25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 MAYIS 1997 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI Deniz 'ler, öliim sehpasına giderken infaz savcısı, savunma avukatı Çelenk'eyaklaşıyor ve "Sizgörevinizi yaptınız, ama bu iş başka iş " diyordu. Haklıydı. Deniz 'lerin öldürülmesi için gerek askeri mahkemede gerek TBMMde gösterilen "çaba ", Türkiye tarihinde Kazırlayaıdar: Oral Çalışlar, Ece Temelkuran -4- OCLKl UlT UdflCl fîlÇ gOSÎCYllYYlCCll. keve düşmem <^^ eniz Gezmış. Hüseyin İnan ve m ^ Yusuf Aslan'la birlikte idam m m edılmesınden üç gün önce avukatı -- m M Halit Çelenk'e 'Bir kere faşizmin • -^ eline düşme' diyordu. Çünkü ıktıdar, işleyeceğı cınayet içın baştan karar vermış. sonra da sayfalarca zor anlaşılır hukuki metinlerle yaptığı işi yüceltmeye çalışmış, kitabına uydurmuştu. Her şey, 12 Mart 1971 muhtırasından 4 ay sonra Asken Yargıtay Başsavcılığı'nın, Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdiği yazısıyla başladı. Karar venlmişti. Asken Yargıtay'a gelen bir dosya üzerine verilen karar ve yazılan yazıda, "Marksist felsefe ışığında milli demokratik devrimi gerçekleştirmek üzere silahlı eylemlere girişmek ve bu suretle Aıuerikan emperyalizmini ve onun yerii işbiriikçilerini bertaraf ederek tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye'yi kurmak" isteyenler. Türk Ceza Yasasf nın (TCY) 146'ncı maddesı uyannca. "Anayasayı tebdil ve tağyir" suçuyla yargılanacaktı. Bu yazı Genelkurmay Başkanlığı'nca sıkıyönetim komutanlıklanna ve askeri savcılıklara gönderildi. Yazıda kastedilenler belliydi: Deniz Gezmiş. Hüseyin Inan. Yusuf Aslan ve onlarla birlikte aynı davada yargılanacak olan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun (THKO) 20 üyes'i. Çünkü tanım THKO'nun bildırilennden neredeyse aynen alınmış. içtihadı bırleştirme karan gibi bir süs verilen yazı, doğrudan 1968'in efsanesi Deniz Gezmiş ve arkadaşlannı hedef almıştı. Oysa, içtihadı birleştirme karan Deniz'ler yakalandıklarında, korkak bir telaşla idam sehpasına sürüklendiler. niteliğindeki bu karan almak ne Askeri Yargıtay Başsavcılığı'na düşüyordu ne de böyle bir hukuki görüş birliğine katkıda bulunmak ya da bunu etkilemek Genelkurmay Başkanlığı'nın yetkisindeydi. Ama gençlerin TCY'nin 146'ncı maddesinde düzenlenen "Anayasayı tebdil (degiştirme) ve tağyir (ortadan kaldırma)" suçlannı işlemeye teşebbüsten yargılanacaklan, hatta bu yönde suçlu bulunmalan, bu askeri makamlarca kararlaştınlmıştı. 14'lüklerle 'nizamı' bozmak Sanıklar, ele geçinldiklerinde anayasal düzeni bozmak için ellerinde I4'lük otomatik tabancalar, el bombası ve dinamit kapsülleri vardı. Avukatlan, anasayal düzeni yıkmak için tanklara ve ağır silahlara ihtiyaç olduğunu. suçu işlemek için sanıklann elinde "elverişli ve yeterli vasıtalann" bulunmadığını savlasalar da mahkeme, teşebbüs için otomatik tabancalan yeterli buldu. Deniz'ler. anayasayı ortadan kaldırmaya yönelik fıiller olarak değerlendirilen tş Bankası Ankara-Emek Şubesi'ni soyup 124 bin lirayı gasp etmek, 4 Amerikalı teknisyenin kaçınlması, Amerikan Büyükelçiliği önündeki toplum polislerini kurşunlamak, Kürecik'teki Amerikan üssünü havaya uçurmaya teşebbüs eylemleriyle yargılandılar. Ankara l No'lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi idam karannı verdi. Kararda, "teşebbüs" kavramı geniş geniş yorumlanılarak gerçekleştirilen eylemlerin anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüs fiili olduğu hukuki görüşlerle desteklenerek dile getirildı. Banka soygunu ve Amerikalı teknisyenlerin kaçınlması olaylannda kimsenin zarar görmemış olması ile diğer hafifletıci sebepler mahkemece görmezden gelindi. Avukatlann, sanıklann anayasayı bozmak değil, 1961 Anayasası'nın öngördüğü reformlann gerçekleştirilmemesi nedeniyle bu tür eylemlere kalkıştıklan yönündeki savunmalan "mantıksız" bulundu. Çünkü mahkemeye göre, muhtıranın ardından kurulan Nihat Erim hükümetı. reformlann gerçekleştirilmesi için göreve başlamıştı. Bütün bunlar bir yana, avukatlar yaptıklan savunmada savcınm --•., "önyargdı" olduğunu ima ettiklen için yargılandılar. İdam karan. Askeri Yargıtay'a temyiz içın götürüldü. Yargıtay 2. Dairesi, temyiz karannın çeşitli yerlerinde sanıklann tehlikeli bırer komünist olduğunu sık sık anımsatarak idam karannı onayladı. Kararda, hafifletıci sebepler "anayasal düzeni yıkmak birkaç kişiyle işlenebilecek bir suç olmasa da...". "sanıklar genç ve he> r ecanlı olsalar da...". "sadece sanıklar değil, bu amaçta olan birçok örgüt ve kişi bulunsa da~." diye sayılıp hepsi tek tek "çürütüldü". Yargıçlar, kalemlerini hızla kırdılar. CHP'nin yarım kalan girişimi İdam karannm uygulanması içın TBMM'nin özel bir yasa çıkararak hükmü onaylaması gerekiyordu. TBMM tıpkı kendisınden ve yapısından bekleneceği gibi oyçokluğuyla idam kararlannın uygulanmasını onayladı. Oysa karan onaylayan Meclis. muhtıra verenlerin bile kabul ettiği üzere "cumhuriyetin geteceğini ağır bir tehlike içine sokan" bir Meclis'ti. 3 idam karannm gerçekleştirilmesine dair TBMM'de "ivedüik ve öncetikle" görüşülüp çıkanlan özel yasa. dönemın ÇHP Genel Başkanı tsmet İnönü tarafından yürütmenin durdurulması ve yasanın iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne götürüldü. Mahkeme yasayı. biçim yönünden iptal ettı, ancak TBMM AP mülervekili ve senatörlerinin çabasıyla - , idamtâritjittfeızlâ toplamp yasayı yeniden *>•' n çıkarttı. GHP'nin yasayı bu kez de esas yönünden iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne götürmesi beklenirken, partide gerekli destek bulunamadı. Başvuru için gereken 31 imzadan ancak 28'i toplanabildi. 3 imza eksikliğiyle o dönemde yasayı esas yönünden iptal edeceği umulan Anayasa Mahkemesi'ne iptal başvurusu yapılamadı. Yasa geçerlilik kazandı. Deniz, Yusuf ve Hüseyin, 6 Mayıs 1972'de Ankara Merkez Gezaevi'nin avlusunda idam edildi. Yarın: Deniz'ler için ölüm: Kızıldere Mahir: Geçilemeyen bir köprü M ahir, Denizgibi değil. De- niz mümkünse her gün eylem adamı. Vlahir, son döneme kadar teorisyen olarak bılinmek istıyor. Polise verdiği ıfadelerde de genellikle kendini "Ben yazarun" diye tanımlamayı yeğliyor. Mülkiye kantıninde az konuşan biri. Kardeşi Hüseyin Ergün'ün dedığı gibi de bıraz "sinirii bir mizaca sahip". De- niz gibi SBF yurtlannın tepesınden su dolu torbalar atacak biri deği I. ciddi. 14 Ağustos 1945'te Samsun'da doğdu. Küçüklüğünden beri en büyük merak- lanndan bın Lefter gıbı futbol oyna- maktı. Daha sonra Mülkiye kantinin- de yapılan siyasi tartışmalara ara \er- mek içın diğer gençlik önderleriyle ya- pılan gazoz kapağı maçlannın nedenı, küçüklüğünde yaşadığı futbol mace- ralanydı. Turhan Feyizoğlu'nun ''Ma- hir'* kitabında teyzesının söyledığine göre kendini birazcık Alain Delon'a benzetirdi. LizTaylor'ı da pek beğenir- dı. Ilkeylemıni Haydarpaşa Lisesi'nde çok se\dikleri öğretmenleri Ömer Boncuk için yaptı. Öğretmen hakkın- da Hürriyet gazetesinde çıkan bir ha- beri protesto etmek için arkadaşlany- la gazete binasının camlannı taşladı. Futbol as.kı onu erkenden ameliyat ma- sasına yatırdı. Dizlerine platin parça- lar takıldı. Okunan ilk kitaplar Uzun yatmalar sırasında, amcası ona kitaplar getırdi, uzun tartışmalar ya- pıldı. Daha sonra ona kitaplar yazdıra- cak, Kjzıldere'ye götürecek düşünce- lerin ilk tohumlan o günlerde atılma- ya başlandı. Amcası Kızıldere'de kat- ledilmesinden sonra şunlan anlatmış- tır: "Sevdiğün bir dost iyi bir çocuk. Tehtikesizce bu köprüyü geçebilsevdi çok iyi bir yön izleyecekti. İleride. Türk siyasal hayatının. sosyal havatının için- de parlak biri olacakû. Dürüst, doğnı bir yolla, ortak üretebileceğimiz bir po- litikada, Türk siyasi harcketinin içine girecektik. Ama olmadı. Bu iç diyatog- lar yetmedi." Mahır, tıp, hukuk derken. olaylann merkezi SBF'nin kapısını araladı. O günleri yaşayanlar Mahir'in sonra Başkanı olacağı SBF Fikir Ku- lübü için "Kantinde giderek büyüyen bir grupru" diyeceklerdi. Mahir, bu grubun içinde genellikle pek gülüp ko- nuşmamasıyla tanınan bir kışılik ola- rak yeretti. Kravatlıydı. kentliydi. söz- cükleri seçerek konuşuyordu. 'Biz genciz' 1966'da Siyasal Bilgiler Fakültesi Fikir Kulübü başkanlığına seçıldiği ko- nuşmada "Biz genciz. Biz düzenle bağ- lantı içinde degüiz" diyordu. 1967'de başkanlıktan devrildiğinde ise Mülki- ye ve öğrenci hareketindeki çalışmala- nnı neredeyse sona erdirir ve siyasi öy- küsünde yeni bir sayfa açıldı. Paris'e gitti ve daha sonra evleneceği Gülten Savaşçı ile birlikte oldu. 1969 yılında Türkiye'ye döndü. Paris'te iken, yeni O daha çok "teorisyen" olarak bilinmek istiyordu. Deniz gibi su torbaları atacak adam değil, ciddi. görüşlerle yüzyüze geldi. Latin Ame- rika'daki devrimci hareketlerin yayın organlannı izledi. Kafasında benzer modeller kurarak SBF içinde yeniden ortaya çıktı. Türkiye'ye döndükten sonra TİP'e muhalefet eden sol dergi- ler içinde yazılan çıkmaya başladı. 1969 Ekımi'nde Ankara'da yapılan ve Türkiye Devrimci Gençlik Federasyo- nu (DEV-GENÇ) adını alan FKF İcu- rultayında yaptığı uzun konuşmayla dikkat çekti. 1971 'de gençlik hareketi içinde etkin olan Gülten Savaşçı ile ev- lendi. TİP'e muhalif 29-30 Ekim 1970'te Ankara'da top- lanan TtP Genel Kurulu'na karşı yeni bırörgütlenme içinde olduklannı açık- layan bırbildin kaleme aldı. Mahır Ça- yan, Yusuf Küpeli, Ertuğrul Kürkçü, Münir RamazanAktolga imzasıyla ya- yımlanân "Aydınlık SosyaHst Dergi'ye AçıkMektup" yazısıyla yeni yönelim- lerini belirledi ve THKP-C'nin kuru- luşuna başlandı. THKP'nin şehir geril- lası eylemlerini planlayan Çayan, An- kara Ziraat Bankası Küçükesat Şube- sı soygununakatıldı. Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Kâmil De- de ve Oktay Etiman'la birlikte tstan- bul'a geldi ve eylemlerini burada sür- dürdü. Erenköy Türk Ticaret Bankası soygununa katıldı. Jşadamlan Mete Has ve Talip Aksoy'u kaçınp 400 bin lira fidye aldı. THKP'nin bildirisini Münir Ramazan Aktolga ile birlikte hazırlayan Çayan, 17 Mayıs 1971'de İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efra- im Elrom'u arkadaşlanyla birlikte ka- çırdı. Daha sonra polis tarafından bir evde kuşatıldıklannda yüksek rütbeli bir subayın kızı Sibel Erkan'ı rehin tut- tu. Birlikte olduğu arkadaşı Hüseyin Ce\ ahir öldürüldü, Çayan yaralı ele ge- çirildi. Hakkmda Türk Geza Yasası'nın 146/1 hükmünden dava açıldı. BULMACA SEDAT YAŞAYAN 5 6 7 8 SOLDA.N SAĞA: 1/ Kâtip Çele- bi'nın ünlü coğ- rafya yapıtı. 2/ Orta Aııadolu'da bir göl... Nâzun 3 Hüanet'in bir oyunu. 3/ Fas'ın plaka işaretı... Akıl hastalıkla- nylailgilihekim- likdah.4/Sürdür- me. devam ettir- me... "Bigânele- rin kahnnı gör- mü$ değıliz / — ettiğımiz nafile- dır ağyare" (Yahya Ke- mal). 51 Büyüteç... Bir tür ^ makinelı tûfek. 6/ Seçme in odun kömûrü... Ulan- 2 mışkatılmışparça.7/Kışi- 3 sel duygulann coşkulu ve 4 etkıli anlatımı. 8/ Düzenli işleyen... Sınır nışanı. 9/ 5 "Çok önemlı" anlammda 6 eski sözcüL.. Bir şeyin ya j dabıryennortası. YUK.4RIDA.N AŞAĞI- 8 YA:l/OrtıanKemal'ınbir 9 romanı... Adın dunım ek- lerindenbın. 2/"'Tann'nınkullan" demek ısededılımizde "pek bol" anlamında kullanılan sözcük 3/Asaf Halet Çdebi'nin bir şiır kıtabı... Bir kumaştan kesılraış raotıflenn başka bir kuma- şa işlenmiş durumu. 4/Bir şeyde, bir yerde karar kılma... Bir şe- yın erebıleceğı uzaklık. 5/Başakla kanşık iri saman. 6/Afnka'da bir ırmak... iîeri sürülerek sa\imulan düşünce. II Bir çokluğu oluşturan varlıklann her biri.. Bir meyve. 8/ Çorba gibi yıye- ceklere lezzet kazandırmak içın un ve yağla yapılan sos... Bir nota. 9/Olgunlaşınca kendıliğınden çatlayıp açılmayan, tek oda- cıkh ve tek tek tohumlu kuru meyve... Bir işletmenın ani batışı. GöRÜŞ/DENİZ KA\XKÇLOĞLU BiP Hulk Hogan'ım bile yok!' Ufuk sekiz yaşınca zeki mi zeki, cin mi cin bir oğ' lan. Çiçeklerı, böcekleri, kuşlan, insanlan seven biril- kokul öğrencısi. Daha düne kadar uçak mühendisi of- mak istiyordu. Şımdi vazgeçmiş. Ne olacaksın bü- yûyünce" diye soruyorum. "Koruma olucam!" diyor. Annesı, "Siz aldırmayın amcası. Ufuk şaka yapıyor" diyerek araya ginyor Derken ana oğul şiddetli bir kav- gaya tutuşuyoriar. Oğlan müthiş kızgın. Gözlerinden öfke kıvılcımlan saçarak annesine bağınyor. "Koru- ma olucam, koruma olucam!.." Baba ödadan çıkıyor. Anne çaresiz "Peki, peki" deyınce ortalık duruluyor. Ben ise sorduğuma soracağıma pişman, ne yapaca- ğımı bilemez haldeyim. Üzüldüğümü gören Güzin Hanım, "Her şey o te- levizyon reklamlarıyla başladı" diyerek anlatmaya başlıyor... Bir süre önce Ufuk, televızyondan gazete- lerin karton dağıttığını ögrenince, "Biz de alalım!" di- ye tutturmuş. Ne de olsa tek çocukları, kıramamışlar ve o gazetelerden birini almaya başlamışlar. "Buna, almak da pek denemezdi" diye ekliyor Güzin Hanım, "Çünkü gazete parasını Ufuk'a veriyorduk, okuldan dönerken alsın diye. O da kartonu alıp gazeteyi ba- yide bırakıyorda. Sekizyaşında çocuk ne anlasın ga- zeteden! Birkaç kez uyannca kartonla birlikte gaze- teyi de eve getirmeye başladı." İlk günler her şey güzel gitmış. Adnan Bey akşam- lan eve gelince hep birlikte salonda, halının üzenne oturup ailece karton kesıyorlarmış. Bazı akşamlar an- neleri, baba ile oğlunu karton kessinler diye bas ba? şa bırakmıyormuş. "öyle mutluydularki... 'SrfiytİGüj zin Hanım, "Iki erkeğkt birlikte birşeyleryapmalan a kadar hoştu kı..." Bunlan söylerken gözleri dolu do- lu oluyor. Sonra her şey değişmış. Ufuk'un odası kar- ton bebekler, şövalyeler. masal kahramalan, şatolar- la dolmuş. Adnan Bey ikinci haftadan sonra, "Bıra- kalım artık bu işi" deyince, Güzin Hanım oğluna ar- ka çıkmış, "Işin suyunun çıktığının ben de farkında- yım, ama çocuğu üzmek istemedim" diyor. Baba ile oğul arasında ilk tartışma, Ufuk bir şato, iki kız bebek ve bir de hayalet getirip bunlan salondaki televizyo- nun üzerine yerieştirmek isteyince isteyince çıkmış. Sonra sıra diğer odalara, koridora, mutfağa hatta tu- valete gelmış. "Şu rezalete bakın!" diyor Adnan Bey, "Evdedo/aşaca/cyer/ca/mad//"Ağzımdan, "Çocuk iş- te..." falan gibi bir şeyler çıkıyor, ama ben de saçmaT ladığımın farkındayım. Fakat Adnan Bey gözterini dik- miş, benden adam gibi bir yanrt beklıyor. "Herhalde tüm bunlann pedagojik bir amacı vardır" diyorum; "Çocukları geleceğe hazıriamak... "Adnan Bey eliyld tuhaf bir hareket yapıyor, göımezlikten geliyorum. \ "Neyse" diye araya giriyor Güzin Hanım, "Zamam la bunlara da alıştık, insanoğlu nelere alışmıyor ki?\ Evde üç boyutlu karton sayısının artmasıyla birlikte^ daha seyrek konuk çağırır olmuşlar. Kocası bunu, "Çevreyle olan sosyal bağlann kopma noktasına gel- mesi" olarak niteliyor, ama Güzin Hanım aynı fikirde, değil. Dostlarıyla eskisi kadar sık buluşmayınca an- latacak çok daha fazla şeyleri oluyormuş. Eşi bir ara odadan çıkınca Adnan Bey, "Öldürecek bu kadın be- ni!" diyor. Çok şaşınyorum. Sankı benim tanıdığım o Adnan Bey gitmış de yerine kaba saba bir adam gel- miş. Şaşırdığımı görünce, "Mutluluğumuzun içine et- ti bunlar!" diyerek eliyle köşedeki devetabanının da- lından sallanan bir hayaleti gösteriyor: "Içimden hep- sini yakmak geliyor!" Fakat beterin de beteri varmış. Gazete, "Kanlı kah- ramanlar" serisine başlayınca esas gürültü o zaman kopmuş. Anlamadığımı görünce Adnan Bey olaya açıklık getiriyor: "Hani o vurdulu kırdılı film kahra- manlan varya... 110 dakıkaya 250 ceset sığdıran eli kanlı katiller... Gazete bunlan da vermeye başladı." Bu kahramanlarla birlikte Ufuk'un davranışlan da de- ğişmiş. "Cinderalla'yı bır akşam tuvalet küvetinde bulduk" diye söze giriyor Güzin Hanım, "Hiçbiran- lam veremedik. Ufuk'a sorduk." Oğullardan "kor- kunç" biryanıt almışlar: "Silvesterboğdu onu!" Ben içimden, "Niye Cinderalla" diye olayı sorgularken "Ertesi gün de Barbie Bebek boğuldu!" diye ekliyor genç anne. Bu kahramanlarla birlikte evde "seri cinayetler" başlamış. Adnan Bey oğluna ilk kez hak veriyor, "Ço- cuk ne yapsın? Bunlan katil olarak bellemiş bir kez... Haydigöreve deyip, Pamuk Prenses'iboğduruyor." Bunlan anlatırken Adnan Bey'in gözlenne bakıyorum, bir korku sezinler gibi oluyorum. Sankı aklımdan ge- çenleri okumuş gibi, "Bizleri boğduracak değil ya!" diyor. Bakmışlarolacak gibi değil, sıra "HulkHogan"age- lince karton almayı kesmişler. "Aklı başında insanlar bunu nasıl yaparlar" diye soruyor Adnan Bey, "Oysa gazetelerinde her gun barıştan, insanlıktan, hoşgö- rüden, sevgiden dem vuruyorlar..." Ne diyeceğimi bilemıyorum, fakat mutlaka bir şeyler söylemem ge- rekıyor, "O gazetedekilerin hepsi okumuş çocuklar" diyorum, "elbette birbıldikleri vardır!" Ufuk ta büyü- yünce "koruma" olma düşüncesi de bu kahraman- lann eve gelmelerıyle birlikte gelişmiş. "Oğlum, ko- rumalann görevi, adı üstünde, iyi insanlan korumak, dövmek nereden çıkıyor..." falan deyıp çocuğun ka- fasını çelmeye uğraşmışlar, olmamış. Televizyonda bir kez korumalann, iyi adamlan da dövdüğünü gören U- fuk düşüncesinde direniyor, "Büyüyünce koruma olu- cam, adam dövücem!" diyor, başka bir şey demiyoK Şimdi Güzin Hanım ve Adnan Bey, çocuk psikolo- jisinde uzman bir hekim arıyorlar. Ufuk'un ilk önce "koruma olma" saplantısından kurtanlması gerekiyor. Bana sordular, bir dostumu önerdim, bakalım o ne di- yecek? Biz bunlan konuşurken Ufuk odaya girdi. "Nasılsm yavrum?" dedim, "Nasılolacağım amca" diyeyanıt- ladı, "bir Hulk Hogan'ım bile yok!"
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle