17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3OCAK1999PAZAR 8 PAZAR YAZILARI 'Hayat çok güzel' dışişlerimiz olmasa!Geçen hafta Amerika'da gündem aniden değişti. Biz buna Türkiye'den alışkınız da Amerikalılar ne yapacak acaba diye bir merak bir merak... Başkan Clinton'ın cinsellik skandallan ve azil yolunun açılması tartışmalanndan artık herkesin içi bayıîmışken aniden Amerika Irak'ı bombalamaya başladı. Irak bombalanmaya başlandıktan itibaren evdeki tele\izyon CNN International kanalına takılı olarak sürekli açık kaldı. Zaman zaman öbür kanallan dolaşırken Amerikalılann kamuoyu araştırmalan sonucunda bizim düşündüğümûze benzer bir noktaya vardıklannı öğrendik. (Amerika'da hiçbir konu kamuoyu araştırması yapilmadan anlaşılmıyor. Anlaşılmak da daima: "Amerikalılann yüzde filancası böyle düşünüyor" şeklinde bir grafik anlam taşıyor.) Işte bu araştırmalardan anlaşıldığına göre Amerikalılar, 1998'de Irak"ın bombalanmasıyla 1991 'deki kadar ilgilenmemişler. Aynı yeri iki kez bombalamak ilginç değil mi acaba? Bunu anlamak için insan duygularını sayılara indirgeyen istatistiklere hiç gerek yoktu aslmda. Çünkü postaneden süper-bakkal. metrodan teleferiğe günlük yaşamda karşılaştığımız hemen herkes. sanki böyle bir olay hiç olmuyormuş gibi olağan yaşamını sürdürüyordu. Postanede New York Yankee takımının dünkü maçı, süper- bakkalda 'NoeTde kâr yagacak mı acaba?' tartışmalan, metroda her günkü iş telaşı, teleferikte New York dogu-yakasının gerçekten çok güzel görünen havadan manzarasini fotoğraflayan Japon turistler... Neyse ki, bazı yazar ve entelektüel Amerikah arkadaşlarım telefon ve elektronik postada "Fakir ülkeleri bombalamak ne utanç verici, tam da Başkan'ın azil tartışmalan esnasında" diyorlar, ama o kadar, başka çıt yok. CNN ve NBC kanallannda gece yanlan açık oturumlar düzenlenmeye başlayınca 'VVag the Dog' (Başkanın Adamlan) filmine sık sık göndermeler yapılarak başkanın kendi skandallannı unutturmak için hayali bir Arnavutluk savaşı senaryosuyla paçayı NEWYORK BUKET UZUNER kurtanşını anlatan o lyi film anılıyor. Bu sırada ABD'de Yahudilerin kutsal bayramı Hannuka, Hıristiyanların dini bayramı Noel kutlanıyor ve ardından yeni yıl gecesi için kutlama hazırlıklan yapılıyor. Islam dünyasında da ramazan başlıyor. New York Tımes ve CNN International televizyon kanalı uzun uzun ramazanı ve Islamiyet açısından önemini açıkhyor. Bütün bu dini bayramlann aynı aya denk düşmesinin teorik olarak getireceği huzur düşüncesi yine ütopık kalıyor ve Irak bombalanıyor. Hangi dinden olursa olsun. dindar olduklannı sık sık vurgulayanlar, insanlan öldürmekten çekınmiyorlar! Kuzey Amerika kıtasındaki zaman diliminde akşama denk düşen Irak'ı bombalama canlı yayın sahneleri uykumuzu kaçınyor. sinirler gergin... Yoksa her şey bir sanal bılgisayar oyunu mu. yoksa bir Hollywood senaryosu mu? Yoksa bu oyuna inanan yalnızca bizler miyiz? New York'ta daha çok sanat filmleri gösteren iki sinema var. Biri Madison Avenue'da tam Plaza Otel'in karşısındaki Paris sineması. öbürü East Village'daki Angelika Film Merkezi. Bu iki sinemada aylardır kapalı gişe oynayan bir halyan filmini izleme şansım da tam bu günlere denk düşüyor. Roberto Benigni'nin yazıp. başrolünü oynayıp, üstelik şahane yönettiği bu filmin adı Hayat Güzeldir (Life is Beautiful). Film bütün ltalya boykotlan bir kenara bırakılarak mutlaka izlenmesi gereken bir başyapıt. Komedinin bu denli cesaret istediği, gülmecenin gerçek bir yüreklilik olduğu başka bir film parmakla sayılacak kadar azdır. Filmdeki küçük Yahudi çocuğun kıiına zarar gelmesin diye yönetmen, yazar ve çocuğun babası rolündeki Roberto Benigni ve biz bütün izleyiciler film boyunca nefeslerimizi tutup kahkahayla tedirginliğin. acı çekmekle rahatlamanın iç içe geçtiği şahane bir sanat ürünü izliyoruz. Faşizmi yeren incelikli pek çok sanat ürünü. La Vîta Belle adlı filmin ironik coşkusu ve yaşam heyecanıyla zor başa çıkabilir. Çıkabilirse eger... Film. şimdiden Kanada, ABD ve Cannes dahil 29 film ödülüyle Avrupa sinemasının 1998 yılındaki yüzü olmuş bile. Film bitip de keskin soğuğun insanı kestiği. bütün büyük caddelerin ışıl ışıl süslerle donatıldığı Noel öncesinin güzelim New York gecesine kanştığımda. filmdeki küçük Joshua için duyduğum telaşlı sevgiyi Iraklı çocuklar için de duyduğumu bilerek bombalara bir kez daha öfkeleniyorum. Eve vardığımda Başkan Clinton'a azil yolu açıldığını ve Irak bombalama harekâtının da bittiğini öğreniyorum. Fakat hâlâ 'Hayat Güzeldir' filmini herkes mutlaka görmeli diye düşünüyorum. Ne olur, ne ölmaz! Ev ödevini yapmayan 'başöğretmen' Yeni açıklamalara göre Almanya'da 700 bin insan evsiz barksız. Bunlardan 460 bini ülkenin batısında, geri kalanı doğusunda yaşam savaşı veriyor. Kent belediyeleri büyük bir bölümüne hiç olmazsa gecelen başlannı sokacak yer gösteriyor. Yine de 31 bın insan yaşamını tam anlamıyla sokata geçiriyor. Kar, buz ve yağmurda ormanlar, parklar, köprü altlan bannaklan. Tüm evsizlerin yüzde 30"u da kadın. Noel ve yılbaşı telaşında insanlar alışverişleri için ışıl ışıl mağazalan doldururken. onlar kapı içlerinde, aralıklarda. altgeçitlerde. metro istasyonlannda ucuz şarap içip ısınıyorlar, bonkörlerin attığı birkaç kuruşa seviniyorlar. Bir zamanlar iş güç, ev bark, çoluk çocuk sahibi bu insanlar şimdi yalnız ve beş parasız. De\letin desteği ölmemelerini sağlıyor. Her şeyini yitırmiş. fakirin fakiri 700 bin insan... Merkezi Nürnberg'deki Alman İş Kurumu'nun en son açıklamalanna göre ülkede 4 milyon kişi de işsiz. Bundan öteye. uzun yıllardır kimse iş vermediği için ümidini iyice STUTTCART yitirmiş. çogu 50 yaşın üzerinde. 3 milyon insan daha var. Onlar da ellerine geçen düşük sosyal yardım ile fakirlik sınınnda. gelecekleri belirsiz bir yaşam sürdürüyorlar. Devlet. toplam 7 milyon insanına îş bulamıyor. tlginç bir başka yıl sonu açıklaması da ülkede 4.5 milyon.kişinin okuma yazma bilmediği... Amerikan buyruğunda küreselleşmeye doğru atılan adımlar işsizler ordusunun küçüleceği ümidini vermiyor. Bu sürecte birleşerek daha da güçlenen de\ holdingler yeni yatınmlar için ucuz ülkeleri yeğliyor. Zenginler paralannı, bankalann da desteği ile yurt dışı hesaplanna kaçınyor. "Yarı ölmüş" Doğu Almanya'yı "diriltebilmek" için Bonn'un 7 yılda bütçeden kırpmak zorunda kaldıgı 970 milyar mark da ülke ekonomisini ve rahat yaşama alışmış toplumu deprem gibi sarstı. Son yıllarda işsizlik devamlı yükseldi. ekonomik ve toplumsal sorunlar çoğaldı. Sirket iflaslan. rüşvet. irili ufaklı yolsuzluklar. vergi kaçırmalar sürekli artmakta. Sadece devlet değil. milyonlarca insan da ödeme zorluğu çekiyor. borç içinde yaşıyor. Boşanmalar dorukta. Doğumlar azalıyor. "saf kan" Alman nüfusu geriliyor. Toplumsal sorunlar beraberinde polisiye olaylan da getirmekte. lşlenen suçlar ve çeşitleri artıyor. Banka soygunlan, insan kaçırmalar, fidyeler. büyük şirketlere tehdit ve baskılar, rüşvet alıp vermeler, her türlü insan ticareti, uyuşturucu kullanımı. küçük çocuklara tecavüzler, ırza geçmeler... Yaşamına kendi eliyle son verenler, ortadan kaybolan insanlar, kiliseye arkasını dönenler... Medya her gün bu gibi haberler ile dolu. Kimi insan artık alıştı. Kanıksadı. Almanya'da milyonerlerçoğalırken, orta sınıf eriyor. Villa satın almak isteyen mülk bulamazken, katını elinden çıkarmak isteyen alıcı bulamıyor Gelir dagılımındaki eşitsizlik gittikçe su yüzüne çıkıyor, uçurumlar oluşuyor. 1960- 1990 arasının mutlu yıllannı özleyen Alman şimdi bazı AHMET gerçekleri istemese de ARPAD kabullenmek zorunda kalıyor. Eller öyle kolay kolay cebe gitmiyor. Kamuoyu araştırmalan, 2000'li yıllann eşiğinde Almanlann yüzde 65'inin gelecekten karamsar olduğunu gösteriyor. Toplumun yüzde 85"ı de zengin ile fakir arasındaki uçurumun önümüzdeki yıllarda daha derinleşecegine inanıyor. 9O'lı yıllann Alman insanı huzursuz, sıkıntılı, gerilim içinde. Sokaklarda gülen pek kalmadı. Hebnut Kohl "hasta" Doğu Almanya ile birleşirken Batı'da bir neslin "kurban edileceğPni çok iyi biliyordu. Ülkede toplumsal değerler düşüyor, ancak yozlaşma henüz yaşanmıyor. Avrupa'nın "dizginler"i Almanya'nın elinde. sorunlu komşulan kontrolünde. Doğu'ya açılabilmek için Avrupa Birliği'ne alacağı eski demirperde ülkelerine gelince. onlar nasıl olsa seslerini çıkarmayacak. Ulke sorunlannın üzerine bir türlü gidemeyen Almanyalı politikacılar "ev ödevteri"ni gereğince yapamıyorlar. Başka ülkelerin iç politikasıyla ise canı gönülden ilgileniyorlar. Alman insanı yaratılışı gereği "başöğretmen" rolünü hep sevmiştir. '*ş**ra•—^jdtlİ .»«? Yeniyıla kumsalda merhaba Brezflya'nm RiodeJa- neiro kcntinde halk yeni yıla iinlü Copacabana kumsalında girdi. Kumsalda tam 2.5 milyon kişi topla- nırken on binlerce kişi de geceyi kumsalda açık havada uyuyarak geçirdi. Temiziik işçileri yılbaşı ertesi kumsaldan tam 750 ton çöp topladılar. Çöplerin bü- yük bir bölümünü şampanya ve bira şişeleri oluşturuyordu. Paris timsahlann istilasına uğradı...Timsahlar başkent Paris'i istila etti1 Daha doğrusu. Paris'e bitişik halk konutlannda yaşayan, kapkara ufuklarda az da olsa kendilerine pay koparmak çabasındaki gençler bakışlannı çeşitli spor eşyası satan lüks dükkânlara çevirmiş bulunuyor. Bu durumun en ilginç yanı da ünlü "Lacoste" markasını seçmiş olmalan... "Lacoste" spor gömleklerinin Türkiye'de neden olduğu sahtekârlık olayını bilmeyen yok. Özellikle tstanbul'un Nuruosmaniye semtinde söz konusu gömleklerden alan kalmadı desek herhalde yanlış olmaz sanınz. Pazarlığı pek seven Fransız turistlen. döviz farkı sayesinde. yurtta kalmış dostlan karşısında %öyle bir böbürlenirken; Fransız gümrük memurlan karşısında. ülkeye sahte mal soktuklan gerekçesiyle gereğinde hesap vermek zorunluğunda bulunduklannı düşünmüş olabileceklerini akıllanndan çıkarabildiler mi hiç? Gerçek "Lacoste" gömlekleri istenildiği takdirde. bunlann kolaylıkla ve yasaya uygun şekilde satın alınabileceği bir gerçek! Sefaletin kol gezdiği kınk dökük "gökdelen tipi" binalardan iyileşme beklemek artık hayal oldu. tşte bu sitelerde yıllannı yitiren küçüğü ve büyüğü ile herkes en azından buradan aynlmayı düşlüyor. Ve ne oluyor sonrası? Nesi. mesi yok işte! Kimliklerini vurgulamak için "kafa tutarak" kişiliklerini ortaya koymak zorundalar! Bunun için de servetin dışavuran simgelerini gerçekleştirmek şart. İşte.. döndük PARİS MİŞEL PERLMAN dolaşfik. yine geldik sefıl banliyö binalanna. Bu dunım karşısında, zaman zaman düzenlenen ve problemleri ele alan gösteriler sonucunda başlamaz mı çatışma, tpplum polisi karşısında... Öğrenci olsun sendikacılar olsun, ışsizler olsun çoluk çocuk olsun, özetle.. gariban işsizler ordusu olsun, gaza basmak. araba çalmak, otomobilleri ateşe vermek olsun, yaşam savaşımını böylesi bir yoldan yönetmek gerek diye düşünüyor göçmen işçilerin çocuklan. Sakın yanlış anlaşılmasın. Bu gençler özellikle Kuzey Afrikalı. Ötekiler ise yana yatarak. çamura batarak çalışıyor işte... Ne ister bu gençler diye soracak olsanız, alacağınız yanıt "iş" olacaktır. Tam göbeğindeyiz istihdam sorununun! Yineleyelim: umutsuz olduklan ifade edilen bu gençler, aslında umut dolu bir ufuk bekliyor. Yani, toplumda kendine emin bir yer kapmak. Şu anda, onlara öncülük yapabilecek bir olgu meydana gelmiştir Fransa'da: Zinedine Zidane. Zinedine. herkes tarafından. Fransa Milli Takımı'nı Dünya Kupası doruğuna getiren Cezayir kökenli futbolcu olarak değerlendirilıyor. insan ve fevkalade oyuncu diyor. yetişkin futbolsever de çocuklar da! Mütevazı bir ailenin oğludur ve manen peşinden çekecektir tüm hayranlannı. Geçenlerde düzenlenen bazı gösteriler adeta bir savaş meydanı görünümündeydi. işte. vardık mı şimdi uluslararası "Lacoste" marka lüks spor dükkânına. Pahalı. ama ünlü marka. Ille mavili kabilinden, vitrinin önünde tepinmıştir lüks eşyayı alıp övünmek için işin uzmanı kişiler. Nereden nereye geldik. Yok lüks "Lacoste" gömlekmiş, yok, son futbol dünya kupasında bayağı gözleri ışıl ışılmış. Zinedine Zidane, şimdilerde kendisıne istediği kadar gömlek, takım elbise \e de daha nelerneleralabilir! Ama. şimdilik onun bakışları salt futbol sahalannda. Zamanı geldiğinde. kuşkusuz, nöbetini teslim edecektir arkadaşlanna... Bekledim, Lizbon'da yıldızlar parlasın diyeTajo Irmağı akmıyor. Akmak bir yana. insana "melül melül" bakıyor. Kent. Tajo Irmağı kıyısındaki tepelerde kat kat yükselmekte. Gerçi ara sıra ırmağın üzerine çıkıntı yapmış, var olduklan daha önce bilinmeyen bir şeyleri ortaya çıkaranlann Padrao Dos Descobrimentos anıtını ya da Manoel tarzi mimarinin nitelikli yapıtianndan Arruda'nın Belem Kulesi'ni şapur şupur yalamıyor değil, değil ama genelde dingin Tajo. Heykeli oluşturan "Qkler"le. yani duvarcı ustası. haritacı. matematikçi, fizikçi, kaptan, doktor. göz. hayvan bilimciyle falan bir süre oturdum. Karşım'da, önceleri Portekiz'i tam oruz altı yıl aralıksız yöneten Salazar"ın adını taşıyan, şimdilerde 25 Nisan olarak anılan asma köprü ve de kollannı açmış. İsa heykeli. Yüz dokuz merrelik bu heykeli Salazar, Portekiz'in Ikinci Dünya Savaşı'na girmemış olmasından dolayı tsa'ya bir gönlü borcu olarak yaptırmış. tnsanın, dogal olarak, savaşa giren diğer ülkelerin tsa'sı farklı mıydı diye düşünesi geliyor. Arap kenti. Roma öncesi bir kalenin çevresinde ki, konuştuğum Lizbon'lular Carvalho'yu pek LİZBON gelişmiş, Tajo'nun kenannda otuz kilometre boyunça garlar, doklar, ardiyeleri birbirini izlemekte. Yann. erken uyanıp bir tekne kiralamayı, ırmak üzerinde seyrederken kenti izlemeyi düşündüm. Bir de, salı ve cuma günleri kurulan, bizdeki bit pazan örneği Hırsızlar Fuan'na (Feira da Ladra) gitmemi önerdiler, ama inadına gitmeyeceğim. Alıp satmadığım ne kaldı ki! Neyse... Metroya yöneldim. Üç dört kat yerin altına indim. Bindim ve kendimi bırdcn Sebastio Josede Carvalho'nun yontusu önünde buldum. Şu Carvalho ilginç bir adammış doğrusu. Bence yontusu da ilginç. Otuz altı metre yüksekten Lizbon'u gözlemliyordu. Ayaktaydı. Yanındaysa, siyasi erkin genellikle miras yoluyla bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzenini simgeleyen biraslan vardı. Algıladım seviyorlardı. 1755 depremi sırasında Kral Jose'nin başbakanı olan Carvalho. yıkılan yaklaşık dokuz bin binayı onarmış, kenti hemen hemen tümüyle yenıden yapılandırmıştı. Ve de Pompal Dükü olarak ölmüştü. Alfama'daki karşı reform dönemi sanatının kendine özgü örneklerinden bıri olan, FiüppoTerzTnin Sao Vicente de Fora Kilisesi'nin önüne geldiğımde yağmur başladı. O sırada sesin. adımı ^ ^ ^ ^ _ ^ _ ^ _ _ çağınyor sandım. Neredeyse arkamı dönüp, yanıtlayacaktım ki, bir de baktım yağmur. Sular, giderek kaldınmların kenanndan hızla akmaya başladı. "Su" gibiydin. Gözümii akan sulardan ayıramaz oldum. Bir ara kıyılann arasına kapanmışsın, sıkışmışsın gibi geldi. Duyguda. düşüncede suyun sonu gelmez tükenişini, akışını gördüm, duydum. Engelle ÜSTÜN AKMEN karşılaştı su. Çukurlaşarak bir çevrinti yaptı. Ters akıntılann oluşturduğu dönme. eğrim, çevri, burgaç. girdap... Artık siz ne ad verirseniz verin, işte o... O sendin. Yatağindaki her taşı değerli yaptm. için dışın gerçek akik. gerçek opal, gerçek elmas. gerçek pırlanta. gerçek zümrüt oldu. Anladın mı bilmem, ama hepsi bendim onlann. Ahh... Ne yazık! Içınden çıktığım anda hepsinin birer çakıl taşından öteye geçemeyeceğini bilmiyordun. Ben de, işte bu nedenle, içinden hiç mı hiç çıkmak istemiyordum. Cok alçak sesle de söylense, ancak iki kişinin duyabiİeceği bir ezgi öğrendim bu kentte. Bu ezgiyi dinleyenlerin bulunduklan caddedeki gökyüzünü noktalayan yıldızlann ba^ka türlü parladığını; ay dedenin başını yeryüzüne doğru eğdiğini söylediler. Hiç fark etmedim, yürüye yürüye. Baixa"da 1901'den kalma asansörün önüne gelivermişim. Yüksek sesle o ezgiyi çığırmaya başladım. Bekledim, ne yıldızlar parladı, ne de ay dede başını yeryüzüne eğdi. Yoktun. 31 Aralık gecesi çalan telefonlar ••1-,-hr MOSKOVA Bayramlarda kart atmıyorum çoktandır kimseye. Içımden gelmedıği için kimseyi "En içten duvgulanmla" kutlamıyorum. Birkaç kişi var, onlan da görüşerek veya telefonda konuşarak kutluyorum. Ama 8 Mart'larda eski sevgililerimle söyleşı ve dedikodu yapmaktan hoşlanıyorum; bu bana kavgasız gürültüsüz "yumuşak inişler"in keyfini yaşatıyor, onun için. Yeni yıl kutlaması amacıyla bu yıl geçen yıllara oranla çok daha az telefon ettım, çok daha fazla telefon aldım. Çoğu geç saatlerde aradı. Belkı benim arayacağımdan umutiannı Tcestıktien sonra inisiyatifi ele aldılar, diye kendimle şakalaştım. Kimisi geleneksel sözlerin dışına çıkmadı: "Yeni yılda sağlık. mutluluk, başan ve özellikle aşkr dıledi. Sönümlenen aşkların hayal kahramanlannın eski sevgiliye yabancı aşklarda mutluluk dılemesınin basit ve sonuna kadar dürüst bir dilek olmadığını hissedecek kadar "kötû tecrübe" kazandınyor hayat insana. Telefon edenlerin bazılarını aylarca, bazılarını yıllarca göımemiştim. Onlann kafamda canlandırdığımdan daha güzel mi. daha yaşlı mı olduklan tahminiyle pek oyalanmadım. Kimisi ilginç şeyler anlattı. Biri birkaç kez evlenmiş (ilişkilerini resmi kayıtlara geçirmeye eskiden de meraklıydı). bir o kadar da boşanmış; şimdi anlayışlı, sakin, olgun ve iktidarsız bir erkekle nişanlıymış. "Ne dersin, evleneyim mi" dedi. Evlilik sık yapılan bir iş olunca başkalarının fikrine bu kadar kolay başvurulabiliyor demek. diye düşündüm. Bir başkası hiç evienmediğini, hep beklediğini söyledi, yine en"anlamlı" ve bıktırıcı vurgulannı seçerek. Beklediğınin "gerçek bir insan" değil. bir masal kahramanı olduğunu bildiğim için hiç soru sormadım. Fazla derinlik yaşamadığımız ve karşılıklı sıcak sempatimizin açık konuşmamızı engelleyecek düzeye çıkmadığı birkaç eski kız arkadaşım. benden "tanışılacak bir erkek arkadas," istedi. Bunu sorarken duyduklan hafif rahatsızlığı gizlemek için kullandıkları gülümsemeden ben de yararlanıp şakayla geçiştirdim gerçi ilk başta; ama telefonu kapattıktan sonra HAKAN AKSAY düşünmedım değil. Ve bir kez daha Rusya'da tanışılabılecek iyi kadınlann iyi erkeklerden kat kat fazla olduğu yargımı hatırladım. Bir yıl önce "benim sayemde" ev lenen iki eski dostun şimdi "benim yüzümden" kurduklan birlikteligı bozmak üzere olduklannı öğrendim. Doğrusunu söylemek gerekirse beklediğim birkaç telefondan mahrum kalmak beni az da olsa üzdü. Buna karşılık telefonumu inatla bekleyen birkaç kişiyi de ben cezalandırdım, diyerck bu tür ilkel yöntemlerden hâlâ rt vazgecemediğimi • kendime bir kez daha kanıtladım. Israrla çalan, ama açtığımda aynı ısrarla suskun kalan telefonlar en çok ilgimi çekenlerdi. Onlarla ilgili tahmınlerde bulunmak beni epeyce oyaladı. Acaba evde olup olmadığımı mı denetliyorlardı. yoksa arkadan gelen _ seslere bakarak kimlerle birlikte olduğumumu saptamaya _______ çalışıyorlardı, belki de sessizliklerinden mutlaka kendilerini anlamam gerektiği kanısındaydılar, ya da kimbilir, öylesine çevirmişlerdi numaramı, eski bir alışkanlığı yad etmek için. Bir iki arkadaşım sarhoş olduğunu söyleyip hatınmı sormak için aradı, oysa yalnızca çakırkeyiftiler, gerçek sarhoşun hal hatır sorafrak kaybedecek vakti yoktur. Böylesi gecelerde hep beklenmeyen bir telefon beklerim; bu kez bir yılı aşkındır götmediğim bir eski arkadaş aradı: az sonra boşandığı kansına gideceginin, ama artık pek çok şeyi "aşöğmın" telgrafını iletti. "aşamalar"ı daha sonra anlatma sözü verdi. Bu yazıya girmemesi gereken başka telefonlar da oldu. Bazı görüşmelerden sonra kadehim kendiliğinden havalandı. Telefonsuz ve konuşmasız zamanlann çogunu ise 1998'den 1999'a sarkan bir yeni aşk doldurdu: Izthak Periman'ın "Klezmar2" albümünden 8. parçadaki (Nign) kemanın coşkusu, hüznü, yakanşı. telaşı, derinligi ve ortak oimayı bilmedeki ustalığı sardı beni yılbaşı gecesi. Eğeronu 31 Aralık'ta bana telefon edenlere ve şimdi bu yazıyı okuyanlara armağan etme şansım olsaydı, bunu büyük bir keyifle yapardım. Ve "en içten duygulanmla"...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle