23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14EYLUL1997PAZAR CUMHURİYET SAYKA 15 Şoförler Karayollan kan gölüne dönerken Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu ve bağlı olduğu Türkiye Esnaf ve Sanatkâriar Konfederasyonu ne yapıyor? Ankara'da "Plaka" adında anonim şirket kurup matbaacılık işine soyunuyorlar! Matbaadan kazanacaklan parayla alkollü otobüs şoförlerini tedavi ettireceklerdir herhalde! TKHKD-BTV Çiller Aileşi'nin gazetesi Öncü'nün ve deneme yayını yapan televizyonu BTV'nin sahibi görünen Bekir Altunok'un, kısa bir süre öncesine kadar maaşıyla zor geçindiği için TKHKD'yi (Tüm Kiracı Haklannı Koruma Derneği) kurduğunu yazan Kuva-yı Medya dergisi, Aitunok'un Sağlık Bakanlığı'nın 150 milyar lirasını zimmetine geçirdiği iddiasıyla yargılanmasına onay veren Danıştay karannı da ortaya çıkartmış. TKHKD'den BTV'ye uzanan yolda böyle bir karar "referans" sayılsa gerek! Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektromk posta Deniz.Som@raksnet.com - Tansu Çiller. Bodrum'da bekiediöi ilarvi görememiş... "ÇatfDı ile o kadar ilgilenirse olacağı buvdu!" İbadetinizle uğraşın, bırakın bu milleti'umhuriyet, henüz birinci yılını doldurma- mış; Eylül 1924... Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hamidiye Kruvazö- rü ile Karadeniz gezisinde. 17 Eylül'de Ha- midiye, Rize limanına yaklaşırken toplarını ateşliyor; halk Gazi Paşayı karşılamak için sokaklara dökü- lüyor. Havanın yağışlı olmasına karşın şehirde bir bayram havası yaşanıyor. Iskelede törenle karşılanan Cumhurbaşkanı, Vila- yeti, Belediyeyi, Halk Fırkasını ve Komutanlık daire- lerini ziyaret ediyor, gece şerefine düzenlenen fener alayını izliyor ve o akşam Matracı Mehmet'in evin- de kalıyor. Ertesi gün, 18 Eylül perşembe, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Rize'de "Gazi Paşa" ve "Cumhu- riyet" çeşmeleri ile bir caddenin-açılışına katıldıktan sonra Hükümet Konağı'na gidiyor ve burada ziya- retleri kabul ediyor... Atatürk'ün 1924 yılındaki Rize gezisini Dz.AJbay Raşit Metel'in "Atatürk ve Donanma" kitabından iz- lemeye devam ediyoruz. Hükümet Konağı'ndayız: "Kalabalık bir halk kitlesi arasında Rize ve Pazar müftüleri tarafından kendilerine medreselerin açıl- masını isteyen istidalar verilmiştir. Cumhurbaşkanı bunlann mahiyetlerinin ne oldu- ğunu öğrenince hiddetle müftülere: - Tevhidi tedrisat mı istemiyorsunuz! Bu millet, mektep yapmayacak mı? Şimdiye kadar geri kal- mamızda en büyük amilin ne olduğunu bilmiyor mu- sunuz? Hayır, medreseler açılmayacaktır. laşenizi mi düşünüyorsunuz? Müsterih olun, ibadetinizle uğra- şın, bırakın bu milleti. Yoksa bu karan veren Mec- lis'te sizden büyük alimler mi yok? Millet bildiği gi- bi yapacak, dedikten sonra Vali'ye dönerek: - Bu adamlar burasını Iran gibi mi yapmak istiyor- lar, demiştir." Heyhat... Başbakanlık koltuğunda oturan Rize Milletvekili Mesut Yılmaz'dan cami önlerinde top- lananlara "İbadetinizle uğraşın, bırakjn bu milleti" demesi beklenmiyor ama 70 küsur yıl önce kapatı- lan medreseler günümüzde bir türlü kapatılamıyor; tekkeler, külliyeler mikrop saçmaya devam ediyor; hükümet tavnnı koyamıyor. Sekiz yıllık yasa ile sorun çözülmüyor! SESSÎZ SEDASIZ (!) NURlkİJRTCEBE Muazzez Ersoy 1 milyar bağışladı! 1992-1995 yılları arasında Samsun Devlet Klasik Türk Müziği Korosu'nda Hatice Yıldız Levent adıyla kadrolu sanatçı olarak görülen ancak kentte hiç görülmeyen Muazzez Ersoy geçenlerde Sakatlar Derneği yararına konser vermek için Samsun'a gitti ve derneğe tam bir milyar lira bağışladığını açıkladı. Bağışın öyküsünü, Sakatlar Derneği Samsun Şubesi Başkanı Hayriye Hakyemez, Samsun'daki arkadaşımız Cemil Ciğerim'e anlattı: "19 Mayıs Stadı'nda vereceği konser için Muazzez Hanım'la 3.5 milyar liraya anlaşmıştık. Ancak konser günü, satılan bilet belliydi ve kendisine 2.5 milyar lira ödeyebileceğimizi söyledik. Önce kabul etmedi ve sahneye çıkmayacağını bildirdi. iki saat kadar kendisiyle görüştük ve ikna ettik. 2.5 milyar lirayı aldıktan sonra sahneye çıktı ve seyircilere hitaben yaptığı konuşmada 'Sakatlar Derneği'ne bir milyar lira bağışladım' dedi. Bu konuşmasıyla büyük alkış aldı ama ortada makbuz karşılığı yapılmış bir bağış olmadığı için derneğimizı zor durumda bıraktı. Bir denetleme sırasında, kayıtlanmızda olmayan bu bağışın hesabını nasıl vereceğimizi bilemiyoruz." PALAS PANDIRAS Ülkenin yüzde 99'u Müslüman... Peki, yûzde kaçı "herkes kendine Müslüman?" MtffrtBazacf ÇED KÖŞESt OKTAY EKINCI îlköğretim ve 'îslambor "Doğru ve katıcı bilgiler el- de etmenin iki yolu vardır. Bi- rincisi yaparak ve yaşayarak öğrenmek, ikincisi de bizim adımıza araştırmış insan veya kuruluşların vayımladıkJarı kitaplan okuyarak öğrenmek- tir..." Bu satırlar, "Tam Eğitim Ya- yınlan" tarafından yayımlanan "Istanbul - İlimiz ve BöTge- miz" adlı ders kitabının önsö- zünde yer aliyor. "Teğliğler Dergisi"yle de tavsiye edildiği açıklanan bu Is- tanbul kitabını incelediğimizde ise önsözündeki vurgulamanın "tam tersi" bir içenkle kaleme alındığını ve öğrencileri bir do- lu "gerçek dışı bilgiyle" yükle- diğjni görüyoruz. Örneğin, "İstanbul'un Ta- rihçesi 1 " başlıklı bölümde kentin eski adlanyla ilgili hiçbır bılgı verilmezken, şimdiki adının Türklerin bu kente "İslam Bol" demiş olabileceğinden kaynak- landığı anlatıhyor. Benzer şekilde 1453'e kadar geçen yaklaşık 2000 yıllık kent tarihindeki Yunan. Roma ve Bi- bir yerleşme yeri haline gel- di..." Tamarru kaçak ve çarpık yapı- laşmayla oluşan, orman ve su havzası yağmasına dayalı plan- sız kentleşmeye en ünlü örneğı oluşturan Sultanbeyli için "mo- dern bir yerleşme" tanımını kullanarak ilkokul çocuklannın kentsel gözlem yeteneklerini de altüst eden kitabın Eyüp ilçesiy- le ilgili bölümü ise tam bir "din bilgisi" broşürü gibi. Neredeyse tamamı "Hazreti Halit tbni Zeyd-Ebu Eyyubül- Ensari" hakkındaki bilgilere aynlan Eyüp ilçesi bölümünde her Hz. Muhammed adı geçtı- gınde parantez ıçınde (S.A.Y) de yazılarak öğrencilerin dinsel söylemleri de öğrenmelerine özen gösteriliyor... Evet. Öyle görünüyor ki Tur- gut Yılmaz ve Keriman Ylı- maz adlı öğretmenlerin imzala- nnı taşıyan ve 1989'dan bu yana Milli Eğitim Bakanlığı'nın tav- siyesiyle ilköğretim programla- nnda ders kitabı olarak okutu- lan bu kıtap, öğrencilere tstan- bul'u ögretmeye değil, "İstan- Yağmaya dayalı kaçak kentleşmenin en çirkin simgesi olan Sultanbeyli, ilkokul ders kitabında 'modern' gelişmeye ör- nek gösteriliyor... (Fotoğraf: ERDOĞAN KÖSEOĞLU) zans uygarlıklanndan hemen bul'u kullanarak" onlann çağa hiç söz edilmezken, aynı dönem- lere ait sadece Türkler. Iranlılar ve Araplarca yapılan "kuşat- malar" anlatıhyor. Fatih'in fet- hi ile birlikte yaşanan "en önemli değişiklik" ise şöyle özetleniyor: "İstanbul Türklerin eline geçince Ayasofya ve bazı kilise- ler camiye çevrildi..." Sultanbeyli ve Eytip İlköğretim programındakı bu ders kitabında yıne Istanbul'un bugünkü kentsel yapısıyla ilgili bilgilerde de gerçeklerle bağdaş- mayan tanımlar ve yorumlar var. Sözgelımi, "ilçeler" bölü- münde Sultanbeyli tanıtılırken. belkı de en çok bu ilçede yaşa- yan çocuklan hayrete düşürecek şu ifadeler kullanıhyor: "(Sultanbeyli) köyden kasa- bayadönüştü, 1989yılındaba- ğıınsız belediye olarak modern ve gerçeklere yabancı birer kişi- likle yetişmelerine yardımcı ol- maya yanyor. Böyle giderse, birkaç yıl son- ra istanbul'un adının "İslam- bol" olmasını isteyen, kent yağ- masını modernlik olarak savu- nan. Eyüp'ü bilıp de Piyer Lo- ti'yı hiç tanımayan ve elbette Ayasofya'yı cami işlevine çevir- mek için militanca çalışan "Ata- türkçü gençlerie" (!) karşılaşır- sak da hiç şaşırmayalım. Çünkü kapağında Taksim'de- ki Cumhuriyet Anıtı bulunan ay- nı kıtap, tahmin edebileceğiniz gıbı Atatürk'ün sözleri ve fotoğ- raflanyla başhyor. Dersi geçmek ise ancak "içindeki bilgileri" ezberlemekle mümkün olabili- yor. Bakalım, şu 8 yıllık kesin- tisiz temel eğitim tartışmasında, "Peki, müfredatın içeriği ne olacak" sorusu ne zaman ele alı- nacak... HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇ AK ÇİZGİLİK KÂMÎL MASARACI BULUT BEBEK NVRAYÇlFrçt TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 14 Eylül WELUNGTON'IN ÖLÛMÜ.. 18S2'oe 8UCÜN, ÜHLÜ İU&U2 ASKER lt£DBVLETADAMt OÛK ARTM/fi WEli££LEY USeU-lNeTDAt ÖlMj. \MQTEK- LOO 'DA HAPOLYON 'A KARÇt 8ÜYÜK. 9İIS -ZAP€ie K42/1- HA*/ W€UJNGTON, OAHA H93O FGAAtSIZ D£yfii**i'A MP/LAM /ee^O/BAf ÇAUPUVUAÇIMA &WŞT Ç/KTtSf İÇİN POPÜLERLİĞİA/İ YtrİOMİfTİ. AttCAK, KAZA&NDAM PÖNÛP TASAttNtN FVUZtAHEVTUDAU 6EÇMESİHİ £*6LAA*ÇTt. İt£RI YAŞLAKINOA SiLE HADiNUViOAN U2AK KAIAMIİHN W£UJfJ€TON, SU KOUaPAfC/ BUZ OEDIKDOU ÜZERİNE, &ÜLEK€lcf*GEAJÇ KADINCAHUİ İLGİL£NEMİYECEKSE,8İIZ f, EK/ceĞİ/V 67 YAŞtUOA OLMASfHIM NE GİBİ İYİ WM KA- ' UfZ Ki * OEMİÇTİ. SS YAŞ/HM Öİ.OÛSÜ StRADA, İKİ 6EMÇ KAOIN, HÂLÂ DÛŞES OLMAYI UUAAAtCmYDI•. Soida, bOyûk ttöıJesi Mrs fiarriet Arj,uf*vtof-'/a aörüfûuon BULMACA SEDAT YAŞAYAı\ 1 2 3 4 5 6 7SOLDANSAĞA: 1/AzizNesin'in bir oyunu... Meyve ve sebze- lerin suyunu ya da yağuu sıkarak 3 çıkarmaya yara- yan aygıt. II "Kızlar, kadın- 5 lar" anlammda eski sözcük... Herhangi bir ye- re yanaşmış fîli- kanın kürek çek- ° meksizin ilerle- g tilmesi için veri- len komut. 3/ Bir tür in- ce, ipekli kumaş... Dol- ma yapmak için hazırla- nan kanşım. 4/ Deniza- yısı da denılen ve soğuk 3 güney denizlerinde yaşa- 4 yan fok tûrû... Zavıye. 5/ c Alçak, aşağıhk. 6/ Bir renk... Suyu işleme ve " dağıtım tesislenne ılet- me. II Bir nota... Metal 8 olmayan elementler için g kullanılan sözcük. 8/ Is- kambillerle oynanan bir oyun... Bir çocuğun her türlü du- rum ve davranışlanndan sorunlu olan kimse. 9/ Afrika'da bir ülke... Nâzım Hikmet'in bir oyunu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gemiyi istenılen yerde tutmak için bir zincirle denize atılan. iki ya da daha çok kolu bulunan gemi demiri... Şe- kerli sıcak su, konyak ve limonla yapılan bir ıçkı. 2/ Ayak direme... Kurtuluş. 3/ Çok ığneli olta... Hayvanlara vu- rulan damga. 4/ Ozsu... ? "Yaz bahar ayında bir od ver- diler/Yandım gıttım karlı dağ ıken" (Karacaoğlan). 5/ Cem Sultan'ın Batı dillenndeki adı. 6/ Giysılerde süs olarak yapılmış kıvrım... Hıristıyan. 7/ Radyum elemen- tınin simgesi... Cüzzamlı anlamında kullanılan bir söz- cük. 8/ Türk müziğınde bir makam... Eskıden ağır hapıs mahkûmlannın boynuna geçırilen demir halka. 9/ Düğün armağanı... Dağkeçısı. GöRÜŞ/DEIVİZ KAVUKÇUOĞLU Bir İstanbul Daha Yok! Fransa Kralı 1. François'nın 1525 Pavia Çatışma- sı'ndan sonra bir süre hapsedildiği yer olmasının dı- şında önemli bir tarihi özelliği yoktu Portofino'nun. Genova'nın 35 km. kadar güneyinde kalan bu şirin balıkçı köyü 1950'li yıllann sonunda "/ found my lo- ve in Portofino - Aşkımı Portofino'da buldum" şar- kısıyla dünya çapında bir ün kazandı. Nüfusu ıkı bı- nin altında olan bu Ligurya köyü bu şarkıyla birlikte giderek her yıl on bınlerce yabancınm geldıği gözde bırturizm merkezi haline geldi. Portofino zenginleş- ti. Fakat bu zenginlik Portofinolu balıkçılan yoldan çı- kartmadı. 1959 yılında köyün 'enyenı' yapısı 91 ya- şındaydı, şimdi 128 yaşında! Portofinolular köylerı- nin özgün dokusunu koruyabilmek için tam 128 yıl— dır köylerinde 'inşaatyasağı' uyguluyorlar. Oysa ev- lerinin içi en son yapı teknolojıleriyle donanımlı. 1959 yılında köye motoriu araçlar girebiliyordu, şimdi ise yasak. Portofino'yu gezmek isteyenler arabalannı köyün dışına bırakıp, sırasında kilometrelerce yol yü- rüyorlar. Portofinolular o zaman da köylerine gelen asfalt yolu genişletmeyi düşünmüyorlardı, şimdi de düşünfnüyorlar. Dizeleri arasında, denizin kumsalla buluşmasını simgeleyen "fışşş... fışşş... "sesi olmasa belki de bu şarkı böylesine tutulmayacak, dillere böylesıne yer- leşmeyecekti. Bu ses dünyanın tüm kıyı insanlan gi- bi lstanbullulara da tanıdık gelen, kendilerini özdeş- leştirebıldikleri bir sesti. İstanbul'un 'güzel' olduğu yıllarda Boğaz'ın koylannda, Cankurtaran'dan Yeşil- köy'e uzanan sahillerde; Mühürdar'da, Moda'da, Kalamış'ta; Fenerbahçe ile Pendik arası kıyılarda ço- cuklar bu sesle büyüdüler. Gençlenn ilk aşklarına, ılk dokunuşlanna, ilk öpüşmelerine bu ses eşlik etti. Bu sesle birlikte 'yakamoz'\a tanıştılar. Yesari Asım Ar- soy'un şarkılanna yansıdı bu ses. İstanbul'un cellatları ilkönce bu 'ses'e kıydılar. Kentin tüm kıyıları betonlaştırıldı, kaya parçalanyla dolduruldu. Doğanın, bu kentin insanlanna armağa- nı olan "fışşş... fışşş..." sesi, yerinı, kulağı tırmalayan, yapay 'şap-şap' sesine bıraktı. Denızi tanımayan bu cellatlar, doğanın 'deniz aldığını geri verir' yasasını çiğnediler. Denizi küstürdüler. Aldığını geri vereme- yen denizde çöplükler oluştu. Çocukluk anılannda 'deniz'm yeri olmayan, çıplak bebek ayaklan kuma basmamış, yontulmamış dağlılar bu kentin insanla- nnı denize yabancılaştırmak için ellerinden gelenı yaptılar. Sonuçta onlan, deniz kıyısı 'çay bahçele- n'nde, 'kebapçılar'da sırtlan denize döriük oturtma- yı başardılari Istanbul'da doğup büyüyen çocuklar ayakkabıla- n ellerinde kumsallarda yürürken ayaklarıyla denizi okşamanın güzelliğini, bırakın yaşamayı, artık düşü- nemiyorlar bile. Talancılar onlardan bu güzellikleri çaldılar. İstanbul'un kıyılarını kapabilmek, lanetlı ser- vetlerine servet katabilmek için bu kentin kültürünün bir parçası olan 'kayıkhaneleri', 'sandallar't yok etti- ler. Bir zamanlar dünyanın incisi olan İstanbul'un ta- rihi vapur iskeleleri viranelere döndü. 'Deniz', gide- rek İstanbul insanı için artık yaşanmayan, ancak sey- redilen bir 'manzaraparçası'na dönüştü. Kendileri ise uğursuz kazançlanyla sahip oldukları 'denize nazır' görkemli villalannda saçlan sahte san karılan, to- suncukları, tosuncuklannın Filipinli bakıcılan ve din- mek bilmeyen iştihalanyla akşamüstleri ellerinde 'gin-tonic' bardaklan, öküzün trene baktığı gıbı alt- lannda uzanıp giden maviliğe bakıyoıiar. İstanbul Boğazı ve kıyıları, bu 'rant çeteleri'nin elinde köprüleri, çarpık yapılaşmaları, gecekondu teşvikleri, yıkılası otelleri, Göksu Evleri, görgüsüzlük ömeği villaları ve her türlü görüntü kirliliği ile birer 'mi- mari ahlaksızlık merkezi' haline getirildi. Doğaya ve insana saygıdan yoksun talancıların elinde bu güze- lim kent bir mezbeteliğe dönüştü. Her biri birer 'Por- tofino 'olan en az 30 mekânın doğal coğrafyası İstan- bul'un yönetimini eline geçiren 'deniz düşmanlan'ta- rafından iğdiş edildi. Şimdi gözlerini Yıldız Parkı'na, Ortaköy'e, Beşik- taş'a, Kuzguncuk'a; zaten bir avuç kalmış ve istan- bul'u İstanbul yapan, bu kentin tarihine, doğasınata- nıklık eden yöreiere dikiyorlar. Bu kentin arta kalan doğal vetarihsel temellerini ortada kaldırmak için fer- manlar çıkartıyorlar. 'Üçüncü Köprü', planlanan ye- ni talanlann yalnızca bir kılrfı! Tartışmayı ustaca ma- nevralaria 'ekonomik ve teknolojik' zeminlere çek- mek istiyortar. Bu yalanlara kanmayalım! İstanbul'un getirildiği noktada bu tartışmalann artık 'ahlak- sal/etik' zeminde sürdürülmesi gerekiyor. Bu kente nereden ve ne zaman geldiğimiz önem- li değil. Fakat Istanbul'a yerteşmiş ve Istanbul'u ken- dimize 'yurt' bellemişsek, talandan pay kapmayı beklemeyen namuslu insanlarsak, o zaman ahlak- sal/etik temel değerlere sahip çıkarak bu yurdu sa- vunmak zorundayız. Eğer Istanbul'u seviyorsak ve bu sevgimiz, bunu bir direnişe döndürecek kadar güçlüyse, yani kendimizi kentimizle bellı bir bilinç dü- zeyinde özdeşleştırebiliyorsak, o zaman Istanbul'u Alman kamyonculanna, Japon otomobılcilerine peş- keş çekmek isteyen ışbirlikçılere, köprücülere, be- tonculara, talancılara karşı korumak zorundayız. Yoksa bu kenti bıtirecekler. Ve bir İstanbul daha yok!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle