Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 MAYIS 1997 PERŞEMBE
14 KULTUR
Felsefenin yazgısını okuyan filozofÖNAY SEZER
Derrida ve Istanbul... Bu iki sözcü-
ğün bir araya gelmesinde heyecan veri-
ci ve aynı zamanda düşündürücü bir şey
yok mu? Neyi düşündürüyor? Ilkin, Der-
rida'nın Istanbul'a gelmesi bir rastlan-
tı mı? Felsefenin Kenarlan'nın (Mar-
ges de la PhDosophie, 1972) yazan bir yan-
dan Avrupa'nın, öbür yandan Islam dûn-
yasının ve Asya'daki Türk devletleri-
nin kenannda, kenarlarında yer alan bu
dünya kentinde kendini evinde duyma-
yacak mı? Istanbul kenarlarda, gerçek-
ten Boğaz'ın ve Haliç'in kıyıianndadır,
ama bu nedenle bir merkez olmaktan çık-
mıyor. Geniş çevrelerde. adlannı ken-
disinin verdıği Logos-merkezcilığe, fo-
no- merkezciliğe, fallus-merkezciliğe
karşı direnişiyle tanınan Derrida, mer-
kezciliği olmayan bu merkezı, marjinal-
lerin ve marjinalitenin bu merkezıni bul-
duğuna sevinmeyecek mi? Binalannın
durmadan yıkılmakta ve yapılmakta,
hatta yapılırken yıkılmakta olmasıyla
bu kent onun "felsefenin vapısızlandınl-
ması" (deconstruction) dediği şeye bir
örnek vermiyor mu? Giderek burası tam
da kültürlerin aralandığı, aralıklanndan
kendilerini gösterdiği ve tarihin erte-
lendiği (Bizans, Osmanlı) yerdeğil mi?
Bütün bunlan göz önünde bulundura-
rak Derrida'nın İstanbul'a gelmesi bir
rastlantı değil; şimdiye kadargelmemiş
olması bir rastlantıdır diyeceğim.
Derrida, felsefeyle o denli iç içe ol-
mayan çevrelerde bile "yan", "iz" üze-
rine görüşleriyle ve ünlü nüktesi olan
"differance" ("a" ile) sözcüğüyle ta-
nınmıştır. "Deconstruction", yapısız-
landırma (ki bir sözcük değildir) deni-
len şey, gerçekten de onun "yan"ya ver-
diği önem dışında düşünülemez. Derri-
da, Batı metafiziğinin ta Platon'dan baş-
layarak yazıyı ikincil bir şey, bir "ek"
gibi düşûndüğünü. böylece bugün uza-
ğa-iletişim dediğimiz olayı bilmemez-
likten geldiğini ortaya koymuştur.
İkincil saydığı şeyden kurtulamama-
sı felsefenin yazgısı, ikincilin, yani ya-
zının birincılliğinin gösterilmesi ıse fel-
sefenin yapısızlandınlmasıdır.
Oysa
a
yan"nın sonuçlanna katlan-
malıyız; yinelenme, şimdi -ve- burada
-olmama, yitirme ve ölüm (tüm yok-
luklann genel adı olarak). Yazı. burada
Fransız filozof Jacques Derrida, bugün ve yann Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenen toplantrya katılacak.
PERA PERAS POROS
Derrida ile 'Pera Peras Poros' (Öte, Sınır, Geçit)
başlıklı disiplinlerarası buluşma kapsamında yann
Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük binasmda Stefanos
Yerasimos 'İslam Hukukunda l'ç ve Sınır
Kavramlar'. Doğan Kuban 'Sınıra Havın Arayüze
Evet-Süreklilik Içinde Kentter', Önay Sözer' Jacqucs
Derrida ile En Son Çıkmazın Yeniden Kapannuş
Kaptsından Nasıl Geçflir', Jacques Derrida
'Kosulsuz Konukseverliğin Çıkmazları' başlıklı
söyleşilere katılacaklar.10 mayıs cumartesi günü
Bernhard YValdenfels *Yabancmın TopoJojisi",
Laurence Ammour 'Geçit Yerleri ve Başka Uzanıın
İhlali', Timur Muhidine 'Bazı Türk Yazariannda
Kentin Poetikası" ve Gabrilla Baptist Başkasının
Kenti: Dikeyce Yatay Bir Topoloji Taslağı' konulannda
konuşacaklar.
JACÇUES DERRİDA İSTANBUL'DA
Tûrkiye Felsefe Kurumu Fenomenoloji Birimi ve
Fransız Anadolu Araştırmalan Enstitüsü-Georges
Dumezil'in daveti üzerine istanbul'a gelen Fransız
filozofu Jacqnes Derrida, 9-10 mayıs tarihlerinde
Boğaziçi Üniversitesi'nde kendi felsefesi çerçevesinde
düzenlenen bir toplannya konferansıyla kanlıyor. Pera,
Peras, Poros (Öte, Sınır, Geçit) Yabancının Uzamlaşma
ve Zamanlaşması başlığım taşıyan bu toplantının ilginç
yanı Derrida felsefesinin kavramsal stratejileri ile
dûnyanın en kozmopolit kentlerinden biri olan
İstanbul'un kûltûr ve insan karşılaşması sorununa bir
yaklaşım getirmesi. Fransızca olarak yapılacak
toplantılara Alman, Fransız, Italyan, Türk bilim
adamlan ve felsefeciler kanlacaklar. Jacques Derrida
aynca 12 mayıs pazartesi günü Fransız Kültür
Merkezi'nde de bir konferans verecek.
olmayanın ızidır. Yazı yazarken kendi-
mizi orada değilmiş gıbi düşünmüyor
muyuz? Yazdığımızın arkasında yitmi-
yormuyuz? Nasıl üzerine yazdığımız şe-
yın burada olması gerekmıyorsa, biz de
artık burada değilız, ızlerin ağı ıçinde
izlerin izlerinı kovalıyoruz. Fransızca-
da olmayan "differance" ("a" ile) söz-
cüğüyle Derrida çok anlamlı bir şaka yap-
mış olur; "•düTerence" sözcüğündeki
"e"nin yerine geçen "a" ile oluşan bu
yeni "sözcük" (?), olmadığı şeyin izini
kendinde taşımaya başlar, böylece ya-
pısındanolur: Kendisinden "e"sökülür
ve kendisinin olmayan "a"yı, sessizce
(yalnızca yazıda ve yazıyla, çünkü bu
"a" sözcüğün Fransızca'daki okunuşun-
dabir değışiklik meydana getirmez) içi-
ne alır. Deconstruction. bu sökme işidir.
(Türkçe'de de "okuma"ya sökme demi-
yor muyuz?)
Derrida, Ptaton'un. Aristotetes'ın, Ro-
usseau'nun, Kant'ın, Hegel'in, Hus-
seri'in, Hekfcgger'ın, Levinas'ın (bun-
lar yalnızca bazı örnekJerdir) yazılan-
nı, bu anlamda sökmeyi başanr. En zor
felsefe metinlerinde daha önce okuna-
mamış olan yerler (filozofun "ikincil"
saydığı asıl taşıyıcı noktalar) gün ışığı-
na çıkanlıp çelişkiler sorgulanır.
Ancak metafıziği sökmek için yine
metafızik yapmaktan başka yol yoktur,
ama onun kenarlannda, sınırlannda do-
laşarak, Derrida'yı Amenkah bir mes-
lektaşı "yeni bir Sokrates"e benzetmiş-
ti. Sokrates, tüm Batı metafiziğinin ön-
cesinde gelmekteydi. Derrida ise son-
rasında gelir ve yeni bir geleceğe yöne-
lir.
Derrida yalnızca dille düşünmenin,
edebiyat ve sanatla felsefenin sınırlan-
nı kaldırmakla kalmıyor, şehirciler ve mi-
marlarla birlikte çalışıyor (bir yanda \fe-
lerio Adami üzerine yazarken öbür yan-
da Bernard Tsehumi ve Amerikalı mi-
mar Peter Eisenman'la birlikte Villete
parkı projesini gerçekleştirdi). Başka
bir özelliği de son derece alçakgönüllü
kişiliğiyle başkalannı kendi gündemin-
deki sorunlar üzerinde düşünmeye, bir-
likte felsefe yapmaya çağırması.
Bu gündemde neler mi var? Kısaca bir
göz atalım: Yaşam (biyolojik ve top-
lumsal anlamlannda), yaşam politikası
(jenealoji ve jenetik, ana-baba, aile ve
devlet, etni ve ulus ilişkileri, biyotekno-
loji, biyoetik vb.) canlının ve en başta
"hayvan"ın durumu, özgeçmış (kurgu
ve tanıklık. edebiyat ve doğruluk. yalan),
sorumluluk, karar, Avrupalı olma soru-
nu, konukseverlik, yasa ve ikndar vb. vb...
Derrida'nın tstanbul'da katıldığı PE-
RA PERAS POROS (Öte, Sınır, Geçit)
başlıklı yabancının uzamdaki ve zaman-
daki yerini ele alan bu toplantıyla aca-
ba lstanbul ve Türk kültürünün sorun-
lan da Derrida felsefesinin gündemine
girecek mi? Ama o zaten, bu sorunlar
yukandaki başlıklardan biri ya da öte-
kinin altında zaten bulunduğu için lstan-
bul'a gelmiyor mu?
PORTRE/JACQUES DERRlDA
1930 yılında Cezayir'de El Biar'da
doğan Derrida, yapısalcıhğı kendi
'yapısalcı- sonrası' anlaşıyışına
dönüştürerek felsefi düşünceye yeni
ufuklaraçtı. -nKr-,
Bugün onun adıyla özdeşleştirilen
'dekonstrüksiyon' (yapısızlandırma)
sözcüğü metafizik bir bütünde
düşünülemeyen şeyi, birliğin dışına
taşan çokluğu, 'bütün-izm'lerin ötesinde
yakalamaya çalışmaktadır. Derrida,
Ecole Normal Superieure'da doktorasını
yaptıktan sonra 1960-64 yıllan arasında
Sorbonne'da dersler, College de
Philosophie'de konferanslar verdi.
1983'te kendisinin de kurucular
arasında bulunduğu College
International de Philosophie'nin ilk
müdürü oldu.
1992'de Cambridge Üniversitesi ona
onursal doktor payesi verdi. J.D.'nin
düşüncesinde Hegel'in ve Marksçılığın,
Hursserl'in, Heidegger'in. Levinas'ın,
Freud'un ve Lacan'ın aynca
Saussure'ın etkilerini bulmak mümkün.
Başlıca kitaplan arasında Ses ve
Görüngü Husserl'in Fenomenolojisinde
Im Sorununa Giriş (1967),
Grammatoloji (1967), Yazı ve Aynm
(1967), La Dissemination (1972),
Felsefeye Çıkmalar (1972), Resimde
Doğruluk (1978), Tin Üzerine:
Heidegger ve Soru (1987) vardır.
Türkçeye çevrilen kitabı Gösterge Bilim
ve Grammatoloji (Çev. Tûlin Akşin, Afa
Yaymlan 1994).
Yabancının mekânlaştmlnuısı ve zamansaüaştinlması
İstanbul'un bugünkü merkezinin adı
eskiden Pera'ydı. Çeşitli uluslann bir
arada v aşadığı bu mahalle, tam anlamıy-
la kozmopolit bir yaşam hiçimiyle be-
lirlenmiştı. Kentleşmeden önce Pera -
Yunanca adının da belirttiği gibi- ya-
bancı tüccarlar, denizciler kadar büyü-
kelçilerin de oturduğu Galata mahalle-
sinin öbür yanını, ötesini temsil edı-
yordu. Pera gibi Galata da zamanında,
Ayasofya Kilise- Cami ve Topkapı Sa-
rayı 'nın yer aldığı ve merkez kabul edi-
len mahallenin öbür yanı. ötesi olmuş-
tu. Bütün bu mahalleler, gece kapatı-
lan, ancak gündüz boyunca geçişe izin
veren kapılann bulunduğu sınır-duvar-
lanyla aynlmıştı.
Bu öbür yan/öte-uç/sınır- geçiş (pe-
ra-peras-poros) yapısı, sadece kent ta-
rihi açısından değil, aynı zamanda sim-
gelerinın doğuşu açısından da kentin ya-
şamını oluşturmuştur. Fatih Sultan Meh-
met'in islam'ın yeni merkezı lstanbul
olarak dönüştürmek istediği eski Bi-
zans'ın kendısi de köken olarak öbür
yan, öteydi. Fetihten sonra ve kentin
tüm tarihi boyunca başka peralar, baş-
ka sınırlar ve başka geçitler ortaya çık-
mıştır. lstanbul, kendi duvarlan içinde.
kendinden bölünerek her zaman başka
yeri içinde banndırmış. kendi bağnn-
datoplamıştır. O gün bugündüryaban-
cı, sadece kentin dışında değil, aynı za-
manda içinde de oturandır.
Böylece tstanbul, sürekli değişen
temelleri, yapısızlanarak yapılanan bir
•- *Yabancı
otmak" her
zaman bir yer ile
ilişkili olmuştur,
çünkü
"kendinde
yabana"
(mutlak
aşkınbk) yoktur.
"Yabancı
ounak," Jacques
Derrida'nın
mekânlaşma ve
zamansallaşma
olarak
adlandırdığı
şeyden
ayTÜamaz.
kent olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yüz-
den metafızik ve kavramsal bir açıdan
bu kent, alternatif ve çekişmezliğin ka-
tı karşıtlıklan üzerinde kurulu gelenek-
sel mantığa gerçek bir meydan okuma-
dır. lstanbul. kendi ve ötekınin aynşa-
maz bir şekilde birbirine kanştığı; fark-
lı halk ve kültürlerin kendinin yeri ile
yaban arasındaki geçişlilikte komşu-
luk yaptığı yaşayan bir aporia (çıkmaz,
olanaksız poros) biçimi olmuştur.
Tüm logoslardan daha ilksel olan
Bosfor efsanesi de bu yapıyı anlatır.
Zeus'la sevişen ve Hera'nın kıskançlı-
ğıyla öküze dönüştürülen Io, eski hali-
ne dörunek için yüzerek boğazı geç-
mek zorunda kalmış ve böylece boğaz
Bos-phoros, öküz geçidi adını almıştır
-yabancılaşma ve özdeşhğin kontrastı.-
Bu birkaç başlangıç analizi, lstan-
bul 'da düzenlemek istediğimiz iki gün-
lük disiplinlerarası seminerin çıkış nok-
tasını oluşturmamızı sağlamaktadır.
Hem karşılıklı alışverişi başlatan hem
de kapatan, hem kimlikleri çizen hem
de silen geçitlerin hem coğrafi hem de
simgesel anlamı üzerinde düşünece-
ğiz.
"Yabana ohnak" her zaman bir yer
ile ilişkili olmuştur, çünkü "kendinde
yabana" (mutlak aşkınlık) yoktur. "Ya-
bana ohnak," Jacques Derrida'nın me-
kânlaşma ve zamansailaşma olarak ad-
^laodııdıgı şeydc»aynlamaz. Yabancı-
nın yeriyle olan ilişkisinin tüm köken-
den daha kökensel olduğu bile iıeri sü-
rülebilir.
Dahası, bu ilişki kökeni açar. Tüm do-
ğum noktalan. kendinde zorunlu ola-
rak kendinin ötesini banndırdıgı ölçü-
de bir yabancılık mekârudır. Sınırlardan
geçiş, öbür yana giden yol, yerleşik-
likten daha kökenseldir. Sınır, kendin-
de ve ötesi, kendi ve öteki, bitim ve ha-
reket, çıkış ve dönûş gibi birçok kena-
n harekete geçirdıği ölçüde -ki bu onun
plastikliğidir- aynlık koyar. Böylece pe-
ra, peras, poros sözcükleri tüm bir kent-
sel yapıyı topografik bir dil oyununun
terimleri olarak yorumlamayı sağlayan
kavramlar olarak ortaya çıkarlar.
Kenti düşünmek, yeri düşünmek ve
felsefi olarak düşünmek çakışır, çün-
kü tüm felsefe geleneğinde -dolaylı ya
da dolaysız olarak- sınır, geçit ve öte kav-
ramı üzerinde düşünmektedir söz ko-
nusu olan.
Felsefe tüm dûnyanın yabancılannı
banndıran bir kent görünümü alır. Se-
minenmiz, çerçevesi tstanbul kentinin
kendisi tarafında sağlanan ve pera, pe-
ras. poros'u kenti yabancının yeri ya-
pan kavTamlar olarak göz önünde bu-
lunduran bu sorunsal çevresinde felse-
feci, tarihci ve sosyologlan bir araya ge-
tirecektir.
Papandreu'nun yaşaım film oluyor
• Yunanistan'ın bir
yıl önce ölen, aşklan
ile ünlü liderini
Anthony Hopkins,
eşi Dimitra
Papandreu'yu
Sharon Stone
oynayacak.
MURATtLEM
ATtNA - Yunanistan'ın
siyasi yaşamına yaklaşık
30 yıl süre ile damgasını
vııran ve bir yıl önce gelen
kanzmatik lideri Andreas
Papandreu'nun yaşamı fıl-
me çekilecek. Hollyw
r
ood
yapımcılannm ilgisini çe-
ken fıhni, Holryvvood Con-
nection adlı şirketi çekecek
ve yapımcılığnı da Alek-
sandra Yako\r
les üstlene-
cek. Filmde Papand-
reu'nun 1975 yılı sonrasmdaki po-
litik ve aşk olaylan konu edile-
cek.
'Aşk ve Devlet İçin' adlı film-
de Papandreu'nun erotik fotoğ-
raflan ile ünlü eşi Dimitra LJani'yi
Hollywood'un seksi yıldızlann-
dan Sharon Stone ya da Demi Mo-
ore'un canlandırması bekleniyor.
Yunan basm organlannda yer alan
haberlere göre Dimitra Liamnın
uzun zamandır düşlediği Evka Pe-
ron rüyası da bu filmın çekilme-
siyle gerçekleşecek. Papand-
reu'nun gençlik günlerini John
Malkovich canlandınrken skan-
dallarla dolu 1987 sonrası ileri
yaştaki günlenni AnthonyHopkins
canlandıracak.
Filmde ağırlıklı olarak Papand-
reu'nun aşklarını devletin üstün-
de tuttuğu vurgulanıyor. 'Aşk ve
Devlet İçin' adlı filmin rol dağılı-
mı tamamlanmak üzere.
Holh/vvood eleştirmenlerine gö-
re fılm gösterime girdiğinde en
az 'Evita' filmi kadar ses getire-
cek ve gişe rekorlannı zorlaya-
cak.
Yunanistan'ın gözde kadını
1996 yılı ocak aymda günlerce
süren yaşam mücadelesine yenik
düşen Andreas Papand-
reu'nun yaşamından bir-
çok kadının geçtiği bilini-
yor. Üç resmi evliliğin ya-
nında, gayri resmi birçok
aşk yaşayan ünlü liderin
biri gayri resmi olmak üze-
re beş çocuğu bulunuyor.
Son eşi Dimitra Liani
ıse çapkın liderin kalbini
uçakta çalmayı başarmış
eski bir hostes. Atina'nın
> üksek sosyetesi ile Olim-
pik Havayolu pilotlanmn
dillerinden düşürmedikle-
ri Liani, Papandreu'nun
mirası yüzünden zor gün-
ler geçiriyor. Papand-
reu'nun çocuklan tarafın-
dan mirasta sahtecilik yap-
tığı iddiası ile mahkeme-
ye verilen, Yunanistan'ın
son yıllarda adından en çok
söz ettiren kadını halen ya-
zılı ve görsel basın organ-
lanrun en çok kullandığı malzeme
olarak kamuoyunun ilgisini çeki-
yor.
Yine basında yer alan haberle-
re göre Papandreu'nun ölümünden
kısa bir süre sonra Kostas Spiro-
pulos adlı bir aktör ile aşk yaşamı
yaşayan Dimitra Liani, seçim sı-
kıntısı içinde olduğunu öne süre-
rek halen yaşadığı pembe villasını
satışa çıkarmıştı.
Sufi Silsileler ve
Hatlar sergisi
KüMr Servisi - Kültür
ve Sanat Varlıklannı Ko-
ruma ve Tanıtım Vakfı
(KÜSAV) Osmanh sanah
uzmanı SerdarGülgün'ün
özel kolelcjiyonundan bir
araya getirilmiş olan Sufi
Silsileler ve Hatlar sergi-
sini düzenliyor. Kana-
pe'nin sponsorluğu ile
Topkapı Sarayı Alay Köş-
kü'nde gerçekleşecek olan
sergi, 8-18 mayıs tarihle-
ri arasında görülebüir. Bel-
geleme konusunda başa-
nh olan Osmanlılar sanat
eseri niteliğinde belge üre-
ten sayılı medeniyetlerden
biridir. Sanatın ve belgele-
rin bir arada bulunduğu
evraklann en önemlilerin-
den biri de Sufi silsilele-
ri. Osmanlı tarikatlannda
şeyhliğin kimden kime
geçtiği bu silsilelerden ta-
kip edilebiliyor. Uzunlu-
ğu yanm metreden başla-
yıp on metrenin üzerine
çıkabilen Sufi Silsileleri
kâğıt üzerine çok özel bir
hatla yazılmış. Bu evTak-
lar tezhipleriyle de dikkat
çeker. Süslemeler; çoğu
zaman bayraklar. kubbe-
ler, âlemler ve çiçeklerden
oluşur.
Serginin yaratıcı olan
Şerdar Gülgün. lstanbul
Üniversitesi Ingilizce Iş-
letme Bölümü'nü bitirdik-
ten sonra Kültür ve Turizm
Bakanlığı'nın düzenlediği
Güzel Sanatlar Akademi-
si'ndekı Sanat Tarihi Bö-
lümü'nde rehberlik eğiti-
mi gördü. Londra'daki Sot-
heby's Müzayede Evi ve
Londra Üniversitesi'nin
Doğu ve Afrika Sanatlan
bölümünün düzenlediği İs-
lam Sanatı Lisansüstü eği-
tim programına kabul edil-
di. Bu dönemde Hat Sana-
tı ve Osmanlı saray halıla-
n ile ilgili iki mezuniyette-
zi verdi. Serdar Gülgün,
Dolmabahçe Sarayı Hare-
ket Köşkü'nde Hüsnü Hat
adlı 19. yüzyıl Osmanlı
Hat Sanatlan Sergısi'ni,
Ateş ve Nakış isimli Os-
manlı nakışlan ve şam-
damlan sergisini, Bahar
Sergisi isimli çiçek motif-
li Osmanlı eserleri ve Zı-
yafet Sofralan adlı Osman-
lı'da sofra düzeni ve kül-
türü sergisini açmıştı.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Aşk ve Şiir, Kokuyordu
Bahan, beklediğimiz günlerdi; yürekler aşkayö-
nelecekti. Bir kitap geldi; bir kitap bir mucizediras-
lında. Kitabı alıp kokladım, şiir kokuyordu; kitabı
alıp kokladım aşk kokuyordu.
Elime aldığımda anlamıştım; şiir kitabıydı ve aş-
ka yazılmıştı; ama okumadım, nasıl ki bazı şiirier
bazı yaşlan bekliyordu; her kitabın da bir okuma
zamanı vardı. Başucuma koydum.
Neyse çok geçmedi; bahar yeryüzüne iniverdi
birdenbire; yüreklerin birbirine gönül verdiği gibi.
Gecenin bir vakti; başucumdaki lambayı açtım;
sonra kitabı açtım; kitap aydınlandı.
Sanki, lamba şiirieri yazan şairdi. Şiirierse, san-
ki Eylül'ün semtine kaçan bir kadının ardından ya-
zılmıştı.
Aşk ile doluydu; bir başka şairin dediği gibi, bü-
tün şiirier gibi aşk şiiriydi. Tam kırk bir parça. Bir
kadına kırk kez seni seviyorum dedim, bana inan-
madı; kırk birincisini diyemedim.
Nedeni nedir bir şiirin? Kadının gitmesiyle baş-
lamıştı belki de her şey; kadın bir mavi kadar an-
lamlıydı. Çünkü üstünde yağmurdan başka bir şey
yoktu.
Anımsayalım, üstadın sorusu neydi: ve, şairter
boyuna kimlere yazarlardı. Bir kadına mı? Üstün-
de yağmurdan başka hiçbir şey olmayan, bir Ha-
ziran gecesi, Eylül'ün semtine giden bir kadına
mı?
Ve sonra; biliyoruz sonrasını, iyilik güzellik ama;
sonra şair de gider Eylül'ün semtine, kadının pe-
şinden. Buluşamazlar; buluşsalarelimdeki kitap otur
muydu zaten? Böylesine özlem, aşk ve şiir kokar
mıydı?
Uyku benden çok uzaktı. Dizelerin ışığında, ge-
cenin bir vakti; şiir kokan kitabımda yol aldım. im-
geler beni, eninde sonunda hep aynı yere getiri-
yordu. Başka başka yollardan olsa da: Aşka ve şi-
ire geliyordum...
Rengi koyu bir karanlıktı gecenin; hiç umursa-
mıyordum, çünkü elimde tam kırk şiir vardı; ha
unuttum bir de bir 'heves' vardı. Merak sardı siz-
leri değil mi? Merak!
Unutmayalım, üstadın dediğini: şairierin boyu-
na kime yazdıklannı. Hani, yıkılmış köprülerin ba-
şında, boşluktan ürkmüş biri inlerken. Gerçekten
şairler kimlere yazariar boyuna.
Lamba elimdeki kitabı aydınlatıyordu. Siz, kita-
bın şairini merak ettiniz ben ise Eylül'ün semtine
giden kadın ile şiirin yollannın kesişip kesişmedi-
ğini. Şiirin yolunu...
Doğrusu, uzatmanın pek anlamı yok; elimdeki
kitabın adı, '40 Şiir ve Bir'. Haydar Ergülen, şa-
ıri. Dayanamadık aparttık. Bunca düşmüşken aş-
ka ve şiire; başkasının malında gözümüz yok ama;
buraya da alalım istedik. Yani, biz bu yazının için-
deki vecizeleri, şairden aparttık. Isterseniz adı ol-
sun, paylaşım...
Uzun lafın kısası, şiir kitabı için tuhaf bir tanıtım
oldu; kabul. Ama benimki tanıtım değil de arakla-
yım oldu. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilir, ger-
çek aranıyorsa, tek gerçek bu kitabın şiirteridir.
Macera! Büyük bir macera değil midir şm£ Kjrk
yıl kadar kjsa, kırK%jjC!kadar uzun bir hevesv, bir
aşkla yazılmışsa. Kime mi?
Diyelim ki, Necatigil'in bir dizeye düştüğü gibi:
Haydar'a geldimlere yazılmış. Belki de ben yanıl-
dım, bu şiirier, yapayalnız bir Haziran gecesinde
Eylül'ün semtine gittimlere yazılmış.
Elimdeki kitabı okuyup bitirdim; kapağını kapa-
dım; başucuma koydum; lambayı söndürdüm; ki-
tap hâlâ şiir kokuyordu; aşk kokuyordu. Hep ko-
kacaktı; hep okunacaktı.
Ruhum, gecenin karanlığında şiirle yıkanmıştı.
Yetinmeliydim rüyalanmla; imgelerin süsleyece-
ği rüyalanmla...
Adı '40 Şiir ve Bir'di, şairi Haydar'dı; ve ben ki-
tabı başucuma koyduktan sonra, içimde bir 'he-
ves ' oldu; ve bu şiirier en az bu yazı kadar sıria do-
luydu.
'Memleket Hikâyeteri'ne yasak
• ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Yönetmenliğini Rüştü Asyalı'nın üstlendiği
"Memleket Hikâyeleri'" adlı oyunun Diyarbakır'da
sahnelenmesi valilikçe engellendi. Oyunun
yapımcısı Faruk Güvenç. yaptığı açıklamada, 20
Mart 1997 tarihindeki baş\Tirulannda valilikçe
oyunun sahnelenmesinde bir sakınca ohnadığının
bildirildığini, ancak dün sahne almak için tüm
hazırlıklann yapılmasının ardından emniyet
güçlerince oyunun sahnelenmesinin engellendiğini
kaydetti.
İsrairden modern dans
• Kültür Servisi - Israil'm ünlü Tnuatron Dans
Tiyatrosu 9 ma>ıs günü Ankara Müzik Festivali
kapsamında bir gösteri gerçekleştirecek. Israil'de
kunılan ve adını tbranice "coşku, hareket, tiyatro"
anlamına gelen kelimelerden alan topluluk, yaşlan
10 ile 20 arasında değişen genç kızlardan oluşuyor.
Topluluğun genel sanat yönetmenliğini ve
koreografısini, aynı zamanda topluluğun kurucusu
olan Dorit Shimron yapıyor.
BUGÜN
• AKSANAT'ta saat 14.00'te çok amaçlı salonda
Miguel .4. Cienfiıegos'un hazırladığı 'Commedia
DeD'Arte ile Tanışma' başlıklı vvorkshop ve saat
19.30'da Kerem Saltuk'un hazırladığı dıa gösterisi
izlenebilir.(252 35 00)
• İFSAK'ta saat 19.30'da Ülker Uzun'un
hazırladığı 'Sisfcr Şehri Venedik' başlıklı dia • '.<
gösterisi izlenebilir.
EYLÜL MÜZİK KULÜBÜ'nde saat 22.30'da
Bülent Ortaçgfl konseri izlenebilir.(257 11 09)
• BEKSAVda saat 19.00'da Costa Salvatores'in
yönettiği 'Akdeniz" adlı film izlenebilir.(349 91 55)
• SAHAF CAFE KÜLTÜR MERKEZİ nde saat
19.00'da 'Şiirada' şiirseverler kendi şiirlerini okuyor
başlıklı söyleşi izlenebilir.
Hoşgörü yaşamdır.
Sanat yaşamdır.
Hoşgörüye evet.
Sanatçı Örgütleri
Ulusal Sanat Kurulu