Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
-21 EYLÜL 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
KU$ BAKIŞI MEMET BAYDUR
SanatdemagojisiüstüneHer şey değişiyor ya, geriye dönüp
bakarsak "sanat" ve "sanatçı" kavram-
lannın da son yirmi yıl içinde bir deği-
, şime uğradığını görüyoruz. Sanatçı ol-
. manın pek bir matah olmadığı yıllar çok
L
geride kaldı. Saft Faik, Orhan Veli, Fık-
ret Mualla,Mübin Orhon,Kuzgım Acar
r
ve birçok diğenne benzeyen bir sanatçı
cinsıne rastlamıyoruz artık. Bohem ve
kelimenın olumhı anlamıyla amatörol-
duklan söylenebilir bu ustalann. Bir za-
manlar toplum, sanatçıdan hıçbir şey ta-
lep etmiyordu. Hapse atıp ışkenceden
geçirmezse; sûrgüne yollamazsa; ikti-
dara yakın tutup maaşa bağlamazsa, yö-
netimin de sanatçı ve yapıtıyla pek alıp
, vereceğı yoktu. Yapay da olsa bize özgü
bir burjuvazı palazlanmaya başlayınca
, işler değişti. Kıyısından köşesinden bir
r
sanat tûketımi başlayınca, önce eski us-
talann yapıtlan baş tacı edildi. Evropa
f
ile turistik ve tecimsel bağlanmız arttık-
r
ça daha modern olanlara yöneldi alıcı-
_ lar. Yalnızca bizde değil dünyanın birçok
^.yerinde degişiyordu "sanat" ve "sanat-
çı" kavramı.
Işte eğitimsız, yeteneksiz, esinsiz ve
r
deneyimsiz kişilerin kendilerini "sanat-
~qF olarak sunmalan bu döneme rastlı-
yor. Bu kişilerin dünyanın çoğu yerinde
,ve bizım ülkede de sanat iktidannda ol-
duklannı görüyoruz artık. Elbette sö-
• züm üstüne ahnanlaradır! Gerçek sanat-
çılara değil.
•
Film yapmanın yerini "Video Art" al-
. dı ömeğın. Tiyatro'nun yenni "Perfor-
mance". Heykel yerine "Enstalasyon"
. yani yeriestinne yapılıyor. Postmoder-
'nizm ve Post- Postmodemizm günleri,
altına hücumu anımsatan bir kavramsal
sanata hücum ve yer kapma yanşıdır gi-
r diyor. Bu arada ömeğin önce resim ala-
"nında Miro, Kiee, Duchamp, Picabia,
Miro, Klee, Buchamp, Picabia, Donnard, Matisse gibi birbirine benzemez ustalann adlan gerektiği kadar bile anıfanaz oMu.
Bonnard, Matisse gibi birbirine benze-
mez ustalann adlan gerektiği kadar bi-
le anılmaz oldu aynı çevrelerde. Bu 'ye-
niartiziik' firsatı, bu yan-sanatdunımu
ilginç bir ortam yarattı. Artık derin bir
cehaletle beslenen; disiplınli çalışmadan
ve bilgiye dayalı yetenekten tümüyle
annnuş bazı kişiler 'iradegücüyle' sanat-
çı konumunayerleşebilıyorlar. Azimle...
•
Bundan böyle, utanç duygusu olma-
yan herkes, sahneye çıkıp birbiriyle hiç-
bir ihşkisı olmayan birçok sözü, birçok
ilintisiz hareketle "yaşama geçirir" ve
yaptığı ışe "performans" diyebilir.
Oyun yazan David Mamet, bu konu üze-
rine kaleme aldıgı enfes bir denemesin-
de, yeni artiz'in topluma önerdiği anlaş-
mayı bir çeşıt faşizm olarak niteliyor:
Ben.sanatçı olarak, sanat'ı normtardan,
lasıtlamalardan, zincirlerinden ve en
önemlisi, geçınişinden kurtanyonım.Sa-
nat normsuz, lasrtsız ve geçmişsiz otana-
hdır diyor yeni artiz.
Bu yapıtlarda ve kişilerde toplumda-
ki ahlaksal çözülmenin ve çürümenin
ipuçlannı aramak biraz abartılı olur gi-
bime geliyor. Öte yandan toplumsal ve
kişisel meselelere yaklaşımlanmız
olumsuz anlamda basitleşiyorsa, bu ki-
şilere ve "yapıtianna" da dikkatle bak-
mak ve toplumla ilişkilerini daha iyi çö-
zümlemek gerekiyor.
Bir Fransız, bir Türk fld öğrenciyle
söyleşiyorduk geçenlerde. Sinema sev-
diklerini söylediler. Kulaklanm dikildi
hemen, Kubrick'ın, FuU Metal Jac-
ket'ini görmüştüm geçen hafta. Ondan
söz etmek istedim. Berbatü dediler, ya-
nsında çıkmışlar sinemadan. Bergman?
Berbat Godard?Anlamsız. Bunud? Es-
kimiş. Kimseleri beğendiremiyordum
arkadaşlara. Pekı sizce kimlerdir büyük
yönetmenler diye sordum. Dört isim
saydılar soluk almadan. Önce Quentin
Tarantino ve Luc Bessoa Ardından Rid-
ley Scottve Alan Parker. Şiir okumuyor.
pop dışında müzikle ilgilenmiyor, bana
da eğlendirici bir küçümsemeyle bakı-
yordîı bu arkadaşlar. Paris'te öğrenciy-
diler, ama tstanbul'da, New York'ta ya da
Londra'da öğrenci de olabilirlerdi. Bir
sanatçının özgün sesi ya da bir toplu-
mun kendine özgü "içsesi" ilgilendirmi-
yordu onlan. Tarantino'yu ya da Bes-
son'u sanatçı ya da yeni sanatçı konumu-
na büyük bir özgüvenle yerleştinneleri
kolaylaşıyordu böylece.
Sözde sanatın sanat olmadığını bir an
olsun unutmamak gerekiyor.
•
Bunlan yazıyorum ama aklımm bir
köşesinden de itirazlar yükseliyoı. iyi a-
ma kim karar veTecek neyin iyi sanat,
gerçek sanat olduğuna? Kitleler mi?
Hazlitt, kitlelerin sizi anlamasınm çok
kolay olduğunu yazmış. "Bütünyapma-
nız gereken, sizin de kitielerie aniaşma-
mzdır." Demagojının kitleler üstündeki
etkisi ve başansı bu anlaşmadan kay-
naklanıyor. Kitielerie sözde sanatçının
arasındaki anlaşmadan. Televizyonla
sözde sanatçının arasındaki anlaşmadan.
San basınla sözde sanatçı arasındaki an-
laşmadan.
Ne gerekiyor öyleyse? Eğitim.
Duyarlık eğitımi.
Tank Akan'ın son filmi, Ali Özgentürk'ün yönettiği 'Mektup' gösterime giriyor
6
Kameradl
seyırcıyı
yakahyo• "Mektup"tan çok hoşnut ve umutlu
Tank Akan. Kariyerindeki en üst
düzeydeki filmlerinden biri olarak
nitelendiriyor. Yönetmen-oyuncu
işbirliği artık iyice olgunlaşıyor bu
filmde. Hem Ali Özgentürk'teki hem
de Tank Akan'daki değişim, "aynı
kafadaki" ikilinin birlikteliği" uyumla
yansıyor "Mektup"a.
HANDAN ŞENKOKEN
48 yaşında. Ama "zaman zaman öy-
le bir küçülüyor kL."
Arayışını sürdürüyor, ideallerini yi-
tirmeden. Üzerinde müthiş bir yorgunluk
var, hem mesleki hem de fiziksel. 20 ya-
şından bu yana sinemanın içinde. Gece
gündüz, setten sete koşuşturmaktan do-
layı gerçekten yorgun. Geçmışıni sorgu-
ladıgında hesabını veremeyeceğı hiçbir
şey yok. Bugün, sorunu, sıkıntısı olma-
dığı gibi. Artık sessizlik, sakinlik istıyor.
Yine hedeflen var gerçekleştirmek iste-
diği. Başardığı zaman mutlu. Hep "setin
kokusunu özlüyor." Film yapmadığı za-
man "bunahma giriyoıf Sinema, yaşamı.
Film yaptığında mutlu oluyor! Ölene dek
film yapmak istıyor, bu mutluluğu sür-
dürebilmek için. 70 yaşına dek 6-7 film
daha yaparsa mutlu olacak, en azından
ruh sağlığını koruyacak. Parayı umursa-
mıyor, ruh sağlığı çok daha önemli. Bu
nedenle ismini ve kendini eritmek yeri-
ne, "geiecek olan smema"da var olma dü-
şüncesinde.
Tank Akan'ın son mutluluğu "Mek-
tup". AH Özgentürk'ün yönettiği "Mek-
tup"tan çok hoşnut ve umutlu. tzlediği
için rahatlıkla senaryo ve çekim aşama-
sındaki duygulannın, düşüncelerininçok
üstüne çıktığını belirttıği film, "çok gü-
zel bir roman" ona göre, "defalarca izie-
necek ve birçok şey keşfedflecek»" Kari-
yenndeki en üst düzeydeki filmlerden
biri, kendisini aştığı. "Böyle belH başh
fümkrim benim çokazdır, Yol. Sürü, Ma-
den gibL" Senaryoyu okuduğunda kolay
bulduğu rol, çalışmalara girdiğinde ürkü-
tüyor onu. Ragıp, şu ana dek en çok zor-
landığı rol belki de. Ama çok dikkatli ve
titiz biçimde yazılmış senaryoda sözcük-
lere gizlenmiş öykünün içine giriveriyor,
film başladığında. Yakalıyor rolünü. Çe-
kim sürecinde ekiple birlikte duygulan
da yükselmeye başlıyor ve "çok büyük
birfam"yaptığınıhissediyor. 1986'daki
"Su da Yanar"dan sonra bu kez yönet-
men-oyuncu işbirliği artık iyice olgunla-
şıyor "Mektup"ta. Hem Ali Özgen-
türk'teki hem de Tank Akan'daki deği-
şim, "aynı kafadaki" ikilinin birlikteliği
uyumla yansıyor filme.
1970'ten 1975 yılına dek "kartpostal
çocuğu", "Yeşflçam'uı yakışıkh oyuncu-
su" olarak "sinemaji öğrenen" Tank
Akan, sonra yaşamında hep koyduğu he-
defler doğrultusunda "sosyal içeriM" ve
"poütik" nitelikli Fılmlere yönelerek bü-
yük bir değişim gösterdi. Yıllarca sürek-
li kendini aşarak, yenileyerek çok bilinç-
li biçimde çizgisini yükseltti. Hiç yılma-
dan, ödün vermeden, baskılara boyun eğ-
meden, cesurca ve kararlı. "Salon film-
lerinden bıktığında, ayaklan yere basan
gerçek bir kişi olmaya karar verdiğinde,
konulan ambargoyu "ilk ciddi" filmini
Anadolu'ya kendisı dağıtarak yok etti.
Bu dönemeçte Vasıf Öngören'den oyun-
culuğu öğrendı.
Artık Ertem EğUmez'den öğrendiği
sinemanın teknığini de çok iyi biliyor.
"Komedi salon filmlerinde tekniği çok
güzel ka\Tadım. Çünkü bir plan 30 sani-
düğümü bflryorum."
Olgunluk, yaşamdan biriktirdikleriy-
le oyunculuğuna da yansıyor. Bundan
sonrası ise hpkı 100 metre koşusunda sü-
rekli kınlması gereken rekor gibi...
Oyunculuğunun yanısıra verdiği kav-
gada. Türk sineması için, özgürlük için,
demokrasi için savaştı hep. 1978'de tanış-
tığı YdmazGüney'in dostluğu ve yaratı-
cılığı etkıledı onu. Sanatçı kişiliğinin
önüne politikayı geçirmemeye çaba gös-
terdi ve Türkıye'de bir sanatçının sorum-
luluğunu asla unutmadı.
"Yol" filminden sonra 1981 'de gittigi
Almanya'daki ödül töreninde yaptığı ko-
nuşmadan ötürü, yurda dönüşünde tu-
tuklandı. Siyasi Şube, Gayrettepe ve bir
sürü olay... "Yaşanumdagöremeyeceğim
denli bir zengmlik yaşadım aktör olarak.
Kitaptan okuyarak, arkadaşiarla konu-
şarak edinilecek bir zenginlik değil. Çok
liyor. Avrupa'dan ya da ynrtiçinden çok
büyük yardımla. Cebinden hiç para koy-
madan şansını deni\or. Para geri dönme-
se bile film yapılmıs oluyor. Ama bir da-
ha soluk alabuir mi bilmem-."
Sinemada fihn azalmca, yıllardır ta-
sarladığı bir işe, belgesel yapmaya giri-
şiyor. Gerçekten çok inanarak üstlendi-
ği bu projeye büyük bir umutla, istekle
girmesine karşın "başaranuyor!" Başa-
nsızhktan öte, ınanılmaz ilgisızlik ve
suçlamalarla yaşamında "ençoküzüldü-
ğü" olaya dönüşüyor "Antika Talanı"
"Amacnnız, bu belgeseUerde hem Tür-
kh'e'nin tarihi eserlerini gün ışığına çı-
karmak hem de biraz olsun gözlerin on-
lara çevrflmesini sağlamako. SUDUCUIU-
ğu yaparsam acaba insanlar seyreder mi
diye düşündük. Kameranm önüne geç-
meyebUirdim de. Aynca bu belgeseileri
yurtdışuda satantk, yabana şirketleıie
• Mektup, defalarca izlenecek ve bir çok şey keşfedilecek
çok güzel bir film. Ragıp, şu ana dek en çok zorlandığım
rollerden biri. Çok büyük bir film yaptık.
• Kameranm önündeyken yakın planım denk düşerse, orada
kameranın içersinde negatifi yediğimi hissederim! Negatif
seyircidir. Orada en yüksek noktasına kadar çıktığımı her
şeyimle hissediyorum. Bu da müthiş keyif, zevk verir bana.
ye ise bundan sonra gelecek 30 sani>elik
planı birbirine bağlamak çok önemli. Bu
30 saniyeyi çekmek için bir saat uğraşır-
sın. Aradan 5 saat geçtikten sonra aynı
ruh haüne başlamak gerek. Bu beDi bir
tekniktir; ışığnla, kamerayla, mizansen-
le kafandaki ilk 30 saniye ve miKonlarca
gelecek 20'şer, 10'ar saniyeleri birbirine
bağlama yöntemini çok iyi btliyorum.
Kameranın önündeyken, senaryoda-
ld en yüksektiğin ya da en alt noktaday-
ken yakın planım denk düşerse, orada
kameranm içerisinde negatifi yediğimi
hissederim! Negatif, seyircidir. Orada en
yüksek noktasına kadar çıktığımı her şe-
yimle hissediyorum. Bu da müthiş keyif,
zevk verir bana. Yıllarca bunu denedüın,
yapnm, kendimi eleştirdim, araşördım_
Bu karmakanşık sistemi yıllar sonra çöz-
önemh' bir zenginlik kaynağı oldu benim
için. Ama çok da şey verdim. Mihonlar-
ca insan yaşadı bunlan Türkiye"de, üste-
lik çok daha ağırlannı. Ama bir ülkenin
sanatçısına bunlar yapıhyorsa, demek ki
normal insana neler yapılıyor?"
Sinema, artık eskisi gibi değil. Ancak
iki yıl aradan sonra yeniden bir film ya-
pabıldi. Artık seçicı. Üstelik geçimini de
sinemadan sağlamıyor. .\ma özlüyor se-
tin kokusunu. "Kabtolar. tşıklar, çabşan
insanlann soluğu, kokusu... Setbaşka bir
şeydir! Ah bir film olsa da İstanbul dışı-
na çıksam dryorum." Türk sinemasından
hâlâ umutlu. Ancak Türkiye'de enflas-
yon durmadıgı sürece sinema sanayisinin
hareket etmesıne olanak olmadığını dü-
şünüyor. "Bütünmeseleenflasyonatak}-
hp kabyor. Bunu çok az prodüktör aşabi-
Film F'nin ilişkisini sağlamak ve uzun
metrajlı filmler yapmak istiyorduk. Hiç-
birini başaramadık.
Türkiye'nin en büyük maüyedi belge-
selini çektik. Yaklaşık 600 bin dolar har-
cadık. Bunun 60 bin dolannı ben cebim-
den koydum. Bitirmek, de\1ete teslim et-
mek mecburiyetindeydik. Belgeselle pa-
ra kazanılmayacağının bifincindeyim.
Yurtdışı flişldleri iyi gköyor ama Türki-
ye'de hiçbir karşüığını abunadL Cumhur-
başkanı Köşk'te bir resepsiyon verdi bi-
ze, o kadar!
O kadar zor yapük ki bu filmL. Yusuf
Kurçenlı ile iki yıl gecemizi gündüzümü-
ze katok. tki yıîda ben oyunculuk karşı-
hğı 1 mflyar 200 bin lira -her bölüm için
600 müyoo- Yusuf ise 1 miryar lira akL
Çefcfcn sftrtdfee 24 ays *
ğeri karşılanmadL tnsanm umudu kınb-
yor. Efes Pflsen ve Opel'in dışında hiç
künse yardıma obnadı. Bu çok acı bir o-
lay. Her yere para saçan holdingler böy-
le bir projeye asla sjcak bakmryoriar.
Be%eseli hiçbirtetevizyon kanahna s*-
tamadık. TRT, arşrvindeki 30 saniyetik
bir görüntü için o zamamn parasıyia 400
milyon lira istedL Belgeseli de 60 mflyon
liraya saün alacağını beUıtti. Sonunda
atv'ye verdik, 100 müyon liraya. Bir pa-
zar günü öğleden sonra hiç duyurmadan
gösterdiler."
Seyirci, büyük bir sevgi ve saygı bes-
liyor Tank Akan'a. Bundan çok duygu-
lanıyor. tçindeki "keşke"ler çoğalıyor.
Televizyonda sürekli gösterilen 1975 ön-
cesi fihnlerinden rahatsız değil. Hiç bir
zaman da olmadı. Çünkü seyirci "o Ta-
nk ile öbür Tank"ın aynmında. "Bir sa-
natçı olarak bu ilgryle,sevgiyk ayakta du-
ru>'onını." Çizgisı net ve tutarh. Yaşamı
da toplumda yarattığı ımgeye ters düşme-
yenlerden. Lisede okuduğu okul, şimdi
onun okulu. "Çok güzel bir okiuiım var,
öğretmenkrim çok iyi. Düşünen bir ço-
cuk yetiştiriliyor burada. 6 yıkhr mezun
veriyorum,yüzde 9O'ı düşündüğüm tarz-
da çocuklar çıkıyor. Bundan da müthiş
muduyum, çok muduyum!" Yeni çalış-
ma olarak Reis Çeiik'in "Hoşçakal Ya-
nn"ı var. Ancak önce DenizGezmiş. son-
ra da Halit Çetenk olarak önerilen roller
konusunda kararsız. "Deniz'i mutiaka 21
yaşında gencecik bir insanın oynaması
gerektiğini düşünüyorum. Bu oünazsa,
film yara ahr.zedekmr.Böyle birzedelen-
meye yardıracı ohnak istemiyonım."
1961'de, lise l'e geçtiği yıl Bakır-
köy'e geldığinde, sabahlara dek dolaşan
bir "çete(!)''nin serseri çocuklanndandı.
Hepsi liseden atılmıştı, bir tek o okuyor-
du. Çünkü hedefi vardı; mühendis ola-
caktı. Bu "serseriBk" yıllannda "yaşa-
mm her türlü rengi"ni yaşadı. Sonunda
mühendis olmasa da gazetecilik okulu-
nu bitırdi ve bir rastlantıyla sinemaya
başladı Tank Üregil'den Tank Akan'ı
yarattı. Başansının anahtan hep öz-
denetimli olmasında. Uzun süredir bir
kitap yazıyor. Içeriği sır. Belki de bu top-
lumda Tank Akan olmanın bedelini an-
fotacakbize.
Ute Lemper bu kez
'Chicago' müzikalinde
• Emma
ThOmpSOn ve VVUlem
Dafoe farklı bir aşk
öyküsünün
kahramanlannı
canlandırmak için
birlikte kamera karşısma
geçtiler. Rus yönetmen
Yuri Kara'nın ımzasını
taşıyan "Space Flight
Has a Price" isimli
filmde Thompson-
Willem çifti arasında
yaşanan aşk, yolculuk
halindeki bir uzay
gemisinde geçiyor.
• Mlrsad
Pulivatra, •
başkanlığını yaptığı
Saraybosna Film
Festivali ile sinemanın
bu şehirde yeniden
doğmasını sağladıklannı
behrttı. Bu ay savaştan
sonraki 3. yaşını
kutlayan festival, sinema
salonlannın teknik
yetersizliklerine karşın
uluslararası bir boyuta
ulaşabildi.
• Stephen Fry.
dünya edebiyatınm
önemli isimlerinden
birini canlandınnak için
setlere döndü.
Yönetmenliğini Brtan
Gilbert'ın üstlendiği
filmde Fry, trlandalı şair
ve oyun yazan Oscar
Wüde rolünde
izleyicinin karşısına
çıkmaya hazırlanıyor.
• Londra orls Caz
Festivali bu yıl 7-16
kasım tarihleri arasmda
gerçekleştİFİlecek.
Festivale aralannda
Coltrane dörtlüsünün
piyanisti McCoy Tyner,
Art Ensembte of
Chicago. ünlü gitaristler
Larry ÇoryeD ve Bireü
Lagrene. Nildd Yeoh's
Infinitum. New Yorklu
pıyamst Fred Hersch ve
bir ikili olarak Joachim
Kuhn ile Ornette
Coieman'ında
bulunduğu önemli
isimler konuk olacak.
• Peter
Lindb0ffl'in geçen yıl
Tokyo'da sergilenen ve
bir ay içinde 44bin kışi
tarafindan ziyaret edilen
"Models-Images of
Womenr
başlıklı sergisi
Berlin'de açıldı.
• Frankftırt Kitap
Fuari için 300 bin
kitap, magazin, harita,
multi medya yapıtlan
ve sanat eserleri bir
araya gelecek.
Elam aymda
düzenlenmekte olan
fuann bu yılki teması
Portekiz.
• İnglliz
Sahneleri
tiyatro sezonunu açıyor.
Sezonun önemli
oyunlanndan birisi,
yönetmenliğini Peter
Brook'un yaptığı bir
Samuel Beckett
uyarlaması. "Oh Les
Beaux Jours" isimli
oyunda başroi Natasha
Perry'nin. Sezonda
dikkati çeken bir dığer
eser de İbm
Stoppard'ın yeni
çalışması "The
Invention of Love".
Oyunun yönetmeni
Rkrhard Eyre Ünlü
oyuncu Ian McKeflen
ise bu sezon Trevor
Nunn'ın yönettiği iki
ayn eserde başrolü
üstleniyor "An Enemy
of the People" ve
"Peter Pan". izleyicinin
büyük heyecanla
bekledıği yapımlann
başında da şüphesiz bir
Broadway müzikali
olan "Chicago" geliyor.
Chicago'nun
başrolünde ise Ute
Lemper var.
• salvador Dall'mn
Italyan Albaretto
ailesinin elinde bulunan
ve şimdiye dek hiç
sergilenmemış yapıtlan,
suluboya ve kitap kapağı
resimleri 2 kasıma dek
Belçıka 'da sergilemyor.
• Richard Lamb'm
"Mussolını and The
English" isimli yeni
kitabı çıktı. Savaş ve
politika yazan Lamb, bu
kitabında Mussolini'nin
tkinci Dünya Savaşı'na
girme karannda
fngiltere'nin ne kadar
etkilı olduğunu
tartışıyor. Lamb, kıtabım
hazırlarken, şimdiye
kadar su yüzüne
çıkmamış belgelerden
ve Mussolini'nin
sırdaşı Margherita
Sarfatti'nin yalnız
Amerika'da yayımlanan
Mussollini
biyografısinden
yararlanmış.
• Antonio
Banderas,
Fılmınde Che'yi
canlandırdıktan sonra
şimdi de Meksikalı
kahraman Zorro rolüyle
izleyicinin karşısına
çıkmaya hazırlanıyor.
Adını ilk olarak Pedro
Ahnodovar fılmleriyle
djıyuran( Banderas'ın bu
yeni çalışmasının ismi
"The Mask of Zorro".
Yapımcılığını Steven .
Spielberg'ün üstlendiği
filmin yönetmeni ise
Vlartin CampbeD.
• Nastassja
KİnSkİ'nin eski eşi,
yapımcı Ibrahim A.
Moussa. Paris'te
sevgılisi Prenses Diana
ile birlikte geçirdiği
trafik kazasında
yaşamını yitiren Dodi El
Fayed'in ölümünden
sonra hissettiklerini
farklı bir biçimde
kamuoyuna açıkladı.
Moussa, haftalık
Amerikan dergisi
Variety'e verdiği tam
sayfahk ilanda olaydan
duyduğu büyük
üzünrüyü dile getirdi.
• Jeff Buckley'in
yeni albümü
önümüzdeki günlerde
piyasaya sürülecek.
Albümde "Nightmares
by the Sea" ve "The Sea
and The Sky is a
Landfill" gibi yeni
parçalar yer alacak.
• Sly & RObbie yeni
albümlen ""Fnends"de
Sımply Red ile birlikte
çahşacak. Sly & Robbie
müzik dünyasının en iyi
ritm topluluklanndan
biri olarak tanımlanıyor.
• Jim Morrison un
eşi için yazdığı ancak
hiçbir kaydında yer
almayan "Orange
County Suite" isimli
parçası. orijinal demolar
vel970yılında"Of
Wight Festivali"inde
verdiği konserden
parçalar "Elektra"
isimli bir albümde bir
araya geliyor. Albüm
önümüzdeki aylarda
piyasaya sürülecek.
• Billy
MacKenzie'nin
ölümünün ardından ilk
kez eski paçalannı bir
araya getiren bir albüm
piyasaya çıkacak.
Cocteau Twins' Simon
Raymonde, Giles Hall
ve sanatçının birlikte
çalıştığı son kayıt şirketi
Nude'un birlikte
çıkaracağı albümde,
Mackenzie'nin "At The
EdgeofTheVVorld",
"Winter Academy" ve
"Give Me Time" isimli
parçalan yer alacak.
• Spice Cirls
Nelson Mandela'nın
"Nations' Trust"
yardım derneği için
kasım aymda bir konser
verecek.