25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 HAZİRAN 1997PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Tünbanlı ögretmenler Bilecik'in Bozüyük ilçe- sinde öğretmenlerin yıl sonu toplantısı geçen perşembe Endüstri Meslek Lisesi salonun- da yapıldı. Salonda tür- banlı üç öğretmen var- dı ve içeri nasıl girdikle- ri kadartoplantı başlan- gıcında Istiklal Marşı okunurken ne yapacak- ları da merak konusu otdu. Salonda amir du- rumundaki müfettişler- le milli eğitim müdür yardımcısı sorunu çöz- dü: - Biz Istiklal Marşı okuyaca- ğız, sizler dışan çıkın. Onlarda çıktı. Son- ra toplantıya katılmak üzere tekrar içeri girdi- ler. Toplantı başladı. Bir grup öğretmen, öğret- menlerin türbanlı ola- mayacağını dile getir- mek üzere söz almak istedi. Ancak söz veril- medi; dilek ve temenni- ler bölümünde konuşa- bilecekleri söylendi fa- kat o bölümde de söz verilmedi. Bozüyük'teki türbanlı öğretmenlerin, Milli Eğitim yöneticileri- nin ve müfettişlerinin kanatları altında olduğu anlaşıldı. intemet http://www.ptanetcom.tr/Xn Elektronik posta: Deniz.Som©planetcom.fr Tel: 0.212.512 05 05 FaKs: 0.212.512+4 97 - Şevket Kazan. gazetecilere hakkını helal etmiş... "Basını sansürleyip cenaze namazını kıldığını sanıvor!" Eteklerinde kir rengi bir yığın yaprak erdivenden çıkışı anlatıyordu şiirinde bü- yük usta Ahmet Haşim Yaşasaydı ve bugünleri görseydi ne derdi acaba? Ah- met Haşım, merdivenden ağır ağır çık- mayı önerdiği o güzel şiirini güncelleştirme gereği duyar mıydı: Merdivenden iniyor tepetaklak. Eteklerinde kir rengi bir yığın yaprak. Ve birzaman oturduğu koltuga bakarak. Sinir krizi geçirip gülüyor ağlayarak. Ya. tımarhanenin kurucusu MazharOsman, ara- mızda olsaydı da bu gülücükleri görseydi nasıl bir tanı koyardı acaba? Anlamsız gülücüklerin yanı sıra büroda kül tabla- larını fırlattığını, evde tabakları kırdığını öğrendiğin- de "Hemen getirin, yatıralım" der miydi? Gerçekten de zor bir durum. Allah kimseyi bu durumlara düşürmesin! Sen tut, "bölücü, kaçakçı, yobaz" de, sonra da başını bağlayıp yobazın koluna gir; "katil" dediği- nin sırtını sıvazla. Olacak iş mi? Oturduğun koltuğu babanın malı say, babanı bi- le tanıma, "bölücü yobaz"la "katil"in kollarında ömür boyu bitmeyecek tatlı bir hayat süreceğini zannet. Olmadı tabii... Parayla da saadet olmuyor... Kaldı ki para, elinin kiri olmaktan çıkmış. Kirli ellerin parası olmuş... Kirii ve kanlı. Belki de siniri bu yüzden... Çünkü geride bıraktığı kir ve kan izlerini temizle- mesi artık çok zor. Hatta mümkün değil. Her şey ortada. Tek çaresi var... Kaçacak... Kaçmasına kaçacak ancak, merdivenden te- petaklak düştüğü için fena halde sendelemiş vazi- yette... Kendini toparlayamayabilir. Üstelik bugüne kadar her yere asansörle çıkmış, merdivene alışık değil. Merdivenden çıkmasını bil- miyordu ki inmesini becerebilsin... Tepetaklak gidiyor... Galiba bir çare daha var... O da, rapor alıp cezai ehliyetten yoksun olduğu- nu kanıtlaması. Hele bir de tedavi için yurtdışına gönderilmesine karar alınırsa... Anlamsız gülücüklerin anlamı bu olsa gerek. PALAS PANDIRAS Uzatılması olağan halegelen O.Hal'e niçin hâlâ olağanüstü hal deriz ki! —\MüfitBozacı I — SESSÎZ SEDASIZ Kaş'tan Meis'e giden tekneler Antalya'nın Kaş ilçesinden hemen karşıdaki Yunan adası Meis'e sefer yapan teknelerden bir anlamda haraç alınıyor... Kaş Kaymakamlığı'nın getirdiği uygulama doğrultusunda, tekneler limandan ayrılmadan önce Köye Hizmet Götünme Birliği'ne bağış yapmak zorunda bırakılıyor. Bağış makbuzunu göstermeden, teknelerin hareketine izin verilmiyor. Köy hizmetlerine yapılan bağışla turistik amaçlı deniz taşımacılığı arasındaki bağlantıyı kurmak güç olmakla birlikte toplanan paraların nerelerde kullanıldığı da soru işaretleri yaratıyor. Bilindiği gibi Kaş Kaymakamı Gürkan Karaman, geçen ay lüks bir makam otomobili almak için ilçedeki tüm esnafı da bağış yapmaya zorlamıştı. Kaş Turizm Tanıtma Derneği hesabında toplanan 2 milyar 100 milyon liranın Köye Hizmet Götürme Birliği'ne aktarılması ve birliğin kaymakamlığa yeni bir makam otomobili alması amaçlanmış ancak dernek yöneticilerinin itirazı üzerine toplanan paralar sahiplerine iade edilmişti. Ardından turizm derneği olağanüstü genel kurula da çağrılmış ancak dernek üyeleri kaymakamın istediği tüzük değişikliğini yapmamıştı. Bu arada derneğin tartışmalı geçen olağanüstü genel kurulunu Istanbul'dan gelen Kanal D muhabirinin de izlediği ve kaymakamın "akrabam" dediği bazı gazetecilerin adını kullanarak haberi yayından kaldırttığını söylediği öğrenildi. Ayaspaşa'daki dev enkaz yığını, bu kez "genişleyerek" büyümek istiyor Tek seçenek 'eski' Park Oteli OKTAY EKİNCf "Açıklanan nedenlerie dava konusu 1/500 ölçekli imar uy- gulama planı ile bu plana daya- h olarak uyuşmazlık konusu parseller için verilen yapı izin belgesinin iptaline oybirliğiyle karar verildi." Istanbul'un üzerine çöreklenen bir "beton canavar" olarak nam salan Park Oteli'ne karşı yöre sakinlerince 1992 yılında açılan . dava, Danıştay 6. Dairesi'nin 10 Haziran 1993 gün ve 1992 1728 esas sayılı karanndaki işte bu hü- kümle noktalanmıştı. Şimdi Da- nıştay Başkanı olan Füruzan tkincioğullan ve dört mahkeme üyesinin "oybirliğiyle" aldıkla- n karar. aslında böylesi bir ayn- calıklı imar izninin yarattığı "tüm yapı kütlesinin" tstanbul zenleyen Tülin Zambakoğ- lu'nun verdikleri bilgilere göre. Park Oteli "nin sahibi olan "Sür- meli Grubu" ile belediye yeni bir anlaşma içindeler. Sürmeli Grubu'nun 1994'teki "yıkım masrafı" olan yaklaşık 50 milyar lirayı bugünkü değeri üzerinden belediyeye ödemeyi kabul ettiği. buna karşılık da 3 yıldır metruk bir şekilde bekletilen "alçak dev kütlenin" şimdi de komşu par- sellere "genişletilerek" otele çevrilmesine izin verileceğı edi- nilen duyumlar arasında.Nite- kim. Sürmeli Grubu'nun yeni Genel Müdürü Orhan Başdoğan da "1997 başmda inşaata yeni- den başlanacağını" 1 daha önce basınaaçıklamıştı. Oysa Park Oteli'nin şimdıkı boyutlan ve "cüssesi" bile aslın- da ne lstanbula ne de Danıştay Boğaz sırtlarında bir gökdelen olarak izin verilen Park . Otel, yıkımdan sonra da geri kalan kütlesiyle İstanbul si- lüerini ezmeve devam etti. kenti dokusundan "temizlenme- si" gerektiği anlamına geliyordu. Ne var ki yine aynı dava süre- cinde Park Oteli için üretilen ba- zı yeni imar kararlan yüzünden. dev binanın tümü değil, "fazla katlan n olarak tanımlanan ve ya- nı başındaki Alman Konsolos- luğu binasının çatı seviyesini aşarak yükselen "11. katının" yıkımı gerçekleşebildi. 1989 yılı başlannda bu zorlu yıkım tamamlandığında. hem Nurettin Sözen yargı karannı uygulamanın huzurunu taşıyor hem de semt sakinleri ve tstan- bullular "Belki yeni dönemde de canavarın tümü ortadan kaldınlır" diye umut besliyor- lardı... Işte bu gibi gelişmeleri kaygıy- la izleyen ve "Acaba Park Ote- li de yeniden dirilebilir mi?" di- yerek harekete geçmeye karar ve- ren semt sakinleri, geçmişte yine Park Oteli davasını açmak üzere 1991 'de kurduklan "Ayaspaşa Çevre Güzelleştirme ve Yaşat- ma Derneği" çatısı altında yeni- der. etkinliklere başladılar. Da- nıştay'daki iptalle sonuçlanan da- vada da "davacı" konumunda bulunan dernek üyeleri, geçen- lerde Taksim'deki Gezi Oteli'nde bir araya gelerek "yeni bir Park Ottli kampanyasını" başlatma kann aldılar. Dernek Başkanı mimar Yıl- maz Zenger'in ve toplantıyı dü- karannın "özüne" yakışıyor. 3 yıldır Ayaspaşa semtinin üzerin- de dev bir "kâbusa" benzetilen ve kent siluetini "yatayda" bile olsa tahrip eden bu büyük inşaat enkazı yığının "tek bir alterna- tifî" var. O da Istanbul'u yeni- den "eski Park Oteli'ne" yine bu arsada kavuşturmak. Hem kentin hem de •'Cumhuriyet dö- neminin" eşi bulunmaz anılan- nın yaşandığı; kültür. sanat ve po- litika dünyamızın "tarihsel ta- nığı" olan gerçek Park Oteli bi- nasıyla tstanbul 'u yeniden birbir- lerine kavuşturmak... Şimdi Ayaspaşa Derneği "nin yeniden başlattığı kampanyada işte bu "özlem" çok daha büyük "anlam" kazanıyor. Çünkü eski Park Oteli. aynı zamanda Ata- türk'ün de tstanbul 'dakı en seve- rek kullandığı ve vaktiyle dize getirdiği Batılı ülkelerin liderle- nnideağırladığıenderyerlerara- sındaydı. tşte 1920'lerden 1970'lere ka- dar böylesi anılara kucak açan es- ki Park Oteli'ninyerine 1990"lar- da yükselen canavann durdurul- muş olması. aslında "uygarlığa yeniden dönüş" için ilk aşama sayılmalı. Bundan sonra ise aynı yanlışı sürdürmekyerine "tarih- le kucaklaşmayı"benimseyecek birproje. sadece tstanbul için de- ğil. bütün Türkiye için bir "yüz akı" ve onur verici bir davranış olacak. HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ ftje HAVMHPA* K1M-KIME DliM DUMA BEHÎÇAK ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI HARBİ SEMtH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 29 Haziran 1881 OE SUSÜAJ, PAD/ŞAH ZT- Y/'AJ/A/ VILDIZ'DA KURULAN GARIPBIRMAUKEMEL y/LD/2 BİS ÇAOieDA, MÎTUAr fl4Ş4 '/V/W >*>,€- 18*6 'PA rH/VTJHA/ fA/C>rgft.£M ABDÜLAZf'2'iM /Hr/HAR STMEYfP ÖLDÜR.ÜLDUĞÜ AÇfLAM DAWADA,8U DuGUMDAH M/ A 4 ti '. ABDÜLHAM/r 'tN, . OÛfÜAJCESİNİN (LtZ AÇ4MAS/ OLAN Şi S>AVA VE GÜDÜMLÜ MAH/t!EA4E,/Şİ ÜÇ eüNoe BiriKECEKrtK. MAHKEME BAÇMN/ sof>ufir PAÇA (EN SOUX»0, İKİNCİ SAŞICAfJ H&tSTVFORADİ VE SAl/Ct ABDÜL- -. ^ LATİP B£Y(SOLOA)l ÖZ£LLIia-E MİTHAT PAÇA'MIH PÜŞ-// { ^.MAMLAGlHPAN SEÇfLMtfTİ. İPAMA ÇAZPTfRflAN I r TAILAGPAN SEÇfLMIf AMA ÇA PAÇA 'A///V ÜE2ASI MÛESBET UAPSE LpORUL£C£kTİ(İ BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 SOLDAN SAĞA: 1/ Başta ve oy- naklarda ağn- lar yapan. ateşli ve salgtn bir hastalık... Eski Türk- ler'de çocukla- n koruyan tan- nça. 2/ Buyu- rucu... Düz- 6 gün sanlmış halat yumağı. 3/ Bir nota... Bir anlatımda verilmek iste- nen öz. 4/ Eli açık, cö- mert, yiğit... tstenç yi- timi. 5/ Büyük bakraç. 6/ Aksakhk... Yaşan- mış olaylann anlatıldı- ğı yazı türü. II Çok iğ- . neli uzun balık oltası... Utanç duyma. 8/ Ya- 5 pım... Bir hastalıgı ta- 6 nıma işi; teşhis. 9/ El dokuması halılarda kullanılan tek atmalı düğüm şekli... Bir ya- nşm belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri. YUKARIDAN AŞAĞI YA: 1/1916'da Fransa'da orta- ya çıkan edebiyat akımını'n benimsediği ad... Eski Mı- sırlılarca kutsal sayılan öküz. II Malezya halkına özgü bir tür öldürücüdelilik...Lifleridokumacılıkta kullanı- lan bir bıtkı. 3/ Nikelin simgesi... Teknelerdeki hamu- ru kazımaya yarayan araç. 4/ Bir renk... Yok etme, gi- derme.5/ fki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş de- re yatağı. 6/ Afnka'da yaşayan bir antilop... Tanntanı- maz. II Yumurta gözesinin embriyon oluşurken gelişe- rek aldığı ilk biçim... Satrançtabirtaş. 8/ Hakka uygun... Emile Zola'nm bir romanı. 9/ Her çeşit Japon cöm- leğine verilen ad... "Gideceksin —-'lann çalkantısın- da / Balıklar çıkacak yoluna karşıcı" (Orhan Velı). ÖR ÜŞ DENtZ KAVUKÇlOĞLU İnsanlar İçin Hayvansai Kuramlar Charles Darvvin ve Alfred Russel VVallace' ın ge- liştirdikleri "doğa/ay/Wanma"yoluylaevrim kuramı- na göre ayıklanma, "belirli genetik yapıya sahip bi- reylehn doğalya da yapayyollarla, tercihli olarak ço- ğalması ve canlı kalması ya da elenmesi" olarak özetleniyor. Bir süredir, "Acaba bu ünlü bilim adam- lannın hayvanlara ilişkin olarak geliştirdikleri bu ku- ram insanlar için de geçerii olabilir mi" diye düşü- nüyorum. Çünkü dünyada öyle ülkeler ve öyle top- lumlar var ki, oralarda politoloji ve sosyoloji gibi bi- limler rastlanılan karmaşıklıkları çözmekte yetersiz kalıyor. Bu ülkeler ve toplumlar için bugüne dek ak- la gelmemiş, düşünülmemiş yeni bilim dalları yara- tılması gerekiyor. Bu nedenle, -en azından bu yeni bilim dallan yaratılana kadar- insanoğlunun kendı dı- şındaki canlılar için geliştirilmiş bilimsel yöntemle- ri, kendi sorunlarının çözümü için değerlendirmesı gerektiği sonucuna vanyorum. örneğin, yukandaki bilim adamlannın "doğalayık- lanma" kuramı, "yaşam koşullanna uyum göster- meyen canlılann elenmesiyerine, daha iyi uyum gös- teren canlılann daha etkin biçimde ürediklerini" gös- teriyor. Buna göre nedenleri ne olursa olsun, her toplumda ahlaksızlık, rezillik ve kepazelik dizboyu- na yükselince, bu koşullara ayak uyduramayanlar fiziki olarak ortadan kalkmıyorlarsa da bir köşeye si- niyorlar. Çünkü bu kurama göre koşullara daha iyi uyum gösterenler daha etkin bir biçimde üremeye başlıyorlar. Sayılan arttıkça etkileri, etkileri arttıkça da sayılan artıyor. Yakaladıkları sayısal avantajla gi- derek topluma egemen oluyorlar ve doğal olarak bu koşulların değişmemesi için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. "Peki, sonra ne oluyor" sorusunun yanıtı da yine aynı bilim adamlarının "dinamik ayıklanma" kuramı ile veriliyor: "Doğal ayıklanma, belli bir süre boyun- ca, görece değişmeyen koşullara en iyi uyum sağ- layan canlılann lehine işliyorsa da" bir an geliyor ve "çevre koşullanndaki normal dışı değişmelersonun- da seçici bir baskı oluşturuyor". Darvvin ve VValla- ce bu seçici baskıyı, "dinamik ayıklanma" olarak adlandırıyorlar. Şimdi, hayvanlar için geliştirilmiş bu kuramı insan topluluklanna uygulayarak örnekleye- cek olursak şöyle bir görünüm ortaya çıkıyor: Ah- laksızlık, rezillik ve kepazelik koşullarının önce ürü- nü olan, daha sonra ise üretim/yeniden-üretim di- yalektiğine bağlı olarak bu koşulların egemenleri konumuna geçen ahlaksızlar, reziller ve kepazeler "Artık bu düzen hep böyle gider" rehavetine kapılı- yorlar. Bu rehavet içinde çevre koşullanndaki nor- mal dışı değişmelerin farkına varamıyorlar. Farkına vardıkları zaman ise iş işten geçmiş oluyor. Toplu- mun tüm bireyleri tarafından net bir şekilde duyu- lan, "Höööt!" sesiyle birlikte rahatları bozuluyor ve toplumdaki alışılagelmiş dengeler altüst oluyor. Bu sesin sahipleri, bir süre de olsa, egemen güç hali- ne geliyorlar. Darwin-Wallace kuramında birde "yapay ayıklan- ma" kavramı var ki, sanki bazı ipin ucunu kaçırmış toplumlarda, "Höööt!" sesi sonrası kurulacak yeni hükümet biçimlerini açıklamak üzere özel olarak ge- liştirilmiş! Ayıklanmaya dayalı ıslah" olarak da ad- landırılan yapay ayıklanmanın doğal ayıklanmadan farkı, "ekonomik ya da estetik açıdan tercih edilen kalıtsal değişikliklerin denetim altında çiftleşme yo- luyla düzenlenmesi" şeklinde açıklanıyor. Bu "ayık- lanma "türünü, kendiliklerinden sivil seçenekler üre- temeyip, "hötlenmek" durumunda kalınan dönem- lerde metazori bir araya gelen siyasi güçlerin koalis- yon görüşmelerine kuramsal temel olarak öneriyo- rum. Tabii burada geçen "çiftleşme" sözcüğünün "biraraya gelmek" olarak anlaşılması gerektiğini ay- rıca belirtmeye gerek yok! Aynı kuram, "kitleselayıklanma" başlığı altında ve sivil çözümlerin -her şeye rağmen- üretilememesi durumunda, "A7ööof/"seçeneği sahiplerinin başvu- rabilecekleri bir yolun da kapısını aralıyor: "Görüş- lerine göre seçilmiş belirli sayıda birey çiftleştirile- rek bunlann soylan tercih edilen özelliklere göre ye- niden ayıklanıyor ve bu işlem istenilen sayıda ve ku- şaklarboyunca sürdürülebiliyor!" Görüldüğü gibi bu seçenek seçkinci bir özellik taşıyor ve kalıcılık te- meline dayanıyor. Bunlara ek olarak Charles Darvvin, tek başına ge- liştirdiği özel-kuramsal söyleminde, "dişilerin en çe- kici erkek bireyleri seçtiği eşeysel ayıklanmanın var- lığını" ileri sürüyor ve buna göre, "üstün özellikleri olan erkeklerin, sıradan olanlara göre daha fazla yav- rusu olacağım" vurguluyor. Bence bu yaklaşım da çokönemli, böylelikle belli politikacıların karşı cins- ten belli politikacılar üzerinde niçin bu kadar ısrarlı olduklarını anladığımız gibi bu tür toplumlarda ah- laksızların, rezillerin ve kepazelerin nasıl olup da bu kadar çok üreyebildiklerini kavrıyoruz. Bu örneklerden görüleceği gibi hayvansai kuram- lar insanlar için de geçerii olabiliyor. 0 halde böyle bir olanaktan insanoğlu niçin yararlanmasın? Bu tür hayvansal-kuramsal söylemlerin bizim top- lumumuz gibi üstün siyasal-ahlaksal değerlerle do- nanmış toplumlar için bir anlam taşımadığının bilin- ciyle, fakat aynı zamanda da henüz bu değerlere ulaşamamış toplumlar için bir umut olabileceği dü- şüncesiyle önerilerimi kamuoyunun tartışmasına su- nuyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle