Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13OCAK1998SALI
12 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Evlilik üstiine ild kadın oyunuIstanbul Şehir Tiyatrolan'nın bu yıl-
ki oyunlan arasında "kadm sanatçı" için
yazılrruş, iki kısa, tek oyunculu yapıt
yer alıyor; "Ük EvHUk", Pavel NiHn'in
yazdığı, BelgiPaksoy'un Türkçeleştirdi-
ği, Ankara Devlet Tiyatrosu'nda yakJa-
şık on yıl önce Leyla Tecer'in sahnele-
diği, Beyhan Saran'ın yorumladığı
ödüllü bir Sovyet oyunu. "Münevver'in
Hasbıhali" ise "bizden" bir oyun. Ah-
met Nuri Sekizinci'nin yazmış olduğu,
Prof. Dr. İnci Enginün tarafından bulu-
nup gün yüzüne çıkanlmış bir yapıt. Şe-
hir Tiyatrolan yapımmda bu iki oyun,
birinden ötekine geçiş yapılacak biçim-
de gevşekçe bağlanmış.
"Dk Evfflik"in Tonya'sı. bir eski Os-
manlı e\ inin dekoru içınde "temizlikçi
kadın" kimliğiyle çıkıyor karşımıza.
Yadırgıyoruz. Tonya seyircinin varlığı-
ru fark edince önce şaşınyor. (Meğer sa-
lona zamanından önce alınmışız.) Son-
ra da hazır "seyirci" bulmuşken, bir yan-
dan bize gülünçlü/buruk öyküsünü an-
latıyor, bir yandan da salonu (dekoru)
dip köşe temizliyor.
Ergün Işddar'ın, Tonya'nın öyküsü-
ne görsel düzeyde eşlik eden sahne dü-
zeni için öngördüğü temel hareket örün-
tüsünü böylece "oda temizliği" oluştu-
ruyor. Bir kadın seyirci için "gerçekya-
şamdadurmadanyinelenen" tanıdıkve
zahmetli bir eylem. (Erkeklerin ise "o-
da temizlenmesi" işinin "seyircisi" ol-
maya bile dayanamadıklan yaygın bir
gerçek.) Oyunun kırkıncı dakikasma
ulaşıldığında, "kadın seyirci* olarak bir
yandan odanın gerçekten iyice temizle-
nip temizlenmediğine dikkat etmekten
bunalmış bir durumda, bir yandan da
sahnedeki sanatçının harcadığı fıziksel
çabanın getirdiği yorgunluğu kendi kol-
lannizda ve omuzlannızda da duyarak
oyunun noktalanma aşamasına gelmiş
oluyorsunuz.
Yönetmen Ergün Işıldar, özellikle tn-
giliz "yeni gerçekçi" oyunlarda sık sık
değerlendirilen; bulaşık, ütü, çamaşır,
yemek. temizlik gibi gündelik yaşamda-
ki "ritûd
n
lerin sahnede dramatik işle-
ve kavuşturulması anlayışını uygular-
ken, aynı zamanda oyunu tek başına gö-
türen sanatçıya "sözeT düzeyde dinlen-
me şansı tanımak, yalruzca "anlan"dan
oluşan oyunu, sahnede doğal bir hare-
ket tartımına oturtmak istemiş olmalı.
Bu sahne düzeni, seyirci için "bunalb-
cı" olsa da oyuncu için rahat bir yorum-
omris Incer 'Ilk Evlilik'te baştan sona usta işi bir yorum sergiliyor. Pavel Nilin'in kişisini
bütünüyle içselleştirebilmiş olmanın güveniyle, abartılı sahne hünerlerinin hiçbirine yüz
vermeden, incelikli ayırtılann belli belirsiz çizgilerinde bir duyarlıktan bir başkasına ulaşıyor.
Sanatçının çekim alanı içinde, "karakter"in dünyasında yaptığınız yolculuk, gidilmeye değer bir
yolculuğa dönüşüyor. Tomris İncer'le birlikte bir tbsen, bir Çehov, bir Tennessee Williams, bir
Harold Pinter yolculuğuna çıkma isteğini doğuruyor.
lama ortamı sunuyor.
Ancak sahne düzeni, temiziikçi kadı-
nın öyküsünün akışıyla örtüşmüyor.
Çünkü sahnede izlediğimiz kadını, öy-
küsünün son aşamasındaki kimliğiyle
tanıyoruz biz. Babasız çocuğunu büyü-
tebilmek için her türlü işte hafta sonla-
nnda bile çalışmak zorunda olan kadın
değıl karşımızdaki. Bir evi ve iyi kötü
bir arabası olan, görmüş geçirmiş bir
"antika tamircisi"nin kansı artık. Nasıl
olu>or da düzenli işinden arta kalan za-
manlarda da üç-beş kuruş daha kazan-
mak için kent dışındaki evini ve onun-
la yaşamını paylaşmak için bir araya ge-
len erkeği bırakıp, tiyatro dekoru temiz-
likçiliğine soyunuyor. Ev kadırunın gün-
delik "ritüeİ''ini kendi evinde, daha
"hanımca" bir edayla gerçekleştirse,
sahne düzeni daha çok çeşitlilik ve ayır-
tı kazanmayacak mı? Yönetmen neden
zorlama bir "dekor temizleyiciliği" fan-
tezisine kapılmış? Sırf iki oyunun tek
dekora indirgenmesi uğruna mı? Ya da
iki tek kişilik oyun ille de bütünlensin
diye mi? Bu gerekli mi? tkisi de "ka-
dın" izleğini süren, erkeklerin egemen
olduğu bir dünyada, yüreğinin gitmek
istediği doğrultuyla güdümlendiği doğ-
rultu arasında bocalayan, farklı sınıf ve
konumlardaki iki kadının dramını anlat-
mıyor mu?
"Ük EvfiKk", Sovyet rejiminin bütü-
nüyle sahip çıkmadığı, yoksul, eğjtim-
siz, sıradan bir köylü kadının, evlilik dı-
şı bir çocuk doğurmakla yaptığı yanlı-
şın bedelini ödeyişinin öyküsü. Sevdi-
ği delikanlıya inanmıştırkadın. Babasız
bir çocuğa sahip olmasını, ne işyerinde-
ki yöneticiler bağışlayacaktır ne de ya-
şamını adadığı çocuğun kendisi. Tüm
yol yordam bilmezliğine karşın yaşama
savaşını, saflıkla, ezilmişliğini doğal sa-
yarak, her türlü zorlamaya ve dışlama-
ya katlanarak, ama yüreğinde uçuşan
kelebeklerin alacalı bulacalı renkliliği-
ni soldurmadan sürdürecektir. Yaşama
sevinciyle mutsuzluğun kıl payı denge-
de tutularak sürdürüldüğü, sıradan bir
yaşam serüveni. Pavel Nilin'in yalın, a-
ma incelikli metnini izleyerek, buruk-
lukla mutluluk arasında bir yerlerde
noktalanıyor serüven...
Tomris tncer baştan sona usta işi bir
'20. yüzyıhn sanatçıları'
llstesiiMİe kadınlar unutuldu• The Times gazetesinin sanat
eleştirmenlerinden Richard Cork,
listede sadece kadınlann değil,
Avrupa ve Kuzey Amerika
kültürüne ait insanlann da yok
sayıldığına dikkat çekerken,
mimar ve fotoğrafçılann bu
listenin içinde yer almamış
olmasını eleştiriyor.
Kültür Servisi - BBC tarafından bir rad-
yo serisi olarak tasarlanan 20. yüzyıhn çı-
ğıraçan 100 sanatçısı ve yapıtı listesinde
sadece 10 ünlü ve başanlı kadına rastlan-
ması sanat çevreleri tarafindan şaşkınlık-
la karşılanıyor.
Listede Danıien Hirst var. Lucian Fre-
ud yok. Buster Keaton var, Charlie Chap-
lin yok. Jean Genet listede layık olduğu
yerde ama Jean Cocteau'nun izine rast-
lanmıyor. Listede yer alan on kadın ara-
suıda yazın dünyasının ünlü isimleri Do-
ris Lessing, Iris Murdoch ve Vırginia Wo-
otf. koreograf Martha Graham, heykeltı-
raş Barbara Hepworth, şair Sylvia Plath
ve Anna Akhmatova'nın adına rastlanı-
yor.
Yazdığı kitaplar ve kadın haklannı sa-
vunan fikirleriyle 20. yüzyılın kadınlan-
na farklı birbakış açısı getiren Simonede
Beauvoir'ın listede adının bulunmayışı ise
birçok kişı tarafından eleştiriliyor. Bu
eleştirilere yanıt veren yetkililerin cevabı
hayli ilginç; "Beauvoir, ne sanatsal ne de
kültürel bir isim. O, sadece polemikçi ve
feminist"
Aynca listede Damien Hirst'in yanı sı-
ra Matisse, Picasso ve Andy VVarhol gibi
isimlerin bulunması da dikkate değer ola-
rak nitelendiriliyor.
Listede birçok ünlü isme rasüaruyor
Listede yer alan bazı isimler ve yapıt-
lan şöyle; Anna Akhmatova 'Requiem',
Francis Bacon lnnocent Screams', Sa-
muel Beckett 'Godot'yu Beklerken', Al-
bertCamus 'The Outsider', Anton Chek-
hov 'Vişne Bahçesi', Salvador Dali'Bur-
ning Giraffe', Marcel Duchamp 'Founta-
in', VVîlliam Faulkner Ses ve Ofke', Fe-
derico Fellini 'Tatlı Hayat', Jean Genet
Balkon', GünterGrass 'The Tin Drum',
Ernest Hemingway 'Çanlar Kimin İçin
Çalıyor', Vassiiy Kandinsky 'Kompozis-
yon4',JamesJoyce Ulysses,D.H.Law-
rence "The Rainbovv', Henri Matisse 'Mü-
zik ve Dans', Piet Mondrian 'Gri, Mavi
ve Pembe Kompozisyon .
Geçen günlerde Kafka ve ünlü yapıtı
'Dönüşüm' ıle Radyo 3'te başlayan prog-
rarrun yaklaşık iki yıl sürmesi planlanıyor.
Listede olmayanlar Listede olanlar
Lucian Freud Damien Hirst
Simone de Beauvoir Vlrginia Woolf
ChariieChapün
Listede 20. yüzyılın büyük bestecileri-
ne yer verilmemiş olması ise, bu bölümün
ayn bir program olarak dinleyicilere su-
nulacağı şeklinde açıklanıyor yetkililer
tarafından. Programın adı ise şimdiden
belli: 'Sounding the Century'.
Buster Keaton
Oxford Üniversitesi profesörlerinden
John Care>' ve Jean Aitchison, yazar An-
tonia Bjatt ve sanat eleştirmeni Byran Ro-
bertson'dan oluşan seçici kurul tarafın-
dan bir panel sonucunda önce 600 kişiden
300 kişiye, daha sona da 300 kişiden 100
kişiye indirilen listeye BBC yapımcılan
sonuna kadar destek çıkıyorlar.
Yazar ve Booker Prize'ın seçici üyele-
rinden Makobn Bradbury, biraz aceleye
getirilerek, listede sadece yüzyılın erken
dönemine ait isimlere yer verildiğini söy-
lüyor.
Bradbury aynca liste için 1945 "ten son-
raki dönemin kapsamlı bir biçimde elden
geçirilerek daha iyi bir listenin yapılma-
sı gerektiğini de vurguluyor. Bradbury;
Ezra Pound, Ti>. Eliot, D.H. Lawrence ve
F. Scott Fıtzgerakl gibi önemli isimlerin
bulunduğu lısteyi onaylıyor fakat seçim
sonucunda sadece on kadının bulunması-
nıhayretlekarşılıyor. "Listede,H.G.WeBs
ve Rebecca West bile yer alırken, Simone
de Beauvoir'ın listenin dışında tutulması
hav li ilginç. Bana kahrsa, Caryl Churchill,
Margaret Atwood ve John Updike'ın da
listeye dahfl olması gerekjyordu."
Seçim çağdaş kültürden uzak
Malcolm Bradbury'nin dikkat çektığı
bir diğer nokta ise seçimin çağdaş kültür-
den özellikle de sinemadan uzak olması.
Sinema dünyasından listeye giren isimler
Ingmar Bergman, Luis Bunuel, Sergei Ei-
senstein, Federico Fellini, Jean-Luc Go-
dard. Alfred Hitchcock, Buster Keaton,
Laurence Olivier, Yasujiro Ozu, Saryajit
Ray,Jean Renoir, Konstanün Stanislavzky
ve Orson WeDes'le sınırlı. Bradbury liste-
nin orta zekâya sahip akademisyenler ta-
rafından hazırlandığım söylüyor.
The Times gazetesinin sanat eleştir-
menlerinden Richard Cork, listede sade-
ce kadınlann değil, Avrupa ve Kuzey
Amerika kültürüne ait insanlann da yok
sayıldığına dikkat çekerken, mimar ve fo-
toğrafçılann bu listenin içinde yer alma-
mış olmasını eleştiriyor.
a
Listede Ric-
hard Rogers varsa James Stirling veNor-
man Forsten'ın da olması gerek. 20. yüz-
yıhn fotoğraf sanatuıın doğduğu >üzyıl ol-
duğunu düşünürsek, listede sadece üç ta-
ne fotoğrafçı Lsminin yer alması son dere-
ce düşündürücü. Örneğin Bill Brandt'm
adına rastianmrvor."
Listede yer alan ve birçok tartışmayı da
beraberinde getiren isim ise Damien
Hirst. Listede yer alan isimlerden yüzde
sekseninin yaşamını yitirdiğini diğerleri-
nin ise 60 yaşını geçtiğini belirten eleştir-
menler, Hirst'in henüz hayatta ve 60 ya-
şın altında olmasına, üstelik bir şair bile
olmamasına karşın, hangi gerekçelerle
listeye girdiğini tartışıyorlar. Yazar ve Bo-
oker Prize seçici üyelerinden Susan HiD
ise, listede Hirst'in olup David Hock-
ney'in olmamasıru gülünç karşılıyor ve
ekîiyor: "Listeyi kimsenln ciddiye alaca-
ğuu sanmryorum."
yorum sergiliyor. Pavel Nilin'in kişisi-
ni bütünüyle içselleştirebilmiş olmanın
güveniyle, abartılı sahne hünerlerinin
hiçbirine yüz vermeden, incelikli ayır-
tılann belli belirsiz çizgilerinde bir du-
yarlıktan bir başkasına ulaşıyor. Sanat-
çının çekim alanı içinde, "karakter''in
dünyasında yaptığınız yolculuk, gidil-
meye değer bir yolculuğa dönüşüyor.
Tomris İncer'le birlikte bir tbsen,bir Çe-
hov, bir Tennessee \\TOiams, bir Harold
Pinteryolculuğuna çıkma isteğini doğu-
ruyor.
Mfinevver'in Hasbıhali
Sahnede gördüğümüz dekorun aslın-
da yüzyıl başında yazılmış bir yerli oyu-
nun, Ahmet Nuri Sekizinci'nin yarattı-
ğı Münevver'in yalısının denize bakan
bir odasmın dekoru olduğunu ilk oyun
noktalandığında anlıyoruz. Temiziikçi
kadının bize sunduğu "korsan
oyun"dur. "Asıl oyun" şimdi başlaya-
caktır.
Artık "Münevver'in Hasbıhali" oyu-
nunun ortamındayız. Münevver, Os-
manlı yüksek-orta sınıfmdan, el bebek
gül bebek büyütülmüş bir genç hanıme-
fendi. Onun derdi temiziikçi kadın gibi
(haşâ huzurdan) babasız bir çocuk do-
ğurmuş olmak, başkalannın kızgınlığı-
na ya da eleştirilerine hedef olmak, yok-
sunluklarla dolu bir yaşam içinde umar-
sız bir savaşım vermek değil. Onun der-
di genç yaşta dul kalmış olmak...
İşte bu noktada temiziikçi kadının ça-
resizliği ile Münevver'in çaresizliği il-
ginç bir biçimde örtüşüyor. Tonya, Sov-
yet toplumu koşullannda, eğitimsiz, sa-
hipsiz ve yoksul bir köylü olduğu için
zorluklan aşamazken, Münevver var-
lıklı, eğitimli, sahipli birkentli hanım ol-
masına karşın Osmanlı örf ve âdetleri-
nin
u
kadın namusu" bağlamındaki kı-
sıtlayıcılığı karşısında, yaşamın güzel-
liklerinden uzaklaşmak zorunda. İki
farklı kadın, iki farklı konum, ama ay-
nı özlem: Evlilik. Her ikisi için de iki ba-
kımdan çok önemli. Her şeyden önce
her ikisi de bir erkeğin ilgisini ve sevgi-
sini istiyor. Bu özlemlerinin "kadınsı"
yanı. Ancak işin bir de toplumsal yanı
var. "Ük EvliHk"teki kadın, bir erkeğin
kansı olunca aldatılmışlık, dışlanmış-
lık, eziyet ve yalnızlıkla sarmalanmış
yaşamında, uzun yıllar sonra ilk kez say-
gın ve güvenceli bir konuma gelecek.
Münevver ise genç yaşmda dul kalmak-
la itildiği "korunmah" top-
lumsal yalmzhktan sıynla-
rak yeniden yaşama katıla-
bilecek. Evlilik her ikisi için
de özgürlük ve esenliğe gi-
den tek yol. Bir toplumsal
zorunluluk. Erkek-egemen
dünyanın utancı... lkinci
oyunda, Ahmet Nuri Seki-
zinci'nin usta kaleminden
çıkma, ünlü oyuncu Kınar
Hanım için oluşturulmuş
Münevver kompozisyonu-
nun kıskacındayız. Genç
kadın yeniden evlenip ya-
şamın tadını doya doya çı-
karmak için yanıp tutuş-
makta.
Ancak yitirilen eşe bağlı
kalmak gibi "öğretilmiş"
bir erdemden sıynlmakta
da zorlanıyor. Çarpıcı bir
dramatik an. Onu istemeye
gelecekler. Bir elinde yeni
"talip"inin yolladığı mek-
tup ve fotoğraf, duvarda ise
ölmüş eşin resmi. Oyun,
Münevver'in söyleminde
somutlaşan bir "üçlü diya-
log" biçimtnde gelişiyor.
Yönetmen Engin Uludağ
sanatçı Hikmet Körmük-
çü'nün, durmadan yer de-
ğiştiren iki erkek fotoğra-
fıyla sürdürdüğü "hasbı-
hal"i, hareketli bir düzene
oturtarak, K.örmükçü'yü
gülmece yüklü jestlerle do-
natarak, geleneksel oyuncu-
luk özelliklerimizi de yansı-
tan, keyifli bir seyirlik oluş-
turmuş. Münevver, bir örf
ve âdetlerden yana, bir bas-
tınlmış isteklerini özgürlü-
ğe kavuşturmaktan yana
yalpalayan iç dünyasını
adım adım sergilerken, Os-
manlı hanımefendisi söyle-
minin en hoş dilsel özellik-
lerini sunduğu gibi "ham-
mefendi" kimliğinin mas-
kelediği "dişi"yi de tüm do-
ğallığıyla yansıtıyor.
Hikmet Körmükçü, bu
keyifli role iyi çalışmış. Ne
ki oynadığı rolden yeterin-
ce keyif almıyor gibi. San-
ki Münevver'i yeterince iç-
selleştirmemiş. Rolü dıştan
oynuyor. Oysa sahnede
önerrüi bir "karar anı" ya-
şanmakta. Genç kadın da
"oyunsu" bir yaklaşımla da
olsa "içtenük" ile "ildyüzlü-
lük" arasında bir ikilem ya-
şıyor. Münevver yorumun-
da, daha işveli bir tavır, kız-
gınlıkla sevecenlik, kararlı-
lıkla kararsızlık arasında
daha yumuşak, daha ayırtı-
lı geçişler anyor izleyici.
Genel olarak ise seyirci-
siyle sıcak bir iletişim ku-
ran, seyir tadı veren, insan
ve toplum duyarlılığına in-
celikle seslenen iki oyun var
karşımızda. lzleme zahme-
tine değen...
YAZI ODASI
SELtM İLERİ
Bir Roman Yazmak...
Son Duvar dergisinin aralık sayısında John
Fovvles ile gerçekleştirilmiş bir konuşmanın çevi-
risi yer alıyor. John Fovvles çok sevdiğim bir ro-
mancı.
Fransız Teğmenin Kadını'm önce birfilm olarak
izlemiştim, yıllar önce. Unutamadığım birfilm, unu-
tamadığım o filmlerden. Sonra romanı okudum.
Roman belki fılmden de etkileyiciydi.
Bu usta yazar şöyle diyor:
"(...) roman yazarken hep gizli bir iş yapıyor ol-
ma heyecanını duyuyorsunuz. Çünkü ne olacağı-
nı asla bilmiyorsunuz. Oysa kurgusal olmayan
eserterde ne söyleyeceğinize ilişkin fıkri baştan
beri taşıyorsunuz. Ve ben ne olursa olsun, plan-
lamaktan nefret ediyonım. Romanda hissettiğiniz
hahka bir duygu var: ilk taslağı yazma duygusu ki
bu, edebi deneyimler içinde en güzel olanıdır. An-
latıma başladığınızda bir sürü yol aynmı ve oiası-
lık, bir sürü fikir oluyor. Bu hahka bir şey. Edebi
deneyimler içinde en güzel olanı bu." (Mine Öz-
yurt çevirisi.)
Roman ve "gizli bir iş"... Çok hoşuma gitti.
Tanıdığım, tanıma mutluluğuna eriştiğim kimi ro-
mancılarımızın yazma yöntemlerini hatırlamaya
çalıştım. Gizli gizli izlemiş olmalıyım onlan...
Tanıdığım ilk romancı Halide Edib Adıvar'dı.
Son eseri Hayat Parçalan çoktan yayımlanmıştı o
zaman. Yaşlıydı Halide Edib Hanım. Yeni birroman
yazacağını, adının Azap Kapısı olacağını söytü-
yordu bu romanın.
Şimdi ayırt ediyorum: Halide Edib, belki de 'ad'
bulduktan sonra masa başına geçen romancılar-
dandı. Ama iddia edemiyorum: Dediğim gibi Ha-
lide Edib Hanım, hayli yaşlı, bense romanın ince-
liklerini kavrayamayacak kadar yeniyetmeydim.
Kemal Tahir, John Fovvles'ın tersine, roman ya-
zarken ille 'taslak' çıkarırdı. Köyün Kamburu'nu,
Yorgun Savaşçı'yı öyle mi yazmıştı, bilmiyorum.
Yalnız Devlet Ana'nın taslaklannı gördüm. Yıldız
Alacası adlı bir roman yazacaktı, koskocaman bir
plan çıkarmıştı, onu da gördüm.
Bölüm bölüm tasarlıyordu romanını Kemal Ta-
hir. Hangi bölümde neler yazılacağını, neler yazıl-
ması gerektiğini önceden planlıyordu. Böylece,
kurmak istediği dünyanın bir 'şema 'sını önceden
'görmeyi' yeğliyordu.
Bir başka usta romancımızın, Attilâ llhan'ın na-
sıl çahştığını iyi bilirim. Sordum, öğrendim: Attilâ
llhan, sabah erken saat bir sayfa yazarmış. O say-
fayı akşama kadar dinlendirip akşam da tekrar el-
den geçirirmiş. Imbikten geçe geçe roman örülü-
yor besbelli.
Oktay Rrfat'la tanışmadım, ama mektuplaştık.
Benim için görkemli birromandırS/r/<ad/nın Pen-
ceresinden. Oktay Rifat mektubunda o romanını
sezgilerinin eşliğinde yazdığını belirtiyordu. Bir 'du-
yuş' olarak belirmiş romanın kimi kişileri. Karan-
lıkta, pusta görmüş onlan Oktay Rifat.
Sonra duyumsamaya, onlan yaşamaya koyul-
muş...
Ama Bay Lear başka türlü yazılmıştır. Kitabı oku-
'yanlar'höhrlayacak: Oktay Rifat bu romanını bir
oturuşta, ara vermeksizin yazdığını, yazdıklarına
dönüp bakmadığını söyler. Hayli değişik bir yön-
tem.
Peride Celal'in de nasıl yazdığını iyi kötü bili-
yorum: Peride Hanım yıllarca... Evet-evet, bazan
yıllarca bekletiyor yazdıklarını. Bazan yanm bıra-
kıyor bir romanı. Nice zaman sonra yeniden ele alı-
yor. Bazan da bir romanı bırakıveriyor, günlerce,
aylarca.
Bir roman yazmak... Dünyanın en mutlu ve en
korkunç çalışması!
Bende roman hep 'billûrlaşma' anını gerektirir.
Taslak çıkarmam. Taslak çıkarmam da, daha tek
satırını yazmamışken, bütün romanı adeta 'görü-
rüm'. Görmek deyişim galiba yetersiz kalıyor. Tu-
haf bir şey bu: Romanı bütünüyle duyumsanm,
sanki yazılmış gibidir. sanki okumuşumdur o ro-
manı. Okunmuş, izi kalmış, süzülmüş bir şeydir. Ar-
tık ondan sonra 'yazma' mücadelesi başlar.
Sanki unutulmuş bir romandır da, siz onu yeni-
den hatırlatmak istersiniz. Ne var ki unutulmuş ro-
manı bir türlü bulamazsınız, nerede, ne zaman ya-
yımlanmıştır, kimyazmıştır... Bunlar hepsi silinmiş-
tir. Hatırladığınız güzel bir şeyler vardır ve sizin ka-
leme getirdikleriniz, çoğu kez, güzelliklerle bir tür-
lü uyum sağlamaz, çılgına dönersiniz...
Roman hayal kırıklığıdır. Roman yazmak çoğu
kez hayal kmklığıdır.
Roman yazmak yine de tek avutucudur, tek sı-
ğınak.
John Fovvles 'bir çeşit içsel sürgün' yargısına
vanyor. Dünyanın en güzel ve en acı içsel sürgü-
nü...
Takvimde İz Bırakan:
"Gelelim şu kitaba, Pervaneler'e. Ona nasıl baş-
layacağım? Ve ne olacak? Çok büyük bir itici güç
duymuyorum; hararet; sadece zorluktan ileri ge-
len bir baskı. O zaman neden yazmalı? Neden ya-
zı yazmalı? Her sabah küçük bir taslak hazırlıyo-
rum, eğlence olsun diye." Virginia VVootf, Bir Vâ-
zann Güncesi (Fatih Özgüven çevirisi), Oğlak Ya-
yınlan, 1995.
CHP, Nâzım Hikmett anıyor
• Kühür Servisi - CHP Kadıköy Gençlik Kolu,
doğumunun 92. yılında Nâzım Hikmet'i
düzenledikleri bir etkinlikle anacak. Nâzım Hikmet
Vakfi Yönetim Kurulu üyesı Aydın Hatipoğlu'nun
katılacağı anma töreni perşembe günü saat 19.00'da
CHP Kadıköy tlçe Merkezi'nde gerçekleştirilecek.
Etkinlik kapsamında Suat Akyol ve Ejder Kaya
müzik dinletisi de yer alıyor.
Tudu Nehir Dörtlüsü Andoıfda
• Kültür Servisi - Farklı müzikal tercihlere sahip
olan dört folk müzisyeninin oluşturduğu Tuzlu
Nehir Dörtlüsü bugün saat 23.30'da Andon'da
sevenleriyle buluşuyor. Cağlayan Örge, Sarp
Keskiner. Salih Nazım Peker ve John Brain'den
oluşan topluluk genellikle blues'un arkaik formlan
ile ilgileniyor ve altmış-yetmiş yıllık standartlan
yeniden uyarlıyor.
BUGÜN
• İDOB'da saat 20.OO'de F. Cilea'nın 'Adriana
LecouvTeur' adlı yapıtı izlenebilir. (251 10 23)
• AKSANAT'ta saat 12.30 ve 18.30'da
Stravinsky'nin 'Firebird" adlı balesi videodan
izlenebilir. (252 35 00)
• tSTANBUL ŞEHİR TİY ATROLARI Haıbiye
Cep Tiyatrosu'nda saat 15.00 ve 20.30'da 'Aynlık'
adlı oyun izlenebilir. (240 77 20)