18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 SUBAT 1998 PAZARTESİ CUMHURIYET KULTUR 13 Sessiz, vakur bir sanat eriydFKültür Servisi - Ressam Ozer Kabaş perşembe gecesi, geçirdiği kalp krizi nedeniyle yaşamım yitirdi. Özer Kabaş, pazartesi günü saat 10.30'da Fmdıklı Mimar Sınan Üniversitesi Güzel Sanat- lar Fakültesi'nde yapılacak törenin ar- dından Bebek Camii'nde kılınacak öğ- le namazından sonra Yeniköy Aile Me- zarlığı'nda toprağa verilecek. 1936 yılında Mersin'de doğan sanat- çı, 1957'de Robert Kolej Makine Mü- hendislik Bölümü'nden rnezun olmuş- tu. (Şimdi Boğaziçi Üniversitesi.) 1957'de ABD'ye giden Kabaş, Yale Ünıversitesi GiLzel Sanatlar Okulu'nda Joseph Albers, Neil N\feUive. B. Chaet, Pfe- ter Mihon, VV. Baikv Gabor Peterdi ve Jack Tvvarko» gjbi sanatçılann öğren- cisi oldu. Yale Üniversitesi'ni 1962'de bitirdi. 1964-1974 yıllan arasında Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi'nde dersler veren Kabaş, 1971 yılında iki kardeşiyle birlikte Urart Sanat Atölye- si'ni kurdu. Aynı yıl, Istanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde 'Temd Eğitim' kürsüsüne katıldı. 1976'da 'Tüm Çevresel Gercekçilik' konulu te- ziyle 'yeterlilik' derecesi alan sanatçı, 1983'te Mimar Sinan Üniversitesi Re- sim Bölümü'ne geçti ve birinci yıl öğ- rencılerine renk ve desen konusunda uy- gulamalar vermeye başladı. 1990 yılında 'Resim Anasanat Da- h'nda profesör olan Özer Kabaş, 1991 yılından bu yana Mimar Sinan Üniver- sitesi Resim Bölümü Anasanat Dalı Başkanlığı'nı ve 4 No'lu atölyenin baş- kanlığını yürütüyordu. Özer Kabaş, 1993 yılında Yapı Kre- di Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde açtığı serginin kataloğunda şöyle anla- Profesör Özer Kabaş, bugün 1030'da Mimar Sinan L nivcrsitesi GSF'de yapılacak törenin ardından toprağa verilecek. tıyordu resim serüvenini: "1962yılında resim bolümünü bitirdiğim zaman New York'ta SoyutEkspresyonizm yeriniis- temeverek Pop-Art'a bırakıyordu. Bu dönemde resim sanannın getişim krono- lojisinde ve ideolojisinde soğuk savaşön- yargılannın ve dualitesinin ctkisi çok ağır basıyordu. O sıralarda New York Modern Sanat Müzesi'ndeaçüan 'Ima- ges of Man" sergisi beni vebaa arkadaş- lanmu aravışlanmız yönünde çok etkî- ledi. Giacomettı'ler Picasso'lar, Beck- man'lar, Dıx'ler, Chagall'lar, Dieben- korn'lar ve daha birçoklan, belli ki bu geçici ve yapay potarizasyonun dışınday- dılar. Deniz konusunun bütün sanatdal- lan içinde resim sanatuun en büyük ifa- de biçimJerinden biri olmasından güç alarak resimlere devam ettim. Denlzin mitolojik umursamazlıgu gücü, verdiği korku ve sevgi, ressamı, firçayı ve boya- yı sevmesi, pitoreks çözümierin dışında önerdiği yeni mekân ve plastik öğeler, hayal gücünü amansız coşturan değiş- kenligi. sınırtanımazlığı ve o tuhaf renk- Bveözgün tarihi şundiki yapüğım resim- lerin özünü ve sürekliliğini sağhyor." Enis Barur. aynı sergi kataloğunda şunlan yazıyordu Kabaş için:*ÖzerKa- baş, Tiirk resminin sessiz, vakur, üzeri- ne ışık düşmesinden neredeyse hep kaç- mış, kaçuımış ustası. Yaprtının kurulu- şu, bize doğru yayıuşı, ana temalanmn özeUikle ilk bakışta alabüdiğiııe müte- vazı, sınır boylannı seçmiş göriinen bir sanateri. Bu görüniiş oysa aktancı: Oyu- muşak ve suskun duruşun albnda tıpkı tutkunu olduğu deniz gibi, hesapsız bir kasu-ga beküyor: Her an kabarmaya a- day, akmülanna ceken, kuytu girdapla- nna dolayan, biri kıyıdan açığa. zaman zaman da ıssız adalann eşiğine atan bir duyarhk. Bir duyarlıhk rru hepsi? Değil: Barometreyi ikide bir zoıiayan bu iç dünva atmosferi, baştan beri eziklikle başkaldın ince ayan yapümış oiabildi- ğince titiz bir teknikle kuşablmış bir' sa- nat' getiriyor. Özer Kabaş'ın eziklikle başkaldın arası sürekli bir gelgit yaşayan insanı seçerek. bilerek, isteverek topra- ğa sırtını donmiiş. açık denize, ola ki do- ğasını en Ki göğüsleyen yer orası olduğu için sürgfin çıkmıştır.'' Özer Kabaş, gazetemızin 'Gündem- deld Sanatçı' köşesinde Onat Kutiar'a şunlan söylüyor:" tncir ağır ağır girer resmime. Bilir misin incir ağaa rüzgâr karşısında cğilip dönmez. DaUan gev- şektir, kınlır. Ama eğilmez rüzgâra. On- celeri korku>ordum ama şimdi cesaret- le koyuyorum onlan resmime. Bir de çı- nar meselesi var. Üç yüz, beş yûz yılnk Bitinya çınarian. Onlann dallan uyar rüzgâra. Ama kökleri çok derindedir. Çınann da resimlerime ginnesine çok sevinijorum.'* Onat Kutlar ise şöyle tanımlıyor ar- kadaşlıklannı aynı yazıda:"Onu sanı- yorum 1%5'te tanıdım. Türk-Alman Kühür MerkezTnde açöğı bir sergiyle. Mein Kamprtan esinJenmiş, zırhh Na- zi büüklerine, tanklanna karşı beyazat- b Polonya sflvarilerinin umutsuz hiicu- munugösteren çarpıcı resimlerdi bunlar. Atuun üstünde bir Polonya prensi kadar yalaşıkhydı kendisi de." Onat Kutlar de\ am ediyor: "Çokdün- yahbir Özer Kabaş'ın yerini şimdi Mar- mara Denizi'nin bir köşesinde Kapıda- ğı'na bakan bir ada kıyısında tekneler, bocurgatlar, keçiler. Boşnak kızlan. mu- hacirdelikanlılan. yaşlı bahkçdar, mer- mer yontuculan ile iç içe 'çok yerli' bir Özer Kabaş almış." Yunııs Emre Oratoryosu'nun Mısır seriiveni ONDERKUTAHYALl 17 Ocak 1998 akşamı Hikmet Şimşek yönetımındeki Kahire Opera Orkestrası ve Korosu, Türk soloculann da katılma- sıyla Ahmed Adnan Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu'nu seslendırecekti, a- ma olmadi. Oratoryonun Mısır serûveniy- le ilgilı olarak kendisiyle uzun bir telefon konuşması yaptık. "Baa yapıtiar \-ardir ki seslendirilme- leri için kdimcnin tam anlamıyia başton- na gelen, pişmiş tavuğun başına gelmemiş- tir. \unus EmreOrator\osu da bunlardan birisidir. Ben yakında bunu en geniş şekü- de yazacağım \e bir broşür oluşturabile- cek öykü orta>a çıkacak. Bunlardan en so- nuncusu, Mısır'la ilgili öyküdür." "Delice bir fikre kapılmışOm. Yunus Emre, biirün insanlan, bütün dinleri, ina- nışlan bir görüyordu, söylediğj şu beyitte belirterek: Yetmış ıkı millete birgöz ılebakmayan Şer'in evliyasıysa hakîkatte âsîdir ("Şer" "Tann Buyruğu" anlamında) "İlkin Hıristiyan aleminden başladım. KatoGklere, önce Vlyana Kuşatması'nın 300. vıkiönümü ilişkisrvie Vlyana Festiva- li çerçevesinde >apüm. Aynca Katolikli- ğin merkezi olan N'atikan'da. Papa'nın hu- zurunda gerçekleştirdim. Sonra Protes- tanlara. Berlin'de \e Bremen'de. daha son- ra Ortodokslara, Moskma ve Lening- rad'da seslcndirdim. İkinci amacım, bir İslam ülkesindesesfendirmekti; ancak Mı- sır'da buna olanak vardı; çünkü >alnız orada orkestra ve koro bulunu>ordu. Bu- nun üzerine, beş sene evvvl Mısır'a yönel- dik." Şimşek ıle yaptığı ışbırlığı sayesinde on dolajındaki CD'nin ortaya çıkmasını sağlayan sanat dostu Büyükelçi İsmetBir- sel,o dönemde Dışişlen Bakanlığı Kültür Dairesi Genel Müdürü'ydü. Sanatçı, Mı- sır projesini ilk kez ona anlattı. Birsel, il- gili daire başkanını çağırdı ve bu ilk aksi- hk oldu. Şimşek'in yazılı olarak vermek istediği öneri. Türkiye'den soloculann git- mesi ve yapıtın oradaki orkestra ve koro ile seslendirilmesi yolundaydı; fakat ilgi- li daire başkanı metni gereksiz.bularak gerekli yazıyı hazırladı. Altı ay sonra ge- len yanıtta, "Biz bu kadar kişiyi ağuiaya- mayız" denilmekteydi; çünkü Mısır"a bü- tün elemanlann Türkiye'den gideceği ya- zılmıştı. Böylece bir yıl yitirilmış oldu. Şimşek, ikinci yıl boyunca Mısır'a gön- derilen ve doğru bilgiyi içeren yazının ya- nıtını bekledı durdu. Bir gün Kültür Ba- kanlığı Dış llişkiler Dairesi Başkanı ken- disine Mısır projesinin durumunu sordu. Sanatçı, "Haber bekliyorum" deyince yetkili şaşırdı; çünkü olumlu yanıt çoktan gelmiş. dosyanın Şimşek'e verilmesi unu- tulmuştu. Hikmet Şimşek'in rahatsızbğı Sonra Kahire Büyükelçimiz Sayın Ya- şarYakış,sanatçıya Mısır'a gitmesini, du- rumu oradaki yetkililerle sözlü olarak gö- rüşmesini salık verdi. "Ben yeni evlenmiş- tim. Bala>inı Kahire'de geçirmeye karar verdim. Orada kesinleştirdik, geçen >il 11 Arahk'ta olmasuıı. Notalar gitti. Arzum Türkçe söyletmekti, ama dinletiden bir hafta önce büyükelçiden şöyle bir telgraf geldi: "Koro henüz hazırlanamamıştır. Oratoryoyu gelecek seneye bırakıyoraz. Sayın Şımşek'ı bir konser için davet edi- yoruz' Pekl dedim gjttik. Oratoryonun kutsal bir hüviyeti olduğundan, 17 Ocak'- ta ramazan avında temsili kararlaşünldı." Öykünün bundan sonrası trajiktir. Şim- şek'in beyin tümörü ortaya çıktı. Sayın Cumhurbaşkanımız sanatçıyla yakından ılgilendi. Kendisini arayarak Mayo Kli- niği'ne ameliyata göndermek istedikleri- ni söyledı: "Siz bizim baştacımızsınız. Da- ha çok şe> >apacaksınız. Yann benim .4merika'daki tedavi işlerime bakan Nu- mune Hastanesi Başhekimi Osman Müf- tüoğlu ile görüşünüz." Sanatçı hem mutlu hem de üzgündü. Beş >nl üzennde çalıştığı proje belki de gerçekleşmeyecekti. Rengim Gökmen'i telefonla aradı, eğer Mısır'a gidemezse seslendırmeyı kendisinin yapıp yapama- yacağını sordu. Olumlu yanıtı almış ve ra- hatlamıştı, ama yine de Müftüoğlu'na şunlan söyledi:"Sayındoktor,sizdebilir- siniz ki hastalık için en önemfî şe\ moral- dir. Ben şimdi beş \ıldır planladığım işi yapmadan gidersem moralman çok bo- zuk halde olacağım. Bunun tehlikesi ne- dir?" Doktorlar. bır-iki aylık gecikmenin yüzde 10'luk riski olduğunu söylediler. Şimşek bu tehlıkeyı göze aldı. Cumhur- başkanı Demirel. Şimşek'ı telefonla âradı :"Konseri falan bırakın bir tarafa. Daha çok konserier \ aparsuuz. Sizden ri- cam. bir an önce gidin." Ancak Şımşek'ın ricası üzenne Sayın Müftüoğlu, Iran gezisı sırasında Sayın Cumhurbaşkanı'nı ıkna ettı. böylece sa- natçıya Mısır yolu açılmış oldu. Koroya beş günde Türkçe Bu arada Büyükelçi \aşar Yakış,Yunus Emre konusunda bir kültür müsteşan gi- bi çalışıyor. yapıtın Türkçe söylenmesi için çaba harcıyordu. Ne ki operanın ko- ro şefi, zamanın az olduğunu. Türkçe söylemenin olanaksızlığını öne sürdü. Bunun üzerine Şimşek, beş gün önce gi- dip koroya Türkçe öğretmeye karar ver- di. "Moskova Radyo Korosu'na bir günde Türkçe öğretmiştim; ama onlar esere i\i çahşmışlardı. Şunu da sö>le>eyim; Vlya- na ve Hamburg RadŞo Korolan, Buda- peşte Filarmoni Korosu ve Moskova, Le- ningrad Radvo Korolan ikişer provada çıkartmışlardı eseri. Kahire'ye gittiğim- de ise koroyu dinlemek istedim ve ameü- yaümda. en acımasız cerrahın bıçağının bile yapamavacağı şekitde, su. daha hüc- ceten ölecektim: çünkü koro, daha yüzde 10'unu bile çıkartmamıştı. Ertesi gün so- rumlular nezdinde toplanıkü. Koro şefi bir İtaryan: fakat 30 yıl orada kaunış, Araplardan fazlaAraplaşnuş.Bunun üze- rine genel müdür. -ki viyolonsel çalan bir Şef Hikmet Şimşek, "Bu eseri ne pahasına olursa olsun yapmak için Azrail'e meydan okudugunu" söylüyor. orkestra üyesidir- emir verdi; orkestra provalan btraz ertelendi 'Üç gün gece gündüz çalışacaksınız' dediler. Ramazan nedeniyle bu kola\ \apılacak bir iş değil- di. Ne kadar vapnldannı bilemivorum. Üçüncü akşam, -ki o esnada solistlerimiz de gelmişlerdi- izlediğün vakit, \ü/dc 20'lerde, yüzde 30'larda olduğu için anü- le ettim, kakürdım, Türkiye'ye dönüp ameliyatıma ghmeye karar verdûn." Mısır'da bulunan Osmanlılardan kalan bir mevlevıhane Italyanlarca restore edil- mişti. Şimşek'in önerisiyle me\levihane- nin, Kültür Bakanı İstemihan Talay ta- rafindan yapılacak olan açılışı, Yunus Emre temsiliyle aynı haftaya getirilmiş- ti. Anadolu topraklannda birbirini göre- memiş olan Meviâna ile Yunus'un Mı- sır'da kucaklaşması gibi ilginç bir olayın gerçekleşmesi düşünülmüştü. Şimşek, Büyükelçi 'nin telkinleriyle oratoryo tem- sili yerine kendisine önerilen bir dinleti- yı yapmaya karar verdi. Bu isteğjm, çok önemli vashet "Şöyle bir program oluşturduk" dıyor Şimşek, "Acele Ferid .\lnar Prelüt ve tki Dans'ı gerirrtik. Opera sanatçılanmız, soprano Şule Durhanı, mezzosoprano Şebnem Algm, tenor Pekin Kırgız ve bas Bülent Ateşoğlu, aryalar söylediler. We- ber'in Oberon Uvertürü'nü ve sona da Dvorak'ın4.Senfonisi'nikoyduk. Konser başanh oldu, benim bütün rahatsı/Jığıma rağmen. Bu ola>, zaten rahatsızlığımı da- ha da artnrmıştı: çünkü bu hastalık, nö- rotik ilgisi dolavısıyla sinirlenmeye, üzül- meye hiç gelmiyor. Çok zorşaıHarda pro- valanyaptım; amahiçkimseyeen ufak bir şey beDi etmedim; çünkü ara sıra gekn krizler, beynimi, adeta içeriden hançer saplarcasma tahrip edrvordu." Konser sonrasında Opera Genel Müdü- rü, "Sa>ınŞimşek,geleceksene>ebunuri- ca ediyoruz. İstediğiniz bütün koşullan karşılama> a hazınz: gerekirse gelin, koro- yu da siz çauşünn. Bu biAm için aynı za- manda bir prestij meselesi oldu" dedi. "Bunun üzerine önümüzdeki kasım ayını karariaşürdık. Eğer Tann nasip eder de bu amelivaa attatabilirsem ben yapacağun; eğer Emr-i Hak vâki olursa Rengim Gökmen yapacak: ama o takdir- de bir vasiyetim olacak ki projemin şu de- vanu da gelsin. Bundan sonraki aşama,en büyük dinlcrden birisi olan Buda dininin mensuplan nezdinde, ya Çin'de ya da Ja- ponya'da yapmaktu*. Onun için bu isteği- miçok önemli bir vasiyetolarak bırakryo- rum." Uluslararası GöteborgFilm Festivatibaşladı Festhal, cuma günü Michael Haneke'nin 'Funny Games' adlı filmivle açıldı. GURHAN UÇKAN GÖTEBORG - Uluslararası Göteborg Film Festivali cuma gü- nü Avusturyalı yönetmen Micha- el Haneke'nin (56) "Funm Ga- mes" adlı filmiyle açıldı. Filmde- ki kaba kuv\'et ve ışkence sahne- leri. gösterildiği her yerde büyük tepki yaratmıştı."Bu fıhni ben de görmek istenüyorum" diyor yö- netmen Haneke "Neden göreyim ki? Daha hemen başuıda golf so- pasıyla kuılan dizler. başından aşağı çuval geçirilen çocuk gibi şey- leri görünce, devamınıfcdemeiste- ği kalmıyor."" Filmi diğer genlim filmlerin- den farklı kılan özellık ise sonun- da "iyüerin" kazanmasıyla bitme- mesi. Sadist saldırganlar kamera- ya dönüp sanki "Yetti mi, daha is- ter misiniz" diye soruvorlar güle- rek. Michael Haneke,u Ben bu filmde suç ölçmüyorum. Medvada şiddetin yeri ve gençler üzerinde etkisi,farklıbirgerçeklik kavramı- nın doğmasma neden oldu. Bunun çok korku verici sonuçian olaca- ğuıdan kavgı duvuvonım. Sizler, bir gerilimfilminineğlenmek için normal formlan izlemesini yegB- vorsunuz. Ben de bunu \apmiyo- rumişte!" diyor. Bu yılın festivali Bertolt Brecht'e ithaf edildi. Brecht'le il- gılı uzun bir film gösterilecek, ay- nca onun çeşitli yönleriyle ilgili paneller düzenlenecek. 9 yönetmen ve 9 film olan bir "film treni". Norveç'in başken- tı Oslo'dan Göteborg'a geldi. Aranjörler, bu yıl Norveç filmi- ne geniş yer vererek Isveçli sine- maseverlerin Norveçli kuzenle- rinin filmlerine önyargılı bak- mayı bırakmalannı sağlamayı umuyorlar. Çin. Hint, Japon ve Iran filmleri de ilginç bir yelpa- zenin çeşitli renklerini oluşturu- yor. tran sinemasındaki yeni dal- ga, ilk kez tanıtılmış olacak. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Düş ve Gerçek "Biçimler silinip düşe dönüyordu tam, Beliren bir taslak vardı Unutulmuş tuval üstünde, sanki ressam v Belleğinden tamamlardı." Baudelaire'in. Sait Maden Türkçesinden oku- duğumuz dizelerin yarattığı izlenim düşündürüyor bizi. Sanat biraz da düşlerin tamamlanması değil midir? Homer'den günümüze kaç yüzyılın şairleri koş- tular düşlerinin peşinden. Zaman oldu, bıraktilar onlann kanatlarına kendilerini. Gerçek neydi, düş neydi?.. Büyük Balzac, "Hayal kurunuz, binlerce hayal kurunuz birinin gerçekleşebilmesi için..." diyordu. Zaman olur, bir süre gerçeklerden uzaklaşma olanağı verir insanlara düş kurmak. Bizim Tevfik Fikret ve arkadaşları, baskı döne- minin ağırlığından kurtulmak için Yeni Zelanda'ya gitme düşleriyle sabır damariannı yenilediler bir sü- re. Direnç kaynağı oldu düş kurmak onlar için. Yannın gerçeği düşlerden geçer bence. Geleceğe dayanmayan düş olur mu?.. Yahya Kemal, ünlü, "Yürü hür mailiğin bittiği son hadde kadar Insan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." dizeleriyle yaşam zorunluluğu olarak düşün- müştür düş kurmayı. Eskiler, "hayalperest" sözcüğüyle biraz da ha- fıfe aldıklannı gösteriyorlardı düş kuranları. Kimi toplumlar akla gelmedik sınırlamalarla ku- şatmayı sever kişileri. Ziya Gökalp'in okuyacağımız dizelerinde ifa- desini bulduğu gibi, "Gözlerimi kaparım Vazifemi yapanm." anlayışı egemendir bu tür kapalı toplumlarda. Oysa insanın kişiliğinde, bir parçası olduğu do- ğa gibi, arayış ve değişme gereksinimi vardır. Ço- cuk, dünyayı algılama yaşlarından itibaren, büyü- meyi özler. Genç kız, gelin olmayı. Sanatçı düş ve gerçeğin birlikteliğindeki gizi gö- rebildiği için yaratır. Bu yıl 100. yaşı kutlanan Aragon'un "Yeniyılın ilkgülü" şiirindeki gülleri anımsayalım. Hangisi do- ğadakine benzer o güllerin. "Bilir misiniz ay-gülü siz Bilir misiniz zaman-gül ne Nasıl da benzeşirler ikiz Yansırlar da birbiherine Durgun suda ayna yerine O yadsıma ve tuz karması Acı-gülü bilir misiniz Yükselme alçalma arası Yağmur kuşağınca siz Açan gülü denizde sessiz." (Çev. Sait Maden) Şimdi, Ceyhun Atuf Kansu'nun "Bağımsızlık Gülü" adlı şiiri geliyor aklıma. Tarihsel gerçeklerin gül imgesiyle bütünleşerek içimize işleyen bir du- yarlılık odağıdif Bağımsızlık Gülü şiiri. En yalın yorum bu. Ama dizelerden taşan ger- çeklik alır güncelle tarihsel olana götürür bizi. So- yutla somutun olağanüstü birlikteliği şaşırtıcı etki alanları yaratmıştır. "Yerden alıp o gülü Hangi gülü? Bir topçu neferinin Sakaryalı yaz toprağında Sıcak kan gülü Alıp koklamak o gülü Hangi baharda? Türkçenin özgür kııiannda Türkülerde burcu burcu, Bilgeliğin ana gülü Yehne koymak, kutsamak o gülü, Hangi yerine? Mustafa Kemal'/n bahçesine Bir ulusun suladığı, beslediği Yediveren bağımsızlık gülü!" Düş ve gerçeğin birlikteliği insanoğlunun yaşam damandır demiştim. I. Dünya Savaşı Kuşağı bu ana damardan yoksun kalmadığı için özgürlük düşlerini gerçekleştirdi. Var olanda yarını görebiliyorlardı çünkü. Türtdye-Polonya Dostiuk Bffim ve Küttür Derneğrnden Chopiı resitai • Kühür Servisi -Türkıye-Polony a Dostiuk Bilim ve Kültür Derneği tarafından perşembe günü saat 19.30'da Atatürk Kültür Merkezi'nde Gülseren Sadak'ın katıldığı geleneksel Chopin resitalı gerçekleştinlecek. Resitalde Chopin'ın 'Polonaise Op. 26No:l", 'Polonaise Op. 40 No:l\ 'Mazurka Op. 24 No:l', Mazurka Op. 24 No:2\ 'Edude Op. 10 No: 12'. 'Edude Op. 25 No: 1', 'Edude 'Op. 25 No;2", İmpromptu :Op. 29, La Bemol Majeur', 'Ballade Op. 23 No: 1'. Sol Mıneur", Ballade Op.38 No:2'La Mıneur". Ballade Op. 47 No:3, La Bemol Majeur' başlıklı yapıtlan seslendirilecek. Istanbul Belediye Konservatuvan'ndan birincilikle mezun olduktan sonra Paris'te 9 yıl süren virtüözite ihtisasını Marguerite Long & Jacquez Thibaud Akademisi'nde tamamlayan Sadak, Paris'te M. Long, P. Barbizet, M. Tagliefero ve L. Descaves ile, Salzburg Mozarteum Akademi'de C. Vidussı ıle, Londra'da Prof. K. Taylor ve Prof. C. Grindea ile çalıştı. Sanatçı Italya'da Uluslararası Busoni Yanşması Liyakat Ödülü ve Paris Radyosu En lyi Yorumcu Ödülü'nün de sahibi. İskandinavya'nın Edebiyat Ödülü Tua Forsström'ün •STOCKHOLM (Cumhuriyet) - Kuzey Konseyi adlı, Iskandinavya ülkelerinin ortak kuruluşunun yıllık ödülü; Fin-lsveçli ozan Tua Forsström'e verildı. Ozanın son yapıtı 'Atlarla Bir Gece Geçirdikten Sonra', Kuzey Konseyi'nin 1998 yılı büyük edebiyat ödülüne layık görüldü 350 bin Danimarka Kronu (110 milyar lira) tutanndakı ödül şubat ayında Göteborg'da yapılacak törenle ozana verilecek. Konya Devlet Tiyatrosu'nda iki yeni oyun • KONYA (AA) - Konya'da geçen yıl kurulan Devlet Tiyatrosu, 'Tamirci' adlı oyundan sonra şubat ayında iki yeni oyun sahneleyecek. Konya Devlet Tiyatrosu, matine ve suare olmak üzere 5 Şubat tarihinde Necati Cumalı'nın yazdığı 'Nalınlar', 18 Şubat'ta da Kemal Başar'ın yazdığı 'Kınk Boynuzun Hikâyesi' adlı çocuk oyununu sahneye koyacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle