Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 EYLUL1997 PAZAR
12 KULTUR
Çağdaş dünya edebiyatma Italya'dan yeni bir soluk getiren ünlü yazar Antonio Tabucchi Istanbul'da
Küçtikrastlaııüiar, büyük yolcuhıklar
AHL ANTMEN
Rastlantılara inanmak ge-
rektiğım iddıa eden bir ya-
zar AntonioTabucchi; yaşa-
mına bazı rastlantılann kı-
lavuzluk etmiş olmasından
belki... Yazarhk macerası,
bir tren yolculuğunda başlı-
yor. Hiç tanımadığı bir yaza-
nn - sonradan Portekiz dili-
ni öğrenmesine. kitaplannı
îtalyanca'ya kazandırması-
na, bir kitabım Portekizce
yazmasma. Portekiz edebı-
yatı dersleri vermesine ve
hatta belki de yaşamını Por-
tekizli bir kadınla birleştir-
mesine neden olan Feraan-
do Pessoa'dan başkası değil
bu - rastlantı sonucu okudu-
ğu kitabı nedeniyle, yazar
olmaya karar veriyor.
Kıtaplanndaki insanlar
da ketKÜsine benziyor. Kü-
çük rastlantılar, onlan bü-
yük yolculuklara çıkanyor...
lnsanm, kendine doğru çık-
tığı yolculuktan daha uzun
yol kattettiği bir başka yol-
culuk var mt? Antonio Ta-
bucchi, bir bakıyorsunuz
Lizbon'da, Femando Pes-
soa'mn peşine düşmüş,, bir
bakıyorsunuz Pereira'nm
ensesmde; Portekiz'de faşiz-
min ktşisel tarihini tutuyor.
Hindistan'da, kayıp bir dos-
tunu anyor, bir başka dostu-
nun bakışlannda bilmedığı-
miz bir coğrafyanın 'ufuk
çizgisi"nı seyrediyor. 'Requ-
iem'de, kilıse orguyla değil,
bir sokak çalgısıyîa ağıtlar
yakıyor, 'kendini eviat edi-
nen
1
Portekiz'e...
Az sözle çok şey söyle-
yen, düşle gerçeği harman-
layan, okurunuyaşamın, kü-
çük kınntılar halinde kendi
yakaladığı gizine onak e-
den, ayncahklı hissettiren
bir yazar Antonio Tabucchi.
Çağdaş İtalyan edebiya-
tma yeni bir soluk getiren
ünlü yazar, Türkiye'de AFA
Yaymlan'ndan çıkan "Re-
quiem"\ "Fernando Pes-
soa'nın Son Üç Günü",
"Hint Gece Müziğr, "Ufuk
Çizgisr ve "Pereira tddia
Ediyor" kitaplanmn tanıtı-
mı için îstanbul'da bulunu-
yor. Onunla AFA Kitabe-
vi'ndebuluştuk...
- Yazartık serûveniniz
FernandoPessoa tutkusuyla
başhyor» Bu nasılbir tutku-
dur kisizianadilinizdenbaş-
ka bir dile daha yoğun bir
yakınhk duymaya itiyor?
Hatta "Requıem"i 'başka
bir dilde yazılamayacağV
için Portekizce yazdünız-
Evet, Portekiz dilinde bir
rotnan bıle yazdım. Ben de
kendı anadili dışında kimi
zaman yazan yazarlardan
biriyim...
u
Requiem''i Por-
tekizce yazmak benim için
bir maceraydı. Ama bu ko-
nuda benden daha radikal
yazarlar var. SamuelBeckett
sözgelimi, Fransızca'yı son-
radan öğrenmiş olmasına
karşın kımi kitaplannı tngi-
hzce değil. Fransızca yaz-
mıştır. tngilizce yazan Na-
bokov. bir diğer örnek.
- TabüPortekiz, yalnızca
dili ve edebiyaüyla değil, ta-
rihi ve kttttürüyk yaprtian-
nız için önemli bir esin kay-
nağı otuşturuyor...
Dil, bir aysbergin yalnız-
ca bir bölümü... O aysber-
gin altındayaşam var. lnsan,
kendini başka bir dilde ifa-
de etmek istediği zaman, di-
lı yalnızca bir üetişim yolu
olarak ele almaz. Amaç.
ruhsal bir iletişim kurmak.
Bu ruh da yenen yemeklere.
yaşanan tecrübelere, yaşan-
mış arkadaşlıklara ve yaşa-
mın kendisine dayanır. An-
latılanlar, o dilde yaşanan
amlarabağlıdır. Ben "Requ-
ietn"i Pans'te yazmıştım,
yazarken Portekizce yaz-
mak bana normal gelmişti.
Kitap bittiği zaman bazı
şeylerin farkına vardım ve
bunlan anlamlandırmaya
çalıştım. Sosyologlann, dıl-
büimcilerin, psikanalistlerin
dil konusunda kitaplannı
okudum, ama doğrusu tat-
min edici hiçbir cevap bula-
madım... Yalnızca bir cüm-
le. ilgimi çekti: "Bir düde
unutulan bir olgu, başka bir
dilde anımsanabilir"
- Yapıtlannızda 'yokluk'
farkh bir varoluş biçimiola-
rak karşımıza çıkıyor. Bir-
çok kitabımzda kaybolmuş
insanlannpeşinedüşen,yol-
culuklaraçıkan, kimizaman
bu yolla kendine varan in-
sanlar var. Bu bir anlamda,
bugûn vitirdiğjnüz bazı de-
ğerİerin peşine düşmek gibi
de algdanabîlir rni?
Bu noktada bir özlemden
bahsetmek gerek. Nostalji-
Ünlü İtaJyan yazar Antonio Tabucchi, 'kadere inannuyor, randevulara inanıyor'... (Fotoğraf: UĞVJR DEMtR)
nin değişik formlannı oldu-
ğuna inanıyorum. Ben yaşa-
mımda tanımış olduğum
pek çok ınsanın özlemini
duyuyorum. Geçmişte olan
bir deneyimin bir daha ya-
şanması mümkün değil. ts-
terdim ki bu insanlar, şu an-
da benimle Îstanbul'da ol-
sunlar. Belki bu duygular,
yazınımda bu garip formu
ortaya çıkanyor.
- "Fernando Pessoa'nın
Son Cç Günü'' kitabınızda,
"Yaşamı çözmek mümkün
değil, asla soru sormamak,
asla inanmamak gerekir.
Her şey giz içinde" diyor
Pessoa. Ona kaülıyor musu-
nuz? Okurun hayal üe ger-
çek arasında kalıverdiğj ki-
taplannızda, bu düşünceyi
doğrulayan bir giz içinde
karşınuza çıkrşor yaşam»
Yaşamda, yaşanılanlar ile
algılananlar arasında bir iç
içe geçiş söz konusu. lnsan
bazı şeyleri yaşandıktan o-
tuz yıl sonra anlamlandıra-
bıliyor, ama o zaman da ge-
nelde o olayın bir anlamı
kalmıyor! Edebıyat, zaten
n yaşadığımıza inanarak ya-
şıyoruz. Beynimizyaratıyor
bu sahte anılan.
- Rastlantılara büyük
önem vem orsunuz. Sözgeti-
mi Pereira"mn övküsünü kı-
larainanıyonım" diyor...
- "Pereira İddia Edryor"
dünya çapında çok başanlı
oldu, hatta sinemaya da
uyarlandı. Pereira'nın bu
denh' başarüı obnasnu neye
L_ nsantaerhangibir yaşta değişebilir. Belli bir yaştan sonra
değişememesi, bence totaüter bir düşünce... Yaşam zaten kısa.
tnsanm, yirmi yaşından sonra kendini değiştirmemesi bir tür
intihardır. Ölmediği sürece özgürdür insan...
hep hayal ile gerçek arasın-
da gıdip gelir. Sanatsal yön-
den insanın kendı kendini
ifade etmesinin bir yöntemi
belki de. OUverSacİöile av-
nı ekoldenbir nöroloğunbir
araştırmasını okumuştum,
ınsanın belirsiz, yanlış anı-
lan olduğunu öne sürüyor-
du. Biz işte h m fjahlf anila-
zınızın yaşgünü olan 25
Ağustos'ta bitirmiîj olmam-
za özel bir aniam yüklüyor-
sunıız» Kadereinanıpinan-
madıgınızı merak ediyorum.
Bu soruyu, çok hoşuma
gittiği için bir Fransızın söz-
lennin arkasma saklanarak
yanulayacağım. "Kadere
inanaııyoruınaiBarandevu-
Bunun pek çok nedenle-
ri olabilir. Öncelikle, sıra-
dan bir şahsiyet oluşu Pere-
ira'nın... Kahramanlardan
hoşlanmıyorum ben. Aynca
yalnız, şisman, dul. mutsuz
bir adam. Ben mutlu insan-
lardan da pek hoşlanmam.
- Pereira'nmtw afnTSP
vilmesinin bir nedeni de
1930'hı yıOann son yansın-
da, Portekiz'de Salazar dik-
tatörlüğü sırasındayaşadık-
laruun bir ölçüde günümü-
ze de seslenmesi olabilir nü?
Freud'un öğrencilerin-
den Melanie Klein, insanla-
nn belli bir yaştan sonra de-
ğişemediklerini öne sürü-
yor. Pereira ise yaşhhğında
düşüncelerini. ruhunu, her
şeyini değiştiren bir insan.
Belki bu durum insanlann
hoşuna gitti. Bu şekilde dü-
şünmek benim de hoşuma
gidiyor. lnsan herhangi bir
yaşta değişebilir. tnsanın
belli biryaştan sonra değişe-
memesi, bence çok totaliter
bir fıkir. Yaşam zaten kısa.
tnsanın yirmi yaşından son-
ra kendini değiştirmemesi
bence bir tür intihar. lnsan
ölmediği sürece özgürdür.
T 8 8 R " Pereha'mn okurun
P A Z A R
SAAT:19.05
ılcmazv
Yonetmen
Mahinur ERGUN
Yapımcı
SeUm ÂŞK1N
Ovuncular
FİKRET KUŞKAN
DERYA ALABORA
FÜSUN DEMÎREL
ZLHAL GENCER
HAKAN TANFER
CEM DAVRAN
BDRASIŞAŞIFELER Ç1KMAZIDÜNYANIN TAM ORTASI.
BURADA YAŞAYAN RAD1NUR ATMACA GtBİDİR.
BURADA YAŞAYAN ERREKLER SON DERECE TITKULIJDUR.
BURADA YAŞAYAN ÇOCUKLAR KAFALARINI
DİNLEMEK İÇİN BÜYÜKLERİNİN ERKENDEN
UYIJMASINIİSTERLER. BIRASIŞAŞIFELEK ÇIKMAZI
DİİNYANIN TAM ORTASI.
sempatisini çekmesinin ne-
denlerinden biri de bilinç-
lenmesi ve kitabın içerdiği
politik mesaj olabilir. Faşız-
me karşı çıkıyor Pereira.
Günümüzde faşizm,
1930'lu yıîlarda yaşandığı
gibi yaşanmıyor, ama örtü-
lü bir biçimde benzerlikler
var.
- Öyleyse modern de-
mokrasilerde insanlar
gerçekte ne kadar özgür?
Ozgürlük, hele bireysel
özgürlük çok zor. Sözgeli-
mi günümüzde Amerikah-
lann 'poütkalK correct' de-
dikleri tavır, gerçekte sert
bir otosansürden başka bir
şey değil. Sözgelimi benim
zenci bir arkadaşım var, ona
'negro' dememeliyim... A-
ma ben onu gördüğümde,
'Ne haber pis zenci' diye
espri yapmak istiyonım, o
da bana 'S_. git solukbeniz'1
diyor. George Onvell'in
"1984'te yazdıklan, görüyo-
ruz ki büyük ölçüde dogru-
landı. Politik olmasa da to-
taliter bir rejimdi o, büyük
bir 'kardeşKk' kurulmuştu
belki, ama her şeye o hük-
mediyordu.
- Müthiş bir küttürelyoz-
laşma yaşamyor günümüz-
de. İnsanlar artık düşünce
üretmeye nedenbukadar is-
teksiz?
Ben bu düşünceye katıl-
mıyorum. Bence insanlar
göründüğünden daha akıllı.
Sözgelimi geçenlerde Flo-
ransa'nın en önemli müze-
lerinden bırinde Eh»n
John'un binbir çeşit gözlü-
ğü sergilendi. Gazeteler
yazdı, televizyonlar her gün
duyurdu, mütiıiş reklamı ya-
pıldı... Ama sergiye giden
olmadı. Bugün Amerikan
sinemasının tüm dünyada
bu denli etkin olmasının ne-
deni de büyük bir endüstri
olması... Amabuendüstriyi
Holrywood değil, BeyazSa-
ray yönetiyor. Ama bence
bunun dışında kalan, iyi
filmler üreten bir başka
^-Amerikan sineması daha
var.
Booker Ödüllerî
Adaylar
açıklandı
Küftür Servisi - Kazanan
yazann bütün yaşamını ve
kariyerini değiştiren,
Ingiltere'nin en önemli ede-
biyat ödüiü "Booker Ödül-
fcri*nin bu vılki finalistlen
belirlendi. Ödül sonuçlan
ise HEkim'deaçıklanacak.
1969 yılından bu yana dü-
zenlenmekte olan "Booker
ÖdüBeri"ne aday olan ya-
zaTİann kitaplanndan bö-
lümler Ingiliz basmında ilk
defa bu yıl ödülün açıklan-
masından önce yer aldı.
MickJackson "The Un-
derground Man". Jim Cra-
ce "Quarantine", Bernard
MacLaverty "Grace No-
tes", Tim Parks "Europa".
AnındatbiRo> "The God of
Small Things", Madelaine
StJonesda "The Essence of
the Thıng" isimli kitaplany-
la bu yılki "Booker Odülle-
ri"nin adaylan.
"The Lnderground
Man" isimli kitapta Mick
Jackson, geçmişinden kur-
tulmanın çarelerini arayan
ve bunun simgesi olarak da
evininbahçesine gizh bir tü-
nelkazan 5.PortlandDükü,
William John Cavandish-
Bendick-Scott'un iç karma-
şasını aktanyor. Jim Crace
"Ouarantine" isimli kita-
bında kutsal topraklara hac
ziyareti yapan ve bu ziyaret-
lerini hızlandırmak isteyen
bir grubu anlatvyor.
Bernard Maclaverty'nin,
"Grace Notes"u, besteci
CathenneMcKenna'nınba-
basının cenaze törenı için
Glasgovv'danBelfast'a doğ-
ru seyabatiyle başlayan ki-
tap, Catherine'nin "Vernic-
k" isimli ilk bestesini dinle-
meye başlamasıyla da sona
eriyor.
Tim Parks ise "Europa"
isimli kitabında bir grup dil
konferansçısmın, Avrupa
Parlamentosu'ndaki çalış-
ma haklan konferansı için
Strasbourg'a yaptıklan yol-
culuğu anlatıyor. Hindistan-
lı yazar Arundathı Roy da
ilk kitabı "The God of Sİnafi
Thmgs"de Hmdisun'da bir
Hıristiyan kadınla bır Hint-
li'nin yaşadığı aşkıhdan söz
ediyor. Madeleine St Johns
da "The Essence Of the
Tning'" isimli üçüncü kita-
bıyla fınalistler arasında.
KÖ^EBENT
ENtS BATUR
Paparani'ye Papara Olmak
Globalleşen dünya, gündelik yaşamımızı kav-
ramlarta topatutuyor bir yandan da. IMFden, UE-
FA'dan çıkıp gelen bir kavram da olabiliyor bu; "El
nino"ya da "paparazzi" gibi apayn kaynaklardan
doğup yayılanlara da tanık olunuyor. "Paparazzi"
kavramına nicedir aşinaydık gerçi, ama son bir ay
içinde, bütün yeryüzünün onu konuk ettiğini gör-
dük.
Goethe'nin, Shakespeare'in eşcinsel olup ol-
madıklan yotundaki "araştırma"\ar da son bir ay
içinde medya organlannda gündeme tırmandı. Do-
ğan Hızlan, "Edebiyatta Paparazzidlik" üzerinde
eleştirel bir bakışla dururken haklıydı şüphesiz. Ge-
ne de sormadan edemiyor insan: "Küttürazzi"r\\n
mucidi kimdi acaba, Gösteri'nin son sayısının ya-
yın yönetmeni acaba kimdi?
Ote yandan, toplumsal yaşamda paparazzi kav-
ramının yeri iyi kötü belli de, edebiyat gibi bir alan-
da, sanat ya da bilim alanında ne tür bir yeri olabi-
lir sorusu gerçekten de yanrtı aranan bir soru; Hız-
lan' ın girişimi dilerim bir sorgulama başlatır.
Bu alanın ilk önemli örnegi, Plutarkos'un "Para-
lel Hayatlan"ö\r desem. bilmem bu yaklaşımda, bir
paradoks tutkusunun izleri mi görülür? Şunu de-
meye çalışıyorum: Kültürel bağlamda paparazzi
anlayışı ister istemez yaşantıya geniş pay bırakan
türlene serpilmiştir: Yaşamöyküsü denemeleri, gün-
lükler, mektup kitaplan, "itiraf yazısı" kapsamına
sokulabilecek bütün yapıtlarla.
"Büyük "ler her zaman merak uyandırmıştır, hem
araştırmacılann, hem de okurun katında: Cervan-
tes'in, Dante'nin, Mevlana'nın "özel hayatı" nasıl-
dı? Kişilikleri, hayatlannın odağında yer alan olay-
lar, cinsellikleri didik didik edilmiştir. Leonardo'yla
ilgili fîlmleri, Troyat'nın ve Zweig'ın biyografi çalış-
malannı anımsamak yeterii.
Paparazzi mantığı, "konu"sunu "ma/zeme"yle
orantlı biçimde seçmeye ayarlanmıştır. Öyie sine-
ma oyunculan, şarkıcılar vardır ki yaşamlan "ilginç"
olmadığı, mazbut bir çizgi çektiği için hedef olmaz-
lar. Buna karşılık, yazar ya da bilim adamı "çekici"
bir ıçerik taşıyordur, üstüne gidilir.
Edebıyat dünyasına dönüp bakalım. Henry Ja-
mes, paparazzi perspektifıne malzeme sağlamaz;
tam tersine, Oscar Wilde ya da Sartre, show-biz
starianna taş çıkartacak zenginlikte bir skandal yel-
pazesi sunanar, onun için de herkes üzerierine üşü-
şür!
Paparazzi konusunun yarattığı etik sancılar işte
burada devreye giriyor. Onlar, Lîchtenberg'in afo-
rizmasını hatırlatacaklardır. Uzerine bir nişan tah-
tası çizersen, oraya ateş edileceginden emin ola-
bilirsin.
Edebiyat, sanat alanında da geçerli bir durum.
Hayatı çalkantılı, eseri "teşhir" kapsamında zengin
bir program sunan yazar, sanatçı hedef olacaktır.
Terazinin bir kefesinde yatan gerçek.
Ama paparazzi hak edenle sınıriıyor mu kendini,
sınırtamıyor. "Konu"yu seçti mi, üzerine giderken
karşı taraf bunu istiyor mu bakmıyor. Kişi, ille de
düzgün, olaysız bir hayat yaşayacak diye kural ko-
yamaytz herhalde. Çalkantılı bir yaşama biçimi ya
da ilgi çekecek özellikler kesinkes görunme isteği-
nebağlanamazki.
Yakınlarda, Salinger örneğinde olup bitenlere
değinmiştim. Görünmeyen yazar, görünmediği için
ilgi odağı olmuştu. Görünmek isteyenle çalışsın pa-
parazziler, görünmek istemeyenlere ilişmesinler, ol-
maz mı? Olmuyor işte.
Etik alanında biraz daha sağlam ölçüler oturt-
mak gerekiyor. Bunlan bulup oturtmak için uzun
uzun tartışmak belki detek çözüm yolu. Insanın kö-
peği ısırmasını özieyerek olur mu bu?
Hâmiş: Barış Pirhasan'ın yeni filmi çıktı çıkıyor.
SchuberTm 200. dogum yılı
kutlamyor
• Kültür Servisi - Ünlü besteci Franz Schubert'in
200. doğum yılı 22 Eylül Pazartesi akşamı saat
18.30'da CRR'de düzenlenen bir törenle kutlanacak.
AvTjsturya K.ültür Ofısi işbirliğiyle gerçekleşen
törende, Vıyana'dan davet edilen The Artis Yaylı
Sazlar Quarteti bestecinin yapıtlannı yorumlayacak.
31 Ocak 1797 yılında 15 çocuklu bir ailenin son
çocuklanndan biri olarak Lichtental Viyana'da
dünyaya gelen romantik besteci Franz Schubert, ilk
derslerini babasmdan almıştı. 1818 yılından sonraki
yaşamını tamamen sanatına adayan Schubert, 31
yıllık kısa yaşamma sığdirdığı senfoni, kilise
müziği, piyano ve oda müzıği kompozısyonlan ve
lıedlenyle müzik tanhınin en büyÂik bestecileri
arasında yer alıyor. 1828 yılında yılında yoksulluk
ve ıstırap içinde Viyana'da ölen besteci doğumunun
200. yılında dünyanm bütün sanat kurum ve
kuruluşlannda anılıyor.
Diana anısına albüm çıkarılıyop
• Kültür Servisi - Paul Mc Cartney, Eric Clapton ve
Phil Collins Noel döneminde çıkanlacak bir Diana
albümünde bir araya gelecek. Albümün geliri
"Prensesin Anısını Yaşatma Fonu"na aktanlacak.
Albüm için hüzünlü parçalan bir araya getirecek
olan Rıchar Branson. önümüzdeki yaz da prensesin
ölüm yıldönümünde üç rock konseri düzenleyecek.
Branson, albümün rock'ın en hüzünlü parçalannı bir
araya getirdiğini ve Elton John'un 'Candle in the
Wind' parçasını da albüme katmak istediklerini
açıkladı. Mc Cartney "m Ringo Starr'ın ilk eşi
Maureen için yazılan 'Lıttle Willow', Eric Clapton
oğlu Conor'un ölümünden sonra yazdığı 'Tears in
the Heaven' Phil Collins de 'Since I Lost You' adlı
parçalan seslendireceği albüm için aynca Annie
Lennox, Peter Gabriel, Bryan Adams, Sting, Lesley
Garret ve Pavarotti gibi sanatçılarla görüşülüyor.
'Usta Beni Öldürsene' kasımda
gösterimde
I Kültür Servisi - Bilge Karasu'nun aynı adlı
öyküsünden esinlenerek Banş Pirhasan'ın hem
senaryosunu yazıp hem yönertıği "Usta Beni
Öldürsene", kasım ayında gösterime girecek. TürV;
Alman, Macar ortak yapımı olan ve hazırlıklan üç
sene süren fılm Türkiye, Macaristan, Almanya ve
Polonya'da iki buçuk ayda çekildi. Teknik ekibi
Rus. Alman, Macar, Polonyalı ve Türklerden oluş
fılmin görüntü yönetmeni ise Jürgen Jürges. Banş
Pirhasan, filmde Julia Brendler, Hugh O'Connor
gibi yabancı sanatçılann yanı sıra Meltem Cumbı
Cem Özer, Hale Soygazi, Haluk Bilginer, Tunce!
K.urtiz gibi Türk oyuncularla da çalıştı. "Usta Be
Öldürsene". 1997 Altın Portakal Film Festivah'n
de katılıyor.