25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 MAYIS 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 'Bir roman vazmak istedim...9 Kültür Servisi - Selim tleri'nin ro- "manı Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba "Iki EI Revolver (Oğlak Yaymlan) ede- ' biyat çevrelennde ve okurlar katında il- giuyandırdı. Eleştirmenlerin 'epeytar- " üşma yaratacağmT belirttikleri bu ro- ^man üzerine yazanmızla bir söyleşi 1 gerçekleştirdik: . - Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba ' lld EI Re\oher, birbirini bütünleyen bir ' romarüar dizisinin üçüncü kitabı yanıl- ' mıyorsak. Ama öncelindeki Idtaplar- dan hayli farklı bir yapı üzerine otur- tulmuş. Bir anlamda biyografik roman diyebüir mhiz? Söz açtıgınızromanlar, MaviKanat- lannla Yalnız Benim Olsaydın'la Gra- ^mofon HâlâÇalıyor olmalı Gerçi ara- da bir yan çıkma gıbı Kınk Deniz Ka- buklan var. Bu romanlar hem birbiri- ~ne kenetlensin istedim, hem de, birbi- "rinden bütünüyle bağımsız olsun. Bu 'açıdan yaklaşıldığında, Cemil Şevket Bey, genel görünümden tekil kişiye in- 'dirgenmiş bir romandır. Burada, unu- tulmuş, eskı bır yazann düşsel yaşa- mından yola çıkarak, onun bakış açı- 'sıyla, onun gözlemleri ve tanıkhğıyla yakın tarihimizi siyasal-töresel açıdan deşmeye çalıştım. Biyografik romanın özelliklerinden, 'olanaklanndan yararlanmadım desem ^yalan olur. Bununla birhkte gerçek bir kişiden, gerçek bir kişinin yaşamöy- Tcüsünden bütün bütüne yararlanma- dım. Gerçi Nahid Sırn Örik benim içinbirçıkış noktası, esin kaynağı oldu ama, fantazyanm olanaklan daha ağır bastı. Kısacası, kendi romanımın Ce- mil Şevket Bey'i için pek çok şeyi uy- 'durdum. - Romanda 'siyasallık' ağır basryor denebüir mi? On dokuzuncu yüzydın sonundan yirminci yüzyılın sonuna ula- şan bir zaman dilimi söz konusu. Yak- laşık yüz yıhn siyasal panoraması da_. Son dönem romanlanmda siyasallı- ğa elden geldiğince yer verdim. Belki "burada daha belirgin. alti daha kalın çizilmiş bir siyasaJIık söz konusu Ga- liba romanın genel havası da bunu ge- reksiniyordu. Cemil Şevket Bey, II. Abdülhamid'in saltanatı sırasında do- ğuyor, çocuklugu boyunca, Sultan Ha- mid öncesinin olaylannı dinliyor, II. Meşrutiyet'e, Ittihat ve Terakki'ye ta- nıklik ediyor. Sonra, 1980 EylüTünün sonlanna kadar yaşıyor. Kısacası pek 'çok siyasal olayın ortasında kalıyor. Ama, daha önemlisi, bu roman kişi- * i3elim tleri yeni kitabı 'Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba Iki EI Revolver'in genel görünümden tekil kişiye indirgenmiş bir roman olduğunu belirterek, "Burada, unutulmuş, eski bir yazann düşsel yaşamından yola çıkarak, onun bakış açısıyla, onun gözlemleri ve tanıklığıyla yakın tarihimizi siyasal- töresel açıdan deşmeye çalıştım" diyor. si, biraz da yazgısı gereği siyasallaş- manın ortasında: Kendı meslektaşlan- nın yükselişı karşısında o hep yıkım- larla. itibarkaybıyla, gözden düşüşler- le, daha doğrusu göze giremeyişlerle karşılaşıyor. Bu durumda bır siyasal- laşma kadar, zorunlu muhalefetin öf- ke ve kinleri de söz konusu. Aslında Cemil Şevket Bey'in daima 'ikici' bir tutum içinde olduğunu sanınm sapta- yabiliriz. Bütün istediği belki de red- dettıği iktidardan ufak tefek bir mevki kazanmak... - Yalnız, bu tutumun belgelenmesi de bir siyasal belirtge olmuyor mu? Oluyor tabii. Siyasal bakıştan, dün- ya görüşünden yaşama biçimine kadar her alanda ikici, hatta ikiyüzlü tutum- lar sergiliyoruz. Çok azımız tutarlı ka- labiliyor. Örnekse, kendimin çok tu- tarlı kalabildiğimi söyleyemem. Ro- manda yalnız Cemil Şevket ikili oyna- mıyor, yan kişilerin de ikici tutumlan- nıyakalamakolası. Cemil Şevket Bey, dikkat ettiyseniz, iki ayn 'tsmet Paşa' anlatır, yorumlar. Birbirine karşıt iki Ismet Paşa. Ama Cihangir'in hanımlan, beyleri de önce 27 Mayıs'çı, sonra yine Menderes'çi- ler. Bir türlü kafa dinginliğine, düşün- ce birliğine ulaşılamaz. Ya 'siyah', ya 'beyaz'. Ben, hiç olmazsa romanda 'külrengi'ni aradım. Yakın tarihimizin siyasal açıdan kederli sürekliliğini vur- gulamaya çabaladım. Bu roman, yakın tarihimizin 'hürriyet kısıdayışı'nı yal- nızca yönetimlerde aramıyor; bir yan- dan da, sokaktaki yurttaşın, herbirimi- zin birbirimiz üzerindeki tahakkümü- nü ifade etmeye çalışıyor. Bireyselleş- me sürecinde geçirdiğimiz sarsıntılan anlatmak istiyor. - Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba tki Revotver, deyiş yerindeyse, hem ko- lay okunan bir roman, hem de öyle ko- lay anlaşılmayan bir kitap. Gönderme- leriniz, edebiyatımızı yakından izlemiş bir okur için açık. Romanlardan, ro- man Itişilerinden söz açryorsunuz. Bun- lan bilmeyen okur ne yapacak? Romana hak etmediğim bir ilgiyle yaklaşan Sn. Nilüfer Kuyaş, şaka yol- lu, bir 'küavuz kitap' yazmam gerekti- ğini söyledi. Neden olmasm? Romanın romanını da yazmak çok hoş olabilir. Bununla birlikte zor bir metin olduğu- nu sanmıyorum. Sonuçta göndermeie- rimin nerelere yöneldiği, okuru nelere yöneltmek istediği belli. Kaynaklan bulmak mümkün. Öylesi meraklı okur- lar çarçabuk ulasabileceklerdir. - Bazı roman kişileriniz doğrudan doğruya yaşamdan: Abdülhamit, Is- met tnönü, Latife Hanım, Ayhan Ay- dan, adını vermeseniz de Deniz Gez- miş, Cahide Sonku™ Gerçek Idşilerie TonyBlair devrimibasarabilccek müKültür Servisi - Ingiltere'de 1 mayıs günü yapılan seçimleri ezici çoğunlukla kazanan tşçi Partisi'nin liden Tony Blair, muhafazakâr hükümetler döneminde yığılmış sınıfsal, ekonomik, sosyal ve anayasal birdizi soruna Ingiliz solunun öngördüğü çözümleri yerine getirebilecek mi? lşçi Partisi'nin bürokrasi Jconusundaki parlamento sözcüsü Peter Mandelson ile .Blair'in siyasi danışmanlanndan Roger Liddle, "Blair Devrimi - Yeni tşçi Partisi Başarabilir mi?' adını verdıkleri kitapta bu soruya 'evet' yanıtını veriyorlar. Boyut Yayınlan arasından Yurdakul Fincancıoğlu'nun çevirisiyle yayımlanan kitap, Blair devriminin Ingiltere'de amacına ulaşıp ulaşmayacağını tartışıyor; lşçi Partisi'ndeki değişimin şimdiye kadar ortaya konan eksiksiz görüntüsünü sunmayı amaçlıyor. Mandelson ve Liddle, kitabın amacının lşçi Partisi'nin niçin değiştiğini ve neye dönüştüğünü herkesin daha iyi anlaması ve parti politikalannın tartışılmasına kamuoyunun katkısını D E V R I M I )<•;// Isçı i'artısı liaşarnbilir mi'< Peter Mandelson De Roger Liddle "Blair Devrimi - Yeni tşçi Partisi Başarabilir mi?" başlıklı kitapta, Tony Blair'in bir dizi soruna tngiliz solunun öngördüğü çözümleri gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği sorusuna 'evet' yanıtını veriyoriar. sağlamak olduğunu belirtiyorlar. Kitap üç bölümden oluşuyor. llk iki bölüm 'Yeni tşçi Partisi' ve 'tşçi Partisinin Lideri', yeni tşçi Partisi'nin amacını, felsefesini ve Blair'in tşçi Partisi'yle hem eski tşçi Partisi hem de yeni sağ arasındaki aynmlannı anlatıyor. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde yeni lşçi Partisi'nin ulusal yenilenme politikalan ele alınırken; sekiz ve onuncu bölümler tşçi Partisi'nin iktidara gelince politikalannı nasıl başanyla uygulayacağı konusuna aynlmış. Kitabın yazarlanna göre halkın büyük çoğunluğu yeni tşçi Partisi'nde gördüklerini beğeniyor ama iktidara geldiğinde bunlan bulup bulamayacağını merak ediyor "Blair Devrimi, tek bir adamın evlemryle gerçekleştirilmedi" diyor Mandelson ve Liddle. "tşçi Partüi rnilletvekilleri. sendikacıtar, parti çahşanlan ve tek tek üyeleri, on > ıldır durup dinlenmeksizin yeni İşçi Partisi"ni yaratmaya çalışülar. Yann Tony Blair ortadan kaybolsa, yeni tşçi Partisi'nin sonu gelmez. Tony Blair'in inançlannı paylaşan, güçlü bir Uderler kadrosu var; degişnn arnk geri çevrilemeyecek kadar derine kök sakü.' Doğançay 'ın Brooklyn Koprüsü fotoğrafları, New York'ta mayıs ayı boyunca sergileniyor Boğaz Köprüsü de Doğançay'ı bekliyor Kültür Servisi- Ünlü ressam - fo- toğraf sanatçısı Burhan Doğan- çay'ın Brooklyn Köprüsü'nün 1987-1988 yıllann- daki restorasyon çalışmalan sırasın- da çektiğı fotoğraf- lar, New York'un önde gelen fotoğraf galerilerinden Duggal'da sergile- niyor. Duggal tara- fından fotoğraf sa- natında ve baskı tekniklerinde en "Son teknolojik ge- lişmelere göre dü- zenlenen sergide, Doğançay'ın "Bro- pklyn Köprüsü'nü Hiç Böyle Görmemiş- tiniz" başlıklı serisinden seçılen 18 fo- toğraf yer alıyor. New York'un simgesi İıaline gelmiş mekânlardan biri olan. •1983 yılında 100. yılı kutlanan Brooklyn Köprüsü, 1987-88 yıllan arasında Do- ğançay'ın objektifine konu olduğunda içevredeki yayalan, arabalan ve teknele- ri korumak amacıyla gerçek leştirilen bü- yük boyutlu emniyet ağlanyla çevrilıydi. '. Doğançay, "Brookiyn Köprüsü üzerin- deki demir işçilerinin çalışmalannı fotoğ- raflamak için mekâna gittiğimde. doğru- sunu söylemek ge- rekirse tepeye çık- maya korkmuş- rum. Manhat- tan'da başka resto- rasyon alanlannda bulunmuştum, a- ma bu kadar yük- sckte. üsteük o günkü gibi buz gi- bi bir günde o ka- dar yükseklere çık- mak farklı bir şey- di. Sonuçta tepeye çıktığımda. arka- daşlanm beni ai- kışladı, doğrusu ben de epeyce gu- rurlandım" diyor. Son 30 yıl için- de dünya duvarla- nnı fotoğraflayan ve 101 farklı ülkeden siyah-beyaz, renk- li 20 bini aşkın bir koleksiyon oluşturan Burhan Doğançay'ın bu benzeri görül- memiş çaptaki projesinın bir bölümü 1982 yılında Pompidou Merkezi 'nde ser- giienmişti. Doğançay'ın Brooklyn Köp- rüsü macerası da böyle başlıyor: Sanat- çı, New York duvarlannın fotoğraflannı çekerken kentin devasa bovoıtlanndaki binalan ve bu binalarda çalışan cesur iş- çilerle ilgilenmeye başlamış. Doğan- çay'ın Brooklyn Köprüsü fotoğraflan, mayıs ayı boyunca sergileniyor. 'Güldiken'de Ali Ulvi ve Cemal NadirKültür Servisi-Dört ayda bir çıkan mizah kültürü dergisi Güldiken dergisinin Kış 97, 12. sayısı yayımlandı. Bu sayıda, Yunus Koray' Sa- mi Hazinses', Mehmet Ali Kı- bçbay 'Tarihin Komiği', Art- hur Koestkr'Karikatür ve Yer- gi', Vasquez de Sola 'Nâzım Hikmet, Franz Kafka', Dur- muş Akbulut 'Bir Dil Oyunu Olarak Gülmece", Osman Ce- mal 'Herkesi Nasıl Güldürü- yorum', Ratip Tahir Burak "Osman Cemal', Suavi Sualp 'Yazar Kendini Anlatıyor', Se- mihGümüş 'Ali Ulvi'de Yara- tıcılık Düzeyi' Carles MiraDes 'Odysseia'da Gülme', Siegfri- ed Jaket 'llyada'da Gülme', Pi- erre Mac Orlan "Almanya'da Karikatür', Roch de Chamfort 'Özde- yişler', Norman Knoı 'Canterbury Hi- kayeleri'nde Hiciv' üzerine yazılar ve Zanusuz Kaputta, Attilla Kanbir, Neca- ti Abacı ve Ali Ulvi Ersoy'un karikatür- leri yer alıyor. Semih Gümüş 'AB Ulvi'de Yarabcıbk Düzeyi' başlıklı yazısında şöyle anlatı- yor Ali Ulvi'yi: "Onun nasıl bir yerde konumlandınunası gercktigi bir çırpıda yanıtlanacak bir sonı değiL İki düzlem- de birden değerlendirilebilir. Bir, kari- katürün sanatsal varaüın düzeyi, bir de siyasal ilintileri dolaylannda... Bu iki düzey Ali Ulvi'de hem kolayca aynlabilir hem de bir arada varolmanın yollannı bulmuştur. Onun günlük siya- sal karikatüıierinde bile karikatürünü siyasallaştırmadığuıı düşünüyorum. Ayırt edici yanıdır bu. Ali Ulvi her kari- katüründe kalıcı obtnı imlemeyi başar- nuşür. Duyguyu değil, döşünceyi hareke- te geçiren bir gizilgüce dayanır karika- türieri. tfle kalıcı olmayı amaçlamadan uzanır geleceğe. Karikatürcüyü öteki ka- rikatür sanatçılanndan ayırt edenin çiz- gi olduğu apaçıknr. Kendine özgü bir çiz- gi dili oluşturan Ali UIvi, karikatürsana- ümızın en önemli ustalan arasında her şeyden, gazete karikatürcülüğündekiet- kinliğinden bile daha çok bu yanıyla ay- nhr. Ali LKi'nin sanatsal karikatürle- rinde, yüzü evrensele dönük her karika- türde olduğu gibi. ilişkiler ve dunımlar belirieyicidir.'' Necati Abacı da çizgileriyle Cafer Zoriu, Tan Oral, Zeki Beyner ve Ali Ul- vi Ersoy'u anlatıyor yapınü kişileri yan yana yaşatmışsuuz. Yan belgesel bir roman diyebilirmiyiz? Bence dememeliyiz. Çünkü Cemil Şevket Bey'in kendisi de gerçek ya- şamdaki kişilerden bir kompozisyon: Nahid Sırn'yı demin andım, onda Ab- dülhak Şinasi de var, Yahya Kemal de, başkalan da. Ama onlann hiçbiri değil Cemil Şevket Bey. Benim düşlemim- de yaşıyor. Aynı durum andığmız kişi- ler için de söz konusu. Ayhan Aydan dediniz... Çok uzun zaman önceydi. On bir yaşımdaydım. Ayhan Aydan'm Yassıada duruşmala- nndaki fotoğraflan belleğime çakılıp kalmıştır. Bu fotoğraflar, dunışmada- ki o ifade, sözler, bende yıllarca yaşa- dj. Yıllarca yaşanmışlığın sonunda ro- mandaki bölüm yazılmıştır. Sonuçta belgesel olmaktan çok, duyumsal kal- maya gayret gösterdim. Bibnem okur hatırlar mı, yıllar önce bir yazı yazmış- tım, hayran olduğum kadın sanatçılan anlatıyordum, orada Ayhan Aydan da vardı; işte onun devamı belki... Kaldı ki gerçek kişileri yapıntı kişi- lerle bir arada yazmak düşüncesi. yine çok yıllar önce, Yakup Kadri'nin Hü- küm Gecesi'ni okuduktan sonradır. - Tanpınar'dan özgürlük sorununa iltskin bir alıntıyla başayorsunuz. Tan- pınar'ın yakın tarihimizdeki özgürlük sorununa inceden inceye alayla yaklaş- mış olduğunu saptıyoruz. Roman, Sa- mıpaşazade Sezai'nin Sergüzeşt roma- nındaki son sabrtan ahntüayarak biti- yor. Burada özgürlük ancak öldükten sonra kazanılryor. Bireyin özgüriüğü konusunda siz de mi böyle düşünüyor- sunuz? Ben bir roman yazmak istedim. Ro- man yazmaya çalışan herkes gibi ro- manımın güzel olmasmı, estetik haz uyandırmasmı istedim. Tanpınar'ın is- tihzası, Sezai'nin kederi de oldum bit- tim bende estetik haz uyandırmıştır. Onlan alıntıladığım için gurur duyuyo- nım. Cemil Şevket Bey'e çok şey kat- tılar. Hatta kılavuz oldular. Çünkü benim romanım da -ince mi, kalın mı, olcur karar verecek- bir istih- zayla başlar, kederle noktalanıyor. Öz- gürlük, bireyin özgüriüğü söz konusu edıldiğınde, üzerinde öyle büyük bir ıstekle durduğumuz bir konu değil gi- bi geliyor bana. Bireyliklerimizin bi- lincine büsbütün varmamız birçok açı- dan engelleniyor. Sonra biz, birbirimi- zinkini de vargücümüzle engelliyoruz. Bireyin özgüriüğü sorunu gerçekten hayati bir sorunumuz olabilseydı Sergüzeşt ro- manı üzerine kim bilir ne güzel incelemeler yazıl- mış, yayımlanmış olur- du. Oysa edebiyat tarih- lerine bakıyorsunuz, bu romanın cılız bir kitap olduğu, pek de öyle ba- şanlı yazılmadığı. hatta beceriksizce yazılmış ol- duğu yargısına vanlmış. Sergüzeşt'in ruhunu kimse tahlil etmemiş. Aynı şeyi Cemil Şev- ket Bey'in hayatında gö- rüyorum: Büyük yalnız- lığı, insanlara yaranmak isteği, başanlı bir yazar olmak tutkusu, üstelik başanlı eserlerine karşın başansız sayılması, unu- tulup girmesi kimseyi üzmüyor. Romandaki öteki kişiler, hatta anlatı- cı, onu sever görünen an- latıcı öyle derin bir üzün- tü falan duymuyorlar. Kimse onu 'anlamak' is- temiyor. Birbirimizi an- lamadan yaşadığımız sü- rece, birbirimizin yerine geçmedikçe bireyin öz- gürlüğünden nasıl söz açabiliriz? - Romanmız, son bö- lümlerde, özellikle 12 Mart döneminden sonra birdenbire siyasal göz- lemleri kesiyor. roman kişisinin yaşantısından bölümlere açılryor. Daha geniş bir yelpazeyle yak- lasamaz mrydııuz? Galiba yaklaşmak is- temedim. Çünkü Cemil Şevket Bey o yıllarda ar- tık çok yaşlı. Bir anlatıcı söz konusu, ama Cemil Şevket Bey'de tanıklık edebildiklerini dile geti- riyor. Bu durumda uzun uzadıya yaklaşmak ola- sızdı son dönemlere. On- lar belki şimdi yazmak- ta olduğum Solmaz Ha- nım, Kimsesiz Okurlar tçin'de karşımıza çıka- caktır. Zaten bu roman- dan yaklaşık bir yüz say- fayı da elemek zorunda kaldım, sırfbu sebepten. - Cemil Şevket yeni ro- manımzda da karşmuza çıkacak mı? tkinci, üçüncü planda. O, benim için, bilinçli bi- linçsiz, hürriyet arayışın sembolüydü. Kendi hür- riyetini ararken toplu- munkine tosluyordu. Öyle sanıyorum ki, ben, dilim döndüğünce anlat- tım. Şimdi daha başka bir izleğin ardını kovalı- yorum... ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Tarih Yalan Söyler mi? Stefan Zvveig, Fransız Ihtilali'nin ve Napoleon döneminın ünlü politikacısı Joseph Fouche üzeri- ne kaleme aldığı -Burhan Arpad tarafından dili- mize de çevrilmiş olan- bıyografinin sonlarında, Fo- uche için: "Sonunda ihanet edecek kimse bulama- yınca, kendine ihanet etti..." der. Ihanetin yerine yalan söyleme alışkanlığını koydu- ğumuztakdirde, bu saptamayı son dönem Türk po- litik yaşamı için de geçerii kılabiliriz. Çünkü yalnız bizde değil, ama dünya tarihinde yalan söylemeyi politik yaşamlannda sürekli bir alışkanlığa dönüştü- renlerin vardıklan acınası son, bir noktadan sonra söyledikleri yalanlan kendilerinin de doğru sayma- lan olmuştur. Böyleleri bu aşamada artık doğruya ilişkin tüm ölçütleri yitirdiklerinden, yalanlarıyla tarih yazabileceklerine ya da tarihin gerçeklerini kendi yalanlanna uydurabileceklerine de inanırlar. Buna başladıklan an, artık geri dönülemez olan çöküş anıdır. Eğertarih, yalnızca geçmişten ibaret olsaydı, o za- man böylesi, yani geçmişte olup bitenleri yalanın kurgulanna yerieştirmek, belki geçerii bir yöntem sayılabilirdi. Oysa neredeyse iki yüz yıldır bilinen gerçek odur ki, tarih tek başına geçmiş değil, fakat geçmişin felsefesidir. Tarih, yalnızca geçmişte olup bitenlerin dökümünü yapmakla yazılamaz; asıl önemli olan, geçmişten zamanın akışı içersinde so- nuçlar çıkarmak, felsefenin temel sorusu olan "ne- dir" sorusunu geçmişe de yöneltmeyı bilmektir. Bu soru bir kez yöneltildikten sonra, tıpkı felsefe gibi, tarihin de yalan söyleyebilmesi olanaksızlaşır. Çünkü yine tıpkı felsefe gibi, geçmişin yorumu da tek tek kişilerin işlerine gelen doğrultuda yapacak- lan yorumlaria tartışılmaz bir doğruya dönüşemez. Aynca tarih, birilennin çıkıp kendi yaptıklarını "tarih yapmak" ya da "tarihte yeni bir sayfa açmak" diye nitelendirmesiyle de oluşamaz; çünkü yapılanlann tarih olup olmadığına ya da tarihte yeni bir sayfa an- lamına gelip gelmeyeceğine eylemleri gerçekleşti- renler değil, fakat o eylemlere "nedir" sorusunu yö- neltecek olan "kolektif insan aklı karar verecektir. Bunun gibi, tarihin hemangi bir döneminin dirilti- lebileceğinden ya da şahlandınlabileceğinden söz etmek, hele toplumlara bunu bir hedef diye göster- mek de ancak acınası ölçüde bilgisiz ya da tarih özürtü kişilerden beklenebilecek bir davranıştır. Çün- kü geçmiş diye nitelendirilen, adı üstünde, artık in- sanoğlunun etki alanının, etkileyebilme gücünün dı- şında kalmış bir zaman parçasıdır. Böyle bir gücü varsaymak, ancak insanın kendisine, başkasına ya da ikisine birden söylediği bir yalan olabilir. öte yandan eğitimin yaygın biçimde bilgilendir- meye değil, fakat bilginin ve bilmenin ne olduğu hiç sorgulanmaksızın, belletmeye dayandığı ortamlar- da böyle yalanlara kananlann ortaya çıkmasına da şaşmamak gerekir. Çünkü böyle ortamlann tipik in- sanı, gerçeği ve doğruyu araştıran değil, hazır bul- maya -başkalanndan dinlemeye- alıştınlan insandır. Gerçeği hep başkalanndan dinlemeye alıştınlanla- nn çoğunlukta olduğu bir toplum, aynı zamanda üs- tüne yalnızca gerçeğin kılıfının geçirildiği yalanlara en kolay inanan toplumdur. Böyle toplumlarda in- sanlann, en büyük yalanlan söyledikleri apaçık or- tada olan polrtikacılara bile: "O söytediğine göre, herhalde yalan değildir", düşüncesiyle inanmalan- nın şaşırtıcı bir yanı yoktur. Çünkü öyle toplumlann insanlannın kimi zaman yalnızca ve yalnızca kendi- lerini ilgilendirmesi, dolayısıyla ancak kendı düşün- celerinin süzgecinden geçtikten sonra "gerçek" di- ye anılması gereken gerçekleri bile, yine ancak "baş- kalanna göre" gerçek olduğu ölçüde gerçektir! Gelgelelim tarih, yolunu hep bu yanıltmacalann üzerinden geçerek ya da onlan ezip geçerek sürdü- rür. Tarihin nesnelliği, kaynağını biraz da yolunun yalnızca şuna ya da buna göre çizilememesinde bu- lur. Belki de geniş ölçüde buyüzden tarih, bir yanıy- la insan aklının boyut kazandıncı yorumlanna son- suz açık, ama öte yanıyla da yalan tohumlannın fi- lizlenmesine uzun vadede hiç olanak tanımayan bir alandır... Günlük çıkartan ve telaşlan uğruna yapıp ettikle- rini tarih yapmak sananlara gelince; onlannki ancak tarihin ne olduğunu hiçbir zaman öğrenememiş olanlann talihsizliği diye nitelendirilebilir... "Çağdaş Sanat 10' sergisi • Kümır Ser\isi - Mine Sanat Galerisi'nin geleneksel olarak her yıl düzenlediği ve yaz aylan boyunca süren yaz sergisi bu yıl 'Çağdaş Sanat 10' başlığı altında gerçekleşecek. 10 mayıs-20 eylül tarihleri arasında görülebilecek olan sergide Özdemir Altan, Mustafa Altıntaş, Koray Ariş, Mustafa Ata. Tomur Atagök, Bedri Baykam, Bubi, Adnan Çoker. Hüseyin Gezer, Meriç Hızal, Ergin Inan, Balkan Naci tslimyeli, Nur Koçak, Hüsamettin Koçan, Zekai Ormancı, Ferit Özşen, Zekeriya Sanbatur, Yusuf Taktak, Güngör Taner, Seyhun Topuz ve Ömer Uluç'un yapıtlan sergilenecek. Tabutta Rövaşata Kıbns'ta H Kültür Servisi - Derviş Zaim'in Türkiye'de pek çok ödül kazanan "Tabutta Rövaşata" adlı filmi birincisı düzenlenen Kıbns Film Festivali'nin açılış filmi olarak gösterilecek. 10-15 mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek 1. Kıbns Film Festivali'nin açılışına filmin ekibı de Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın özel davetlisi olarak katılacak. Derviş Zaim ikinci projesini Kıbnsla ilgili olarak gerçekleştirmeyı düşünüyor. Sanatçı, ziyareti sırasında filmiyle ilgili bağlantılar kuracak ve fınansman ve sponsor arayışlannı başlatacak. Atillâ İlhan'ın yaşamöykiisü yayımlandı • Kümır Servisi - Sel yaymcılık şair yazar Atilla İlhan'ın fotoğraflı yaşamöyküsü 'Büyük Yollann Haydunı/ Atilla llhan' adlı kitabı yayınladı. Atila İlhan'ın ağzmdan aktanlan yaşamöyküsünü Öner Cıravoğlu derledi. Kitapta dönemin özelliklerini yansıtan fotoğraf, bilgi ve belgeler de yer alıyor. Yekta Kara, Demipel'in İspanya gezisine katılacak • Kültür Servisi - Çankaya Köşkü'nün kapılannı sanat etkınliklerine acan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, haziran ayındaki ispanya gezisine sanatçılan da konuk edecek. Cumhurbaşkanhğı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün sahibı olan tstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü Yekta Kara da 30 haziran 3 temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek olan geziye katılacak sanatçılar arasında yer alıyor. Kara. Cumhurbaşkanı Demirel'ın yurtdışı gezisinde sanatçılara da yer vererek sanatçılan onurlandırmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendırdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle