Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3OCAK1999PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
'Hayat çok güzel' dışişlerimiz olmasa!Geçen hafta Amerika'da gündem aniden değişti.
Biz buna Türkiye'den alışkınız da Amerikalılar
ne yapacak acaba diye bir merak bir merak...
Başkan Clinton'ın cinsellik skandallan ve azil
yolunun açılması tartışmalanndan artık herkesin
içi bayıîmışken aniden Amerika Irak'ı
bombalamaya başladı. Irak bombalanmaya
başlandıktan itibaren evdeki tele\izyon CNN
International kanalına takılı olarak sürekli açık
kaldı. Zaman zaman öbür kanallan dolaşırken
Amerikalılann kamuoyu araştırmalan sonucunda
bizim düşündüğümûze benzer bir noktaya
vardıklannı öğrendik. (Amerika'da hiçbir konu
kamuoyu araştırması yapilmadan anlaşılmıyor.
Anlaşılmak da daima: "Amerikalılann yüzde
filancası böyle düşünüyor" şeklinde bir grafik
anlam taşıyor.) Işte bu araştırmalardan
anlaşıldığına göre Amerikalılar, 1998'de Irak"ın
bombalanmasıyla 1991 'deki kadar
ilgilenmemişler. Aynı yeri iki kez bombalamak
ilginç değil mi acaba?
Bunu anlamak için insan duygularını sayılara
indirgeyen istatistiklere hiç gerek yoktu aslmda.
Çünkü postaneden süper-bakkal. metrodan
teleferiğe günlük yaşamda karşılaştığımız hemen
herkes. sanki böyle bir olay hiç olmuyormuş gibi
olağan yaşamını sürdürüyordu. Postanede New
York Yankee takımının dünkü maçı, süper-
bakkalda 'NoeTde kâr yagacak mı acaba?'
tartışmalan, metroda her günkü iş telaşı,
teleferikte New York dogu-yakasının gerçekten
çok güzel görünen havadan manzarasini
fotoğraflayan Japon turistler...
Neyse ki, bazı yazar ve entelektüel Amerikah
arkadaşlarım telefon ve elektronik postada
"Fakir ülkeleri bombalamak ne utanç verici, tam
da Başkan'ın azil tartışmalan esnasında"
diyorlar, ama o kadar, başka çıt yok.
CNN ve NBC kanallannda gece yanlan açık
oturumlar düzenlenmeye başlayınca 'VVag the
Dog' (Başkanın Adamlan) filmine sık sık
göndermeler yapılarak başkanın kendi
skandallannı unutturmak için hayali bir
Arnavutluk savaşı senaryosuyla paçayı
NEWYORK
BUKET UZUNER
kurtanşını anlatan o lyi film anılıyor.
Bu sırada ABD'de Yahudilerin kutsal bayramı
Hannuka, Hıristiyanların dini bayramı Noel
kutlanıyor ve ardından yeni yıl gecesi için
kutlama hazırlıklan yapılıyor. Islam dünyasında
da ramazan başlıyor. New York Tımes ve CNN
International televizyon kanalı uzun uzun
ramazanı ve Islamiyet açısından önemini
açıkhyor. Bütün bu dini bayramlann aynı aya
denk düşmesinin teorik olarak getireceği huzur
düşüncesi yine ütopık kalıyor ve Irak
bombalanıyor. Hangi dinden olursa olsun. dindar
olduklannı sık sık vurgulayanlar, insanlan
öldürmekten çekınmiyorlar! Kuzey Amerika
kıtasındaki zaman diliminde akşama denk düşen
Irak'ı bombalama canlı yayın sahneleri
uykumuzu kaçınyor. sinirler gergin... Yoksa her
şey bir sanal bılgisayar oyunu mu. yoksa bir
Hollywood senaryosu mu? Yoksa bu oyuna
inanan yalnızca bizler miyiz?
New York'ta daha çok sanat filmleri gösteren iki
sinema var. Biri Madison Avenue'da tam Plaza
Otel'in karşısındaki Paris sineması. öbürü East
Village'daki Angelika Film Merkezi. Bu iki
sinemada aylardır kapalı gişe oynayan bir halyan
filmini izleme şansım da tam bu günlere denk
düşüyor. Roberto Benigni'nin yazıp. başrolünü
oynayıp, üstelik şahane yönettiği bu filmin adı
Hayat Güzeldir (Life is Beautiful).
Film bütün ltalya boykotlan bir kenara
bırakılarak mutlaka izlenmesi gereken bir
başyapıt. Komedinin bu denli cesaret istediği,
gülmecenin gerçek bir yüreklilik olduğu başka
bir film parmakla sayılacak kadar azdır.
Filmdeki küçük Yahudi çocuğun kıiına zarar
gelmesin diye yönetmen, yazar ve çocuğun
babası rolündeki Roberto Benigni ve biz bütün
izleyiciler film boyunca nefeslerimizi tutup
kahkahayla tedirginliğin. acı çekmekle
rahatlamanın iç içe geçtiği şahane bir sanat
ürünü izliyoruz. Faşizmi yeren incelikli pek çok
sanat ürünü. La Vîta Belle adlı filmin ironik
coşkusu ve yaşam heyecanıyla zor başa çıkabilir.
Çıkabilirse eger... Film. şimdiden Kanada, ABD
ve Cannes dahil 29 film ödülüyle Avrupa
sinemasının 1998 yılındaki yüzü olmuş bile.
Film bitip de keskin soğuğun insanı kestiği.
bütün büyük caddelerin ışıl ışıl süslerle
donatıldığı Noel öncesinin güzelim
New York gecesine kanştığımda. filmdeki küçük
Joshua için duyduğum telaşlı sevgiyi Iraklı
çocuklar için de duyduğumu bilerek bombalara
bir kez daha öfkeleniyorum. Eve vardığımda
Başkan Clinton'a azil yolu açıldığını ve Irak
bombalama harekâtının da bittiğini
öğreniyorum. Fakat hâlâ 'Hayat Güzeldir'
filmini herkes mutlaka görmeli diye
düşünüyorum. Ne olur, ne ölmaz!
Ev ödevini yapmayan
'başöğretmen'
Yeni açıklamalara göre Almanya'da 700 bin insan
evsiz barksız. Bunlardan 460 bini ülkenin batısında,
geri kalanı doğusunda yaşam savaşı veriyor. Kent
belediyeleri büyük bir bölümüne hiç olmazsa
gecelen başlannı sokacak yer gösteriyor.
Yine de 31 bın insan yaşamını tam anlamıyla
sokata geçiriyor. Kar, buz ve yağmurda ormanlar,
parklar, köprü altlan bannaklan. Tüm evsizlerin
yüzde 30"u da kadın.
Noel ve yılbaşı telaşında insanlar alışverişleri için
ışıl ışıl mağazalan doldururken. onlar kapı
içlerinde, aralıklarda. altgeçitlerde. metro
istasyonlannda ucuz şarap içip ısınıyorlar,
bonkörlerin attığı birkaç kuruşa seviniyorlar. Bir
zamanlar iş güç, ev bark, çoluk çocuk sahibi bu
insanlar şimdi yalnız ve beş parasız. De\letin
desteği ölmemelerini sağlıyor.
Her şeyini yitırmiş. fakirin
fakiri 700 bin insan...
Merkezi Nürnberg'deki Alman
İş Kurumu'nun en son
açıklamalanna göre ülkede 4
milyon kişi de işsiz. Bundan
öteye. uzun yıllardır kimse iş
vermediği için ümidini iyice
STUTTCART
yitirmiş. çogu 50 yaşın üzerinde. 3 milyon insan
daha var. Onlar da ellerine geçen düşük sosyal
yardım ile fakirlik sınınnda. gelecekleri belirsiz bir
yaşam sürdürüyorlar. Devlet. toplam 7 milyon
insanına îş bulamıyor. tlginç bir başka yıl sonu
açıklaması da ülkede 4.5 milyon.kişinin okuma
yazma bilmediği... Amerikan buyruğunda
küreselleşmeye doğru atılan adımlar işsizler
ordusunun küçüleceği ümidini vermiyor. Bu
sürecte birleşerek daha da güçlenen de\ holdingler
yeni yatınmlar için ucuz ülkeleri yeğliyor.
Zenginler paralannı, bankalann da desteği ile yurt
dışı hesaplanna kaçınyor. "Yarı ölmüş" Doğu
Almanya'yı "diriltebilmek" için Bonn'un 7 yılda
bütçeden kırpmak zorunda kaldıgı 970 milyar mark
da ülke ekonomisini ve rahat yaşama alışmış
toplumu deprem gibi sarstı. Son yıllarda işsizlik
devamlı yükseldi. ekonomik ve toplumsal sorunlar
çoğaldı. Sirket iflaslan. rüşvet. irili ufaklı
yolsuzluklar. vergi kaçırmalar sürekli artmakta.
Sadece devlet değil. milyonlarca insan da ödeme
zorluğu çekiyor. borç içinde yaşıyor. Boşanmalar
dorukta. Doğumlar azalıyor. "saf kan" Alman
nüfusu geriliyor. Toplumsal sorunlar beraberinde
polisiye olaylan da getirmekte. lşlenen suçlar ve
çeşitleri artıyor. Banka soygunlan, insan
kaçırmalar, fidyeler. büyük şirketlere tehdit ve
baskılar, rüşvet alıp vermeler, her türlü insan
ticareti, uyuşturucu kullanımı. küçük çocuklara
tecavüzler, ırza geçmeler... Yaşamına kendi eliyle
son verenler, ortadan kaybolan insanlar, kiliseye
arkasını dönenler... Medya her gün bu gibi haberler
ile dolu. Kimi insan artık alıştı. Kanıksadı.
Almanya'da milyonerlerçoğalırken, orta sınıf
eriyor. Villa satın almak isteyen mülk bulamazken,
katını elinden çıkarmak isteyen alıcı bulamıyor
Gelir dagılımındaki eşitsizlik
gittikçe su yüzüne çıkıyor,
uçurumlar oluşuyor. 1960-
1990 arasının mutlu yıllannı
özleyen Alman şimdi bazı
AHMET gerçekleri istemese de
ARPAD kabullenmek zorunda kalıyor.
Eller öyle kolay kolay cebe
gitmiyor. Kamuoyu
araştırmalan, 2000'li yıllann eşiğinde Almanlann
yüzde 65'inin gelecekten karamsar olduğunu
gösteriyor. Toplumun yüzde 85"ı de zengin ile fakir
arasındaki uçurumun önümüzdeki yıllarda daha
derinleşecegine inanıyor. 9O'lı yıllann Alman
insanı huzursuz, sıkıntılı, gerilim içinde.
Sokaklarda gülen pek kalmadı. Hebnut Kohl
"hasta" Doğu Almanya ile birleşirken Batı'da bir
neslin "kurban edileceğPni çok iyi biliyordu.
Ülkede toplumsal değerler düşüyor, ancak
yozlaşma henüz yaşanmıyor. Avrupa'nın
"dizginler"i Almanya'nın elinde. sorunlu komşulan
kontrolünde. Doğu'ya açılabilmek için Avrupa
Birliği'ne alacağı eski demirperde ülkelerine
gelince. onlar nasıl olsa seslerini çıkarmayacak.
Ulke sorunlannın üzerine bir türlü gidemeyen
Almanyalı politikacılar "ev ödevteri"ni gereğince
yapamıyorlar. Başka ülkelerin iç politikasıyla ise
canı gönülden ilgileniyorlar. Alman insanı yaratılışı
gereği "başöğretmen" rolünü hep sevmiştir.
'*ş**ra•—^jdtlİ .»«?
Yeniyıla kumsalda merhaba Brezflya'nm RiodeJa-
neiro kcntinde halk
yeni yıla iinlü Copacabana kumsalında girdi. Kumsalda tam 2.5 milyon kişi topla-
nırken on binlerce kişi de geceyi kumsalda açık havada uyuyarak geçirdi. Temiziik
işçileri yılbaşı ertesi kumsaldan tam 750 ton çöp topladılar. Çöplerin bü-
yük bir bölümünü şampanya ve bira şişeleri oluşturuyordu.
Paris timsahlann istilasına uğradı...Timsahlar başkent Paris'i istila etti1
Daha doğrusu. Paris'e bitişik halk
konutlannda yaşayan, kapkara
ufuklarda az da olsa kendilerine pay
koparmak çabasındaki gençler
bakışlannı çeşitli spor eşyası satan
lüks dükkânlara çevirmiş bulunuyor.
Bu durumun en ilginç yanı da ünlü
"Lacoste" markasını seçmiş
olmalan... "Lacoste" spor
gömleklerinin Türkiye'de neden
olduğu sahtekârlık olayını bilmeyen
yok. Özellikle tstanbul'un
Nuruosmaniye semtinde söz konusu
gömleklerden alan kalmadı desek
herhalde yanlış olmaz sanınz.
Pazarlığı pek seven Fransız turistlen.
döviz farkı sayesinde. yurtta kalmış
dostlan karşısında %öyle bir
böbürlenirken; Fransız gümrük
memurlan karşısında. ülkeye sahte
mal soktuklan gerekçesiyle
gereğinde hesap vermek
zorunluğunda bulunduklannı
düşünmüş olabileceklerini
akıllanndan çıkarabildiler mi hiç?
Gerçek "Lacoste" gömlekleri
istenildiği takdirde. bunlann
kolaylıkla ve yasaya uygun şekilde
satın alınabileceği bir gerçek!
Sefaletin kol gezdiği kınk dökük
"gökdelen tipi" binalardan iyileşme
beklemek artık hayal oldu. tşte bu
sitelerde yıllannı yitiren küçüğü ve
büyüğü ile herkes en azından
buradan aynlmayı düşlüyor. Ve ne
oluyor sonrası? Nesi. mesi yok işte!
Kimliklerini vurgulamak için "kafa
tutarak" kişiliklerini ortaya koymak
zorundalar! Bunun için de servetin
dışavuran simgelerini
gerçekleştirmek şart. İşte.. döndük
PARİS
MİŞEL PERLMAN
dolaşfik. yine geldik sefıl banliyö
binalanna. Bu dunım karşısında,
zaman zaman düzenlenen ve
problemleri ele alan gösteriler
sonucunda başlamaz mı çatışma,
tpplum polisi karşısında...
Öğrenci olsun sendikacılar olsun,
ışsizler olsun çoluk çocuk olsun,
özetle.. gariban işsizler ordusu olsun,
gaza basmak. araba çalmak,
otomobilleri ateşe vermek olsun,
yaşam savaşımını böylesi bir yoldan
yönetmek gerek diye düşünüyor
göçmen işçilerin çocuklan. Sakın
yanlış anlaşılmasın. Bu gençler
özellikle Kuzey Afrikalı. Ötekiler ise
yana yatarak. çamura batarak
çalışıyor işte... Ne ister bu gençler
diye soracak olsanız, alacağınız yanıt
"iş" olacaktır. Tam göbeğindeyiz
istihdam sorununun! Yineleyelim:
umutsuz olduklan ifade edilen bu
gençler, aslında umut dolu bir ufuk
bekliyor. Yani, toplumda kendine
emin bir yer kapmak. Şu anda, onlara
öncülük yapabilecek bir olgu
meydana gelmiştir Fransa'da:
Zinedine Zidane. Zinedine. herkes
tarafından. Fransa Milli Takımı'nı
Dünya Kupası doruğuna getiren
Cezayir kökenli futbolcu olarak
değerlendirilıyor. insan ve fevkalade
oyuncu diyor. yetişkin futbolsever de
çocuklar da! Mütevazı bir ailenin
oğludur ve manen peşinden
çekecektir tüm hayranlannı.
Geçenlerde düzenlenen bazı
gösteriler adeta bir savaş meydanı
görünümündeydi. işte. vardık mı
şimdi uluslararası "Lacoste" marka
lüks spor dükkânına. Pahalı. ama
ünlü marka. Ille mavili kabilinden,
vitrinin önünde tepinmıştir lüks
eşyayı alıp övünmek için işin uzmanı
kişiler. Nereden nereye geldik. Yok
lüks "Lacoste" gömlekmiş, yok, son
futbol dünya kupasında bayağı
gözleri ışıl ışılmış. Zinedine Zidane,
şimdilerde kendisıne istediği kadar
gömlek, takım elbise \e de daha
nelerneleralabilir! Ama. şimdilik
onun bakışları salt futbol
sahalannda. Zamanı geldiğinde.
kuşkusuz, nöbetini teslim edecektir
arkadaşlanna...
Bekledim, Lizbon'da yıldızlar parlasın diyeTajo Irmağı akmıyor. Akmak bir yana. insana
"melül melül" bakıyor. Kent. Tajo Irmağı
kıyısındaki tepelerde kat kat yükselmekte.
Gerçi ara sıra ırmağın üzerine çıkıntı yapmış,
var olduklan daha önce bilinmeyen bir şeyleri
ortaya çıkaranlann Padrao Dos
Descobrimentos anıtını ya da Manoel tarzi
mimarinin nitelikli yapıtianndan Arruda'nın
Belem Kulesi'ni şapur şupur yalamıyor değil,
değil ama genelde dingin Tajo. Heykeli
oluşturan "Qkler"le. yani duvarcı ustası.
haritacı. matematikçi, fizikçi, kaptan, doktor.
göz. hayvan bilimciyle falan bir süre oturdum.
Karşım'da, önceleri Portekiz'i tam oruz altı yıl
aralıksız yöneten Salazar"ın adını taşıyan,
şimdilerde 25 Nisan olarak anılan asma köprü
ve de kollannı açmış. İsa heykeli. Yüz dokuz
merrelik bu heykeli Salazar, Portekiz'in Ikinci
Dünya Savaşı'na girmemış olmasından dolayı
tsa'ya bir gönlü borcu olarak yaptırmış.
tnsanın, dogal olarak, savaşa giren diğer
ülkelerin tsa'sı farklı mıydı diye düşünesi
geliyor.
Arap kenti. Roma öncesi bir kalenin çevresinde ki, konuştuğum Lizbon'lular Carvalho'yu pek
LİZBON
gelişmiş, Tajo'nun kenannda otuz kilometre
boyunça garlar, doklar, ardiyeleri birbirini
izlemekte. Yann. erken uyanıp bir tekne
kiralamayı, ırmak üzerinde seyrederken kenti
izlemeyi düşündüm. Bir de, salı ve cuma
günleri kurulan, bizdeki bit
pazan örneği Hırsızlar
Fuan'na (Feira da Ladra)
gitmemi önerdiler, ama
inadına gitmeyeceğim. Alıp
satmadığım ne kaldı ki!
Neyse... Metroya yöneldim.
Üç dört kat yerin altına
indim. Bindim ve kendimi
bırdcn Sebastio Josede
Carvalho'nun yontusu önünde buldum. Şu
Carvalho ilginç bir adammış doğrusu. Bence
yontusu da ilginç. Otuz altı metre yüksekten
Lizbon'u gözlemliyordu. Ayaktaydı.
Yanındaysa, siyasi erkin genellikle miras
yoluyla bir kişinin üzerinde toplandığı devlet
düzenini simgeleyen biraslan vardı. Algıladım
seviyorlardı. 1755 depremi sırasında Kral
Jose'nin başbakanı olan Carvalho. yıkılan
yaklaşık dokuz bin binayı onarmış, kenti hemen
hemen tümüyle yenıden yapılandırmıştı. Ve de
Pompal Dükü olarak ölmüştü.
Alfama'daki karşı reform
dönemi sanatının kendine
özgü örneklerinden bıri
olan, FiüppoTerzTnin Sao
Vicente de Fora
Kilisesi'nin önüne
geldiğımde yağmur başladı.
O sırada sesin. adımı
^ ^ ^ ^ _ ^ _ ^ _ _ çağınyor sandım.
Neredeyse arkamı dönüp,
yanıtlayacaktım ki, bir de baktım yağmur.
Sular, giderek kaldınmların kenanndan hızla
akmaya başladı. "Su" gibiydin. Gözümii akan
sulardan ayıramaz oldum. Bir ara kıyılann
arasına kapanmışsın, sıkışmışsın gibi geldi.
Duyguda. düşüncede suyun sonu gelmez
tükenişini, akışını gördüm, duydum. Engelle
ÜSTÜN AKMEN
karşılaştı su. Çukurlaşarak bir çevrinti yaptı.
Ters akıntılann oluşturduğu dönme. eğrim,
çevri, burgaç. girdap... Artık siz ne ad
verirseniz verin, işte o... O sendin. Yatağindaki
her taşı değerli yaptm. için dışın gerçek akik.
gerçek opal, gerçek elmas. gerçek pırlanta.
gerçek zümrüt oldu. Anladın mı bilmem, ama
hepsi bendim onlann. Ahh... Ne yazık! Içınden
çıktığım anda hepsinin birer çakıl taşından
öteye geçemeyeceğini bilmiyordun. Ben de, işte
bu nedenle, içinden hiç mı hiç çıkmak
istemiyordum.
Cok alçak sesle de söylense, ancak iki kişinin
duyabiİeceği bir ezgi öğrendim bu kentte.
Bu ezgiyi dinleyenlerin bulunduklan caddedeki
gökyüzünü noktalayan yıldızlann ba^ka türlü
parladığını; ay dedenin başını yeryüzüne
doğru eğdiğini söylediler.
Hiç fark etmedim, yürüye yürüye. Baixa"da
1901'den kalma asansörün önüne gelivermişim.
Yüksek sesle o ezgiyi çığırmaya başladım.
Bekledim, ne yıldızlar parladı, ne de ay dede
başını yeryüzüne eğdi. Yoktun.
31 Aralık
gecesi çalan
telefonlar
••1-,-hr
MOSKOVA
Bayramlarda kart
atmıyorum çoktandır
kimseye. Içımden
gelmedıği için kimseyi
"En içten duvgulanmla"
kutlamıyorum. Birkaç
kişi var, onlan da
görüşerek veya telefonda
konuşarak kutluyorum.
Ama 8 Mart'larda eski
sevgililerimle söyleşı ve
dedikodu yapmaktan
hoşlanıyorum; bu bana
kavgasız gürültüsüz
"yumuşak inişler"in
keyfini yaşatıyor, onun
için. Yeni yıl kutlaması
amacıyla bu yıl geçen
yıllara oranla çok daha
az telefon ettım, çok
daha fazla telefon aldım.
Çoğu geç saatlerde
aradı. Belkı benim
arayacağımdan
umutiannı Tcestıktien
sonra inisiyatifi ele
aldılar, diye kendimle
şakalaştım. Kimisi
geleneksel sözlerin
dışına çıkmadı: "Yeni
yılda sağlık. mutluluk,
başan ve özellikle aşkr
dıledi. Sönümlenen
aşkların hayal
kahramanlannın eski
sevgiliye yabancı
aşklarda
mutluluk
dılemesınin
basit ve
sonuna kadar
dürüst bir
dilek
olmadığını
hissedecek
kadar "kötû tecrübe"
kazandınyor hayat
insana. Telefon edenlerin
bazılarını aylarca,
bazılarını yıllarca
göımemiştim. Onlann
kafamda
canlandırdığımdan daha
güzel mi. daha yaşlı mı
olduklan tahminiyle pek
oyalanmadım. Kimisi
ilginç şeyler anlattı. Biri
birkaç kez evlenmiş
(ilişkilerini resmi
kayıtlara geçirmeye
eskiden de meraklıydı).
bir o kadar da boşanmış;
şimdi anlayışlı, sakin,
olgun ve iktidarsız bir
erkekle nişanlıymış. "Ne
dersin, evleneyim mi"
dedi. Evlilik sık yapılan
bir iş olunca başkalarının
fikrine bu kadar kolay
başvurulabiliyor demek.
diye düşündüm.
Bir başkası hiç
evienmediğini, hep
beklediğini söyledi, yine
en"anlamlı" ve bıktırıcı
vurgulannı seçerek.
Beklediğınin "gerçek bir
insan" değil. bir masal
kahramanı olduğunu
bildiğim için hiç soru
sormadım. Fazla derinlik
yaşamadığımız ve
karşılıklı sıcak
sempatimizin açık
konuşmamızı
engelleyecek düzeye
çıkmadığı birkaç eski kız
arkadaşım. benden
"tanışılacak bir erkek
arkadas," istedi. Bunu
sorarken duyduklan
hafif rahatsızlığı
gizlemek için
kullandıkları
gülümsemeden ben de
yararlanıp şakayla
geçiştirdim gerçi ilk
başta; ama telefonu
kapattıktan sonra
HAKAN
AKSAY
düşünmedım değil. Ve
bir kez daha Rusya'da
tanışılabılecek iyi
kadınlann iyi
erkeklerden kat kat fazla
olduğu yargımı
hatırladım. Bir yıl önce
"benim sayemde"
ev lenen iki eski dostun
şimdi "benim
yüzümden" kurduklan
birlikteligı bozmak üzere
olduklannı öğrendim.
Doğrusunu söylemek
gerekirse beklediğim
birkaç telefondan
mahrum kalmak beni az
da olsa üzdü. Buna
karşılık telefonumu
inatla bekleyen birkaç
kişiyi de ben
cezalandırdım, diyerck
bu tür ilkel
yöntemlerden hâlâ rt
vazgecemediğimi •
kendime bir kez daha
kanıtladım. Israrla çalan,
ama açtığımda aynı
ısrarla suskun kalan
telefonlar en çok ilgimi
çekenlerdi. Onlarla ilgili
tahmınlerde bulunmak
beni epeyce oyaladı.
Acaba evde olup
olmadığımı mı
denetliyorlardı. yoksa
arkadan gelen _
seslere
bakarak
kimlerle
birlikte
olduğumumu
saptamaya
_______ çalışıyorlardı,
belki de
sessizliklerinden
mutlaka kendilerini
anlamam gerektiği
kanısındaydılar, ya da
kimbilir, öylesine
çevirmişlerdi numaramı,
eski bir alışkanlığı yad
etmek için. Bir iki
arkadaşım sarhoş
olduğunu söyleyip
hatınmı sormak için
aradı, oysa yalnızca
çakırkeyiftiler, gerçek
sarhoşun hal hatır
sorafrak kaybedecek
vakti yoktur. Böylesi
gecelerde hep
beklenmeyen bir telefon
beklerim; bu kez
bir yılı aşkındır
götmediğim bir eski
arkadaş aradı: az sonra
boşandığı kansına
gideceginin, ama artık
pek çok şeyi "aşöğmın"
telgrafını iletti.
"aşamalar"ı daha sonra
anlatma sözü verdi.
Bu yazıya girmemesi
gereken başka telefonlar
da oldu. Bazı
görüşmelerden sonra
kadehim kendiliğinden
havalandı. Telefonsuz ve
konuşmasız zamanlann
çogunu ise 1998'den
1999'a sarkan bir yeni
aşk doldurdu: Izthak
Periman'ın "Klezmar2"
albümünden 8. parçadaki
(Nign) kemanın coşkusu,
hüznü, yakanşı. telaşı,
derinligi ve ortak
oimayı bilmedeki
ustalığı sardı beni
yılbaşı gecesi.
Eğeronu 31 Aralık'ta
bana telefon edenlere ve
şimdi bu yazıyı
okuyanlara armağan
etme şansım olsaydı,
bunu büyük bir keyifle
yapardım. Ve "en içten
duygulanmla"...