Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 MAYIS 1997 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Deniz 'ler, öliim sehpasına giderken infaz savcısı,
savunma avukatı Çelenk'eyaklaşıyor ve "Sizgörevinizi
yaptınız, ama bu iş başka iş " diyordu. Haklıydı.
Deniz 'lerin öldürülmesi için gerek askeri mahkemede
gerek TBMMde gösterilen "çaba ", Türkiye tarihinde
Kazırlayaıdar: Oral Çalışlar, Ece Temelkuran -4- OCLKl UlT UdflCl fîlÇ gOSÎCYllYYlCCll.
keve
düşmem <^^ eniz Gezmış. Hüseyin İnan ve
m ^ Yusuf Aslan'la birlikte idam
m m edılmesınden üç gün önce avukatı
-- m M Halit Çelenk'e 'Bir kere faşizmin
• -^ eline düşme' diyordu. Çünkü
ıktıdar, işleyeceğı cınayet içın baştan karar
vermış. sonra da sayfalarca zor anlaşılır hukuki
metinlerle yaptığı işi yüceltmeye çalışmış,
kitabına uydurmuştu. Her şey, 12 Mart 1971
muhtırasından 4 ay sonra Asken Yargıtay
Başsavcılığı'nın, Genelkurmay Başkanlığı'na
gönderdiği yazısıyla başladı. Karar venlmişti.
Asken Yargıtay'a gelen bir dosya üzerine
verilen karar ve yazılan yazıda, "Marksist
felsefe ışığında milli demokratik devrimi
gerçekleştirmek üzere silahlı eylemlere girişmek
ve bu suretle Aıuerikan emperyalizmini ve onun
yerii işbiriikçilerini bertaraf ederek tam
bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye'yi
kurmak" isteyenler. Türk Ceza Yasasf nın
(TCY) 146'ncı maddesı uyannca. "Anayasayı
tebdil ve tağyir" suçuyla yargılanacaktı. Bu yazı
Genelkurmay Başkanlığı'nca sıkıyönetim
komutanlıklanna ve askeri savcılıklara
gönderildi. Yazıda kastedilenler belliydi: Deniz
Gezmiş. Hüseyin Inan. Yusuf Aslan ve onlarla
birlikte aynı davada yargılanacak olan Türkiye
Halk Kurtuluş Ordusu'nun (THKO) 20 üyes'i.
Çünkü tanım THKO'nun bildırilennden
neredeyse aynen alınmış. içtihadı bırleştirme
karan gibi bir süs verilen yazı, doğrudan
1968'in efsanesi Deniz Gezmiş ve arkadaşlannı
hedef almıştı. Oysa, içtihadı birleştirme karan
Deniz'ler yakalandıklarında, korkak bir telaşla idam sehpasına sürüklendiler.
niteliğindeki bu karan almak ne Askeri
Yargıtay Başsavcılığı'na düşüyordu ne de böyle
bir hukuki görüş birliğine katkıda bulunmak ya
da bunu etkilemek Genelkurmay
Başkanlığı'nın yetkisindeydi. Ama gençlerin
TCY'nin 146'ncı maddesinde düzenlenen
"Anayasayı tebdil (degiştirme) ve tağyir
(ortadan kaldırma)" suçlannı işlemeye
teşebbüsten yargılanacaklan, hatta bu yönde
suçlu bulunmalan, bu askeri makamlarca
kararlaştınlmıştı.
14'lüklerle 'nizamı' bozmak
Sanıklar, ele geçinldiklerinde anayasal düzeni
bozmak için ellerinde I4'lük otomatik
tabancalar, el bombası ve dinamit kapsülleri
vardı. Avukatlan, anasayal düzeni yıkmak için
tanklara ve ağır silahlara ihtiyaç olduğunu. suçu
işlemek için sanıklann elinde "elverişli ve
yeterli vasıtalann" bulunmadığını savlasalar da
mahkeme, teşebbüs için otomatik tabancalan
yeterli buldu. Deniz'ler. anayasayı ortadan
kaldırmaya yönelik fıiller olarak
değerlendirilen tş Bankası Ankara-Emek
Şubesi'ni soyup 124 bin lirayı gasp etmek, 4
Amerikalı teknisyenin kaçınlması, Amerikan
Büyükelçiliği önündeki toplum polislerini
kurşunlamak, Kürecik'teki Amerikan üssünü
havaya uçurmaya teşebbüs eylemleriyle
yargılandılar. Ankara l No'lu Sıkıyönetim
Askeri Mahkemesi idam karannı verdi.
Kararda, "teşebbüs" kavramı geniş geniş
yorumlanılarak gerçekleştirilen eylemlerin
anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüs fiili
olduğu hukuki görüşlerle desteklenerek dile
getirildı. Banka soygunu ve Amerikalı
teknisyenlerin kaçınlması olaylannda kimsenin
zarar görmemış olması ile diğer hafifletıci
sebepler mahkemece görmezden gelindi.
Avukatlann, sanıklann anayasayı bozmak değil,
1961 Anayasası'nın öngördüğü reformlann
gerçekleştirilmemesi nedeniyle bu tür
eylemlere kalkıştıklan yönündeki savunmalan
"mantıksız" bulundu. Çünkü mahkemeye göre,
muhtıranın ardından kurulan Nihat Erim
hükümetı. reformlann gerçekleştirilmesi için
göreve başlamıştı. Bütün bunlar bir yana,
avukatlar yaptıklan savunmada savcınm --•.,
"önyargdı" olduğunu ima ettiklen için
yargılandılar. İdam karan. Askeri Yargıtay'a
temyiz içın götürüldü. Yargıtay 2. Dairesi,
temyiz karannın çeşitli yerlerinde sanıklann
tehlikeli bırer komünist olduğunu sık sık
anımsatarak idam karannı onayladı. Kararda,
hafifletıci sebepler "anayasal düzeni yıkmak
birkaç kişiyle işlenebilecek bir suç olmasa da...".
"sanıklar genç ve he>
r
ecanlı olsalar da...".
"sadece sanıklar değil, bu amaçta olan birçok
örgüt ve kişi bulunsa da~." diye sayılıp hepsi tek
tek "çürütüldü".
Yargıçlar, kalemlerini hızla kırdılar.
CHP'nin yarım kalan girişimi
İdam karannm uygulanması içın TBMM'nin
özel bir yasa çıkararak hükmü onaylaması
gerekiyordu.
TBMM tıpkı kendisınden ve yapısından
bekleneceği gibi oyçokluğuyla idam
kararlannın uygulanmasını onayladı. Oysa
karan onaylayan Meclis. muhtıra verenlerin
bile kabul ettiği üzere "cumhuriyetin geteceğini
ağır bir tehlike içine sokan" bir Meclis'ti. 3
idam karannm gerçekleştirilmesine dair
TBMM'de "ivedüik ve öncetikle" görüşülüp
çıkanlan özel yasa. dönemın ÇHP Genel
Başkanı tsmet İnönü tarafından yürütmenin
durdurulması ve yasanın iptali istemiyle
Anayasa Mahkemesi'ne götürüldü. Mahkeme
yasayı. biçim yönünden iptal ettı, ancak TBMM
AP mülervekili ve senatörlerinin çabasıyla - ,
idamtâritjittfeızlâ toplamp yasayı yeniden *>•'
n
çıkarttı.
GHP'nin yasayı bu kez de esas yönünden iptali
istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne götürmesi
beklenirken, partide gerekli destek bulunamadı.
Başvuru için gereken 31 imzadan ancak 28'i
toplanabildi.
3 imza eksikliğiyle o dönemde yasayı esas
yönünden iptal edeceği umulan Anayasa
Mahkemesi'ne iptal başvurusu yapılamadı.
Yasa geçerlilik kazandı. Deniz, Yusuf ve
Hüseyin, 6 Mayıs 1972'de Ankara Merkez
Gezaevi'nin avlusunda idam edildi.
Yarın: Deniz'ler için ölüm:
Kızıldere
Mahir: Geçilemeyen bir köprü
M
ahir, Denizgibi değil. De-
niz mümkünse her gün
eylem adamı. Vlahir, son
döneme kadar teorisyen
olarak bılinmek istıyor. Polise verdiği
ıfadelerde de genellikle kendini "Ben
yazarun" diye tanımlamayı yeğliyor.
Mülkiye kantıninde az konuşan biri.
Kardeşi Hüseyin Ergün'ün dedığı gibi
de bıraz "sinirii bir mizaca sahip". De-
niz gibi SBF yurtlannın tepesınden su
dolu torbalar atacak biri deği I. ciddi. 14
Ağustos 1945'te Samsun'da doğdu.
Küçüklüğünden beri en büyük merak-
lanndan bın Lefter gıbı futbol oyna-
maktı. Daha sonra Mülkiye kantinin-
de yapılan siyasi tartışmalara ara \er-
mek içın diğer gençlik önderleriyle ya-
pılan gazoz kapağı maçlannın nedenı,
küçüklüğünde yaşadığı futbol mace-
ralanydı. Turhan Feyizoğlu'nun ''Ma-
hir'* kitabında teyzesının söyledığine
göre kendini birazcık Alain Delon'a
benzetirdi. LizTaylor'ı da pek beğenir-
dı. Ilkeylemıni Haydarpaşa Lisesi'nde
çok se\dikleri öğretmenleri Ömer
Boncuk için yaptı. Öğretmen hakkın-
da Hürriyet gazetesinde çıkan bir ha-
beri protesto etmek için arkadaşlany-
la gazete binasının camlannı taşladı.
Futbol as.kı onu erkenden ameliyat ma-
sasına yatırdı. Dizlerine platin parça-
lar takıldı.
Okunan ilk kitaplar
Uzun yatmalar sırasında, amcası ona
kitaplar getırdi, uzun tartışmalar ya-
pıldı. Daha sonra ona kitaplar yazdıra-
cak, Kjzıldere'ye götürecek düşünce-
lerin ilk tohumlan o günlerde atılma-
ya başlandı. Amcası Kızıldere'de kat-
ledilmesinden sonra şunlan anlatmış-
tır: "Sevdiğün bir dost iyi bir çocuk.
Tehtikesizce bu köprüyü geçebilsevdi
çok iyi bir yön izleyecekti. İleride. Türk
siyasal hayatının. sosyal havatının için-
de parlak biri olacakû. Dürüst, doğnı
bir yolla, ortak üretebileceğimiz bir po-
litikada, Türk siyasi harcketinin içine
girecektik. Ama olmadı. Bu iç diyatog-
lar yetmedi." Mahır, tıp, hukuk derken.
olaylann merkezi SBF'nin kapısını
araladı. O günleri yaşayanlar Mahir'in
sonra Başkanı olacağı SBF Fikir Ku-
lübü için "Kantinde giderek büyüyen
bir grupru" diyeceklerdi. Mahir, bu
grubun içinde genellikle pek gülüp ko-
nuşmamasıyla tanınan bir kışılik ola-
rak yeretti. Kravatlıydı. kentliydi. söz-
cükleri seçerek konuşuyordu.
'Biz genciz'
1966'da Siyasal Bilgiler Fakültesi
Fikir Kulübü başkanlığına seçıldiği ko-
nuşmada "Biz genciz. Biz düzenle bağ-
lantı içinde degüiz" diyordu. 1967'de
başkanlıktan devrildiğinde ise Mülki-
ye ve öğrenci hareketindeki çalışmala-
nnı neredeyse sona erdirir ve siyasi öy-
küsünde yeni bir sayfa açıldı. Paris'e
gitti ve daha sonra evleneceği Gülten
Savaşçı ile birlikte oldu. 1969 yılında
Türkiye'ye döndü. Paris'te iken, yeni
O daha çok "teorisyen" olarak bilinmek istiyordu. Deniz gibi su torbaları atacak adam değil, ciddi.
görüşlerle yüzyüze geldi. Latin Ame-
rika'daki devrimci hareketlerin yayın
organlannı izledi. Kafasında benzer
modeller kurarak SBF içinde yeniden
ortaya çıktı. Türkiye'ye döndükten
sonra TİP'e muhalefet eden sol dergi-
ler içinde yazılan çıkmaya başladı.
1969 Ekımi'nde Ankara'da yapılan ve
Türkiye Devrimci Gençlik Federasyo-
nu (DEV-GENÇ) adını alan FKF İcu-
rultayında yaptığı uzun konuşmayla
dikkat çekti. 1971 'de gençlik hareketi
içinde etkin olan Gülten Savaşçı ile ev-
lendi.
TİP'e muhalif
29-30 Ekim 1970'te Ankara'da top-
lanan TtP Genel Kurulu'na karşı yeni
bırörgütlenme içinde olduklannı açık-
layan bırbildin kaleme aldı. Mahır Ça-
yan, Yusuf Küpeli, Ertuğrul Kürkçü,
Münir RamazanAktolga imzasıyla ya-
yımlanân "Aydınlık SosyaHst Dergi'ye
AçıkMektup" yazısıyla yeni yönelim-
lerini belirledi ve THKP-C'nin kuru-
luşuna başlandı. THKP'nin şehir geril-
lası eylemlerini planlayan Çayan, An-
kara Ziraat Bankası Küçükesat Şube-
sı soygununakatıldı. Hüseyin Cevahir,
Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Kâmil De-
de ve Oktay Etiman'la birlikte tstan-
bul'a geldi ve eylemlerini burada sür-
dürdü. Erenköy Türk Ticaret Bankası
soygununa katıldı. Jşadamlan Mete
Has ve Talip Aksoy'u kaçınp 400 bin
lira fidye aldı. THKP'nin bildirisini
Münir Ramazan Aktolga ile birlikte
hazırlayan Çayan, 17 Mayıs 1971'de
İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efra-
im Elrom'u arkadaşlanyla birlikte ka-
çırdı. Daha sonra polis tarafından bir
evde kuşatıldıklannda yüksek rütbeli
bir subayın kızı Sibel Erkan'ı rehin tut-
tu. Birlikte olduğu arkadaşı Hüseyin
Ce\ ahir öldürüldü, Çayan yaralı ele ge-
çirildi. Hakkmda Türk Geza Yasası'nın
146/1 hükmünden dava açıldı.
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
5 6 7 8
SOLDA.N SAĞA:
1/ Kâtip Çele-
bi'nın ünlü coğ-
rafya yapıtı. 2/
Orta Aııadolu'da
bir göl... Nâzun 3
Hüanet'in bir
oyunu. 3/ Fas'ın
plaka işaretı...
Akıl hastalıkla-
nylailgilihekim-
likdah.4/Sürdür-
me. devam ettir-
me... "Bigânele-
rin kahnnı gör-
mü$ değıliz / —
ettiğımiz nafile-
dır ağyare" (Yahya Ke-
mal). 51 Büyüteç... Bir tür ^
makinelı tûfek. 6/ Seçme
in odun kömûrü... Ulan- 2
mışkatılmışparça.7/Kışi- 3
sel duygulann coşkulu ve 4
etkıli anlatımı. 8/ Düzenli
işleyen... Sınır nışanı. 9/ 5
"Çok önemlı" anlammda 6
eski sözcüL.. Bir şeyin ya j
dabıryennortası.
YUK.4RIDA.N AŞAĞI-
8
YA:l/OrtıanKemal'ınbir 9
romanı... Adın dunım ek-
lerindenbın. 2/"'Tann'nınkullan" demek ısededılımizde "pek
bol" anlamında kullanılan sözcük 3/Asaf Halet Çdebi'nin bir
şiır kıtabı... Bir kumaştan kesılraış raotıflenn başka bir kuma-
şa işlenmiş durumu. 4/Bir şeyde, bir yerde karar kılma... Bir şe-
yın erebıleceğı uzaklık. 5/Başakla kanşık iri saman. 6/Afnka'da
bir ırmak... iîeri sürülerek sa\imulan düşünce. II Bir çokluğu
oluşturan varlıklann her biri.. Bir meyve. 8/ Çorba gibi yıye-
ceklere lezzet kazandırmak içın un ve yağla yapılan sos... Bir
nota. 9/Olgunlaşınca kendıliğınden çatlayıp açılmayan, tek oda-
cıkh ve tek tek tohumlu kuru meyve... Bir işletmenın ani batışı.
GöRÜŞ/DENİZ KA\XKÇLOĞLU
BiP Hulk Hogan'ım bile yok!'
Ufuk sekiz yaşınca zeki mi zeki, cin mi cin bir oğ'
lan. Çiçeklerı, böcekleri, kuşlan, insanlan seven biril-
kokul öğrencısi. Daha düne kadar uçak mühendisi of-
mak istiyordu. Şımdi vazgeçmiş. Ne olacaksın bü-
yûyünce" diye soruyorum. "Koruma olucam!" diyor.
Annesı, "Siz aldırmayın amcası. Ufuk şaka yapıyor"
diyerek araya ginyor Derken ana oğul şiddetli bir kav-
gaya tutuşuyoriar. Oğlan müthiş kızgın. Gözlerinden
öfke kıvılcımlan saçarak annesine bağınyor. "Koru-
ma olucam, koruma olucam!.." Baba ödadan çıkıyor.
Anne çaresiz "Peki, peki" deyınce ortalık duruluyor.
Ben ise sorduğuma soracağıma pişman, ne yapaca-
ğımı bilemez haldeyim.
Üzüldüğümü gören Güzin Hanım, "Her şey o te-
levizyon reklamlarıyla başladı" diyerek anlatmaya
başlıyor... Bir süre önce Ufuk, televızyondan gazete-
lerin karton dağıttığını ögrenince, "Biz de alalım!" di-
ye tutturmuş. Ne de olsa tek çocukları, kıramamışlar
ve o gazetelerden birini almaya başlamışlar. "Buna,
almak da pek denemezdi" diye ekliyor Güzin Hanım,
"Çünkü gazete parasını Ufuk'a veriyorduk, okuldan
dönerken alsın diye. O da kartonu alıp gazeteyi ba-
yide bırakıyorda. Sekizyaşında çocuk ne anlasın ga-
zeteden! Birkaç kez uyannca kartonla birlikte gaze-
teyi de eve getirmeye başladı."
İlk günler her şey güzel gitmış. Adnan Bey akşam-
lan eve gelince hep birlikte salonda, halının üzenne
oturup ailece karton kesıyorlarmış. Bazı akşamlar an-
neleri, baba ile oğlunu karton kessinler diye bas ba?
şa bırakmıyormuş. "öyle mutluydularki... 'SrfiytİGüj
zin Hanım, "Iki erkeğkt birlikte birşeyleryapmalan a
kadar hoştu kı..." Bunlan söylerken gözleri dolu do-
lu oluyor. Sonra her şey değişmış. Ufuk'un odası kar-
ton bebekler, şövalyeler. masal kahramalan, şatolar-
la dolmuş. Adnan Bey ikinci haftadan sonra, "Bıra-
kalım artık bu işi" deyince, Güzin Hanım oğluna ar-
ka çıkmış, "Işin suyunun çıktığının ben de farkında-
yım, ama çocuğu üzmek istemedim" diyor. Baba ile
oğul arasında ilk tartışma, Ufuk bir şato, iki kız bebek
ve bir de hayalet getirip bunlan salondaki televizyo-
nun üzerine yerieştirmek isteyince isteyince çıkmış.
Sonra sıra diğer odalara, koridora, mutfağa hatta tu-
valete gelmış. "Şu rezalete bakın!" diyor Adnan Bey,
"Evdedo/aşaca/cyer/ca/mad//"Ağzımdan, "Çocuk iş-
te..." falan gibi bir şeyler çıkıyor, ama ben de saçmaT
ladığımın farkındayım. Fakat Adnan Bey gözterini dik-
miş, benden adam gibi bir yanrt beklıyor. "Herhalde
tüm bunlann pedagojik bir amacı vardır" diyorum;
"Çocukları geleceğe hazıriamak... "Adnan Bey eliyld
tuhaf bir hareket yapıyor, göımezlikten geliyorum. \
"Neyse" diye araya giriyor Güzin Hanım, "Zamam
la bunlara da alıştık, insanoğlu nelere alışmıyor ki?\
Evde üç boyutlu karton sayısının artmasıyla birlikte^
daha seyrek konuk çağırır olmuşlar. Kocası bunu,
"Çevreyle olan sosyal bağlann kopma noktasına gel-
mesi" olarak niteliyor, ama Güzin Hanım aynı fikirde,
değil. Dostlarıyla eskisi kadar sık buluşmayınca an-
latacak çok daha fazla şeyleri oluyormuş. Eşi bir ara
odadan çıkınca Adnan Bey, "Öldürecek bu kadın be-
ni!" diyor. Çok şaşınyorum. Sankı benim tanıdığım o
Adnan Bey gitmış de yerine kaba saba bir adam gel-
miş. Şaşırdığımı görünce, "Mutluluğumuzun içine et-
ti bunlar!" diyerek eliyle köşedeki devetabanının da-
lından sallanan bir hayaleti gösteriyor: "Içimden hep-
sini yakmak geliyor!"
Fakat beterin de beteri varmış. Gazete, "Kanlı kah-
ramanlar" serisine başlayınca esas gürültü o zaman
kopmuş. Anlamadığımı görünce Adnan Bey olaya
açıklık getiriyor: "Hani o vurdulu kırdılı film kahra-
manlan varya... 110 dakıkaya 250 ceset sığdıran eli
kanlı katiller... Gazete bunlan da vermeye başladı."
Bu kahramanlarla birlikte Ufuk'un davranışlan da de-
ğişmiş. "Cinderalla'yı bır akşam tuvalet küvetinde
bulduk" diye söze giriyor Güzin Hanım, "Hiçbiran-
lam veremedik. Ufuk'a sorduk." Oğullardan "kor-
kunç" biryanıt almışlar: "Silvesterboğdu onu!" Ben
içimden, "Niye Cinderalla" diye olayı sorgularken
"Ertesi gün de Barbie Bebek boğuldu!" diye ekliyor
genç anne.
Bu kahramanlarla birlikte evde "seri cinayetler"
başlamış. Adnan Bey oğluna ilk kez hak veriyor, "Ço-
cuk ne yapsın? Bunlan katil olarak bellemiş bir kez...
Haydigöreve deyip, Pamuk Prenses'iboğduruyor."
Bunlan anlatırken Adnan Bey'in gözlenne bakıyorum,
bir korku sezinler gibi oluyorum. Sankı aklımdan ge-
çenleri okumuş gibi, "Bizleri boğduracak değil ya!"
diyor.
Bakmışlarolacak gibi değil, sıra "HulkHogan"age-
lince karton almayı kesmişler. "Aklı başında insanlar
bunu nasıl yaparlar" diye soruyor Adnan Bey, "Oysa
gazetelerinde her gun barıştan, insanlıktan, hoşgö-
rüden, sevgiden dem vuruyorlar..." Ne diyeceğimi
bilemıyorum, fakat mutlaka bir şeyler söylemem ge-
rekıyor, "O gazetedekilerin hepsi okumuş çocuklar"
diyorum, "elbette birbıldikleri vardır!" Ufuk ta büyü-
yünce "koruma" olma düşüncesi de bu kahraman-
lann eve gelmelerıyle birlikte gelişmiş. "Oğlum, ko-
rumalann görevi, adı üstünde, iyi insanlan korumak,
dövmek nereden çıkıyor..." falan deyıp çocuğun ka-
fasını çelmeye uğraşmışlar, olmamış. Televizyonda bir
kez korumalann, iyi adamlan da dövdüğünü gören U-
fuk düşüncesinde direniyor, "Büyüyünce koruma olu-
cam, adam dövücem!" diyor, başka bir şey demiyoK
Şimdi Güzin Hanım ve Adnan Bey, çocuk psikolo-
jisinde uzman bir hekim arıyorlar. Ufuk'un ilk önce
"koruma olma" saplantısından kurtanlması gerekiyor.
Bana sordular, bir dostumu önerdim, bakalım o ne di-
yecek?
Biz bunlan konuşurken Ufuk odaya girdi. "Nasılsm
yavrum?" dedim, "Nasılolacağım amca" diyeyanıt-
ladı, "bir Hulk Hogan'ım bile yok!"