Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1O EKİM 999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Türbanlılar
Marma-a
Üniversitesi'nin
kapısıra dayanan ve
öğrend olduklarını
iddia eden türbanlı
güruh.Körfez
depreninde ölen
binlerce insanı
eylemlerine malzeme
yapıyc; pankarta "7.4
yetmecimi" yazıp
.^Tanrı'nın yeni bir
gazabına karşı
milleti
u/arıyorlar.
Ancak, üniversite
öğrenasi olduğunu
iddia eden bu güruh,
ellerinoeki pankarta
"yetmedi mi" diye
yazarken soru eki
"mi"nir ayrı yazılması
gerektiğini bilmeyecek
denli Türkçe özürlü.
Bunlar, başlarındaki
türbanı çıkartsa bile
üniversrteye
alınmamalı. Yallah,
Arabistan'a gitsinler!
Tefc 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektrorek posta: somdposta.cumhiaiyetcom.tr
- Televizyondan naklen
rehine pazarlığı yapılmış...
"Bana rehineni söyle.
sana revtinaini sövlevevim!"
dana'da polis, aldığı ihbar Ü2erine istihba-
ratını yapıyorveyasadışı birörgütün "hüc-
re evi" adresini saptıyor. Sonra, geniş çap-
lı bir operasyon düzenleyip "hücre evi"ne
baskın düzenliyor. Iki kişi öldürülüyor.
Operasyon planlandığı şekilde sonuçlansa "çı-
kan silahlı çattşma"da yasadışı örgüt üyeleri ölü ele
geçirilmiş olacak ama olmuyor.
Evinde telefonla konuşurken öldürüten Murat
Bektaş'm eşi Kezban Bektaş, "Kocam terörist de-
ğildi. Böyle bir şey olsa benim de terörist olmam la-
zım. Polisler beni niçin öldürmediler" diye haykırı-
yor. Murat Bektaş'ın annesi, mezarının üzerine Türk
Bayrağı dikilerek gömülen oğlunun üstündeki "te-
rörist" lekesinin silinmesini istiyor.
Murat Bektaş'ın oğlu Uğurcan ise hiçbir şey de-
miyor. Iki yaşındaki Uğurcan, eve gelen "polis am-
calar"ın ne yaptığına bir anlam veremiyor. Çocuk,
annesinin üzerine kapandığını biliyor ama ne oldu-
Çocuk
ğunu bilmiyor. Annesinin sözünü ettiği yeşil gözlü
polisin silahından çıkan kurşunlarla babasının elin-
deki telefon ahizesininin nasıl kırmızıya dönüştüğü
arasında bir bağlantı kuramıyor. Uğurcan küçücük
bir çocuk... Çocuk, daha renkleri bilmiyor...
Başbakanlık'tan her zamanki gibi arkasında Hü-
samettin Özkan olduğu halde çıkan Başbakan Bü-
lent Ecevrt, Adana'daki "yargısız infaz" soruldu-
ğunda durup, gülümsüyor. Gazetecilere, mütebes-
sim bir yüz ifadesiyle "konu"nun savcılığa intikal et-
tiğini ve soruşturulduğunu açıklıyor. Soruşturmanın
sonucu aJınmadan birşey söylemesinin doğru olma-
dığını söylüyor ve dönüp gidiyor.
Bülent Ecevit'in ekrana yansıyan yüzünden mut-
luluk akıyor. Sanki, Rahşan Ecevit'e yazacağı bir
aşk şiirinin dizelerini düşünüyor.
Adana'da evinde otururken öldürülen Murat Bek-
taş'ın iki yaşındaki oğlu Uğurcan'ın gazetelere yan-
sıyan fotoğrafında ise aynı mutluluk görülmüyor.
Çocuk, ağlamıyor da. Çocuk şaşkın...
Aynı fotoğraf karesindeki annesi ise kızgın.
Uğurcan, annesinin elinden tutmuş; annesinin
kendisine kızmadığını biliyor ama ne olup bittiğini
bilmiyor, bilemiyor; aklı ermiyor.
Aklı erse kimbilir neler anlatacak.
Bu arada, Cüneyt Arcayürek, bakın ne yazıyor:
"Başkent Üniversitesi'nde bir saat konuştuktan son-
ra Ecevit, kürsüden indi. Fakat döndü. Tekrar kür-
süye çıkmak istedi. Rektör Mehmet Haberal der-
hal koştu yetişti. Arkadan iki kolundan kavrayarak
geri döndürdü Ecevit'i."
Türkiye, Adana'daki "hücre evi operasyonu " so-
ruşturmasının bir an önce sonuçlanmasını ve Ece-
vit'in dönüp hemen açıklama yapmasını bekliyor.
Kızılay
Körfez depreminde
enkaz altında kalan
Kızılay'ın demirbaş
genel başkanı Kemal
Demir görevinden
istrfa etti ama yerine
Kızılay'ın
demirbaşlanndan
Yüksel Bozer geldi.
Yeni yönetimin ilk işi
de Kemal Demir'e,
üstün hizmet ödülü
vermek oldu. Böyiece
ilk icraatlarıyla milletin
değil birbirlerinin
karagün dostu
olduklarını gösterdiler!
SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Hukukun yapı taşlarıyla oynarken
Emekli Cumhuriyet Savcısı Aytaç
Tolay, mahkeme salonunda savcının
yargıcın yanında oturması ve savun-
manın altta bulunmasının "marangoz
hatası"ndan kaynaklanmadığını söy-
lüyor:
"Savcılar, Türkiye'deki sisteme
sının sonunda, yargının yeniden ya-
pılanması, cumhurbaşkanının seçilme-
si gibi tartışmaların Anglosakson hu-
kuk zeminine çekilmesi sürpriz sayıl-
mamalıdır.
Iki hukuk sisteminin karşılaştırıl-
ması uzun bir konu. Aynı zamanda
göre yargıç sınıfındandır. Çapraz N^—^uygulanması düşünülen ülkenin
sorgulama usulünde ise savcı, yar- 1- sosyal, hukuksal ve kültürel yapısı
gıç sınıfından değildir. Anglosakson
hukukun bir parçası olarak bir baro gö-
revlisidir. Yani avukat kökenlidir."
Türkiye'de Amerika'daki gibi çap-
raz sorgulu ve jürili yargı sisteminin pa-
zarlanması konusunda ise şöyle di-
yor Aytaç Tolay:
"Hukukun üstünlüğü ve demokra-
si gibi kavramlann sadece Anglosak-
son hukukun bir ürünü gibi sunulma-
ve tarihi gerçekleriyle çok yakından ilin-
tili, kolay geçiştirilecek basit bir ko-
nu değil. Türkiye Cumhuriyeti'nin ta-
rihsel gerçeklerine uygun kuruluş gün-
lerinin bir sonucu olarak gerçekleştir-
diği hukuk devrimi, Atatürk aydınlan-
masının ve cumhuriyetin yaşam teme-
lini ve müeyyidesini oluşturur. O ne-
denle yapı taşları ile oynarken çok
dikkatliolunmalıdır."
Dinciler kafalannı üşûttükleri için başlannı kapatıyoriar. I Banş Ertürk
ÇED KÖŞESÎ
OKTAY EKİNCt
Evren'in 'ayrıcalıklı'
spekülasyonu...
...Ve, sonunda Kenan Evren,
yaz aylannı geçirmek için Muğ-
la'nın Karabağlar Yaylası'nda
önceki yıl yaptırdığı v ılla türii yay-
la evini satılığa çıkartm^,
MÛgla muhabirimiz Özcan 6ı-
gür'ün bildirdiğıne göre 7. Cum-
hurbaşkanı. I997"de 15 milyar lı-
raya aldığı arazi üzerine, "yöresel
tipte" inşa ettirdiği iki katlı yaz-
lık konutu için "250 bin dolar"
(115 milyar İira) ıstiyormuş.
Bu kadar çok parayı bir "yayla
evine" verecek Muğlalı buluna-
mayacağı için de Karabağlar'ın
güzel doğasına "hayran" olacak
bir "yabancı müşteri" aranıyor-
muş...
• • •
Önce. bu yazıya neden "sonun-
da" dıyerek girdiğımı merak eden-
leri yanıtlamalıyım.
Kenan Evren, Muğla'nın önce-
ki Belediye Başkanı Orhan Ça-
maris, yazlan yayla" özlemi de,
bir yıl bile geçmeden, 250 bin do-
lar karşılığında galiba sona eriyor.
• • •
P#Wı, neden 250 bin dolarf..
Muğla rayiçlerine göre "fah^"
denebilecek bu fıyatı, acaba evin
"hangi özellikleri" belirliyor?..
Işte bu sorunun yanıtı da yazı-
mızm başlığına neden oluyor...
Evren bu tarlayı aldığında, için-
de kûçük bir tek katlı "özgün yay-
la evi" vardı. Karabağlar "SIT"
olduğu için bu kültür varlığı evin
de "komnması" gerekiyordu...
Ne var kı 7. Cumhurbaşkanı için
bu uygarlık kuralı geçerli olmadı.
Tipik yayla evi yok edilip, yerine
2 katlı villa dikildi. Bu "imar ay-
ncalığı" başka arsalar için geçer-
li olmadığından, Evren'in gayri-
menkulü de "yüksek rant" ka-
zanmış oldu...
tkincisi. yine bu tarlanın "yolu"
Evren'in hatırına StT alanında izin verilen villa...
kır'ın her nasılsa "daveti" üzeri-
ne Karabağlar'da "komşu" bir
"yurt" (içinde yayla evi olan tar-
la) satın aldığında, Muğlalılar bu-
nu son derece "soğuk" karşıla-
mışlardı.
Çünkü Evren "Yayla'ya girdi-
ğinde", Karabağlar" ın, Evliya Çe-
lebi'nin bile yûzlerce yıl önce vur-
guladığı "sessiz ve dingin" doğal
yaşama ortamı bozulacak, her yıl
yaz aylarında halkın ancak bura-
da bulabildiği "huzuru" iyiden
iyiye kaçacaktı...
Nitekim Kenan Evren'in daha in-
şaata her gelişi gidişi bile "yayla
ortamına" tümüyle ters düşen bir
"koruma paniği" ve patırtı, gü-
rültü ile gerçekleşti. Hele inşaatın
fotoğrafını çekmek isteyen Yeni
Asır gazetesi muhabirinin koru-
malartarafından "kurşun yağmu-
runa" tutulması, Muğla'nın ünlü
türkûsündeki"Yaylada bülbül öt-
mesin" dizelerinin artık tümüyle
tarihte kalacağını gösteriyordu...
îşte hem bu nedenle hem de kent
halkımn geleneksel "demokrat
kimliği" yüzünden Marmaris'te
gördüğü itıbara Muğla'da pek ta-
nık olamayan Kenan Evren, yayla
evini bitırmesıne rağmen "kalma-
ya" gelecek sıcaklığı bulamadı.
Yerel basında ve kimi toplantı-
larda da. "12 Eylül'cü Evren'in
Muğla'da ne işi var?" türünden
serzenişler sık sık dile getirilir olun-
ca, "sonunda" Karabağlar'daki
evini satmaya karar vermiş gibi
görünüyor. Böyiece, "kışlan Mar-
bile yoktu. Yani imar mevzuatına
göre "yeni bina" yapılamazdı...
Ancak 7. Cumhurbaşkanı için bu
engel de çabuk aşıldı ve komşula-
nndan "geçiş" sağlanarak StT ku-
rallaraıa aykın inşaat olanağı ya-
ratıldı... Böylesi bir "hak" (!) da
diğer benzerparsellerde geçerli ol-
madığından "rant" daha da artmış-
tı.
Üçüncüsü de, Evren'in villası-
nın inşa edildiği parselde, aynca
"korumalar" için ikinci birev ve
"koruma kuleleri" gibi ilave ya-
pılar da inşa edilmiş durumda...
Şimdi villayı kim satm alacaksa, bu
"imar dışı" ama "ruhsatu" (!) ya-
pılan da almış olacak. Böyiece 7.
Cumhurbaşkanrnın "resmi kişi-
liği hatınna" göz yumulan ilave
yapılar, şimdi bir güzel "para"
edecekler...
Aslında normal bir hukuk dev-
letinde, ne eski bir cumhurbaş-
kanının özel mülküne bu tür ay-
ncalıklar sağlanır ne de (sağlanmış
olsa bile) aynı kişiye "rant kay-
nağı" oluşturmasına sessiz kalınır.
Ancak, egemen politika arsa ve
arazi spekülasyonuyla bütünleşin-
ce, Kenan Evren de "özel imarlı"
evini piyasa rayicinin çok üzerin-
de satışa çıkartabiliyor. Aynı mül-
kün, yeni sahibine ancak
"olağanüstü yapılaşmasından
anndırılarak" teslim edilmesi
gereği ise Türkiye'nin kimbilir ne
zarnan ulaşacağı bir "etik" olarak,
şimdilık ''ütopyalarımızds" yer
alıyor...
HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLGEÇ
KİM KİME OUM WMA~BEHİÇ AK - ^ ^ , . -
ÇİZGlLİK KÂMtL MASARACI
HARBİ SEMÎH POROY
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN lOEkim
70/00 OUMP/MT OYUNUV?/..
196* 're BueüN, xvm
YA'NIAJ BAŞK£Mrİ
onteoA, sovy£77-E& 8/BL/Ğt /'KitJCt, JHPOMyn ise
ÜÇÜA/CÜ SeiM/ÇTİ. AA4E&KAU rÛ&JCÜ &OM
t
DA M/lltAFDAJ «teW/4/V £TYOP>ML/ A8E8B Br/Cı
ouMuşru. TüKKive, senaesr Güzeçre, /iv**
6Û.
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Niye Olmasın?
Bütün bir ulusu televizyon ekranı başına topla-
yacak bu önemli karan, günlük sabah banyosun-
dan sonra boy aynasının karşısında kurulanırken al-
mıştı. Yumuşacık kadife havluyu ılık bedeninin üze-
rinde yavaş yavaş gezdirirken, ürperdiğini hisset-
miş, "Niye olmasın?"^ demişti. Sonra parmaklarını
gevşetmiş, havlu ayaklannın dibinedüşmüştü. Ke-
narlan buğulanmış kristal aynada çıplaklığını sey-
rederken düşünüyordu... Alımlı, genç ve güzel bir
kadındı. Bunu biliyordu. Omuzlarını dikleştirdi. Za-
ten uzun boyluydu, ama böyle durunca boyu da-
ha da uzun görünüyordu. "Daha etkileyici oluyor..."
Gülümsedi. Çocukluğundan beri boynunu kuğula-
nnkinebenzetirlerdi. Her zamanki "özgüven reflek-
si" ile ince, uzun parmaklarını pembeleşmiş kulak
memelerinegötürdü, okşadı "Evet, niye olmasın'?.."
Ortaokul, lise yıllannda el aynalanna bakıp bakıp,
"ya bumum?" diye düşündüğü günler çok geriler-
de kalmıştı. Bedeni geliştikçe, yüzü de değişmiş,
biraz da o yıllarda yaygınlaşmaya başlayan "hava-
ya kalkık minik burun" modasının etkisiyle estetik
geleceğinden için için kuşku duyduğu koku alma
organı artık bir "sonjn" olmaktan çıkmıştı. Çıkık el-
macık kemikleriyle simgelenen "asyatik" bir yüze 'Ele-
nik/Latin" kanşımı bir burun doğrusu çokyakışıyor-
du. Başını sağa doğru çevirip, aynadaki profilini
uzun uzun inceledi. Sonra, başına bir türban gibi
sardığı beyaz havluyu çözdü. Omuzlanna dökülen
dalgalı ıslak saçlannı havaya savurdu. Çalıştığı ge-
ce kulübünde şarkı söylerken de her akşam bunu
yapar, büyük alkış alırdı. Erkekler havada uçuşan
kadın saçlanna büyük ilgi gösteriyoriardı. Televiz-
yon karşısında uyuklayan, otomobil reklamlarma
bile ilgi göstermeyecek kadar yorgun düşmüş er-
keklerin, sıra saç şampuanına gelince dirilip can-
landıklanna çok kez tanık olmuştu.
Çekici bir fiziği, güzel bir sesi vardı. Genç yaşın-
da derin bir hayat bilgisine, zengin aşk deneyimle-
rine sahip olmuştu. Spesifik terminolojıde "707"
sayısıyla ifade edilen göğüsleri, dışavurum açısın-
dan belli bir "hacimsel kuraldışılık"\ beraberinde ge-
tirse de bunlar, Türkiye gibi postmodem bir ülke-
de "özel" işlevler bile üstlenebilirdi. Insanoğlu, ile-
ri teknolojilerle donanmış bu iletişim çağında ken-
disine sunulan telekomünikatif bilgileri alırken ye-
terinceyoğunlaşamıyor, yeni bilgilerbeynin akıl ka-
lıplanna "karman çorman" yerleşiyordu. Ne var ki,
pasaklı bir ev kadınının sandık odasını andıran bu
darmadağınık beyinler gün oluyor salt kendi sahip-
lerine zarar venmekle kalmıyor, bunların yol açtığı
yıkımlardan başkaları da etkileniyordu. Bu açıdan
bakıldığında, televizyon izleyicisinin her akşam ek-
randa bire bir karşılaşacağı '107'likhadm', görsel/işit-
sel bilgi transferi süresince gözün bir noktada sa-
bitleşerek beynin yoğunlaşmasında önemli bir kat-
kıda bulunabilirdi...
Ayak parmaklannın ucuna basarak boy aynası-
nın karşısında bir aşağı bir yukan yaylandı. Kararı-
nı haklı kılacak o kadar çok gerekçesi vardı ki... Bi-
çimsel-kantitatif kuru biryaklaşımla, göğüslerine kı-
yasla kalçası aleyhine ileri sürülen 16 cm'lik fark ra-
hatlıkla göz ardı edilebilirdi. Televizyon izleyicileri -
eğer hep ayakta duran Ali Kırca ile bit*ekatoet söz
konusu olmayacaksa-, günlük göz pratiği içinde
zaten onun bel üstüyle haşır neşir olacaklardı. Ay-
nca tüm bu "ölçü polemiği" çerçevesinde belirle-
yici olan, göğüslerinin kalçalanna oranı değil, olsa
olsagöğüslerinin beliyle karşılaştırılmasından orta-
ya çıkacak ve hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak
kadar somut, ama somut olduğu kadar da insan-
larda hep var olan irrasyonel merak güdülerini ha-
rekete geçirecek 47 cm'lik "fark"t\. msanoğlunun
başına ne geliyorsa, °mera^c"tan gelmiyor muydu
9
Kesin karannı vermişti. Giyinirken, kendisini te-
levizyon stüdyosunda spotlann altında, kameraJa-
nn karşısında düşünüyordu. "Sevgıliizleyiciler..." Ek-
randa verdiği resim "müthiş"\\\ "Ana haberbülte-
nimizden başlıklar..." Sesıni beğendi. Fizikse fızik,
güzellikse güzellik, sesse ses... Ve karşısında mii-
yonlar... Genç kızlığından beri önden kopçalı sut-
yen kullanırdı. Askılannı düzettti... Giyindi. Evden çık-
tı. Kapınınönündetelevizyoncularbekliyorlafdı... "Na-
dide Hanım!.. Nadide Hanım!.." Acaba hangi tele-
volecilerdi bunlar? Ne fark ederdi ki allahaşkına?..
El salladı... "Memaba arkadaşlar..." Karannı açık-
larken çocuklar gibi sevinçliydi. Mutluluktan uçu-
yordu... Görsel medya yeni bir "ana haberspikeri"
kazanmıştı...
Ya bizler? Bizler ne olacaktık?
(Faks:0216-418 8410)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8 9SOLDAVSAĞA:
1/ Dört dizeli
birkıtada"ab-
ba" biçiminde-
ki uyak dizili-
şine verilen ad. 3
2/ Felsefede,
bilgi ile varlık
arasında ilişki 5
kurduğu düşü-
nülen kav-
ram... Evlerde
oda kapılannın
açıldığı geniş- °
çe yer. 3/ Bre- g
zilya kökenli
birdans ve müzik... Bir
şeyin fiyatını aıiuııııa.
4/ Kemiklerin içinde-
ki yağlı madde... Eski
Mısır'da güneş tannsı.
5/ Batı Nijerya'da ya- 4
şayan Yorubalar ara- 5
sında yaygın dinsel ha-
reket. 6/ Konut... Is-
kambilde bir renk. II
Belirlibirişyadahiz- 8
meti - başarabilecek g
güçteki en küçük as-
İceri biriik... Deriyi kullamlabilecek duruma getiren
kimse. 8/ Anlama yeteneği... Katar'ın başkenti. 9/
Şarkıyı güzelleştirmek amacıyla yapılan süslemele-
re ve bu süslemeleri icra edebilen sanatçıya verilen
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Tevfik Fikret'ın, Istanbul'a lanetler yağdırdığı
ünlü şiiri... Bir kimseründavranışlanna temel olan ah-
lak ilkelerinın tümü. 2/ Her yani suyla çevrili kara par-
çası... Eskiden haberleşme ve irtibat hizmetlerinde kul-
lamlan hızlı ve hafıf gemi. 3/ Kum falı... Ticaret eş-
yası. 4/ Aşure kazanlarını kanştırmakta kullanılan
uzun saplı tahta kepçe... Japon lirik drarru. 6/ Öden-
ti. 6/ Akıl... Işe yaramaz, yıpranmış, eskimiş. II lyi
niteliklerini yitirmiş, bozulmuş... Adını Çek yazar
Karel Çapek'in bir tiyatro yapıtından alan ve belır-
li bir işi kendi kendine yapabilen otomatik aygıt. 8/
Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla kanşık ka-
lıntısı... Ceylan. 9/ tki ağzı dakeskin uzun bıçak... Bir
yağış şekli.