16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 OCAK 1998 SAU 10 KULTUR PORTAL DİKMEN GÜRÜN Bir yıldan geriye kalanlarTiyatro Kurultayı 1997'nin önetnli olaylanndan biri, kasım ayı içinde. TOBAV'ın Kültür Ba- kanlığı katkılanyla Mersin'de düzenle- diği Tiyatro Kurultayı idı. Kurultay, pek çok tiyatro kurum ve kuruluş temsilci- lerini bir araya getirdi. Katılımcılar ara- sında sağlıklı ıletişimlerin kurulduğu ze- minleroluşturuldu. AunankarariarTürk tiyatrosunun temel sorunlannı bir kez daha gündeme getirirken bu sonınlann çözümü yolunda atılması gereken so- mut adımlan da belirliyordu. Sonuç bil- dirgesinde 16 madde içinde toplanan ka- rarlann yaşama geçirilmesi yolunda ya- pılacak sistematik çalışmalann ilk to- humlan kuşkusuz şu günlerde atılacak. Kültür Bakanlığf na, TOBAV ve Tamer Levent'e \e de kurultaya katılanlara, ti- yatromuzun her alanda kalıcı gelişme- ler gösterebilmesı ıçm ahnan bu karar- lann gerekli mercilere yansıülması ve ge- lişimin izlenmesı doğrultusunda önem- li görevler düşüyor 1998'de... Yasaklar.. YasaMar... 'Neden Tıyatro Yasaklanır?' Acaba gün gehp de bir yılı bu sonıyu sorma- dan noktalayabilecek miyiz? 1997'ye baktığımızda karşımıza yasaklı tiyatro olarak öncelikle Diyarbakır. Bolu ve Batman'da "sakıncair bulunan Ankara Ekin Tiyatrosu çıkıyor. Haluk Işık'm yazdığı ve Riiştü Asyalı'nın yönettiği 'Memfcket Hikâyeterr sadece bu üç il- de değıl. daha pek çok il ve ilçede ya- saklandı. Gericıliğın boyutlan sanatçıla- nn sabıka kayıtlannın istenmesıne, ya- pımcıların tartaklanmasına kadar uzan- dı. Bu çırkın olaylar devlet-tiyatro iliş- kisindekı zaaflan 2000'e 3 kala bir kez daha gündeme getiriyordu. 1997'de An- kara Sanat Tiyatrosu da yasaklardan pa- yına düşeni aldı. Metin Balay'ın yazıp yö- nettiği, Altan ErkeklTnin oynadığı 'tna- dına Yaşamak\ "güvenlik kuvvetk'rine hakaretedildiği ve polise karşı halkı tah- rik eder mahiyette olduğu" gerekçesiy- le Afyon'da oynatılmadı. Samsun'da ise vasaklama bu kez oyunda 'içki sahnesP olduğu gerekçesiyle uygulanıyordu... Böylesi keyfi davranışlar karşısında ti- yatro örgütlerinın yeterince duyarlı dav- ranıp davranmadığı da aynca yanıtlan- ması gereken bir soru. Geçen yıl çahş- malanna sekte vurulan bir başka tiyat- ro da Tiyatro Stüdyosu oldu. Topluluk, onanm srrasmda Odeon Sineması'ndaçı- kan bir yangını bahane ederek kendin- den önceki belediye ile yapılmış olan anlaşmayı bozmak isteyen Refahlı Üs- küdar Belediyesi ile mahkemelik oldu. Kültür Bakanlığı da (İsmaü Kahraman dönemi) mahkeme nedeniyle öngördü- ğü onanm desteğini geri çckti. Burada beklentiler Özel Tiyatrolara Devlet Des- teği Kurulu'nu oluşturan tiyatro örgüt- leri temsilcilennin bu hususta en azın- dan bir açıklama yapmalan doğrultu- sundaydı. Terslikler zincirinin tek olum- lu halkası Halk Sıgorta'nın binanın ça- tısını kapatmak ıçin Tiyatro Stüdyosu'na son anda el vermesi oldu. Şu günlerde ise hukuk savaşının sonuçlan bekleniyor. Özel sektör-tiyatro ilişkileri Nasıl'yasaksız' bir yılımtz yoksa, özel tiyatrolara verilen devlet desteğinin de tartışmalara yol açmadığı yıl yok gibi. 1)C hange of Chapel 2) Tamer Levent 3) Robert NVUson 4)Everest My Lord 5) Sanat 1997'de de aynı dalgalanmalar yaşandı. Sistemde köklü değişiklikleryapılmadık- ça. mekanizma kaygan zeminden çekil- medikçetamşmalarsürüp gidecek... Ge- çen yıl özel sektör tiyatro dünyasına bı- raz daha yakınlaştı. M Bu geleneği yıllardır sürdüren Efes Pilsen'den sonra Halk Sigorta da özel ti- yatrolan destekleyen bir kuruluş olarak sanat dünyasına adım attı. Parasal kat- kılannı prodüksiyon ve altyapı gereksi- nimlerine yönlendirdi ve bunu düzenli olarak sürdüreceğınin işaretlerini verdi. lnter-Bank bir müzikal yapımın gerçek- leşmesinı sağladı. Bu arada, Efe Dış Ticaret AŞ, Meci- diyeköy'deki iş merkezinin alt katında yaptırdığı 150 kişilik salon ile Istanbul seyircisine yeru bir tiyatro mekânı kazan- dırdı. Öte yandan. yıllardır Tiyatro Fes- tivali 'nı gösten bazındadestekleyen Türk Henkel. 9. Uluslararası tstanbul Tiyatro Festivali"nın sponsorluğunu üstlendı. Gösteriler bağlamında da Bank Kapital, Castrol ve Efe Dış Ticaret. adlan ilk kez Tiyatro Festivali ile anılankunıluşlarol- dular. Festlvaller 9. Uluslararası tstanbul Tiyatro Fes- trvali Royal Narional Theatre, Beriiner En- semble, Piccolo Teatrodi Milano, Isma--- el h o Tanzteater. Hanna Sclngulla,Ro- bert Wuson, EHana Rigg, Giorgk) Streh- ler, lan Holm gibi dünya çapında toplu- luk ve sanatçılan konuk etme mutlulu- ğunu yaşadı. Festivale davet edilen yer- li topluluklarda ise izlenmiş oyunlann yanı sıra yeni projelere destek verildi. Elde edilen sonuçlarolumluydu. 'Maria CaHas-MasterClass', 'EverestMyLord\ 'HaldunTaner Kabare'. "ParkYapdmaz'. 'O SalT ilk kez festivalde perde açtılar. Festrs'al ıçinözel olarak hazuianan yapım- lar taşıdıklan risklere karşın kuşkusuz ayn bir heyecan ve coşku kaynağı da. Geçen yıl Uluslararası Istanbul Tiyatro Festıvali anlamlı bir ödül sistemi başlat- tı. Bir yerli ve bir yabanct sanatçıya ti- yatro sanatına yaşam boyu katkılanndan dolayı verilen Onur Ödülleri'nin ilk sa- hiplen Yüdız Kenter ve Giorgio Streh- ler'di. Kültür Bakanhğı'run katkılanyla Tiyat- ro Eleştirmenleri Birliği (TEB) tarafin- dan düzenlenen "Genç EleştirmenlerSe- mineri" festivalin ilk haftası ile örtüştü ve dünyanın çeşitli ülkelerinden lstan- bul'a gelen 20 eleştirmen bu bir hafta süresince dünya tiyatrosunu ve kendi ül- kelerinde tiyatronun konumunu tartış- tıklan gibi festival oyunlannı da izleme ve değerlendirme olanağı buldular. Eleş- tirilerini çahştıklan gazete ve dergilerde yayımladılar. Musik und Theater, Theater Haute, Spario, The American Theater, Sud Deutsche Zeitung, Plays intemational da bu yıl festivale ve Türk tiyatrosuna yer veren diğer yaym organlanydı. Geçen yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Assos Festivali yine ahşılmış kalıplann dışında özgün çahşmalara verdiği destek- le dikkatleri çekti. Festivalin seyirci gra- fığinin her yıl bıraz daha yükselmesı, il- gınin yoğunlaşması sevindiricı. Darpha- ne'de düzenlenen "2. FVrformans Gün- leri" 1997'nin tartışmalı etkınlıklerin- den biriydi. Aydm Teker'in koreografi- sinı yaptığı "Sdo-ş(tır)-mak'" gösterinin yapıldığı küçük mekâna girme şansını elde eden ızleyicileri etkilerken, genel- de 2. Performans Günleri *peribnnans''ın ne olup ne olmadığı sorgulamalanna ve karşıt-performanslara yol açtı... Baka- lım bu tür sağlıklı tartışmalar tiyatro fu- ayelerine de sıçrayaeak mı. yoksa I998'de de her sunulanı ayakta alkışlama alış- kanlığı süriip gidecek mi? 1997'nin son günlennde Tiyatro... Ti- yatro Dergisi 1. Uluslararası tstanbul Ço- cuk Tiyatrolan Eğirim Festivali çalışma- lanru tamamlayarak Kültür Bakanlığı'na sundu. Bakanlık böyle bir festivalin ge- reği ve önemini kabul ederek maddi des- tek vetmeyi kabul etti. 1998'de bir yan- dan TOBAV'm öte yandan îstanbul Oni- versitesi Dramaturgi ve Tiyatro Eleştir- menliği Bölümü'nün katılımlanyla ger- çekleşecek olan festival kuşkusuz çocuk- lann tiyatro ile çok daha sağlam temel- ler üzerinde ilişki kurmasını sağlayacak- tır. ve tiyatrolar... Oyunlar... Değişik konularda çok önemli çalışma alanlan ortaya çıkaran ve laboratuvar an- layışı ile ciddı araştırmalara yönelen An- kara Deneme Sahnesi 41. yaşına girdi. Türkiye'nin dördüncü ödenekli tiyat- rosu tzmit'te açıldı. lzmit Büyükşehir Belediye Tiyatrosu sezona tiyatronun sa- nat danışmanlığını üstlenmiş olan lşd Kasapoğlu'nun yorumladığı "Hamkt" ile girdi. Genç bir kadroyla hiç kesintisiz olarak sahnelenen vebeş saatsüren "Ham- let", Mustafa Avkıran'ın sahnelediği "Mezopotamya Üçlemesi"nden sonra Türk seyircismi tiyatro maratonuna so- kan ikinci oyun. Başar Sabuncu'nun ba- şanyla kurguladığı ve yorumladığı Îs- tanbul Şehir Tiyatrolan yapımı "Bir Ata KraDığım''geçen yılın ödüllerinin çoğunu topladı. Yıldız Kenter gibi usta bir oyun- cudan alınacak çok dersler olduğunu ve onun düzeyıne erişmenin pek dekolay ol- madığını '*MariaCallas-MasterClassT! ı izlerken bir kez daha anladık. "Histeri", Tiyatro Stüdyosu'nun kalitelı çahş- malannabiryenisini katarken Haluk BU- giner'e de Freud rolünde hak ettığı ödülü kazandırdı. Dostlar Tiyatrosu yapımı "Simyaa"da Genco Erkal bir kez daha belleklerde yer ederken Mehmet Uluso>r 'un rejısi, KudsiErguner'in müziği ve Duygu Sağıroğlu''nun sahne tasanmı da dikkatleri çekti. Gencay Gürûn'ün rejisiyle Tiyatro Istanbul'dan izlediğimız "Sanafta Can Gürzap,CûneytTûrd ve CihanCnalince oyunculuklanyla kusur- suz bir ekip oluşturdular. Devlet Tiyat- rolan yapımı olan "Kırvayı Milliye Des- tanı"nı hem Ankara hem Îstanbul'da on- ca ustaagızdan dinlemekhoşb\rdeneyim- di. Ankara Sanat Tiyatrosu'ndan iz- lediğimiz "Akrep" düşünce özgürlüğünü Eşber Yağmurdereli'nin sakin kalemiy- le. Rutkay Aziz'ın yalın yorumu ve Al- tan Erkekli ile Lemi Bil^n'ın yumuşak oyunculuklanyla savunuyordu. Kumpan- ya'nın iki kez festivalde sunduğu "Everest MyLord1 " ise ışık düzeni, mekân tasanmı. metın ve ses kullanımıyla farklı bir düz- lemde önemli bir çalışma olarak dikkat çekti. Ferhan Şensoy "Ferhangi Şeyler"i bin 270. kez ve yine dolu salonlara oy- narkenyine güncel, yine renkli, yine pınl- tılıydı. Yöcel Erten'in yılın son günlerin- de Îstanbul Şehir Tiyatrolan'nda sah- nelediği "Kafkas Tebeşir Dairesi" ise 1997-98 sezonunun adından söz ettirecek oyunlan arasmda yer alacak. Yeni bir yıla yeni beklentilerle başlamak üzere. James Cameron'un çektiği Titanic adlı film şubat aymda gösterime girecek 4 Detaylar benim içîn çok önemli'James Cameron'un son filmi "•THanic", şubat ayında ülkemiz- de sınemaseverlerle buluşacak. Yönetmen Cameron, bu fılmi ya- parken, amacının sadece bu gemi- nin dramatik sonunu gözler önü- ne sermek olmadığını, geminin o ışıltılı \e renkli yanını da seyirci- ye aktarmayı hedeftediğini belir- tiyor. Cameron "a göre geminin yolculan Tıtanic'in simgelediği güzelliği, zenginliği, ıyimserliği ve umudu yakalamaya çalışıyor- lardı; bir başka deyişle insan ru- hunun dıpsizliğıni kutluyorlardı. Cameron için "Titank" sadece dersler alınması gereken allego- rik bir hikâye ya da insanlann yaptığı hata ve kötulükler içın bir metafor değil, aynı zamanda inan- cın. cesaretin, özverinin ve her şeyden önemlisi sevginin de hikâ- yesidir. James Cameron ile yapı- lan aşağıdaki söyleşi, bizlere yö- netmenin son filmini daha yakın- dan tanıyabilme fırsatını veriyor. - Titanic'de en zor çekim han- gisfydi? JAMES CAMERON- Hepsi zordu. 3azı çekimler diğerlerin- den daha tehlikeli, bazılan lojis- tik açıdan daha karmaşık, bazıla- n da daha masraflıydı. Yani hep- si çok zordu. Örneğin, geminin ön kısmının battığı sahne. Titanic'in 200 feet'lik gövdesi üzerinde ge- minin bacalan hariç üç kat bulu- nuyordu. Bizse böyle bir gemiyi deniz yüzeyınden 40 feet aşağıya indiriyorduk ve bunu da defalar- ca ve güvenli bir şekilde yapmak zorundaydık, çünkü geminin üze- rinde 200 kişi bulunuyordu. - Bu arada bazı aksilikler de ol- du, değil mi? - Evet, üç kişi yaralandı. Bun- lardan ikisi ertesı gün hemen iş- lerinin başına döndüler. Ö\oindü- ğümü düşünmenizi istemem ama benim için setteki insanlann gü- venliği kutsaldır. lnanılmaz zor- luklar içeren filmler yapmışımdır ama bütün setlerim güvenli ol- muştur. Vurulmalar. yaralanmalar, binalarda patlayan bombalar, ha- vaya uçan arabalar... Ama hiçbi- rinde tek bir kişi yaralanmamış- tı. - Bir de deniz üriinlü bir ye- mekten siz ve 85 kişi zehirlenmiş- tiniz. - Bu daha önce hiçbir film se- tinde yaşamadıgım en garip tec- rübeydı. Bu kadar sayıda çalışa- nımı böyle bir şeyden etkilenmiş görmek çok üzüntü \ enciydi; ne- redeyse hepimiz ölecektik. Belir- tileri ilk kez hissettiğimde kendi- mi kusmaya zorladım ve böylece zehirli maddelerin çoğunu vücu- dumdançıkarmayı başardım. Her- kesten önce ayağa kalkıp çevTem- dekilere yardım ettim. - Bu olayın sonımlusunun çe- kimler sırasında kafası bozulmuş bir kişi olduğu söylendi ama kim olduğu tam olarak anlaşılamadı, değil mi? - Bana sorarsanız bu çok saç- ma bir şeydi ve yaptığımız işle hiç ilgisı olmayan iki kışı arasm- daki bir anlaşmazlığın sonucuy- du. Ama biz de tam ateş hattmda kalıvermiştik. - Çahşırken aşın titiz ve kendi bUdiklerinizdoğrultusunda hare- ket ettiğiniz söyieniyor. Buna ka- tılryor musunuz? - Benim için detaylar çok önem- lidir. Ne kadar çok detay yakala- yabilirsem, gerçeği yakalamam o kadarkolay olur. Zihnimde o dün- yanın çoğunu varatabildiğim öl- çüde başanlı olurum Demek is- tediğim şu: Elimde geminin plan- lan vardı; eski fotoğraflan ve çi- zimleri çok dikkatlice inceledim. H ayalimde bir koridorda ilerliyor ve önüme çıkan her kapıdan son- ra sağda ya da solda ne olduğunu canlandınyordum. Film için böy- lesine konsantrasyon düzeyine erişmiştim... Zatenher film yapım- cısı neyin önemli olduğu konusun- da düşüncelerini dikkatlice tar- tar. yapılması gerekenleri çeşitli kişilere paylaştınr. Ama ben böy- le çalışmıyorum. Bunun da sabit fıkirli bir kişi olduğum anlamına geleceğini sanmıyorum. Sadece bir filmin tüm aşamalannda yer almayı sev iyorum; Francis Cop- pola gibi film ekibine de yemek pişirmiyorum ama. Ancak kos- tümlerin dizaynı, bir sahnenin ışıklandınlması ya da provası... Bence bunlann hepsi çok güzel şeyler.. Aslında bir parçam hâlâ kam- yon şoförü olarak duruyor ve yap- tığım bu işlere inanamıyorum. - Kamyon şofbrlûğünden fflm yönetmenüğine nasıl geçtiniz? - Bir gün eve geldim ve eşime şoförlüğü bıraktığımı; film çevir- mek istediğimi söyledim. O dö- nemde. sadece eşim çalışıyordu: bu yüzden onun Visa kartına epey yüklendim: setler kurmak ya da kameralar kiralamak ıçin. - Pahalı ve hiç batmavacağuıa inamlan bir gemiüzerine 200 mü- yon dolar harcamanın mantıgı "neydi? - Neyse ki "VV'atenvorld" gibi olmadı. Herkes Trtanic" ve "Wı- terworldrl u aynı kefeye koyuyor. Ama biz onlann yaptığı bir hata- dan kaçındık: Filmi açık denizler- de çekmedik; diğer bir deyişle hiçbir şeyi şansa bırakmadık. Siz de bilirsiniz, tabiat ananm işine ka- nşılmaz. Filmi gerçekleştirirken, Avustralya'ya gitmekten tutun da PolonyaGdansk'taki gemileri kul- lanmaya ya da setleri tngiltere'de yaptırmaya kadar. her şeyi çok dikkatli bir şekilde inceledik. Bi- ze en mantıklı geleni. en büyük otokontrolüde sağlamış oldu; ken- di stüdyomuzu. Rosarito'da kur- mak. -Yinedefilmi1997 Hazn-anTna yetiştiremediniz. Bu pek çokinsa- na göre maddi açıdan çok önem- liydL - Evet. "Trtanic'" geçen yaz gös- terime çıkabilirdi ama o zaman şu anki kadar iyi bir film olmaz- dı. Işte bu kadar basit. Örneğin. "Terminatör 2" çok aceleye gel- mişti. Fakat bu "Terminatör 2"yi etkilemedi. çünkü o bir aksiyon fıl- miydi. Aksiyon filmlerini kes- mek kolaydır. Bunu çabucak ya- pabilirsiniz ve bu alanda içgüdü- İerim iyidir. Ama gerçek anlam- da oyunculuğu kesmek daha kar- maşık \e maharet gerektıren bir iştir. - Filmin dünya prömiyeri kasım ayındaTokyo Film Festiva- li"ndc yapıldıgı zaman genç Japon laz.lannın hücumuna uğradınız. Bu konuda ne dersiniz? - Inanılmazdı; "Beaflemaıüa" gibi bir şeydi. lnsanlarezilip öle- bilirdi; bu çok korkutucu. Linda (Cameron'un eşi) ve ben kalaba- lığın arasında sıkışıp kalmıştık, çünkü herkes Leonardo di Cap- rio'nun bizimle olduğunu sanmış- tı. Arabamız üç bin hayran tara- findan sanlmıştı, nefes alamıyor- duk. Korktuk ama bunun ınsana zevk verdığini de itiraf etmeli- yim. -Titanic'intanıûmçahşmalann- dan sonra nasıl dinleneceksiniz? - Linda'ya hâlâ balayı borcum var; önümüzdekı altı ay seyahat yapmayı planlıyoruz. Belki dala- nz. Aslında dalmak zorundayız; daha keşfetmediğim pek çok ba- tık gemi var yeryüzünde!.. -Tıtank'inepiksinemaüzerin- deki etkisi ne olabilir sizce? - "Thanic" büyük beğenı top- lasa da benim gibi bir çılgının bir kez daha ortaya çıkıp da "Böyle bir epik film yapacağun'" dıyebi- leceği ana kadar stüdyolann böy- le bir film çekme konusunda çok sabırsız olacaklanra sanmıyorum. Çünkü bildiğimiz ve sevdiğimiz bütün epik filmler için hep bü- yük bütçeler, yfı^lercekişiden olu- şan oyuncu k in gerekmiştir. Ve f1 r n stüdyo.urı da hep bunun- la övünmüşlerdir ama ^ımdi du- rum farklı. Epik film'ıere daha farklı bir şekilde yakl?-ılıyor ar- tık. (Derieyen: Dr. Ati Mhat Eken) YAZI ODASI SELİM İLERt Bir Hncan Kahve Ustamız Hasan Pulur'un yazılarını her zaman okurum. Bu yazılar daha yıllar önce evimizin dos- tuydu; annemle babam Hasan Pulur tiryakisiydiler. ıstanbul'u korumak isteyen 'özel' yazılar da kale- me getiriyor Hasan Pulur. Ülkenin dününü ve bugü- nünü kıyaslayan başka yazılannı da çok seviyorum. Gerçi bu yazılar çok acı: Ülkülerte yetişmiş, uygar ve umutlu bir gelecek için çaba harcamış büyükle- rimizin anılanna yazılmış gibi geliyor bana. Sönüp giden güzellikleri, yaşama biçimlerini, gayeleri dile getiriyortar. Hasan Pulur bazan da birkaç satırla alıp alıp geç- mişe götürüyor. Milliyet'te geçen cumartesi günkü yazısının bir bölümü öyleydi: "Bugün on yedi, on sekiz yaşındaki bir delikanlı- ya, genç kıza 'O yıllarda Türkiye'de en kıymetli ik- ram, bir fincan kahveydi' derseniz yüzünüze hay- retle bakar, şaşırmakta haklıdırda. Bırakın Türiı kah- vesini, yüz çeşit frenk kahvesinin, ibadullah satıtdı- ğı köy kahvesindeki garsonların bile ocakçıya 'Süt- lü bir ness kahve!' diye bağırdığı birortamda, kah- venin, çok değerii bir ikram olduğunu anlatabilir misiniz?" Işte birçok çağnşıma sürükledi o birfincankah- veler. Hasan Bey gerçi 1970'lerden söz açıyor sonra, ama ben altmışlara geri döndüm. Belki de ellilerin sonuna. Cihangir'deki kira evindeyiz. Birfincankahve ger- çekten önemli ikram. Her ayın ikinci pazartesisi an- nemin 'misafırgünü'. (Bugün için kimileyin de 'ka- bul günü' deniyor.) Misafir gününe gelen hanımla- ra önce ille kahve ikram edilecek. Mutfakta, havagazı ocağında bir iki cezve hazır bekletiliyor. Hanımlann kimisi şekerii, kimisi az şe- kerii, kimisi de sade kahve içer. Annem nasıl yapar ederdi de hepsini ayn ayn yetiştirirdi. Sonra bu bir fincan kahveler mutlaka köpüklü, göz göz olacak. O günün dünyasında sigara içme çılgınlığı şimdi- ki tutumlanmıza hiç benzemezdi. Ancak bir fincan kahveyle sigara içilir. Sigaralar hep Tekel'in ve faz- la çeşidi yok. Hanımlar ucu kırmızı Bahar sigarasını tercih oder- lerdi. Bir de Gelincik vardı. (Ucu kırmızı olan yoksa Gelincik miydi?) Yaldızlı Yaka ve sert tütünlü Sipa- hiocağı. Sipahiocağı'nı içen hanımlar galiba ger- çekten tiryakiydiler; üst üste fosurdatırlardı... Arada bir biz çocuklara 'sütlü kahve' pişirilir- di. Sütlü neskafe değil, Türk kahvesi. Tadı da- mağımda. Derken Türk kahvesi yok oldu. Ne oldu, nasıl oldu, kahve ortadan kayboldu. Bazan bir kuru- kahveciye bir miktar çıkageliyor, saatlerce kuy- rukta bekleniyor. Sıra size geldiğinde kahvenin tükenmiş olması büyük olasılık. Bir dönem var ki, kahve karaborsaya fıriayı- verdi. El altından bulunuyor, büyük paralar öde- niyor. O dönem kahve en değerii armağanlar ara- sındaydı. Komşumuz Müeyyet Hanım -kızı sev- gili arkadaşım Lâmia şimdi Hasan P ^ ^ u p komşusu- bize küçük kesekâğıdında kahve ge- tiriyor. Antrede bir sevinç havası esiyor, hatta se- vinç bağrışmaları. O akşam yemekten sonra babamla annem höpürdete höpürdete kahve- lerini içiyorlar... Evet, bir fincan kahve çok değerii ikramdı. Hayatlar ölçülü, hem çok ölçülü; hayatlara ta- sarruf düşüncesi ağırlığını koymuş. Örnekse viski. Babama Almanya'dan arma- ğan gelen bir şişe viskinin yıllar yılı büfede dur- duğunu hatıriıyorum. Açılmazdı. Bir özel gün bekleniyordu besbelli. Ustamız Hasan Pulur'un yazısını okuduğum gün, bir başka yazar köşesinde özelleştirmenin gerekliliğini dile getiriyor, bugünkü bolluk -ben- ce 'israf- ortamından uygariığın gereği diye söz açıyordu. Çok düşündüm: Annebabalarımız uygar de- ğiller miydi? O günkü 'mazlumiyet' ve 'masu- miyet' dünyası annebabalarımızı 'geri' mi bı- rakmıştı? O gözü doygun insanlar uzak anılar ortasın- da kınk gülümseyişleriyle belirdiler. Sonra hemen silindiler. Bugünün hep ister hiç doymaz insan- lan arasında yerlerinin kalmadığını bir kez daha hissetmiş olmalılar... Takvimde Iz Bırakan: "Birdenbire, bir yaz sona erer gibi kemanın bitiş sesteri duyuldu. Miçya bal rengi saçlan arasındakikaranfili masalardan birine doğru fır- lattı: Kendisini en çok alkışlayan masaya doğ- ru. Yağmurdevam ediyordu. Ve tıpkı geldiğigi- bi, aramızdan koşa koşa geçti. Plaja inen ilk ba- samaklarda bir saniye belki durdu. Miçya deni- ze mi gidiyor? Belki de yağmuria denizin kanş- tığı biryerde onu bir bulut bekliyor. Belki bir se- def kabuğun içine girecek." Kenan Hulusi Ko- ray, Bir Otelde Yedi Kişi, Semih Lûtfi Kitabevi, 1940. ADT, Maria Callas ile Atina'da • Kültür Servisi - Ankara Devlet Tiyatrosu'nun bu sezon sahnelemeye başladığı "Maria Callas-Ustalar Sınıfı" isimli oyun 24-25 Ocak tarihlerinde Atina'da sahnelenecek. Terence McNally'nin yazdığı, Cüneyt Gökçer'in yönettiği oyunda Maria Callas rolünü Ayten Gökçer canlandınyor. Yunanistan Ulusal tiyatrosu geçen ay Medea isimli oyunu ikili kültürel ilişkiler çerçevesinde Îstanbul ve Ankara'da sahnelemişti.' Türk sinemasma destek • KOCAELİ (AA) - CHP Gölcük llçe Başkanı Orhan Erol. yerli filmlerden yüzde 10 ek vergi alınması karannı protesto ettiklerini ve sinema emekçilerini desteklediklerini belirterek, "Yüzde 10'luk ek vergiyi protesto için, yerli film dışında film izlemeyeceğiz" dedi. Erol, yaptığı açıklamada Türk sinemasına sahip çıkmanm. başta hükümet olmak üzere, sorumluluk taşıyan herkesin birinci görevi olduğunu kaydetti. BUGÜN • CRR'de saat 20.00'de Flonn Ionescu-Galati keman resitali yer alıyor. • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 17.30'da videodan Strauss'un Salome operası dinlenebilir. • GÖÇERLER FOTOĞRAF KULÜBÜ nde saat 19.30'da Benan Deniz'in "Mavinin Içinden" başlıklı sualtı fotoğraflan dia gösterisi izlenebilir. (414 44 74)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle