Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 EYLÜL 1997 SALI
10 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YUKSEL
Bır ba\ram günü. Ka-
dınlar ve çocuklar, parlak
renklen bırbıriyle öpüştü-
ren geieneksel giysileri
içinde güz pusuna bürün-
müş Seul sokaklannı ışıtı-
yorlar. Herkes birbinne
gülümsüyor. Durup ko-
nuştuğunuzda. nasıl olu-
yorsa anlaşıyorsunuz. On-
lar Korece. sız Türkçe ya
da Ingılizce.. Kırk beş
mılyon nüfuslu Kore'nın,
geniş buharlaria örülmüş
on bir milyonluk başkenti
Seul'de bıle tüm devinim
güler yûzlü bir dinginlik
içinde gerçekleşıyor.
•'Dinginlik içinde devi-
nim" Kore kültürü bağla-
mında betimleyıcı bir
"anahtar"" anlatım. Batı
kültüründe boy atmış, "te-
peden bakmaya", "terbi-
yesizleşmeye'" teşne kibar-
İığın yapaylığının bılinci-
ne, Doğu kültürünü sere
serpe bır gıysiymişçesine
taşıyan Korelilenn doğal
incelığıy le karşılaşınca va-
nyorsunuz. Batılılann uy-
durduklan "•gizemli Uzak-
doğu" söyleninin gerisin-
de yalnızca "doğalnk" ya-
tıyor: toprakla, suyla. göz-
yüzüyle uyum... Bu uyu-
mu damarlannızda duyu-
yorsanız. hıç korkmadan
herkese gülümseyebilirsi-
niz artık...
Seul kentini ikiye bölen
de\ boyutlu Hangang Ir-
mağrnın üstüne kurulmuş
bir dolu köprüden. ikı ya-
nı gökdelenlerle kaplı ge-
niş bulvarlardan akan yo-
ğun trafık içinde bıle bir-
denbıre o vazgeçılmez
uyumugörebılirsiniz. Mo-
dern kentın kendı haline
bırakılmış bır tepesının ka-
tıksız yeşılınde uzanan bir
Buda tapınağı.
Nasıl oluyorsa. kılomet-
rekare boyutunda bır alana
Mğmmi!} olan bu tapınakta
ne modern kentın bıldıği-
mız güriiltüsü var, ne de
toprağın, yeşilın ve gökyü-
zünün uyumunu bozan
herhangı bırteknolojık gö-
rüntü Endüstn açısından
Dingudikteki devinim• Müzik, dans ve şarkı antik
geçmişinden bu yana Kore tiyatrosımun
vazgeçilmez öğeleri. Bir başka deyişle,
'dramatik olan', en az 'söz' kadar,
devinimde 'ses'te, 'söz'ün, 'ses'in
'devinim'in birlikte oluşturduğu
uyumda yakalanıyor.
'Ay Işıgmda Baekma Irmağı Boyunca'(üstte) ve Jang- gun'un 'Ayak Tırnaklan' (yanda) çağdaş Kore tiyatrosunun, 'dinginlikteki devinim'inden Od tdenim.
hızla gelışmekte olan. as-
gari ücretin bin dolar dola-
yında olduğu, yüzünü
ABD destekli kapitalizme
dönmüş bır toplumda bu-
lunduğunuzu unutuven-
yorsunuz.
Kadın erkek, geieneksel
ya da çağdaş giysili tüm
ınsanlarbirlıkte ıbadet edi-
yorlar tapınağın çeşitlı
alanlannda. Bizım nama-
zımıza çok benzer hareket-
lerle.
Kadınlann başlan bıle
ortülü değil. Tek kural ka-
palı ıbadet alanlannda
ayak çıkartmak. Tüm devi-
nim dinginlik içındedir.
Kent dışındaki vapayalnız
"ai ; KV^rıan ca gök-or-
man-toprak uyumunu gö-
zeten bir konumda yerleş-
tinlmiştir doğaya.
Uluslararası Tiyatro
Enstıtüsü'nün (ITI) 27.
Genel Kongresi'nin tiyat-
ro dolu beş gününü işte
böyle bir çevre tasanmı
içinde yaşadık. Türk eki-
binin başkanı RefikErdu-
ran, Hürya Nutku, ben ve
Uluslararası Tiyatro Eleş-
tirmenleri Birliği'nin
(AITC) Yönetim Kurulu
toplantısi ıçin gelen Zey-
nep OraL Bir yandan işi-
mizi yaptık, bir yandan da
Kore tiyatrosunu tarumaya
çalıştık. Seul'de ulusal ve
uluslararası düzeyde tam
beş tiyatro festivali yer alı-
yordu. Farklı türlerde beş
gösteri izleyebildim. Gele-
nekseliyle, çağdaşıyla...
Sahne disiplini
Müzık, dans ve şarkı an-
tık geçmişinden bu yana
Kore tiyatrosunun vazge-
çilmez öğeleri. Bir başka
deyişle, "dramatik olan",
en az "söz" kadar, devi-
nimde "ses"te, "söz"ün.
"ses"in "deviniın"in bir-
likte oluşturduğu uyumda
yakalanıyor. Yinelemeye
gerek yok, müzikte, şarkı-
da ve dansta egemen olan
öğe "dinginlikteki devi-
nim". Sahnede gösterilen
şiddet, coşku, tutku, acı ve
sevinç devinimleri hep
dinginlikle "karşılaştınla-
rak", dinginlik karşıtlığın-
da oluşturuyor etkı alanını.
Sahne sanatlanna tıpkı bi-
zim seyirlik geleneğimiz-
de olduğu gibi, benzetme-
cı (dramatik yoğunluğu
amaçlayan) değil, göster-
meci (oyunu "oyun" ola-
rak sunan) bir biçem ege-
men. Bu nedenle de oyun-
culuktaki jest. mımik vc
devinim kullanımı bızim-
kine çok benziyor.
Sahne disiplini açısın-
dan ise bizden çok önde
Kore tiyatrosu. Belli ki ti-
yatro eğitimi. bireysel di-
sıplin anlayışı, sanatçı ol-
mayı öğrenirken geçilen
yollar bizimkınden biraz
daha köklü. Bizden önde
olduklan bir başka alan da
tiyatro yapılan. Kusursuz
çağdaş teknikJerle donatıl-
mış onlarca salon, kusur-
suz tiyatro kompleksleri
içine yerleştirilmiş. Pınl
pırtl sanat merkezleri, ge-
lenekselden deneysele her
tür tiyatro için oyun alan-
lan özenle yerleştirilmiş
bu ınsan kaynayan, terte-
miz kentin dört bucağına.
Geieneksel gösteriler
Bizim "semah"ımız gi-
bi. Kore'de deritüellereda-
vai] gobienlcr ^.ıbalkesım
seyirlik geleneğinde yaşa-
tılıyor. Seul dışında bir ka-
sabanın, geçmişin bir
prensesınden kalma geie-
neksel Kore yapılanyla be-
zenmiş arazisinde, çayırda
ve yağmur altında Şaman
kökenli bır gösteri izliyo-
ruz. Orta Asya'yı ve Uzak-
doğu'yu uzun uzun, sabır-
la yaşıyoruz. Bizim "se-
man"ımız Anadolu sıcak-
lığını ve coşkusunu taşı-
yor. "Semah" yaşayan in-
sanın esenliğine, izlediği-
miz ritüel ıse msanın ölüm
sonrasındaki dinginliğine
yönelik.
Kore halk danslannı bi-
zim halk danslanmızın
dünya düzeyinde ön sırada
olduğunun bilınciyle izli-
yoruz. Sahneye kusursuz-
luk egemen. Çalanını bir
süre sonra sağır edip "kös"
dinleten, sahne merkezin-
dckı "dev davul"un eşli-
ğındeki gösteri Anadolu
duyarlığı için fazla sert
belki. ama büyüleyıci...
Çağdaş oyunlar
Kore, dans tiyatrosu,
Antonio
Tabucchi 'nin
anlatılan
ATİLLABİRKÎVE
Yaşamının son üç kışı-
nı Hındistancla geçıren
ve önümüzdekı kış ıçın
yolculuk hazırlıklanna
başlayan bir dostuma.
Antonio Tabucchi'nin
"Hint Gece Müziği"ni
okumasını salık vermış-
tim. Dostumun izlenımi
nettı: "Gördüğümü oku-
durn. Ne ise onu yazmış."
Önce doğal olarak kı-
taplanyla tanıştık Ta-
bucchi'nin: Münir H.
Göie'nin çevirisiyle,
"Hint Gece Müziği", "U-
fiık Çizgisi", "Requ-
iem"(Bır Sann), "Fer-
nando Pessoa'nm Son Cç
Günü (Bir Sayıklama)"
ve "Pereira İddia Edi-
yor". Şimdi ünlü ttalyan
yazann kendisiyle tanışma olanağını bul-
duk.
Kimilerine göre edebiyat metni bir yol-
dur. Okumak ise bu yolculuğa çıkıştır. Iz
sürmektir: Bu iz ashnda metnın izlek'in-
den başkası değildir. Bu yol genellikle ent-
rika ve serüvenlerle: bilinmezlikler ve fan-
tastik öğelerle doludur. Çözümü çetrefil
düğümlerle sürer gider.
Tabucchi'nin metinlerinde de böylesi-
ne bir "yol" izleği vardır. Bu. bir anlam-
da; Portekizli şa>r Fernando Pessoa ile za-
man zaman Portekiz (Lizbon) ızleğiyle ör-
tüşür.
"Hint Gece Müziğj"nde "kahramanm"
bir arkadaşını Hindistan'da arama yolcu-
luğu var. "Arama" ile "yol" bir kavram çif-
ti oluşturuyor. Eline gelen bölük pörçük
notlarla, olmadık, beklen-'
medik kişilerle iz sürüyor.
Kahramanın iz sürerkenki
yolculuğu, beklenmedik
olaylar, tuhaflıklar, Bom-
bay ve öteki kentlerin be-
timlemeleri ile olay örgüsü,
bu iz sürme çerçevesinde
kuruluyor. Her olay ve her
nesne ashnda bır şekilde
kahramanın arkadaşını bulmasıyla ilgili.
Yüzlerce insanın yattığı berbat bir hasta-
neden, bır mola yerindeki kahin garabete,
oradan bir manastıra kadar uzanan bir y-
ol çizgisi ve ılişkiler yumağı.
Bir yandan da bilinmedik bir yerin ya-
rattığı kaygılanma var: Kahramanda ve
doğal olarak okurda. Çoğunlukla gece ya-
pılan yolculuğun kahramanımızın karan-
lık ile kurduğu ilişki, öte yandan bılinmez-
lik ile kurulan bır başka ilişkıyi de sergi-
liyor. Tabiı bir Hındistan kavramı da var.
Yani Doğu. Metinde. Hındistan'ın gizler-
le dolu olduğu sık sık vurgulanıyor.
Sonunda, ashnda bu tür metinlerin so-
nu açıktır ve son diye bir şey zaten olamaz,
metnin kendı kendini yazdıgını fark eder-
sınız Aynı zamanda roman kahramanı-
mız bir başka biri olmuştur. Aranan kişi-
nin ta kendisidir. Doğu felsefesine gönder-
melerin yer aldığı kitapta, metin/'yazar!
okur'yazar ilişkisinde ince bir ironinin iz-
lerini bulmak da olanakhdır.
"UfukÇizgisi'' ise aynı kent içindeki bir
yolculuk, ama bir labirenti anımsatan bir
yolculuktur. Roman kahramanı morgda
çalışan hastabakıcı Spino'nun, bilinme-
dik bir ölünün kimliğini -geçmişini- sap-
tamasına yönelik bir yolculuk. Spino'nun
aynı kent içindeki yolculuğu, ipuçlan ve
birbirini izleyen giz'lerin çözümüyle ge-
lişir.
Bu kez, adı verilmemiş, ama belirlen-
miş bir kenttir (Cenova). Kent betimleme-
köklerinde de Portekizlilik var. "Hint Ge-
ce Müziği''nde de aranan adam bir Porte-
kizli ve yolculuk sırasında çeşitli Portekiz
öğelerine rastlıyoruz. Spinoza'nın, Tann
kavramına ilişkin açıklamalannda ge-
omerri ile bağ kurduğunu da biliyoruz. U-
fuk çizgisiyle ilgili geometrik alan tanımı
da ister istemez bizi Spinoza'ya götürüyor.
"Requiem"de de yola rastlıyoruz. Bur-
da da, "Ufiık Çngisi''ndeki gibi, bir kent
içinde yol alma var.
Yazar, metnin yazan ya da anlatıcı Liz-
bon'da yol alıyor. Düşsel bir yolculuk. Yaş-
lı bir şairle buluşacak. Belli ki şair Pessoa.
Yolculuk, bir günde, düş/'gerçek karşıtlığı
ve iç içe geçmişlik bağlamında sürüyor.
Geçmişe dönüşler, bilinçaltındaki, hatta
"genetik kahftakı izlerle sürüp gidiyor.
ntonio Tabucchi, bu akşam Alkazar Sineması'nda Rekin Teksoy'un yöneteceği
Sinema ve Edebiyat" konuhı oturuma katılacak. Daha sonra aynı adh kitabında Roberto
Faenza'nın sinemaya uyarladığı başrollerini Marcello Mastroianni ve Daniel Auteil'ün
paylaştığı "Pereira Iddia Ediyor" adh fılm gösterime sıaıulacak.
leri de bu yolculuk serüveni sırasrnda ya-
pılır. Bir kentin morgundan, limanına ka-
dar uzanır.
Bu kez yol serüveni daha da kaygı ve-
ricidir. Işin içinde polisiye bir olay vardır.
Nobadı'nin terörist bir grubun üyesi olma
olasıhğı yüksektir. Ama tüm bunlara kar-
şın ölümü bir giz'dir. Çünkü polisin değil,
kendi arkadaşlan tarafından vurulduğu sa-
nılmaktadır.
Eski bir fotoğraf ile ölünün üstünde çı-
kan eski bir ceketten sabırla yol alan Spi-
no gerçeğı aramaktadır.
Belki kısaca da olsa Spinoza'dan söz et-
mek gerekir. Tabucchi'nin yaşam öykü-
sünden, Portekiz edebiyatıyla denn bir şe-
kilde ilgilendiğini biliyoruz. Spinoza'nın
Kitabın alt başhgının "Bir Sann" olması
da bilinçaltındakilere bir gönderme olsa
gerek.
Bir günlük serüven sırasında başka bi-
rileri, tanıdıklar, yerler ve özellikle de ye-
me içme kültürünün baskın öğeleriyle kar-
şıhyoruz. Doğrudur; hiçbir yol, tekdüze
değildir; ne kadar ilk bakışta tekdüze gö-
rülsede...
"Fernando Pessoa'nm Son Üç Gû-
nü"nde de yine bir yolculuktan söz etmek
olanaklı. Metnin kendisinin yol ahnasını
bir yana bırakahm, her ne kadar şair has-
tane odasında yatıyorsa da biryolculuk iz-
leği var. Şairi ziyaret edenler, bizı o arîdan
bir an öncekı yolculuk eylemine götürü-
yor.
Pessoa'yı ziyaret edenler ise, -bir an-
lamda bir sorgülama vardır- AJvaro de
Campos. Albt'rto Caeiro, Ricardo Reis,
Bemardo Soares gıbı Portekizli şair ve ya-
zarlar. Ama bunlann, ashnda Pessoa'nın
takma adlan olduğunu; dahası Pessoa'nın
yarattığı edebiyat dünyasının kişilikJeri ol-
duğunu bilmem söylemeye gerek var mı?
Türkçe'de yayımlanan son romanı' 'Pe-
reira tddia Ediyor"da çok behrgin ohna-
makla birlikte yine bir yol almayı görüyo-
ruz: Salazardiktatörlüğü sırasında "düzen
suyuna" giden bir gazetede kültür sayfa-
sı yapan ve suya sabuna dokunmayan Pe-
reira'nuı yazı yazdırmak için ilişki kurdu-
ğu genci arama uğraşısını örnek verebili-
riz. Faşizrmn baskılan ve politik yaşamla
pek ilgilenmeyen Pereira'nın, komünist
gençle ilişki kurmasın-
dan sonra başlayan "de-
ğjşüni" ya da farkındah-
ğını da ashnda merinsel
bir "yol"a benzetebiliriz.
Tabucchi, metni öteki
metinlerinde olduğu gibi
-bu değişim serüvenini-
"yavaş yavaş örmekte-
dir". Genel olarak kitap-
lanna baktığımızda "dunı" bir kurgu söz
konusudur Tabucchi'de.
Antonio Tabucchi'nin anlatılan bizi,
giz'lerle dolu düşsel bir
K
yoJ-serfiveni"ne
çağınyor. Hem yol almak, hem de metnin
yolunu keşfetmeye uğraşmak: Edebiyatın
tadına vararak. Pessoa'nın dizeleriyle bi-
tirelim, "Tabucchi ülkesPndeki kısa yol-
culuğumuzu:
"Yolcular,yok:uluklar-buıılann her tür-
liisü!
Nice uluslan yeryüzünün! Nice uğ-
raşlar! Nice insanlar!
İnsanın hayabnı yöneltebileceği nice
değişik yönler
Ve sonunda her zaman, her zaman
aynı olan hayat."
müzık tiyatrosu ve drama-
tik tıyatro bağlamında son
derece lıberal biryaklaşım
içinde. "West Side Sto-
ry"den geieneksel öyküle-
n işleyen ulusal operaya
dek, bugün dünya düze-
yinde yer alan tüm tiyatro
yaklaşımlan Korelı (daha
doğrusu Seul'lü) sanatçı-
lar ve izleyıcilertarafindan
benimseniyor. Ancak te-
mel hedef, sahne sanatla-
nnda Kore kültüriinün
zenginliğinden yararlanan,
çağdaş bır kimlik edin-
mek. Bu nedenle, sahne
sanatlannın her alanında
"deneysellik" egemen. Öz-
gür ve yürekli deneyımler-
le, yabancılara "tşte çağ-
daş Kore tiyatrosu" dedir-
tecek bir bireşime ulaşıl-
maya çalışıhyor.
Bizde ve tüm dünyada
olduğu gibi Shakespeare
Kore'de de gündemde.
Orada olduğumuz günler-
de sergilenen üç Shakes-
peare oyunundan "Kral
Lear"i izledik. Göstenne-
ci biçeme dönüştürülmüş,
kukla tiyatrosuna özgü
minik tabÜolara bölünmüş,
"bütûn"ün dramatik yo-
ğunluğunu iletmektense,
"parça"mn görsel etkisini
oluşturmayı seçen, güldü-
rü öğelerine fazlaca yasla-
nan bir deneme. Yadırga-
dık.
Bize uzak bir deneme
"Ayısığında Baekme Ir-
mağı Boyunca" adlı oyun-
da ise orta halli bir kasaba-
nın insanlan sergileniyor-
du. "Keşanlı Aü Desta-
nı"nın dünyasındaydmız
önceleri. Ancak bir süre
sonra, sevinçle hüznün,
acıyla mutluluğun, kome-
diyle dramın iç içe geçtiği,
bize tanıdık bir ortamdan
gerçeküstücü bir ortama
geçiliyordu. Bir anne, geç-
miş yaşamında bir günah
işlemiş olan kızmın bu gü-
nahtan annması için, onu
tüm kasabanın kötülükten
annması için aracı kılıyor,
böylece kıza gelecek ya-
şamında temiz bir varhk
olma olanağı sağlıyordu.
Bizim duyarlığımıza
epeyce uzak, yinelemele-
re fazlaca yaslanan, fazla-
ca uzayıp giden bir dene-
me.
Aynı anda 15 oyun
"Jang-gun'un Ayak Tır-
naklan" ise neredeyse her
sözcüğünü anladığımız,
bizim köy oyunlanmıza
yalnız konusu ile değil,
göstermeci sahneleme
yaklaşımı, oyunculuk ve
devinim biçemiyle de çok
benzeyen bir sahne olayıy-
dı. Bir isim benzerliği ne-
deniyle, yanlışhkla askere
alınan ve yanhşlık düzel-
tilemeden telef olan ya-
şam dolu bir köylü gencin
dramı. Cehaleti, bürokra-
siyi, militarizmi acımasız-
ca eleştiren, trajik bir son-
la noktalanan bir Şvayk
öyküsü... Kuzey ve Güney
Kore arasındaki yeni geri-
hm nedeniyle de son dere-
ce güncel olan oyun, Kore
tiyatro gündeminin ön sı-
ralannda yer alıyor.
Seul'de aynı anda sergi-
lenmekte olan en az on beş
Kore oyunundan ızleyebil-
diğimiz üç örnek kuşku-
suz çağdaş Kore tiyatrosu
üstüne sağlam bir yargıya
varabilmek için yeterli de-
ğil. "Dinginlikte devi-
nim"den birkaç izlenim
yalnızca...
YAZI ODASI
SELİM tLERİ
Şimdi Neredeler?
Bu ara birkaç kez Küçük Sahne'ye gittım. Beyoğ-
lu'nun bu hırpalanmış, güzel tiyatrosu, sevgili Çol-
pan llhan'ın emeğiyle boyanıp annıyor.
Küçük Sahne'nin mermeri yorgun merdivenıni çı-
karken tuhaf oluyor insan, hele biz yaştakiler. Biz
yaştakilerin orada çok anısı var. Tiyatro sevdasında
Küçük Sahne'nin rolü nasıl yadsınır?!
Tam bunlan düşünürken 10 Ocak 1958 tarihli Ha-
yat mecmuasında -Hayat'a dergı denmezdi, ille
'mecmua'yd\ o-, koskoca iki sayfa, "Küçük Sahne-
ciler Şimdi Ne Yapıyor?" başlıklı röportajla karşılaş-
tım. Metafizik bir rastlaşmaydı sanki.
Şöyle başlıyor:
"Geçen seneye kadar Istanbul'da büyük bir ihti-
yacı karşılayan küçük bir sanatkâr topluluğu vardı:
Küçük Sahne Tiyatrosu. Bugün dağılmış bulunan
bu topluluğun elemanlan nerededir? Mecmuamız
hepimizin gönüllerinde yer etmış olan bu sanatkâr-
lan teker teker bulmuş ve bugünkü hayatlannın de-
koru içinde karşınıza çıkarmıştır."
İşte, birev dekorunda, benim sahnede hiç izleme-
diğim, ama ününü çok işıttiğim Heyecan Başaran.
O yıllarda Fareler ve İnsanlar'üak\, Kanlı Düğün'de-
ki kompozisyonlanyla çok beğenılmiş. Ne var kı He-
yecan Başaran, 1954'te evlenmiş, sahneden aynlmış.
Eşi ve iki çocuguyla birlikte Leventteki evinde yaşı-
yormuş...
Evet-evet; o yıllann öyle bır 'deyiş't vardı: Evlendi
ve sahneden aynldı... Evlenince sahneden nıye ayn-
lınıyordu?
Bir fotoğrafta ağabeyimiz Mücap Ofluoğlu, kulis
gibi bir yerde. Mücap Bey, Küçük Sahne'deki yılla-
nnda megerse hep kır saçlarla oynarmış, titrek se-
siyle baba rollenne çıkarmış. Röportajı gerçekleşti-
ren M. Bayraktar, onu öyle simsiyah saçlanyla kar-
şısındagörünceşaşınyor, gençliğine, enerjisine hay-
ran oluyor Mücap Bey'in.
Mücap Ofluoğlu, tiyatro kurmak hazırlıklan için-
deymiş. 120 kişilik bu tiyatronun adı 'Canlı Kuklalar
Tiyatrosu' olacakmış. Nefis bir roman adı...
Bir fotoğrafta, bu kez, Uğur Başaran. Levent'te-
ki evinde -levenfteki evler, goruyorsunuz, ısrarla
vurgulanıyor- Uğur Hanım eski albümleri kanştınyor,
bir fotoğraf tutuyor sağ elinde: Fotoğraf içinde fotoğ-
raf. O, bu sezon Muammer Karaca Tıyatrosu'nda
çalışmaya başlamış.
(Birden elbette Karaca Tiyatrosu. Muammer Ka-
raca'nın çok şükür pek çok oyununu izledim. Gül-
dürme ustası, dev aktördü.)
Hem aktör, hem şair, "komple sanatkâr" Cahit Ir-
gat, Küçük Sahne'nin temel direklerinden biriymiş.
Küçük Sahne'den sonra Istanbul'u da terk etmiş.
Bugün Ankara Devlet Tıyatrosu'nun kadrosunda ça-
lışmaktaymış...
Acaba diyorum, vefalı bir yayıncı çıkar da Cahit Ir-
gat'ın Geri Dönemezsin, Insan Kafesi romanlannı ye-
niden yayımlar mı?
Bir fotoğrafta Münir Özkul. Münir Özkul, Küçük
Sahne'nin ele avuca sığmaz aktörüymüş, komediîer-
de hareketli oyunuyla seyırcıyi günlük hayatın sıkın-
tılanndan kurtanrmış. O, arnk, ŞehırTiyatrosu'nun ak-
törü. Gönül Kaçanı Kovalar piyesinin provalannda
şimdi...
Bir fotoğrafta rahmetli Mümtaz Ener. Otuz yıllık
tecrübesiyle gelmiş Küçük Sahne'ye. Tiyatro dağı-
lınca "dublaj ve diyaloglaryapmakla" meşgul oluyor-
muş. Bu "diyaloglaryapmak" sözü bilmece gibi.
Nihayet bir fotoğrafta Sadri Alışık'la Çolpan llhan.
Onlar, Lâle Film Stüdyosu'nda BirŞoförün Gizli Def-
fen'ni seslendıriyorlar. Olanca gençliği, olanca güzel-
liğiyle Çolpan. "llerisi için çok şeyler vaat eden yeni
kabiliyetlerden'mş. Sadri Bey'se: "KüçükSahne'nin
bu esmerjönprömiyesi..." Sadri Bey, boyuna filmler
çeviriyormuş: Duvaklı Göl, Şeytan Mayası, Altın Ka-
fes...
Aziz dostum, ağabeyim Sadri Alışıktan 'ilk' Küçük
Sahne hikâyelerini kimbilir kaç kez dinledim. Küçük
Sahne'nin o yıllardaki kulisini kâğıt üstünde handiy-
seyaşatabilirim.
Öteki Küçük Sahne'lerin canlı tanığıyım. Kocaman
bir plaka var fuayede; emek vermiş oyunculann ad-
lan yazılı. Bir iki eksik söz konusu ama, var olan lis-
tede büyülemeye yetip artıyor. Küçük Sahne gerçek-
ten bir 'okul'du...
Küçük Sahne'ye gidiyorum dedim ya, dönüşte il-
le Balık Pazan'na uğruyorum. Balık Pazan hâlâ çok
güzel. Sebze, meyve tezgâhlannda sonbahar!
TaKvlmde iz Birakan:
"Evet, yattığımyerden açıkça gördüm.Aramik ko-
nuşmadı ve başını yana çevlrdi. Bu davranışı, saba-
ha karşı gördüğüm, fakat sonra unuttuğum birrüya-
yı anımsattı bana. Şimdi bu rüya son derece net
renkleriyle yeniden belirdi... AN Koritunç bir düştû
bu." Rober Haddeciyan. Tavan, Anadid Hazaryan
çevirisi, Telos Yayıncılık, 1997.
Yapı Kredi Sanat Festivali '97
BUCÜN
• Dmitri Hvorostovsky Şan Resitali saat 19.00'da
Atatürk Kültür Merkezi'nde yer alıyor.
Tango Pasion ve Sesteto Orkestrası saat 21.00'de
Açıkhava Tiyatrosu'nda izlenebilir.
YARIN
• Tango Pasion ve Sesteto Orkestrasısaat 21 OO'de
Açıkhava Tiyatrosu'nda izlenebilir.
BUGÜN
• TÜRK BALESİ'NtN 50., Carousel Alışveriş
Merkezi'nin 2. yıl kutlamalan kapsamında saat
14.00'te Efdal Gülbudak'ın Pandomun Gösterisi, saat
16.00'da Istanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılannın
'Beyaz' ve 'Gel Beni Bul' başlıkh gösterilen, saat
17.00'de Napohten Aryalar, saat 18.00'de Edward
Aris'den Akordeonla Ezgiler, saat 19.00'da Istanbul
Devlet Opera ve Balesi sanatçılannın 'Bayram Sabahı'
adh gösterileri izlenebilir.
• BEVOĞLUStNEMASIYazŞenligi kapsamında
'Köprü Üstü Âşıklan' gösterıliyor.
Lee'den rock müziğine destek
• Kültür Servisi - Bu yıl dördüncüsü Amsterdam'da
6-9 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek "Lee
Rock City Amsterdam '97"ye Türkiye'den 10 şanslı
kişi katılacak. Herhangi bir Lee üriinü alan ve
başvuru formunu dolduran herkesin katılabileceği
kampanya, 5 Ekim 1997 tarihinde son bulacak.
Çekiliş sonunda 10 şanslı kişi,"Lee Rock City
Amsterdam'97" kapsamında yapılacak tüm
etkinliklere katılmanın yanı sıra, 6 Kasım'da MTV
Avrupa Müzik Ödülleri törenim ve Spıce Girls ile
U2'nun konserlerini izleme şansını elde edecekler.