13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1O EKİM 999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Türbanlılar Marma-a Üniversitesi'nin kapısıra dayanan ve öğrend olduklarını iddia eden türbanlı güruh.Körfez depreninde ölen binlerce insanı eylemlerine malzeme yapıyc; pankarta "7.4 yetmecimi" yazıp .^Tanrı'nın yeni bir gazabına karşı milleti u/arıyorlar. Ancak, üniversite öğrenasi olduğunu iddia eden bu güruh, ellerinoeki pankarta "yetmedi mi" diye yazarken soru eki "mi"nir ayrı yazılması gerektiğini bilmeyecek denli Türkçe özürlü. Bunlar, başlarındaki türbanı çıkartsa bile üniversrteye alınmamalı. Yallah, Arabistan'a gitsinler! Tefc 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektrorek posta: somdposta.cumhiaiyetcom.tr - Televizyondan naklen rehine pazarlığı yapılmış... "Bana rehineni söyle. sana revtinaini sövlevevim!" dana'da polis, aldığı ihbar Ü2erine istihba- ratını yapıyorveyasadışı birörgütün "hüc- re evi" adresini saptıyor. Sonra, geniş çap- lı bir operasyon düzenleyip "hücre evi"ne baskın düzenliyor. Iki kişi öldürülüyor. Operasyon planlandığı şekilde sonuçlansa "çı- kan silahlı çattşma"da yasadışı örgüt üyeleri ölü ele geçirilmiş olacak ama olmuyor. Evinde telefonla konuşurken öldürüten Murat Bektaş'm eşi Kezban Bektaş, "Kocam terörist de- ğildi. Böyle bir şey olsa benim de terörist olmam la- zım. Polisler beni niçin öldürmediler" diye haykırı- yor. Murat Bektaş'ın annesi, mezarının üzerine Türk Bayrağı dikilerek gömülen oğlunun üstündeki "te- rörist" lekesinin silinmesini istiyor. Murat Bektaş'ın oğlu Uğurcan ise hiçbir şey de- miyor. Iki yaşındaki Uğurcan, eve gelen "polis am- calar"ın ne yaptığına bir anlam veremiyor. Çocuk, annesinin üzerine kapandığını biliyor ama ne oldu- Çocuk ğunu bilmiyor. Annesinin sözünü ettiği yeşil gözlü polisin silahından çıkan kurşunlarla babasının elin- deki telefon ahizesininin nasıl kırmızıya dönüştüğü arasında bir bağlantı kuramıyor. Uğurcan küçücük bir çocuk... Çocuk, daha renkleri bilmiyor... Başbakanlık'tan her zamanki gibi arkasında Hü- samettin Özkan olduğu halde çıkan Başbakan Bü- lent Ecevrt, Adana'daki "yargısız infaz" soruldu- ğunda durup, gülümsüyor. Gazetecilere, mütebes- sim bir yüz ifadesiyle "konu"nun savcılığa intikal et- tiğini ve soruşturulduğunu açıklıyor. Soruşturmanın sonucu aJınmadan birşey söylemesinin doğru olma- dığını söylüyor ve dönüp gidiyor. Bülent Ecevit'in ekrana yansıyan yüzünden mut- luluk akıyor. Sanki, Rahşan Ecevit'e yazacağı bir aşk şiirinin dizelerini düşünüyor. Adana'da evinde otururken öldürülen Murat Bek- taş'ın iki yaşındaki oğlu Uğurcan'ın gazetelere yan- sıyan fotoğrafında ise aynı mutluluk görülmüyor. Çocuk, ağlamıyor da. Çocuk şaşkın... Aynı fotoğraf karesindeki annesi ise kızgın. Uğurcan, annesinin elinden tutmuş; annesinin kendisine kızmadığını biliyor ama ne olup bittiğini bilmiyor, bilemiyor; aklı ermiyor. Aklı erse kimbilir neler anlatacak. Bu arada, Cüneyt Arcayürek, bakın ne yazıyor: "Başkent Üniversitesi'nde bir saat konuştuktan son- ra Ecevit, kürsüden indi. Fakat döndü. Tekrar kür- süye çıkmak istedi. Rektör Mehmet Haberal der- hal koştu yetişti. Arkadan iki kolundan kavrayarak geri döndürdü Ecevit'i." Türkiye, Adana'daki "hücre evi operasyonu " so- ruşturmasının bir an önce sonuçlanmasını ve Ece- vit'in dönüp hemen açıklama yapmasını bekliyor. Kızılay Körfez depreminde enkaz altında kalan Kızılay'ın demirbaş genel başkanı Kemal Demir görevinden istrfa etti ama yerine Kızılay'ın demirbaşlanndan Yüksel Bozer geldi. Yeni yönetimin ilk işi de Kemal Demir'e, üstün hizmet ödülü vermek oldu. Böyiece ilk icraatlarıyla milletin değil birbirlerinin karagün dostu olduklarını gösterdiler! SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Hukukun yapı taşlarıyla oynarken Emekli Cumhuriyet Savcısı Aytaç Tolay, mahkeme salonunda savcının yargıcın yanında oturması ve savun- manın altta bulunmasının "marangoz hatası"ndan kaynaklanmadığını söy- lüyor: "Savcılar, Türkiye'deki sisteme sının sonunda, yargının yeniden ya- pılanması, cumhurbaşkanının seçilme- si gibi tartışmaların Anglosakson hu- kuk zeminine çekilmesi sürpriz sayıl- mamalıdır. Iki hukuk sisteminin karşılaştırıl- ması uzun bir konu. Aynı zamanda göre yargıç sınıfındandır. Çapraz N^—^uygulanması düşünülen ülkenin sorgulama usulünde ise savcı, yar- 1- sosyal, hukuksal ve kültürel yapısı gıç sınıfından değildir. Anglosakson hukukun bir parçası olarak bir baro gö- revlisidir. Yani avukat kökenlidir." Türkiye'de Amerika'daki gibi çap- raz sorgulu ve jürili yargı sisteminin pa- zarlanması konusunda ise şöyle di- yor Aytaç Tolay: "Hukukun üstünlüğü ve demokra- si gibi kavramlann sadece Anglosak- son hukukun bir ürünü gibi sunulma- ve tarihi gerçekleriyle çok yakından ilin- tili, kolay geçiştirilecek basit bir ko- nu değil. Türkiye Cumhuriyeti'nin ta- rihsel gerçeklerine uygun kuruluş gün- lerinin bir sonucu olarak gerçekleştir- diği hukuk devrimi, Atatürk aydınlan- masının ve cumhuriyetin yaşam teme- lini ve müeyyidesini oluşturur. O ne- denle yapı taşları ile oynarken çok dikkatliolunmalıdır." Dinciler kafalannı üşûttükleri için başlannı kapatıyoriar. I Banş Ertürk ÇED KÖŞESÎ OKTAY EKİNCt Evren'in 'ayrıcalıklı' spekülasyonu... ...Ve, sonunda Kenan Evren, yaz aylannı geçirmek için Muğ- la'nın Karabağlar Yaylası'nda önceki yıl yaptırdığı v ılla türii yay- la evini satılığa çıkartm^, MÛgla muhabirimiz Özcan 6ı- gür'ün bildirdiğıne göre 7. Cum- hurbaşkanı. I997"de 15 milyar lı- raya aldığı arazi üzerine, "yöresel tipte" inşa ettirdiği iki katlı yaz- lık konutu için "250 bin dolar" (115 milyar İira) ıstiyormuş. Bu kadar çok parayı bir "yayla evine" verecek Muğlalı buluna- mayacağı için de Karabağlar'ın güzel doğasına "hayran" olacak bir "yabancı müşteri" aranıyor- muş... • • • Önce. bu yazıya neden "sonun- da" dıyerek girdiğımı merak eden- leri yanıtlamalıyım. Kenan Evren, Muğla'nın önce- ki Belediye Başkanı Orhan Ça- maris, yazlan yayla" özlemi de, bir yıl bile geçmeden, 250 bin do- lar karşılığında galiba sona eriyor. • • • P#Wı, neden 250 bin dolarf.. Muğla rayiçlerine göre "fah^" denebilecek bu fıyatı, acaba evin "hangi özellikleri" belirliyor?.. Işte bu sorunun yanıtı da yazı- mızm başlığına neden oluyor... Evren bu tarlayı aldığında, için- de kûçük bir tek katlı "özgün yay- la evi" vardı. Karabağlar "SIT" olduğu için bu kültür varlığı evin de "komnması" gerekiyordu... Ne var kı 7. Cumhurbaşkanı için bu uygarlık kuralı geçerli olmadı. Tipik yayla evi yok edilip, yerine 2 katlı villa dikildi. Bu "imar ay- ncalığı" başka arsalar için geçer- li olmadığından, Evren'in gayri- menkulü de "yüksek rant" ka- zanmış oldu... tkincisi. yine bu tarlanın "yolu" Evren'in hatırına StT alanında izin verilen villa... kır'ın her nasılsa "daveti" üzeri- ne Karabağlar'da "komşu" bir "yurt" (içinde yayla evi olan tar- la) satın aldığında, Muğlalılar bu- nu son derece "soğuk" karşıla- mışlardı. Çünkü Evren "Yayla'ya girdi- ğinde", Karabağlar" ın, Evliya Çe- lebi'nin bile yûzlerce yıl önce vur- guladığı "sessiz ve dingin" doğal yaşama ortamı bozulacak, her yıl yaz aylarında halkın ancak bura- da bulabildiği "huzuru" iyiden iyiye kaçacaktı... Nitekim Kenan Evren'in daha in- şaata her gelişi gidişi bile "yayla ortamına" tümüyle ters düşen bir "koruma paniği" ve patırtı, gü- rültü ile gerçekleşti. Hele inşaatın fotoğrafını çekmek isteyen Yeni Asır gazetesi muhabirinin koru- malartarafından "kurşun yağmu- runa" tutulması, Muğla'nın ünlü türkûsündeki"Yaylada bülbül öt- mesin" dizelerinin artık tümüyle tarihte kalacağını gösteriyordu... îşte hem bu nedenle hem de kent halkımn geleneksel "demokrat kimliği" yüzünden Marmaris'te gördüğü itıbara Muğla'da pek ta- nık olamayan Kenan Evren, yayla evini bitırmesıne rağmen "kalma- ya" gelecek sıcaklığı bulamadı. Yerel basında ve kimi toplantı- larda da. "12 Eylül'cü Evren'in Muğla'da ne işi var?" türünden serzenişler sık sık dile getirilir olun- ca, "sonunda" Karabağlar'daki evini satmaya karar vermiş gibi görünüyor. Böyiece, "kışlan Mar- bile yoktu. Yani imar mevzuatına göre "yeni bina" yapılamazdı... Ancak 7. Cumhurbaşkanı için bu engel de çabuk aşıldı ve komşula- nndan "geçiş" sağlanarak StT ku- rallaraıa aykın inşaat olanağı ya- ratıldı... Böylesi bir "hak" (!) da diğer benzerparsellerde geçerli ol- madığından "rant" daha da artmış- tı. Üçüncüsü de, Evren'in villası- nın inşa edildiği parselde, aynca "korumalar" için ikinci birev ve "koruma kuleleri" gibi ilave ya- pılar da inşa edilmiş durumda... Şimdi villayı kim satm alacaksa, bu "imar dışı" ama "ruhsatu" (!) ya- pılan da almış olacak. Böyiece 7. Cumhurbaşkanrnın "resmi kişi- liği hatınna" göz yumulan ilave yapılar, şimdi bir güzel "para" edecekler... Aslında normal bir hukuk dev- letinde, ne eski bir cumhurbaş- kanının özel mülküne bu tür ay- ncalıklar sağlanır ne de (sağlanmış olsa bile) aynı kişiye "rant kay- nağı" oluşturmasına sessiz kalınır. Ancak, egemen politika arsa ve arazi spekülasyonuyla bütünleşin- ce, Kenan Evren de "özel imarlı" evini piyasa rayicinin çok üzerin- de satışa çıkartabiliyor. Aynı mül- kün, yeni sahibine ancak "olağanüstü yapılaşmasından anndırılarak" teslim edilmesi gereği ise Türkiye'nin kimbilir ne zarnan ulaşacağı bir "etik" olarak, şimdilık ''ütopyalarımızds" yer alıyor... HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLGEÇ KİM KİME OUM WMA~BEHİÇ AK - ^ ^ , . - ÇİZGlLİK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMÎH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN lOEkim 70/00 OUMP/MT OYUNUV?/.. 196* 're BueüN, xvm YA'NIAJ BAŞK£Mrİ onteoA, sovy£77-E& 8/BL/Ğt /'KitJCt, JHPOMyn ise ÜÇÜA/CÜ SeiM/ÇTİ. AA4E&KAU rÛ&JCÜ &OM t DA M/lltAFDAJ «teW/4/V £TYOP>ML/ A8E8B Br/Cı ouMuşru. TüKKive, senaesr Güzeçre, /iv** 6Û. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Niye Olmasın? Bütün bir ulusu televizyon ekranı başına topla- yacak bu önemli karan, günlük sabah banyosun- dan sonra boy aynasının karşısında kurulanırken al- mıştı. Yumuşacık kadife havluyu ılık bedeninin üze- rinde yavaş yavaş gezdirirken, ürperdiğini hisset- miş, "Niye olmasın?"^ demişti. Sonra parmaklarını gevşetmiş, havlu ayaklannın dibinedüşmüştü. Ke- narlan buğulanmış kristal aynada çıplaklığını sey- rederken düşünüyordu... Alımlı, genç ve güzel bir kadındı. Bunu biliyordu. Omuzlarını dikleştirdi. Za- ten uzun boyluydu, ama böyle durunca boyu da- ha da uzun görünüyordu. "Daha etkileyici oluyor..." Gülümsedi. Çocukluğundan beri boynunu kuğula- nnkinebenzetirlerdi. Her zamanki "özgüven reflek- si" ile ince, uzun parmaklarını pembeleşmiş kulak memelerinegötürdü, okşadı "Evet, niye olmasın'?.." Ortaokul, lise yıllannda el aynalanna bakıp bakıp, "ya bumum?" diye düşündüğü günler çok geriler- de kalmıştı. Bedeni geliştikçe, yüzü de değişmiş, biraz da o yıllarda yaygınlaşmaya başlayan "hava- ya kalkık minik burun" modasının etkisiyle estetik geleceğinden için için kuşku duyduğu koku alma organı artık bir "sonjn" olmaktan çıkmıştı. Çıkık el- macık kemikleriyle simgelenen "asyatik" bir yüze 'Ele- nik/Latin" kanşımı bir burun doğrusu çokyakışıyor- du. Başını sağa doğru çevirip, aynadaki profilini uzun uzun inceledi. Sonra, başına bir türban gibi sardığı beyaz havluyu çözdü. Omuzlanna dökülen dalgalı ıslak saçlannı havaya savurdu. Çalıştığı ge- ce kulübünde şarkı söylerken de her akşam bunu yapar, büyük alkış alırdı. Erkekler havada uçuşan kadın saçlanna büyük ilgi gösteriyoriardı. Televiz- yon karşısında uyuklayan, otomobil reklamlarma bile ilgi göstermeyecek kadar yorgun düşmüş er- keklerin, sıra saç şampuanına gelince dirilip can- landıklanna çok kez tanık olmuştu. Çekici bir fiziği, güzel bir sesi vardı. Genç yaşın- da derin bir hayat bilgisine, zengin aşk deneyimle- rine sahip olmuştu. Spesifik terminolojıde "707" sayısıyla ifade edilen göğüsleri, dışavurum açısın- dan belli bir "hacimsel kuraldışılık"\ beraberinde ge- tirse de bunlar, Türkiye gibi postmodem bir ülke- de "özel" işlevler bile üstlenebilirdi. Insanoğlu, ile- ri teknolojilerle donanmış bu iletişim çağında ken- disine sunulan telekomünikatif bilgileri alırken ye- terinceyoğunlaşamıyor, yeni bilgilerbeynin akıl ka- lıplanna "karman çorman" yerleşiyordu. Ne var ki, pasaklı bir ev kadınının sandık odasını andıran bu darmadağınık beyinler gün oluyor salt kendi sahip- lerine zarar venmekle kalmıyor, bunların yol açtığı yıkımlardan başkaları da etkileniyordu. Bu açıdan bakıldığında, televizyon izleyicisinin her akşam ek- randa bire bir karşılaşacağı '107'likhadm', görsel/işit- sel bilgi transferi süresince gözün bir noktada sa- bitleşerek beynin yoğunlaşmasında önemli bir kat- kıda bulunabilirdi... Ayak parmaklannın ucuna basarak boy aynası- nın karşısında bir aşağı bir yukan yaylandı. Kararı- nı haklı kılacak o kadar çok gerekçesi vardı ki... Bi- çimsel-kantitatif kuru biryaklaşımla, göğüslerine kı- yasla kalçası aleyhine ileri sürülen 16 cm'lik fark ra- hatlıkla göz ardı edilebilirdi. Televizyon izleyicileri - eğer hep ayakta duran Ali Kırca ile bit*ekatoet söz konusu olmayacaksa-, günlük göz pratiği içinde zaten onun bel üstüyle haşır neşir olacaklardı. Ay- nca tüm bu "ölçü polemiği" çerçevesinde belirle- yici olan, göğüslerinin kalçalanna oranı değil, olsa olsagöğüslerinin beliyle karşılaştırılmasından orta- ya çıkacak ve hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak kadar somut, ama somut olduğu kadar da insan- larda hep var olan irrasyonel merak güdülerini ha- rekete geçirecek 47 cm'lik "fark"t\. msanoğlunun başına ne geliyorsa, °mera^c"tan gelmiyor muydu 9 Kesin karannı vermişti. Giyinirken, kendisini te- levizyon stüdyosunda spotlann altında, kameraJa- nn karşısında düşünüyordu. "Sevgıliizleyiciler..." Ek- randa verdiği resim "müthiş"\\\ "Ana haberbülte- nimizden başlıklar..." Sesıni beğendi. Fizikse fızik, güzellikse güzellik, sesse ses... Ve karşısında mii- yonlar... Genç kızlığından beri önden kopçalı sut- yen kullanırdı. Askılannı düzettti... Giyindi. Evden çık- tı. Kapınınönündetelevizyoncularbekliyorlafdı... "Na- dide Hanım!.. Nadide Hanım!.." Acaba hangi tele- volecilerdi bunlar? Ne fark ederdi ki allahaşkına?.. El salladı... "Memaba arkadaşlar..." Karannı açık- larken çocuklar gibi sevinçliydi. Mutluluktan uçu- yordu... Görsel medya yeni bir "ana haberspikeri" kazanmıştı... Ya bizler? Bizler ne olacaktık? (Faks:0216-418 8410) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9SOLDAVSAĞA: 1/ Dört dizeli birkıtada"ab- ba" biçiminde- ki uyak dizili- şine verilen ad. 3 2/ Felsefede, bilgi ile varlık arasında ilişki 5 kurduğu düşü- nülen kav- ram... Evlerde oda kapılannın açıldığı geniş- ° çe yer. 3/ Bre- g zilya kökenli birdans ve müzik... Bir şeyin fiyatını aıiuııııa. 4/ Kemiklerin içinde- ki yağlı madde... Eski Mısır'da güneş tannsı. 5/ Batı Nijerya'da ya- 4 şayan Yorubalar ara- 5 sında yaygın dinsel ha- reket. 6/ Konut... Is- kambilde bir renk. II Belirlibirişyadahiz- 8 meti - başarabilecek g güçteki en küçük as- İceri biriik... Deriyi kullamlabilecek duruma getiren kimse. 8/ Anlama yeteneği... Katar'ın başkenti. 9/ Şarkıyı güzelleştirmek amacıyla yapılan süslemele- re ve bu süslemeleri icra edebilen sanatçıya verilen YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tevfik Fikret'ın, Istanbul'a lanetler yağdırdığı ünlü şiiri... Bir kimseründavranışlanna temel olan ah- lak ilkelerinın tümü. 2/ Her yani suyla çevrili kara par- çası... Eskiden haberleşme ve irtibat hizmetlerinde kul- lamlan hızlı ve hafıf gemi. 3/ Kum falı... Ticaret eş- yası. 4/ Aşure kazanlarını kanştırmakta kullanılan uzun saplı tahta kepçe... Japon lirik drarru. 6/ Öden- ti. 6/ Akıl... Işe yaramaz, yıpranmış, eskimiş. II lyi niteliklerini yitirmiş, bozulmuş... Adını Çek yazar Karel Çapek'in bir tiyatro yapıtından alan ve belır- li bir işi kendi kendine yapabilen otomatik aygıt. 8/ Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla kanşık ka- lıntısı... Ceylan. 9/ tki ağzı dakeskin uzun bıçak... Bir yağış şekli.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle