Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 MAYIS 1997 PAZAR
8 PAZAR KONUGU
5 Nisan Kararlan hazırlanırken Çiller'in danışmanlığını yapan Friedman'ın öğrencisi Prof. Oktay Yenal:
Piyasayağma sistemi değildirıJ LJIS U£ Türkiye ekonomisi bir türlü düzelmiyor. Bazı iktisatçılara
göre ülke ekonomisi aslında pek de kötü değil, ama ciddi olarak çok kötü
yönetiliyor. Üç yıl önce yaşanan 5 Nisan krizinin hemen üstüne alman
ekonomik istikrar önlemleri, birkaç ay süreyle hayata geçirildikten sonra
rafa kaldınlmış. Zaten köklü pek bir önlem de alınmamış. Enflasyon
yüzde 80'lerde seyrediyor. Siyasi iktidar, saplandığı bataktan kendini
kurtarabilmek için gözbağcıhk yapıyor; ekonominin "tıkır tıkır
işlediğinden" söz edebiliyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası sadece
piyasaya para basmak ve para piyasalannı izleyip müdahale etme
görevini yapıyor. Bu garip, gariplikten de öte kaygılann iyice artmasına
neden olan tabloyu 5 Nisan kararlan hazırlamrken Çiller hükümeti ve
Merkez Bankası'na danışmanlık yapan, Prof. Milton Friedman'm
öğrencisi Prof. Oktay Yenal'la konuştuk.
SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU
Türkiye ekonomisinin gidişini nasügö-
rüyorsunuz?
YENAL - tyi görmüyorum. Gidiş iyi değil, çün-
kü enflasyon yüzde 80 oranında devam ediyor, dış
açıklarçok büyük ve büyümekte devam ediyor; dış-
taki kredimiz gittikçe zayıflamakta. Bütûn bu sebep-
lerden ben ekonominin gidişini sadece iyi görmü-
yorum değil, oldukça kötü görüyorum.
• • • • • Yalntz, bu armla durumagayetiyimserbir
açıdan bakanlar da var. Reel milli gelir hızla artı-
yor; döviz rezervlerimizyüksek; heryerde mal bol-
luğu, dünyayu açıhyoruz, hatta liderya da dev ol-
ma durumundayız, deniyor. Bu görüşlere nedersi-
niz?
YENAL - tktisatçılar genellikle kötümser bir dı-
sipline ait kımseler gibi görünür. Çok kötümser de
olmak istemiyorum. Türkiye'nin üstelik göğüs ka-
bartacalc, ümit verecek gelişmeleri oldu ve oluyor.
Bugün artık Türkiye'de yetişmiş teknikbir kadro var.
Türkiye'de artık dınamik ve oldukça verimli bir
özel sektör oluştu. Türkıye'nin önünde dünyanın
küreselleşmesınden doğan büyük fırsatlar var. Bun-
lar da Türkiye hakkında iyımser olmak için bir se-
bep.
Fakat bunlara bakarak "Ddisadi gidiş iyidir" de-
nemez. Sık sık. "Enflasyon varsa ne yapalun? Bun-
lar parasal olaylar. Milli gelirimiz hızla arnyor. Re-
zervlerimiz yüksek. Dışa açınyoruz" deniyor. Ama
bunlar doğru değil. Dış rezervlerimiz elbette yük-
sek. Fakat milli gelirden başlayalım. Milli gelirin
hızla arttığı artık doğru değil.
Bundan otuz, otuz beş yıl önce, biz Birinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı'nı yaparken, yüzde altı kal-
kmma hedefı çok yüksek bir hedef gibi görünüyor-
du. Yüzde yedi adeta zor ulaşılabilecek bir hedefti.
Bugün gelişen ülkelerin Asya'daki ömekleri, şim-
di yavaş yavaş Latin Amerika'dakı örnekleri de yüz-
de sekiz. yüzde dokuz kalkınma ortalaması tutturu-
yorlar. Bizim kalkınma hızımız son on-on beş yıl-
da ortalama olarak yüzde 5'in altına düşüyor. Kişi
başına büyüme yüzde 2'nin altında. Üstelik bunlar
da milli gelir tahminleri zorlanarak yapılıyor.
Milli gelirimizin ne kadar arttığını duydukça bı-
raz mili gelir rakamlanmıza baktım. Tanmda öyle
bir büyüme yok. Sanayideki kalkınma oldukça va-
sat. Inşaat sektöründeki yıllık artış yüzde dördü, be-
şı geçemiyor. Nasıl oluyor da bu duyduğumuz yüz-
de 7.5, yüzde 8 dolayındaki rakamlara ulaşılıyor?
Demek ki o zaman birileriyalan söylü-
yor..
YENAL - Işte, bunlar istatistik yalanlan tipinden.
Elbette ki 1995'teki düşüşten sonra 19%'da bir şey-
leri yakalama var. Fakat 1996, 1997'nin rakamlan-
na baktığımızda asıl büyüme hızının ticaret sektö-
ründe olduğunu görüyoruz.
Ticaret sektörü ıthalattan canlanan bir sektör. Za-
ten tahminlerin. çok dolaylı biçimde ithalata prim
vererek yapıldığını sanıyorum. Bakıyoruz, sektör
büyümelen yüzde 3 - yüzde 4 cıv anndayken birden-
bire gayri safı milli hasılaya ulaşmak için bir rakam
görüyoruz. tthalat vergisindeki büyüme reel olarak
yüzde 22. Metot olarak gayri safı milli hasıladan sa-
fı milli hasılaya giderken ithalatbundan çıkanlır. Bu
yüzde 22 rakamı kalkınma hızımızı yüzde 6'lardan
yüzde 7.5'lere yükseltiyor.
Şimdıye kadar ithalat vergisindeki artışla kann
doyduğunu kim işitmiş? Bunlar doğrudan doğruya
bir metottan doğan fiktif büyüme makyajlan.
Kaldı ki sadece milli gelir artışı değil dağılımı da
söz konusu.
Türkiye'de artık milli gelir dağılımının gittikçe
bozulduğuna hiç şüphe yok. Yıldan yıla yüzde 80
hızla devam eden bir enflasyonun elbette ki yarat-
tığı çok büyük güçlükler var.
Kanımca gelişen ülkelerin dinamik takımrrun ara-
sında tramvayı kaçırmak üzereyiz. Yanşta oldukça
genyiz.
• • i ^ " Örnek verebilir misiniz?
Y'ENAL-Çok artan uluslararası sermaye hareket-
lennden payımıza bakıyoruz. Yılda 250 milyar do-
lar civannda bir dış sermaye gelişen ülkelere akıyor.
Bunlann içinde Türkiye ne ikinci, ne üçüncü, ne be-
şinci.
Kanımca önemli olan bir başka nokta, ekonomi-
nin sürekli bir biçimde tehlikeye maruz durumda ol-
ması. Bu da hasıraltı ediliyor. Oysa fınans sektörün-
deki bir krizin bizde çok büyük ölçüde bankalar sis-
temi krizine dönüşmesi olasıhğı her zaman var. Ni-
tekim bazılan Meksika krizi için, "21. yüzyıhn Uk
krizh'dT diyor.
Bir ülkede mevduatın yansı dolar olarak banka-
lara konulmuşsa, bir ülkede gerek endüstrinin ge-
rek bankalann çok büyük bir kısmı ancak devlet
tahvıh kârlanyla ayakta durabiliyorsa, burada çok
ciddi birproblem var demektir. Çığ gibi büyüyen ka-
mu borçlan, gittikçe yetersizleşen altyapı kapasite-
si, hızla yıpranan çevre ve doğa, mutlu geleceklerin
müjdecisi değil. bizden sonra gelecek kuşaklann
hayat standartlan üzerine koyduğumuz ipotekler-
dir.
^ ^ " • ^ Bu durumu kontrol altına almak için
hiçbir çalışma yapılmıyor mu?
YENAL - Bana öyle geliyor ki hastalık orada, a-
ma Türkiye'de hastalığın teşhisi çokbillurlaşmış de-
ğil. Gazeteleri açıyoruz, televizyonlan izliyoruz, si-
yasileri dinliyoruz. Öyle görünüyor ki Türkiye'nin
tek problemi repo piyasasının istikrarda olması. Öy-
le görünüyor ki sanki menkul kıymetler borsası her
şeyden daha önemli. Öyle görünüyor ki iktidar da,
muhalefet de, medya da. hatta bazı sıvil toplum ku-
ruluşlan da maaşlann çok daha hızlı artmasından
yana. Öyle görünüyor ki hiç kimse vergilerin artma-
sını istemiyor.
Bu durumda da bir şeyler yapmak için bir baskı
yok. Teşhis bu olunca da tedavi ancak bu piyasala-
nn istikrarda tutulması olarak görülüyor. Başan ola-
rak buna bakılıyor.
Hükümetten de istenen zaten, aman dokunma,
çalkalandırma. ciddi tedbirler alma... Sanayi kesi-
mi de ticaret kesimi de bunu istiyor. Hükümete ve-
nlen mesaj, "Aman sakın bu finans piyasalannı dal-
galandırma" bıçımınde olmaktadır.
Bu, boğazına kadar lağıma gömülmüş, "Aman
dalga&ndırmayın" diye yalvaran Agop'un hikâye-
sıni çağnştınyor. Gönül arzu eder ki siyaset adam-
lan, büyük fınans kurumlan ve medya, ekonominin
içinde olduğu bataklığı görsünler ve dalga bekçili-
ği yapacaklanna ekonomıyı bu bataklıktan kurtara-
cak önlemler üzennde dursunlar.
Yine arzu edilir ki hükümet, olmayan parasıru
maaş. ücret, destek, teşvik gibi harcamalarla alabil-
diğine dağıtmakla övünmesin. Muhalefet ve med-
ya da hükümeti, "Niçin dahaçok vermiyorsun?"di-
Prof. Dr. OKTAY YENAL
1931 Kars dogumlu. Robert Kolej'den mezun ol-
duktan sonra London School ofEconomics ve Chi-
cago Üniversitesi'nde ekonotni okudu. Lionel Rob-
bins, Karl Popper, Frederick Hayek ve Milton Fri-
edman gibi hocalarla çalıştı. Akademik kariyeri-
ne 1955'te İstanbul Cniversitesi tktisat Fakülte-
si'nde başladı. Atatürk, Sussex, Princeton iiniver-
sitelerinde öğretim üyeliği, Boğaziçi Üniversıte-
si 'nde dekanhk vaptı. 196O'lı yıllarda Devlet Plan-
lama Teşkilatı'nm kuruluşunda ve "BirinciBeş Yıl-
lık Kalkınma Planı"mn hazırlanmasında çalıştı.
Diinva Bankası 'nda Kamu ve Özel Finans Bölümü
Başkanlığı, Asva Bölgesi Baş Iktısatçıhğı ve Hin-
distan Bürosu Başkanlığı görevlerinde bulundu.
1994'te, 5 Nisan Kararları'nın hazırlanması sıra-
sında Merkez Bankası ve hükümete danışmanlık
vaptı Para-banka. dış ticaret, iktisadi gelişme ve
iktisat siyaseti konulannda araştırma ve eserleri
var. Son vıllarda "ikinciSanayiDevrimi"ve "Mod-
ern Merkez Bankacılıgı" konulannda araştırma
yapıyor. ancak zamanının büvük bölümünü resim
çalışmalarma ayırıvor.
tartışmalar olabilir. Bütçe ciddi bir iştir. Bir çeşit ver-
gi almadan kaynak yaratmak oyunlanyla bunun hal-
ledılmesi mümkün değildir. Tabii, ahlak konusu da
çok önemli. Çünkü sadece bizde değil, bütün dün-
yada son yıllarda özellikle gelişen çok büyük para
akımlannın ve hatta kara para akımlannın, silah ti-
caretinin, uyuşturucu ticaretinin de etkisiyle ahlaki
çöküntü her yerde görülmektedir. Fakat bazı ülke-
lerde bu ahlaki çöküntü ya da çürüme durumu müm-
kün olduğu kadar sımrlar içine çekilmeye çalışıl-
maktadır. Bir yanda hukuk ve yargı müessesesinin
varlığı çok önemli. Ülkemizde bunun yokluğu şid-
detle duyulmaktadır. Öte yandan ekonominin siste-
mini, ekonominin işleyişini mümkün olduğu kadar
bıreysel kararlardan, indı takdirlerden çıkarma ge-
reği vardır. Bu da ancak kurumlanmızı buna göre
ayarlamakla olur. Örneğin benim Türkiye'de iyim-
ser olacağım gün, bir kalemde Emlak Bankası'nın,
Vakıflar Bankası'nın, öbür kamu fınans müessese-
lerinin bir cümlelik bir kanunla kapatılacağı ya da
özelleştirileceği gündür. Herkes bu müesseselere
yemlik olarak bakarsa yağma dağıtmanın rasyonel
bir yolu yoktur.
Özellestirmenin ciddi kurallan olduğu-
biliyoruz. Siz Türkiye'de bu koşullar altında ka-
mu finans kurumlannın düzgün biçimde ö'zelles-
ürileceğine inanıyor musunuz?
YENAL - Özelleştirmenin elbette bir yolu var.
Fakat daha genel olarak. elbette ki bütün olaylann
hukuk çerçevesi içinde yapılması lazım. Ama özel-
leştırme, kapatma zor olacaktır diye Türkiye'deki
derecede bu yemliklerin varlıklannın sürmesini
doğru bulmuyorum. Bütün zayıflıklanna. bütün zor-
luklanna rağmen bir an önce bu yemliklerden kur-
tulmamız gerektiği inancındayım. Burada bozuk
olan ekonomiye çözüm getirilememesıne siyasi is-
tikrarsızlık asıl sebep olarak öne sürülüyor. Bastn-
da çıkanlan okuyun, televizyonlan izleyin, muha-
lefet partileri sözcülerini dinleyin. Karşınızaöyle bir
tablo çıkar ki sanki Türkiye'de güçlü hükümetler ol-
sa, sanki siyasi istikrar daha sağlam olsa ekonomik
sonınlanmız ortadan kalkacaktır. Bu doğru değil.
Biz güçlü hükümetler de gördük, zayıfhükümet-
ler de gördük. Fakat bu sıstem değişmedi. Mesele-
nin özü, sistemin bir yargı, hukuk çerçevesine otur-
tulması, bir an önce de şahıslann, siyasilerin değil,
kurumlann ve yasalann egemen olacağı bir sistemin
kurulmasıdır. Bütün dünyada bu konular konuşulu-
yor. tartışılıyor. Yeni buluşlarla değışiklikleryapılı-
yor. Biz ise hâlâ bir kabile sistemindeyiz. Öyle ki
1930'lann bütçe, Merkez Bankası sıstemimizı arar
olduk.
\e değil. ~Olma>anınasıl verirsMi?" diyeeleştirsin.
Agop'u çekip kurtarmak için dalgalann ağız hiza-
sına varmasını mı beklemek gerek? Ne yazık ki öy-
le görülüyor.
Hükümet sözcüsü geçen gün "Biz asgari ücretle-
ri 17 milyardan 41 mihara yükselttik" diye övünü-
yordu. Muhalefet, neden daha fazla yükseltmediği-
ni sorarak eleştiriyor. Bu arada teşvikleri veren, bu-
nu niçin verdiğini bılmiyor. Alan. hangi kamu ya-
ranna aldığını bilmıyor. Böyle olunca da hiç kım-
sede ciddi ekonomik tedbirlere büyük bir istek yok.
Bana öyle geliyor ki bu ülkede ciddi bir kriz ol-
madan bu. öbür hükümetin ya da bu hükümetin ya-
pacağı bir iş değil.
^^••i Hükümetler neden bu tedbirlere yanaş-
mtyorlar?
YENAL - Çünkü alınacak bu tedbirlerle kısa sü-
rede bazı sıkıntılar doğacaktır. Halkın. hükümetle-
rin, çeşitli kesimlerin ve sektörlerin kafasına gerçe-
ğin dank etmesi için galiba önceleri yaşadığımız gi-
bi bazı krizlerin yaşanması lazım.
^ • I ^ B Zaten biryazuuzda, "Bir musibet bin na-
sihattan iyidir'' diyeyazmtştınız—
YENAL - Gittikçe ona inanıyorum. İş oraya doğ-
ru gidiyor.
• ^ • ^ Ekonomide bozulan dengeleri düzeltme
yönündeönlemlersizceneden ahnamıyor?Bilgive
görgü eksikliğinden, ahlaki çürümenin (corrupû-
on), siyasiistikrarsızlığıngerekliönlemlerin alına-
mamasındaki rolü nedir?
YENAL - Kanımca bütün bu sebepler işin içinde
var. tsterseniz gördüğüm şekliyle anlatmaya çalışa-
yım. Bir kere Türkiye'de artık bazı gerçeklerin halk,
siyasiler, medya tarafından çok açıklıkla bilinmesi
gerekiyor. Yoktan var edemezsiniz. Bir yerden ge-
liriniz olmadan harcama yapamazsınız.
Dağıttığınız para, kime verirseniz verin, bir yer-
den alınması gereken paradır. Kamu harcamalannı.
kaynaklannı sağlamadan arttıramazsınız. Borç al-
ma ancak bir yere kadar gider. Sonra, özel finansta
olduğu gibi iflasla sonuçlanır.
Hükümetlerin para basarak sürekli bir politika
yürütemeyeceklerini bilmemiz gerekir. Enflasyon
dediğımiz olgu, doğrudan doğruya sabit gelirliden
alınan bir vergidir. Ömeğın günün konusu teşvik-
ler. Teşvikler niçin verilir? Hangi sebebe dayandı-
nlır? Hangi kıstaslara göre verilir? Bunlar açık ol-
madan elbette teşviki veren de alan da son günler-
de gördüğümüz gibi kamu önünde zavallı, biçare du-
rumdadır. Teşvik bir anlamda hediyedir. Bunu as-
lanlara mı, kaplanlara mı, tilkilere mi vereceksiniz?
Bu şahsi kararlara bağlı olduğu sürece elbette kötü-
ye kullanılacaktır. Fakat bu, temelde miUetin para-
sıdır, milletin kaynağıdır. Bunun için defalarca söy-
lediğim gibi teşvik müessesesinin tümüyle ortadan
kaldınlması gerekir. Sağa sola hediye dağitma gör-
düğünüz gibi verenleri ve alanlan da bir anlamda aç-
maza sokuyor. Bunun örneğini çok yakın bir geç-
mişte gördük.
"Bu teşvikteri aklılar, bize ihanet ettOer" diyenler
de zavallı. "Teşvik bir haktır" diyenler de aynı şe-
kilde zavallı.
• ^ • Teşvik verme gibi uygulamalar piyasa
sLstemiyle bağdaşır mı?
YENAL - Piyasa sistemi hediyeler, bir yağma
paylaşma sistemi değildir.
Bu gerçekler görülürse ancak ondan sonra ciddi
Ekonomiyi düze çıkarmak için nasıl bir
yaklaşun ve strateji düşünülebilir?
YENAL - Buna iki kısımda bakmak lazım. Biri-
si kısa süreli tedbirler. Burada genel anlamda kamu
finansal dengesindeki açığın hızla daraltılması la-
zun. Bunun başka çaresi yok.
^ • ^ ^ Bu darakma nasıl olabilir?
YENAL - Ya harcamaları kısacaksınız ya da ka-
mu gelirlerini arttıracaksınız. Bunu yapamadığıruz
sürece hangi hükümet gelirse gelsin siyasi baskılar
altmda harcamaları, maaşlan arttıracaktır. vergileri
azaltacaktu" ve aradakı farkı ya para basarak, ya
borçlanarak ya da borçlanmak gibi gösterip basılan
parayı borç verenlere vererek fınanse etmeye çalı-
şacaktır. Kamu bütçesinin düzeltilmesi için banknot
basımınm yavaşlatılması gerekir. Bu kısa süreli bir
önlemdir. Bu 5 Nisan Kararlan'nda bir ölçüde IMF
(Uluslararası Para Fonu) programıyla yapılmaya ça-
lışıldı. Ama Türkiye'de bu gibi önlemlerin ömrünün
çok kısa olduğunu görüyoruz. Bir an önce kurum-
lanmızınreformukonusuna çok dikkatle eğilmemiz
gerekiyor. Bugünkü bütçe sistemimizle, bugünkü
Merkez Bankası ve bankalar sistemimizle hükümet-
lerden ya da şahıslardan durumun düzeltilmesini
beklemek zor. Onun için ben yasal, kurumsal, ya-
pısal önlemlerin kısa süreli önlemler kadar önem-
senerek gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyo-
nım.
^•••H Sizce bunlaryapüabilir mi?
YENAL-Sizın de sözünü ettiğiniz gibi biryazım-
da, "Bir musibet bin nasihatten daha etkfli olacak"
diye yazmıştım. Maalesef bu nedenle ümitsizliğe
kapılıyorum. Birçok ülkede olduğu gibi ancak bir
krızden sonra aklımızın başuruza geleceğini sanıyo-
rum. Kurumlarla ılgıli elbette ki çok şey yapılabi-
lir. Elbette ki bugün bulunduğumuz durum çok da-
ha açık olarak görülebilir. Hiç olmazsa bunu düzelt-
me hazırlıklan yapüabilir. Örneğin bütçeyi ele ala-
lım. Cumhuriyet bütçesi tkinci Dünya Savaşı'na ka-
dar denk bütçe prensiplenneoldukça sadık kalan bir
bütçe sistemiydi. Oysa İkinci Dünya Savaşı'ylabaş-
layan parayla kamu harcamalannı karşılama akımı
içinde kamu yönetimımız gittikçe yozlaştı. Çok e-
sef vericidir ki bu yozlaşmada en önemli rolü oyna-
yanlardan birisi de Tiırgut Ozal ve onun hükümeti-
dır. Bütçeyi hiçe saymak için bütçe dışı fonlann ku-
rulması, bunlann hiçbirkamukontrolüne, kamu tar-
tışmasına. kamu planına bağlı olmadan indi, keyfı
bir şekilde harcanması, sıstemimize indirilen çok
ağır bir darbe olmuştur. Meclis'te, bugünkü bütçe
tartışmalannı okuyup dinlediğimiz, bunlan Cumhu-
riyetın ilk >ıllanndaki, hatta 1950'lerdeki bütçe tar-
tışmalanyla karşılaştırdığımız zaman ister isternez
içımiz sızlıyor. Bir kabile sistemiyle yönetildiğimi-
zi görüyoruz. Bunun bıran önce düzeltilmesi gere-
kir.
^^^^m
5 .\isan Kurarlan denemesinden alına-
cak dersler sizce neler olmalutır?
YENAL - Kısa süreli dengeleme tedbirleriyle ya-
pısal tedbirler arasındaki ilişkiden demin söz ettik.
Kanımca 5 Nisan Kararlan yaşanmış olan bir kri-
zm de yardımıyla kısa süreli önemli bir program ha-
zırlayabildi. Bu arada kamu harcamalanna disiplin
getirilmek istendi. Yeni, cıddı, kamu gelir kaynak-
lan arandı. KlTlerin zararlannın azaltılması yolla-
n arandı. Hatta Sosyal Sıgortalar konusunda bazı ça-
lışmalar yapıldı. Bu, ilk aylannda da çok başanlı ol-
du. Ama bu başan sürmedi.
Neden?
YENAL - Kısa süre içinde çok başanlı olması bu
programı yıkan etkenlerden bıri. thracat hızla arttı,
kambiyo kuru kısa zamanda dengeye kavuştu, hat-
ta faiz hadlen de inmeye başladı. Fiyat artışlannda
bir yavaşlama görüldü ve bunun verdiği rahathkla
büyük bir siyasi gevşeme oldu. Kriz unutuldu ve da-
ha ağustos ayına varmadan harcama musluklan açıl-
dı. Programa göre kamu sektörünün tanma destek
adı altında verdiği sübvansiyonlar ancak iki-üç ka-
lemle sınırlı olacaktı. Bunlann dışındaki destek
alımlan kaldınlacaktı. Kaldınlamayanlann karşılı-
ğı bütçeye konulacaktı. Fakat daha o sonbahardan
basjayarak yine büyük fıyat artışlan vaat edildi.
5 Nisan'dan bu yana ne kadar gen gittiğimizı gös-
termek için bır-iki örnek vereyim. 5 Nisan Kararla-
n'nı okursanız, ağırlıkla üzerinde dunılan nokta.
toplusözleşmelerde memur maaşlan artışında geri-
ye doğru endekslemenın kaldınlacağı çok önemle
ortaya konulmuştu. Zaten bütün dünyada da
1960'larda bir aralar çıkar yol gibi görünen endeks-
lemenin tamamıyla yanlış bir yol olduğu anlaşılır-
ken şimdi "eşel mobil'" gibi büyük buluşlarla bu
kutlanıyor. Bu. gerçekten çok ciddi bir geriye gidiş-
tir. Daha önemlisi. 5 Nisan Kararlan'nda para arzı-
run disiplin altında tutulması konusuna yeteri kadar
önem verilmedi. Bu nedenle para arzındakı sorum-
suz artış. programı baltaladı. Yine aynı şekilde ban-
kalar sistemimizin daha sağlam temellere, sistem-
lere. yasalara oturması için bir çalışma yapılmadı.
Vergi sıstemimize bütünüyle bakılmadı. Adeta çok
kısa süreli bir programmış gibi yaklaşıldı. Bu yüz-
dendir kı şimdi ben yapısal değişmelerin en az kısa
süreli stabilizasyon programlan kadar önemli oldu-
ğuna inanıyorum.
Sizin bir de Merkez Bankası reformuyla
ilgili görüşleriniz var. Bu reform nasıl olmaü?
YTNAL - 1970'li yıllarda yazdığım bir yazıda
'50'lerin, '60'lann enflasyonunun sebeplenni anlatır-
ken Merkez Bankası'nın sadece para basan bir ma-
kam gibi işlediğine dikkat çekmiş, "Merkez Ban-
kası'nı kakiırsak. orası da Maliye'nin bir şubesi otsa
ne değişir?" diye yazmıştım. Birkaç ay sonra zama-
nın Merkez Bankası Başkanı'yla görüşürken bana,
"Siz böyle diyorsunuz, ama bunlan biraz da bilme-
den \-azr\orsunuz. Getin size göstereyim. Biz burada
4 bin banka şubesinin kredilerini teker teker kont-
rol edi>t)ruz" dedığı zaman ona. "Sayın Başkan. iş-
te bu dediğiniz Merkez Bankası bankacıljğı değfl" di-
ye cevap vermıştim. 198O'ı ızleyen ekonomide libe-
ralleşme, dışa açılma ve para sistemimizdeki libe-
ralleşmeyle birlikte Merkez Bankası bu sefer sade-
ce devlete para basan bir kurum olmanın yanjnda,
bir de bankalar ve fınans sistemine aracı olan bir ku-
rum haline geldi. Şimdi Merkez Bankası'na gidildi-
ği zaman çok çağdaş teknolojilerle donanmış ku-
manda odalannda faız piyasalannın, tahvil piyasa-
lannın, menkul kıymetler borsalannın, Hazine'nın
durumu saat saat, dakika dakika ekranlardan izlen-
diği ve buna göre müdahaleler yapıldığı görülüyor.
Bir Merkez Bankası'nnı görevi bu mudur? Bu ara-
da bir para politikası planı, bır Merkez Bankası'nın
amacının ne olduğu konusunda açıklık yok; Merkez
Bankası'nın kullandığı araçlar hakkında bilgiler tar-
tışılmıyor. Para arzı bütün öbür işlemlerin sonucu
olarak ortaya çıkıyor. Merkez Bankası'yla Hazi-
ne'nin uyum içinde çalışması çok büyük takdir ko-
nusu oluyor. Oysa artık bütün dünyada modern mer-
kez bankacılıgı enine boyuna tartışılıyor. reformlar
yapılıyor. Türkiye'de de elbette bu konu üzerinde dü-
şünülmesı lazım. Burada mesele Merkez Banka-
sı'nın bağımsız olması değil. Merkez Bankası kanu-
na göre bizde de bağımsızdır. Biliyoruz ki demok-
rasilerde, polıtık sistemlerde kurumlann gücü ol-
mazsa bunlann başına getirilen insanlar da bu sis-
temin bir aracı olmak zorundadırlar. Oysa Türki-
ye'de artık, iktisatçı da, Keynes teorisinin taraftan
da, para okuluna mensup birisi de, ne olursak ola-
lım, para arzının ne olması, enflasyon oranının na-
sıl olması gerektiği tartışılmalı; ama işin bozuklu-
ğu bu derecelere gelmişken buna bir sınır koyma-
nın, "dur" demenin. bunu bireylerin karanna bı-
rakmamanın zamanının geldiği kamsındayım. Mer-
kez Bankası'nın amacı tahvil, repo piyasalannı, Ma-
liye'yi rahatlatmak değil, fiyat istikrannı korumak-
tır. Her alanda dünyaya açıldığımız gibi bu alanlar-
da da neler olduğunu görüp bütçe, Merkez Bankası,
Sosyal Sigortalar, sübvansiyonlar ve kamubankalan
refbrmumuzu çok ciddi bir şekilde ele alıp devlet
mekanizmasını, yasal sistemi tekrar kurmamız
gerekiyor. Bu olmazsa günlük çalkantılar içinde
sadece, "Aman dalgalandırma" diyenlerin çıkar
kavgalan içinde süriiklenip gideceğiz.