25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13OCAK1998SALI 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Evlilik üstiine ild kadın oyunuIstanbul Şehir Tiyatrolan'nın bu yıl- ki oyunlan arasında "kadm sanatçı" için yazılrruş, iki kısa, tek oyunculu yapıt yer alıyor; "Ük EvHUk", Pavel NiHn'in yazdığı, BelgiPaksoy'un Türkçeleştirdi- ği, Ankara Devlet Tiyatrosu'nda yakJa- şık on yıl önce Leyla Tecer'in sahnele- diği, Beyhan Saran'ın yorumladığı ödüllü bir Sovyet oyunu. "Münevver'in Hasbıhali" ise "bizden" bir oyun. Ah- met Nuri Sekizinci'nin yazmış olduğu, Prof. Dr. İnci Enginün tarafından bulu- nup gün yüzüne çıkanlmış bir yapıt. Şe- hir Tiyatrolan yapımmda bu iki oyun, birinden ötekine geçiş yapılacak biçim- de gevşekçe bağlanmış. "Dk Evfflik"in Tonya'sı. bir eski Os- manlı e\ inin dekoru içınde "temizlikçi kadın" kimliğiyle çıkıyor karşımıza. Yadırgıyoruz. Tonya seyircinin varlığı- ru fark edince önce şaşınyor. (Meğer sa- lona zamanından önce alınmışız.) Son- ra da hazır "seyirci" bulmuşken, bir yan- dan bize gülünçlü/buruk öyküsünü an- latıyor, bir yandan da salonu (dekoru) dip köşe temizliyor. Ergün Işddar'ın, Tonya'nın öyküsü- ne görsel düzeyde eşlik eden sahne dü- zeni için öngördüğü temel hareket örün- tüsünü böylece "oda temizliği" oluştu- ruyor. Bir kadın seyirci için "gerçekya- şamdadurmadanyinelenen" tanıdıkve zahmetli bir eylem. (Erkeklerin ise "o- da temizlenmesi" işinin "seyircisi" ol- maya bile dayanamadıklan yaygın bir gerçek.) Oyunun kırkıncı dakikasma ulaşıldığında, "kadın seyirci* olarak bir yandan odanın gerçekten iyice temizle- nip temizlenmediğine dikkat etmekten bunalmış bir durumda, bir yandan da sahnedeki sanatçının harcadığı fıziksel çabanın getirdiği yorgunluğu kendi kol- lannizda ve omuzlannızda da duyarak oyunun noktalanma aşamasına gelmiş oluyorsunuz. Yönetmen Ergün Işıldar, özellikle tn- giliz "yeni gerçekçi" oyunlarda sık sık değerlendirilen; bulaşık, ütü, çamaşır, yemek. temizlik gibi gündelik yaşamda- ki "ritûd n lerin sahnede dramatik işle- ve kavuşturulması anlayışını uygular- ken, aynı zamanda oyunu tek başına gö- türen sanatçıya "sözeT düzeyde dinlen- me şansı tanımak, yalruzca "anlan"dan oluşan oyunu, sahnede doğal bir hare- ket tartımına oturtmak istemiş olmalı. Bu sahne düzeni, seyirci için "bunalb- cı" olsa da oyuncu için rahat bir yorum- omris Incer 'Ilk Evlilik'te baştan sona usta işi bir yorum sergiliyor. Pavel Nilin'in kişisini bütünüyle içselleştirebilmiş olmanın güveniyle, abartılı sahne hünerlerinin hiçbirine yüz vermeden, incelikli ayırtılann belli belirsiz çizgilerinde bir duyarlıktan bir başkasına ulaşıyor. Sanatçının çekim alanı içinde, "karakter"in dünyasında yaptığınız yolculuk, gidilmeye değer bir yolculuğa dönüşüyor. Tomris İncer'le birlikte bir tbsen, bir Çehov, bir Tennessee Williams, bir Harold Pinter yolculuğuna çıkma isteğini doğuruyor. lama ortamı sunuyor. Ancak sahne düzeni, temiziikçi kadı- nın öyküsünün akışıyla örtüşmüyor. Çünkü sahnede izlediğimiz kadını, öy- küsünün son aşamasındaki kimliğiyle tanıyoruz biz. Babasız çocuğunu büyü- tebilmek için her türlü işte hafta sonla- nnda bile çalışmak zorunda olan kadın değıl karşımızdaki. Bir evi ve iyi kötü bir arabası olan, görmüş geçirmiş bir "antika tamircisi"nin kansı artık. Nasıl olu>or da düzenli işinden arta kalan za- manlarda da üç-beş kuruş daha kazan- mak için kent dışındaki evini ve onun- la yaşamını paylaşmak için bir araya ge- len erkeği bırakıp, tiyatro dekoru temiz- likçiliğine soyunuyor. Ev kadırunın gün- delik "ritüeİ''ini kendi evinde, daha "hanımca" bir edayla gerçekleştirse, sahne düzeni daha çok çeşitlilik ve ayır- tı kazanmayacak mı? Yönetmen neden zorlama bir "dekor temizleyiciliği" fan- tezisine kapılmış? Sırf iki oyunun tek dekora indirgenmesi uğruna mı? Ya da iki tek kişilik oyun ille de bütünlensin diye mi? Bu gerekli mi? tkisi de "ka- dın" izleğini süren, erkeklerin egemen olduğu bir dünyada, yüreğinin gitmek istediği doğrultuyla güdümlendiği doğ- rultu arasında bocalayan, farklı sınıf ve konumlardaki iki kadının dramını anlat- mıyor mu? "Ük EvfiKk", Sovyet rejiminin bütü- nüyle sahip çıkmadığı, yoksul, eğjtim- siz, sıradan bir köylü kadının, evlilik dı- şı bir çocuk doğurmakla yaptığı yanlı- şın bedelini ödeyişinin öyküsü. Sevdi- ği delikanlıya inanmıştırkadın. Babasız bir çocuğa sahip olmasını, ne işyerinde- ki yöneticiler bağışlayacaktır ne de ya- şamını adadığı çocuğun kendisi. Tüm yol yordam bilmezliğine karşın yaşama savaşını, saflıkla, ezilmişliğini doğal sa- yarak, her türlü zorlamaya ve dışlama- ya katlanarak, ama yüreğinde uçuşan kelebeklerin alacalı bulacalı renkliliği- ni soldurmadan sürdürecektir. Yaşama sevinciyle mutsuzluğun kıl payı denge- de tutularak sürdürüldüğü, sıradan bir yaşam serüveni. Pavel Nilin'in yalın, a- ma incelikli metnini izleyerek, buruk- lukla mutluluk arasında bir yerlerde noktalanıyor serüven... Tomris tncer baştan sona usta işi bir '20. yüzyıhn sanatçıları' llstesiiMİe kadınlar unutuldu• The Times gazetesinin sanat eleştirmenlerinden Richard Cork, listede sadece kadınlann değil, Avrupa ve Kuzey Amerika kültürüne ait insanlann da yok sayıldığına dikkat çekerken, mimar ve fotoğrafçılann bu listenin içinde yer almamış olmasını eleştiriyor. Kültür Servisi - BBC tarafından bir rad- yo serisi olarak tasarlanan 20. yüzyıhn çı- ğıraçan 100 sanatçısı ve yapıtı listesinde sadece 10 ünlü ve başanlı kadına rastlan- ması sanat çevreleri tarafindan şaşkınlık- la karşılanıyor. Listede Danıien Hirst var. Lucian Fre- ud yok. Buster Keaton var, Charlie Chap- lin yok. Jean Genet listede layık olduğu yerde ama Jean Cocteau'nun izine rast- lanmıyor. Listede yer alan on kadın ara- suıda yazın dünyasının ünlü isimleri Do- ris Lessing, Iris Murdoch ve Vırginia Wo- otf. koreograf Martha Graham, heykeltı- raş Barbara Hepworth, şair Sylvia Plath ve Anna Akhmatova'nın adına rastlanı- yor. Yazdığı kitaplar ve kadın haklannı sa- vunan fikirleriyle 20. yüzyılın kadınlan- na farklı birbakış açısı getiren Simonede Beauvoir'ın listede adının bulunmayışı ise birçok kişı tarafından eleştiriliyor. Bu eleştirilere yanıt veren yetkililerin cevabı hayli ilginç; "Beauvoir, ne sanatsal ne de kültürel bir isim. O, sadece polemikçi ve feminist" Aynca listede Damien Hirst'in yanı sı- ra Matisse, Picasso ve Andy VVarhol gibi isimlerin bulunması da dikkate değer ola- rak nitelendiriliyor. Listede birçok ünlü isme rasüaruyor Listede yer alan bazı isimler ve yapıt- lan şöyle; Anna Akhmatova 'Requiem', Francis Bacon lnnocent Screams', Sa- muel Beckett 'Godot'yu Beklerken', Al- bertCamus 'The Outsider', Anton Chek- hov 'Vişne Bahçesi', Salvador Dali'Bur- ning Giraffe', Marcel Duchamp 'Founta- in', VVîlliam Faulkner Ses ve Ofke', Fe- derico Fellini 'Tatlı Hayat', Jean Genet Balkon', GünterGrass 'The Tin Drum', Ernest Hemingway 'Çanlar Kimin İçin Çalıyor', Vassiiy Kandinsky 'Kompozis- yon4',JamesJoyce Ulysses,D.H.Law- rence "The Rainbovv', Henri Matisse 'Mü- zik ve Dans', Piet Mondrian 'Gri, Mavi ve Pembe Kompozisyon . Geçen günlerde Kafka ve ünlü yapıtı 'Dönüşüm' ıle Radyo 3'te başlayan prog- rarrun yaklaşık iki yıl sürmesi planlanıyor. Listede olmayanlar Listede olanlar Lucian Freud Damien Hirst Simone de Beauvoir Vlrginia Woolf ChariieChapün Listede 20. yüzyılın büyük bestecileri- ne yer verilmemiş olması ise, bu bölümün ayn bir program olarak dinleyicilere su- nulacağı şeklinde açıklanıyor yetkililer tarafından. Programın adı ise şimdiden belli: 'Sounding the Century'. Buster Keaton Oxford Üniversitesi profesörlerinden John Care>' ve Jean Aitchison, yazar An- tonia Bjatt ve sanat eleştirmeni Byran Ro- bertson'dan oluşan seçici kurul tarafın- dan bir panel sonucunda önce 600 kişiden 300 kişiye, daha sona da 300 kişiden 100 kişiye indirilen listeye BBC yapımcılan sonuna kadar destek çıkıyorlar. Yazar ve Booker Prize'ın seçici üyele- rinden Makobn Bradbury, biraz aceleye getirilerek, listede sadece yüzyılın erken dönemine ait isimlere yer verildiğini söy- lüyor. Bradbury aynca liste için 1945 "ten son- raki dönemin kapsamlı bir biçimde elden geçirilerek daha iyi bir listenin yapılma- sı gerektiğini de vurguluyor. Bradbury; Ezra Pound, Ti>. Eliot, D.H. Lawrence ve F. Scott Fıtzgerakl gibi önemli isimlerin bulunduğu lısteyi onaylıyor fakat seçim sonucunda sadece on kadının bulunması- nıhayretlekarşılıyor. "Listede,H.G.WeBs ve Rebecca West bile yer alırken, Simone de Beauvoir'ın listenin dışında tutulması hav li ilginç. Bana kahrsa, Caryl Churchill, Margaret Atwood ve John Updike'ın da listeye dahfl olması gerekjyordu." Seçim çağdaş kültürden uzak Malcolm Bradbury'nin dikkat çektığı bir diğer nokta ise seçimin çağdaş kültür- den özellikle de sinemadan uzak olması. Sinema dünyasından listeye giren isimler Ingmar Bergman, Luis Bunuel, Sergei Ei- senstein, Federico Fellini, Jean-Luc Go- dard. Alfred Hitchcock, Buster Keaton, Laurence Olivier, Yasujiro Ozu, Saryajit Ray,Jean Renoir, Konstanün Stanislavzky ve Orson WeDes'le sınırlı. Bradbury liste- nin orta zekâya sahip akademisyenler ta- rafından hazırlandığım söylüyor. The Times gazetesinin sanat eleştir- menlerinden Richard Cork, listede sade- ce kadınlann değil, Avrupa ve Kuzey Amerika kültürüne ait insanlann da yok sayıldığına dikkat çekerken, mimar ve fo- toğrafçılann bu listenin içinde yer alma- mış olmasını eleştiriyor. a Listede Ric- hard Rogers varsa James Stirling veNor- man Forsten'ın da olması gerek. 20. yüz- yıhn fotoğraf sanatuıın doğduğu >üzyıl ol- duğunu düşünürsek, listede sadece üç ta- ne fotoğrafçı Lsminin yer alması son dere- ce düşündürücü. Örneğin Bill Brandt'm adına rastianmrvor." Listede yer alan ve birçok tartışmayı da beraberinde getiren isim ise Damien Hirst. Listede yer alan isimlerden yüzde sekseninin yaşamını yitirdiğini diğerleri- nin ise 60 yaşını geçtiğini belirten eleştir- menler, Hirst'in henüz hayatta ve 60 ya- şın altında olmasına, üstelik bir şair bile olmamasına karşın, hangi gerekçelerle listeye girdiğini tartışıyorlar. Yazar ve Bo- oker Prize seçici üyelerinden Susan HiD ise, listede Hirst'in olup David Hock- ney'in olmamasıru gülünç karşılıyor ve ekîiyor: "Listeyi kimsenln ciddiye alaca- ğuu sanmryorum." yorum sergiliyor. Pavel Nilin'in kişisi- ni bütünüyle içselleştirebilmiş olmanın güveniyle, abartılı sahne hünerlerinin hiçbirine yüz vermeden, incelikli ayır- tılann belli belirsiz çizgilerinde bir du- yarlıktan bir başkasına ulaşıyor. Sanat- çının çekim alanı içinde, "karakter''in dünyasında yaptığınız yolculuk, gidil- meye değer bir yolculuğa dönüşüyor. Tomris İncer'le birlikte bir tbsen,bir Çe- hov, bir Tennessee \\TOiams, bir Harold Pinteryolculuğuna çıkma isteğini doğu- ruyor. Mfinevver'in Hasbıhali Sahnede gördüğümüz dekorun aslın- da yüzyıl başında yazılmış bir yerli oyu- nun, Ahmet Nuri Sekizinci'nin yarattı- ğı Münevver'in yalısının denize bakan bir odasmın dekoru olduğunu ilk oyun noktalandığında anlıyoruz. Temiziikçi kadının bize sunduğu "korsan oyun"dur. "Asıl oyun" şimdi başlaya- caktır. Artık "Münevver'in Hasbıhali" oyu- nunun ortamındayız. Münevver, Os- manlı yüksek-orta sınıfmdan, el bebek gül bebek büyütülmüş bir genç hanıme- fendi. Onun derdi temiziikçi kadın gibi (haşâ huzurdan) babasız bir çocuk do- ğurmuş olmak, başkalannın kızgınlığı- na ya da eleştirilerine hedef olmak, yok- sunluklarla dolu bir yaşam içinde umar- sız bir savaşım vermek değil. Onun der- di genç yaşta dul kalmış olmak... İşte bu noktada temiziikçi kadının ça- resizliği ile Münevver'in çaresizliği il- ginç bir biçimde örtüşüyor. Tonya, Sov- yet toplumu koşullannda, eğitimsiz, sa- hipsiz ve yoksul bir köylü olduğu için zorluklan aşamazken, Münevver var- lıklı, eğitimli, sahipli birkentli hanım ol- masına karşın Osmanlı örf ve âdetleri- nin u kadın namusu" bağlamındaki kı- sıtlayıcılığı karşısında, yaşamın güzel- liklerinden uzaklaşmak zorunda. İki farklı kadın, iki farklı konum, ama ay- nı özlem: Evlilik. Her ikisi için de iki ba- kımdan çok önemli. Her şeyden önce her ikisi de bir erkeğin ilgisini ve sevgi- sini istiyor. Bu özlemlerinin "kadınsı" yanı. Ancak işin bir de toplumsal yanı var. "Ük EvliHk"teki kadın, bir erkeğin kansı olunca aldatılmışlık, dışlanmış- lık, eziyet ve yalnızlıkla sarmalanmış yaşamında, uzun yıllar sonra ilk kez say- gın ve güvenceli bir konuma gelecek. Münevver ise genç yaşmda dul kalmak- la itildiği "korunmah" top- lumsal yalmzhktan sıynla- rak yeniden yaşama katıla- bilecek. Evlilik her ikisi için de özgürlük ve esenliğe gi- den tek yol. Bir toplumsal zorunluluk. Erkek-egemen dünyanın utancı... lkinci oyunda, Ahmet Nuri Seki- zinci'nin usta kaleminden çıkma, ünlü oyuncu Kınar Hanım için oluşturulmuş Münevver kompozisyonu- nun kıskacındayız. Genç kadın yeniden evlenip ya- şamın tadını doya doya çı- karmak için yanıp tutuş- makta. Ancak yitirilen eşe bağlı kalmak gibi "öğretilmiş" bir erdemden sıynlmakta da zorlanıyor. Çarpıcı bir dramatik an. Onu istemeye gelecekler. Bir elinde yeni "talip"inin yolladığı mek- tup ve fotoğraf, duvarda ise ölmüş eşin resmi. Oyun, Münevver'in söyleminde somutlaşan bir "üçlü diya- log" biçimtnde gelişiyor. Yönetmen Engin Uludağ sanatçı Hikmet Körmük- çü'nün, durmadan yer de- ğiştiren iki erkek fotoğra- fıyla sürdürdüğü "hasbı- hal"i, hareketli bir düzene oturtarak, K.örmükçü'yü gülmece yüklü jestlerle do- natarak, geleneksel oyuncu- luk özelliklerimizi de yansı- tan, keyifli bir seyirlik oluş- turmuş. Münevver, bir örf ve âdetlerden yana, bir bas- tınlmış isteklerini özgürlü- ğe kavuşturmaktan yana yalpalayan iç dünyasını adım adım sergilerken, Os- manlı hanımefendisi söyle- minin en hoş dilsel özellik- lerini sunduğu gibi "ham- mefendi" kimliğinin mas- kelediği "dişi"yi de tüm do- ğallığıyla yansıtıyor. Hikmet Körmükçü, bu keyifli role iyi çalışmış. Ne ki oynadığı rolden yeterin- ce keyif almıyor gibi. San- ki Münevver'i yeterince iç- selleştirmemiş. Rolü dıştan oynuyor. Oysa sahnede önerrüi bir "karar anı" ya- şanmakta. Genç kadın da "oyunsu" bir yaklaşımla da olsa "içtenük" ile "ildyüzlü- lük" arasında bir ikilem ya- şıyor. Münevver yorumun- da, daha işveli bir tavır, kız- gınlıkla sevecenlik, kararlı- lıkla kararsızlık arasında daha yumuşak, daha ayırtı- lı geçişler anyor izleyici. Genel olarak ise seyirci- siyle sıcak bir iletişim ku- ran, seyir tadı veren, insan ve toplum duyarlılığına in- celikle seslenen iki oyun var karşımızda. lzleme zahme- tine değen... YAZI ODASI SELtM İLERİ Bir Roman Yazmak... Son Duvar dergisinin aralık sayısında John Fovvles ile gerçekleştirilmiş bir konuşmanın çevi- risi yer alıyor. John Fovvles çok sevdiğim bir ro- mancı. Fransız Teğmenin Kadını'm önce birfilm olarak izlemiştim, yıllar önce. Unutamadığım birfilm, unu- tamadığım o filmlerden. Sonra romanı okudum. Roman belki fılmden de etkileyiciydi. Bu usta yazar şöyle diyor: "(...) roman yazarken hep gizli bir iş yapıyor ol- ma heyecanını duyuyorsunuz. Çünkü ne olacağı- nı asla bilmiyorsunuz. Oysa kurgusal olmayan eserterde ne söyleyeceğinize ilişkin fıkri baştan beri taşıyorsunuz. Ve ben ne olursa olsun, plan- lamaktan nefret ediyonım. Romanda hissettiğiniz hahka bir duygu var: ilk taslağı yazma duygusu ki bu, edebi deneyimler içinde en güzel olanıdır. An- latıma başladığınızda bir sürü yol aynmı ve oiası- lık, bir sürü fikir oluyor. Bu hahka bir şey. Edebi deneyimler içinde en güzel olanı bu." (Mine Öz- yurt çevirisi.) Roman ve "gizli bir iş"... Çok hoşuma gitti. Tanıdığım, tanıma mutluluğuna eriştiğim kimi ro- mancılarımızın yazma yöntemlerini hatırlamaya çalıştım. Gizli gizli izlemiş olmalıyım onlan... Tanıdığım ilk romancı Halide Edib Adıvar'dı. Son eseri Hayat Parçalan çoktan yayımlanmıştı o zaman. Yaşlıydı Halide Edib Hanım. Yeni birroman yazacağını, adının Azap Kapısı olacağını söytü- yordu bu romanın. Şimdi ayırt ediyorum: Halide Edib, belki de 'ad' bulduktan sonra masa başına geçen romancılar- dandı. Ama iddia edemiyorum: Dediğim gibi Ha- lide Edib Hanım, hayli yaşlı, bense romanın ince- liklerini kavrayamayacak kadar yeniyetmeydim. Kemal Tahir, John Fovvles'ın tersine, roman ya- zarken ille 'taslak' çıkarırdı. Köyün Kamburu'nu, Yorgun Savaşçı'yı öyle mi yazmıştı, bilmiyorum. Yalnız Devlet Ana'nın taslaklannı gördüm. Yıldız Alacası adlı bir roman yazacaktı, koskocaman bir plan çıkarmıştı, onu da gördüm. Bölüm bölüm tasarlıyordu romanını Kemal Ta- hir. Hangi bölümde neler yazılacağını, neler yazıl- ması gerektiğini önceden planlıyordu. Böylece, kurmak istediği dünyanın bir 'şema 'sını önceden 'görmeyi' yeğliyordu. Bir başka usta romancımızın, Attilâ llhan'ın na- sıl çahştığını iyi bilirim. Sordum, öğrendim: Attilâ llhan, sabah erken saat bir sayfa yazarmış. O say- fayı akşama kadar dinlendirip akşam da tekrar el- den geçirirmiş. Imbikten geçe geçe roman örülü- yor besbelli. Oktay Rrfat'la tanışmadım, ama mektuplaştık. Benim için görkemli birromandırS/r/<ad/nın Pen- ceresinden. Oktay Rifat mektubunda o romanını sezgilerinin eşliğinde yazdığını belirtiyordu. Bir 'du- yuş' olarak belirmiş romanın kimi kişileri. Karan- lıkta, pusta görmüş onlan Oktay Rifat. Sonra duyumsamaya, onlan yaşamaya koyul- muş... Ama Bay Lear başka türlü yazılmıştır. Kitabı oku- 'yanlar'höhrlayacak: Oktay Rifat bu romanını bir oturuşta, ara vermeksizin yazdığını, yazdıklarına dönüp bakmadığını söyler. Hayli değişik bir yön- tem. Peride Celal'in de nasıl yazdığını iyi kötü bili- yorum: Peride Hanım yıllarca... Evet-evet, bazan yıllarca bekletiyor yazdıklarını. Bazan yanm bıra- kıyor bir romanı. Nice zaman sonra yeniden ele alı- yor. Bazan da bir romanı bırakıveriyor, günlerce, aylarca. Bir roman yazmak... Dünyanın en mutlu ve en korkunç çalışması! Bende roman hep 'billûrlaşma' anını gerektirir. Taslak çıkarmam. Taslak çıkarmam da, daha tek satırını yazmamışken, bütün romanı adeta 'görü- rüm'. Görmek deyişim galiba yetersiz kalıyor. Tu- haf bir şey bu: Romanı bütünüyle duyumsanm, sanki yazılmış gibidir. sanki okumuşumdur o ro- manı. Okunmuş, izi kalmış, süzülmüş bir şeydir. Ar- tık ondan sonra 'yazma' mücadelesi başlar. Sanki unutulmuş bir romandır da, siz onu yeni- den hatırlatmak istersiniz. Ne var ki unutulmuş ro- manı bir türlü bulamazsınız, nerede, ne zaman ya- yımlanmıştır, kimyazmıştır... Bunlar hepsi silinmiş- tir. Hatırladığınız güzel bir şeyler vardır ve sizin ka- leme getirdikleriniz, çoğu kez, güzelliklerle bir tür- lü uyum sağlamaz, çılgına dönersiniz... Roman hayal kırıklığıdır. Roman yazmak çoğu kez hayal kmklığıdır. Roman yazmak yine de tek avutucudur, tek sı- ğınak. John Fovvles 'bir çeşit içsel sürgün' yargısına vanyor. Dünyanın en güzel ve en acı içsel sürgü- nü... Takvimde İz Bırakan: "Gelelim şu kitaba, Pervaneler'e. Ona nasıl baş- layacağım? Ve ne olacak? Çok büyük bir itici güç duymuyorum; hararet; sadece zorluktan ileri ge- len bir baskı. O zaman neden yazmalı? Neden ya- zı yazmalı? Her sabah küçük bir taslak hazırlıyo- rum, eğlence olsun diye." Virginia VVootf, Bir Vâ- zann Güncesi (Fatih Özgüven çevirisi), Oğlak Ya- yınlan, 1995. CHP, Nâzım Hikmett anıyor • Kühür Servisi - CHP Kadıköy Gençlik Kolu, doğumunun 92. yılında Nâzım Hikmet'i düzenledikleri bir etkinlikle anacak. Nâzım Hikmet Vakfi Yönetim Kurulu üyesı Aydın Hatipoğlu'nun katılacağı anma töreni perşembe günü saat 19.00'da CHP Kadıköy tlçe Merkezi'nde gerçekleştirilecek. Etkinlik kapsamında Suat Akyol ve Ejder Kaya müzik dinletisi de yer alıyor. Tudu Nehir Dörtlüsü Andoıfda • Kültür Servisi - Farklı müzikal tercihlere sahip olan dört folk müzisyeninin oluşturduğu Tuzlu Nehir Dörtlüsü bugün saat 23.30'da Andon'da sevenleriyle buluşuyor. Cağlayan Örge, Sarp Keskiner. Salih Nazım Peker ve John Brain'den oluşan topluluk genellikle blues'un arkaik formlan ile ilgileniyor ve altmış-yetmiş yıllık standartlan yeniden uyarlıyor. BUGÜN • İDOB'da saat 20.OO'de F. Cilea'nın 'Adriana LecouvTeur' adlı yapıtı izlenebilir. (251 10 23) • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 18.30'da Stravinsky'nin 'Firebird" adlı balesi videodan izlenebilir. (252 35 00) • tSTANBUL ŞEHİR TİY ATROLARI Haıbiye Cep Tiyatrosu'nda saat 15.00 ve 20.30'da 'Aynlık' adlı oyun izlenebilir. (240 77 20)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle