23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 ŞUBAT 1996 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 13 KUSBAKISI MEMET BAYDUR Görkendi sranm macerasıÇekmeceleri temizleyip mektuplan, gazete kesiklerini, yazı müsveddeleri- ni atarken bir Cumhuriyet gazetesi geçti elime. Nisan 1995 yılınm bir sa- yısı. Birinci sayfanın manşeti: Devlet temizlensin. Cinayetler komisyonu ra- porunda suç odaklanna değinildi. Po- lisin "bUgteiztik ve mesieki kıskançlık- tan" dolayı, Uğur Mumcu cinayeti so- ruşturmasmı tıkadığı ve olayda kulla- nılan C-4 tipi plastik patlayıcının sa- dece Islami Hareket Örgütü'nce kulla- mldığının göz ardı edildiği saptandı. Idare, yanlış yapan kamu görevlisini, "Ne pahasına olursa olsun" savunuyor denildi. Evdeki kitap kâğıt yığını dayanıl- maz boyutlara ulaştıgı zaman, mevsim ne olursa olsun bir bahar temizliğine girişmekte yarar vardır ama atılamaya- cak olduğunu zannettiğim belgeler de büyük yığınlar oluşturur hep. Orneğin Hürriyet gazetesinin ilk sayısı duruyor hâlâ arşivimde. Yıl bir, sayı bir. Ama bu başka bir yazının konusu. Biz bu- gün üç yıl önceki Cumhuriyet'i oku- mayı sûrdürelim. Ikinci sayfada, Ühan Selçuk'un Pen- cere'sinin yanında Olaylar ve Görûş- ler'in o günkü yazan Yavuz Gör. Yok- luğunu hep duyduğum, çok özlediğim, birlikte yüzlerce keyifli anım olan de- ğerli bir insandı Yavuz Gör. Geniş kül- türünü kimselerin kafasına kakmadan; mizahını, ironisini elinden bir an olsun bırakmadan konu ne olursa olsun bir Dunhill yakar ve "Bak şimdi" diye başlardı söze. Şu petrol belası... Babam sayesinde tanıdıgım en il- ginç insandı Yavuz Gör. 18 Nisan 1995 Salı günügazetemizin ikinci sayfasın- da yayımlanan yazısı da ilginç ve teh- likeli bir konuyu enfes ve derinleme- sine gözlemlerle açıklıyor. Konu: Kürt sorunu. (Güneydoğu sorunumuz filan da denebilir tabii.) Yazının başlığı: Şu petrol belası... Meseleye basınımızda az rastlanan ya da pek rastlanmayan bir açıdan yakla- şıyor Yavuz Gör. Uzun bir almtı yapa- rak yazısındaki zekânın keyfîni çıka- >abam sayesinde tanıdıgım en ilginç insandı Yavuz Gör. 18 Nisan 1995 günü gazetemizin ikinci sayfasında yayımlanan yazısı da ilginç ve tehlikeli bir konuyu enfes ve derinlemesine gözlemlerle açıklıyor. Konu: Kürt sorunu. ralım şimdi. "Osmanh'dan koparttıklan Irak petroUerinin kaymağuu yülarca yiyen Batılı petrol şirketleri, BAAS'çdann I- rak'tald darbesi ile (1958) kaşıklan ei- lerinden ahnınca. Irak'taki rejimi 'des- tabilize' etmekiçin herçareyebaşvur- dular. tlk akıllanna gelen şey, Kıızey I- "Kuzey Irak'taki petrol, kimin elinde kalırsa petrol giiçierinin çıkanna yatkın ohır? Irak'ın rru, Kürtkrin mi, yoksa baskaJannın mı? izJenebüdiği kadar, şu sırada ibre, Kürtieri gösteriyor. Batı ve onun bir tiirtü yetinmek bilmeyen petrol iştahı, insan haklan-minsan haklan tanımaz." rak'takj Musul ve Kerkük bölgesinde çoğunlukta olan Kürtieri kullanmak oldu. Bu, Irak'taki 'Kürt Ayaklanma- sı'nın başiangKidır. Sonra işlerdaha da kanşü. 1979yıhndayabancı petrol şir- ketleriyle şahsının ve yakınlannın çı- kannı gözeterek el ele sömürüye ortak olan Iran Şahı ülkeden kaçü. Yerini, Musaddık'ın yanda bıraküğı işi (pet- rolü yabancı şirket egemenliğinden kurtarma işini) yürütmeye karaıiı bir rejime bıraktı. Kürtieri ayaldandınp, sflahlandınp Irak rejiminin üstünesal- dırtan giiçler, bu kez Saddam "ı silah- landınp İran'ın üstüne çuüandırttL Dokuz yıl süren bu kaniı savaş, so- nuçsuz bitti. Bu kez ortaya dişinden tır- nağuıa silahlanmış ve aradığım bula- matnış bir Saddam sendromu çıktı. Döktüğü paranın ve kanın bedelini is- tiyordu. Bunda da pek haksız olduğu- nu söylemek için, iki kez düşünmek ge- rekir. İş bu kerteve gelince Saddam 'ın ko- lunu kanadını kırmak için Kuveyt'e saldırması planlandı ve teşvik edildi. Çöl savaşı diye anıian bu kanlı serüve- nin sonunu herkes biliyor. Petrol açısın- dan, Irak petrolüne ambargo kondu a- ma bu 'görkemli sıvı' yataklaruıuı bü- yük bölümü yine Irak'ın elinde kaldı. Ya Kuzey Irak'taki petrol? İşte bu so- nınun yanıtı; Talabani, Barzani,PKK, Çevik Güç ve bölgede cirit atan yeni yetme Lawrence 'lardan başlayarak ve- rilebilir. Bu karmaşık denklem, basite indir- generek çözûlmek istenirse, şu soruya yanrt aramak gerekecektir: Kuzey I- rak'taki petrol, kimin elinde kalırsa petrol güçlerinin (şirketlerinin) çıkan- na yatkın olur? Irak'ın mı, Kürtlerin mi, yoksa başkalannın mı? İzlenebikti- ği kadar, şu sırada ibre, Kürtieri göste- riyor. Ban ve onun bir türlü yetinmek bilıneyen petrol iştahı, insan haklan- minsan haklan tanımaz. Kürtieri de sadık ve dayanıklı insanlar diye sevdik- lerini sanmıyorsunuz herhalde... tşler iyi giderse onlar için, Kuzey Frak'taki yeni bir siyasal çözüm, örneğin otonotn bir Kürt devleti, Batı nın desteğine olan borcunu, ucuz petrol varilleriyle öde- mek zorunda bırakabih'r. („.) Bir kez daha beiirtelim: Petrol, Ortadoğu'nun başına beladır. Bu yataklar kuruma- dıkça bela eksik olmayacak dünyanın her yerinde._" Bu satırlarla bitiyor sevgili Yavuz Gör'ün ilginç yazısı. Türkiye gibi ko- kuşmuş sistemıni düzeltmeye çalışan, gereksiz yere kendi kendini yaralayan. zedeleyen, arayış içindeki toplumlan. Batı'da. özellikle Washington'daki iki- yüzlü liberallere ha babam şikâyet e- den solculanmızın işine yaratbelki di- ye üstünde duruyorum bu yazının. Ne demiş ademoğlu? Gerçek, her zaman devrimcidir. Ara Güler Klasikleri, Pamukbank Fotoğraf Galerisi'nde sergileniyor 'Tarihşirndifotoğrajla yazılıyor'ESRA ALİÇAVUŞOĞLU Aksi, dediğim dedik, ama bir o ka- dar sevimli. Yüreği hâlâ 18'lik bir de- likanlı gibi çarpıyor; fotoğraf çekme aşkıyla, Istanbul aşkıyla, sanat aşkıy- la... Türkiye'nin ilk fotoğraf galerisi, Pamukbank Fotoğraf Galerisi 28 Mart tarihine dek 'Ara' Ara Gükr Klasikle- ri' başlıklı sergi ile büyük ustanın fo- toğraflannı sevenleriyle buluşturuyor. Ara Güler sergide kaç fotografın oldu- ğunu bılmıyor. 'umurunda da değü' zaten. O ışini yapıyor, fotoğraf çekiyor. Ama Pamukbank'ın yaptığı bu işi önemsiyor. Sergide yer alan fotoğraf- lar, sanatçının 1948'den itibaren çekri- ği fotoğraflan kapsiyor. "İşte bunlar beni meşhureden fotoğraflan Ara Gü- ler olduysam bu fotoğraflar sayesinde oldum~ diyor Ara Güler. Neden fotoğraf çekiyor? Biraz öfke- lenıyor: "Canun evladım, ben birden- bire fotoğrafa başlamadun ki" diyor ve başhyor anlatmaya. "Eskiden (îlm stüdyolannda kameraman olarak çalı- şıyordum. Sinemaya meraklıydım. ilgi- lenirdim. Sonra günün birinde çalışü- ğım stüdyoda yangın çıkü. Buradan son kurtarüan adam ben oldum. Babam beni bir daha göndermedi stüdyoya. İş- te o zaman 1948'de Yeni Istanbul gaze- tesine aldılar benL O zaman bu zaman foto muhabiriyim ben." Sürekli, 'fotoğrafçı' olma- dıgını yineliyor." Fotoğrafçı- lıkla ilgim yok benim. Onlan benimle kanşnrma. Ben ga- zetechim. Herkes bilmez, her- kes anJamaz. Türkiye ne bok anlar, bi bok anlamaz, anladın mı? Foto muhabiriyle, fotoğ- rafçı arasındaki farkı bilmez Türkiye. Türkne'.vi bırak, ga- zetelerinyazıişleri müdürü bi- le bilmez bu farkı. Foto mu- habiri olmak çok daha mü- himdir, enayi fotoğrafçı ol- maktan." Ara Güler'in aradığı, alış- tığı îstanbul yok artık. Ko- naklann yerine 'pis pb bina- lar dikilmiş' "İnsan bir ko- nağın önünde mifotoğraf çek- mek ister, yoksa modern .Vlil- li Reasürans binasında mı? Konak benim için çok önem- ü. Burada bir estetik \ar, bir anlam var. bir yaşantı \ar. 20. >üz>ıl bilim. teknik. bilmem ne devridir. Ama hiç de güzel bir de>ir değüdir, fakat kendi içindebaşka türlü mühimdir." "Fotoğraf ne kadar büyük sanatolmaya kalkarsa kalksın hiç bir zaman bir Renoir tab- k>su olmayacaknr" görüşünü anımsatıp her ikisini de yapa- bilme şansı olsaydı hangisini seçeceğini soruyoruz: "Ça- mur atmış olacağı/ heriflere ama mesela seramik, karika- • "Dünyanın görsel tarihi yazılmaktadır fotoğrafla. Tarih daha mühimdir sanattan. Insanlık tarihinin görselleşmesi ancak filmin icadıyla başlamıştır. Sinema üvey evladıdır fotografın. Fotografın içinden doğmuştur. Eskiden tarih yazıyla yazılırdı, şimdi fotoğrafla yazılıyor." tür. Qlüstras>T)n bunlar kısır,yani küçük sanadardır. Bir Rembrandt çıkaramaz- sm onlardan. Bunlann dtşında ben re- jisör olmak isterdim ama böyle oldu. Fotoğraf tektir, değişmez, ya vanür ya da yoktur. Örneğin. tam istediğin bir kompozisyon \akalarsın. basarsın dek- buışöre. Ama bir bakarsın ki olmamış. Ama ressam öyle mi? Bakh ki olma- mış. bozar tekrar yapar. Fotoğrafta tek- rar olmadığı için felaket bir olay. Bir kare tuthırdun tutturdun, tutturama- dın mı işin bitiyor zaten. Hangisi daha zordur? Belalı bir iştir fotoğraf. Hiç fo- toğrafçı ohna kurtul ulan. Bazılan fo- toğraf se\ dasında çekiyor tık tık. Onlar fotoğraf çekmiyor ki. ısnrap çekiyor." Ara Güler'e göre fotoğraf, sanattan daha önemli. En önemli özelliği belge olması. Fotoğraflannı 'enayi şe>1er' olarak tanımlıyor. Fotoğraf yaşamının tutkusu. Zaten böyle olmasa, gerçekten para kazanmak istese, gider babasmın eczanesinde çalışır, günde elli milyon kazanırmış. 'KapitaUst' babası da hiç- bir zaman anlamamış bu işi neden yap- tığını.Gençlerden çok umutlu AraUs- ta. Bomba gibi gençler yetiştiğini, iyi işler çıkardıklannı söylüyor. Gençle- rin birikiminden yararlanmalan için sergilerini gezmelerini, kitaplannı okumalannı istiyor. çünkü hocalık o- nun işi değil. Oözgür olmak istiyor işi- ni yapmak için: "Birsaatsonra bakar- sın Çin'e gjderim." 850 bin dialık bir arşhi var Picasso'dan. Matisse'den. bütün empresyonistlerden. çağdaşı fotoğraf- çılardan etkilenmiş: "Mesela Henri Cartier Bresson beni etküemiştir. On- larbir yol açular, ben de bu yola de\*am ettim.'' Yurdışındaki büyük gazetelerde fo- toğraflan yayımlanan Ara Güler, bazı yabancı basın organlannın Türkiye temsilci ve muhabiri. "Bağdat'a git derler, gidersin mecburen. İnşallah şim- di demezfcr. Gerçi arnk yaşhlan ve ev- Gleri göndermiyoriar. Çünkü bizorada ölürsek filan tazminaümız çok yüksek. Onun için arnk bekârlan ve gençleri gönderiyorlar. Biz gidersek bir boka ya- ramaz. genç gönderirierse adam geber- meden gelir diye duşünüyorlar." Ara Güler'in röportaj yapamadığı, fotoğraflannı çekemediği üç isim var: Charlie Chaplin. Einstein ve Jean Pa- ul Sartre. Dünyada gezmediği, git- mediği yer ise neredeyse kalma- mış. "Harita olarak bakarsan. Kuzey ve Güney Kutbu'nu gör- medim. Kutuplann kara bölü- müne kadar gittim. Rusya'nın üsrü Yakutistan'ı da görmedim. Bir de Güney Afrika'ya vize ver- mediler. gjdemedim." 850 bin dialık arşivini düzenle- mek yerine fotoğraf çekmeyi yeğliyor. Yaklaşık beş yıl sürecek olan arşiv düzenleme işi yerine bu zamanı fotoğraf çekerek de- ğerlendirmek istiyor. Arşivini devlete vermeye de hiç ni- yeti yok. Teslim ettiği an fotoğraflannın kaybola- cağını biliyor. "Foto muhabuiiği one man show'dur. Kolektif bir sanatdeğüdir. Beş ki- şi bir kitap yazabilir mi ya da ortak res- sam olur mu?" Sinemacılar 'Türk Sinemasmın Bugünü ve Yannı' konulu sempozyumda buluştu 6 Türkiye'de sanab yaratma özgürlüğii yok' Kükür Servisi -Kadıköy Beledıyesi Sağlık ve Sosyal Da- yanışma Vakfı (KASDAV) önceki gün Kadıköy Halk Eği- tim Merkezi'nde 'Türk Sinemasınm Bugünü ve Yannı' ko- nulu bir sempozyum düzenledi. Kadri Yurdatap. Mahmut TaH Öngören. \ iunaz Atadeniz, Nur Sürer, Haül Ergün ve Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'ün katıldığı sem- pozyumda, Türk sinemasınm kendi salonlanndaçektiği gös- terim zorluğu. Türk fılmlerinden alınan yüzde 10'luk rü- sumun yarattığı sorunlar ve Türk sinema endüstrisinin için- de bulundugu durum ele alındı. Hüh/a Koçyiğit bugünkü filmlerde korku ve şiddetin ege- men olduğunu belirterek ulusal değerlerden yola çıkıp evTen- sele ulaşılabileceğinı söyledi. Koçyiğit konu ile ılgili sözle- rine şunlan ekledi: "Fihnler bizim kültürümüzü yansıtmau. Bizler sinema oyuncusuyuz ve sinemafilmleriylevar olmak istiyoruz'". Mahmut Talı Öngören ise Türk sineması için 6O'lı yılla- nn oldukça önemli olduğuna ve Türkiye'deki yabancı film furyasına değindi. Öngören aynca Amerikan sinema sanatı- nı değil, pazarlama yöntemlerini ele aldıklannı belirterek, Amerikan fılmlennin pazarlandrğı ülkelerin kendi filmleri- ni sahneleyemediginı ifade ettı. Öngören, Türk sinemasmın da Amerikan fılmlennin dağıtımında pazarlama açısmdan geri kaldığını ve vergilendirme gibi diğer konularda yaptı- nmlar uygulandığmı söyledi. Aynca Türk fılmlennin tele- vizyonlarda tanıtımmın yok denecek kadar az olduğunu ve basında Amerikan filmleri tanıtıldığmı vurgulayarak "Türk sinemasını her yönden korumak için çeşitli konularda konu- şoluyor. Soruıüan da çözüm yollannı da biliyomz ancak uy- Toplantıda rüsum konusu üzerinde duruldu. gulayamıyoruz. Türk sinemasınm teknik altyapısı gelistiribne- li. Türkive'de sanaü yaratma özgüriüğü yok. Devlet bir kar- şüık beklemeden sanaü desteklemeü" dedi. SESAM Başkanı Kadri Yurdatap da 1989 yılında Türk fılmlerinden rüsumun kaldınldığını ve 9O'lı yıllarda filmle- rin rüsum ödemeden oynadığını vurguluyarak dış ülkelerin, Türk filmleri ile yabancı filmler arasında rüsum farkının kalkması için baskı yaptığını söyledi. Yurdatap, Türk film- lerinden alınan rüsumun belediyelere değil, fılm yapımma aktanlmasmı önerdi. Film Yapuncılan Dernegi adına sempozyuma katılan Yıl- maz Atadeniz ise Türk sinemasından alınan rüsumun kaldı- nldığı dönemde Türk sinemasınm oldukçabaşanlı birdönem geçirdigini, daha sonra ise 1989 yılında çıkan bir kanunla si- nema salonlannm ellerinden alındığını hatırlattığı konuşma- sını şöyle sürdürdü: "Türkije ile İngiltere vergi kaçakçıhğını önlemek için bir anlaşma imzaladı. Buna göre Türldye'de gosterilen yabancı fılmlerden elde edilcn gclirin yüzde 90'ı yurtdışuıa çıkıyordu. Türk filmteri de aynı haklardan yurt- dışında fay dalanıyordu. Ancak Türk sûıemasmuı üretimi azal- dı. Sinemacılar. sananannı göstermek için Fılm yapmalı. Biz devietden yardun istemiyoruz, teliflerimizi versinler yeter." Nur Sürer, sinemanın sorunlannın seyirci ile konuşulma- si gerektiğini, İstemihan Talay'la bu konuda bir toplantı ger- çekleştirdiklerinı ancak bir sonuç çıkmadığını söyledi. Ame- rikan filmleri ile Türk fılmlennin eşitlendiğim belirten Sü- rer, şöyle konuştu: "Avrupa'da ülkeier bir anlaşmaya imza arakJannda kendi sincmalannı korumak için önJemleralıyor. Türldye'de çok fazla fılm üretilmiyor. Buradan ahnan para ne rüsumcu bakana, ne belediyeye ne de sinenıaya yarar. Si- nemacılar teievizyon fllmlerine mahkûm oldu. Genç oyuncu- lann çoğu sinema fUmlerinde oy nayamadan sinemadan ayn- lacak. Bizler sinema perdesinde yer aunak istiyoruz." Halil Ergün ise sinemanın politik bir eylem olduğunu be- lirterek "Devlet Yeşilçam'a hiçbir zaman sıcak bakmadı. Herzaman yarabcılığı. belirli koşullar altına koydu. Kendi si- nemacısının kendini özgürce ifade etmesi için ann'demokra- tik yasalan değistirmedi. Devlet para verdiğinde özgür sine- ma yapuamaz. Sinema ve kültüre ekmek kadar ihtiyacımız var" dedi. Kadıköy Belediye Başkam Selami Öztürk ise belediyele- re başka yerlerden gelen paranın yeterli olmadıgını ama si- nemadan aldıklan rüsumu sinemaya harcayacaklannı söyle- di. Costner ve Ford 'Indiana Jones 'ta • sean connery James Bond filminde yenıden rol alacak. Independence Day ve Godzilla adlı filmlerden tanıdığımız Dean Devil ve Roland Emmerich ikilısi James Bond filminin yeni versiyonu için 67 yaşındaki Sean Connery'e OO7'yi canlandırmasını teklif ettiler. • Kevin Costner ve Harrison Ford bir sonraki Indiana Jones filminde bir araya geliyor. Costner filmde Indiana Jones'un kardeşını canlandıracak. • Elizabeth Hurley ile Mike Myers'in başrollenni paylaştığı 'Ajanlar Krah'nın devamınm çekilmesi kararlaştınldı. 'Ajanlar Kralı 2' adıyla çekimleri gerçekleştirilecek olan filmin önümüzdeki yılın sonlanna doğru gösterime girmesi planlanıyor. • U2'nin elemanlanndan Bono, Şili'de verdiği 70 bin kişilik konser sırasında Şili'de birçok kişinin ölmesine neden olan diktatör Augusto Pinochet'e 'Sayın Pinochet, lütfen buradaki annelere çocuklannın nerede olduğunu söyleyin, böylece onlara ve geçmişlerine hoşçakal diyebilirler' dedi. U2 aynı zamanda konserde Şilili şair Pablo Neruda"\ı da andı. • Ricardo Franco, "La buena estrella' isımlı filmiyle Ispanyol sinemasınm Oscarlan sayılan Goya ödüllerinin 12 tanesini topladı. 'The Full Monty', en iyi Avrupa filmi dalında Goya ödülüne değer bulundu. • Luclano Pavarotti hipertansiyon rahatsızlığı nedeniyle Viyana Operası ile olan sözleşmesini de iptal etti. Buna göre ünlü tenor 1999 yılının Haziran ayına dek Viyana Operası'ndaki gösterilerini iptal etmiş oluyor. • Prenses Diana'nın son aşkı ve ölümünü konu alan 'The People's Princesse-A Tribute' adlı filmin çekimleri başlıyor. Filmde Diana'yı Ingiliz aktris Amy Seccombe, Dody El Fayed'i Yunan aktör George Jackos canlandınyorlar. Kralıyet aılesinin filmin çekiminin engellenmesi için hukuki yollara başMirduğu, ancak bir sonuç alamadıklan belirtıhyor. • VVarner Brothers firması Şeytanın Avukatı filminde Al Pacino'nun odasının dekorasyonu içm kullanılan heykel nedeniyle Amerika'daki National Katedrali ve heykeltıraş Frederick Hart tarafından mahkemeye verildi. Filmde kullanılan heykelin Washington Katedrali'nin girişindeki Ex Nihilo heykelinin bir kopyası olduğu açıklanırken filmin son sahnesinde bu heykellerin canlanarak cinsel ilişkiye girmesi • nedeniyle filmin gösteriminin durdurulması isteniyor. • Elton Johnun Prenses Diana için söylediği 'Candle in the Wind'in notalan geçen günlerde Christie'de düzenlenen bir müzayedede 400 bin dolara satıldı. • EttOre SCOİa mart ayında yeni filmi 'Tavole apparecchiate e chiarimenti'nin çekimlerine başlıyor. Scola'nın senaryosunu Furio Scarpelli'yle birlikte yazdığı filmde . sanatçı, politikacı ve gazetecilerin mekânı olan bir restoran çerçevesinde. îtalya'nm bugünkü yüzü anlatılıyor. • Catherine Deneuve. 'Francois TrufFaut' adlı kitaplan üzenne sinema eleştirmenleri Serge Toubiana, Antoine de Baecque ve editör Gallimard'a karşı açtığı davayı kazandı. Kitapta, Deneuve'yle Truffaut arasında büyük bir aşk yaşandığı konusunda bazı iddialar yer almıştı. Deneuve, elde ettiği 30 bin Frank'lık tazminatın yanı sıra 6 bölümün kitaptan çıkanlmasını da sağladı. • Bjorfc, Iskoçya'nın doğu sahilinde bulunan Loch Craignish adasını satm ahyor. Adanın ^ m sahibi Earl vv'aîdegrave yaptığı açıklamada Bjork'un adayı ziyaret ettiğini ve almaya niyetli olduğunu bildirdi. Son aln aydir satılması beklenen adanın değeri ise 500 bin sterlin. • Jean-Luc COdard. Cesar kariyer ödülünü 28 Şubat'ta Johnny Hallyday'in elinden alacak. • Brigitte Bardot öldüğü zaman da evinde köpekleriyle birlikte gömülmek istediğini söyledi. 63 yaşındaki Bardot, mücevherlerini ve parasını hayvan haklannı koruma . ş, derneğine bıraktı. •., J< Bardot yaptığı '- açıklamada 'Evimde köpeklerimle birlikte yaşamak istiyorum. Öldüğünüzde hiçbir şeyi yanınızda götüremezsiniz. Hayatımda istediğim herşeye sahip oldum, şimdi de onlan geri veriyorum' dedi. .-v • Robert De NlfO'nun avukatı konuştu. Uluslararası bir fuhuş örgütü üzerine yapılan araştırma kapsammda Fransız polisi tarafından ifadesi alınan De Niro'nun avukatı, ünlü oyuncunun bir kadınla birlikte olmak için asla para ödemedigini belirtti. • Leonardo Dl CapriO Amerikan tarihindeki atom bombası casusluğu olayının ardındaki gelişmeleri konu alan Bombshell adlı filmde rol alıyor. Genç oyuncu gerçek bir olaydan yola çıkılan filmde atom bombasının yapımına katılan en genç bio- fizikçi Theodore HalPı canlandıracak. Sovyetler Birliğine bilgi sızdıran Hall'un bir casus olduğu üç yıl önce açıklanmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle