Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 SUBAT 1998 PAZARTESİ CUMHURIYET
KULTUR 13
Sessiz, vakur bir sanat eriydFKültür Servisi - Ressam Ozer Kabaş
perşembe gecesi, geçirdiği kalp krizi
nedeniyle yaşamım yitirdi. Özer Kabaş,
pazartesi günü saat 10.30'da Fmdıklı
Mimar Sınan Üniversitesi Güzel Sanat-
lar Fakültesi'nde yapılacak törenin ar-
dından Bebek Camii'nde kılınacak öğ-
le namazından sonra Yeniköy Aile Me-
zarlığı'nda toprağa verilecek.
1936 yılında Mersin'de doğan sanat-
çı, 1957'de Robert Kolej Makine Mü-
hendislik Bölümü'nden rnezun olmuş-
tu. (Şimdi Boğaziçi Üniversitesi.)
1957'de ABD'ye giden Kabaş, Yale
Ünıversitesi GiLzel Sanatlar Okulu'nda
Joseph Albers, Neil N\feUive. B. Chaet, Pfe-
ter Mihon, VV. Baikv Gabor Peterdi ve
Jack Tvvarko» gjbi sanatçılann öğren-
cisi oldu. Yale Üniversitesi'ni 1962'de
bitirdi.
1964-1974 yıllan arasında Robert
Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi'nde
dersler veren Kabaş, 1971 yılında iki
kardeşiyle birlikte Urart Sanat Atölye-
si'ni kurdu. Aynı yıl, Istanbul Devlet
Güzel Sanatlar Akademisi'nde 'Temd
Eğitim' kürsüsüne katıldı. 1976'da
'Tüm Çevresel Gercekçilik' konulu te-
ziyle 'yeterlilik' derecesi alan sanatçı,
1983'te Mimar Sinan Üniversitesi Re-
sim Bölümü'ne geçti ve birinci yıl öğ-
rencılerine renk ve desen konusunda uy-
gulamalar vermeye başladı.
1990 yılında 'Resim Anasanat Da-
h'nda profesör olan Özer Kabaş, 1991
yılından bu yana Mimar Sinan Üniver-
sitesi Resim Bölümü Anasanat Dalı
Başkanlığı'nı ve 4 No'lu atölyenin baş-
kanlığını yürütüyordu.
Özer Kabaş, 1993 yılında Yapı Kre-
di Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde
açtığı serginin kataloğunda şöyle anla-
Profesör Özer Kabaş, bugün 1030'da Mimar Sinan L nivcrsitesi GSF'de yapılacak törenin ardından toprağa verilecek.
tıyordu resim serüvenini: "1962yılında
resim bolümünü bitirdiğim zaman New
York'ta SoyutEkspresyonizm yeriniis-
temeverek Pop-Art'a bırakıyordu. Bu
dönemde resim sanannın getişim krono-
lojisinde ve ideolojisinde soğuk savaşön-
yargılannın ve dualitesinin ctkisi çok
ağır basıyordu. O sıralarda New York
Modern Sanat Müzesi'ndeaçüan 'Ima-
ges of Man" sergisi beni vebaa arkadaş-
lanmu aravışlanmız yönünde çok etkî-
ledi. Giacomettı'ler Picasso'lar, Beck-
man'lar, Dıx'ler, Chagall'lar, Dieben-
korn'lar ve daha birçoklan, belli ki bu
geçici ve yapay potarizasyonun dışınday-
dılar. Deniz konusunun bütün sanatdal-
lan içinde resim sanatuun en büyük ifa-
de biçimJerinden biri olmasından güç
alarak resimlere devam ettim. Denlzin
mitolojik umursamazlıgu gücü, verdiği
korku ve sevgi, ressamı, firçayı ve boya-
yı sevmesi, pitoreks çözümierin dışında
önerdiği yeni mekân ve plastik öğeler,
hayal gücünü amansız coşturan değiş-
kenligi. sınırtanımazlığı ve o tuhaf renk-
Bveözgün tarihi şundiki yapüğım resim-
lerin özünü ve sürekliliğini sağhyor."
Enis Barur. aynı sergi kataloğunda
şunlan yazıyordu Kabaş için:*ÖzerKa-
baş, Tiirk resminin sessiz, vakur, üzeri-
ne ışık düşmesinden neredeyse hep kaç-
mış, kaçuımış ustası. Yaprtının kurulu-
şu, bize doğru yayıuşı, ana temalanmn
özeUikle ilk bakışta alabüdiğiııe müte-
vazı, sınır boylannı seçmiş göriinen bir
sanateri. Bu görüniiş oysa aktancı: Oyu-
muşak ve suskun duruşun albnda tıpkı
tutkunu olduğu deniz gibi, hesapsız bir
kasu-ga beküyor: Her an kabarmaya a-
day, akmülanna ceken, kuytu girdapla-
nna dolayan, biri kıyıdan açığa. zaman
zaman da ıssız adalann eşiğine atan bir
duyarhk. Bir duyarlıhk rru hepsi? Değil:
Barometreyi ikide bir zoıiayan bu iç
dünva atmosferi, baştan beri eziklikle
başkaldın ince ayan yapümış oiabildi-
ğince titiz bir teknikle kuşablmış bir' sa-
nat' getiriyor. Özer Kabaş'ın eziklikle
başkaldın arası sürekli bir gelgit yaşayan
insanı seçerek. bilerek, isteverek topra-
ğa sırtını donmiiş. açık denize, ola ki do-
ğasını en Ki göğüsleyen yer orası olduğu
için sürgfin çıkmıştır.''
Özer Kabaş, gazetemızin 'Gündem-
deld Sanatçı' köşesinde Onat Kutiar'a
şunlan söylüyor:" tncir ağır ağır girer
resmime. Bilir misin incir ağaa rüzgâr
karşısında cğilip dönmez. DaUan gev-
şektir, kınlır. Ama eğilmez rüzgâra. On-
celeri korku>ordum ama şimdi cesaret-
le koyuyorum onlan resmime. Bir de çı-
nar meselesi var. Üç yüz, beş yûz yılnk
Bitinya çınarian. Onlann dallan uyar
rüzgâra. Ama kökleri çok derindedir.
Çınann da resimlerime ginnesine çok
sevinijorum.'*
Onat Kutlar ise şöyle tanımlıyor ar-
kadaşlıklannı aynı yazıda:"Onu sanı-
yorum 1%5'te tanıdım. Türk-Alman
Kühür MerkezTnde açöğı bir sergiyle.
Mein Kamprtan esinJenmiş, zırhh Na-
zi büüklerine, tanklanna karşı beyazat-
b Polonya sflvarilerinin umutsuz hiicu-
munugösteren çarpıcı resimlerdi bunlar.
Atuun üstünde bir Polonya prensi kadar
yalaşıkhydı kendisi de."
Onat Kutlar de\ am ediyor: "Çokdün-
yahbir Özer Kabaş'ın yerini şimdi Mar-
mara Denizi'nin bir köşesinde Kapıda-
ğı'na bakan bir ada kıyısında tekneler,
bocurgatlar, keçiler. Boşnak kızlan. mu-
hacirdelikanlılan. yaşlı bahkçdar, mer-
mer yontuculan ile iç içe 'çok yerli' bir
Özer Kabaş almış."
Yunııs Emre Oratoryosu'nun Mısır seriiveni
ONDERKUTAHYALl
17 Ocak 1998 akşamı Hikmet Şimşek
yönetımındeki Kahire Opera Orkestrası
ve Korosu, Türk soloculann da katılma-
sıyla Ahmed Adnan Saygun'un Yunus
Emre Oratoryosu'nu seslendırecekti, a-
ma olmadi. Oratoryonun Mısır serûveniy-
le ilgilı olarak kendisiyle uzun bir telefon
konuşması yaptık.
"Baa yapıtiar \-ardir ki seslendirilme-
leri için kdimcnin tam anlamıyia başton-
na gelen, pişmiş tavuğun başına gelmemiş-
tir. \unus EmreOrator\osu da bunlardan
birisidir. Ben yakında bunu en geniş şekü-
de yazacağım \e bir broşür oluşturabile-
cek öykü orta>a çıkacak. Bunlardan en so-
nuncusu, Mısır'la ilgili öyküdür."
"Delice bir fikre kapılmışOm. Yunus
Emre, biirün insanlan, bütün dinleri, ina-
nışlan bir görüyordu, söylediğj şu beyitte
belirterek:
Yetmış ıkı millete birgöz ılebakmayan
Şer'in evliyasıysa hakîkatte âsîdir
("Şer" "Tann Buyruğu" anlamında)
"İlkin Hıristiyan aleminden başladım.
KatoGklere, önce Vlyana Kuşatması'nın
300. vıkiönümü ilişkisrvie Vlyana Festiva-
li çerçevesinde >apüm. Aynca Katolikli-
ğin merkezi olan N'atikan'da. Papa'nın hu-
zurunda gerçekleştirdim. Sonra Protes-
tanlara. Berlin'de \e Bremen'de. daha son-
ra Ortodokslara, Moskma ve Lening-
rad'da seslcndirdim. İkinci amacım, bir
İslam ülkesindesesfendirmekti; ancak Mı-
sır'da buna olanak vardı; çünkü >alnız
orada orkestra ve koro bulunu>ordu. Bu-
nun üzerine, beş sene evvvl Mısır'a yönel-
dik."
Şimşek ıle yaptığı ışbırlığı sayesinde
on dolajındaki CD'nin ortaya çıkmasını
sağlayan sanat dostu Büyükelçi İsmetBir-
sel,o dönemde Dışişlen Bakanlığı Kültür
Dairesi Genel Müdürü'ydü. Sanatçı, Mı-
sır projesini ilk kez ona anlattı. Birsel, il-
gili daire başkanını çağırdı ve bu ilk aksi-
hk oldu. Şimşek'in yazılı olarak vermek
istediği öneri. Türkiye'den soloculann git-
mesi ve yapıtın oradaki orkestra ve koro
ile seslendirilmesi yolundaydı; fakat ilgi-
li daire başkanı metni gereksiz.bularak
gerekli yazıyı hazırladı. Altı ay sonra ge-
len yanıtta, "Biz bu kadar kişiyi ağuiaya-
mayız" denilmekteydi; çünkü Mısır"a bü-
tün elemanlann Türkiye'den gideceği ya-
zılmıştı. Böylece bir yıl yitirilmış oldu.
Şimşek, ikinci yıl boyunca Mısır'a gön-
derilen ve doğru bilgiyi içeren yazının ya-
nıtını bekledı durdu. Bir gün Kültür Ba-
kanlığı Dış llişkiler Dairesi Başkanı ken-
disine Mısır projesinin durumunu sordu.
Sanatçı, "Haber bekliyorum" deyince
yetkili şaşırdı; çünkü olumlu yanıt çoktan
gelmiş. dosyanın Şimşek'e verilmesi unu-
tulmuştu.
Hikmet Şimşek'in rahatsızbğı
Sonra Kahire Büyükelçimiz Sayın Ya-
şarYakış,sanatçıya Mısır'a gitmesini, du-
rumu oradaki yetkililerle sözlü olarak gö-
rüşmesini salık verdi. "Ben yeni evlenmiş-
tim. Bala>inı Kahire'de geçirmeye karar
verdim. Orada kesinleştirdik, geçen >il 11
Arahk'ta olmasuıı. Notalar gitti. Arzum
Türkçe söyletmekti, ama dinletiden bir
hafta önce büyükelçiden şöyle bir telgraf
geldi: "Koro henüz hazırlanamamıştır.
Oratoryoyu gelecek seneye bırakıyoraz.
Sayın Şımşek'ı bir konser için davet edi-
yoruz' Pekl dedim gjttik. Oratoryonun
kutsal bir hüviyeti olduğundan, 17 Ocak'-
ta ramazan avında temsili kararlaşünldı."
Öykünün bundan sonrası trajiktir. Şim-
şek'in beyin tümörü ortaya çıktı. Sayın
Cumhurbaşkanımız sanatçıyla yakından
ılgilendi. Kendisini arayarak Mayo Kli-
niği'ne ameliyata göndermek istedikleri-
ni söyledı: "Siz bizim baştacımızsınız. Da-
ha çok şe> >apacaksınız. Yann benim
.4merika'daki tedavi işlerime bakan Nu-
mune Hastanesi Başhekimi Osman Müf-
tüoğlu ile görüşünüz."
Sanatçı hem mutlu hem de üzgündü.
Beş >nl üzennde çalıştığı proje belki de
gerçekleşmeyecekti. Rengim Gökmen'i
telefonla aradı, eğer Mısır'a gidemezse
seslendırmeyı kendisinin yapıp yapama-
yacağını sordu. Olumlu yanıtı almış ve ra-
hatlamıştı, ama yine de Müftüoğlu'na
şunlan söyledi:"Sayındoktor,sizdebilir-
siniz ki hastalık için en önemfî şe\ moral-
dir. Ben şimdi beş \ıldır planladığım işi
yapmadan gidersem moralman çok bo-
zuk halde olacağım. Bunun tehlikesi ne-
dir?" Doktorlar. bır-iki aylık gecikmenin
yüzde 10'luk riski olduğunu söylediler.
Şimşek bu tehlıkeyı göze aldı. Cumhur-
başkanı Demirel. Şimşek'ı telefonla
âradı :"Konseri falan bırakın bir tarafa.
Daha çok konserier \ aparsuuz. Sizden ri-
cam. bir an önce gidin."
Ancak Şımşek'ın ricası üzenne Sayın
Müftüoğlu, Iran gezisı sırasında Sayın
Cumhurbaşkanı'nı ıkna ettı. böylece sa-
natçıya Mısır yolu açılmış oldu.
Koroya beş günde Türkçe
Bu arada Büyükelçi \aşar Yakış,Yunus
Emre konusunda bir kültür müsteşan gi-
bi çalışıyor. yapıtın Türkçe söylenmesi
için çaba harcıyordu. Ne ki operanın ko-
ro şefi, zamanın az olduğunu. Türkçe
söylemenin olanaksızlığını öne sürdü.
Bunun üzerine Şimşek, beş gün önce gi-
dip koroya Türkçe öğretmeye karar ver-
di.
"Moskova Radyo Korosu'na bir günde
Türkçe öğretmiştim; ama onlar esere i\i
çahşmışlardı. Şunu da sö>le>eyim; Vlya-
na ve Hamburg RadŞo Korolan, Buda-
peşte Filarmoni Korosu ve Moskova, Le-
ningrad Radvo Korolan ikişer provada
çıkartmışlardı eseri. Kahire'ye gittiğim-
de ise koroyu dinlemek istedim ve ameü-
yaümda. en acımasız cerrahın bıçağının
bile yapamavacağı şekitde, su. daha hüc-
ceten ölecektim: çünkü koro, daha yüzde
10'unu bile çıkartmamıştı. Ertesi gün so-
rumlular nezdinde toplanıkü. Koro şefi
bir İtaryan: fakat 30 yıl orada kaunış,
Araplardan fazlaAraplaşnuş.Bunun üze-
rine genel müdür. -ki viyolonsel çalan bir
Şef Hikmet Şimşek, "Bu eseri ne pahasına olursa olsun yapmak için Azrail'e meydan okudugunu" söylüyor.
orkestra üyesidir- emir verdi; orkestra
provalan btraz ertelendi 'Üç gün gece
gündüz çalışacaksınız' dediler. Ramazan
nedeniyle bu kola\ \apılacak bir iş değil-
di. Ne kadar vapnldannı bilemivorum.
Üçüncü akşam, -ki o esnada solistlerimiz
de gelmişlerdi- izlediğün vakit, \ü/dc
20'lerde, yüzde 30'larda olduğu için anü-
le ettim, kakürdım, Türkiye'ye dönüp
ameliyatıma ghmeye karar verdûn."
Mısır'da bulunan Osmanlılardan kalan
bir mevlevıhane Italyanlarca restore edil-
mişti. Şimşek'in önerisiyle me\levihane-
nin, Kültür Bakanı İstemihan Talay ta-
rafindan yapılacak olan açılışı, Yunus
Emre temsiliyle aynı haftaya getirilmiş-
ti. Anadolu topraklannda birbirini göre-
memiş olan Meviâna ile Yunus'un Mı-
sır'da kucaklaşması gibi ilginç bir olayın
gerçekleşmesi düşünülmüştü. Şimşek,
Büyükelçi 'nin telkinleriyle oratoryo tem-
sili yerine kendisine önerilen bir dinleti-
yı yapmaya karar verdi.
Bu isteğjm, çok önemli vashet
"Şöyle bir program oluşturduk" dıyor
Şimşek, "Acele Ferid .\lnar Prelüt ve tki
Dans'ı gerirrtik. Opera sanatçılanmız,
soprano Şule Durhanı, mezzosoprano
Şebnem Algm, tenor Pekin Kırgız ve bas
Bülent Ateşoğlu, aryalar söylediler. We-
ber'in Oberon Uvertürü'nü ve sona da
Dvorak'ın4.Senfonisi'nikoyduk. Konser
başanh oldu, benim bütün rahatsı/Jığıma
rağmen. Bu ola>, zaten rahatsızlığımı da-
ha da artnrmıştı: çünkü bu hastalık, nö-
rotik ilgisi dolavısıyla sinirlenmeye, üzül-
meye hiç gelmiyor. Çok zorşaıHarda pro-
valanyaptım; amahiçkimseyeen ufak bir
şey beDi etmedim; çünkü ara sıra gekn
krizler, beynimi, adeta içeriden hançer
saplarcasma tahrip edrvordu."
Konser sonrasında Opera Genel Müdü-
rü, "Sa>ınŞimşek,geleceksene>ebunuri-
ca ediyoruz. İstediğiniz bütün koşullan
karşılama> a hazınz: gerekirse gelin, koro-
yu da siz çauşünn. Bu biAm için aynı za-
manda bir prestij meselesi oldu" dedi.
"Bunun üzerine önümüzdeki kasım
ayını karariaşürdık. Eğer Tann nasip
eder de bu amelivaa attatabilirsem ben
yapacağun; eğer Emr-i Hak vâki olursa
Rengim Gökmen yapacak: ama o takdir-
de bir vasiyetim olacak ki projemin şu de-
vanu da gelsin. Bundan sonraki aşama,en
büyük dinlcrden birisi olan Buda dininin
mensuplan nezdinde, ya Çin'de ya da Ja-
ponya'da yapmaktu*. Onun için bu isteği-
miçok önemli bir vasiyetolarak bırakryo-
rum."
Uluslararası GöteborgFilm Festivatibaşladı
Festhal, cuma günü Michael Haneke'nin 'Funny Games' adlı filmivle açıldı.
GURHAN UÇKAN
GÖTEBORG - Uluslararası
Göteborg Film Festivali cuma gü-
nü Avusturyalı yönetmen Micha-
el Haneke'nin (56) "Funm Ga-
mes" adlı filmiyle açıldı. Filmde-
ki kaba kuv\'et ve ışkence sahne-
leri. gösterildiği her yerde büyük
tepki yaratmıştı."Bu fıhni ben de
görmek istenüyorum" diyor yö-
netmen Haneke "Neden göreyim
ki? Daha hemen başuıda golf so-
pasıyla kuılan dizler. başından
aşağı çuval geçirilen çocuk gibi şey-
leri görünce, devamınıfcdemeiste-
ği kalmıyor.""
Filmi diğer genlim filmlerin-
den farklı kılan özellık ise sonun-
da "iyüerin" kazanmasıyla bitme-
mesi. Sadist saldırganlar kamera-
ya dönüp sanki "Yetti mi, daha is-
ter misiniz" diye soruvorlar güle-
rek. Michael Haneke,u
Ben bu
filmde suç ölçmüyorum. Medvada
şiddetin yeri ve gençler üzerinde
etkisi,farklıbirgerçeklik kavramı-
nın doğmasma neden oldu. Bunun
çok korku verici sonuçian olaca-
ğuıdan kavgı duvuvonım. Sizler,
bir gerilimfilminineğlenmek için
normal formlan izlemesini yegB-
vorsunuz. Ben de bunu \apmiyo-
rumişte!" diyor.
Bu yılın festivali Bertolt
Brecht'e ithaf edildi. Brecht'le il-
gılı uzun bir film gösterilecek, ay-
nca onun çeşitli yönleriyle ilgili
paneller düzenlenecek.
9 yönetmen ve 9 film olan bir
"film treni". Norveç'in başken-
tı Oslo'dan Göteborg'a geldi.
Aranjörler, bu yıl Norveç filmi-
ne geniş yer vererek Isveçli sine-
maseverlerin Norveçli kuzenle-
rinin filmlerine önyargılı bak-
mayı bırakmalannı sağlamayı
umuyorlar. Çin. Hint, Japon ve
Iran filmleri de ilginç bir yelpa-
zenin çeşitli renklerini oluşturu-
yor. tran sinemasındaki yeni dal-
ga, ilk kez tanıtılmış olacak.
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Düş ve Gerçek
"Biçimler silinip düşe dönüyordu tam,
Beliren bir taslak vardı
Unutulmuş tuval üstünde, sanki ressam v
Belleğinden tamamlardı."
Baudelaire'in. Sait Maden Türkçesinden oku-
duğumuz dizelerin yarattığı izlenim düşündürüyor
bizi. Sanat biraz da düşlerin tamamlanması değil
midir?
Homer'den günümüze kaç yüzyılın şairleri koş-
tular düşlerinin peşinden. Zaman oldu, bıraktilar
onlann kanatlarına kendilerini. Gerçek neydi, düş
neydi?..
Büyük Balzac, "Hayal kurunuz, binlerce hayal
kurunuz birinin gerçekleşebilmesi için..." diyordu.
Zaman olur, bir süre gerçeklerden uzaklaşma
olanağı verir insanlara düş kurmak.
Bizim Tevfik Fikret ve arkadaşları, baskı döne-
minin ağırlığından kurtulmak için Yeni Zelanda'ya
gitme düşleriyle sabır damariannı yenilediler bir sü-
re. Direnç kaynağı oldu düş kurmak onlar için.
Yannın gerçeği düşlerden geçer bence.
Geleceğe dayanmayan düş olur mu?..
Yahya Kemal, ünlü,
"Yürü hür mailiğin bittiği son hadde kadar
Insan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar."
dizeleriyle yaşam zorunluluğu olarak düşün-
müştür düş kurmayı.
Eskiler, "hayalperest" sözcüğüyle biraz da ha-
fıfe aldıklannı gösteriyorlardı düş kuranları.
Kimi toplumlar akla gelmedik sınırlamalarla ku-
şatmayı sever kişileri.
Ziya Gökalp'in okuyacağımız dizelerinde ifa-
desini bulduğu gibi,
"Gözlerimi kaparım
Vazifemi yapanm."
anlayışı egemendir bu tür kapalı toplumlarda.
Oysa insanın kişiliğinde, bir parçası olduğu do-
ğa gibi, arayış ve değişme gereksinimi vardır. Ço-
cuk, dünyayı algılama yaşlarından itibaren, büyü-
meyi özler. Genç kız, gelin olmayı.
Sanatçı düş ve gerçeğin birlikteliğindeki gizi gö-
rebildiği için yaratır.
Bu yıl 100. yaşı kutlanan Aragon'un "Yeniyılın
ilkgülü" şiirindeki gülleri anımsayalım. Hangisi do-
ğadakine benzer o güllerin.
"Bilir misiniz ay-gülü siz
Bilir misiniz zaman-gül ne
Nasıl da benzeşirler ikiz
Yansırlar da birbiherine
Durgun suda ayna yerine
O yadsıma ve tuz karması
Acı-gülü bilir misiniz
Yükselme alçalma arası
Yağmur kuşağınca siz
Açan gülü denizde sessiz."
(Çev. Sait Maden)
Şimdi, Ceyhun Atuf Kansu'nun "Bağımsızlık
Gülü" adlı şiiri geliyor aklıma. Tarihsel gerçeklerin
gül imgesiyle bütünleşerek içimize işleyen bir du-
yarlılık odağıdif Bağımsızlık Gülü şiiri.
En yalın yorum bu. Ama dizelerden taşan ger-
çeklik alır güncelle tarihsel olana götürür bizi. So-
yutla somutun olağanüstü birlikteliği şaşırtıcı etki
alanları yaratmıştır.
"Yerden alıp o gülü
Hangi gülü?
Bir topçu neferinin
Sakaryalı yaz toprağında
Sıcak kan gülü
Alıp koklamak o gülü
Hangi baharda?
Türkçenin özgür kııiannda
Türkülerde burcu burcu,
Bilgeliğin ana gülü
Yehne koymak, kutsamak o gülü,
Hangi yerine?
Mustafa Kemal'/n bahçesine
Bir ulusun suladığı, beslediği
Yediveren bağımsızlık gülü!"
Düş ve gerçeğin birlikteliği insanoğlunun yaşam
damandır demiştim. I. Dünya Savaşı Kuşağı bu
ana damardan yoksun kalmadığı için özgürlük
düşlerini gerçekleştirdi.
Var olanda yarını görebiliyorlardı çünkü.
Türtdye-Polonya Dostiuk Bffim ve
Küttür Derneğrnden Chopiı resitai
• Kühür Servisi -Türkıye-Polony a Dostiuk Bilim
ve Kültür Derneği tarafından perşembe günü saat
19.30'da Atatürk Kültür Merkezi'nde Gülseren
Sadak'ın katıldığı geleneksel Chopin resitalı
gerçekleştinlecek. Resitalde Chopin'ın 'Polonaise
Op. 26No:l", 'Polonaise Op. 40 No:l\ 'Mazurka
Op. 24 No:l', Mazurka Op. 24 No:2\ 'Edude Op.
10 No: 12'. 'Edude Op. 25 No: 1', 'Edude 'Op. 25
No;2", İmpromptu :Op. 29, La Bemol Majeur',
'Ballade Op. 23 No: 1'. Sol Mıneur", Ballade Op.38
No:2'La Mıneur". Ballade Op. 47 No:3, La Bemol
Majeur' başlıklı yapıtlan seslendirilecek. Istanbul
Belediye Konservatuvan'ndan birincilikle mezun
olduktan sonra Paris'te 9 yıl süren virtüözite
ihtisasını Marguerite Long & Jacquez Thibaud
Akademisi'nde tamamlayan Sadak, Paris'te M.
Long, P. Barbizet, M. Tagliefero ve L. Descaves ile,
Salzburg Mozarteum Akademi'de C. Vidussı ıle,
Londra'da Prof. K. Taylor ve Prof. C. Grindea ile
çalıştı. Sanatçı Italya'da Uluslararası Busoni
Yanşması Liyakat Ödülü ve Paris Radyosu En lyi
Yorumcu Ödülü'nün de sahibi.
İskandinavya'nın Edebiyat Ödülü
Tua Forsström'ün
•STOCKHOLM (Cumhuriyet) - Kuzey Konseyi
adlı, Iskandinavya ülkelerinin ortak kuruluşunun
yıllık ödülü; Fin-lsveçli ozan Tua Forsström'e
verildı. Ozanın son yapıtı 'Atlarla Bir Gece
Geçirdikten Sonra', Kuzey Konseyi'nin 1998 yılı
büyük edebiyat ödülüne layık görüldü 350 bin
Danimarka Kronu (110 milyar lira) tutanndakı ödül
şubat ayında Göteborg'da yapılacak törenle ozana
verilecek.
Konya Devlet Tiyatrosu'nda iki
yeni oyun
• KONYA (AA) - Konya'da geçen yıl kurulan
Devlet Tiyatrosu, 'Tamirci' adlı oyundan sonra şubat
ayında iki yeni oyun sahneleyecek. Konya Devlet
Tiyatrosu, matine ve suare olmak üzere 5 Şubat
tarihinde Necati Cumalı'nın yazdığı 'Nalınlar', 18
Şubat'ta da Kemal Başar'ın yazdığı 'Kınk Boynuzun
Hikâyesi' adlı çocuk oyununu sahneye koyacak.