıkarmakta ve özel- likle genç insanlan bilimsel bilgınin çok uzağına düşürmeye çalışmaktadırlar. Fakat birkez daha sormamız gerekiyor Gerçekten aklımızı kullandık mı/kulla- nabiliyor muyuz ya da aklını kullananla- n, bilgiye ulaşan insanlan ne ölçüde yet- kili kıldık? Görünen o ki, aklı ve bilgiyi hep bir yana bırakıyor; kör amaçlanmız ve inançlanmız uğruna her şeyi, herkesi, kendimizi, geleceğimizi feda ediyoruz; heT türlü 'deprem'ı süreklı kılıyoruz! (*) Oynayan doğa. (1) Friedrich Nietzsche, Yunanlılann Trajik Çağında Felsefe, Çev. Nusret Hı- zır, Bilim/Felsefe/Sanat Yayınlan, Ist., 1985, 55. 51-52. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Kavakçı'mn Görevi Olay Yaratmak... Sabaha karşıydı, kapı birden vuruldu, uykuday- dık, ftrtadık. Kapının önünde karagiysili üç kişi. Alıp götüreceklermış! Oysa üç ay mehil almıştım. Kâ- ğıdı görmek istediler, alelacele bulup getirdim. Baktıtar. "Geç kalmışız" dediler. Aşağıda araba bek- liyormuş, yan apartmandan da bir genç kızı almış- lar. Üzüldüler, beni alıp götüremediklerine!.. Hep bilinen bir şeydir. Polis gecenin bir vaktin- de gelir evınize, ister istekle, ister zorla alır götü- rür. Sanki sabah aydınlığında bu işi yapamazlar- mışgibi!.. Bayan Kavakçı ya da böyle davranmak ıstemiş- ler. Milletvekılliğinin düştüğüne dair TBMM Baş- kanlıktezkeresini alan DGM Başsavcısı hemen ey- leme geçmış; açılmış olan 312'hk davanın sanığı eskı milletvekilini bir an önce sorguya çekmek is- temiş... Acelesi neydi, bilemem! Belki de Bayan Mer- ve'nin yurtdışına kaçması söz konusuydu. Eski mil- letvekilinin evine iki emniyetçi gelmiş, ama Fazi- letçi milletvekilleri kapıyadikilmişler. "Hayır, arka- daşımızı götüremezsiniz" demişler. Görevliler ça- resiz geri dönmüş. Bu kez Başsavcı gelmiş kapı- -nın önüne. Yıne Faziletçi kırk milletvekiii kale gibi direnmiş Başsaycı'ya... Yasanın uygulanmasını önlemeye kalkışmak suç değil midir? Milletvekiii olmak, polislere, savcılara direnmek hakkını verir mi? Kısacası, günlerdirolay büyütüldükçe büyütül- dü. Meclis Başkanı "Bayan Merve Kavakçı mil- letvekiii değildir" diye belge gönderir, savcılık da işin gereğini yapmak ister, ama kırk milletvekiii yasalara karşı çıkar. Yasa egemenliğine meydan okumaya kalkışır. Şimdi birçok soru var yanıt bekleyen. önce Ba- yan Kavakçı Meclis'te ant içmediği için milletve- killiğini elde edememiş. Herkes bilir ki kürsüden ant içmedikçe gerçek bir milletvekiii olunamaz. Üs- telikBakanlarKurulu, Bayan Kavakçı'yı ABDyurt- taşı olduğu için TC yurttaşlığından çıkarmış. Hem milletvekiii değil hem de Türk uyruğu değil! Üste- lik birçok konuda adalet önünde, doğal oiarak önce savcılık önünde hesap vermesi, sorgulan- ması gerek... Fazilet yandaşları kıyameti koparıyorlar, bir mil- letvekilinin evine gece baskını yapılabilir mi diye! Pek çok polıtikacı, basıncı da bu görüştedir; on- lara göre, bir sanığın gözaltına alınmak istenme- si Türkiye'de özgürlük ve de demokrasi olmama- sının kanıtı!.. Yazık ki, Başbakan bile bu konuda garip şeyler söyledi: "Bir hanım gece yansı evin- den alınıp götürûlemez" diye bağırdı... Cumhur- başkanı ise daha doğru konuştu. Adalet işinde da- ha ılımlı davranılmasını anımsattı. Ama bu güzel dilekler herkes için olmamalı mı? Ellerinde herhangi bir belge bulunmayan görev- liler evleri gece gündüz demeden basıp insanla- n yaka-paça götürmüyorlar mı? Hatta suçlu suç- suz demeden öldürmüyorlar mı? Bu tür çirkin uy- gulamalar karşısında Başbakan da Cumhurbaş- kanı da niye aynı tepkiyi göstermezler? Bayan Merve'nin hangi ayrıcalığı var? Faziletçi olması, seçimlerde milletvekiii seçilmesi, ama Meclis kür- süsünden Atatürk devrimlerine, ilkelerine ant iç- memesi; başındaki türbanı çıkarmamakta diren- diği için milletvekilliğini yitirmesi, üstelik de aday olurken ABD'Iİ kimliğini saklaması mı? Bütün bun- lar nasıl unutulur da görevini yapmaktan başka su- çu olmayan bir savcı böylesine kınanır? Bayan Merve'yi alıp götürmek için sabahı bek- lemek elbet daha uygun olurdu. Ama kırk millet- vekilinin yasa uygulayıcılanna karşı direnmesi ka- badayılık, bir çeşit kuvvet gösterisi değil midir? Merve Kavakçı bir görev üstlenmişe benzer; durmaksızın olay yaratmak, irtica bayrağını her ça- reye başvurup Atatürk Cumhuriyeti'nin üstüne dikmeye çalışmak... Ama şairin dediği gibi, "Boşuna gayretin me- zarcı" GEYVE ASLtYE HUKUK HÂKİMLİĞt'îSDEN Sayr. 1999/56 Davacı Hüsnüye Candan tarafından davalı Nagihan Dayanç aleyhme mahkememizde açılan velayetin nezi davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karan gereğınce; Zübeyde Hanım Cad. Harb-lş Bahti- yar Sıtesı B Blok, Kat: 1, D: 2 Adapazan adresinde mukim davalı Nagihan Dayanç'a dava dilekçesi tüm aramalara rağmen teblığ edılemediğinden, duruşma günü olan 5.11.1999 günü saat 09.25'te mahkememiz- de hazır bulunması veya kendisini bir vekil ile temsıl ettıımesı aksı takdırde yokluğunda karar verileceği hu- susu davalı Nagihan Dayanç'a tebliğ yenne kaim ol- mak üzere ilan olunur. 24.9.1999 Basın: 48330 260599 ve 06811 tarih ve sayı ıle tastık ettirdiğim vergi levhamı kaybettim. Hükümsüzdür. TAYFUR VZUNKAYA İmarAffı Asla!.. AHMET TABBAN_feo/o/7 Yüksek Mühendisi örevim gereği, 1966 Varto depremi dahil, memleketimizde meydana ge- • len büyük depremlerde bulunup çalış- malara ka&lmış bir uzmanım. O zarnan- dan beri gördüğüm, yöneticilerden işittiğim, hep aynı sözcükler olmuştur. Bu sistem yülardır böyle gidiyor. Ama konuya köklü çözüm getirecek olan mevcut kanun ve yönetmelikler, va- tandaşa gereği gibi anlatılmıyor. Olay ortada, ülkemiz deprem kuşağında, doğal- dır ki değişik zamanlarda, belli bölgelerde dep- remler olacaktır, bu kaçınılmaz sonuçtur. öyleyse en önemli konu. 'depremedayanıkb konut'yaprnak- tır. Bununla ilgılı Afetler Kanunu'na ve 'AfetBöl- geterindeYap_-.c_JcYap_bu-Hakkınd_üdYönetme- Kk'e uyulma zorunluluğu vardır. Bu bir kanun ge- reğidir. Şimdi biz sosyal yaşantımızda, mevcut kanun ve nızamlara uyrnadığîrnız an cezalandınlınz. Ama bu inşaat sektöründe böyle değildir. Yazıkki, inşaat sek- töründe yönetmetik'e uymadan yaptıgımız bina deprem anında çökerse ödüllendirilirsiniz. Nasıl mı? Olaym (depremin) meydana geldiği bölge, ka- nun gereği, hüküroetçe genel hayata etkili görülûp, 'afetbölgesi' ilan edılmıştır. Hasar tespit sonucu, ağır hasar gören ya da yıkılan konutlann yerine yenisi- ni yapmak yükümlülüğü doğmaktadır devlete. Şimdi, siz bulunduğunuz deprem bölgesinde ka- nun ve yönetmeliklere aykın bina yapmışsınız ki aykın insaatınızın hatasım devlet yüklenince odül- lendirilmiş oluyorsunuz. Böyle şey olmaz, siz yap- tığınız yasadışı bir işin bedelini hükümete-devlete ve dolayısıylamillete maddi ve manevi oiarak yük- leyemezsiniz. Devlet, vatandaşına 'kanun ve yönet- niclik'i hatırlatarak. yıkılan veya ağır hasar gören binanız yönetmelığe aykındır, devlet yerine yeni- sini yapmayacaktır diyebildiği ve bir depremde de bunu uygulaya'bildiği an sorun kendiliğinden çö- zülecektir. Vatandaş ya da müteahhit kendini otokontrolle dısipline edecek, yasadışı işler yapmayacak. ken- diliğinden konuçözümlenmeye girecektir. Ama bu gerçeği, böyle bir ortamda hiçbir hükümet ya da devlet söyleyemez ve yapamaz. Îşte, devletimizin büyüklüğü buradadır, yaptıgımız hatalan afFetmek- te, bizleri bağışlayarak hayatımızın devamını sağ- lamaktadır. Tabii devlet, ulusu için vardır. Bu böy- le iken devletimize nasıl yardımcı olabüiriz? Bu ko- nuda daha neler isteyıp, ne gibi önerilerde buluna- biliriz: 1- Ulus oiarak, konuyu çok iyi kavrayıp her an için deprem olabileceğini kabullenip, yönetmelik- lere uyarak 'depreme day'anıkh bina' yapmalıyız. Bu konu kapsamında, işin başlangıcı olan yer se- çiminden tutun da, binanın iskân ruhsatı verilince- ye kadar geçen sorumlular kanunen belirlenmeli, gerektiğinde cezasal yaptınm uygulanmalıdır. (Va- tandaş daire satın alırken her şeyi bitmiş olan bi- j^tpanız yıkılmıştır. Böyleltkk kanun ve nizamp nada, depreme dayanıklrhgıqıvar_}__rma mecbun- yetinde değildir. O zamana kadar bu konunun hal- ledilmiş otması gerekir.) a) Kamu ihalelerinde öngörülen müteahhıtlik hizmetleri, piyasada iş yapan müteahhitlere de ay- nen uygulanmalı (kame konusu), inşaat aşamasın- da beîırlenen 'yapuuıı fenni sorumiusu' müteahhit tarafindan değil, bağlı bulunduğu (TMMOB) Mü- hendislik Odası tarafindan görevlendirilmelidir. b) Zemin etütlerine önem venlmelidir. Bundan böyle, imar planlannın yapımına esas teşkil eden jeolojik gözlem etütlerine son verilmeli, teknolo- jinin icaplanna uyarak jeo-teknik etütler istenme- lidir. Gerektiği an, belediyesinin öngördüğü yerler- de, bu konu, ada veya parsel bazmda istenmelidır. c) İnşaat sektöründe, ara eleman (usta, demirci, kalıpçı vb.) ilgili bakanhklann açacağı kurslarla (imar müdürlüklerinde) yetiştirilmeli, mevcutlar sertifıkalandınlmalı, kontrollerde bu elemanlar aranmahdır. 2-Belediyelerbünyesinde '.vapıdtenetimi' için ör- gütlenmeye gidilmelidir. a) Belediyelerde çalışan imar müdürlerinin öz- lük haklan belediyesinde, idari yönüyle bakanlığa bağlı kalmalıdır. Eskiden olduğu gibi. 3- Afet öncesi bir çalışma biçiminde de düşünü- lebilir. Ülkemiz için. 'deprem sigortasT zorunlu kı- lınmahdır. Bunda devletin katkısı olmalıdır. Konu- yu disipline edebilmek için yıkılanın yerine yeni- sini yapmaktansa. başlangıcında önlemli olunma- lıdır. Konu geliştirilip tartışılabilir. 4-Aslaimarafriçıkanlmamalıdır. Bukonu,Ana- yasa'ya konularakpolitikadan anndgJM-^te,_; ^.__ Bugun dunyada, kulan*yor. Bu terdhin tek bir nedeni var; UoceM, en sorunsuz enerji kaynağı olan eiektriği, hem verimfi hem de güvenK şeküde kulanan, birçok üstün özeSğe sahip tsıtalar üretiyor. Si_ de soğukiar bastırmadan bir LuxeN Elektrikli Isrtıcı alın, Luxetl stcaktığını uzun yıüar yaşaytn. LUXELL2870 KUMTEL 2700 LUXELL 2820 KUMTEL 2000 KUMTEL 2025 LUKILL, KUMTIL'İN TlfCİLLİ MAIKAf IDII. ı llt'lllfi? mo ,{ Uo,.k.e>up er,.ı,n w.b >,.eS , w.« , ıTSLÜiS_y_ı«i*«İH74S7.ilnıı^rı_nl/Gi»ıön_ı(O5n^ J (MUMU) r/UMSOBÎU) H«M 9 * l_i. Şlü*-_ç. •« H _ W&_TO«1-nl>-» W-Ui V - H Î - M •«TnıwiT»ı»ı<-ıiıV-ii-ırmı_n-ıriT 15TTTIITIMİİ litrfıi-jı imırt _tı_ıiir w i m m m f ûr-ı'ir 7n7it.-iir-rfft wiffTffîiwi-tTiM-.ffi-|tii7|fınılrrPnmiTn'W'7**-Sı-ı|iııBtH 7itHU-m\piAfroıtınn)Vo*-u*m 215 M7İ İ_U_* IDIn IkM Nt 3M17744HI S« • Kk__a IL^ _H 3M0«fa_^/____ı 4717ZIS4a__^ ıj_P4M_MÎ3_*_I__fc(lîttl___r_y____ı 713 7154-l-^JfcUVlMlla^l-JlSiîl»* • (_*-ı B__ ai 1431 • _n_# Ui » _U _S'4 • ^ i k 1131W (__H_U_6II_W Olta _ 717 7 M ^ ^ _ıı»^--2-'4_>ı.-_«i-.-iıfi<-ı»»agı>g.ınıi -ı umtmnp^4i*ıim^.{vüâh^aMm$m-^^^^maSsmmi*tf^mımMmKaıiJmm»i — jtt-V-^-^l-_i__M-W.>»-^^-^K2»-M-}^ğj-^^ 377M 2151JJMI2 7U- S-UBOL {MÜH l . Ş« !57 S_7«5 «54J. ta» _ . ErlMMIMvı IIMMMI PENCERE Amerikan Yurttaşı Olduğu İçin mi?.. Evde yalnızdım. Kapı çalındı. Açtım. Eşikte ka- rayağız bir adamla bir kadın. Adam ter içinde. Su- ratından düşen bin parça. önce azarladı: - Burasını bulmak için iki saat dolaştık. Ne denir? Sonra içeri giımek istedi. Önüne geçip yolunu kesmek zorunda kaldım. - Kimsiniz?.. Sert bir davranışla elini arka cebine attı; kimli- ğini tabanca gibi çıkanp salladı: - lcra memumyum. Adam karannı vermiş, içeri dalacak, ne var ne yok haczedecek; burnundan soluyor... Sordum: - Kimi aradınız?.. Bir ad söyledi, ben değilim, kimbilir kim?.. Kendi kendime düşündüm: Devlet memunı böyle mi olmalı?.. Canına okuduk devletin. Devletin memurları da şimdi bizim canımıza okumak için fırsat kaçırmıyor. • DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, pek meşhur Merve Kavakçı'yı sorguya çekmek için geceya- nsını yeğledi diye kıyamet koptu. Eskkjen bu ülkede kişiyi sabaha karşı idam eder, geceyarısı da evinden alırlardı da hiç kimsenin gı- kı bile çıkamazdı. On beş yıldan beri idam yok; ama, geceyansı polisin sanığı evden apar topar alarak sorguya götünmesi göreneği sürüyor. llk kez bu kötü uygulamaya karşı ülkede birtep- ki oluştu. Şimdiye kadar kaç romancıme geceyansı der- dest edilip götürüldü?.. Kaç ressam uykusunun en derin yerinde yata- ğından kaldınldı?.. Kaç yazar demokrasi rüyası görürken polisçe alınıp karanlığa gömüldü?.. Kaç gazetecinin tepesine tam da geceyansı po- lis dikildi?.. Hele sıradan yurttaş "Karakolda ayna var" tür- küsünü söylerken kimin umurundaydı?.. --M ' • • .£ Peki, polis geceyansı Merve Kavakçı'mn evine gitti diye neden kızılca kıyamet koptu?.. Cumhurbaşkanı Demirel.. $•-.. Başbakan Bülent Ecevit.. Başbakan Yardımcısı Bahçeli.. t' •. FP lideri Kutan.. j ANAP lideri Yılmaz.. Bakanlar.. \ . Milletvekilleri.. " Tümü birjden ayaklandılar, demeç üstüne demeç verdiler; DGM Savcısı Nuh Meta,Yüksel hakkın- da soruşturma başlatıldı. % .»»> • • Peki, geceyansı evinden apar topar alınarak ka- rayoluyla Ankara'ya postalanan Yeni Asya gaze- tesi sahibi Nurcu lider Mehmet Kutlular yurttaş değil mi? • Hem M«rvdKavökçf Anterikan yutttaşı... - \ Kutkjlaf TÇ yurttaşı.. i Birisi için kıyamet kopuyor.. öteki için tıssss.. ^ K *~ -• Neden?.. Yoksa Amerikan yurttaşı, kendi yurttaşımızdan daha önemli diye mi?.. •\ Sevgili torunum NÎSANUR'a dünyamıza hoşgeldin diyorum. MEHMET YALÇIN Fkim 1999 Bugün depremin ' gunu Profesyonel gönüllülerimiz hâlâ depremzedelerin vanında!. Deprem Bölgesi Rehabilitasyon Merkezleri İHTİYAÇ LİSTESİ Havaların soğuması, okullann açılması ve tatilin bitmesi gibi yaşadığımız pek çok olumsuz etken ortada. Deprem bölgesinde hâlâ zor koşullarda hayatlarını sürdürmeye çalışanlar var. Hatta içi veya hatta sonu günterinden birkaçını bu insanlar için ayırabilecek gönüllüler arıyoruz. Yardımlannız için: (0212) 292 08 00 - 292 08 01 Ç^tmt Ttrttp'mİB GtUctk Gtmcal MARDİN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1999,191 Davacı Halime Sergı tarafindan davalı Muammer Sergi aleyhine açılan boşaırma davasında; Davalı Muammer Sergi'nin adresi meçhul olduğundan ve adına tebligat ya- pılamadığından dolayı ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir. Davalı Sadettin oğlu 1938 d.lu Muammer Ser- gi'nin eşi Halime Sergi tarafindan aleyhine açılan boşan- ma davasının duruşması 3.11.1999 günü saat 9.00'a bıra- kılmış olup, davalı duruşmaya gelmediği ve kendisini bir vekılle temsil ettirmedığı takdırde. duruşmanın yokluğun- da yapılarak karar verileceği dava dilekçesi tebliği yerine kaira olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 48991
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle