23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 MAYIS 1997 PERŞEMBE 14 KULTUR Felsefenin yazgısını okuyan filozofÖNAY SEZER Derrida ve Istanbul... Bu iki sözcü- ğün bir araya gelmesinde heyecan veri- ci ve aynı zamanda düşündürücü bir şey yok mu? Neyi düşündürüyor? Ilkin, Der- rida'nın Istanbul'a gelmesi bir rastlan- tı mı? Felsefenin Kenarlan'nın (Mar- ges de la PhDosophie, 1972) yazan bir yan- dan Avrupa'nın, öbür yandan Islam dûn- yasının ve Asya'daki Türk devletleri- nin kenannda, kenarlarında yer alan bu dünya kentinde kendini evinde duyma- yacak mı? Istanbul kenarlarda, gerçek- ten Boğaz'ın ve Haliç'in kıyıianndadır, ama bu nedenle bir merkez olmaktan çık- mıyor. Geniş çevrelerde. adlannı ken- disinin verdıği Logos-merkezcilığe, fo- no- merkezciliğe, fallus-merkezciliğe karşı direnişiyle tanınan Derrida, mer- kezciliği olmayan bu merkezı, marjinal- lerin ve marjinalitenin bu merkezıni bul- duğuna sevinmeyecek mi? Binalannın durmadan yıkılmakta ve yapılmakta, hatta yapılırken yıkılmakta olmasıyla bu kent onun "felsefenin vapısızlandınl- ması" (deconstruction) dediği şeye bir örnek vermiyor mu? Giderek burası tam da kültürlerin aralandığı, aralıklanndan kendilerini gösterdiği ve tarihin erte- lendiği (Bizans, Osmanlı) yerdeğil mi? Bütün bunlan göz önünde bulundura- rak Derrida'nın İstanbul'a gelmesi bir rastlantı değil; şimdiye kadargelmemiş olması bir rastlantıdır diyeceğim. Derrida, felsefeyle o denli iç içe ol- mayan çevrelerde bile "yan", "iz" üze- rine görüşleriyle ve ünlü nüktesi olan "differance" ("a" ile) sözcüğüyle ta- nınmıştır. "Deconstruction", yapısız- landırma (ki bir sözcük değildir) deni- len şey, gerçekten de onun "yan"ya ver- diği önem dışında düşünülemez. Derri- da, Batı metafiziğinin ta Platon'dan baş- layarak yazıyı ikincil bir şey, bir "ek" gibi düşûndüğünü. böylece bugün uza- ğa-iletişim dediğimiz olayı bilmemez- likten geldiğini ortaya koymuştur. İkincil saydığı şeyden kurtulamama- sı felsefenin yazgısı, ikincilin, yani ya- zının birincılliğinin gösterilmesi ıse fel- sefenin yapısızlandınlmasıdır. Oysa a yan"nın sonuçlanna katlan- malıyız; yinelenme, şimdi -ve- burada -olmama, yitirme ve ölüm (tüm yok- luklann genel adı olarak). Yazı. burada Fransız filozof Jacques Derrida, bugün ve yann Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenen toplantrya katılacak. PERA PERAS POROS Derrida ile 'Pera Peras Poros' (Öte, Sınır, Geçit) başlıklı disiplinlerarası buluşma kapsamında yann Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük binasmda Stefanos Yerasimos 'İslam Hukukunda l'ç ve Sınır Kavramlar'. Doğan Kuban 'Sınıra Havın Arayüze Evet-Süreklilik Içinde Kentter', Önay Sözer' Jacqucs Derrida ile En Son Çıkmazın Yeniden Kapannuş Kaptsından Nasıl Geçflir', Jacques Derrida 'Kosulsuz Konukseverliğin Çıkmazları' başlıklı söyleşilere katılacaklar.10 mayıs cumartesi günü Bernhard YValdenfels *Yabancmın TopoJojisi", Laurence Ammour 'Geçit Yerleri ve Başka Uzanıın İhlali', Timur Muhidine 'Bazı Türk Yazariannda Kentin Poetikası" ve Gabrilla Baptist Başkasının Kenti: Dikeyce Yatay Bir Topoloji Taslağı' konulannda konuşacaklar. JACÇUES DERRİDA İSTANBUL'DA Tûrkiye Felsefe Kurumu Fenomenoloji Birimi ve Fransız Anadolu Araştırmalan Enstitüsü-Georges Dumezil'in daveti üzerine istanbul'a gelen Fransız filozofu Jacqnes Derrida, 9-10 mayıs tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi'nde kendi felsefesi çerçevesinde düzenlenen bir toplannya konferansıyla kanlıyor. Pera, Peras, Poros (Öte, Sınır, Geçit) Yabancının Uzamlaşma ve Zamanlaşması başlığım taşıyan bu toplantının ilginç yanı Derrida felsefesinin kavramsal stratejileri ile dûnyanın en kozmopolit kentlerinden biri olan İstanbul'un kûltûr ve insan karşılaşması sorununa bir yaklaşım getirmesi. Fransızca olarak yapılacak toplantılara Alman, Fransız, Italyan, Türk bilim adamlan ve felsefeciler kanlacaklar. Jacques Derrida aynca 12 mayıs pazartesi günü Fransız Kültür Merkezi'nde de bir konferans verecek. olmayanın ızidır. Yazı yazarken kendi- mizi orada değilmiş gıbi düşünmüyor muyuz? Yazdığımızın arkasında yitmi- yormuyuz? Nasıl üzerine yazdığımız şe- yın burada olması gerekmıyorsa, biz de artık burada değilız, ızlerin ağı ıçinde izlerin izlerinı kovalıyoruz. Fransızca- da olmayan "differance" ("a" ile) söz- cüğüyle Derrida çok anlamlı bir şaka yap- mış olur; "•düTerence" sözcüğündeki "e"nin yerine geçen "a" ile oluşan bu yeni "sözcük" (?), olmadığı şeyin izini kendinde taşımaya başlar, böylece ya- pısındanolur: Kendisinden "e"sökülür ve kendisinin olmayan "a"yı, sessizce (yalnızca yazıda ve yazıyla, çünkü bu "a" sözcüğün Fransızca'daki okunuşun- dabir değışiklik meydana getirmez) içi- ne alır. Deconstruction. bu sökme işidir. (Türkçe'de de "okuma"ya sökme demi- yor muyuz?) Derrida, Ptaton'un. Aristotetes'ın, Ro- usseau'nun, Kant'ın, Hegel'in, Hus- seri'in, Hekfcgger'ın, Levinas'ın (bun- lar yalnızca bazı örnekJerdir) yazılan- nı, bu anlamda sökmeyi başanr. En zor felsefe metinlerinde daha önce okuna- mamış olan yerler (filozofun "ikincil" saydığı asıl taşıyıcı noktalar) gün ışığı- na çıkanlıp çelişkiler sorgulanır. Ancak metafıziği sökmek için yine metafızik yapmaktan başka yol yoktur, ama onun kenarlannda, sınırlannda do- laşarak, Derrida'yı Amenkah bir mes- lektaşı "yeni bir Sokrates"e benzetmiş- ti. Sokrates, tüm Batı metafiziğinin ön- cesinde gelmekteydi. Derrida ise son- rasında gelir ve yeni bir geleceğe yöne- lir. Derrida yalnızca dille düşünmenin, edebiyat ve sanatla felsefenin sınırlan- nı kaldırmakla kalmıyor, şehirciler ve mi- marlarla birlikte çalışıyor (bir yanda \fe- lerio Adami üzerine yazarken öbür yan- da Bernard Tsehumi ve Amerikalı mi- mar Peter Eisenman'la birlikte Villete parkı projesini gerçekleştirdi). Başka bir özelliği de son derece alçakgönüllü kişiliğiyle başkalannı kendi gündemin- deki sorunlar üzerinde düşünmeye, bir- likte felsefe yapmaya çağırması. Bu gündemde neler mi var? Kısaca bir göz atalım: Yaşam (biyolojik ve top- lumsal anlamlannda), yaşam politikası (jenealoji ve jenetik, ana-baba, aile ve devlet, etni ve ulus ilişkileri, biyotekno- loji, biyoetik vb.) canlının ve en başta "hayvan"ın durumu, özgeçmış (kurgu ve tanıklık. edebiyat ve doğruluk. yalan), sorumluluk, karar, Avrupalı olma soru- nu, konukseverlik, yasa ve ikndar vb. vb... Derrida'nın tstanbul'da katıldığı PE- RA PERAS POROS (Öte, Sınır, Geçit) başlıklı yabancının uzamdaki ve zaman- daki yerini ele alan bu toplantıyla aca- ba lstanbul ve Türk kültürünün sorun- lan da Derrida felsefesinin gündemine girecek mi? Ama o zaten, bu sorunlar yukandaki başlıklardan biri ya da öte- kinin altında zaten bulunduğu için lstan- bul'a gelmiyor mu? PORTRE/JACQUES DERRlDA 1930 yılında Cezayir'de El Biar'da doğan Derrida, yapısalcıhğı kendi 'yapısalcı- sonrası' anlaşıyışına dönüştürerek felsefi düşünceye yeni ufuklaraçtı. -nKr-, Bugün onun adıyla özdeşleştirilen 'dekonstrüksiyon' (yapısızlandırma) sözcüğü metafizik bir bütünde düşünülemeyen şeyi, birliğin dışına taşan çokluğu, 'bütün-izm'lerin ötesinde yakalamaya çalışmaktadır. Derrida, Ecole Normal Superieure'da doktorasını yaptıktan sonra 1960-64 yıllan arasında Sorbonne'da dersler, College de Philosophie'de konferanslar verdi. 1983'te kendisinin de kurucular arasında bulunduğu College International de Philosophie'nin ilk müdürü oldu. 1992'de Cambridge Üniversitesi ona onursal doktor payesi verdi. J.D.'nin düşüncesinde Hegel'in ve Marksçılığın, Hursserl'in, Heidegger'in. Levinas'ın, Freud'un ve Lacan'ın aynca Saussure'ın etkilerini bulmak mümkün. Başlıca kitaplan arasında Ses ve Görüngü Husserl'in Fenomenolojisinde Im Sorununa Giriş (1967), Grammatoloji (1967), Yazı ve Aynm (1967), La Dissemination (1972), Felsefeye Çıkmalar (1972), Resimde Doğruluk (1978), Tin Üzerine: Heidegger ve Soru (1987) vardır. Türkçeye çevrilen kitabı Gösterge Bilim ve Grammatoloji (Çev. Tûlin Akşin, Afa Yaymlan 1994). Yabancının mekânlaştmlnuısı ve zamansaüaştinlması İstanbul'un bugünkü merkezinin adı eskiden Pera'ydı. Çeşitli uluslann bir arada v aşadığı bu mahalle, tam anlamıy- la kozmopolit bir yaşam hiçimiyle be- lirlenmiştı. Kentleşmeden önce Pera - Yunanca adının da belirttiği gibi- ya- bancı tüccarlar, denizciler kadar büyü- kelçilerin de oturduğu Galata mahalle- sinin öbür yanını, ötesini temsil edı- yordu. Pera gibi Galata da zamanında, Ayasofya Kilise- Cami ve Topkapı Sa- rayı 'nın yer aldığı ve merkez kabul edi- len mahallenin öbür yanı. ötesi olmuş- tu. Bütün bu mahalleler, gece kapatı- lan, ancak gündüz boyunca geçişe izin veren kapılann bulunduğu sınır-duvar- lanyla aynlmıştı. Bu öbür yan/öte-uç/sınır- geçiş (pe- ra-peras-poros) yapısı, sadece kent ta- rihi açısından değil, aynı zamanda sim- gelerinın doğuşu açısından da kentin ya- şamını oluşturmuştur. Fatih Sultan Meh- met'in islam'ın yeni merkezı lstanbul olarak dönüştürmek istediği eski Bi- zans'ın kendısi de köken olarak öbür yan, öteydi. Fetihten sonra ve kentin tüm tarihi boyunca başka peralar, baş- ka sınırlar ve başka geçitler ortaya çık- mıştır. lstanbul, kendi duvarlan içinde. kendinden bölünerek her zaman başka yeri içinde banndırmış. kendi bağnn- datoplamıştır. O gün bugündüryaban- cı, sadece kentin dışında değil, aynı za- manda içinde de oturandır. Böylece tstanbul, sürekli değişen temelleri, yapısızlanarak yapılanan bir •- *Yabancı otmak" her zaman bir yer ile ilişkili olmuştur, çünkü "kendinde yabana" (mutlak aşkınbk) yoktur. "Yabancı ounak," Jacques Derrida'nın mekânlaşma ve zamansallaşma olarak adlandırdığı şeyden ayTÜamaz. kent olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yüz- den metafızik ve kavramsal bir açıdan bu kent, alternatif ve çekişmezliğin ka- tı karşıtlıklan üzerinde kurulu gelenek- sel mantığa gerçek bir meydan okuma- dır. lstanbul. kendi ve ötekınin aynşa- maz bir şekilde birbirine kanştığı; fark- lı halk ve kültürlerin kendinin yeri ile yaban arasındaki geçişlilikte komşu- luk yaptığı yaşayan bir aporia (çıkmaz, olanaksız poros) biçimi olmuştur. Tüm logoslardan daha ilksel olan Bosfor efsanesi de bu yapıyı anlatır. Zeus'la sevişen ve Hera'nın kıskançlı- ğıyla öküze dönüştürülen Io, eski hali- ne dörunek için yüzerek boğazı geç- mek zorunda kalmış ve böylece boğaz Bos-phoros, öküz geçidi adını almıştır -yabancılaşma ve özdeşhğin kontrastı.- Bu birkaç başlangıç analizi, lstan- bul 'da düzenlemek istediğimiz iki gün- lük disiplinlerarası seminerin çıkış nok- tasını oluşturmamızı sağlamaktadır. Hem karşılıklı alışverişi başlatan hem de kapatan, hem kimlikleri çizen hem de silen geçitlerin hem coğrafi hem de simgesel anlamı üzerinde düşünece- ğiz. "Yabana ohnak" her zaman bir yer ile ilişkili olmuştur, çünkü "kendinde yabana" (mutlak aşkınlık) yoktur. "Ya- bana ohnak," Jacques Derrida'nın me- kânlaşma ve zamansailaşma olarak ad- ^laodııdıgı şeydc»aynlamaz. Yabancı- nın yeriyle olan ilişkisinin tüm köken- den daha kökensel olduğu bile iıeri sü- rülebilir. Dahası, bu ilişki kökeni açar. Tüm do- ğum noktalan. kendinde zorunlu ola- rak kendinin ötesini banndırdıgı ölçü- de bir yabancılık mekârudır. Sınırlardan geçiş, öbür yana giden yol, yerleşik- likten daha kökenseldir. Sınır, kendin- de ve ötesi, kendi ve öteki, bitim ve ha- reket, çıkış ve dönûş gibi birçok kena- n harekete geçirdıği ölçüde -ki bu onun plastikliğidir- aynlık koyar. Böylece pe- ra, peras, poros sözcükleri tüm bir kent- sel yapıyı topografik bir dil oyununun terimleri olarak yorumlamayı sağlayan kavramlar olarak ortaya çıkarlar. Kenti düşünmek, yeri düşünmek ve felsefi olarak düşünmek çakışır, çün- kü tüm felsefe geleneğinde -dolaylı ya da dolaysız olarak- sınır, geçit ve öte kav- ramı üzerinde düşünmektedir söz ko- nusu olan. Felsefe tüm dûnyanın yabancılannı banndıran bir kent görünümü alır. Se- minenmiz, çerçevesi tstanbul kentinin kendisi tarafında sağlanan ve pera, pe- ras. poros'u kenti yabancının yeri ya- pan kavTamlar olarak göz önünde bu- lunduran bu sorunsal çevresinde felse- feci, tarihci ve sosyologlan bir araya ge- tirecektir. Papandreu'nun yaşaım film oluyor • Yunanistan'ın bir yıl önce ölen, aşklan ile ünlü liderini Anthony Hopkins, eşi Dimitra Papandreu'yu Sharon Stone oynayacak. MURATtLEM ATtNA - Yunanistan'ın siyasi yaşamına yaklaşık 30 yıl süre ile damgasını vııran ve bir yıl önce gelen kanzmatik lideri Andreas Papandreu'nun yaşamı fıl- me çekilecek. Hollyw r ood yapımcılannm ilgisini çe- ken fıhni, Holryvvood Con- nection adlı şirketi çekecek ve yapımcılığnı da Alek- sandra Yako\r les üstlene- cek. Filmde Papand- reu'nun 1975 yılı sonrasmdaki po- litik ve aşk olaylan konu edile- cek. 'Aşk ve Devlet İçin' adlı film- de Papandreu'nun erotik fotoğ- raflan ile ünlü eşi Dimitra LJani'yi Hollywood'un seksi yıldızlann- dan Sharon Stone ya da Demi Mo- ore'un canlandırması bekleniyor. Yunan basm organlannda yer alan haberlere göre Dimitra Liamnın uzun zamandır düşlediği Evka Pe- ron rüyası da bu filmın çekilme- siyle gerçekleşecek. Papand- reu'nun gençlik günlerini John Malkovich canlandınrken skan- dallarla dolu 1987 sonrası ileri yaştaki günlenni AnthonyHopkins canlandıracak. Filmde ağırlıklı olarak Papand- reu'nun aşklarını devletin üstün- de tuttuğu vurgulanıyor. 'Aşk ve Devlet İçin' adlı filmin rol dağılı- mı tamamlanmak üzere. Holh/vvood eleştirmenlerine gö- re fılm gösterime girdiğinde en az 'Evita' filmi kadar ses getire- cek ve gişe rekorlannı zorlaya- cak. Yunanistan'ın gözde kadını 1996 yılı ocak aymda günlerce süren yaşam mücadelesine yenik düşen Andreas Papand- reu'nun yaşamından bir- çok kadının geçtiği bilini- yor. Üç resmi evliliğin ya- nında, gayri resmi birçok aşk yaşayan ünlü liderin biri gayri resmi olmak üze- re beş çocuğu bulunuyor. Son eşi Dimitra Liani ıse çapkın liderin kalbini uçakta çalmayı başarmış eski bir hostes. Atina'nın > üksek sosyetesi ile Olim- pik Havayolu pilotlanmn dillerinden düşürmedikle- ri Liani, Papandreu'nun mirası yüzünden zor gün- ler geçiriyor. Papand- reu'nun çocuklan tarafın- dan mirasta sahtecilik yap- tığı iddiası ile mahkeme- ye verilen, Yunanistan'ın son yıllarda adından en çok söz ettiren kadını halen ya- zılı ve görsel basın organ- lanrun en çok kullandığı malzeme olarak kamuoyunun ilgisini çeki- yor. Yine basında yer alan haberle- re göre Papandreu'nun ölümünden kısa bir süre sonra Kostas Spiro- pulos adlı bir aktör ile aşk yaşamı yaşayan Dimitra Liani, seçim sı- kıntısı içinde olduğunu öne süre- rek halen yaşadığı pembe villasını satışa çıkarmıştı. Sufi Silsileler ve Hatlar sergisi KüMr Servisi - Kültür ve Sanat Varlıklannı Ko- ruma ve Tanıtım Vakfı (KÜSAV) Osmanh sanah uzmanı SerdarGülgün'ün özel kolelcjiyonundan bir araya getirilmiş olan Sufi Silsileler ve Hatlar sergi- sini düzenliyor. Kana- pe'nin sponsorluğu ile Topkapı Sarayı Alay Köş- kü'nde gerçekleşecek olan sergi, 8-18 mayıs tarihle- ri arasında görülebüir. Bel- geleme konusunda başa- nh olan Osmanlılar sanat eseri niteliğinde belge üre- ten sayılı medeniyetlerden biridir. Sanatın ve belgele- rin bir arada bulunduğu evraklann en önemlilerin- den biri de Sufi silsilele- ri. Osmanlı tarikatlannda şeyhliğin kimden kime geçtiği bu silsilelerden ta- kip edilebiliyor. Uzunlu- ğu yanm metreden başla- yıp on metrenin üzerine çıkabilen Sufi Silsileleri kâğıt üzerine çok özel bir hatla yazılmış. Bu evTak- lar tezhipleriyle de dikkat çeker. Süslemeler; çoğu zaman bayraklar. kubbe- ler, âlemler ve çiçeklerden oluşur. Serginin yaratıcı olan Şerdar Gülgün. lstanbul Üniversitesi Ingilizce Iş- letme Bölümü'nü bitirdik- ten sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın düzenlediği Güzel Sanatlar Akademi- si'ndekı Sanat Tarihi Bö- lümü'nde rehberlik eğiti- mi gördü. Londra'daki Sot- heby's Müzayede Evi ve Londra Üniversitesi'nin Doğu ve Afrika Sanatlan bölümünün düzenlediği İs- lam Sanatı Lisansüstü eği- tim programına kabul edil- di. Bu dönemde Hat Sana- tı ve Osmanlı saray halıla- n ile ilgili iki mezuniyette- zi verdi. Serdar Gülgün, Dolmabahçe Sarayı Hare- ket Köşkü'nde Hüsnü Hat adlı 19. yüzyıl Osmanlı Hat Sanatlan Sergısi'ni, Ateş ve Nakış isimli Os- manlı nakışlan ve şam- damlan sergisini, Bahar Sergisi isimli çiçek motif- li Osmanlı eserleri ve Zı- yafet Sofralan adlı Osman- lı'da sofra düzeni ve kül- türü sergisini açmıştı. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE Aşk ve Şiir, Kokuyordu Bahan, beklediğimiz günlerdi; yürekler aşkayö- nelecekti. Bir kitap geldi; bir kitap bir mucizediras- lında. Kitabı alıp kokladım, şiir kokuyordu; kitabı alıp kokladım aşk kokuyordu. Elime aldığımda anlamıştım; şiir kitabıydı ve aş- ka yazılmıştı; ama okumadım, nasıl ki bazı şiirier bazı yaşlan bekliyordu; her kitabın da bir okuma zamanı vardı. Başucuma koydum. Neyse çok geçmedi; bahar yeryüzüne iniverdi birdenbire; yüreklerin birbirine gönül verdiği gibi. Gecenin bir vakti; başucumdaki lambayı açtım; sonra kitabı açtım; kitap aydınlandı. Sanki, lamba şiirieri yazan şairdi. Şiirierse, san- ki Eylül'ün semtine kaçan bir kadının ardından ya- zılmıştı. Aşk ile doluydu; bir başka şairin dediği gibi, bü- tün şiirier gibi aşk şiiriydi. Tam kırk bir parça. Bir kadına kırk kez seni seviyorum dedim, bana inan- madı; kırk birincisini diyemedim. Nedeni nedir bir şiirin? Kadının gitmesiyle baş- lamıştı belki de her şey; kadın bir mavi kadar an- lamlıydı. Çünkü üstünde yağmurdan başka bir şey yoktu. Anımsayalım, üstadın sorusu neydi: ve, şairter boyuna kimlere yazarlardı. Bir kadına mı? Üstün- de yağmurdan başka hiçbir şey olmayan, bir Ha- ziran gecesi, Eylül'ün semtine giden bir kadına mı? Ve sonra; biliyoruz sonrasını, iyilik güzellik ama; sonra şair de gider Eylül'ün semtine, kadının pe- şinden. Buluşamazlar; buluşsalarelimdeki kitap otur muydu zaten? Böylesine özlem, aşk ve şiir kokar mıydı? Uyku benden çok uzaktı. Dizelerin ışığında, ge- cenin bir vakti; şiir kokan kitabımda yol aldım. im- geler beni, eninde sonunda hep aynı yere getiri- yordu. Başka başka yollardan olsa da: Aşka ve şi- ire geliyordum... Rengi koyu bir karanlıktı gecenin; hiç umursa- mıyordum, çünkü elimde tam kırk şiir vardı; ha unuttum bir de bir 'heves' vardı. Merak sardı siz- leri değil mi? Merak! Unutmayalım, üstadın dediğini: şairierin boyu- na kime yazdıklannı. Hani, yıkılmış köprülerin ba- şında, boşluktan ürkmüş biri inlerken. Gerçekten şairler kimlere yazariar boyuna. Lamba elimdeki kitabı aydınlatıyordu. Siz, kita- bın şairini merak ettiniz ben ise Eylül'ün semtine giden kadın ile şiirin yollannın kesişip kesişmedi- ğini. Şiirin yolunu... Doğrusu, uzatmanın pek anlamı yok; elimdeki kitabın adı, '40 Şiir ve Bir'. Haydar Ergülen, şa- ıri. Dayanamadık aparttık. Bunca düşmüşken aş- ka ve şiire; başkasının malında gözümüz yok ama; buraya da alalım istedik. Yani, biz bu yazının için- deki vecizeleri, şairden aparttık. Isterseniz adı ol- sun, paylaşım... Uzun lafın kısası, şiir kitabı için tuhaf bir tanıtım oldu; kabul. Ama benimki tanıtım değil de arakla- yım oldu. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilir, ger- çek aranıyorsa, tek gerçek bu kitabın şiirteridir. Macera! Büyük bir macera değil midir şm£ Kjrk yıl kadar kjsa, kırK%jjC!kadar uzun bir hevesv, bir aşkla yazılmışsa. Kime mi? Diyelim ki, Necatigil'in bir dizeye düştüğü gibi: Haydar'a geldimlere yazılmış. Belki de ben yanıl- dım, bu şiirier, yapayalnız bir Haziran gecesinde Eylül'ün semtine gittimlere yazılmış. Elimdeki kitabı okuyup bitirdim; kapağını kapa- dım; başucuma koydum; lambayı söndürdüm; ki- tap hâlâ şiir kokuyordu; aşk kokuyordu. Hep ko- kacaktı; hep okunacaktı. Ruhum, gecenin karanlığında şiirle yıkanmıştı. Yetinmeliydim rüyalanmla; imgelerin süsleyece- ği rüyalanmla... Adı '40 Şiir ve Bir'di, şairi Haydar'dı; ve ben ki- tabı başucuma koyduktan sonra, içimde bir 'he- ves ' oldu; ve bu şiirier en az bu yazı kadar sıria do- luydu. 'Memleket Hikâyeteri'ne yasak • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Yönetmenliğini Rüştü Asyalı'nın üstlendiği "Memleket Hikâyeleri'" adlı oyunun Diyarbakır'da sahnelenmesi valilikçe engellendi. Oyunun yapımcısı Faruk Güvenç. yaptığı açıklamada, 20 Mart 1997 tarihindeki baş\Tirulannda valilikçe oyunun sahnelenmesinde bir sakınca ohnadığının bildirildığini, ancak dün sahne almak için tüm hazırlıklann yapılmasının ardından emniyet güçlerince oyunun sahnelenmesinin engellendiğini kaydetti. İsrairden modern dans • Kültür Servisi - Israil'm ünlü Tnuatron Dans Tiyatrosu 9 ma>ıs günü Ankara Müzik Festivali kapsamında bir gösteri gerçekleştirecek. Israil'de kunılan ve adını tbranice "coşku, hareket, tiyatro" anlamına gelen kelimelerden alan topluluk, yaşlan 10 ile 20 arasında değişen genç kızlardan oluşuyor. Topluluğun genel sanat yönetmenliğini ve koreografısini, aynı zamanda topluluğun kurucusu olan Dorit Shimron yapıyor. BUGÜN • AKSANAT'ta saat 14.00'te çok amaçlı salonda Miguel .4. Cienfiıegos'un hazırladığı 'Commedia DeD'Arte ile Tanışma' başlıklı vvorkshop ve saat 19.30'da Kerem Saltuk'un hazırladığı dıa gösterisi izlenebilir.(252 35 00) • İFSAK'ta saat 19.30'da Ülker Uzun'un hazırladığı 'Sisfcr Şehri Venedik' başlıklı dia • '.< gösterisi izlenebilir. EYLÜL MÜZİK KULÜBÜ'nde saat 22.30'da Bülent Ortaçgfl konseri izlenebilir.(257 11 09) • BEKSAVda saat 19.00'da Costa Salvatores'in yönettiği 'Akdeniz" adlı film izlenebilir.(349 91 55) • SAHAF CAFE KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 19.00'da 'Şiirada' şiirseverler kendi şiirlerini okuyor başlıklı söyleşi izlenebilir. Hoşgörü yaşamdır. Sanat yaşamdır. Hoşgörüye evet. Sanatçı Örgütleri Ulusal Sanat Kurulu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle