29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 AĞUSTOS 1997 ÇARŞAMBA 10 KULTUR Türkiye Yazarlar Sendikası İkinci Başkanı Feyza Hepçilingirler'in yeni öykü kitabı çıktı Karşı konulmaz savruhışlarFECtRALPTEKİN Aşklar. unutuşlar, unutuluşlar, özlem. ge- riye döniişü olmayan vitirmeler ve kısa- cası yaşamaya daır her şey var "Savrul- malar"'da. Feyza Hepçilingirier, Remzı Kitabe\ i"nden çıkan bu son kitabında za- man içınde savTulan insanlann öyküleri- nı anlatıyor. "Savrulmalar'ın kapağında- ki kurumuş \e sararmış sonbahar yapra- ğı bir anlamda savrulan bir insan belki de" dıyor Hepçılıngirler: "Ama yine de savmlmaktan korkmamak gerek.". Ya- zarla yağmurlu \e serin bir Istanbul saba- hında konuştuk. - Tam olarak nedir bizi savuran? SaM, karşı ko\ amadtğımız zaman mu yoksa za- man içindeki daha özel bir şeyler mi? F. H. - Yalnızca geçen zaman değil ta- bii; daha çok bu zaman içinde yaşadıkla- nmız, karşılaştıklanmız, başka insanlar ve çoğu zaman da kendimiz. Aldığımız ya da alamadığımız kararlarla, farkında ola- rak ya da olmayarak kendi kendimizi sa- \uruyoruz aslında. Başka yaşamlann içi- ne girdığimiz anda da savTulduğumuzu hissetmeye başhyoruz. - Peki ya sistem? - Sistem de savuruyor insarüan. Bırçok değerin elimizın altından kaymış olduğu bugün, yenı düzene ya da düzensızlığe ayak uydurmak istemeyen bireyi dışlıyor sistem. Kıtapta da özellikle kendi istekle- ri \e bılınçleri dışında sistem tarafindan savrulmuş olan insanlann övküleri var. - "Savrulmalar"da bir şeyleri yitiren, özlem duvan ve acı çeken insanlara rastlı- \oniz. Sizce savrulduğumuz için mi "kay- beden" oluyoruzyoksa kaybedenlerözeJ- likk mi savruluyorlar? - îkısı de doğru aslında; ama savrulmak çok da kötü değil bence. Yaşamm o kadar çok yüzü var ki. ınsan ancak savrulduğu zaman yaşadığının bıraz daha fazla bılın- cinevarabılıyor. Hıçbır şey in farkında ol- madan geçınlen tekdüze bir yaşam, sav- rulmama garantısı taşıyor taşımasına ama yaşıyor olmanın canlılığını da getirmıyor insana. - Yaşamın ta kendisi ve kaçınılmazı mi savrulmak yoksa savrulmaya karşı koya- bUenkr var mı? - Kendinı güvenceye almış, o güvence- de rahatsız olduğu halde koşullanru değiş- tırmekten korkan ve kendmi buna zorla- mayan insanlar savrulmuyorlar galiba. Ama onlann savTulmaması da tam bir sav - rulmamadeğıltabii. Bu insanlar tımakla- nnı geçırdikleri şeye sımsıkı tutunurken. istemediklen dış etkilerin gücüyle savru- luyorlar çünkü. Onlannki daha acıklı ben- ce. Savrulduğunun bılincinde olmak hoş. - "Önce Metaller Isınır" adlı öykünüz- de de bahsettiğiniz gibi, "yaşamdan tat al- ma ustalığını yıtırenler" de bu insanlar değil mizaten? - İnsan, yaşananlar ya da zaman tara- findan savrulmamak için kendisıni koru- maya aldığı, bir yere "kene" misali ya- pıştığı anda yaşamdan tat alma ustalığını da >itiriyor. Yagmurda dışan çıkmaktan kor- kuyorlar. oysa yaşamın güzellığinı bütûn boyutlany la kavramak için ıslanmak da ge- rekıyor. - "Savrulmalar"da hemen hemen hep var aşk. Gerçekten de yaşamımızın bu den- li merkezinde olduğuna inanryor musu- nuz aşkın? - Olması gerektiğını düşünüyorum; an- eyza Hepçilingirler, yeni kitabı "Savrulmalar"da zaman içinde bir yerden diğerine, bir duygudan ötekine savrulan insanlan anlatırken, sistemin de insanlan savurduğuna değiniyor: 'Birçok değerin elimizin altından kaymış olduğu bugün, yeni düzene ya da düzensizliğe ayak uydurmak istemeyen bireyi sistem dışlıyor.' cak şu an aşksız yaşamlarla kuşatılmış du- rumdayız. Bırakin âşık olmayı, kimse kim- seyi sevmiyor bile- artık. Oysa yaşamın tadlannın en başında gelir aşk. Külfetle- rinden korktuğumuz için aşka yüz çevir- diğımiz anda yaşamın güzelliğini de ka- çırmış oluruz. Ben öykülerimle biraz da aşkı anımsatmak ıstedim insanlara. - "Isa Gülleri" Lsimli öyküniizde "sev- menin ustası olmak" diyorsunuz. Nasıl bir şey bu "sevmenm ustası olmak"? - Bunu o öyküdekı adsız yaşlı adama sor- mak gerekiyor aslında. Pek çok evlilik yapmış, pek çok kadınla birlikte olmuş ama onlan istediği gibı sevememiş olma- 'lOOyaşındaçiçeğiburnunda birgence âşığım' ASLI SELÇUK Radyonun yeniden yük- selişı ve97 yılında 101. ya- şını kutlayışı... Türkiye'de de radyolar. 101. yıllannı büyük bir şenlik v e ses ka- nşıklığı ile karşılıyorlar. Ül- kelerarası ulus dilinden ya- pılan yayınlar. Göçmen işçi- ler ve göçmenler... Kendi se- sini, ülkelerinin sesini duy- mak isteyenler ve buna yö- nelık yayınlar... Istanbul, 91 Radio Sole- il'in kuruculanndan ve su- nucusu. 93 Uluslararası Fran- sız Radyosu Türkçe Yayın- lan bölüm yöneticisi Uğur Hüküm'le konuşmaya baş- lıyorum. Yoğun bir bilgi ve sanat binkımi. Türkiye ve Fransa arasında yaşanmış önemli deneyimler. Seıne Nehri kıyısındaki Fransız radv osunun 6623 nolu oda- sındayız... Atiı yıldır radyoda - Gtnçlik vıllannızda baş- la>an profesyonel tiyatro oyunculuğundan sosyal bi- limler doktorasına, elektro- nik işçiliğinden bilgi banka- sı kurucu müdüıiüğüne ula- şan ilginç hayat serüvenini- zin bugünkü durağı radyo. Peki niçin radyo veya radyo- culuk? UĞLRHÜKÜM-35yıl- lık meslek hayatımı ıyi özet- ledinız. 101 yaşında çıçeğı burnunda bir gence âşığım. Altı yıldır gözü açık görülen gündüz düşlen gibi soyut, gözümüzü kapattığımızda görebileceğimiz denli somut bir olgu radyonun içınde- yim. En yakın. en derin ile- tişim aracı bence radyo. Rad- yoyla insan yalnızdır. fakat dünyayla birliktedir. Tele- vizyon yaymcılığının abart- masız yüzde 95'inde oldu- ğu gıbı basitliğe veya ucuz teşhircıliğe düştüğü an des- teğinı. varlık nedenmi yani dinleyicisını, sevgıhsinı kay- beden bır genç kız radyo. İnsanlarla, göstermelik sı- nırlarolmaksızın kucakJaş- mak olanağı radyo. Doğal- dır ki evrensel erdemlere. basın ilkelerine. belli etık kurumlara sadık kalarak Türkçe yajınlar - Radio France Internati- onale'den ve Türkçe yayın- lanndan söz eder misiniz? U.H.-RFI,193rdekuru- lan ilk sömürge radyosu as- lında. Böylebirtalıhsizbaş- langıcı var. OyıllarFransız- lar, dünyanın geri kalrruş bö- lümlerine medeniyet götüre- ceklerine ınanıyorlar. RFI tam bir kamu radyosu. 1938'de bu radyo Kısa Dal- ga Paris oluyor. 1940'taAl- luslararası Fransız Radyosu Türkçe Yayınlan Yöneticisi Uğur Hüküm'e göre, insan radyoyla yalnız, ama dünyayla birlikte... Radyo, 'televizyon gibi basitliğe veya ucuz teşhirciliğe düştüğü an desteğini, dinleyicisini, sevgilisini kaybeden bir genç kız...' İnsanlarla, 'göstermelik sınırlar olmaksızın kucaklaşma olanağı...' manlar Pans'e gırince, Pa- risradyosuda Alman radyo- su oluyor. Bu işgal sonucu ilginç bır tarihi dönem baş- lıyor radyolar açısından. Sı- yasal bir rol oynamaya baş- lıyorlar. Teslim olmayı kabul etmeyen de Gaulk, Lond- ra'ya yerleşıp dırenişe çağ- nda bulunuyor. Ve dırenişin bir parçası da radyo dalga- larının savaşında güçlenı- yor. 1946'daVarşova'daim- zalanan bir anlaşma ile RFI ilk kez Polonyaca doğuyor: RFI'nin gerçek basjangıcı- dır bu tarih aslında. Cezayir Bağımsızlık Savaşf nda da dalga boyiannın. radyolann savaşının ilginç örneklerini görürüz. Örneğin Mısır'ın lideri Abdül Nasır. Kahı- re"den 1000 kvv gücündeki vericısıyle bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrıka'yı Fransız- lar'a karşı ayaklandınp Arap milliyetçiliğini savunur. O yıllann haberleşme bakanı Jacques Soustalle de Arap- ça dilinde yeni bır servisi hizmete sokar. 1974"te Fran- sız Devlet Radyosu'nda 7 ayn özerk birim oluşur: Fran- ce - Inter, France - Culture, France - Musique. FIP ve de yabancı ülkelere onlann di- linden yayın yapacak RFI. (Bugünkü adıyla). 198fde Mitterrand'ın Fransa"nın radyofonik görüntüsünü de- ğiştiren yasalan ile radyo- lara gerçekten inanıimaz bir diyebileceğimız Türkçe ya- yınlar, arasındaki en kısıtlı zamana sıkışrruştır. Türkçe yayınlan yaklaşık 20 yıldır mevcuttur. ama ne yazık kı haftada bir saatle lusıtlan- mıştır. - Wlann başından beri Türkhe'de en fazla yaürun \apan yabancı ülke Fransa. Tarihsei ve kültürel geçmiş RFI Türkçe Yayınlan - Paris Orta Dalga 738 KHZ Pazar sabahı: 09.00-10.00 Radio Contact - Istanbul FM91.1 Pazar sabahı: 10.00-11.00 Radio Soleil Türkçe Yayınlan - Paris Paris FM: 88.6Salı-Perşembe: 15.00-17.00 dinamızm gelir. FM özgür radyolann bir anda çoğal- ması, uluslararası yayıncılı- ğa da yeni boyıniar kazan- dınr. Bugün RFI 18 dilde yayın yapan 30 mılyon dm- leyiciye sahip bir dünya rad- yosudur. 17 yabancı dilde yayın yapmaktadır. 18. dil açısından da iki ülke arasın- daki ilişkiler güçlü. Türki- ye'de Fransız kültürüne sa- hip olanlaruı, se> enlerin, di- li bilenlerin üç mihonu bul- duğunu düşünursek, RFI'nin Türkçe yayınlannın bu den- li kısıtlı bırakılmasının ne- denleri nedir sizce? Yoksa Fransa açısından Ortadoğu, Balkanlar, Orta .Asya. ki bun- lann coğunun dili Türkçedir, kavıp bölgekr olarak mı gö- rülüyor? U.H. - Bugün Fransa'nın Türkiye'deki yatınmlanna, Türkiye'nin Ortadoğu'daki jeopolitik yenne baktığımız- da Fransa'nın Türkiye'yi ih- mal ettiği kanısını veren bir durum var ortada. Fakat Fransa'nın Türkiye ile bir ortak noktası da var. Yani bürokrasılen çok ağır işli- yor. Kararlar venleceğinde bu kararlann çok yüksek noktalardan onanması gere- kiyor. Bunun en tipik örne- ğı bu yayınlann finansma- nını yapan Dışişleri Bakan- lığı'nın karan. Türkçe ya- yınlannın gündehk olabil- mesi için Dışişleri Bakanlı- ğı'nın onay vermesi ve ge- rekJi bütçeyi de çıkarması gerekiyor. Kısa dalga dışın- da günlük Türkçe yayınlan- nı izletmek, Türkiye"nin çe- şitli köşelerinde yayınlan- rruzı alabilecek FM radyo- DUlerden düşmeyen, gönüllerden çikmayan dostunuz VEYS FM 87.7 lan bulmak bir haylı kolay. Önemli olan bu konuda Fransız devletinin ve Fran- sız Dışişleri Bakanlığı'nın kararlandır. İlk deneyimi- mizi şu anda Türkiyelnin tek frankofon radyosu olan Ra- dio Contact ile yapmakta- yız. Yaklaşık yedi aydır RFI'nin Türkçe yayınlannı oradan canlı olarak dinle- mek mümkün. - RFI'nin Türkçe yayın- lan nelerden oluşuyor? UJL-Yayınlanmız RFI 'nın bütün yayınlannda olduğu gibi üst yönetimin belirle- diği teknik ve idan çerçeve- lerde hazırlanmıştır. Yayın- lar, Türkiye'de düşünüleme- yecek kadar özerklik için- dedir. Bütün redaksiyonlar kendi çalışmalanndan so- rumludurlar. Yayın akışırruz güncel dünya ve Fransa ha- berleri, haftanın önemli ko- nusu ile ilgili dosya bilim ve kültür haberleri, müzik- ten oluşuyor. Herprogramı- mızda özgün konuklanmız var. - Radio Soleil ile ilgili bir anınızı anlatmıştınız. toplu- luk radvosundan söz ettiniz. Bu kavTamı biraz açabilir misiniz? Topluluk radyosu L'.H. - Topluluk radyosu kavramı, Fransa'da, demek- ler radyosu kavramından ay- n tutulamaz. Fransa'da res- mi olarak 500 civannda der- tKk radyosu olduğu biliniyflr. Bunlardan 120 kadan Öz- gür Radyolar Ulusal Konfe- derasyonu adlı bir dernekte toplanmışlardır. Devletin kestiği vergilerden oluşmuş radyofonik destek fonlann- dan yardım alırlar. Radio So- leil bu çerçevede 80'lerde Marsirya'da kurulmuştur. Ya- yınlan içinde Arap, Berbe- ri, Sırp-Hırvat ve lehçeleri ile üç ayn yayın yapmaktadır. Türkçe yayınlan ise 91 'e da- yanır. 91'de başlattığım bu yayınlar bildiğimiz kadany- la Fransa'da 6 yıldır yaşaya- bilmiş tek Türkçe yayındır. - Yayının iceriği hakkın- da konuşabilir misiniz? UH. - Son gelen bir göç grubu olan Türklerin Fran- sızca bilmemelerinden. kar- şılaştıldan uyum zorlukla- nndan ötürü onlara anadil- lerinde hitap etmek, Fransız yasalannı ve olup bitenleri onlara anlatmak ana amacı- mızdır. Dolayısıyla Radio Soleil Türkçe yayınlan bir cins laboratuvarniteliğinde- dir. 60 bine yakın Türk ve Türkiye kökenli insanın ya- şadığı Paris bölgesinde 15 bin ile 20 bin civannda dü- zenlı dinleyicisı var Radio Soleil'in. nın acısını taşıyor içinde bu adam. 'Şim- di sevmenm ustası oldum" diyor. Aşkı ve sevmeyi yaşamanın bılinçlı bır olay ol- ması gerektiğıni düşünüyorum. rastlantı- sal değil. Aşkta yalnızca başlangıç, o ilk çarpışma ve elektıriklenme anıdır rastlan- tısal olan. Ondan sonra kendimiz ve bir- likte olduğumuz insan için göstermemiz gereken bılinçlı bir çaba vardır. Aşkın us- tası olunabilir; ama o zaman da aşkın ken- disini tümüyle sizden çekme ihtimali var tabii. - "Savrulmalar"daki ana temalardan bir digeri de iletişimsizlik. Kitapta birbiri- ni anlamayan ya da anlamava çalışmavan insanlar var. Sizce neden böyle olduk, ne- den konuşami}'onız artık? - tletışim çağında olmamıza ragmen bu sorunu yaşamamız büyük bir tezat aslın- da. Bunun kaynagında galiba yavaş yavaş insanlann kendileriyle olan iletişimlerini de koparmalan yatıyor. Eskiden en azın- dan kendini tanıma çabası vardı insanda. Şımdi herkes birbinnin yabancısı. Kimse bir başkasına yüreğıni açma cesaretine sa- hip değil. Bu yüzden de koşulsuz ve du- ru ilişkiler kurulamıyor. Sistem, insanla- n bir ıkiyüzlülük batağına sürüklemekte. - "Önce Metaller Isımr" adhöykünüz- de "kimselere söylenmemiş kanatlı söz- cüklerle sevdım senı" diyor erkek. Söyte- yemediklerimizi sö> leyebilsek her şey da- ha güzel otmaz mı? - Yalnızca kendi içimizden tekrarladı- ğunız sürece onlar bırer sözcük bıle de- ğiller. Sevgiyi söylemek çok önemli. İnsanın özü değişmhor - Gözlem ve içe bakışı başamla birieş- tirdiğiniz "Savrulmalar"ın sosyal gönder- meter taşıdığını da söylemek yanlış olmaz değami? - Bireyi toplumdan koparamayız. tnsa- nın özü değişmıyor belki; ama toplumsal yaşam sürekli bır değişım içinde. tnsanı çevresine bağlamak zorundayım. Yazar olarak, çağtmın tanığı ohnak gibı bır so- rumluluğum var. - Öykülerinizin içinde müziğin önemli biryeri var. Brahms' dan. ^^^^~^~ Vıvaldfden ya da Türk sanat musikisinden bir- çokahnn \-apmissiniz. Ne- dir mü/ik sldn için? - Sanatlann birbirlerin- den çok kopuk olmadı- ğını düşünüyorum. Ede- biyatın müzıkten, müzi- ğin de edebiyattan des- tek alması gerekiyor ben- ce. tkisi de birer ses ola- yı. Anlattığım duyguyu desteklemek için müzi- ğe ihtıyaç duyuyorum. Ve kadın_. -"lsaGüllen" adhöy- künüzde "Kadın milleti Allah'tan bile güçlüdür. Neden Allah'ı değil de Havva'yı dınlemiş Adem?" diyen bir bölüm var. Sizce bugün Türki- ye'de de yeterince güçlü mü kadın? - Şu an Türkiye"de de. dünyada da bu kadar güç- lü olmamasına karşın ka- dın, kendi özünde çok güçlü bir yaratık. Işte bu güçten korktuklan için tarih boyunca bütün din- lerkadmı bastırmaya ça- lışmıştır. - "SavTulmalar"daer- keklerin ağzından anla- nlan, erkeklerin baJoşını yansıtan öyküler de var. Bu anlamda yalnızca ka- dınuı iç dünyasını tahlil eden bir Idtap olmaktan kurtulmuş "Savrulma- lar". Kadından çok "in- san" var öykülerinizde. - Kadın yazarlann kıs- tınlmaya çalışıldığı dar boğazdan kurtulmak ve kendimi de denemek için bılinçlı olarak yaptım bu- nu. Kadın yazann hep ka- dını anlatması bekleni- yor; oysa kadın yazann öncelikle bir yazar oldu- ğunun kabul edilmesi ge- rekiyor. -Pfekiu Sa\Tulmalar"ın sizin yazarlığıruzdaki ye- ri ve yenfliği nedir? - Savrulmalar, yazar- lığımda ve daha geniş an- lamda yaşamımda geldı- ğım yeni birnoktanın ürü- nü. Diğer kitaplanmı tz- mir'de yaşarken yazmış- tım: onlar. kendimi İstan- bul'a savurmadan önce- ki dönemin üriinleriydi- ler. Bilinçle savurdum ken- dimi Istanbul'a. Burada da savTulan insanlann en çok bulunduğu bölgede, Taksım'de yaşıyorum. "Savruhnalar" adı da bel- ki böyle ortayaçıktı. Bun- dan önceki öykü kitapla- nmda gelmek ıstediğim noktayı bu kez yakala- dım. Savrulmalar'ın ya- şamımın bu dönemine denk gelmesı bir rastlan- tı değil kısacası. Izmir'de yaşanan dar çerçevenin kalıplannı Istanbul'dakır- ma çabasının izlerini ta- şıyor. DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Şairin Atlası Borges'in Atlas'\ ülkemizde 1994'te yayımlan- mış. (Mitos Yayınlan, Çeviren; Ergün Akça, Şiir Çe- vırileri: Selahattin Özpalabıyıklar). Kitap, alıştı- ğımız boyutlann dışında. Bir albüme benziyor. Ka- pakta Borges'in Sultanahmet Camii önünde çe- kilmiş birfotoğrafı var. Kitabın girişinde Borges, ya- pıtın oluşum öyküsünü şöyle anlatıyor: "Herkes, her bir kişi bir kâşiftir aslında. Her bir kişi, acılığı, tuzluluğu, içbükeyliği, düzlüğü, kaba- lığı, gökkuşağının yedi rengiyle alfabenin yirmi kü- surharfinikeşfederekbaşlar, çehreler, haritalar, hay- vanlar ve yıldızlara doğru devam eder." "Yeryüzü üzerindeki şu hoş ikametimiz sırasın- da Maria Kodama ile ben birçok yöre gezip bu- ralardan büyük tatlar derledik. Ve bu yerier bize birçok fotoğrafla birçok metin sundu." Kitap, metinlerle fotoğrafların karşılıklı denge ve etkileşimleriyle oluşmuş. Kimi zaman fotoğraf met- ni, kimi zaman da metin fotoğrafı anlatıyor ama, hepsinin de üstünde oluşan bir imgeler bütünlü- ğü var. Aslında yeryüzü köşelerini değil, buralann yarat- tığı çağrışımlarla dogan imgeleri anlatıyor Borges. Buenos Aires'te bir köşe, Reykavik'teki bir otel odası, Atina'da görülen birdüş. Mısır'daki biravuç kum, Cenova'daki birçeşme... Bunlann hepsi, ya- zan, varoluş sorunsalına getiriyor. Onun Atlas'\ va- roluşu anlama çabasının bir parçası. Sanki anlat- maya değil, anlamaya çalışan yazılar bunlar. Bizim flhan Berk'imizin Atlas'ı ise topraktan, sudan fışkırmış gibidir. Sanki dünyanın bütün top- raklannı, üzerindeki sokaklan, ağaçları, otlan an- latmaklayükümlü duyar kendini. Sokaklarta birlik- te insanlan, evleri, gelmış ve geçmiş her şeyi... Istanbul'dan başlar, Haliç'i, Boğaziçi'ni, Üskü- dar'ı anlatır. Derken araya ilgisiz bir ırmak girer: Tay- mıs. Sonra döner Ankara'ya. Oradan Belgrad'agi- der, Paris'e, Roma'ya, Mezopotamya boyunca Arap topraklarında dolaşır, döner komşu Bulgar kentlerini sayar. SonraAtlas okurlarının abecesi sayılan sözcük- leri arar, bulur, tanımlamaya girişir, şair kalemiyle: Dağ nedir, ova, orman, yeryüzü, gökyüzü, sonra su nedir, ağustos ne, şubat ne? Karaada'yı o yaz- masa başka biri çıkar mıydı yazacak? Işte bunlar- dır bir şairi benzersiz kılan. Sonra resimler onun Atlas'm da yer bulur; Şe- ker Ahmet Paşa'dan Turan Erol'a tablolar, Ha- cı Bektaş Veli'nın bir resmine bakıp "Evi gibi yer- yüzü" der. Piri Reis'i, Yahya Kemal'i, Safrye Ay- la'yı anlatır bir coğrafyacının gözüyle. Aşkın da coğrafyası anlatılmalıdır, sıra ona ge- lin "Bağırdım sana birucundan göğün. Baktım dur- du boralar. Döndü rüzgâr gülleri. Ozamandı gör- düm yüzün dolaştı dağ üstlerinde. Yaktı sönük ateşleri." "Seni ilk görüyordum. Deli otlar gibiydin. Bir taşlıktın yürünen, keçiyollanydın bizim bu ıssız bi- zim bu yalnız dünyamızda." Atlas'\n\n son bölümünde, kendi coğrafyasına, yaşadığı yöreye döner şair, Halikarnassos denilen. Denizleri vardır. başka deniztere benzemeyen, an* latılacak; sokaklan, evleri, otlan, bahklan, koylan... Bir pazar gününü, böyle, elimden iki yazann çok farklı dünyalar sunan atlaslanyla geçirdim. Biri da- ha çocukluğunda Britannica ansiklopedisini oku- yarak yetişmiş bir kütüphane yazarının, öbürü çır> lak ayaklarla büyümüş, sokaklan seven bir şairin. Rus komedyen Yury Nikolin'in yaşamı tehlikede • Kültür Servisi - Moskova'nın sevilen komedyeni Yury Nikolin yaşam mücadelesi veriyor. 75 yaşındaki Nikolin, geçirdiği kalp ameliyatından sonra yaşamımn tehlikeye girmesi nedeniyle Fodorine Tıp Merkezi'nde tedavi ediliyor. 1950'li yıllarda Moskova Sirki'nde palyaçoluk yapan Nikolin, 1958 yılında, halen Rus televizyonlannda gösterilen birçok komedi fılminde rol aldı. 1967 yılında "Caurasian Prisoner", 1969 yılında "Diamond Arm" gibı filmlerde rol alan sanatçı. 1984 yılında Moskova Sirki'ne yönetmen olarak geri döndü. Yönetmenliğinın yanısıra Rusya'da bir televizyonda komedi programı sunan Nikolin, filmlerde seslendirdiği "Ah It's All the Same to Us" ve "Brilyantovaya Ruka" gibi parçalarla da Rus izleyicilerin gönlünde taht kurdu. Beyoğlu Sineması'nda bu hatta • Kültür Servisi - Beyoğlu Sineması'nın toplu gösterim niteliğindeki Yaz Şenliği süriiyor. Şenlik kapsamında bugün "Köprüüstü Aşıklan", yann "Baraka'". cuma günü "Rezervuar Köpekleri", cumartesi günü "Dalgalan Aşmak" pazar günü de "Olağan Şüpheliler" adlı filmler izlenebilir. KÜLTÜR» ÇtZİK KÂMİL MASARACI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle