Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 HAZİRAN 1997PAZAR CUMHURİYET SAYFA
15
Tünbanlı
ögretmenler
Bilecik'in Bozüyük ilçe-
sinde öğretmenlerin yıl
sonu toplantısı geçen
perşembe Endüstri
Meslek Lisesi salonun-
da yapıldı. Salonda tür-
banlı üç öğretmen var-
dı ve içeri nasıl girdikle-
ri kadartoplantı başlan-
gıcında Istiklal Marşı
okunurken ne yapacak-
ları da merak konusu
otdu. Salonda amir du-
rumundaki müfettişler-
le milli eğitim müdür
yardımcısı sorunu çöz-
dü:
- Biz Istiklal
Marşı okuyaca-
ğız, sizler dışan
çıkın.
Onlarda çıktı. Son-
ra toplantıya katılmak
üzere tekrar içeri girdi-
ler. Toplantı başladı. Bir
grup öğretmen, öğret-
menlerin türbanlı ola-
mayacağını dile getir-
mek üzere söz almak
istedi. Ancak söz veril-
medi; dilek ve temenni-
ler bölümünde konuşa-
bilecekleri söylendi fa-
kat o bölümde de söz
verilmedi. Bozüyük'teki
türbanlı öğretmenlerin,
Milli Eğitim yöneticileri-
nin ve müfettişlerinin
kanatları altında olduğu
anlaşıldı.
intemet http://www.ptanetcom.tr/Xn Elektronik posta: Deniz.Som©planetcom.fr Tel: 0.212.512 05 05 FaKs: 0.212.512+4 97
- Şevket Kazan. gazetecilere
hakkını helal etmiş...
"Basını sansürleyip cenaze
namazını kıldığını sanıvor!"
Eteklerinde kir rengi bir yığın yaprak
erdivenden çıkışı anlatıyordu şiirinde bü-
yük usta Ahmet Haşim Yaşasaydı ve
bugünleri görseydi ne derdi acaba? Ah-
met Haşım, merdivenden ağır ağır çık-
mayı önerdiği o güzel şiirini güncelleştirme gereği
duyar mıydı:
Merdivenden iniyor tepetaklak.
Eteklerinde kir rengi bir yığın yaprak.
Ve birzaman oturduğu koltuga bakarak.
Sinir krizi geçirip gülüyor ağlayarak.
Ya. tımarhanenin kurucusu MazharOsman, ara-
mızda olsaydı da bu gülücükleri görseydi nasıl bir
tanı koyardı acaba?
Anlamsız gülücüklerin yanı sıra büroda kül tabla-
larını fırlattığını, evde tabakları kırdığını öğrendiğin-
de "Hemen getirin, yatıralım" der miydi?
Gerçekten de zor bir durum.
Allah kimseyi bu durumlara düşürmesin!
Sen tut, "bölücü, kaçakçı, yobaz" de, sonra da
başını bağlayıp yobazın koluna gir; "katil" dediği-
nin sırtını sıvazla.
Olacak iş mi?
Oturduğun koltuğu babanın malı say, babanı bi-
le tanıma, "bölücü yobaz"la "katil"in kollarında
ömür boyu bitmeyecek tatlı bir hayat süreceğini
zannet.
Olmadı tabii...
Parayla da saadet olmuyor...
Kaldı ki para, elinin kiri olmaktan çıkmış.
Kirli ellerin parası olmuş...
Kirii ve kanlı.
Belki de siniri bu yüzden...
Çünkü geride bıraktığı kir ve kan izlerini temizle-
mesi artık çok zor. Hatta mümkün değil.
Her şey ortada.
Tek çaresi var... Kaçacak...
Kaçmasına kaçacak ancak, merdivenden te-
petaklak düştüğü için fena halde sendelemiş vazi-
yette... Kendini toparlayamayabilir.
Üstelik bugüne kadar her yere asansörle çıkmış,
merdivene alışık değil. Merdivenden çıkmasını bil-
miyordu ki inmesini becerebilsin...
Tepetaklak gidiyor...
Galiba bir çare daha var...
O da, rapor alıp cezai ehliyetten yoksun olduğu-
nu kanıtlaması. Hele bir de tedavi için yurtdışına
gönderilmesine karar alınırsa...
Anlamsız gülücüklerin anlamı bu olsa gerek.
PALAS PANDIRAS
Uzatılması olağan
halegelen O.Hal'e
niçin hâlâ olağanüstü
hal deriz ki!
—\MüfitBozacı I —
SESSÎZ SEDASIZ Kaş'tan Meis'e giden tekneler
Antalya'nın Kaş ilçesinden hemen
karşıdaki Yunan adası Meis'e sefer
yapan teknelerden bir anlamda
haraç alınıyor...
Kaş Kaymakamlığı'nın getirdiği
uygulama doğrultusunda, tekneler
limandan ayrılmadan önce Köye
Hizmet Götünme Birliği'ne bağış
yapmak zorunda bırakılıyor.
Bağış makbuzunu göstermeden,
teknelerin hareketine izin verilmiyor.
Köy hizmetlerine yapılan bağışla
turistik amaçlı deniz taşımacılığı
arasındaki bağlantıyı kurmak güç
olmakla birlikte toplanan paraların
nerelerde kullanıldığı da soru
işaretleri yaratıyor.
Bilindiği gibi Kaş Kaymakamı
Gürkan Karaman, geçen ay lüks
bir makam otomobili almak için
ilçedeki tüm esnafı da bağış
yapmaya zorlamıştı. Kaş Turizm
Tanıtma Derneği hesabında
toplanan 2 milyar 100 milyon liranın
Köye Hizmet Götürme Birliği'ne
aktarılması ve birliğin kaymakamlığa
yeni bir makam otomobili alması
amaçlanmış ancak dernek
yöneticilerinin itirazı üzerine
toplanan paralar sahiplerine iade
edilmişti. Ardından turizm derneği
olağanüstü genel kurula da
çağrılmış ancak dernek üyeleri
kaymakamın istediği tüzük
değişikliğini yapmamıştı.
Bu arada derneğin tartışmalı geçen
olağanüstü genel kurulunu
Istanbul'dan gelen Kanal
D muhabirinin de izlediği
ve kaymakamın
"akrabam" dediği bazı
gazetecilerin adını
kullanarak haberi yayından
kaldırttığını söylediği öğrenildi.
Ayaspaşa'daki dev enkaz yığını, bu kez
"genişleyerek" büyümek istiyor
Tek seçenek
'eski' Park Oteli
OKTAY EKİNCf
"Açıklanan nedenlerie dava
konusu 1/500 ölçekli imar uy-
gulama planı ile bu plana daya-
h olarak uyuşmazlık konusu
parseller için verilen yapı izin
belgesinin iptaline oybirliğiyle
karar verildi."
Istanbul'un üzerine çöreklenen
bir "beton canavar" olarak nam
salan Park Oteli'ne karşı yöre
sakinlerince 1992 yılında açılan
. dava, Danıştay 6. Dairesi'nin 10
Haziran 1993 gün ve 1992 1728
esas sayılı karanndaki işte bu hü-
kümle noktalanmıştı. Şimdi Da-
nıştay Başkanı olan Füruzan
tkincioğullan ve dört mahkeme
üyesinin "oybirliğiyle" aldıkla-
n karar. aslında böylesi bir ayn-
calıklı imar izninin yarattığı
"tüm yapı kütlesinin" tstanbul
zenleyen Tülin Zambakoğ-
lu'nun verdikleri bilgilere göre.
Park Oteli "nin sahibi olan "Sür-
meli Grubu" ile belediye yeni
bir anlaşma içindeler. Sürmeli
Grubu'nun 1994'teki "yıkım
masrafı" olan yaklaşık 50 milyar
lirayı bugünkü değeri üzerinden
belediyeye ödemeyi kabul ettiği.
buna karşılık da 3 yıldır metruk
bir şekilde bekletilen "alçak dev
kütlenin" şimdi de komşu par-
sellere "genişletilerek" otele
çevrilmesine izin verileceğı edi-
nilen duyumlar arasında.Nite-
kim. Sürmeli Grubu'nun yeni
Genel Müdürü Orhan Başdoğan
da "1997 başmda inşaata yeni-
den başlanacağını"
1
daha önce
basınaaçıklamıştı.
Oysa Park Oteli'nin şimdıkı
boyutlan ve "cüssesi" bile aslın-
da ne lstanbula ne de Danıştay
Boğaz sırtlarında bir gökdelen olarak izin verilen Park
. Otel, yıkımdan sonra da geri kalan kütlesiyle İstanbul si-
lüerini ezmeve devam etti.
kenti dokusundan "temizlenme-
si" gerektiği anlamına geliyordu.
Ne var ki yine aynı dava süre-
cinde Park Oteli için üretilen ba-
zı yeni imar kararlan yüzünden.
dev binanın tümü değil, "fazla
katlan
n
olarak tanımlanan ve ya-
nı başındaki Alman Konsolos-
luğu binasının çatı seviyesini
aşarak yükselen "11. katının"
yıkımı gerçekleşebildi.
1989 yılı başlannda bu zorlu
yıkım tamamlandığında. hem
Nurettin Sözen yargı karannı
uygulamanın huzurunu taşıyor
hem de semt sakinleri ve tstan-
bullular "Belki yeni dönemde
de canavarın tümü ortadan
kaldınlır" diye umut besliyor-
lardı...
Işte bu gibi gelişmeleri kaygıy-
la izleyen ve "Acaba Park Ote-
li de yeniden dirilebilir mi?" di-
yerek harekete geçmeye karar ve-
ren semt sakinleri, geçmişte yine
Park Oteli davasını açmak üzere
1991 'de kurduklan "Ayaspaşa
Çevre Güzelleştirme ve Yaşat-
ma Derneği" çatısı altında yeni-
der. etkinliklere başladılar. Da-
nıştay'daki iptalle sonuçlanan da-
vada da "davacı" konumunda
bulunan dernek üyeleri, geçen-
lerde Taksim'deki Gezi Oteli'nde
bir araya gelerek "yeni bir Park
Ottli kampanyasını" başlatma
kann aldılar.
Dernek Başkanı mimar Yıl-
maz Zenger'in ve toplantıyı dü-
karannın "özüne" yakışıyor. 3
yıldır Ayaspaşa semtinin üzerin-
de dev bir "kâbusa" benzetilen
ve kent siluetini "yatayda" bile
olsa tahrip eden bu büyük inşaat
enkazı yığının "tek bir alterna-
tifî" var. O da Istanbul'u yeni-
den "eski Park Oteli'ne" yine
bu arsada kavuşturmak. Hem
kentin hem de •'Cumhuriyet dö-
neminin" eşi bulunmaz anılan-
nın yaşandığı; kültür. sanat ve po-
litika dünyamızın "tarihsel ta-
nığı" olan gerçek Park Oteli bi-
nasıyla tstanbul 'u yeniden birbir-
lerine kavuşturmak...
Şimdi Ayaspaşa Derneği "nin
yeniden başlattığı kampanyada
işte bu "özlem" çok daha büyük
"anlam" kazanıyor. Çünkü eski
Park Oteli. aynı zamanda Ata-
türk'ün de tstanbul 'dakı en seve-
rek kullandığı ve vaktiyle dize
getirdiği Batılı ülkelerin liderle-
nnideağırladığıenderyerlerara-
sındaydı.
tşte 1920'lerden 1970'lere ka-
dar böylesi anılara kucak açan es-
ki Park Oteli'ninyerine 1990"lar-
da yükselen canavann durdurul-
muş olması. aslında "uygarlığa
yeniden dönüş" için ilk aşama
sayılmalı. Bundan sonra ise aynı
yanlışı sürdürmekyerine "tarih-
le kucaklaşmayı"benimseyecek
birproje. sadece tstanbul için de-
ğil. bütün Türkiye için bir "yüz
akı" ve onur verici bir davranış
olacak.
HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ
ftje HAVMHPA*
K1M-KIME DliM DUMA BEHÎÇAK
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI
HARBİ SEMtH POROY
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 29 Haziran
1881 OE SUSÜAJ, PAD/ŞAH ZT-
Y/'AJ/A/
VILDIZ'DA KURULAN GARIPBIRMAUKEMEL
y/LD/2
BİS ÇAOieDA, MÎTUAr fl4Ş4 '/V/W >*>,€-
18*6 'PA rH/VTJHA/ fA/C>rgft.£M
ABDÜLAZf'2'iM /Hr/HAR STMEYfP ÖLDÜR.ÜLDUĞÜ
AÇfLAM DAWADA,8U DuGUMDAH M/
A 4 ti
'. ABDÜLHAM/r 'tN, .
OÛfÜAJCESİNİN (LtZ AÇ4MAS/ OLAN Şi
S>AVA VE GÜDÜMLÜ MAH/t!EA4E,/Şİ ÜÇ
eüNoe BiriKECEKrtK. MAHKEME BAÇMN/ sof>ufir PAÇA (EN
SOUX»0, İKİNCİ SAŞICAfJ H&tSTVFORADİ VE SAl/Ct ABDÜL- -.
^ LATİP B£Y(SOLOA)l
ÖZ£LLIia-E MİTHAT PAÇA'MIH PÜŞ-// {
^.MAMLAGlHPAN SEÇfLMtfTİ. İPAMA ÇAZPTfRflAN I r TAILAGPAN SEÇfLMIf AMA ÇA
PAÇA 'A///V ÜE2ASI MÛESBET UAPSE
LpORUL£C£kTİ(İ
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2
SOLDAN SAĞA:
1/ Başta ve oy-
naklarda ağn-
lar yapan.
ateşli ve salgtn
bir hastalık...
Eski Türk-
ler'de çocukla-
n koruyan tan-
nça. 2/ Buyu-
rucu... Düz- 6
gün sanlmış
halat yumağı.
3/ Bir nota...
Bir anlatımda
verilmek iste-
nen öz. 4/ Eli açık, cö-
mert, yiğit... tstenç yi-
timi. 5/ Büyük bakraç.
6/ Aksakhk... Yaşan-
mış olaylann anlatıldı-
ğı yazı türü. II Çok iğ- .
neli uzun balık oltası...
Utanç duyma. 8/ Ya- 5
pım... Bir hastalıgı ta- 6
nıma işi; teşhis. 9/ El
dokuması halılarda
kullanılan tek atmalı
düğüm şekli... Bir ya-
nşm belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri.
YUKARIDAN AŞAĞI YA: 1/1916'da Fransa'da orta-
ya çıkan edebiyat akımını'n benimsediği ad... Eski Mı-
sırlılarca kutsal sayılan öküz. II Malezya halkına özgü
bir tür öldürücüdelilik...Lifleridokumacılıkta kullanı-
lan bir bıtkı. 3/ Nikelin simgesi... Teknelerdeki hamu-
ru kazımaya yarayan araç. 4/ Bir renk... Yok etme, gi-
derme.5/ fki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş de-
re yatağı. 6/ Afnka'da yaşayan bir antilop... Tanntanı-
maz. II Yumurta gözesinin embriyon oluşurken gelişe-
rek aldığı ilk biçim... Satrançtabirtaş. 8/ Hakka uygun...
Emile Zola'nm bir romanı. 9/ Her çeşit Japon cöm-
leğine verilen ad... "Gideceksin —-'lann çalkantısın-
da / Balıklar çıkacak yoluna karşıcı" (Orhan Velı).
ÖR ÜŞ DENtZ KAVUKÇlOĞLU
İnsanlar İçin
Hayvansai Kuramlar
Charles Darvvin ve Alfred Russel VVallace' ın ge-
liştirdikleri "doğa/ay/Wanma"yoluylaevrim kuramı-
na göre ayıklanma, "belirli genetik yapıya sahip bi-
reylehn doğalya da yapayyollarla, tercihli olarak ço-
ğalması ve canlı kalması ya da elenmesi" olarak
özetleniyor. Bir süredir, "Acaba bu ünlü bilim adam-
lannın hayvanlara ilişkin olarak geliştirdikleri bu ku-
ram insanlar için de geçerii olabilir mi" diye düşü-
nüyorum. Çünkü dünyada öyle ülkeler ve öyle top-
lumlar var ki, oralarda politoloji ve sosyoloji gibi bi-
limler rastlanılan karmaşıklıkları çözmekte yetersiz
kalıyor. Bu ülkeler ve toplumlar için bugüne dek ak-
la gelmemiş, düşünülmemiş yeni bilim dalları yara-
tılması gerekiyor. Bu nedenle, -en azından bu yeni
bilim dallan yaratılana kadar- insanoğlunun kendı dı-
şındaki canlılar için geliştirilmiş bilimsel yöntemle-
ri, kendi sorunlarının çözümü için değerlendirmesı
gerektiği sonucuna vanyorum.
örneğin, yukandaki bilim adamlannın "doğalayık-
lanma" kuramı, "yaşam koşullanna uyum göster-
meyen canlılann elenmesiyerine, daha iyi uyum gös-
teren canlılann daha etkin biçimde ürediklerini" gös-
teriyor. Buna göre nedenleri ne olursa olsun, her
toplumda ahlaksızlık, rezillik ve kepazelik dizboyu-
na yükselince, bu koşullara ayak uyduramayanlar
fiziki olarak ortadan kalkmıyorlarsa da bir köşeye si-
niyorlar. Çünkü bu kurama göre koşullara daha iyi
uyum gösterenler daha etkin bir biçimde üremeye
başlıyorlar. Sayılan arttıkça etkileri, etkileri arttıkça
da sayılan artıyor. Yakaladıkları sayısal avantajla gi-
derek topluma egemen oluyorlar ve doğal olarak bu
koşulların değişmemesi için ellerinden ne geliyorsa
yapıyorlar.
"Peki, sonra ne oluyor" sorusunun yanıtı da yine
aynı bilim adamlarının "dinamik ayıklanma" kuramı
ile veriliyor: "Doğal ayıklanma, belli bir süre boyun-
ca, görece değişmeyen koşullara en iyi uyum sağ-
layan canlılann lehine işliyorsa da" bir an geliyor ve
"çevre koşullanndaki normal dışı değişmelersonun-
da seçici bir baskı oluşturuyor". Darvvin ve VValla-
ce bu seçici baskıyı, "dinamik ayıklanma" olarak
adlandırıyorlar. Şimdi, hayvanlar için geliştirilmiş bu
kuramı insan topluluklanna uygulayarak örnekleye-
cek olursak şöyle bir görünüm ortaya çıkıyor: Ah-
laksızlık, rezillik ve kepazelik koşullarının önce ürü-
nü olan, daha sonra ise üretim/yeniden-üretim di-
yalektiğine bağlı olarak bu koşulların egemenleri
konumuna geçen ahlaksızlar, reziller ve kepazeler
"Artık bu düzen hep böyle gider" rehavetine kapılı-
yorlar. Bu rehavet içinde çevre koşullanndaki nor-
mal dışı değişmelerin farkına varamıyorlar. Farkına
vardıkları zaman ise iş işten geçmiş oluyor. Toplu-
mun tüm bireyleri tarafından net bir şekilde duyu-
lan, "Höööt!" sesiyle birlikte rahatları bozuluyor ve
toplumdaki alışılagelmiş dengeler altüst oluyor. Bu
sesin sahipleri, bir süre de olsa, egemen güç hali-
ne geliyorlar.
Darwin-Wallace kuramında birde "yapay ayıklan-
ma" kavramı var ki, sanki bazı ipin ucunu kaçırmış
toplumlarda, "Höööt!" sesi sonrası kurulacak yeni
hükümet biçimlerini açıklamak üzere özel olarak ge-
liştirilmiş! Ayıklanmaya dayalı ıslah" olarak da ad-
landırılan yapay ayıklanmanın doğal ayıklanmadan
farkı, "ekonomik ya da estetik açıdan tercih edilen
kalıtsal değişikliklerin denetim altında çiftleşme yo-
luyla düzenlenmesi" şeklinde açıklanıyor. Bu "ayık-
lanma "türünü, kendiliklerinden sivil seçenekler üre-
temeyip, "hötlenmek" durumunda kalınan dönem-
lerde metazori bir araya gelen siyasi güçlerin koalis-
yon görüşmelerine kuramsal temel olarak öneriyo-
rum. Tabii burada geçen "çiftleşme" sözcüğünün
"biraraya gelmek" olarak anlaşılması gerektiğini ay-
rıca belirtmeye gerek yok!
Aynı kuram, "kitleselayıklanma" başlığı altında ve
sivil çözümlerin -her şeye rağmen- üretilememesi
durumunda, "A7ööof/"seçeneği sahiplerinin başvu-
rabilecekleri bir yolun da kapısını aralıyor: "Görüş-
lerine göre seçilmiş belirli sayıda birey çiftleştirile-
rek bunlann soylan tercih edilen özelliklere göre ye-
niden ayıklanıyor ve bu işlem istenilen sayıda ve ku-
şaklarboyunca sürdürülebiliyor!" Görüldüğü gibi bu
seçenek seçkinci bir özellik taşıyor ve kalıcılık te-
meline dayanıyor.
Bunlara ek olarak Charles Darvvin, tek başına ge-
liştirdiği özel-kuramsal söyleminde, "dişilerin en çe-
kici erkek bireyleri seçtiği eşeysel ayıklanmanın var-
lığını" ileri sürüyor ve buna göre, "üstün özellikleri
olan erkeklerin, sıradan olanlara göre daha fazla yav-
rusu olacağım" vurguluyor. Bence bu yaklaşım da
çokönemli, böylelikle belli politikacıların karşı cins-
ten belli politikacılar üzerinde niçin bu kadar ısrarlı
olduklarını anladığımız gibi bu tür toplumlarda ah-
laksızların, rezillerin ve kepazelerin nasıl olup da bu
kadar çok üreyebildiklerini kavrıyoruz.
Bu örneklerden görüleceği gibi hayvansai kuram-
lar insanlar için de geçerii olabiliyor. 0 halde böyle
bir olanaktan insanoğlu niçin yararlanmasın?
Bu tür hayvansal-kuramsal söylemlerin bizim top-
lumumuz gibi üstün siyasal-ahlaksal değerlerle do-
nanmış toplumlar için bir anlam taşımadığının bilin-
ciyle, fakat aynı zamanda da henüz bu değerlere
ulaşamamış toplumlar için bir umut olabileceği dü-
şüncesiyle önerilerimi kamuoyunun tartışmasına su-
nuyorum.