25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 KASIM 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 "KÜLTÜR POLÎTlKALARI SEMPOZYUMU "NUN ARDINDAN Datıa örgütsel bir anlayış gerek ATÎLLA BİRKÎYE Kültür Gırişımi tarafından düzenle- nen ve Istanbul Kültür ve Sanat Vakfi'nın destekledıği "Kültür Politikalan Sem- pozyuınu", Cumhunyet'ın 75. yılı et- kinlikleri kapsamında>dı. Kültür poli- tikalarına ilişkin bir sempozyum (bu 'çapta') bildiğim kadanyla ilk kez ya- pılıyordu. Cumhurbaşkanı ıle Başbakan'ın sem- pozyumun açılışına katılmalan şaşırtı- cıydı. Benzerşekilde Kültür Bakanı'nın katılmaması da "şaşırtıcı"ydı. Aslında, bakanlığa geldiğinden beri ne yaptığı tar- tışılan Kültür Bakanı, "tanıdığımız ka- danyla", kültür polıtikalanna ılışkin bır toplantıya gelseydi "şaşırtıcı" olur- du. Cumhurbaşkanı Demirel de. Başba- kan Yılmazda. açılışta daha çok lise son sınıf öğrencısıne yönelik klasik konuş- ma metınlerinde kültürün önemini be- Iirtip Atatürk'e, Cumhuriyete gönder- me yaptılar. Birliktelikten. milli kültür- den \e evrensel olandan söz edip dur- dular. Hatta Mesut Yılmaz, Milan Kunde- ra"dan bile alıntı yaptı. Belki de Kun- dera'nın adını yaşamında ilk kez anıyor- du Devletin tepesındeki kurumlann ba- şında olan Demirel ıle Yılmaz'ın aca- ba bundan sonra. kültür yaşamına ne gi- bi ve hangi bağlamda katkılan olacak? Öyle ya, Cumhurbaşkanı Demirel uzun yıllardır Türkıve politikasını yöneten- lerin başında ver alır; Başbakan Yıl- maz bır dönem Kültür Bakanltğı yap- tı, şu an başbakan \ e yıllardır da son on beş yılda Türkiye'nin "kaderiyleoyna- >an~ bır partının başkanı. Bugüne ka- dar kültür adına "hiçbir şe\ " yapmadık- lanna göre, kım bılır bundan sonra ne yapacaklar! Aslında. sempozyumda konuşmacı olarak yer alan Emre Kongar, Ercan • Sempozyum içerik açısından oldukça dağınıktı; kültür konusunda yıllarca edilen klasik laflann tekrannda geçtL Ne var ki, izleyici ilgisi beklenmeyen bir düzeydeydi. Yirmi altı bildiri sunuldu, ama bunlann arasında dişe dokunuru azdı. Bilinen bilgi ve deneylerle doluydu. "Pınltılı" ve çözüme ilişkin konuşma yapan pek olmadı. Karakaş da kültüre ilişkin kayda değer ne yaptılar? Emre Kongar kütüphanelere köşe ya- zarlannın kitaplannı almakla övündü; Ercan Karakaş, bir çeşit sansür olan bandrol uygulamasının da yer aldığı "talihsiz bir yasa" olan, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın kendi döneminde çıkmasıyla övündü! 'Sivil toplum' ûçüncfi sırada! Asıl sözü Kültürel Gelişmenin Dün- ya Onyıh'na getirmek istiyorum. Bi- lindiği gibi, Kültür Politikalan Dünya Konferansf nda (1982 Mexico) ortaya atılmış ve 8 Aralık 1986'da Birleşmiş MilletlerGenel Kurulu'nca 1988-1997 yıllan arası, "Kültürel Gelişrnenin On- yıh* olarak ilan edilmiş ve UNESCO'nun önderliğinde bir eylem programı oluş- turulmuştu. Bu eylem programı iki ek- sende toplanıyordu: "KaUanma süreçlerinde kültür bo- yutunu göz önünde bulundurmak ve ya- ratma yetenekleriyie kültürel yaşamı bir bütün olarak harekete geçirmek." Ne var ki bu dönem içindeki hükü- metler, devletin ilgili organlan. birçok sivil toplum örgütü konuyla ilgili hiç- bir şey yapmadı. Üstelik Ankara'daki, bir-iki resepsiyon vermekten. bir-iki pa- nel düzenlemekten öteye gidemeyen UNESCO Milli Komitesi de hiçbir şey yapmadı. Yoksa oluşturulan projeler vardı da, bizim mi haberimiz olmadı! Birleşmiş Milletler üyesi olan ülkemizin dönem iktidarlan, dönem kültür bakanlan. dı- şişleri bakanlan ne yaptı? Kültür Politikalan Sempozyumu ol- dukça dağınıktı (içerik açısından); kül- tür konusunda yıllarca edilen klasik laf- lann tekrannda geçti. Ne var ki, izleyi- ci ilgisi beklenmeyen bir düzeydeydi. Yirmi altı bildin sunuldu, ama bun- lann arasında dişe dokunuru çok azdı. Daha önce çeşitli vesilelerle aktanlan bıl- gi ve deneylerle doluydu. Ancak u pırtf- tilı" ve çözüme ilişkin konuşma yapan pek olmadı. (NecatErder,kültürelalan- da dünya üzerinde yaşanan tehlikenin altını çiziyordu.) Zaman zaman kişisel antlara gırildi. Davet edilenler açısından da sorunlu bir sempozyumdu. Kültür Girişimi adıy- la ortaya çıkan on beş kişi, böylesine bir çıkışla kibarca da olsa sivil toplumlan ellerinin tersiyle biraz geriye doğru iti- yorlardı; zaten her türlü metinlerinde "sivDtophınT ibaresi, üçüncü sırada, dev- let ve hükümetler ibarelerinden sonra yer alıyordu. Koçan'ın somut önerileri Oysa kültürel yaygınlaşmanın ivme- si ve sağlıklı gelişmesi konuya ilişkin sivil toplumlann birlikteliğinden geçi- yor. Nitekim, sempozyumun tek "çözü- me" yönelik ve Türkiye'deki sanatsal ve Ankara Devlet Tiyatrosu 'dan Brecht'in toplumsal eleştirisi: 'Mutlu Son' Birbifinedönüşenyobaz vezorbalarANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - UL20'Ifcuu Amcrikası'ndan, 1990'ların Türkiyesi'ne kökten- dincilik... Kaynak aynı: Birikimsiz küçük insanın aıdıyet duygusu! Yo- bazlar \e zorbalann birbinne dö- nüştüğü küçük insanlann dünyası büyüdükçe çatışmalar artıyor, çö- küş hızlanıyor... Ankara Devlet Ti- vatrosu. Bertoit Brecht ve Elisa- beth Hauprmannın "Mutlu Son" adlı oyunu ıle Ankara-Hollywood hattında sanatsev erlere top- lumsal gerçekliği aktan- vor. Ankara De\ let Ti- yatrosu. 1998-1999 tıvatro sezonunu. Yücel Erten'in Türkçe>e çe\ i- rerek vö- • Yönetmen Yücel Erten, Brecht ve Hauptmann'ın birlikte yazdığı oyunda, gelişen oiaytarın Tşığmd»aslında yobazlarla zorbalann birbirinden ne kadar farksız olduğunu ya da birbirlerine ne kadar benzediklerini ve ne kadar kolay birbirlerine dönüşebildiklerini izlediğimizi vurguluyor. nettiği "Muthı Son" adlı müzikal komedi ile açtı. Müziği Kurt We- öl'e ait olan yapıtın, dekor ve kos- tümü Gül Emre, ışığı Seyhun Ayaş, danslan Salima Sökmen tarafın- dan hazırlandı. 8 kişilik bir orkest- ranın yer aldığı oyunun müzik yÇnetimini Çig- dem Erken gerçekleşti- nyor. Sanatçılar Çetin Te- kin- dor, Alpay lzbırak. Adnan Erbaş, Tülay-Sunay Artuk. tlham Yazar, Hüseyin Soysalan, Oktay DaL Tü- lay GünalÇimenser.Tüİay Bursa. Hatice Altan Gençler ve Zerrin Epikmen'm rol aldığı oyun. aynı za- manda Devlet Tiyatrolan'nın Brecht'in 100. yaşına bir katkısı anlamına geliyor. Ankara-Hollywood hata Oyun, Chicago'da yan yana ya- şayan çahşkan ve mutlu gangster çeteleriyle, küçük din bezirgânla- n arasındaki ilişkileri aktanyor. Türkiye'de ilk kez sergilenen oyunun yönetmeni Yücel Erten. "Mutlu Son"un "Üç Kunısluk Opera"nın büyük başansı üzen- ne aynı ekiple 1929 yılında ya- zıldığına dikkat çekti. Gangster çetesi başı ile halkı tsa'nın yoluna çağıran kutsal ordu neferlerinin teğmeninin bir- birine âşık olduğu oyunda Brecht'e özgü i4 di>î alektik yorumlama"nın kendini gösterdiğine işaret eden Erten, "Oyunda gelişen olaylann ışığmda ashnda yobazJarla zorbalann birbi- rinden ne kadar farksız oldu- ğunu ya da birbirlerine ne ka- dar benzediklerini ve ne kadar kolay birbirlerine dönüşebil- diklerini izlivoruz. Neredejse birdiyakknk dersiverir, birör- nekorta\a koyar gibi sunuyor. Bunlar çok eğlenceli keyiffi ve renklibir çerçeveiçindeceryan ediyor" dÜye konuştu. "Mutiu Soo"un Amerikan tarzı bir müzikali düşündürmemesi ge- rektiğini belirten Yücel Erten. ya- pıtı "Brechtçidhalektiktiyatrote- meline dayanan, yabancılaşnrma yöntenüerini kullanan, Brecht'in tiyatro dünyasını yansrtan bir mü- zikal 1 ' dıye nıteledı. Yücel Erten ya- pıtla venlmek istenen mesajı şöy- le aktardı: "Birikimsiz küçük insan dünya- yı\orumlamakta.tutunacağıdeger- leri seçmekte zorluk çektiği için sü- rekli bir aidiyet arar. Biryere ait ol- makla, bir kuruluşuru bir çevrenin adamı olmakla yeryiizünde kendi- ne bir yer seçer. İşte faştemin, kök- tendinciligin her birinin da> andığı ve beslendiği kaynak budur. Dün- yada kendine uygun bir yer seçe- meyen birikimsiz küçük insanın ai- diyet duygusu-. Burada bu duy- guviahareketedençevTeterinözün- de, dünyaya yeni bir çehre vermek bakunından ne kadar verimsiz ve anl olduklan. dünyayı dfğişrirmek adına öne sürdükleri şablonlann ne kadar geçersiz olduğu ve küçük insanın dürryasından sadece birbi- rinebenze>tn.ama karşıüar olarak çaüşan \e çarpışan sürekli birbiri- ni ezmek zorunda kalan gruplann doğuşu reaütesivar. Doğal kiseyir- ci dün\ anın her tarafında > aşanan bu gerçeklikler dolayısıy la kendine göre bazı sonuçlar çıkaracak, bazı parakllikkri sececektir." Oyunu, Ankara-HollyvTOod hat- tında yorumlamaya çalıştıklannı kaydeden Erten, bunlann izleyıci- lerin zaman zaman kendisinı ola- yın akışından kurtararak objektif bakmalan, daha doğru değerlendir- meleri ve varsa paralellikleri kur- malanna yardım edeceğini vurgu- ladı. O> r unun Ankara'ya özgü ikin- ci bir fınal taşıdığını bildiren Er- ten, "Ybrumda önemli bir müda- halemiz oldu. Brecht bu o> ununda Hollyvvood dramaturgisi, "pış pış- lama dramaturgisi'nin mizahi bir eleştirisini yapar. Her ne pahasına olursa oLsun mutlu sona vardması Hollywood dramaturgisinin temel dayanaklanndaa hatta kurallann- dan hirisidir. Bunun bir ölçüde ala- ya alındığ] a\ unun sonunda bizbn de bir katkımız oldu. Katmanh bir final hazoiadık" dedi. Brechtçi anlayış Dekor ve kostümleri kasıtlı ola- rak Brecht'e yakışır biçimde der- me-çatma bir çerçe\eye oturtma- ya çalıştıklannı anlatan Erten, "Bek- lentiler Bnxhvay görüntüleri yö- nündeolsa bile bunun Brechtçi an- layış ile kınlması ve buradan bir mesafe yaranlması da çıkış nokta- lanmızdan biri oldu. Seyirci açısın- dan birmesafe oluşturmak. Birebir HoUyv\ood'da değiL bire bir Brod- way'de degiliz. Brechtçi anlayışm bir ürününü sergilhoruz. Burada bazı tırnaklar. parantezler açma hakkımız \ardır. O estetiğe kendi- mizi teslim etrrüyoruz" görüşünü dıle getirdi. Müzikli tiyatronun diğerlerine oranla daha fazla rağbet gördüğü- nü, sponsorkuruluşlann dahemen hemen bunu gözettiğini belirten Erten, her tiyatronun aslında ken- dine özgü bir müzikalite taşıdığı- na işaret ederken "Ama her türlü tiyatro oyununun ilgiçekmek va da sponsor bulmak amacıyla miizik- leştirilmesini de doğrusu kuskuy- la karşdıyorum" şeklinde konuştu. kültürel yaşama gerçeğine ilişkin konuş- masını yapan Hüsamettin Koçan, sanat alanının özerk olarak kurumlaşmasını öneriyordu. Devletin ve özel sektörün parasal olarak desteldediği, ama "siya- si elin" çok uzakta olduğu bir özerkleş- me. Sempozyumu düzenleyenlerin elit ve "kapah"tavn, davet edilenlerde de do- ğal olarak kendini gösteriyordu. Birçok sivil örgüt, sanat ve kültür demeği baş- kanı. yönetim kurulu üyesi, temsilcisi vb. çağnlmamıştı. Buna karşın, konudan uzak Zülfü Lt- vaneli ile Nedim Gürsel, '"Yazarlann ve Sanatçılann Kültür Poütikalanna Ka- Oiımı" başlıklı otunımda konuşmacıy- dılar. Niye? Başka adam mı yoktu? Zülfü Livaneli'nin meminde yer alan "Dil ve din ofanadan bir kültür yüzyıl- lar boyıı kuşaktan kuşağa aktarüamaz" ibaresi, sempoz> r umun bır başka şaşır- tıcı öğesiydi. "...din oimadan" derken Livaneli tüm bir moderniz- ^ • " " " ^ mi ve dolayısıyla da Aydın- lanma felsefesini ve hareke- tini yadsıyor; çağdaş ola- nın karşısında bir tanımla- ma yapıyordu. Metinlerden ve konuş- malardan izlediğimiz ka- danyla, her zaman tartış- ma kapısı açık olmak üze- re somut öneriler ve Türki- ye gerçeği Hüsamettin Ko- çan'ın konuşmasında dil^ geldi. Kültüre ilişkin sorun- lar hiçbir zaman çözüleme- yeceğinden, birazcık da ol- sa yol almak için Koçan'ın önerileri doğrultusunda ha- reket etmek gerekiyor: Sa- nat alanının özerk olarak kurumsallaşması. Bildiri bir belge Bu bağlamda da şunlar söylenebilir: Sanat Konse- yi çalışmalannın yeniden ele alınması ve hızlanma- sı. Sanat Konseyi'nin (adı değişebilir) anayasa madde- si olarak onanması. (Dev- let ve iktidarlardan olabil- diğince uzak) konseyi olus- turan sanat ve kültür örgüt- lerinin seçim esasına daya- h -kişisel hırslardan uzak- katılımı. ÖncelikJe bunlar için çalışma ve diretme... Kültür Politikalan Sem- pozyumu hiç kuşkusuz ki, iyi niyet taşıyan, özellikle de mutfaktakilerin koşuştur- ması ve emekleriyle ger- çekleşen bir ilk denemey- di. Eksiklikler, yanlışlar var- dı; ama yine de katkılan ol- du. Sempozyum sonunda, her ne kadar klasik ve ikti- darlann pek ilgilenmeye- cekleri öneriler toplamı da olsa "tarihselbelgew niteli- ğinde bir bildiri çıktı. Bundan sonraki eylem- lerde, etkinlikleTde, kişisel, dar. elit girişimlerden uzak, daha örgütsel, daha geniş ta- banlı ve sivil toplum kuru- luşlannı temel alan bir an- layışla ortaya çıkmalı. Yrd. Doç. Dr. ENDER ATEŞMAN Ahmet CemaL 22 Ekım Perşembe gün- kü köşe yazısında, GülşatAygen tarafından Ingılizceden dilımize aktanlan Elias Ca- netti'nm "KirJev* tktidar" adlı 496 sayfa- lık başyapıtının çevırisim "deşnrerek",''Al- manca uzmanı biri" olarak bu "saçma sa- pançevirininsorumluluğunu"na3il üstlen- diğimı sormaktadır. Yanıtım çok kesin ve açıktır. Rahat olun Sayın Cemal, "KMe ve tktidar"'ın çevınsı doğrudur... Canetti'nin kımı yapıtlan ("Kurtanlmış Dfl", "Kulaktaki Meşaİe", K KulakmisafiriB ) gibi "Kitleve İktidar" da lngilizceden çev- nlmıştır. Aslı Almancaolan "KMevelkti- dar"ın lngilizceden çe%rilmış olmasının herhangi bır sakmcası bulunmamaktadır, çünkü yapıtın 1962 yılında yayımlanan ln- gılızce çevınsı, Türkçe çevinnın 2 sayfa- sında da belirtildıği gibi Canetti tarafından onay lanmıştır. (Bu durumun Ahmet Cemal tarafından görmezden gelinmesı aynca dik- kat çekıcıdır.) Türkçe çevınsı ıse Almanca aslı ile tarafimdan karşılaştınlmıştır. Bu ne- denle. taşıdığım sorumJuIuğun bilincinde- Bir yanıt: 'Çevirmen ve İktidar' yim ve çeviriyi her isteyenle, özellikle de Ahmet Cemal ile tartışmaya hazınm. Ahmet Cemal'in, "yanlış çeviri" diyerek okuru yanıltmaya çalıştığı almtılann hep- si Ingilizce metne uygundur ve Almanca as- lınagöre de doğrudur. Ömeğin, en haklı gi- bi göründüğü. "Bu ölüm tehdidi iktidarm köşetaşıdır" diye başlayan cümlede, Alman- ca "Münze" sözcüğüne karşılık olarak, Sa- yın Cemal'in önerdiği "bozuk para" söz- cüğü yerine "köşe taşr" ya da "madalyon" sözcükleri şu nedenle tercih edilmiştir: Bi- rincisi, "Münze" bir eğretileme (metafor, istiare) olarak kullanılmışhr ve bu tür dil oyunlannın çevirisinde "eşdeğerHk"in sağ- lanması için başka dilsel araçlara başvur- makgerekebilir. tkincisi, Almanca'da "Mün- ze", "metal para" anlamına gelir ve "bo- zukpara"mn aksine alttn ve gümüş gibi de- ğerli madenlerden de yapılmış olabilir; ya- ni "bozukpara"dan daha farklı düz ve yan anlamlara sahiptir. Söz konusu cümlede ise. iktidann "ölüm korkusuna" gereksinim duydugu ve bu korku arttıkça iktidann da güçleneceği anlatılmaktadır. Bu nedenle. çevirideki "köşetaşı"yada bir altematifoku- ma şekli oluşturması amacıyla. Cumhuri- yet Kitap'ta yayımlanan yazunda yapılmış olan "madalyon" tercihleri. metnin bağlam içindeki anlamına uygun \ e doğru tercih- lerdir. Ahmet Cemal, söz konusu yazısında, çe- viriyi Ingilizcesi ile değil Almancası ile karşılaştırmakta ve kendince "doğru çevi- ri"lerin nasıl olması gerektiği konusunda önerilerde bulunmaktadır. Örneğin bir alın- tıda. doğru çevırinın "tnsanın çok daha sa- vunmasız olduğu uyku (hali) bile bu tür bir korku tarafindan çok kolay rahatsız edile- biKr" şeklinde olması gerektiğini ıleri sür- mektedir. Almanca metinde ve Ingilizce çeviride bu cümlenin anlamı çok açıktır. Uyuyan insanı doğrudan rahatsız eden kor- ku değildir, bu duygu bir başkasının do- kunması sonucu oluşur: ki alıntının yapıl- dığı böiüm de "dokunutmakorkusu" ile il- gilidir. Bu nedenle, ben de Almancadan çe- virecek olsaydım. Gülşat Aygen gibi yapar ve "İnsan u> kuda.çokdaha savunmastzkm, bir dokunuşla bile kolayca rahatsız edikbi- Br"(s. 16)derdım. "tkinci dilden çeviri" sorununun tartış- malı olduğu doğrudur. Ancak, sakıncalan ileri sürülerek ikinci dilden çevirilerin tüm- den ret edilmesi doğru değildir. tkinci dil- den yapılan çevirinin, birinci dilden yapı- lan çeviriye göre yirirdiği ya da kazandığı şeylere. ancak ortaya çıkan çeviriye bakı- larak karar verilebilir. Aynı cümle farklı çe- virmenler tarafından farklı şekillerde de çe\Tİlebilir. Bütün bunlar "karalama" bağ- lamında değil, "çeviri eleştirisi" bağlamın- da tartışılabilir. Şu kadannı söyleyelim: çe- \iride en önemli sorun, kaynak metin ile erek metin arasındaki "eşdeğerBk"tir. Bu da an- cak metnin bütünü ve bağlam dikkate alı- narak sağlanabilir. Bu nedenle, çeviri eleş- tirisi de metnin bütününü gözetmek zorun- dadır. Yazko Çeviri ve Dün ve Bugün Çe- viri gibi dergileri yöneten Ahmet Cemal birçeviri eleştirisinin nasıl yapılması gerek- tiğini bilmek zorundadır. Ancak, Sayın Ce- mal'in Odak Noktası'nda böylesı bir eleş- tiri anlayışına ne yazık ki rastlanmamakta- dır. Doğrudur, bazı metinlerin çevirisinde "çok dikkadi bir kavTam ve terun çahşma- a" yapılmalıdır ve "Kitle ve tktidar"ın çe- virisüide de böyle yapılmışör. Ama, aynı ti- tizliğin 496 sayfalık bir çevirinin eleştirisi yapılırken, Ahmet Cemal taraftndan da gös- terilmesi gerekmez miydi? Cumhuriyet Ki- tap'ta yayımlanan yazılardan alman üç-dört aluıtıdan yola çıkılarak, böylesine önemli vekapsamh biryapıtın "saçmasapan" çev- rildiğinin ve çevirinin "sorumsuzca" ya- pıldığının ileri sürülmesi, hangı "entetek- tüel ahlâk" ya da "dürüsüük" anlayışıyla bağdasır? BUA^AMADA ŞUKRAN KURDAKUL Üsküp'ün Çağdaş Şairi Necati Zekeriya On yıl oluyor Üsküplü şaır Necati Zekeriya öteli. llkin Varlık, Türkiye Yazıları, Milliyet Sanat der- gilerinde çıkan şiir ve yazılanyla tanıdık onu. Söz- cük beğenisi gelişmiş bir şair izlenimi bırakıyor- du bu döneminde de Necati Zekeriya. Bir yandan da Makedon ve Sırp şairlerinin ya- pıtlannı Türkçeye, kimi şairierimizin yaprtlannı Ma- kedonca ve Sırpçaya çevirerek, Behçet Neca- tigil'in deyişiyle, iki ülke arasında bir kültür elçisi gibi çalıştı. Anadilinin ülkemizdeki gelişme savaşımından elde ettiği kazanımları kavrayan bir kültür adamıy- dı o. Böyle olduğu için çağdaş edebiyatımızın gelişim aşamalarından uzak kalmadı. Yetiştiği yıllardan ölümüne değin süren bu sü- rekli ilgi kendisinden sonra gelen Makedonyalı Türk şair ve yazarlann önünde yeni çizgenler açmıştır. Benim de katıldığım, Karşıyaka'da 26-31 Ekim günlerinde düzenlenen Uluslararası Türk Dünya- sı Bilim, Kültür, Sanat Haftası'nda konuşan Us- küplü genç yazar Zeynep Hüseyin. Necati Ze- keriya'nın Makedonya Türk edebiyatına katkısı- nı okuyacağımız satırlarla belirtti. "Türkçenin kusursuz konuşulması gerektiğine ve dilin yaratıcılıkta birincil etken olduğuna ina- nıyordu. Ona göre yapıtlan ölümsüz yapan öğe- lehn en önemlisi doğallığı yanında çağdaş doku- suyla, yaratıcısının olağanüstü deyişidir." Necati Zekeriya'nın 1950'li yıllarda başlayan şiir çalışmalan "Çocuk Şiiheri" ve özellikle "Sev- gi" (1965), "Lorca Soyutlaması" (1976) kitapla- nnda topladığı şiirler 'olgunluk dönemi' ürünleri olarak değerlendirilmiştir. Iştediği en belirgin temalar araanda evrensel ola- nın bireyde yarattığı duyartıkların önde geldiğini söyleyebiliriz. Bu duyarlıklaryeryer Rumeli insa- nının yaşadığı topraktan kendiliğinden kazandı- ğı özelliklerle zenginleşir Necati Zekeriya'nın şi- irinde. Derinden derine ağıtların, türkülerin, manilerin simgelendiği geleneksel etkilerle çağdaş dünya şiirini besleyen kaynakların bileşimi... Birkaç kitabı çeşitli dillere çevrilen şairin şiirin- deki temel öğeler böyle anlatılabilir. 1965'te yayımladığı Sevgi adlı kitabından aldı- ğım şiir, kanıtlar sanıyorum bu yargıyı. Göl gülüştür göl gülüşü güneşten almıştır Göl incidir göl inciyi midyeden almıştır Göl aynadır göl aynayı gökyüzünden almıştır Göl kaygıdır göl kaygıyı dalgalardan almıştır Göl sevinçtir göl sevinci rüzgârlardan almıştır Bu örnekteki gibi yapay tamlamalara dayanma- yan imgeleri şiirsel söyleyişe dönüştürmeyi, şiiri rahatsız etmeden uygulamakta ustalıklar kazan- dığını görüyoruz Necati'nin. Diyebiliriz ki, ilk ve ortaöğrenim yıllarındaörnek olarak gösterilen şiirierin etkisinden kurtulduğu için çağdaşlaşma gücü kazandı. Çabalan unutulmayacak. Tango vvorkshop'ları başlıyor • Kültür Servisi - Yaz aylannda amatörler için düzenlenen tango vvorkshop'lannda eğitmenlik yapmak üzere Istanbul'da bulunan Metin Yazır ve Rebecca Shulman, kasım ayı süresince yine Türkiye'deler. 'Yeni başlayanlar' için düzenlenen vvorkshop'lar 7 Kasım'dan itibaren cumartesi ve pazar günleri Marmara Yelken Kulüp'te gerçekleştirilecek. Aynntılı bilgi için 0 212 211 11 41 numaralı telefona başvurabilirsiniz. Dulcinea etkinlikleri • Kültür Servisi - Beyoğlu'ndaki Dulcinea kafenin bodrum katuıda oluşturulan 'çağdaş sanatlar için özgür mekân'da performanstan dansa, tiyatrodan video-art'a birçok sanat disiplinini kapsayan etkinlikler sürüyor. Dulcinea'nın ilk müzik etkinlikleri ise bu ay başlıyor. Bodrum katta perşembe günü saat 20.00'de Sarp Maden'in gitar konsen, 12 Kasım'da ise Bülent Tangay'ın saksofon dinletisi izlenebilir. Bodrum katta yer alan. Hakan Akçura'mn 'Kendi...' başlıklı resim sergısi de 16 Kasım'a dek sürecek. Tommy Lee Jones attan üüştii • VVASHINGTON (AA) - Oscar ödüllü oyuncu Tommy Lee Jones'un attan dü^tüğü, ancak sağlık durumunun iyi olduğu bıldirildi. Jones'un, son fîlmi Double Jeopardy'nin çekimlerini tamamladıktan sonra gittiğı Houston'daki bir çiftlikte polo oynarken atının tökezlemesi sonucu düştüğü ve atm, ayağa kalktıktan sonra Jones'un üzerine bastığı açıklandı. 52 yaşındaki oyuncu, kazadan sonra hemen hastaneye kaldınldı. Hastane yetkilileri, Jones'un omurgasının herhangi bir hasar görmediğıni ve nörolojik bir zedelenmeye rastlanmadığıru belirttiler. Jones, daha kapsamlı testler için bir süre daha hastanede kalacak. Metamorphasis, ttalyan Kültün Merkezi'nde • Kültür Servisi - Metamorphosis Grubu, ttalyan Kültür Merkezi ve Borusan Kültür ve Sanat Merkezi'nin işbirliği ile 9 Kasım Pazartesi günü saat 19.30'da Italyan Kültür Merkezi Tiyatro Salonu'nda bir konser verecek. Paolo Di Modica, Paolo Finotti ve Francesca Luppino'dan oluşan topluluk konserde, Fabrizio Festa'nın 'confinia noctis' adlı yapıtının dünya prömiyerini gerçekleştirecek. Topluluk aynca; Debussy, Albert Suriani ve Jacques Ibert'in yaptılannı yorumlayacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle