Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14EYLUL1997PAZAR CUMHURİYET SAYKA
15
Şoförler
Karayollan kan
gölüne dönerken
Türkiye Şoförler ve
Otomobilciler
Federasyonu ve bağlı
olduğu Türkiye Esnaf
ve Sanatkâriar
Konfederasyonu ne
yapıyor? Ankara'da
"Plaka" adında
anonim şirket kurup
matbaacılık
işine
soyunuyorlar!
Matbaadan
kazanacaklan
parayla alkollü otobüs
şoförlerini tedavi
ettireceklerdir
herhalde!
TKHKD-BTV
Çiller Aileşi'nin
gazetesi Öncü'nün ve
deneme yayını yapan
televizyonu BTV'nin
sahibi görünen Bekir
Altunok'un, kısa bir
süre öncesine kadar
maaşıyla zor geçindiği
için TKHKD'yi (Tüm
Kiracı Haklannı
Koruma Derneği)
kurduğunu yazan
Kuva-yı Medya dergisi,
Aitunok'un Sağlık
Bakanlığı'nın
150 milyar
lirasını
zimmetine
geçirdiği
iddiasıyla
yargılanmasına onay
veren Danıştay karannı
da ortaya çıkartmış.
TKHKD'den BTV'ye
uzanan yolda böyle bir
karar "referans"
sayılsa gerek!
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektromk posta Deniz.Som@raksnet.com
- Tansu Çiller. Bodrum'da
bekiediöi ilarvi görememiş...
"ÇatfDı ile o kadar ilgilenirse
olacağı buvdu!"
İbadetinizle uğraşın, bırakın bu milleti'umhuriyet, henüz birinci yılını doldurma-
mış; Eylül 1924... Cumhurbaşkanı Gazi
Mustafa Kemal Paşa Hamidiye Kruvazö-
rü ile Karadeniz gezisinde. 17 Eylül'de Ha-
midiye, Rize limanına yaklaşırken toplarını ateşliyor;
halk Gazi Paşayı karşılamak için sokaklara dökü-
lüyor. Havanın yağışlı olmasına karşın şehirde bir
bayram havası yaşanıyor.
Iskelede törenle karşılanan Cumhurbaşkanı, Vila-
yeti, Belediyeyi, Halk Fırkasını ve Komutanlık daire-
lerini ziyaret ediyor, gece şerefine düzenlenen fener
alayını izliyor ve o akşam Matracı Mehmet'in evin-
de kalıyor.
Ertesi gün, 18 Eylül perşembe, Cumhurbaşkanı
Mustafa Kemal, Rize'de "Gazi Paşa" ve "Cumhu-
riyet" çeşmeleri ile bir caddenin-açılışına katıldıktan
sonra Hükümet Konağı'na gidiyor ve burada ziya-
retleri kabul ediyor...
Atatürk'ün 1924 yılındaki Rize gezisini Dz.AJbay
Raşit Metel'in "Atatürk ve Donanma" kitabından iz-
lemeye devam ediyoruz.
Hükümet Konağı'ndayız:
"Kalabalık bir halk kitlesi arasında Rize ve Pazar
müftüleri tarafından kendilerine medreselerin açıl-
masını isteyen istidalar verilmiştir.
Cumhurbaşkanı bunlann mahiyetlerinin ne oldu-
ğunu öğrenince hiddetle müftülere:
- Tevhidi tedrisat mı istemiyorsunuz! Bu millet,
mektep yapmayacak mı? Şimdiye kadar geri kal-
mamızda en büyük amilin ne olduğunu bilmiyor mu-
sunuz? Hayır, medreseler açılmayacaktır. laşenizi mi
düşünüyorsunuz? Müsterih olun, ibadetinizle uğra-
şın, bırakın bu milleti. Yoksa bu karan veren Mec-
lis'te sizden büyük alimler mi yok? Millet bildiği gi-
bi yapacak, dedikten sonra Vali'ye dönerek:
- Bu adamlar burasını Iran gibi mi yapmak istiyor-
lar, demiştir."
Heyhat... Başbakanlık koltuğunda oturan Rize
Milletvekili Mesut Yılmaz'dan cami önlerinde top-
lananlara "İbadetinizle uğraşın, bırakjn bu milleti"
demesi beklenmiyor ama 70 küsur yıl önce kapatı-
lan medreseler günümüzde bir türlü kapatılamıyor;
tekkeler, külliyeler mikrop saçmaya devam ediyor;
hükümet tavnnı koyamıyor.
Sekiz yıllık yasa ile sorun çözülmüyor!
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURlkİJRTCEBE Muazzez Ersoy 1 milyar bağışladı!
1992-1995 yılları arasında Samsun
Devlet Klasik Türk Müziği
Korosu'nda Hatice Yıldız Levent
adıyla kadrolu sanatçı olarak
görülen ancak kentte hiç
görülmeyen Muazzez Ersoy
geçenlerde Sakatlar Derneği
yararına konser vermek için
Samsun'a gitti ve derneğe tam bir
milyar lira bağışladığını açıkladı.
Bağışın öyküsünü, Sakatlar
Derneği Samsun Şubesi Başkanı
Hayriye Hakyemez,
Samsun'daki arkadaşımız Cemil
Ciğerim'e anlattı:
"19 Mayıs Stadı'nda vereceği
konser için Muazzez Hanım'la 3.5
milyar liraya anlaşmıştık.
Ancak konser günü, satılan bilet
belliydi ve kendisine 2.5
milyar lira ödeyebileceğimizi
söyledik. Önce kabul
etmedi ve sahneye
çıkmayacağını bildirdi.
iki saat kadar kendisiyle
görüştük ve ikna ettik. 2.5
milyar lirayı aldıktan sonra sahneye
çıktı ve seyircilere hitaben yaptığı
konuşmada 'Sakatlar Derneği'ne bir
milyar lira bağışladım' dedi.
Bu konuşmasıyla büyük alkış aldı
ama ortada makbuz karşılığı
yapılmış bir bağış olmadığı için
derneğimizı zor durumda bıraktı.
Bir denetleme sırasında,
kayıtlanmızda olmayan bu bağışın
hesabını nasıl vereceğimizi
bilemiyoruz."
PALAS PANDIRAS Ülkenin yüzde 99'u Müslüman... Peki, yûzde kaçı
"herkes kendine Müslüman?"
MtffrtBazacf
ÇED KÖŞESt
OKTAY EKINCI
îlköğretim ve 'îslambor
"Doğru ve katıcı bilgiler el-
de etmenin iki yolu vardır. Bi-
rincisi yaparak ve yaşayarak
öğrenmek, ikincisi de bizim
adımıza araştırmış insan veya
kuruluşların vayımladıkJarı
kitaplan okuyarak öğrenmek-
tir..."
Bu satırlar, "Tam Eğitim Ya-
yınlan" tarafından yayımlanan
"Istanbul - İlimiz ve BöTge-
miz" adlı ders kitabının önsö-
zünde yer aliyor.
"Teğliğler Dergisi"yle de
tavsiye edildiği açıklanan bu Is-
tanbul kitabını incelediğimizde
ise önsözündeki vurgulamanın
"tam tersi" bir içenkle kaleme
alındığını ve öğrencileri bir do-
lu "gerçek dışı bilgiyle" yükle-
diğjni görüyoruz.
Örneğin, "İstanbul'un Ta-
rihçesi
1
" başlıklı bölümde kentin
eski adlanyla ilgili hiçbır bılgı
verilmezken, şimdiki adının
Türklerin bu kente "İslam Bol"
demiş olabileceğinden kaynak-
landığı anlatıhyor.
Benzer şekilde 1453'e kadar
geçen yaklaşık 2000 yıllık kent
tarihindeki Yunan. Roma ve Bi-
bir yerleşme yeri haline gel-
di..."
Tamarru kaçak ve çarpık yapı-
laşmayla oluşan, orman ve su
havzası yağmasına dayalı plan-
sız kentleşmeye en ünlü örneğı
oluşturan Sultanbeyli için "mo-
dern bir yerleşme" tanımını
kullanarak ilkokul çocuklannın
kentsel gözlem yeteneklerini de
altüst eden kitabın Eyüp ilçesiy-
le ilgili bölümü ise tam bir "din
bilgisi" broşürü gibi.
Neredeyse tamamı "Hazreti
Halit tbni Zeyd-Ebu Eyyubül-
Ensari" hakkındaki bilgilere
aynlan Eyüp ilçesi bölümünde
her Hz. Muhammed adı geçtı-
gınde parantez ıçınde (S.A.Y)
de yazılarak öğrencilerin dinsel
söylemleri de öğrenmelerine
özen gösteriliyor...
Evet. Öyle görünüyor ki Tur-
gut Yılmaz ve Keriman Ylı-
maz adlı öğretmenlerin imzala-
nnı taşıyan ve 1989'dan bu yana
Milli Eğitim Bakanlığı'nın tav-
siyesiyle ilköğretim programla-
nnda ders kitabı olarak okutu-
lan bu kıtap, öğrencilere tstan-
bul'u ögretmeye değil, "İstan-
Yağmaya dayalı kaçak kentleşmenin en çirkin simgesi olan
Sultanbeyli, ilkokul ders kitabında 'modern' gelişmeye ör-
nek gösteriliyor... (Fotoğraf: ERDOĞAN KÖSEOĞLU)
zans uygarlıklanndan hemen bul'u kullanarak" onlann çağa
hiç söz edilmezken, aynı dönem-
lere ait sadece Türkler. Iranlılar
ve Araplarca yapılan "kuşat-
malar" anlatıhyor. Fatih'in fet-
hi ile birlikte yaşanan "en
önemli değişiklik" ise şöyle
özetleniyor:
"İstanbul Türklerin eline
geçince Ayasofya ve bazı kilise-
ler camiye çevrildi..."
Sultanbeyli ve Eytip
İlköğretim programındakı bu
ders kitabında yıne Istanbul'un
bugünkü kentsel yapısıyla ilgili
bilgilerde de gerçeklerle bağdaş-
mayan tanımlar ve yorumlar var.
Sözgelımi, "ilçeler" bölü-
münde Sultanbeyli tanıtılırken.
belkı de en çok bu ilçede yaşa-
yan çocuklan hayrete düşürecek
şu ifadeler kullanıhyor:
"(Sultanbeyli) köyden kasa-
bayadönüştü, 1989yılındaba-
ğıınsız belediye olarak modern
ve gerçeklere yabancı birer kişi-
likle yetişmelerine yardımcı ol-
maya yanyor.
Böyle giderse, birkaç yıl son-
ra istanbul'un adının "İslam-
bol" olmasını isteyen, kent yağ-
masını modernlik olarak savu-
nan. Eyüp'ü bilıp de Piyer Lo-
ti'yı hiç tanımayan ve elbette
Ayasofya'yı cami işlevine çevir-
mek için militanca çalışan "Ata-
türkçü gençlerie" (!) karşılaşır-
sak da hiç şaşırmayalım.
Çünkü kapağında Taksim'de-
ki Cumhuriyet Anıtı bulunan ay-
nı kıtap, tahmin edebileceğiniz
gıbı Atatürk'ün sözleri ve fotoğ-
raflanyla başhyor. Dersi geçmek
ise ancak "içindeki bilgileri"
ezberlemekle mümkün olabili-
yor. Bakalım, şu 8 yıllık kesin-
tisiz temel eğitim tartışmasında,
"Peki, müfredatın içeriği ne
olacak" sorusu ne zaman ele alı-
nacak...
HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇ AK
ÇİZGİLİK KÂMÎL MASARACI
BULUT BEBEK NVRAYÇlFrçt
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 14 Eylül
WELUNGTON'IN ÖLÛMÜ..
18S2'oe 8UCÜN, ÜHLÜ İU&U2 ASKER lt£DBVLETADAMt
OÛK ARTM/fi WEli££LEY USeU-lNeTDAt ÖlMj. \MQTEK-
LOO 'DA HAPOLYON 'A KARÇt 8ÜYÜK. 9İIS -ZAP€ie K42/1-
HA*/ W€UJNGTON, OAHA
H93O FGAAtSIZ D£yfii**i'A
MP/LAM /ee^O/BAf ÇAUPUVUAÇIMA &WŞT Ç/KTtSf İÇİN
POPÜLERLİĞİA/İ YtrİOMİfTİ. AttCAK, KAZA&NDAM PÖNÛP
TASAttNtN FVUZtAHEVTUDAU 6EÇMESİHİ £*6LAA*ÇTt.
İt£RI YAŞLAKINOA SiLE HADiNUViOAN U2AK KAIAMIİHN
W£UJfJ€TON, SU KOUaPAfC/ BUZ OEDIKDOU ÜZERİNE,
&ÜLEK€lcf*GEAJÇ KADINCAHUİ İLGİL£NEMİYECEKSE,8İIZ
f, EK/ceĞİ/V 67 YAŞtUOA OLMASfHIM NE GİBİ İYİ WM KA-
' UfZ Ki * OEMİÇTİ. SS YAŞ/HM Öİ.OÛSÜ StRADA, İKİ
6EMÇ KAOIN, HÂLÂ DÛŞES OLMAYI UUAAAtCmYDI•.
Soida, bOyûk ttöıJesi Mrs fiarriet Arj,uf*vtof-'/a aörüfûuon
BULMACA SEDAT YAŞAYAı\
1 2 3 4 5 6 7SOLDANSAĞA:
1/AzizNesin'in
bir oyunu...
Meyve ve sebze-
lerin suyunu ya
da yağuu sıkarak 3
çıkarmaya yara-
yan aygıt. II
"Kızlar, kadın- 5
lar" anlammda
eski sözcük...
Herhangi bir ye-
re yanaşmış fîli-
kanın kürek çek- °
meksizin ilerle- g
tilmesi için veri-
len komut. 3/ Bir tür in-
ce, ipekli kumaş... Dol-
ma yapmak için hazırla-
nan kanşım. 4/ Deniza-
yısı da denılen ve soğuk 3
güney denizlerinde yaşa- 4
yan fok tûrû... Zavıye. 5/ c
Alçak, aşağıhk. 6/ Bir
renk... Suyu işleme ve "
dağıtım tesislenne ılet-
me. II Bir nota... Metal 8
olmayan elementler için g
kullanılan sözcük. 8/ Is-
kambillerle oynanan bir oyun... Bir çocuğun her türlü du-
rum ve davranışlanndan sorunlu olan kimse. 9/ Afrika'da
bir ülke... Nâzım Hikmet'in bir oyunu.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Gemiyi istenılen yerde tutmak için bir zincirle denize
atılan. iki ya da daha çok kolu bulunan gemi demiri... Şe-
kerli sıcak su, konyak ve limonla yapılan bir ıçkı. 2/ Ayak
direme... Kurtuluş. 3/ Çok ığneli olta... Hayvanlara vu-
rulan damga. 4/ Ozsu... ? "Yaz bahar ayında bir od ver-
diler/Yandım gıttım karlı dağ ıken" (Karacaoğlan).
5/ Cem Sultan'ın Batı dillenndeki adı. 6/ Giysılerde süs
olarak yapılmış kıvrım... Hıristıyan. 7/ Radyum elemen-
tınin simgesi... Cüzzamlı anlamında kullanılan bir söz-
cük. 8/ Türk müziğınde bir makam... Eskıden ağır hapıs
mahkûmlannın boynuna geçırilen demir halka. 9/ Düğün
armağanı... Dağkeçısı.
GöRÜŞ/DEIVİZ KAVUKÇUOĞLU
Bir İstanbul Daha Yok!
Fransa Kralı 1. François'nın 1525 Pavia Çatışma-
sı'ndan sonra bir süre hapsedildiği yer olmasının dı-
şında önemli bir tarihi özelliği yoktu Portofino'nun.
Genova'nın 35 km. kadar güneyinde kalan bu şirin
balıkçı köyü 1950'li yıllann sonunda "/ found my lo-
ve in Portofino - Aşkımı Portofino'da buldum" şar-
kısıyla dünya çapında bir ün kazandı. Nüfusu ıkı bı-
nin altında olan bu Ligurya köyü bu şarkıyla birlikte
giderek her yıl on bınlerce yabancınm geldıği gözde
bırturizm merkezi haline geldi. Portofino zenginleş-
ti. Fakat bu zenginlik Portofinolu balıkçılan yoldan çı-
kartmadı. 1959 yılında köyün 'enyenı' yapısı 91 ya-
şındaydı, şimdi 128 yaşında! Portofinolular köylerı-
nin özgün dokusunu koruyabilmek için tam 128 yıl—
dır köylerinde 'inşaatyasağı' uyguluyorlar. Oysa ev-
lerinin içi en son yapı teknolojıleriyle donanımlı. 1959
yılında köye motoriu araçlar girebiliyordu, şimdi ise
yasak. Portofino'yu gezmek isteyenler arabalannı
köyün dışına bırakıp, sırasında kilometrelerce yol yü-
rüyorlar. Portofinolular o zaman da köylerine gelen
asfalt yolu genişletmeyi düşünmüyorlardı, şimdi de
düşünfnüyorlar.
Dizeleri arasında, denizin kumsalla buluşmasını
simgeleyen "fışşş... fışşş... "sesi olmasa belki de bu
şarkı böylesine tutulmayacak, dillere böylesıne yer-
leşmeyecekti. Bu ses dünyanın tüm kıyı insanlan gi-
bi lstanbullulara da tanıdık gelen, kendilerini özdeş-
leştirebıldikleri bir sesti. İstanbul'un 'güzel' olduğu
yıllarda Boğaz'ın koylannda, Cankurtaran'dan Yeşil-
köy'e uzanan sahillerde; Mühürdar'da, Moda'da,
Kalamış'ta; Fenerbahçe ile Pendik arası kıyılarda ço-
cuklar bu sesle büyüdüler. Gençlenn ilk aşklarına, ılk
dokunuşlanna, ilk öpüşmelerine bu ses eşlik etti. Bu
sesle birlikte 'yakamoz'\a tanıştılar. Yesari Asım Ar-
soy'un şarkılanna yansıdı bu ses.
İstanbul'un cellatları ilkönce bu 'ses'e kıydılar.
Kentin tüm kıyıları betonlaştırıldı, kaya parçalanyla
dolduruldu. Doğanın, bu kentin insanlanna armağa-
nı olan "fışşş... fışşş..." sesi, yerinı, kulağı tırmalayan,
yapay 'şap-şap' sesine bıraktı. Denızi tanımayan bu
cellatlar, doğanın 'deniz aldığını geri verir' yasasını
çiğnediler. Denizi küstürdüler. Aldığını geri vereme-
yen denizde çöplükler oluştu. Çocukluk anılannda
'deniz'm yeri olmayan, çıplak bebek ayaklan kuma
basmamış, yontulmamış dağlılar bu kentin insanla-
nnı denize yabancılaştırmak için ellerinden gelenı
yaptılar. Sonuçta onlan, deniz kıyısı 'çay bahçele-
n'nde, 'kebapçılar'da sırtlan denize döriük oturtma-
yı başardılari
Istanbul'da doğup büyüyen çocuklar ayakkabıla-
n ellerinde kumsallarda yürürken ayaklarıyla denizi
okşamanın güzelliğini, bırakın yaşamayı, artık düşü-
nemiyorlar bile. Talancılar onlardan bu güzellikleri
çaldılar. İstanbul'un kıyılarını kapabilmek, lanetlı ser-
vetlerine servet katabilmek için bu kentin kültürünün
bir parçası olan 'kayıkhaneleri', 'sandallar't yok etti-
ler. Bir zamanlar dünyanın incisi olan İstanbul'un ta-
rihi vapur iskeleleri viranelere döndü. 'Deniz', gide-
rek İstanbul insanı için artık yaşanmayan, ancak sey-
redilen bir 'manzaraparçası'na dönüştü. Kendileri ise
uğursuz kazançlanyla sahip oldukları 'denize nazır'
görkemli villalannda saçlan sahte san karılan, to-
suncukları, tosuncuklannın Filipinli bakıcılan ve din-
mek bilmeyen iştihalanyla akşamüstleri ellerinde
'gin-tonic' bardaklan, öküzün trene baktığı gıbı alt-
lannda uzanıp giden maviliğe bakıyoıiar.
İstanbul Boğazı ve kıyıları, bu 'rant çeteleri'nin
elinde köprüleri, çarpık yapılaşmaları, gecekondu
teşvikleri, yıkılası otelleri, Göksu Evleri, görgüsüzlük
ömeği villaları ve her türlü görüntü kirliliği ile birer 'mi-
mari ahlaksızlık merkezi' haline getirildi. Doğaya ve
insana saygıdan yoksun talancıların elinde bu güze-
lim kent bir mezbeteliğe dönüştü. Her biri birer 'Por-
tofino 'olan en az 30 mekânın doğal coğrafyası İstan-
bul'un yönetimini eline geçiren 'deniz düşmanlan'ta-
rafından iğdiş edildi.
Şimdi gözlerini Yıldız Parkı'na, Ortaköy'e, Beşik-
taş'a, Kuzguncuk'a; zaten bir avuç kalmış ve istan-
bul'u İstanbul yapan, bu kentin tarihine, doğasınata-
nıklık eden yöreiere dikiyorlar. Bu kentin arta kalan
doğal vetarihsel temellerini ortada kaldırmak için fer-
manlar çıkartıyorlar. 'Üçüncü Köprü', planlanan ye-
ni talanlann yalnızca bir kılrfı! Tartışmayı ustaca ma-
nevralaria 'ekonomik ve teknolojik' zeminlere çek-
mek istiyortar. Bu yalanlara kanmayalım! İstanbul'un
getirildiği noktada bu tartışmalann artık 'ahlak-
sal/etik' zeminde sürdürülmesi gerekiyor.
Bu kente nereden ve ne zaman geldiğimiz önem-
li değil. Fakat Istanbul'a yerteşmiş ve Istanbul'u ken-
dimize 'yurt' bellemişsek, talandan pay kapmayı
beklemeyen namuslu insanlarsak, o zaman ahlak-
sal/etik temel değerlere sahip çıkarak bu yurdu sa-
vunmak zorundayız. Eğer Istanbul'u seviyorsak ve
bu sevgimiz, bunu bir direnişe döndürecek kadar
güçlüyse, yani kendimizi kentimizle bellı bir bilinç dü-
zeyinde özdeşleştırebiliyorsak, o zaman Istanbul'u
Alman kamyonculanna, Japon otomobılcilerine peş-
keş çekmek isteyen ışbirlikçılere, köprücülere, be-
tonculara, talancılara karşı korumak zorundayız.
Yoksa bu kenti bıtirecekler. Ve bir İstanbul daha yok!