24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 OCAK 1999 CUMA 14 KULTUR 70. yıl nedeniyle düzenlenen 'Harf İnkılabı Sergisi' 10 Ocak'a dek Pimapen Kültürevi'nde 15 değil sadece 3 ayda oldu Cüne>t Koryürek, "Atatürk'üıi yaptıklanna hayranım. Bir kişinin bir iilkeye bu kadar kısa zamanda yaptığı şeyleri başka kimse yapmamışör. Dil sayesinde kafamızdaki düşüncelerimizi, korkulanmızı, Lstedikkrimizi anlatabiuyoruz" diyor. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) NURDAN CİHANŞÜMUL Cumhurıyetin 75. yılı ve Harf İnkılabı'nın 70. yılı ne- deniyle Pimapen Kültüre- vı'nde 10 Ocak'a dek Cünevt Koryürek'in belgelennden oluşan 'Harf İnkılabı Sergisi' yer alıyor. Sergide. Koryü- rek"in Arçelik'in Harf Inkıla- bı'nın 70. yıldönümü nede- niyle hazırladığı kitapta kul- landığı ve o günlerden bugü- ne dek olan gelişmeleri gös- teren belgeler bulunuyor. Mustafa Kemal'in tasarla- dığı külrür de\Timleri içinde önemli bir yer tutuyor 'Harf İnkılabı'. Mustafa Kemal'in bu konudakı kararlılığı saye- sinde bugün Latin harfleriyle okuyup yazabiüyoruz. Latin harfleriyle hazırlanan Türk alfabesi konusunda ça- lışan komisyon üyelerinden bir grup. 1 Ağustos 1928 gü- nü, Dolmabahçe Sarayf nda Mustafa Kemal'in huzuruna çıkıp tüm çalışmalan bitirdik- lerini söylerler. Mustafa Ke- mal komisyon üyesi Falflı Rrf- kı'ya "yeni yazıyı uygulamak için" ne düşündüfünü sorar. Falıh Rıfkı da şöyle cevap ve- rir: "Biri beş, diğeri de 15 yd- lık ild tcklif var. Iki >azıyı bir arada öğretebiliriz. Öazetekr \eni yazıyı yarım sütundan başlayarak vavaş >a>aş artüra- caklar. Resmi daire ve okullar için daha da kısa siireli bir program dûşüniilebilir." Mus- tafa Kemal kesin bir tavırla 'Bu ya üç ayda olur ya da hiç olmaz" der ve konuşmasını şöyle sürdürür: "Çocuğum, gazeteterde yanm sütun eski yaa kaJdtğı zaman dahi ber- •C*T(jBKlYE POSTALARf&• 2 l \ N Karf ıniuiâbıntn 10*-. vıî döniimii hahrası i eni Türk alfabesinin uygulanması için öngörülen 5 ya da 15 yıllık süreye Mustafa Kemal 'Bu ya üç ayda olur ya da hiç olmaz' der ve dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen değişim gerçekleşir. kes bu eski yazıyı okuyacakbr. Arada birsavaş, birbtıhran, bir terslikoMu mu, bu işyanda ka- hr." Cüneyt Koryürek'le 'Harf tnkılabı Sergisi' üzcrınc ko- nuştuk. - Serginin oluşum sürccini anlatır mısınız? Bundan birkaç yıl önce Ar- çelik için bir sen kitap hazır- lamaya başladım. Arçelik'e Harf Inkılabı'nın 70. yılı için bir kitap hazırladım. Bençok meraklıyım ve çok okuyorum. Akademik bir koleksiyoncu değilim. yalnızca bu konuda meraklıyım. Kitap hazırlan- dıktan sonra bana bu koleksi- yonu sergileme teklifi geldi, ben de seve seve kabul ettim. Öyle güzel ki. şimdi başka şehirlerden de sergi teklifi var. - Sergide yer aian belgelere uiaşmanız güç oldu mu? Çalışmaya başladiğımda elimde birtakım belgeler var- dı. Benimbu konuda bir kitap hazırladığımı duyan bazı ki- şilerellerindekı belgeleri he- diyeettiler. Sahaflarellerinde- ki belgeleri çok ucuza verdi- ler. Bu şekilde elimde 100'e yakın belge oldu. - Sergi hera Cumhuriyetin 75. yılı hem de Harf İnkıla- bı'nın 70. yıhna denk geldi. Ben Atatürk'ün yaptıklan- na hayranım. Bir kişinin bir ül- keye bu kadar kısa zamanda yaptığı şeyleri başka kımse yapmamıştır. Dil sayesinde kafamızdaki düşüncelerimi- zi, korkulanmızı, istedikleri- mizi anlatabiliyoruz. Sergi iyı bir dönemde gerçekleştirildi, diye düşünüyorum. - Serginin ardından bura- da yer alan belgeleri belirii bir merkezde sürekli sergilemeyi düşünûyor musunuz? Merakım sadece dil üzeri- ne değil. Spor ve olimpiyatlar- lada ilgileniyorum. Belki bir gün elimdeki bütün malzeme- leri bir araya getirerek belirii biryerde sergileyebilirim. Be- nim gibi birçok insan var. Bu insanlan ortaya çıkarmak ge- rek. Insan önce okumayı sev- melı. meraklı olmalı Ondan sonra bazı şeylerin değerleri daha iyi anlaşılıyor. - Yeni projderiniz var mı? Yine Mustafa Kemal'le il- gili birproje var. Mustafa Ke- mal'in Türk milletine yaptığı katkı, muasır medeniyetler dü- zeyine çıkmamız için göster- diği yön konusunda sanınm biraz şaşırmış durumdayız. Bize eliyle bir yön gösteriyor ve bizo yöne bakacağımıza eli- ne bakıyoruz. Çok kalıpsal ha- reket ediyoruz. M. Kemal. çağ- daşlığı değişim diye elealmış. Insanlann gelişmesine ve de- ğişmesine göre düşünceleri- nizı değıştirmezseniz geride kalırsınız. Atatürk'ün söyle- diklerinin ne anlama geldiği- ni anlamak önemli olan. Bize göstermek istediği yolu anla- malıyız. Frankfurt 'ta Vermeer 'den Ilya Kabakov 'a 'Interiyör' temalı büyük bir sergi açıldı Dörtduvararasmdakiiçyaşam kesiüeri NECMİ SÖNMEZ FRANKFLRT-tşte DemirÖz- lü'nün bir suluboya ressamı du- yarhlığında betimlediği kış gece- leri Orta Avrupa "yı tamamıyla et- kisi altına aldı. Geç aydınlanan gün ve ikindinin ardından çöken karanlık. dön duvar arasında ge- çen 'ic vaşamına' çekiyor insanı. Frankfurt'takı Stadelsches Kuns- tinstitut'da 'Innenleben'. 'Die Kunst des Interieurs Vermeer bis Kabakov'/tçyaşam Vermeer1den Ilya Kabakov'a İnteriyör Sanan başlıklı büyük çaplı bir sergi, 17. y\ 'dan 20. yy. sanatına dek uza- nan süreç içinde yüze yakın sanat- çının 'interiyör' temasıyla kur- duğu diyaloğu. yer yer son dere- ce ilgınç resim ve yerleştirmeler- le izleyıcilere sunuyor. Sanat tarihınin üç yüz yıllık se- rüveni boyunca birtemanın fark- lı yaratı kaygılanyla nasıl çokan- lamlandırdığına dikkati çeken Iç Yaşam sergısini, giderek enflas- yona uğrayan diğer tematık ser- gilerden ayıran en önemli özellik, sergi yapımcısı SabineSchube'nin Rönesans'tan ben gelişen Batı sa- natının kronolojik gelişme mo- delini bir tarafa bırakarak 'entri- yörü' stilini psıkolojik ruh halle- rini tanımlayan bir 'ayna' gibi kul- lanan sanatçılan seçmiş olması. Özel bir sergi mimarisinin ve de- ğişik renklere boyanmış duvarla- nn üzerinde sergilenen resimler, doğru bir perspektifin peşinde ilerleyen 17. yy. Hollanda resmin- den başlayarak, uluslararası çağ- daş sanatının iki önemli temsilci- si, Dya Kabakm'dan Bruce Na- uman'a dek oldukça uzun bir sü- reç içinde, birey duyarlılığının 'mekân olgusunu1 nasıl çözümle- F zel bir sergi mimarisinin ve değişik renklere boyanmış duvarlann üzerinde sergilenen resimler, 17. yüzyıl Hollanda resminden başlayarak Kabakov'dan Nauman'a dek süreç içinde, birey duyarlılığının mekân olgusunu nasıl çözümlediğini aktanyorlar izleyiciye. Rene Magritte. LaGeante, 1929/31. diğini aktanyorlar izleyiciye. Ge- rard ter Borch. Jan Steen. Johan- nes Vermeer van Delft gıbı Hol- landalı ressamlar Av'dınlanma Ça- ğı'nın so> ölçüsü olan 'birey'i kompozisyonlannın en can alıcı özelliklerinden biri haline getiri- yorlar. Dönemin ahlakçı anlayı- şına kulak asmadan çalışma, ye- mek ve yatak odalanna yönelen bakışlar, resmin içindeki öteki resmi, o biranlık ötekı resmin tok sesini duyumsatıyorlar izleyici- lere. Yan karanlık bir odada, kö- peğini yatağının içine oturtmuş. çorabını çıkaran bir kadını konu eden JanSteen'ın 1659tarihlı kü- çük birresmı. perspektif kuralla- nna hâkim. belli bir renk duyar- lılığına sahip olan sanatçının 'an- latun sorunsalı'nın peşine düştü- ğünü açıkça ortaya koyuyor. İç dümanın mıknahsı Bu anlatım sorunsalını. ressa- mın ıç e\Tenindeki doğrulann pe- şine düşmesi oiarak tanımlama- ya çalışmak yanlış olmayacak. Cinsel tutkunun buyurgan kipı, François Boucher, Pierre-Anto- ine Baudoin başta olmak üzere birçok 18. yy. sanatçısının entri- \ ör temasını çok yönlü. bir tür iç özgürlüğünü körükleyen bir me- tot oiarak kavramasına neden ol- muştur. Serginin, Alman Roman- tik Resmi'nin önemli temsilcile- rinden Caspar Da\id Friedrich, Georg Friedrich Kersting, Cari Gustav Carus'un resimleriyle tut- turmuş olduğu düzey her yönüy- ieetkileyici. Çünkü bu ressamlar. açık ve özlü bir biçımde 'iç dün- yalannın' mıknatısına takılmış- lardır. ÖzellikJeC. D. Friedrich'in, eşi Caroline'şi dar bir merdiveni çıkarken gösteren 1825 tanhli res- mi, sanatçının entriyör olgusunu ruhsal bir hesaplaşma oiarak kav- radığını. böylece 19. y\r resmi- nin altın ve gümüş damarlannı besleyen olgulara projektörlük yaptığını duyumsatmaktadır. Adolp Menzel'in, ışığa boğulmuş bir balkon penceresinden rüzgâ- nn tül perdeleri tutkuyla kıpır- datmasını betimleyen 1845 tarih- li resminın. izlenimciliği müjde- lemesınin ötesinde. iç yaşama ait kavramlara. ressarhın ruh haline Kraliçe Elizabeth'in koleksiyonu sergilenecek Krahn Üç Viizfl: Van D>ck'm çizdiği I. Cbaries portresi. Kühür Servisi- lngıltere Kraliçesi tahttaki altmjübile yılını kutlarken kraliyet koleksıyonundaki eşsiz parçala- n Buckhingham Sarayı'nda açılacak yeni bir galeride halka sergilenecek. MUyarlarca pounddeğerindeki gale- ri, Kraliçe'nin tahta çıkışının 50. yıldönümü oian 2002 yılında açılacak. Sergi sırasmda saitanatın 500 yıl içinde sarayda biriktirdiği koleksiyonun en değerli parçalan iz- ieyiciierle buluşacak. Yapımı bu yaz Buckhingham Sarayt'nda başlayacak olan galeri, kraliçenin büyükbabası V. Henri'nin 1911-1913 yıllan arasında yaptırdığı büyük giriş kapısından sonra sarayda yapılacak en büyük değisiklik olacak. Tudor Sal- tanatı'na kadar uzanan koleksiyon dünyadaki en değerli koleksiyonlardan biri. Koleksıyonda toplam 9 bin tablo, 30 bin orijinal çiztm, 3 bin minyatür ve 500 bin oyma ve baskı yer alıyor. Bu koleksiyon bugünedek saraym ko- ridorlarında ve özel dairelerinde gözlerden U2ak tutulu- yordu. Kraliçe Elizabethaçılacak galeriyle kendisinden önce tahta çıkan kişilerin özellikle Kral I.Charles ve Prens Al- bert'in kendi bütçeleriyle aldıkian parçaJan sengileme ola- nağına kavuşacak. Kraliçe aralannda Mkheiangelo, Rap- hael, Rembrandt Vermeer, Canalettove Landseer'in ya- pıtlarınm da bulunduğu bu parçalan halk adına kendisin- den önce tahta çıkan kişilerden emanet aldığını düşünü- yor. Avrupa'daki diğer saltanatlann koleksiyonlan halk devrimleri sırasmda yagmalanmıştı. Açılacak galerinin kapısı grafıklerle ve posterlerle süs- lenerek modern sanatlara da göz kırpılmış olacak. Mi- marlar galerinin içinde bir de mmi galeri kurarak ziya- retçilenn bilgisayardan bütün koleksiyonu görebilmesi- ne ve tarihini okumasına olanak tanımak istiyorlar. KraJiçenin galerisi önce sera daha sonra da ibadetfaa- ne oiarak kullanılmıştı. 1940 yılında bir hava saldınsma uğradıktan sonra da Elizabetfı'in ve Edinburgh Dükü'nün önerisiyle galeri oiarak yeniden mşa edildi 1962 yılında zıyarete açılan galeri çok kısa süreterle açık kalıyordu. Galeri yeni düzenlemenin ardından yıl boyunca açık ka- lacak ve ziyaret ücretleri de düşük tutulacak. Galeride her yıi yüzlerce parça sergilenecek. Kraliçe Elizabeth tahttaki 50. yılını 6 Şubat 2002'de kutlayacak ve kutlama etkinlikleri bir yıl boyunca sürecek. biçim verenbirözelliği var. Aföl- yelerin, ressamlann karmaşık duy- gulannındolaştığı en önemli yer- lerden biri olduğu bilinmektedir. Paul C'ezanne'm atölyesindeki sobasını ele alan resmi (1865-70) objeleri doğru oiarak çizemeyen bu ressamın. duygulann perspek- tifinı son derece yalın fırça dar- beleriyle *birçırpıda' dönüştürdü- ğunüaktarmaktadır. Degas,Ensor, Redon'a ait çalışmalarda 20. yy'a varana dek ıntenyörü temasının farklı boyutlardan, an bir resim di- li aracılığıyla nasıl yorumlandığı- nı izleyicilere aktanyordu. Çokbiçimli yorum tahtası Henri Matissein sergide yer alan çıplakları, insan formunu renk olgusunun soyutlayıcı etki- siyle çözümlemeye çalışan sanat- çının. imgelem ile gerçeklik ara- sında, arkasında ız bırakmadan safları değiştirebilen ustalığını doyumsuz bir 'pentürtadrvla' su- nuyordu. Max Ernst, Paul Klee, Ciorgiode Chirico, Ren 'e Magrit- te başta olmak üzere birçok 20. yy sanatçısı, interiyörü. bir ucu açık olan çokbiçimli (poKmorphe) yo- rum tahtası haline getirmişlerdi. Sergi de bu açık ucun peşine dü- şen, iz sürücü biryaklaşımla. Ric- hard Hamilton, Erro Josepb Be- uys, Sigmar Polke, David Hock- ney, Edward Kienhob, Bruce Na- umangıbi. uluslararası çağdaş sa- nat alanında kendilenne özgü bir söylembiçimi geliştirmişolan sa- natçılann üçboyutlu, kolaj, yeıieş- tirme tekniklerinden yola çıka- rak 'içyaşam' konusunu nasıI kav- radığını tartışıyordu. Son derece etkileyicı çalışmalarla desteklen- miş olan bu bölümde, Ilya Kaba- kov'un yerleştirmesi daha ilk ba- kışta. ben buradayım dıyen bir can alıcılığına sahipti. Eşine azrastlanırbir ironi us- tası olan Kabakov, bir duvar dolabını ve eski bir tuvalet kapısını kullanarak gerçek- leştirdiği yerleştirmesinde, iç yaşama dairetkileyici bir yaşam kesitini sunuyordu. Tuvalet kapılannın arkasın- da sanatçının Rusça bir şar- kıyı mınldanırken. duvar dolabında günlük yaşama dair nesneleri sergilemesi, gerçekle yaşam arasındaki ınce bağlantıyı tanımlayan bir özelliğe sahipti. 'İç Yaşam' sergisi, bün- yesinde banndırdığı etkin çalışmalann yanı sıra, izle- yiciye sunduğu sorular, yo- rumlama konusunda labi- rentlere gırmekten çekin- meyen ve çağdaş sanata da gereken önemi veren özel- likleriyle uzun süre bellek- lerden yıtmeyecek olan bir bütünselliğe sahıp. YAZI ODASI SELİM İLERİ Çocukluğumun Çorbaları (2) Çocukluğumda elbette annemin pişırdiği çorba- lar vardı. Onlan hep kar yağıştarla hatırlanm. Kar. Cenâp Şehabeddin'in "kış şarkılan" gibi be- yaztitreyişlerle, dumanlı uçuşlar, yapayalnız kalan kuşlar gibi mi yağardı? Biz o zaman kardan hüzün duymaz, geçen yaz- ları, sıcak zamanları aklımıza getirmezdik. Kardan mutluluk duyardık. Kar, "kardan adam yapmak", "kar topu oynamak", hatta kızakla kaymak de- mekti. Kar, yün eldiven, yün kukuleta, boyun atkı- sı, bize biraz bol gelen çocuk paltoları demekti... "Ki havada uçar uçar ağlar"mış da kar, haberi- miz olmazmış. Sonra eve dönülür, yanaklar alev alev, sofra ba- şına geçilir, tartıana çorbası içilirdi. Bu tartıana bazan evde yapılırdı. Adapazan'ndan gelen Çerkez akraba, unlarla, irmiklerle boğuşa- rak hazırlardı. Yalnız un, irmik mi? Mayalık ekmek hamuru başlı başına bir sorundu. akrabamız bu ha- muru birtürlü beğenmez, "kıvamlı" bulmazdı. Merakla gözlediğimiz tartıana yapış, bir büyü- nün yapılmasından farksızdı: Çerkez akrabamız sığır eti isterdi, domates. hem de pek bol domates, soğan, taze acı biber ister- di. Soğan yağda "pembeleşinceye kadar" kavru- lacak, domates, biber ve sığır eti kaynatılacak, et piştikten sonra kalan su soğana katılacaktı. lyice suyunu çekince, büyük bir tencereye sü- zülecek; torbada süzülmüş, suyu çıkmış yoğurt ek- lenecek; maya, un, irmık tümü bir arada yoğrula- caktı. Epeyce koyu bir hamur elde edilecek, o da günlerce tekrar tekrar yoğrulacak, vakti gelince küçük parçalara bölünerek, fazla kurumadan ufa- lanarak, özel oiarak dikilmiş bez tarhana torbala- nna konarak kış için hazır edilecektı. Işte annem, torbadan çıkardığı tartıanayı soğuk sudaıslatır, tartıanayı karıştınp kanştınp, kaynayan et suyuna ilave ederdi. Çorba ille ağırateşte ve hep kanştırıla kanştırıla kotarılacaktı. Kar eğlentisın- den dönüşlerimizde annemi mutfakta, elinde tah- ta kaşık, tarhana başında bulurdum. Bu tarhana çorbası sofraya gelecekken, duma- nı tütüyorken azıcık peynirle, rendelenmiş beyaz peynirte bezenir; son anda da üstüne yağda kav- rulmuş kırmızı biber, küçücük-küçücük, kızarık- kızarık ekmek konurdu. Dışarda kar yağar, gün hızla sönmeye koyulur... Annemin unutamadığım çorbalanndan biri de, "köfteliçorba"sıyü\. Ekşili köftenin akrabası, hem de pek yakın akrabası bir çorbaydı. Ekşili köfteyi çok sevdiğim gibi, köfteli çorbayı da severdim. Artık hayal meyal hatırladığımdan, bir an önce yazmam gerektiğine inanıyorum. Çünkü bir za- man sonra büsbütün unutulup gidecek, o çorba, köfteli çorba hiç yaşanmamış gibi olacak... Evet, tencerede et suyu kaynatıyordunuz. Fın- dık iriliğinde yuvarlanmış, her biri için kimbilir ne kadar uğraşılmış ptrinçli köfteler kaynayan şuya atı^ lıyor, küçücukhavuçlar, patatesler ekleriiyördü. Ö^ böylece bir iki saat kısık ateşte pişirilecekti. Bir kapta yoğurt. yumurta sarısı, un, yanm bar- dak soğuk su yumurta teliyle çırpılacak, kıvamı tutturulunca çorbaya konacak, "un kokusu çıkın- caya kadar" pişirilecek. Bir de süzgeçten geçirme işlemi vardı ki, nerede niçin yapılıyordu, yazık ki unut- muşum. Yalnız dereotunu ve maydanozu unutmadım. Onlar da kıyılıp çorbaya eklenirdı ve dereotu mis gibi kokardı. Annemin bir de her hastalanışımızda apar topar pişirdiği "pirinç çorbası" vardı. Pek çabuk hazır- lanırdı. Tencerede içme suyu kaynatılır, iki çorba kaşığı pirinç, yanm çorba kaşığı margarin -margarin ye- ni modaydı-, kabuğu soyulup çekirdeği çıkanlıp ren- delenmiş domates konur, pişerken maydanoz ek- lenir, içilirken limon sıkılırdı... Yüz göz buruşturu- larak içilirdi. Ve kar yağardı. Kar, Cenâb Şehabeddin'in istediği gibi, kuru dal- lar üstüne bembeyaz bir örtü örterdi... Takvimde İz Bırakan: "Sanşınlik getinr gözlerin akşamlanma." Cenâb Şehabeddin, "Senin İçin". Cemal Süreya ve Hatay'dan Gelip Geçenlep' • Kültür Serv^i - Hatay Restaurant, yann saat 15.00'te Caddebostan Kültür Merkezi'nde "Cemal Süreya ve Hatay'dan Gelip Geçenler' başlıklı bir anma toplantısı gerçekleştirecek. Mehrizat'ın sunduğu. Muzaffer llhan Erdost. Doğan Hızlan, Öner Yağcı. Enver Ercan ve Erdoğan Ersever'in konuşmacı oiarak katıldıklan bir söyleşıyle başlayacak olan toplantı, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü öğrencilerinin. Doç. Dr. Cemalettin Göbelez'in yönetiminde sunduklan dinletiyle devam edecek. Anma toplantısı, Hatay Şiir Ödülü törenıyle sona erecek. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle