Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 EYLUL 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
15
Pendik
Pendik Devlet
Hastanesi'ndeki
"kılık-kıyafet"
konusunda yeni
bilgiler geldi.
Yönetmeliğe uymayan
on iki kişiden savunma
istenmiş. Bunlardan
altısı türbanlıymış.
Türbanlı personelden
iki kişi başını açmış.
Dört kişi, "başımızı
açmayız" demiş; bir
memure, bir hemşire,
bir röntgen teknisyeni,
bir laboratuvar
teknisyeni uyarı cezası
alıp mesaiye türbanla
devam ediyormuş.
Ataşehir
Ataşehir llköğretim
Okulu'nda Kadıköy
Osmangazi Anadolu
Lisesi'nin eğitim
vermesine ilkokul
velilerinin haklı
tepkisini beş gün önce
bu köşeden
yansıtmıştık. Ancak
veliler aynı tek tip
fakslan çekmeye
devam ediyor...
Anlaşılan gazete
okumuyorlar.
Belli ki velilerin
eline faks
metinlerini tutuşturan
"organizatör"ler de
gazete okumuyor...
Herkes bildiğini okuyor!
Ö M Ü R İ L İ K
Insana dayan
ölmesin, darağacına
dayan kurusun.
ömür E. Kurum
Bektronık posta: someposta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Seçimde plastik sandık
kullanılacakmış...
"Oy pusulalan da 'naylon'
olmasın!"
amuoyunda "Adnan Hocacılar" olarak bi-
linen grubun kurduğu Bilim AraştırmaVak-
fı üyelerinden Serkan Ciminli bir süre ön-
ce öldürülüyor. Ciminli'nin ölümünün 40. gü-
nünde vakıf, mevlit okutuyor. Bir televizyon kanalı
da mevlidi izliyor.
Genç muhabir, Bilim Araştırma Vakfı üyelerinden
Bahadır Güven'in "Kanun, Ciminli'nin katillerine
yeterli cezayı vermediği takdirde gerekeni kendile-
rinin yapacağı" şeklindeki sözlerine tanık oluyor ve
haberini buna göre hazırlıyor.
Kamera karşısında söylenmeyen bu ifadenin ek-
rana yansıması üzerine Bilim Araştırma Vakfı'nın
avukatları, mahkemeye başvurarak tekzip istemin-
de bulunuyor.
Ancak, üç ayrı mahkemeye birden gidiliyor.
Avukatlar Atilla Hazman ile Ali Tizik vakıf adına
Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi'ne ve Adnan Tı-
narlıoğlu adına Ankara 1. Sulh Ceza Mahkeme-
Şehit
si'ne: avykat Hazman bir kez de vakıf başkan yar-
dımcısı Özgür Pulat adına Ankara 16. Sulh Ceza
Mahkemesi'ne tekzip dilekçesini veriyor.
Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi tekzip istemi-
ni kabul ediyor. Ankara 16. Sulh Ceza Mahkemesi
ortada verilmiş bir tekzip kararı bulunduğu gerek-
çesiyle istemi reddediyor.
Ankara 1. Sulh Ceza ise "tekzip metninin talep ko-
nusu yayına cevap vermekten ve yasada tanınan ce-
vap hakkını kullanmak amacından çok talepçi vak-
fın televizyon kanalı yolu ile geniş kitlelere tanıtılma-
sının amaçlandığı anlaşılmış, talebin reddine karar
vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır" di-
yor.
Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi'nden çıkan tek-
zip kararı üzerine televizyon kanalı bir üst mahke-
me olan Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi'ne iti-
razda bulunuyor, fakat itirazı kabul edilmiyor.
1 dakika 02 saniyelik habere tekzip olarak mah-
keme kararı ile gönderilen 3 dakika 30 saniyelik me-
tin, televizyon kanalının üç ayrı haber bülteninde
yayımlanıyor.
Yayımlanan tekzip metni, Ankara 1. Sulh Ceza
Mahkemesi'nin kararındaki gibi vakfın propaganda-
sını yapmakla kalmıyor, aynı zamanda "şehitlik" ko-
nusunda da yeni bir çığır açıyor.
Mahkeme kararı ile yayımlanan tekzip metninde
öldürülen Serkan Ciminli için, "hain bir pusuda şe-
hit edilen Bilim Araştırma Vakfı mensubu" ifadesi kul-
lanılıyor.
Böylece, kamuoyunda "Adnan Hocacılar" olarak
bilinen grubun üyelerinin öldüklerinde "şehitlik" ka-
tına ulaşacakları Ankara 11. Sulh Ceza ve 9. Asliye
Ceza Mahkemelerinin karanyla tescil edilmiş oluyor.
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE
BEN/M. .
KAJZAKTEBJMPNZ
&ÖZÜATÜN. 7£T Y/L&/JZ.
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
Egemenlik kayıtsız şartsız. kayıt ücretinindir.
Bir posta memurundan ne istiyorlar!
Tansu Çiller'in Başbakan, Meh-
met Köstepen'in Ulaştırma Bakanı ol-
duğu sırada ve DYP'den kart getire-
nin Posta Işletmeleri'nde işe alındığı
dönemde Izmir Başmüdürlügü'ne Kut-
lu Uslu kardeşimiz de giriyor.
Babası ve annesi de "postacı" olan
Kutlu kardeşimiz, iki yıl önce Karşıya-
ka Posta Merkezi'nde memur olarak
çalışırken, yok telefon tahsilat gişesi-
ne yatırılan fatura bedellerinin hesap-
larda kaydı bulunmuyormuş, yok pul
ve jeton paraları zimmetinde kalmış,
yok iade edilen arızalı telefon kartla-
rını tekrar vatandaşa satıyormuş gibi
iftiralarla karşılaşıyor.
Müfettişler iftiralan soruşturuyor, fa-
kat ne acı ki Kutlu kardeşimiz hem gö-
revden uzaklaştırılıyor hem de Karşı-
yakaAğırCezaMahkemesi'ndehak-
kında zimmet davası açılıyor. Devle-
te hizmetinin karşılığını görememe-
nin üzüntüsü içindeki kardeşimiz te-
selliyi askere gidip vatani görevini
yapmakta buluyor.
Ve Kutlu kardeşimizin askerden dö-
nüşü muhteşem oluyor. Yüksek Disip-
lin Kurulu, mahkemesi devam ettiği için
iftiralar kesinlik kazanmadığı gerekçe-
siyle değerli kardeşimizin göreve baş-
latılmasını uygun buluyor. Hak yerini
buluyor. Kardeşimiz de Eşrefpaşa
Posta Merkezi'nde geçen temmuz
tekrar işe başlıyor.
Geleceğin büyük müdürlerinden bi-
ri olacağa benzeyen Kutlu'yu
yeni görevinde biz de kutluyo-(fe \
ruz.
ÇED KÖŞESÎ
OKTAY EKİNCİ
'Mimar' belediye başkanları
Kentlerimızin çarpıkveyağma-
cı gelişmesine karşı çareler ara-
yanlar. zaman zaman "Keşke be-
lediye başkanımız mimar olsay-
dı" dıye de düşünebiliyorlar. Hat-
la bu düşünca geçen dönemlerde
kımi meslek odası yöneticileTİnfde
etkilemiş ve "Mimarlar beledi-
yelere aday olsunlar" gibi kam-
panyalar bıle açabılmişlerdi...
Oysakıkentlerimizin "mimar-
lıkla bağdaşmayan" bir mimari
görüntüden \e "imarla bağdaş-
mayan" bir yapılaşma sürecinden
kurtarılabilmesi için yerel yöneti-
cilenn mımar ya da şehirci olma-
sı hem zorunlu degil. hem de as-
hnda sorunu çözmez.
Örnegin her görenin imrendigi
şu mımarlık ve şehircilik anıtlan
gibi duran A\ rupa kentlerinin hiç-
birisi mimar belediye başkanıyla
yönetilmiyor. Aynı şekilde. şöyle
bir baktığınızda bile başınıza ağ-
rılar giren kimi beton yığını ve
çevre düşmanı kentlerimızde de
bazı beledı>e başkanlarının kart-
\ ızıtlerinde "mimar" oldukları
yazabilıyor.
Aslında bütün sorun. kent yöne-
timınde ve imarpolitikasuıda "mi-
mariığın topluma ve çevreye kar-
şı sorumluluklarını" gtfzeten bir
larının altında mimar Belediye
Başkanı Engin Berberoğlu'nun
imzası. hatta "özel çabaları" var.
Bu başkan da kendisine karşı çı-
kan MirnaHar Odası iemsilcisinin
- kentfeki-mesleki yaşansına^^aiB*-
bargo" koymuş. bürosunun suyu-
nu kesip ruhsatını iptal etmişti...
Bursa'nın büyükşehir sınırlan
içindeki merkez ilçelerinden Os-
mangazi Belediyesi'nın mimar
başkanı Basri Sönmez ise daha
önce kentteki koruma ve restoras-
yon çabalanyla meslektaşlannın
da sevgisini ve takdirini toplardı.
Şimdi ise stadyumun karşısında-
ki. mahkemece planı ve ruhsatı ip-
ta) edilen ayncalıklı bir yüksek in-
şaata. çevresı 5 katlı olduğu halde
sürekli imar hakkı tanıyarak 15
kata ulaşan bu de\ kütleyi hem ko-
ruyor. hem de yargının işlevsiz
kalmasına neden oluyor.
Antalya'da yine kent merke-
zindeki ilçelerden Muratpaşa'run
mimar Belediye Başkaru Mehmet
Manavoğluna gelince...
Bu mimar. 1994"te aday olma-
dan önce Mimarlar Odası'na no-
terden taahhütname vermiş ve
"Odanın ilkelerini savunaca-
ğım" demıştı. Bugünlerde ise ge-
çen >ıl ona\Iadıâı \e tarım alan-
Bir Kuşadası görünrüsü. Üstelik, "mimar" Belediye Başka-
nı'mn imar izni ve onayıyla... (Fotoğraf: OKTAY EKtNCI)
anlavışın egemen olmasını sagla-
mak. Ya da başka bir deyişle o
kentteki mimarlık hizmetlerinin
yağmaya \ e ranta degil, kent ve ka-
mu yaranna yapılabilmesi ortamı-
nı sağlayacak bir imar düzeninin
kurallarını koyabilmek, yaşatabil-
mek...
Türkiye'den örnekler...
Belediye başkanı mimar olun-
ca. eğer egemen imar politikası
mimarlıktan yana değilse. kente
ve topluma verilen zarar bazen çok
daha fazla bile olabiliyor. Çünkü
münar belediye başkanı, böyle bir
politika içinde "mesleki beceri-
sini" de rant ve yağmadan yana
kullanınca, örneğin konunun ya-
bancısı olan bir önceki belediye
başkanını bile "aratacak" düzey-
de tahribatlar yaratabiliyor.
Bunun son yıllardaki en çarpı-
cı örnekleri ise önce KuşadasTnda,
derken Bursa'da, sonra Antal-
ya'da \ e şimdi de İstanbul'da göz-
leniyor...
Kuşadası'nı "imarterorizmi-
nin başkenti" yapan imar karar-
lannı yapılaşmaya açan imar pla-
nını yargı yoluyla durduran mes-
lek odalanna ateş püskürüyor. Mi-
marlar Odası yöneticilerini de rant
beklentileri engellenen yağmacı-
lara "Bunlar kent düşmanı" di-
yerekşikâyet ediyor...
İstanbul'da da Gülay Aslı-
türk'ün kaçısından sonra Şişli Be-
lediye Başkanlığı'nı de\Talan mi-
mar Cüneyt Akgün, hakkındakı
diğer tartışmalar bir yana, yıllar-
dır Mimarlar Odası'nın karşı çık-
üğı ve hatta oda yöneticilerine "Siz
bana hakaret ettiniz'' diyerek
milyarlık tazminat davaları açan
Gökkafes'i açıkça "hima>esine"
alıyor, se\ ip okşu> or. Hemen her-
kesin Istanbul'akarşı işlenmişbir
"mimarlık suçu" olduğu konu-
sunda da hemfikir olduğu şımank
ve hukukdışı bir binaya sahip çı-
kıyor...
Evet. Türkiye birçok doğruyu
ne yazık ki hep "büyük yanlışlar
yaparak" öğrenebiliyor. Bunlar-
dan biri de kent yönetiminde ön-
celikle mimann değil, mimarlığa
da saygılı bir uygarlık anlayışmın
bulunması gerektiği...
HAYVANLAR ÎSMAÎL GÜLGEÇ
KÎlWr kîME DUM DUMA BEHİÇAK behicakuı turk.net
ÇİZGİLİK K.ÎMİL MASAKACI
BULUT BEBEK M'RAYÇIFTÇI
TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIKAS 6 Eylül
GULERIZ AGLANACAK HAUMIZE!
13S2'P£ euGÜKI, NADİR NADİ, CJJt*HUGlY£r GAZETB-
Sİ'NOEKf B/)ÇYAZIStNDA,OZAN TEV&tC R/Kje£r't
KONU ALMtŞTI. 13 AĞUSTOS7~A 3?- ÖLÜM YILOÖNU-
MÜ NEDEAJt'YLE AN(LMAS( GERE'CEA/ O2AN/A/
UHUTULDUĞUNDAN SÖZ E&EN NAI>t? fiHOİ, YA2İ-
S/M ŞÖYLS SÜKDÜHUEICTErOf "Ft/Z&Er"/ TÖ-
REM.ERCE ANMAY/, S/JŞ ZAMAA/LA& FLO&MALI
NÂ2/M ADET~ EDİNMİŞTİ. " ,. ."'FLO/Şl/V/ll.t ÖLDÜK-
TSN SOtJRA f=/K/ZET rt>ıe£/VCEje/ CİPOT A D A M L A -
RtN AKI.INA HlÇ GELA1EDİ. SİS ŞAİR.IHİN BAHTStZ
KADERİNI ÖNÜMÜZE SEK.MESİ SAKtMtA/DAN, SU
UAOl&EDE BİR TKAJE0İ l-MVASI SE2İNLİYENLER
BEN, OAHA
İİ
PANO
DENtZ KAVUKÇUOGLU
'lüiaka'ya Yolculuk'
"Ben, bu tarihsiz kuzey kentinin, kadife koltuklaria
dolu karanlık sinema salonunda, o ardında binbirçe-
şit insan çığlığı saklayan, ama gururia örtünmüş ya-
nmada karşısında, nerede olduğumu anlayarak sar-
sıldım. Oraya, kolayca dönemediğim o kente aittim
işte. Istanbul'a..." Demir Özlü'nün bu satırtan, onun,
"bir gün bir filmde Istanbul Limanı 'na doğru yol alan
birgeminin, Marmaragirişinde, güvertesinde çekilen"
son sahnelerini izlerken duyduğu duygulannı yansı-
tıyor.
"Ithaka'ya Yolculuk"ta her gezgin kendisinden de
bir şeyler bulabilir.
Kolayca dönemediğim" yıllarda yaşadığım, do-
laştığım yabancı kentlerin sokaklannda ben de hep
Istanbul'u arardım. Bir liman meyhanesinden gelen
kızamnış balık kokusu, bir evin penceresinde gördü-
ğüm bir çiçek. yoldan geçen güzel bir kadın Istan-
bul'u çağrıştırırdı bende. Ne var ki, yıllar üst üste bin-
dikçe, belleğimdeki anılar yavaş yavaş silinmeye yüz
tutuyordu. Görüntüler sisleniyor, resimler birbirine
karışıyordu. Istanbul benden uzaklaşıyordu.
"Ait olduğum kenti" yeniden bulmamda Demir Öz-
lü'nün yardımlarını hiç unutamam. Onunla 1980'li yıl-
ların başında, Almanya'nın, şimdi anımsayamadığım
bir kentinde tanışmıştık. "Anılarolmasa, insan nean-
latırki" demişti. Onu yüz olarak, yazar olarak çok ön-
celerden tanıyordum. Lise yıllarımda, onun arkadaş-
larıyla buluştuğu "Baylan Pastanesi"nde yan masa-
lardan birine oturur, aralanndaki konuşmalara kulak
verirdim. Felsefeden, edebiyattan, yaşamdan konu-
şurlardı. Yaşça benden büyüktü nepsi. Kimi günler
Baylan'dan çıkıp Istiklal Caddesi'nde dolanırlardı.
Henri'nin "Efendi flar"ına, "Kulis"e giderlerdi. Be-
nim, kendi yaşıtlanmlaÇiçek Pasajı'nda, "Sfop'un üst
katında buluşup, bira içtigimiz, Gümüşsuyu'nda, "Pa-
kiş Pastanesi"nde kız arkadaşlanmızı beklediğimiz
yıllardı.
Demir Özlü'nün hikâyelerini, romanlannı severdim.
"Votka" adlı hikâyesini kim bilir kaç kez okumuştum.
Çogu yazılarında Istanbul'dan söz ederdi. Yalnızca
"levanten" Istanbul'u değil, "eskiyanmada"y\daso-
kak sokak bilirdi. Onunla tanıştıktan sonra her karşı-
laşmamızda Istanbul'dan mutiaka "ö/rşey/er"anlat-
masını isterdim. Onunla konuştukça belleğim yeni-
den canlanırdı. Hiçbir sorumu yanıtsız bırakrnazdı. Ki-
mi zaman biriikte katıldığımız "önemli" toplantılarda
küçük "kaçamaklar" yapar, bir köşeye çekilip, konu-
şurduk. Bazen dilimize Dede Efendi'den, Yesari
Asım'dan bir şarkı takılırdı. Almanya'nın Mari adlı kü-
çük bir kentinde, yine böyle "önemli" bir toplantı son-
rası, bir şarkıya başlamışken, yanımıza gelenlerin,
"Neyapıyorsunuz" sorusuna, "Hiiç, şarkı söyiüyomz!"
diye yanıt verdiğimizi anımsıyorum. Istanbul'a ait or-
tak anılar paylaşıyor olmamızın keyifli bir ayncalığı var-
dı. Demir Özlü, Avrupa'yı, orada kendisinden çok da-
ha uzun yıllar yaşamış birçok insana kıyasla daha ya-
kından tanıdı. Çok daha fazla dolaştı, gördü, yaşadı.
Hiç vazgeçmediği yaşam "gusfo"sunun yanında,
kendisini yakından tanımayanlan şaşırtacak kadar
yürekli bir insandı. Örnek bir aydındı. Solun, solcu-
luğun "enflasyon dönemi"nöe, sosyalizmin "s"sini
bile ağzına almadan evrensel etik değerieri, "insan"\
savundu. Doğru bildiklerinden hiç şaşmadı. Öne çık-
mak kaygısı taşımadan yazarak, konuşârâk, anlata-
rak karariı bir demokrasi, özgürtük savaşımı verdi. Ama
yüzünden gülümsemesi, ağzından gevrek kahkaha-
sı hiç eksik olmadı.
Bir keresinde Hamburg'daki evime iki günlüğüne
konuk oldu. Biriikte sofralar hazıriadık. Başka konuk-
lar ağırladık. "Edgar" Kemal hiç yaşanmamış anıla-
nnı anlatmıştı. Tekin Sönmez "müthiş" bir "rock'n roH"
yapmıştı. Hamburg'un sokaklannı, nadide eşyalar
satan dükkânlarını gezmiştik.
Neredeyse çeyrek yüzyıla varan bir ayrılıktan son-
ra Istanbul'a döndüğümde Demir'le buluştum. Tak-
sim'den başlayarak, beni, çocukluğumun, ilk genç-
liğimin geçtiği Beyoğlu'nun, Tarlabaşı'nın, Galata'nın
özlediğim, unutmaktan korktuğum ara sokaklannda
dolaştırdı. Kiliseleri, pasajları, yapıları, her biri artık bi-
rer anı olan kapanmış dükkânlan, lokantaları tek tek
anlattı. Saatlerce gezmiştik. Yorulmamıştı. Sonra Tü-
nel'e gelmiştik. Kapıdan girdik. Tünel hiç değişme-
mişti. Belki de Istanbul'un hiç değişmeyen tek yeri
orasıydı. Orada, girişin sol yanındaki gazete bayiinin
önünde durduk. Kokusu bile değişmemişti tünelin. O
kendine özgü, rutubet, makine yağı ve elektrik koku-
sunu, -evet, elektriğin de kokusu vardır-, içimize çek-
tik. Yanımızdan geçenler bize tuhaf tuhaf bakıyorlar-
dı. Aldırmamıştık. Ben İstanbul'da kaldım. O Isveç'e
döndü. Her yıl bir iki kez geliyor. Görüşüyoruz. Bu yaz,
-benim suçum- olmadı. Oysa soracağım, anlataca-
ğım ne kadar çok şey vardı... Şimdi Kasım'ı, Kitap Fu-
an'nı iple çekiyorum.
"Ithaka'ya Yolculuk"u severek okudum. "Ithaka'ya
Yolculuk", uzun bir dönüş yolculuğunun kitabı. Ân-
ladım ki, o dönüş hiç bitmeyecek!..
(Faks:0216-418 8410)
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1 2 3 4 5 6 7 8 9
SOLDAN SAĞA:
1/ Argoda genç
ve yakışıklı erke-
ğe \erilen ad...
Olümlü. 2/ 106
taşla oynanan bir
oyun... tkı üç ya-
ştndaki erkek ko-
yun. 3/ Georges
Bizefnin tanın-
mış bir operası...
Bir nota. 4/ '"Ci-
hat ": Kale-
cimız... Rütbe ya Q
da kıdemce kü- "
çük olan asker. 5/ Aşk il-
ham eden büyülü içki. 6/ 1
O\ada ya da dere kıyısm-
da çalı ve diken topiulu- 2
ğu... Belirti. II Konut... 3
Türk müziğinde bir ma- 4
kam. 8/ Küçük tekne kap- 5
tanı... Böcek ısırmasıyla g
meydana gelen yumru. 9/
"- - -Pound": ABD'li şa- 7
ir... Içe dogmayla akla ge- 8
len yaratıcı duygu ya da 9
düşünce.
YUKARlDAiN AŞAĞIYA:
1/ Bir tiyatroda ya da sinemada izleyiciler için aynlmış kü-
çük bölmelerden her biri... Bir tür başlık. 2/ Kiraya verile-
rek gelir getiren mülk... Muşmulaya benzer bir meyve. 3/
Kaplıca... iran'ın plaka işareti. 4/ Izcilikte küçük birlik...
Ostün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 5/ Büyük çi-
vi. 6/ Sıcak ve kuru bir rüzgâr... "Öldürme, yok etme" an-
lamında eski sözcük. II Tuzağa düşürülen şey... Tuluat ti-
yatrolannda Doğu giysileriyle yapılan dans. 8/ İçinde bir su
canavarı yaşadığına ilişkin söylentilerle tanınmış, Iskoç-
ya'daki göl... Istanbul'un bir semti. 9/ Alkolsüz içecek,
meşrubat... lnleme, inılti.
M
O
N
0
G
R
A
F
1
A
T
A
K
|
A
R
A
S
N
U
H
|
K
1
P
|
P
1
R
1
B
A
S
•M
I
F
A
L
•
T
1
ç
TR
E
K
•
TM
P
A
L
A
S
•E
M
|
E
T
|
L
T
0
R
L
A
K
|
0
Y
O
R
G
A
N
1
Z
M
A