Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 ŞUBAT 1996 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 13
KUSBAKISI MEMET BAYDUR
Görkendi sranm macerasıÇekmeceleri temizleyip mektuplan,
gazete kesiklerini, yazı müsveddeleri-
ni atarken bir Cumhuriyet gazetesi
geçti elime. Nisan 1995 yılınm bir sa-
yısı. Birinci sayfanın manşeti: Devlet
temizlensin. Cinayetler komisyonu ra-
porunda suç odaklanna değinildi. Po-
lisin "bUgteiztik ve mesieki kıskançlık-
tan" dolayı, Uğur Mumcu cinayeti so-
ruşturmasmı tıkadığı ve olayda kulla-
nılan C-4 tipi plastik patlayıcının sa-
dece Islami Hareket Örgütü'nce kulla-
mldığının göz ardı edildiği saptandı.
Idare, yanlış yapan kamu görevlisini,
"Ne pahasına olursa olsun" savunuyor
denildi.
Evdeki kitap kâğıt yığını dayanıl-
maz boyutlara ulaştıgı zaman, mevsim
ne olursa olsun bir bahar temizliğine
girişmekte yarar vardır ama atılamaya-
cak olduğunu zannettiğim belgeler de
büyük yığınlar oluşturur hep. Orneğin
Hürriyet gazetesinin ilk sayısı duruyor
hâlâ arşivimde. Yıl bir, sayı bir. Ama
bu başka bir yazının konusu. Biz bu-
gün üç yıl önceki Cumhuriyet'i oku-
mayı sûrdürelim.
Ikinci sayfada, Ühan Selçuk'un Pen-
cere'sinin yanında Olaylar ve Görûş-
ler'in o günkü yazan Yavuz Gör. Yok-
luğunu hep duyduğum, çok özlediğim,
birlikte yüzlerce keyifli anım olan de-
ğerli bir insandı Yavuz Gör. Geniş kül-
türünü kimselerin kafasına kakmadan;
mizahını, ironisini elinden bir an olsun
bırakmadan konu ne olursa olsun bir
Dunhill yakar ve "Bak şimdi" diye
başlardı söze.
Şu petrol belası...
Babam sayesinde tanıdıgım en il-
ginç insandı Yavuz Gör. 18 Nisan 1995
Salı günügazetemizin ikinci sayfasın-
da yayımlanan yazısı da ilginç ve teh-
likeli bir konuyu enfes ve derinleme-
sine gözlemlerle açıklıyor. Konu: Kürt
sorunu. (Güneydoğu sorunumuz filan
da denebilir tabii.)
Yazının başlığı: Şu petrol belası...
Meseleye basınımızda az rastlanan ya
da pek rastlanmayan bir açıdan yakla-
şıyor Yavuz Gör. Uzun bir almtı yapa-
rak yazısındaki zekânın keyfîni çıka-
>abam
sayesinde
tanıdıgım en
ilginç insandı
Yavuz Gör.
18 Nisan 1995
günü
gazetemizin
ikinci
sayfasında
yayımlanan
yazısı da
ilginç ve
tehlikeli bir
konuyu
enfes ve
derinlemesine
gözlemlerle
açıklıyor.
Konu: Kürt
sorunu.
ralım şimdi.
"Osmanh'dan koparttıklan Irak
petroUerinin kaymağuu yülarca yiyen
Batılı petrol şirketleri, BAAS'çdann I-
rak'tald darbesi ile (1958) kaşıklan ei-
lerinden ahnınca. Irak'taki rejimi 'des-
tabilize' etmekiçin herçareyebaşvur-
dular. tlk akıllanna gelen şey, Kıızey I-
"Kuzey Irak'taki
petrol, kimin elinde
kalırsa petrol giiçierinin
çıkanna yatkın ohır?
Irak'ın rru, Kürtkrin
mi, yoksa baskaJannın
mı? izJenebüdiği kadar,
şu sırada ibre, Kürtieri
gösteriyor. Batı ve onun
bir tiirtü yetinmek
bilmeyen petrol iştahı,
insan haklan-minsan
haklan tanımaz."
rak'takj Musul ve Kerkük bölgesinde
çoğunlukta olan Kürtieri kullanmak
oldu. Bu, Irak'taki 'Kürt Ayaklanma-
sı'nın başiangKidır. Sonra işlerdaha da
kanşü. 1979yıhndayabancı petrol şir-
ketleriyle şahsının ve yakınlannın çı-
kannı gözeterek el ele sömürüye ortak
olan Iran Şahı ülkeden kaçü. Yerini,
Musaddık'ın yanda bıraküğı işi (pet-
rolü yabancı şirket egemenliğinden
kurtarma işini) yürütmeye karaıiı bir
rejime bıraktı. Kürtieri ayaldandınp,
sflahlandınp Irak rejiminin üstünesal-
dırtan giiçler, bu kez Saddam "ı silah-
landınp İran'ın üstüne çuüandırttL
Dokuz yıl süren bu kaniı savaş, so-
nuçsuz bitti. Bu kez ortaya dişinden tır-
nağuıa silahlanmış ve aradığım bula-
matnış bir Saddam sendromu çıktı.
Döktüğü paranın ve kanın bedelini is-
tiyordu. Bunda da pek haksız olduğu-
nu söylemek için, iki kez düşünmek ge-
rekir.
İş bu kerteve gelince Saddam 'ın ko-
lunu kanadını kırmak için Kuveyt'e
saldırması planlandı ve teşvik edildi.
Çöl savaşı diye anıian bu kanlı serüve-
nin sonunu herkes biliyor. Petrol açısın-
dan, Irak petrolüne ambargo kondu a-
ma bu 'görkemli sıvı' yataklaruıuı bü-
yük bölümü yine Irak'ın elinde kaldı.
Ya Kuzey Irak'taki petrol? İşte bu so-
nınun yanıtı; Talabani, Barzani,PKK,
Çevik Güç ve bölgede cirit atan yeni
yetme Lawrence 'lardan başlayarak ve-
rilebilir.
Bu karmaşık denklem, basite indir-
generek çözûlmek istenirse, şu soruya
yanrt aramak gerekecektir: Kuzey I-
rak'taki petrol, kimin elinde kalırsa
petrol güçlerinin (şirketlerinin) çıkan-
na yatkın olur? Irak'ın mı, Kürtlerin
mi, yoksa başkalannın mı? İzlenebikti-
ği kadar, şu sırada ibre, Kürtieri göste-
riyor. Ban ve onun bir türlü yetinmek
bilıneyen petrol iştahı, insan haklan-
minsan haklan tanımaz. Kürtieri de
sadık ve dayanıklı insanlar diye sevdik-
lerini sanmıyorsunuz herhalde... tşler
iyi giderse onlar için, Kuzey Frak'taki
yeni bir siyasal çözüm, örneğin otonotn
bir Kürt devleti, Batı nın desteğine olan
borcunu, ucuz petrol varilleriyle öde-
mek zorunda bırakabih'r. („.) Bir kez
daha beiirtelim: Petrol, Ortadoğu'nun
başına beladır. Bu yataklar kuruma-
dıkça bela eksik olmayacak dünyanın
her yerinde._"
Bu satırlarla bitiyor sevgili Yavuz
Gör'ün ilginç yazısı. Türkiye gibi ko-
kuşmuş sistemıni düzeltmeye çalışan,
gereksiz yere kendi kendini yaralayan.
zedeleyen, arayış içindeki toplumlan.
Batı'da. özellikle Washington'daki iki-
yüzlü liberallere ha babam şikâyet e-
den solculanmızın işine yaratbelki di-
ye üstünde duruyorum bu yazının. Ne
demiş ademoğlu? Gerçek, her zaman
devrimcidir.
Ara Güler Klasikleri, Pamukbank Fotoğraf Galerisi'nde sergileniyor
'Tarihşirndifotoğrajla yazılıyor'ESRA ALİÇAVUŞOĞLU
Aksi, dediğim dedik, ama bir o ka-
dar sevimli. Yüreği hâlâ 18'lik bir de-
likanlı gibi çarpıyor; fotoğraf çekme
aşkıyla, Istanbul aşkıyla, sanat aşkıy-
la... Türkiye'nin ilk fotoğraf galerisi,
Pamukbank Fotoğraf Galerisi 28 Mart
tarihine dek 'Ara' Ara Gükr Klasikle-
ri' başlıklı sergi ile büyük ustanın fo-
toğraflannı sevenleriyle buluşturuyor.
Ara Güler sergide kaç fotografın oldu-
ğunu bılmıyor. 'umurunda da değü'
zaten. O ışini yapıyor, fotoğraf çekiyor.
Ama Pamukbank'ın yaptığı bu işi
önemsiyor. Sergide yer alan fotoğraf-
lar, sanatçının 1948'den itibaren çekri-
ği fotoğraflan kapsiyor. "İşte bunlar
beni meşhureden fotoğraflan Ara Gü-
ler olduysam bu fotoğraflar sayesinde
oldum~ diyor Ara Güler.
Neden fotoğraf çekiyor? Biraz öfke-
lenıyor: "Canun evladım, ben birden-
bire fotoğrafa başlamadun ki" diyor ve
başhyor anlatmaya. "Eskiden (îlm
stüdyolannda kameraman olarak çalı-
şıyordum. Sinemaya meraklıydım. ilgi-
lenirdim. Sonra günün birinde çalışü-
ğım stüdyoda yangın çıkü. Buradan son
kurtarüan adam ben oldum. Babam
beni bir daha göndermedi stüdyoya. İş-
te o zaman 1948'de Yeni Istanbul gaze-
tesine aldılar benL O zaman bu zaman
foto muhabiriyim ben."
Sürekli, 'fotoğrafçı' olma-
dıgını yineliyor." Fotoğrafçı-
lıkla ilgim yok benim. Onlan
benimle kanşnrma. Ben ga-
zetechim. Herkes bilmez, her-
kes anJamaz. Türkiye ne bok
anlar, bi bok anlamaz, anladın
mı? Foto muhabiriyle, fotoğ-
rafçı arasındaki farkı bilmez
Türkiye. Türkne'.vi bırak, ga-
zetelerinyazıişleri müdürü bi-
le bilmez bu farkı. Foto mu-
habiri olmak çok daha mü-
himdir, enayi fotoğrafçı ol-
maktan."
Ara Güler'in aradığı, alış-
tığı îstanbul yok artık. Ko-
naklann yerine 'pis pb bina-
lar dikilmiş' "İnsan bir ko-
nağın önünde mifotoğraf çek-
mek ister, yoksa modern .Vlil-
li Reasürans binasında mı?
Konak benim için çok önem-
ü. Burada bir estetik \ar, bir
anlam var. bir yaşantı \ar. 20.
>üz>ıl bilim. teknik. bilmem
ne devridir. Ama hiç de güzel
bir de>ir değüdir, fakat kendi
içindebaşka türlü mühimdir."
"Fotoğraf ne kadar büyük
sanatolmaya kalkarsa kalksın
hiç bir zaman bir Renoir tab-
k>su olmayacaknr" görüşünü
anımsatıp her ikisini de yapa-
bilme şansı olsaydı hangisini
seçeceğini soruyoruz: "Ça-
mur atmış olacağı/ heriflere
ama mesela seramik, karika-
• "Dünyanın görsel tarihi yazılmaktadır fotoğrafla. Tarih
daha mühimdir sanattan. Insanlık tarihinin görselleşmesi
ancak filmin icadıyla başlamıştır. Sinema üvey evladıdır
fotografın. Fotografın içinden doğmuştur. Eskiden tarih
yazıyla yazılırdı, şimdi fotoğrafla yazılıyor."
tür. Qlüstras>T)n bunlar kısır,yani küçük
sanadardır. Bir Rembrandt çıkaramaz-
sm onlardan. Bunlann dtşında ben re-
jisör olmak isterdim ama böyle oldu.
Fotoğraf tektir, değişmez, ya vanür ya
da yoktur. Örneğin. tam istediğin bir
kompozisyon \akalarsın. basarsın dek-
buışöre. Ama bir bakarsın ki olmamış.
Ama ressam öyle mi? Bakh ki olma-
mış. bozar tekrar yapar. Fotoğrafta tek-
rar olmadığı için felaket bir olay. Bir
kare tuthırdun tutturdun, tutturama-
dın mı işin bitiyor zaten. Hangisi daha
zordur? Belalı bir iştir fotoğraf. Hiç fo-
toğrafçı ohna kurtul ulan. Bazılan fo-
toğraf se\ dasında çekiyor tık tık. Onlar
fotoğraf çekmiyor ki. ısnrap çekiyor."
Ara Güler'e göre fotoğraf, sanattan
daha önemli. En önemli özelliği belge
olması. Fotoğraflannı 'enayi şe>1er'
olarak tanımlıyor. Fotoğraf yaşamının
tutkusu. Zaten böyle olmasa, gerçekten
para kazanmak istese, gider babasmın
eczanesinde çalışır, günde elli milyon
kazanırmış. 'KapitaUst' babası da hiç-
bir zaman anlamamış bu işi neden yap-
tığını.Gençlerden çok umutlu AraUs-
ta. Bomba gibi gençler yetiştiğini, iyi
işler çıkardıklannı söylüyor. Gençle-
rin birikiminden yararlanmalan için
sergilerini gezmelerini, kitaplannı
okumalannı istiyor. çünkü hocalık o-
nun işi değil. Oözgür olmak istiyor işi-
ni yapmak için: "Birsaatsonra bakar-
sın Çin'e gjderim."
850 bin dialık bir arşhi var
Picasso'dan. Matisse'den. bütün
empresyonistlerden. çağdaşı fotoğraf-
çılardan etkilenmiş: "Mesela Henri
Cartier Bresson beni etküemiştir. On-
larbir yol açular, ben de bu yola de\*am
ettim.''
Yurdışındaki büyük gazetelerde fo-
toğraflan yayımlanan Ara Güler, bazı
yabancı basın organlannın Türkiye
temsilci ve muhabiri. "Bağdat'a git
derler, gidersin mecburen. İnşallah şim-
di demezfcr. Gerçi arnk yaşhlan ve ev-
Gleri göndermiyoriar. Çünkü bizorada
ölürsek filan tazminaümız çok yüksek.
Onun için arnk bekârlan ve gençleri
gönderiyorlar. Biz gidersek bir boka ya-
ramaz. genç gönderirierse adam geber-
meden gelir diye duşünüyorlar."
Ara Güler'in röportaj yapamadığı,
fotoğraflannı çekemediği üç isim var:
Charlie Chaplin. Einstein ve Jean Pa-
ul Sartre. Dünyada gezmediği, git-
mediği yer ise neredeyse kalma-
mış. "Harita olarak bakarsan.
Kuzey ve Güney Kutbu'nu gör-
medim. Kutuplann kara bölü-
müne kadar gittim. Rusya'nın
üsrü Yakutistan'ı da görmedim.
Bir de Güney Afrika'ya vize ver-
mediler. gjdemedim."
850 bin dialık arşivini düzenle-
mek yerine fotoğraf çekmeyi
yeğliyor. Yaklaşık beş yıl sürecek
olan arşiv düzenleme işi yerine
bu zamanı fotoğraf çekerek de-
ğerlendirmek istiyor. Arşivini
devlete vermeye de hiç ni-
yeti yok. Teslim ettiği an
fotoğraflannın kaybola-
cağını biliyor. "Foto
muhabuiiği one man
show'dur. Kolektif bir
sanatdeğüdir. Beş ki-
şi bir kitap yazabilir
mi ya da ortak res-
sam olur mu?"
Sinemacılar 'Türk Sinemasmın Bugünü ve Yannı' konulu sempozyumda buluştu
6
Türkiye'de sanab yaratma özgürlüğii yok'
Kükür Servisi -Kadıköy Beledıyesi Sağlık ve Sosyal Da-
yanışma Vakfı (KASDAV) önceki gün Kadıköy Halk Eği-
tim Merkezi'nde 'Türk Sinemasınm Bugünü ve Yannı' ko-
nulu bir sempozyum düzenledi. Kadri Yurdatap. Mahmut
TaH Öngören. \ iunaz Atadeniz, Nur Sürer, Haül Ergün ve
Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'ün katıldığı sem-
pozyumda, Türk sinemasınm kendi salonlanndaçektiği gös-
terim zorluğu. Türk fılmlerinden alınan yüzde 10'luk rü-
sumun yarattığı sorunlar ve Türk sinema endüstrisinin için-
de bulundugu durum ele alındı.
Hüh/a Koçyiğit bugünkü filmlerde korku ve şiddetin ege-
men olduğunu belirterek ulusal değerlerden yola çıkıp evTen-
sele ulaşılabileceğinı söyledi. Koçyiğit konu ile ılgili sözle-
rine şunlan ekledi: "Fihnler bizim kültürümüzü yansıtmau.
Bizler sinema oyuncusuyuz ve sinemafilmleriylevar olmak
istiyoruz'".
Mahmut Talı Öngören ise Türk sineması için 6O'lı yılla-
nn oldukça önemli olduğuna ve Türkiye'deki yabancı film
furyasına değindi. Öngören aynca Amerikan sinema sanatı-
nı değil, pazarlama yöntemlerini ele aldıklannı belirterek,
Amerikan fılmlennin pazarlandrğı ülkelerin kendi filmleri-
ni sahneleyemediginı ifade ettı. Öngören, Türk sinemasmın
da Amerikan fılmlennin dağıtımında pazarlama açısmdan
geri kaldığını ve vergilendirme gibi diğer konularda yaptı-
nmlar uygulandığmı söyledi. Aynca Türk fılmlennin tele-
vizyonlarda tanıtımmın yok denecek kadar az olduğunu ve
basında Amerikan filmleri tanıtıldığmı vurgulayarak "Türk
sinemasını her yönden korumak için çeşitli konularda konu-
şoluyor. Soruıüan da çözüm yollannı da biliyomz ancak uy-
Toplantıda rüsum konusu üzerinde duruldu.
gulayamıyoruz. Türk sinemasınm teknik altyapısı gelistiribne-
li. Türkive'de sanaü yaratma özgüriüğü yok. Devlet bir kar-
şüık beklemeden sanaü desteklemeü" dedi.
SESAM Başkanı Kadri Yurdatap da 1989 yılında Türk
fılmlerinden rüsumun kaldınldığını ve 9O'lı yıllarda filmle-
rin rüsum ödemeden oynadığını vurguluyarak dış ülkelerin,
Türk filmleri ile yabancı filmler arasında rüsum farkının
kalkması için baskı yaptığını söyledi. Yurdatap, Türk film-
lerinden alınan rüsumun belediyelere değil, fılm yapımma
aktanlmasmı önerdi.
Film Yapuncılan Dernegi adına sempozyuma katılan Yıl-
maz Atadeniz ise Türk sinemasından alınan rüsumun kaldı-
nldığı dönemde Türk sinemasınm oldukçabaşanlı birdönem
geçirdigini, daha sonra ise 1989 yılında çıkan bir kanunla si-
nema salonlannm ellerinden alındığını hatırlattığı konuşma-
sını şöyle sürdürdü: "Türkije ile İngiltere vergi kaçakçıhğını
önlemek için bir anlaşma imzaladı. Buna göre Türldye'de
gosterilen yabancı fılmlerden elde edilcn gclirin yüzde 90'ı
yurtdışuıa çıkıyordu. Türk filmteri de aynı haklardan yurt-
dışında fay dalanıyordu. Ancak Türk sûıemasmuı üretimi azal-
dı. Sinemacılar. sananannı göstermek için Fılm yapmalı. Biz
devietden yardun istemiyoruz, teliflerimizi versinler yeter."
Nur Sürer, sinemanın sorunlannın seyirci ile konuşulma-
si gerektiğini, İstemihan Talay'la bu konuda bir toplantı ger-
çekleştirdiklerinı ancak bir sonuç çıkmadığını söyledi. Ame-
rikan filmleri ile Türk fılmlennin eşitlendiğim belirten Sü-
rer, şöyle konuştu: "Avrupa'da ülkeier bir anlaşmaya imza
arakJannda kendi sincmalannı korumak için önJemleralıyor.
Türldye'de çok fazla fılm üretilmiyor. Buradan ahnan para
ne rüsumcu bakana, ne belediyeye ne de sinenıaya yarar. Si-
nemacılar teievizyon fllmlerine mahkûm oldu. Genç oyuncu-
lann çoğu sinema fUmlerinde oy nayamadan sinemadan ayn-
lacak. Bizler sinema perdesinde yer aunak istiyoruz."
Halil Ergün ise sinemanın politik bir eylem olduğunu be-
lirterek "Devlet Yeşilçam'a hiçbir zaman sıcak bakmadı.
Herzaman yarabcılığı. belirli koşullar altına koydu. Kendi si-
nemacısının kendini özgürce ifade etmesi için ann'demokra-
tik yasalan değistirmedi. Devlet para verdiğinde özgür sine-
ma yapuamaz. Sinema ve kültüre ekmek kadar ihtiyacımız
var" dedi.
Kadıköy Belediye Başkam Selami Öztürk ise belediyele-
re başka yerlerden gelen paranın yeterli olmadıgını ama si-
nemadan aldıklan rüsumu sinemaya harcayacaklannı söyle-
di.
Costner ve Ford
'Indiana Jones 'ta
• sean connery
James Bond filminde
yenıden rol alacak.
Independence Day ve
Godzilla adlı filmlerden
tanıdığımız Dean Devil
ve Roland Emmerich
ikilısi James Bond
filminin yeni versiyonu
için 67 yaşındaki Sean
Connery'e OO7'yi
canlandırmasını teklif
ettiler.
• Kevin Costner ve
Harrison Ford bir
sonraki Indiana Jones
filminde bir araya
geliyor. Costner filmde
Indiana Jones'un
kardeşını canlandıracak.
• Elizabeth Hurley
ile Mike Myers'in
başrollenni paylaştığı
'Ajanlar Krah'nın
devamınm çekilmesi
kararlaştınldı. 'Ajanlar
Kralı 2' adıyla çekimleri
gerçekleştirilecek olan
filmin önümüzdeki yılın
sonlanna doğru
gösterime girmesi
planlanıyor.
• U2'nin
elemanlanndan Bono,
Şili'de verdiği 70 bin
kişilik konser sırasında
Şili'de birçok kişinin
ölmesine neden olan
diktatör Augusto
Pinochet'e 'Sayın
Pinochet, lütfen
buradaki annelere
çocuklannın nerede
olduğunu söyleyin,
böylece onlara ve
geçmişlerine hoşçakal
diyebilirler' dedi. U2
aynı zamanda konserde
Şilili şair Pablo
Neruda"\ı da andı.
• Ricardo Franco,
"La buena estrella'
isımlı filmiyle Ispanyol
sinemasınm Oscarlan
sayılan Goya ödüllerinin
12 tanesini topladı. 'The
Full Monty', en iyi
Avrupa filmi dalında
Goya ödülüne değer
bulundu.
• Luclano
Pavarotti
hipertansiyon
rahatsızlığı nedeniyle
Viyana Operası ile olan
sözleşmesini de iptal
etti. Buna göre ünlü
tenor 1999 yılının
Haziran ayına dek
Viyana Operası'ndaki
gösterilerini iptal etmiş
oluyor.
• Prenses
Diana'nın son aşkı ve
ölümünü konu alan 'The
People's Princesse-A
Tribute' adlı filmin
çekimleri başlıyor.
Filmde Diana'yı Ingiliz
aktris Amy Seccombe,
Dody El Fayed'i Yunan
aktör George Jackos
canlandınyorlar.
Kralıyet aılesinin filmin
çekiminin engellenmesi
için hukuki yollara
başMirduğu, ancak bir
sonuç alamadıklan
belirtıhyor.
• VVarner
Brothers firması
Şeytanın Avukatı
filminde Al Pacino'nun
odasının dekorasyonu
içm kullanılan heykel
nedeniyle Amerika'daki
National Katedrali ve
heykeltıraş Frederick
Hart tarafından
mahkemeye verildi.
Filmde kullanılan
heykelin Washington
Katedrali'nin girişindeki
Ex Nihilo heykelinin bir
kopyası olduğu
açıklanırken filmin son
sahnesinde bu
heykellerin canlanarak
cinsel ilişkiye girmesi •
nedeniyle filmin
gösteriminin
durdurulması isteniyor.
• Elton Johnun
Prenses Diana için
söylediği 'Candle in the
Wind'in notalan geçen
günlerde Christie'de
düzenlenen bir
müzayedede 400 bin
dolara satıldı.
• EttOre SCOİa mart
ayında yeni filmi
'Tavole apparecchiate e
chiarimenti'nin
çekimlerine başlıyor.
Scola'nın senaryosunu
Furio Scarpelli'yle
birlikte yazdığı filmde .
sanatçı, politikacı ve
gazetecilerin mekânı
olan bir restoran
çerçevesinde. îtalya'nm
bugünkü yüzü
anlatılıyor.
• Catherine
Deneuve. 'Francois
TrufFaut' adlı kitaplan
üzenne sinema
eleştirmenleri Serge
Toubiana, Antoine de
Baecque ve editör
Gallimard'a karşı açtığı
davayı kazandı. Kitapta,
Deneuve'yle Truffaut
arasında büyük bir aşk
yaşandığı konusunda
bazı iddialar yer almıştı.
Deneuve, elde ettiği 30
bin Frank'lık tazminatın
yanı sıra 6 bölümün
kitaptan çıkanlmasını da
sağladı.
• Bjorfc, Iskoçya'nın
doğu sahilinde bulunan
Loch Craignish adasını
satm ahyor. Adanın ^ m
sahibi Earl vv'aîdegrave
yaptığı açıklamada
Bjork'un adayı ziyaret
ettiğini ve almaya niyetli
olduğunu bildirdi. Son
aln aydir satılması
beklenen adanın değeri
ise 500 bin sterlin.
• Jean-Luc
COdard. Cesar kariyer
ödülünü 28 Şubat'ta
Johnny Hallyday'in
elinden alacak.
• Brigitte Bardot
öldüğü zaman da evinde
köpekleriyle birlikte
gömülmek istediğini
söyledi. 63 yaşındaki
Bardot, mücevherlerini
ve parasını hayvan
haklannı koruma . ş,
derneğine bıraktı. •., J<
Bardot yaptığı '-
açıklamada 'Evimde
köpeklerimle birlikte
yaşamak istiyorum.
Öldüğünüzde hiçbir şeyi
yanınızda
götüremezsiniz.
Hayatımda istediğim
herşeye sahip oldum,
şimdi de onlan geri
veriyorum' dedi. .-v
• Robert De
NlfO'nun avukatı
konuştu. Uluslararası bir
fuhuş örgütü üzerine
yapılan araştırma
kapsammda Fransız
polisi tarafından ifadesi
alınan De Niro'nun
avukatı, ünlü oyuncunun
bir kadınla birlikte
olmak için asla para
ödemedigini belirtti.
• Leonardo Dl
CapriO Amerikan
tarihindeki atom
bombası casusluğu
olayının ardındaki
gelişmeleri konu alan
Bombshell adlı filmde
rol alıyor.
Genç oyuncu gerçek bir
olaydan yola çıkılan
filmde atom bombasının
yapımına katılan en
genç bio- fizikçi
Theodore HalPı
canlandıracak. Sovyetler
Birliğine bilgi sızdıran
Hall'un bir casus
olduğu üç yıl önce
açıklanmıştı.