Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 OCAK 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
Bakû sadece mimarisiyle değil, yaşamı ve halkıyla da bir Avrupa kenti gibi...
Doğu dünyasında Batı uygarlığı
"Azerbaycan'm Gözbebeği"
BAKÛ
O K T A Y E K I N C İ
A zerbaycan'ın başkentı Bakû'da
/ I bulunduğumuz günler (3-7 Aralık 1999),
Â-M yenı bır yılm ılk haftasıyla birlikte aynı
.JL -A. zamanda "Ramazan"ayı... Bu nedenle,
Azeri halkının ve özellikle de Bakûlulann günlük
yaşamlarında ve kültürlennde "dinsel kundlara"
karşı olan tutumlannı da daha bır açıklıkla
gözlemek olanağını buluyonız. Kentı ve kentteki
sosyal, kültürel yaşamı daha yakından tanımaya
çalışmak için ayırdığımız üçüncü günümüzde
hemen dikkatimizı çeken şey. anacaddelere asılan
"Vfeni tiiniz Mübarek", "Yeni tle Hoş Arzularla"_
yazılı büyük bez afişler ve tarihi meydanlarda
çocuklan eğiendiren gösterileriyle kırmızı kaftanlı
ve ak sakallı "Nod Babaiar Yine hemen tüm
anacaddelerin kesiştiği köşelerle bırhkte yayalara
aynlan sokak ve meydancıklar da renk renk
ışıklarla ve zengin süslerle bezenmış "Noel
ağaçlanyta" donatılmış... I999'u kutlayan
afişlerdekı "yeni iHniz" yazısının "yeni yüınız"
anlamına geldiğini gruptaki hemen herkes bu
üçüncü günde artık kolayca kavrıyor. Bakû
ziyaretimize Bursa'dakı "Gûndem 21" çalışmalan
adina katılan mimar Orhan Efe'nın, "Anlaşüan
birim sjyasetçiler burayı da, gclip il yapmışlar"
şeklindeki espnsi ise güne neşeyle başlamamızı
sağlıyor. Zaten Bakû'dakı hemen her anımız,
(toplantılar ve yoğun görüşme oturumlan da
içinde olmak üzere) Azeri dostlanmızın sıcak,
sevimli ve şakacı kimlikleriyle genelde hep neşeli
bir havada geçiyor. Özellikle akşam
yemeklerindekı "tamata" (masa beyi)
yönetimınde sırayla söz alınarak dıle getirilen
övücü sözler ve coşkulu açıklamalar. her söz alışın
ardından kaldınlan kadehlerin de neşe ve umut
dolu bir yaşama ortak dileklerle anlam katmasını
sağlıyor..
•Vaktlyle' Istanbul gibi...
Yeniden cadde ve meydanlardaki "Nod
görûntûJerine'" dönersek, örneğin Istanbul'un
Emmönü, Üsküdar gibi tarihsel alanlanna kurulan
ve her iftar saatine doğru bınlerce ınsanın uzun -
•fcuvTuklar oluşturup yemek strasım srrdikleri' ^
"iftarçadırtan'\verine Bakû'da yenfyıl ' -""••-
kutlamaları içın oluşturulan müzik ve eğlence
köşeleri var. Bu görüntülerin parklan ve yaya
bölgelerini kaplaması, birbakıma yine Istanbul'da
1980'lere dek yaşanan o renkli ve coşkulu yılbaşı
ortamlannı anımsatıyor. Yine aynı cadde ve
meydanlarda hemen her yaştan Bakûlunun sanki
bir "bayram havası" içinde en güzel giysileriyle
dolaşmalan. seyyar satıcılardan aldıklan yıyecek
ve içeceklerle açık havadaki resim sergılerinı
gezmeleri ve tiyatrolar önünde uzun ku>Tuklar
oluşturmalan, hatta müzik dükkânlanndan v e
kasetçilerden yükselen neşeli Azeri şarkılanna
ayaküstü eşlık edip "müziğuı ritmine" de uyarak
neşelerini oyuna dönüştürmeleri ise kenti bezeyen
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlanna ait
gösterişlı yapılarla birlikte sankı "Ramazan
ayında bir Avrupa kentind*" bulunduğumuz ve
yilbaşmı da > ine "BanlT bir kentte geçirdiğimiz
izleniminı veriyor... Bu arada, hemen şunu da
eklemeliyim kı Bakû'da geçirdiğimiz üç gün
boyunca ne bir çarşaflı kadına, ne bir türbanlıya ne
de şalvarh, sanklı, sakallı kişilere rasthyoruz. Bazı
yaşlı bayanlann ender de olsa başlanna aldıklan
renkli şallann dışında tüm genç kızlar ve tüm
bayanlar. yine bır Batılı kentın sakinlerı gibi
başlan açık ve modern giysiler içındeler.
Erkeklenn çoğunun ellerinde "sigara" bulunması
ise tipık bır "3. Dünya" göruntüsü vermekle
birlikte. yine Ramazan ayında olduğumuzu
anımsadığımızda dinsel kurallarla olan bağlannın
tutuculuk düzeyinde olmadığım da kanıtlıyor.
Zaten, sadece akşam yemeklerimizde değil. öğle
yemeklerinde bile "uzun sohbetlere" eşlik eden
votka kadehlerinın masadan ve ellerden eksik
olmaması, diğer Müslüman halklann yanında
Azerilerin yaşama kültürlerindekı "farklannın"
da bir başka göstergesi...
Sanat ve mimarlık kenti
Bütün bu gözlemlen en yoğun olarak ızlediğimiz
tarihi kent alanlan arasında "Nizami Meydanı" ve
bu meydana açilan sokaklann özel bir yeri var.
Nizamı'nin heykeli meydana kimlik katarken.
sokak ressamlan, sanatçılann sergı bankolan.
kitapçılar. antikacılar ve çocuklan eğiendiren
göstericiler.. bu bölgenın gün boyu süren renkli
yasamını hep canlı ve hareketli kılıyorlar...
Bakû'daki hemen herparkı \e meydanı süsleyen
ünlü yazarlara, şairlere. sanat ve edebıyat
insanlanna ait heykeller, bu alanlara bakan kimı
binalann cephelenne de sıralanmışlar ve kent
halkının kültür yaşamına adeta "biz de buradayız"
dercesine katılmış oluyorlar. Bakû Ünhersitesi'nin
yanı sıra. aralannda ünlü Azerbaycan Bilimlcr
Akademisi de bulunan ve petrol-kımya alanından
mimarlık, mühendislik ve diğer teknık ve sanat
ağırlıklı disiplınlere kadar hemen her alanda
eğitim yapılan 10 kadar yükseköğrenim kurumu
da birbirinden gösterişlı tarihi bınalarda
bulunuyor. Sayılan 22'yı bulan "müze" ve sergi
salonlan. 11 "tiyatro", 4 tt
filarmoııi" konser
salonu, 23 "sinema", konser \e gösten salonu da
Bakû'nun değişik semtlerindeki çoğunlukla yine
tarihi değer taşıyan eski binalannda kent
kültürüne hizmet veriyorlar. Bunlar arasında,
Azerbaycan mimarlannm "Blam Mimar
Sinan'ımız" diyerek övgü ve gururla andıklan
mimar Mikaii Aleskeroviç Hüse>inov'un (1905-
1992) tasanmı olan binalardan ise aynca söz
etmek gerek. Çoğunluğu Rus. Polonyalı. Fransız
ve Italyan mimarlannca gerçekleştirilen ve 19.
DÜZYAZI
ORHAJN BİRGÎT
Bakû'daki tüm tarihsel kent mekânlannda sanat \e edebiyat tarihi dc ünlü yazar ve düşünürlerin heykeflerivle simgelenryor.
yüzyıl sonlanyla 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki
"petrol zenginliğr yıllannda ınşa edılen "neo-
kİasik" vapılar arasında Hüseyinov'un yapıtları
hem "ulusaT bir mimari kımliğin arayışını
simgehyor. hem de yine Avrupa kökenli akımlann
Bakû'daki tarihsel kent mimarısinı kucaklayan bır
yorumla karnu binalanna taşınmasının "ustalıguır
sergiliyor. Örneğin Nizami Sinemasu Nizami
Müzesi ve Ahundov Kütüphanesi gibi kültür ve
sanat ışlevlı binalan, özellikle dış cephelerindeki
heykeller ve etkileyıci mimari oyunlarla kent
içinde başlıbaşına birer "tasanm gösterisi"
şeklinde yer alırlarken, çok sayıda otel. ofıs
• /
Sabir*in heykeli lçerişehir"i çcvrelm'iı tarihi sur-
lann önündeki kent parkuıda.
binalan ve egitim kurumu yapılan da ışlevlerine
uygun olarak hem daha yalın. ancak kimlik
v urgulamaları yine güçlü ve etkilı mimarlık
örneklen olarak Bakû'yu süslüvorlar...
'Değirmencinin sarayı'
SÖ7 mımarlardan açılmışken Azerbaycan
Mimarlık Ittıfakf nın küçük bir saray yavrusunu
andıran merkez bınasını da anmadan geçmeyelim.
Bakû'dakı son gecemızi bodrum katındaki
kafeteryasında geç saatlere kadar yemek yiyip
Azeri şarkılar söyleyerek geçirdiğimiz tarihi bina.
Dilerseniz, Bakû'yu gezerken özellik
Sâbh
i
*ıh heykelinin önünde dvnTna'nfö
neyen olan "Gorhmuram" adh şiirinin tarrt
ve onjinaî metninı, bu yazı dizisi içinde de
yayımlayarak, böylesı bir "aydınlanmacı
şairi" hep birlikte anrnış olalnn:
GORHLRAM
Payi piyade düşürem çöllere,
Hari müğilan görürem gorbmuram.
Seyr edirem berrü biyabanlan,
Güli biyaban görürem, gorhmuram.
Gâh oluram behrde zövregnişin,
Dalğalı tufan görOrem gorhmuram.
Gâh çıhıram sahile her yanda min,
Vehşi\i ğerran görürem gorhmuram.
Gâh şefeg tek düşürem dağlara.
Yanğılı vulkan görürem, gorhmuram.
Gâh enirem saye tek ormanlara,
Yırtıcı heyvan görfirem, gorhmuram.
Üz goyuram gâh neyistanlara,
Bir sürü aslan görürem gorhmuram.
Megberclikde edirem gâh mekân,
Gebrde hortdan görürem gorhmuram.
Menzil olur gâh mene viraneler.
Cin görürem, can görürem gorhmuram.
Bu kürei arzde mcn mühteser
Mübtelif elvan görürem gorhmuram.
llarici mülkünde de hetta gezib,
Çoh tuhaf, insan görürem gorhmuram.
Leyk bu gorhmazlıg ile doğrusu,
A\ dadaş, vallahı, billahı. tallahı
Harda müselman görürem gorhuram...
Bisebeb gorhmayıram. \echi var:
Nejlejim ahır, bu >oh olmuşların
Fikrini gan gan görürem, gorhuram
Gorhuram, gorhuram. gorhuram.
Edebiyatkentive
Sabir'in heykeli"HeykeT ve •'mimarhk'".. Bu iki sözcük Bakû
kentinin özeti sayilabüir. Ancak. söz gelimi St.
Peterd»rg gibı. ya da Vîyana, Floransa gibi
kentler ıçin de heykel ve mimarlığın aynı
bütünleşmesinden söz edilebileceğine göre.
Bakû'yu onlardan ayıran temel özelliğin de
"edebiyat rutkusu" olduğu söylenebilır... Çünkü
Azerbaycan'm hem halk edebiyatına bem de
klasik edebiyatına imza atan hemen tüm
yazarlann, şairlerin ve âşıklann heykelleri
Bakû'nun meydanlannı, parklannı. caddelerini ve
hatta tiyatro-konser-sinema binalannm
cephelerini süslüyor. Sayısız tarihi binanın
cephesinde ve kaldınmda durup okuyabileceğiniz
bir yükseklikte de. vaktiyle o binada kısa ya da
uzun süre yaşamış edebiyatçılann portrelerini ve
kimlik bilgilerini taşıyan büyük plaketler var...
Yani Bakû'da gezerken, eğer bu heykellerin ve
plaketlerin kimlere ait olduğunu da görüp,
düşünerek gezerseniz, sankı kent ölçeğinde bir
Azerbaycan edebiyat tarihi müzesinde dolaşıyor
gibi olursunuz... Suremiz sınırlı olduğu için bunu
yapamasak bile, biz de hiç değilse Türkiye'den
tanıdığimız kimi edebiyatçılann heykellerinde
duruyoruz. Örneğin Mirze Elekber Sabir_ (Mirza
Ali Ekber SabirV Tûrkiye'de Ymiız Top, Musa '
Eroghı ve Sıvas'taki Vfadımak Oteli'nde yakılan
ozanlanmızdan Muhlis Akarsu'nun ortak
kasetlermdeki bıriikte seslendirdikleri
"Gorhmuram" (Korkmuyorum) adlı şiirinden
anımsadığımız Sabir'in heykeli, tçerişehir'i
çevreleyen tarihi suriann hemen önünde ve
"Goşa Kapı" (çift kapı) denilen suriçine ana giriş
kapısma yakm birparkın içinde... Sabir, 1862'de
Şanıahı kentinde doğmuş, Bakû'da da
gözledığimiz, "dinsel tutuculuğu reddeden" halk
kültürünün en seviien ve sayılan ozanı olarak.
daha sekiz yaşındaki medrese eğitimi sırasında
bakın nasıl şiir yazmış.
"Tutdum orucu iramazanda
Gakh iki gözierim gazanda
MftUam da döğür yazı \azanda_" (1870) *
Sabır, babasının engelleme çabaiarına rağmen
şiirde kendısini öy lesine geliştirmiş ki evini terk
edip Horasan'a gittiğinde geçimini de şiir yazarak
saglarruş;. Derken 1910'lardaBakû'yayerleşip
edebiyat öğretmenliğı yapmış. O yıllann ünlü
mizah dergisi Molla Nesreddin (Nasrettin Hoca)
yazı ailesine de katılarak, ünlü "Hophopname"
adlı toplumsal eleştiriye döniik uzun şiinni Azeri
edebiyatına ve haikına armağan edip 1911 "de
yaşamını noktalamış...
yine 20. yüzyıl başlanna ait ve ilk sahibinin bir
"değirmeiicr olduğu söyleniyor. Binanın dış ve iç
bezemeleri ile özellikle yerleşik dekorasyonu ve
mekân zenginlıği ise bu değirmencinin oldukça
varhklı \e soylu bır kişi olduğunu gösteriyor.
Hele üst katlanndaki odalann dövme demirden
yapılmış süslü tavan kaplamalannda. ızgara
şeklinde bölünmüş kare ve dikdörtgen yüzeyler
üzerinde "eski İstanbul manzaralannın" renkli
çızımlerle ışlenmış olması da Bakû'daki İstanbul
sevgisınin tarihsel bırbelgesi gibi... Sultanahmet
Meydanı'ndan Kız Kulesi'ne, Küçüksu Kasn ve
çeşmesinden Emınönü'ne kadar 19. yüzyıl
sonlanndakı lstanbul'a ait değişik görüntülerin
demir tabla üzerine kalem işi şeklinde özenle
işlendiğı bu resimlere doyasıya bakabilmek içın
başımızı yukan kaldınp boynumuz ağnyıncaya
kadar tavana bakıyoruz. Sonra da duvardakı
Atatürk fotoğrafını gördüğümüzde, boyun ağnsını
unııtup yeniden resimlere dalıyoruz...
Azerbaycan'a sevdalı mlmarlar
1936'da kurulan .Azerbaycan Mimarlar Ittifakı'nın
eski başkanları arasında. başta yine büyük ustalan
Mıkail Hüseyınov olmak üzere Kahraman
Vtemmedov. Sadık Dadaşov. Hanife Aleskerov,
Hasan Mecidov gibı Bakû ve diğer kentlerde
önemlı yapıtlan olan ünlü mimarlar var.
Yaklaşık 700 mtmann üye olduğu ve
Azerbaycan'ın 5 kentinde aynca şubelen bulunan
ıttifakın başkan ve yöneticileri 5 yıl süren
görevlenne seçimle gelıyorlar. Başkanlar iki
dönemden (10 yıl) fazla bu görevi yapamazken
yönetım kurulu üyelen de değişik konularda
sorumluluk üstlenıyorlar. Örneğin. Başkan Ilhanı
.\li>ev'ın yardımcısı (2. başkan) E>r. Nariman A.
AUyev aynı zamanda mimarlık eğitiminden
sorumlu. Dıger bir yönetici olan Dr. Uğur Miralay
da "Mimarlık" adlı dergıyi yönetiyor.
Bakû'da bızlerle birlikte olan öbür yönetıcilerden
Fahreddin Miralay ise aynı zamanda ".Azerbaycan
Respubfikası Mimarlık Abideleri Muhafaza ve
Berpa (Bakım-Onanm) Komitesi" sorumlusuyken
(Türkıye'deki Anıtlar Yüksek Kurulu). mimar
Peniz Aliye> ile mimar Şogaev Hacımurad da.
kendilen gibı yine ittifakın etbn üyelerinden Bakû
Başmıman İlbay Enveroğlu'nun yardımcılan
konumundalar... Bütün bu görevler ve ilişkiler,
Azerbaycan'daki mimarlık kuruluşunun resmi
görev alanlanyla ıç içe olduğunu gösteriyor olsa
bile Mimarlar tttifakf nın "rauhalefet" kimliği
tıpkı bizdekı Mimarlar Odası gibi varlığinı
sürdürüyor. Çünkü, Bakû'da kentin doğal ve
kültürel dokusuna uygun olmayan yapılaşmalar.
ılginçtır. yine tıpkı bizdeki gibi "siyasal vönetimin
mimarlık kurumlanna daıuşmadan verdiği
kararlarla" gerçekleşıyor. lttifak bu gibı tutumlara
muhalefet ertiği için de yasal gelır kaynaklan
oldukça kısıtlı, hükümetten destek bulmuyorlar ve
nıtekim ek gelir kaynağı elde edebilmek ıçin de
güzelim binalannın bodrum katındaki kafeteryayı
bır işletmeciye kiraya vermişler.
şirvanları' tükettik,
Memmetleri1
sakladık...
O gece İrtıfak'ın kafeteryasında geç saatlere kadar
"aynlış yemeği'" yedıkten sonra sabah 6.00'da
kalkacak uçağa binebilmek için hiç uyumadan,
önce otele uğradık, sonra da havaalanına geldik.
Cebımizde kalan son "manatlan" (1 dolar.
vaklaşık 4000 manat) büfede harcarken. artık biz
de Azen halkı gibı paralan, üzenndeki çok sıfırlı
rakamlanyla değil, "resimleriyie'' anmayı
öğrenmiştik.
Azenler, örneğin 10.000 manatlık banknota,
üzerindeki "Şirvanşahlar Sarayı" resminden ötürü
"bir şirvan" dıyorlar. 1000 manatın üzerinde ise
Mehmet Emin Resulzade'nin (Cumhurıyetin
kurucusu) resmi var, bu nedenle adı da "bir
memmed"™ Büfeden aldığımız 1 paket sigaraya
40.000 manat yenne "dört sû-van" (1 dolar)
öderken memmedleri ise hatıra olarak saklıyoruz.
Azerilerin, "enflasyona1
" kar^ı da kendi halk
kültürleri içinde bulduklan para birimi
çözümünün belgelen olarak...
BİTTİ
Çiller Nereye Koşuyor
Radikal Gazetesı dünkü sayısında DYP'nin Fazilet
Partisinın tabanına çengel attığı ve aralannda isma-
il Ağa cemaatı temsilcısi, Akıncılar Derneği Başkanı
gibı kimselerin de bulunduğu bazı Millı Göruş sahıp-
lerini 18 Nisan seçimleri içın aday göstermek amacı
ile transfer edeceği yazılıyordu.
Benzer bır haber dün Kayseri'den geldı ve kapatı-
lan Refah Partisi'nin gençlik kollan gibi çalışan "Akın-
cılar Derneği"n\n kımi yöneticılerinin topluca Tansu
Çiller'in partisine geçtıği öğrenildi.
Benzer bir başka ilişkiyi DYP'nin Süleymancılar ve
Nurcularla sürdürdüğü bilinıyor.
Ve 1995 seçimlerinde DYP nin kapılarını eski MHP
hlere açarak kimisini genel başkan yardımcılığına, kı-
misinı milletvekilliğıne ya da ıl başkanlığına oturtan
Çiller. şimdı Fazilet Partisi'nin tabanına göz dıkme
operasyonunu, "46 ruhunun DYP de canlanacağı "nı
söyleyerek açıklamaya yöneliyor.
1946 ruhu, dönemin tek partisi olan CHP'ye karşı
"Soz Mılletindir" sloganı ile o partiden aynlan Celal
Bayar ve arkadaşlarının kurduklan o günün muhale-
fet partisi içın yanı Demokrat Parti için yakıştınlan bır
sımgedır.
Celal Bayar, partisinı kurarken Cumhurbaşkanı ve
CHP Genel Başkanı Ismet Inönü'yü zıyaret eder.
inönü, eski yol arkadaşına bıraz da kuşkulu olarak bır
soru yöneltır ve partinin programında "itıkadı dinıye
ile ılgıli bır hüküm olup olmadığım" öğrenmek ıster.
Aldığı yanıttan da memnun olur.
Demokrat Parti kuruculan, kısa bır süre aynı çatı al-
tında toplandıkları Mareşal Fevzi Çakmak, Sadık
Aldoğan, Fuat Arna, Hüseyin Avni Ulaş ve Enis
Akaygen gibı kimi dinsel kimı radikal milliyetçilık yö-
nünden sağda bulunan kımselerie yol ayırımına gir-
mekte gecikmedi. Özellikle Celal Bayar, dinin polıtı-
kaya bulaştınlmasını ıstemedı. Ama Adnan Mende-
res'in önce Ticanilerie, daha sonra da Nurcular-
la kurduğu ilişkiler hele Necip Fazıl Kısakürek'ın
kalemının Ismet inönu'ye yönelen ağır hucumlar içın
kiralanmasından sonra DP'nin kaçınılmaz sonunu ha-
zırladı.
Tansu Çiller'in yaşının bunlan yeterince bilmeye el
verişli olmadığı doğru. Ama politik kültürü, hiç mi es-
ki gazete koleksıyonlannı olsun kanştırma hevesinı
DYP Genel Başkanı'na vermiyor.
• • •
Dıyelim ki Tansu Hanım'ın öyle bır okuma alışkan-
lığı da yok. Ama bizim çok yakın geçmışimizde, üs-
telik kendısının başbakan yardımcısı olarak katıldığı
elli dördüncü hükümet döneminde o türlü heveslerın
ülkeyi nerelere götürmekte olduğunun en yakın tanık-
larından bınsi bızzat DYP Genel Başkanı değil mıdır?
Şimdi başkentin politika kulisierinde ısraria gızlı bır
Erbakan-Çillersözleşmesinden bahsedılıyor. O söz-
leşmeye göre 18 Nisan seçimlerinde Doğru Yol ve Fa-
zilet partilennin belirli konularda dirsek temasını sak-
lı tutarak gırecekleri pariamentoda blok halınde ha-
reket etmeleri amaçlanıyor.
Geçenlerde Fazilet Partisi'nin Genel Başkanı Re-
cai Kutan açıklamıştı. FP yüzde otuzluk birsonuç ya-
kalayamaz ise öteki partilerin oluşturacağı blok FP'ye
hükümeti kurması içın görev verdirtmez.
Kutan da Erbakan da biliyorlar ki Faziletin birıncı
parti olsa bile öyle bir yüzdeye ulaşması olanaksız-
dır,
O zaman Çiller'in partisi ile uzun süreli bir parlamen-
to işbirliğine girmenin yollannı şımdiden açmak. DYP
Genel Başkanı'na "Sen bir FP-DYP koalısyonunda
başbakan ol. Erbakan'ın seçilme yasağını kaldıralım
ve Hoca 'mızı da iki yıl sonra yapılacak seçimlerde
Çankaya'ya taşıyalım" önerisini götürmek.
Bu amaca ulaşmayı güvence altına almak içın de
DYP lıstelerine olabildiğınce Milli Görüş temsilcısıni
yerleştırmek.
Millı Güvenlik Kurulu, yarın yapacağı toplantının
başlıca gündem maddesı olarak 18 Nisan seçim kam-
panyasında dinsel malzemelerin kullanılmaması ko-
nusunu ele alırken acaba bu tür ortaklıklan da hesap
ediyor mu?
faks:0212-6770762 E-Mail: obirgiti
cumhuriyetcom.tr.
Şükrü Üstün alkıslarla uğurlandı
Tiyatrodan bir
yıldız kaydı
AN-
KARA
(Cumhu-
riyet Bü-
rosu)
Yakalan-
dığı has-
talık ne-
denıyle önceki gün yaşa-
mını yitiren tiyatro sanat-
çısı Şükrü Üstfin. yakınla-
n, sanatçılar ve sevenleri-
nin alkışlanyla uğurlandı.
Devlet Tiyatrolan sanat-
çısı Şükrü Üstün için dün
Büyük Tiyatro sahnesınde
tören düzenlendi. Törene,
Kültür Bakanı Istemihan
Talay, Kültür Bakanhğı
Müsteşar Yardımcısı Ab-
dullah Dörtlemez. Devlet
Tiyatrolan (DT) Genel
Müdürü Lemi Bilgin, ge-
nel müdür yardımcılan
Rahmi Dilligiİ ve Mustafa
NuriGüler, Üstünün aıle-
si, yakınları, sevenleri ve
çok sayıda sanatçı katıldı.
Törende konuşan Kül-
tür Bakanı Talay, fiziksel
olarak yok olan bir insan-
dan geriye yalnızca duy-
gular, anılar, sevgı ve gele-
ceğe dönük umutlann kal-
dığını söyledi. Üstün'ün
değerli bir sanatçı olduğu-
nu kaydeden Talay, "tnanı-
yorum kifîzikselanlamda
aramızdan av nlsa da sana-
öyla.sanannı coşkuv la sür-
düren diğer sanatçılann
anılannda ve yüreklerinde
yaşayacaktır" dedi
DT Genel Müdür Yar-
dımcısı Rahmi Dilligiİ, sa-
natçılann mutlu ve kötü
günlerinde hep sahnede ol-
duklannı belirterek "Şük-
rü ağabey artık aramizda
yok. Kaybettiğimiz bir sü-
rü değer var. O da bunlar-
dan birisi. O, bu sahnenin
emekçisiydi" dıye konuş-
tu.
Daha sonra sanatçılar
tek tek sahneye çıkarak.
Üstün'ün cenazesı önün-
den saygı geçışi yaptılar.
Alkışlar arasında tiyatro-
dan çıkanlan cenaze. Mal-
tepe Camisı'nde öğle na-
mazı kılınmasından sonra
Karşıyaka Mezarlığı'na
defhedıldi.
1953 yılında Kozan'da
doğan Şükrü Üstün, sana-
tına 1955 yılında Adana
Beledıyesi Şehir Tiyatro-
su'nda başladı. Bır süre
"GûMzSururi-Engin Cez-
zar Topluluğu" ve Halk
Oyunculan Topluluğu ile
tiyatro çalışmalan yaptı.
1971 yıhnda Devlet Tiyat-
rolan'na gıren sanatçı, bu-
güne kadar 50'ye yakın
oyunda rol aldı. Son ola-
rak Recep Bilginer'ın yaz-
dığı Raik Alınaçıkın yö-
nettiği "SaN-aştan Banşa
Aşktan Kavgava-Mustafa
Kemal" adlı yapıtta oyna-
dı. Üstün'ün görev aldığı
oyunlardan bazılan şöyle:
"Çığ, Ay Işığında Şama-
ta,Cumhuriyet Kın. Bunu
Yapan iki Kişi. Düşler Yo-
lu. Ferhad ile Şirin, Bahar
Noktası, İstanbul Efendisi,
Pusuda, Cephede PiknikT
Evli ve 2 çocuk sahibi
olan Şükrü Üstün'ün "An-
dız" adlı bir şiir kitabı ya-
vımlandı.