05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
-21 EYLÜL 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 KU$ BAKIŞI MEMET BAYDUR SanatdemagojisiüstüneHer şey değişiyor ya, geriye dönüp bakarsak "sanat" ve "sanatçı" kavram- lannın da son yirmi yıl içinde bir deği- , şime uğradığını görüyoruz. Sanatçı ol- . manın pek bir matah olmadığı yıllar çok L geride kaldı. Saft Faik, Orhan Veli, Fık- ret Mualla,Mübin Orhon,Kuzgım Acar r ve birçok diğenne benzeyen bir sanatçı cinsıne rastlamıyoruz artık. Bohem ve kelimenın olumhı anlamıyla amatörol- duklan söylenebilir bu ustalann. Bir za- manlar toplum, sanatçıdan hıçbir şey ta- lep etmiyordu. Hapse atıp ışkenceden geçirmezse; sûrgüne yollamazsa; ikti- dara yakın tutup maaşa bağlamazsa, yö- netimin de sanatçı ve yapıtıyla pek alıp , vereceğı yoktu. Yapay da olsa bize özgü bir burjuvazı palazlanmaya başlayınca , işler değişti. Kıyısından köşesinden bir r sanat tûketımi başlayınca, önce eski us- talann yapıtlan baş tacı edildi. Evropa f ile turistik ve tecimsel bağlanmız arttık- r ça daha modern olanlara yöneldi alıcı- _ lar. Yalnızca bizde değil dünyanın birçok ^.yerinde degişiyordu "sanat" ve "sanat- çı" kavramı. Işte eğitimsız, yeteneksiz, esinsiz ve r deneyimsiz kişilerin kendilerini "sanat- ~qF olarak sunmalan bu döneme rastlı- yor. Bu kişilerin dünyanın çoğu yerinde ,ve bizım ülkede de sanat iktidannda ol- duklannı görüyoruz artık. Elbette sö- • züm üstüne ahnanlaradır! Gerçek sanat- çılara değil. • Film yapmanın yerini "Video Art" al- . dı ömeğın. Tiyatro'nun yenni "Perfor- mance". Heykel yerine "Enstalasyon" . yani yeriestinne yapılıyor. Postmoder- 'nizm ve Post- Postmodemizm günleri, altına hücumu anımsatan bir kavramsal sanata hücum ve yer kapma yanşıdır gi- r diyor. Bu arada ömeğin önce resim ala- "nında Miro, Kiee, Duchamp, Picabia, Miro, Klee, Buchamp, Picabia, Donnard, Matisse gibi birbirine benzemez ustalann adlan gerektiği kadar bile anıfanaz oMu. Bonnard, Matisse gibi birbirine benze- mez ustalann adlan gerektiği kadar bi- le anılmaz oldu aynı çevrelerde. Bu 'ye- niartiziik' firsatı, bu yan-sanatdunımu ilginç bir ortam yarattı. Artık derin bir cehaletle beslenen; disiplınli çalışmadan ve bilgiye dayalı yetenekten tümüyle annnuş bazı kişiler 'iradegücüyle' sanat- çı konumunayerleşebilıyorlar. Azimle... • Bundan böyle, utanç duygusu olma- yan herkes, sahneye çıkıp birbiriyle hiç- bir ihşkisı olmayan birçok sözü, birçok ilintisiz hareketle "yaşama geçirir" ve yaptığı ışe "performans" diyebilir. Oyun yazan David Mamet, bu konu üze- rine kaleme aldıgı enfes bir denemesin- de, yeni artiz'in topluma önerdiği anlaş- mayı bir çeşıt faşizm olarak niteliyor: Ben.sanatçı olarak, sanat'ı normtardan, lasıtlamalardan, zincirlerinden ve en önemlisi, geçınişinden kurtanyonım.Sa- nat normsuz, lasrtsız ve geçmişsiz otana- hdır diyor yeni artiz. Bu yapıtlarda ve kişilerde toplumda- ki ahlaksal çözülmenin ve çürümenin ipuçlannı aramak biraz abartılı olur gi- bime geliyor. Öte yandan toplumsal ve kişisel meselelere yaklaşımlanmız olumsuz anlamda basitleşiyorsa, bu ki- şilere ve "yapıtianna" da dikkatle bak- mak ve toplumla ilişkilerini daha iyi çö- zümlemek gerekiyor. Bir Fransız, bir Türk fld öğrenciyle söyleşiyorduk geçenlerde. Sinema sev- diklerini söylediler. Kulaklanm dikildi hemen, Kubrick'ın, FuU Metal Jac- ket'ini görmüştüm geçen hafta. Ondan söz etmek istedim. Berbatü dediler, ya- nsında çıkmışlar sinemadan. Bergman? Berbat Godard?Anlamsız. Bunud? Es- kimiş. Kimseleri beğendiremiyordum arkadaşlara. Pekı sizce kimlerdir büyük yönetmenler diye sordum. Dört isim saydılar soluk almadan. Önce Quentin Tarantino ve Luc Bessoa Ardından Rid- ley Scottve Alan Parker. Şiir okumuyor. pop dışında müzikle ilgilenmiyor, bana da eğlendirici bir küçümsemeyle bakı- yordîı bu arkadaşlar. Paris'te öğrenciy- diler, ama tstanbul'da, New York'ta ya da Londra'da öğrenci de olabilirlerdi. Bir sanatçının özgün sesi ya da bir toplu- mun kendine özgü "içsesi" ilgilendirmi- yordu onlan. Tarantino'yu ya da Bes- son'u sanatçı ya da yeni sanatçı konumu- na büyük bir özgüvenle yerleştinneleri kolaylaşıyordu böylece. Sözde sanatın sanat olmadığını bir an olsun unutmamak gerekiyor. • Bunlan yazıyorum ama aklımm bir köşesinden de itirazlar yükseliyoı. iyi a- ma kim karar veTecek neyin iyi sanat, gerçek sanat olduğuna? Kitleler mi? Hazlitt, kitlelerin sizi anlamasınm çok kolay olduğunu yazmış. "Bütünyapma- nız gereken, sizin de kitielerie aniaşma- mzdır." Demagojının kitleler üstündeki etkisi ve başansı bu anlaşmadan kay- naklanıyor. Kitielerie sözde sanatçının arasındaki anlaşmadan. Televizyonla sözde sanatçının arasındaki anlaşmadan. San basınla sözde sanatçı arasındaki an- laşmadan. Ne gerekiyor öyleyse? Eğitim. Duyarlık eğitımi. Tank Akan'ın son filmi, Ali Özgentürk'ün yönettiği 'Mektup' gösterime giriyor 6 Kameradl seyırcıyı yakahyo• "Mektup"tan çok hoşnut ve umutlu Tank Akan. Kariyerindeki en üst düzeydeki filmlerinden biri olarak nitelendiriyor. Yönetmen-oyuncu işbirliği artık iyice olgunlaşıyor bu filmde. Hem Ali Özgentürk'teki hem de Tank Akan'daki değişim, "aynı kafadaki" ikilinin birlikteliği" uyumla yansıyor "Mektup"a. HANDAN ŞENKOKEN 48 yaşında. Ama "zaman zaman öy- le bir küçülüyor kL." Arayışını sürdürüyor, ideallerini yi- tirmeden. Üzerinde müthiş bir yorgunluk var, hem mesleki hem de fiziksel. 20 ya- şından bu yana sinemanın içinde. Gece gündüz, setten sete koşuşturmaktan do- layı gerçekten yorgun. Geçmışıni sorgu- ladıgında hesabını veremeyeceğı hiçbir şey yok. Bugün, sorunu, sıkıntısı olma- dığı gibi. Artık sessizlik, sakinlik istıyor. Yine hedeflen var gerçekleştirmek iste- diği. Başardığı zaman mutlu. Hep "setin kokusunu özlüyor." Film yapmadığı za- man "bunahma giriyoıf Sinema, yaşamı. Film yaptığında mutlu oluyor! Ölene dek film yapmak istıyor, bu mutluluğu sür- dürebilmek için. 70 yaşına dek 6-7 film daha yaparsa mutlu olacak, en azından ruh sağlığını koruyacak. Parayı umursa- mıyor, ruh sağlığı çok daha önemli. Bu nedenle ismini ve kendini eritmek yeri- ne, "geiecek olan smema"da var olma dü- şüncesinde. Tank Akan'ın son mutluluğu "Mek- tup". AH Özgentürk'ün yönettiği "Mek- tup"tan çok hoşnut ve umutlu. tzlediği için rahatlıkla senaryo ve çekim aşama- sındaki duygulannın, düşüncelerininçok üstüne çıktığını belirttıği film, "çok gü- zel bir roman" ona göre, "defalarca izie- necek ve birçok şey keşfedflecek»" Kari- yenndeki en üst düzeydeki filmlerden biri, kendisini aştığı. "Böyle belH başh fümkrim benim çokazdır, Yol. Sürü, Ma- den gibL" Senaryoyu okuduğunda kolay bulduğu rol, çalışmalara girdiğinde ürkü- tüyor onu. Ragıp, şu ana dek en çok zor- landığı rol belki de. Ama çok dikkatli ve titiz biçimde yazılmış senaryoda sözcük- lere gizlenmiş öykünün içine giriveriyor, film başladığında. Yakalıyor rolünü. Çe- kim sürecinde ekiple birlikte duygulan da yükselmeye başlıyor ve "çok büyük birfam"yaptığınıhissediyor. 1986'daki "Su da Yanar"dan sonra bu kez yönet- men-oyuncu işbirliği artık iyice olgunla- şıyor "Mektup"ta. Hem Ali Özgen- türk'teki hem de Tank Akan'daki deği- şim, "aynı kafadaki" ikilinin birlikteliği uyumla yansıyor filme. 1970'ten 1975 yılına dek "kartpostal çocuğu", "Yeşflçam'uı yakışıkh oyuncu- su" olarak "sinemaji öğrenen" Tank Akan, sonra yaşamında hep koyduğu he- defler doğrultusunda "sosyal içeriM" ve "poütik" nitelikli Fılmlere yönelerek bü- yük bir değişim gösterdi. Yıllarca sürek- li kendini aşarak, yenileyerek çok bilinç- li biçimde çizgisini yükseltti. Hiç yılma- dan, ödün vermeden, baskılara boyun eğ- meden, cesurca ve kararlı. "Salon film- lerinden bıktığında, ayaklan yere basan gerçek bir kişi olmaya karar verdiğinde, konulan ambargoyu "ilk ciddi" filmini Anadolu'ya kendisı dağıtarak yok etti. Bu dönemeçte Vasıf Öngören'den oyun- culuğu öğrendı. Artık Ertem EğUmez'den öğrendiği sinemanın teknığini de çok iyi biliyor. "Komedi salon filmlerinde tekniği çok güzel ka\Tadım. Çünkü bir plan 30 sani- düğümü bflryorum." Olgunluk, yaşamdan biriktirdikleriy- le oyunculuğuna da yansıyor. Bundan sonrası ise hpkı 100 metre koşusunda sü- rekli kınlması gereken rekor gibi... Oyunculuğunun yanısıra verdiği kav- gada. Türk sineması için, özgürlük için, demokrasi için savaştı hep. 1978'de tanış- tığı YdmazGüney'in dostluğu ve yaratı- cılığı etkıledı onu. Sanatçı kişiliğinin önüne politikayı geçirmemeye çaba gös- terdi ve Türkıye'de bir sanatçının sorum- luluğunu asla unutmadı. "Yol" filminden sonra 1981 'de gittigi Almanya'daki ödül töreninde yaptığı ko- nuşmadan ötürü, yurda dönüşünde tu- tuklandı. Siyasi Şube, Gayrettepe ve bir sürü olay... "Yaşanumdagöremeyeceğim denli bir zengmlik yaşadım aktör olarak. Kitaptan okuyarak, arkadaşiarla konu- şarak edinilecek bir zenginlik değil. Çok liyor. Avrupa'dan ya da ynrtiçinden çok büyük yardımla. Cebinden hiç para koy- madan şansını deni\or. Para geri dönme- se bile film yapılmıs oluyor. Ama bir da- ha soluk alabuir mi bilmem-." Sinemada fihn azalmca, yıllardır ta- sarladığı bir işe, belgesel yapmaya giri- şiyor. Gerçekten çok inanarak üstlendi- ği bu projeye büyük bir umutla, istekle girmesine karşın "başaranuyor!" Başa- nsızhktan öte, ınanılmaz ilgisızlik ve suçlamalarla yaşamında "ençoküzüldü- ğü" olaya dönüşüyor "Antika Talanı" "Amacnnız, bu belgeseUerde hem Tür- kh'e'nin tarihi eserlerini gün ışığına çı- karmak hem de biraz olsun gözlerin on- lara çevrflmesini sağlamako. SUDUCUIU- ğu yaparsam acaba insanlar seyreder mi diye düşündük. Kameranm önüne geç- meyebUirdim de. Aynca bu belgeseileri yurtdışuda satantk, yabana şirketleıie • Mektup, defalarca izlenecek ve bir çok şey keşfedilecek çok güzel bir film. Ragıp, şu ana dek en çok zorlandığım rollerden biri. Çok büyük bir film yaptık. • Kameranm önündeyken yakın planım denk düşerse, orada kameranın içersinde negatifi yediğimi hissederim! Negatif seyircidir. Orada en yüksek noktasına kadar çıktığımı her şeyimle hissediyorum. Bu da müthiş keyif, zevk verir bana. ye ise bundan sonra gelecek 30 sani>elik planı birbirine bağlamak çok önemli. Bu 30 saniyeyi çekmek için bir saat uğraşır- sın. Aradan 5 saat geçtikten sonra aynı ruh haüne başlamak gerek. Bu beDi bir tekniktir; ışığnla, kamerayla, mizansen- le kafandaki ilk 30 saniye ve miKonlarca gelecek 20'şer, 10'ar saniyeleri birbirine bağlama yöntemini çok iyi btliyorum. Kameranın önündeyken, senaryoda- ld en yüksektiğin ya da en alt noktaday- ken yakın planım denk düşerse, orada kameranm içerisinde negatifi yediğimi hissederim! Negatif, seyircidir. Orada en yüksek noktasına kadar çıktığımı her şe- yimle hissediyorum. Bu da müthiş keyif, zevk verir bana. Yıllarca bunu denedüın, yapnm, kendimi eleştirdim, araşördım_ Bu karmakanşık sistemi yıllar sonra çöz- önemh' bir zenginlik kaynağı oldu benim için. Ama çok da şey verdim. Mihonlar- ca insan yaşadı bunlan Türkiye"de, üste- lik çok daha ağırlannı. Ama bir ülkenin sanatçısına bunlar yapıhyorsa, demek ki normal insana neler yapılıyor?" Sinema, artık eskisi gibi değil. Ancak iki yıl aradan sonra yeniden bir film ya- pabıldi. Artık seçicı. Üstelik geçimini de sinemadan sağlamıyor. .\ma özlüyor se- tin kokusunu. "Kabtolar. tşıklar, çabşan insanlann soluğu, kokusu... Setbaşka bir şeydir! Ah bir film olsa da İstanbul dışı- na çıksam dryorum." Türk sinemasından hâlâ umutlu. Ancak Türkiye'de enflas- yon durmadıgı sürece sinema sanayisinin hareket etmesıne olanak olmadığını dü- şünüyor. "Bütünmeseleenflasyonatak}- hp kabyor. Bunu çok az prodüktör aşabi- Film F'nin ilişkisini sağlamak ve uzun metrajlı filmler yapmak istiyorduk. Hiç- birini başaramadık. Türkiye'nin en büyük maüyedi belge- selini çektik. Yaklaşık 600 bin dolar har- cadık. Bunun 60 bin dolannı ben cebim- den koydum. Bitirmek, de\1ete teslim et- mek mecburiyetindeydik. Belgeselle pa- ra kazanılmayacağının bifincindeyim. Yurtdışı flişldleri iyi gköyor ama Türki- ye'de hiçbir karşüığını abunadL Cumhur- başkanı Köşk'te bir resepsiyon verdi bi- ze, o kadar! O kadar zor yapük ki bu filmL. Yusuf Kurçenlı ile iki yıl gecemizi gündüzümü- ze katok. tki yıîda ben oyunculuk karşı- hğı 1 mflyar 200 bin lira -her bölüm için 600 müyoo- Yusuf ise 1 miryar lira akL Çefcfcn sftrtdfee 24 ays * ğeri karşılanmadL tnsanm umudu kınb- yor. Efes Pflsen ve Opel'in dışında hiç künse yardıma obnadı. Bu çok acı bir o- lay. Her yere para saçan holdingler böy- le bir projeye asla sjcak bakmryoriar. Be%eseli hiçbirtetevizyon kanahna s*- tamadık. TRT, arşrvindeki 30 saniyetik bir görüntü için o zamamn parasıyia 400 milyon lira istedL Belgeseli de 60 mflyon liraya saün alacağını beUıtti. Sonunda atv'ye verdik, 100 müyon liraya. Bir pa- zar günü öğleden sonra hiç duyurmadan gösterdiler." Seyirci, büyük bir sevgi ve saygı bes- liyor Tank Akan'a. Bundan çok duygu- lanıyor. tçindeki "keşke"ler çoğalıyor. Televizyonda sürekli gösterilen 1975 ön- cesi fihnlerinden rahatsız değil. Hiç bir zaman da olmadı. Çünkü seyirci "o Ta- nk ile öbür Tank"ın aynmında. "Bir sa- natçı olarak bu ilgryle,sevgiyk ayakta du- ru>'onını." Çizgisı net ve tutarh. Yaşamı da toplumda yarattığı ımgeye ters düşme- yenlerden. Lisede okuduğu okul, şimdi onun okulu. "Çok güzel bir okiuiım var, öğretmenkrim çok iyi. Düşünen bir ço- cuk yetiştiriliyor burada. 6 yıkhr mezun veriyorum,yüzde 9O'ı düşündüğüm tarz- da çocuklar çıkıyor. Bundan da müthiş muduyum, çok muduyum!" Yeni çalış- ma olarak Reis Çeiik'in "Hoşçakal Ya- nn"ı var. Ancak önce DenizGezmiş. son- ra da Halit Çetenk olarak önerilen roller konusunda kararsız. "Deniz'i mutiaka 21 yaşında gencecik bir insanın oynaması gerektiğini düşünüyorum. Bu oünazsa, film yara ahr.zedekmr.Böyle birzedelen- meye yardıracı ohnak istemiyonım." 1961'de, lise l'e geçtiği yıl Bakır- köy'e geldığinde, sabahlara dek dolaşan bir "çete(!)''nin serseri çocuklanndandı. Hepsi liseden atılmıştı, bir tek o okuyor- du. Çünkü hedefi vardı; mühendis ola- caktı. Bu "serseriBk" yıllannda "yaşa- mm her türlü rengi"ni yaşadı. Sonunda mühendis olmasa da gazetecilik okulu- nu bitırdi ve bir rastlantıyla sinemaya başladı Tank Üregil'den Tank Akan'ı yarattı. Başansının anahtan hep öz- denetimli olmasında. Uzun süredir bir kitap yazıyor. Içeriği sır. Belki de bu top- lumda Tank Akan olmanın bedelini an- fotacakbize. Ute Lemper bu kez 'Chicago' müzikalinde • Emma ThOmpSOn ve VVUlem Dafoe farklı bir aşk öyküsünün kahramanlannı canlandırmak için birlikte kamera karşısma geçtiler. Rus yönetmen Yuri Kara'nın ımzasını taşıyan "Space Flight Has a Price" isimli filmde Thompson- Willem çifti arasında yaşanan aşk, yolculuk halindeki bir uzay gemisinde geçiyor. • Mlrsad Pulivatra, • başkanlığını yaptığı Saraybosna Film Festivali ile sinemanın bu şehirde yeniden doğmasını sağladıklannı behrttı. Bu ay savaştan sonraki 3. yaşını kutlayan festival, sinema salonlannın teknik yetersizliklerine karşın uluslararası bir boyuta ulaşabildi. • Stephen Fry. dünya edebiyatınm önemli isimlerinden birini canlandınnak için setlere döndü. Yönetmenliğini Brtan Gilbert'ın üstlendiği filmde Fry, trlandalı şair ve oyun yazan Oscar Wüde rolünde izleyicinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. • Londra orls Caz Festivali bu yıl 7-16 kasım tarihleri arasmda gerçekleştİFİlecek. Festivale aralannda Coltrane dörtlüsünün piyanisti McCoy Tyner, Art Ensembte of Chicago. ünlü gitaristler Larry ÇoryeD ve Bireü Lagrene. Nildd Yeoh's Infinitum. New Yorklu pıyamst Fred Hersch ve bir ikili olarak Joachim Kuhn ile Ornette Coieman'ında bulunduğu önemli isimler konuk olacak. • Peter Lindb0ffl'in geçen yıl Tokyo'da sergilenen ve bir ay içinde 44bin kışi tarafindan ziyaret edilen "Models-Images of Womenr başlıklı sergisi Berlin'de açıldı. • Frankftırt Kitap Fuari için 300 bin kitap, magazin, harita, multi medya yapıtlan ve sanat eserleri bir araya gelecek. Elam aymda düzenlenmekte olan fuann bu yılki teması Portekiz. • İnglliz Sahneleri tiyatro sezonunu açıyor. Sezonun önemli oyunlanndan birisi, yönetmenliğini Peter Brook'un yaptığı bir Samuel Beckett uyarlaması. "Oh Les Beaux Jours" isimli oyunda başroi Natasha Perry'nin. Sezonda dikkati çeken bir dığer eser de İbm Stoppard'ın yeni çalışması "The Invention of Love". Oyunun yönetmeni Rkrhard Eyre Ünlü oyuncu Ian McKeflen ise bu sezon Trevor Nunn'ın yönettiği iki ayn eserde başrolü üstleniyor "An Enemy of the People" ve "Peter Pan". izleyicinin büyük heyecanla bekledıği yapımlann başında da şüphesiz bir Broadway müzikali olan "Chicago" geliyor. Chicago'nun başrolünde ise Ute Lemper var. • salvador Dall'mn Italyan Albaretto ailesinin elinde bulunan ve şimdiye dek hiç sergilenmemış yapıtlan, suluboya ve kitap kapağı resimleri 2 kasıma dek Belçıka 'da sergilemyor. • Richard Lamb'm "Mussolını and The English" isimli yeni kitabı çıktı. Savaş ve politika yazan Lamb, bu kitabında Mussolini'nin tkinci Dünya Savaşı'na girme karannda fngiltere'nin ne kadar etkilı olduğunu tartışıyor. Lamb, kıtabım hazırlarken, şimdiye kadar su yüzüne çıkmamış belgelerden ve Mussolini'nin sırdaşı Margherita Sarfatti'nin yalnız Amerika'da yayımlanan Mussollini biyografısinden yararlanmış. • Antonio Banderas, Fılmınde Che'yi canlandırdıktan sonra şimdi de Meksikalı kahraman Zorro rolüyle izleyicinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Adını ilk olarak Pedro Ahnodovar fılmleriyle djıyuran( Banderas'ın bu yeni çalışmasının ismi "The Mask of Zorro". Yapımcılığını Steven . Spielberg'ün üstlendiği filmin yönetmeni ise Vlartin CampbeD. • Nastassja KİnSkİ'nin eski eşi, yapımcı Ibrahim A. Moussa. Paris'te sevgılisi Prenses Diana ile birlikte geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitiren Dodi El Fayed'in ölümünden sonra hissettiklerini farklı bir biçimde kamuoyuna açıkladı. Moussa, haftalık Amerikan dergisi Variety'e verdiği tam sayfahk ilanda olaydan duyduğu büyük üzünrüyü dile getirdi. • Jeff Buckley'in yeni albümü önümüzdeki günlerde piyasaya sürülecek. Albümde "Nightmares by the Sea" ve "The Sea and The Sky is a Landfill" gibi yeni parçalar yer alacak. • Sly & RObbie yeni albümlen ""Fnends"de Sımply Red ile birlikte çahşacak. Sly & Robbie müzik dünyasının en iyi ritm topluluklanndan biri olarak tanımlanıyor. • Jim Morrison un eşi için yazdığı ancak hiçbir kaydında yer almayan "Orange County Suite" isimli parçası. orijinal demolar vel970yılında"Of Wight Festivali"inde verdiği konserden parçalar "Elektra" isimli bir albümde bir araya geliyor. Albüm önümüzdeki aylarda piyasaya sürülecek. • Billy MacKenzie'nin ölümünün ardından ilk kez eski paçalannı bir araya getiren bir albüm piyasaya çıkacak. Cocteau Twins' Simon Raymonde, Giles Hall ve sanatçının birlikte çalıştığı son kayıt şirketi Nude'un birlikte çıkaracağı albümde, Mackenzie'nin "At The EdgeofTheVVorld", "Winter Academy" ve "Give Me Time" isimli parçalan yer alacak. • Spice Cirls Nelson Mandela'nın "Nations' Trust" yardım derneği için kasım aymda bir konser verecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle