Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 MAYIS 1997 SALI
14 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
'Küheylaıı'la başLamak...Hadi Çaman Yeditepe Oyuncu-
lan, 1996 sonlannda ilk kez bir
salona kavuştu. Hadi Çaman'ın
oyunculuğunun 35., topluluğun
15. \ılında, Halk Sigorta'nın kat-
kılanyla gerçekleşen bu aşamada
"açüış" oyunu olarak Peter Shaf-
fer'ın "Küheylan"ı sunuldu. Top-
luluk oyunu mayıs sonuna dek Is-
tanbul'da scrgiliyor.
Yeditepe Oyunculan'nın 15
yıllık oyun dağanna bakıldığın-
da, Dario Fo'dan en tecimsel Bro-
advvay oyunlanna uzanan bir çe-
şıtlılik görürüz. Hadi Çaman. top-
luluğunu Echvard Albee'nin
"Hayvanat Bahçesi"nden bir za-
manlar AST'ta sahnelenmiş olan
"Durdunın Dünyayı Inecek Var"
oyununa dek. dünya tıyatrosunun
farklı hedeflere yönelen tıyatro
anlayışlannın çeşitli biçemlerde-
ki ürünlenne hep acık tutmuştur.
Bu nedenle de her yenı yapımda
yenı bir kadro oluşturma, yeni bır
risk yaşama zorluğunu göğüsle-
mıştir. Özel topluluklann yaşama
savaşimı verdiği bır dönemde, pek
çok tıyatro belirli biçemlere ya da
belirlı bir "yüdız" kadrosuna da-
yanarak ayakta durmaya çalışır-
ken Çaman' ın bır "ödenekU tiyat-
ro" genış yüreklılıği içinde seçim
yapması. zaman zaman toplulu-
ğu yaşamla ölüm arasındakı ince-
cık çizgıde kıstınnıştır.
Artık yeni \c çagdaş donatım-
lı bır salonu vardır topluluğun.
Hadi Çaman Yeditepe Oyuncula-
n'nın oyun ve biçem seçimi açı-
sından belirli bir noktada karar
kılması gerekmektedir. Ya yeni
salonun olanaklannı ön düzeyde
tutan çeşitli türlerde gösterişli ya-
pımlann getireceği "yıldız" trans-
ferı ve kaynak bulma zorluğunu
Hadi Çaman Yeditepe Oyunculan 15. yüında, Peter Shaffer'ın 'Küheyian'ını Şakir Gürzumar'ın yorumuyla sahneiiyor.
a"yun, bugünün Türk toplumuna bir şey söylüyor mu? Dinsel açıdan tutucu bir anneyle eski-solcu bir
babanın çatışan etkileri arasına sıkışmış bir gencin sorunlannın ön düzeye çıktığı bir toplumsal aşamada
mıyız? Türkiye "de bu rür -topluma da ders veren- bireysel sorunlan irdeleme görevini artık TV'nin
birbirinden dehşet verici 'reality-show'lan üstlenmiş durumda. Değil atlann gözünü oyanlann, insanlara bile
bin beterini yapanlann ortalıkta gezindiği bir toplumda yaşamanın şaşkınlığı içindeyken Shaffer'ın "cinsel
baskı"dan özgürleşme söylemi hangi yaramıza merhem sürebilir?
göğüsleyecek, ya belirli bir dün-
ya görüşü doğrultusunda oyun se-
çecek ya da hafıf güldûrüleTden
oluşan bir oyun dağannı besleye-
cek bir oyuncu kadrosu oluşturup
bu kadronun sürekliliğini sağla-
yacak.
Yeni salonun açılış oyunu ola-
rak seçilen "Küheylan," yukanda
saydığım seçeneklerden ilkinin
ağırlık kazandığını göstermekte-
dir. "Küheylan" bir tiyatro klasi-
ği değildir.'l 970'li yıllarda Anka-
ra Devlet Tiyatrosu'nda başany-
la sahnelenerek psikolojik denn-
liği olduğu varsayıldığı için gere-
ğinden çok önemsenmiş, sanat
yaşamınm başındakı Mehmet AH
Erbil'i bir gecede "yıküz" rütbe-
sine enştirmiş, çekıci görsel öğe-
lerle bezeli, tecimsel gücü yalnız
Broadway ve Londra'da değil,
Türkiye'de de denenmış eski bir
oyun. Öyle bir oyun ki. ne metni
yeni bir yorumla ele alabilirsiniz,
ne de 30 yıl önce sunulan örnek-
le yanştırabilirsiniz. (Bilindiği gi-
bi "ilk"lerin önceligi tartışılmaz,
aynı suya da ikı kez girilmez.) Da-
hası, Broadway de Londra da Pe-
ter Shaffer'ın yalnızca henüz hiç
sahnelenmemiş oyunlanna itibar
ederken biz niye 20 yıllık "Kü-
heyüuTla yetinelim? Shaffer,
oyunlannı, sonunda karanlık için-
de yitip gideceğinı bildiği havai
fîşekler gibi patlatıp, dûnya dü-
zeyinde cebini doldurduktan son-
ra hemen yeni bir oyuna, yeni sah-
ne numaralanna geçerken biz ne
diye Shaffer'uı eski oyunlan için
para ve emek harcayalım?
Peki, oyun bugünün Türk top-
lumuna bir şey söylüyor mu? Din-
sel açıdan tutucu bir anneyle es-
ki-solcu bir babanın çatışan etki-
leri arasına sıkışmış bir gencin so-
nınlannın ön düzeye çıktığı bir
toplumsal aşamada mıy ız? Türki-
ye'de bu tür -topluma da ders ve-
ren- bireysel sorunlan irdeleme
görevini artık TV'nin bırbinnden
dehşet verici "reality-show"lan
üstlenmiş durumda. Değil atlann
gözünü oyanlann, insanlara bile
bin betenni yapanlann ortalıkta
Nedim GürsePin üç ldtabı Fransa'da yayımlandı
Kültür Servisi - Pans'te
yaşayan Türk yazan Ne-
dim Gürsel'in üç kitabı
birden Fransa'da yayım-
landı. 'Les Lapins du
Commandant-Komuta-
nın Tavşanlan' başlığıyla
Seuil yayınlan tarafindan
cep kitabı olarak yayımla-
nan öykülerin bazılan. da-
ha önce 'Le Monde' gaze-
tesinin pazar ekiyle 'Le
Monde Diplomatique'de
yayımlanmıştı. Paris'te
yaşayan Selçuk Demirel
tarafindan resimlenen ki-
tabın kapağında, kafası ol-
mayan bir subayın ünifor-
masından tavşan çıkıyor.
Nedim Gürsel'in 'La
Mort de la Mouette-Mar-
tuıınÖlümü'başlıklı ikin-
ci öykü kitabında ise Pa-
ris-Istanbul ikilemindeki
bir Türk yazannın özlem-
leri, yalnızhğı, kadınlarla
olan ilişkileri anlatılıyor.
Son öyküsünde, Nâzım
Hikmet'ın sürgünde ölü-
müne.de yer verdiği kita-
bın desenleri Utku Var-
lık'a ait.
Türkiye'de, Bosna sava-
şı sırasında yayımlanan
Gürsel'in 'Retourdansles
Balkans-Balkanlara Dö-
nüş' adlı üçüncü kitabının
Fransızcasına ünlü Hırvat
yazar Predrag Matveyeviç
bir önsöz yazdı. Kitabın
önsözünde Matveyeviç şu
görüşlere yer veriyor:
"Nedim Giirsel yenüenin
tarafinı tutan bir tavır ser-
giieyerek Balkan yolculu-
ğıuıu sürdürüyor. Savaş SH
rasında Saraybosna'ya git-
mesi, bu uğıırda her şeyi
göze aldığının en açık ka-
nıtı. Yazann gittiği ûlkeler
arasında Bulgaristan, Ma-
kedonya ve Yunanistan da
var. Vardar boylannda,
Vodno Dağı'nın eteklerin-
de, Ohri Gölü'nün kıyısın-
da, Struga ve Selanik'te
• 'Komutanın
Tavşanlan'nı Selçuk
Demirel resimledi.
'Martı'nın
Ölümü'nde Utku
VaFİık'm desenleri
yeralıyor.
'Balkanlar'a
Dönüş'ün önsözünü
Hırvat yazar Predrag
Matveyeviç yazdı.
dolaşırken, Balkan halkla-
nnın kardeşliğini, Türk ve
Yunan halklannın banş
içinde yaşama özlemlerini,
bu öziemin gerçekleşmesi-
ne katkıda bulundugu için
kendisine tpekçi Banş
Ödülü'nün verildiğini bir
an otsun aklından çıkarnu-
yor. İstanbul tutkunu,' Ka-
dınlar Kitabı'yla, 'Boğaz-
kesen'in yazan Nedim
Giirsel, bu kitabuıda da to-
pografyaya bağb kahyor, a-
ma bu topografyanın öy-
küsünü anlatmaya kalkıs-
mıyor. Fatih'in portresini
çizdiği nefis romanında
yapüğı gibi tarihi sorgulu-
yor daha çok. Atalannın
fetih döneminc bazı gön-
dermelerde bulunsa da,
geçmişin özlemiyle yanıp
tutuşmuyor. 1989'da son
kez Belgrad'da toplanan
yazariar kongresiyle ilgiii
bir anısından söz ederken,
Osmanklann Sırplan ye-
nügiye uğrattıklan ve Çar
Lazar Ue Sultan Murat'uı
hayatlanna mal olan Ko-
sova Savaşı'na da değuû-
yor. Am yiizyıl sonra Sup-
lann bu bozgunu büyük
bir zafere dönüştürme ça-
balannı hayrede karşıladı-
ğını söylüyor. Diğer yan-
dan bir Tü rk yazannın gö-
rüşünü, sanki aradan bun-
cayıl gecmemişgibi nıerak
etmeJerini kınryor. Osman-
lı tarihlerinde bu savaşın
çok önemli bir yer rutma-
dığına dikkat çekerek. Bu
ömeği, Avrupaulann ha-
yalindeki Türk'e Nedim
Gürsel'in ne kadar ters
düştüğünü belirtmek için
veriyonım. Nedim Gür-
sel'in kitabını murJu bir
rastlantı sonucu Angelo-
pulos'un 'LTis'in Bakışı"
adlı fîlmini gördüğüm gün
okudum. Sayfalar boyun-
ca izlemeye çalışöğım bu
kez Gürsel'in bakışıydı."
Sait Faik Abasıyanık ölümünün 43.yıtanda Kalpazankaya'da anıldı. (Fotoğraf: UĞUR GÜNYUZ)
'Kalinikhta Sait Faik!y
DUYGUDURGUN
Burgazada'nın Kalpazanka-
ya'sı Sait Faik'in 43. ölüm yıldö-
nümünde yine dostluğa kalkan ra-
kı kadehleri ve kahkahalarla çın-
ladı Ada Dostlan. öykülerindeki
insan sıcaklığına yaraşır şekilde
onu bır kez daha andılar. Kalpa-
zankaya; çocuklar ve martılarla
şenlendi, rakılar içildi. türküler
söylendi.
Ada Dostlan bu yıl biraz hü-
zünlüydü. Dernek başkanlan
Asım Mutlu'nun \akitsiz ölümü,
bu toplantıya gölge düşürmüştü.
Sait Faik günlerine büyük emeğı
geçen emeklı >azın öğretmeni Pe-
rihan Ergun'un da belirttiği gibi
Çelik Gülersoy'dan sonra Ada-
lar'a en büyük hızmeti olan kişiy-
di Asım Mutlu. Ama bir gelene-
ğin yerine gelmesi gerekiyordu.
Sait Faik'in adının geçtiği yerde
hüzün ve yaşam sevıncı iç ıçeydi.
Ada Dostlan. önce Sait Faik'in
1963'te müzeye dönüştürülen
evini zıyaret ettıler. Yontucu Gür-
dal Duyar'ın yaptığı Sait Faik
büstünü törenle açtılar. Adalar
Kaymakamı Mustafa Farsakoğ-
lu'nun da katıldığı törende, hey-
kellere tükürenlere karşı sanatın
ve sanatçının korunması gerekti-
ğı bir kez daha vurgulandı. 20 yıl-
dır gerçekleştirilen Sait Faik bu-
luşmasına katılan ilk kaymakam
olan Farsakoğlu, bundan böyle
Adalar yönetimi olarak sanatçı-
lar ve sivil toplum örgütleriyle el
ele olacaklannı: karanlığa karşı
birlikte savaşılacağını vurguladı.
Sonra Kalpazankaya'da sofralar
kuruldu. Rasih Nuri tleri. Gürin
Dino, Sait Faik'in amcasının oğ-
1u Mustafa RaşitAbasıyanık. Mu-
zaffer Uyguner, Ruşen Hakkı. Ne-
cati Mert, Emin Karaca kadehle-
rini Sait Faik için kaldırdılar. Sa-
it Faik anısına Darüşşafaka Ce-
miyeti tarafindan verilen öykü
ödülünün geçen yılki sahibi Ce-
mil Kavukçu ve bu yıl 'Foto Sa-
bah Resimlerf adlı kitabıyla ödü-
lü kazanan yazar Ayşe Kulin de
buluşmaya katıldılar. Hasan Ka-
rayol'un Ruhi Su türküleri ve AB
Ekber Eren' in sazıyla şenliğe dö-
nüştü toplantı.
Sait Faik, üpkı 'Katinikhta' ad-
lı öyküsünde olduğu gibi dünya-
nın bütün sandallanna binip, elin-
denaylondan 35'likbiroltaylade-
niz diplerinden yakaladığı yaka-
mozlarla çıkıp geldi Burgaza-
da'ya. Sandallar içinde bir san-
dal, denizler içinde bir deniz, in-
sanlar içinde bir insan gibi.
Türkiye Yazariar Sendikası,
PEN Yazariar Derneği, Ada Dost-
lan Derneği'nin düzenledikleri
20. buluşmada Sait Faik dostlan-
nı buluşturan, her şeye inat yü-
reklerde canlı tutulan yaşama se-
vinciydi. Ataol Behramoğlu'nun
da dediği gibi bugünlerde yaşama
sevincine düşmanlarla karşı kar-
şıya olsak da insana, sanata öz-
gürce var olma hakkı verilmese
de kötülüğün egemenliğine karşı
durmak, Saik Faik dostlannın bu
ülkeye hizmet etmiş nice aydını-
na. sanatçısına, yazanna karşı bir
gönül borcuydu.
Ingiliz edebiyat
dünyasında
kadınlara verilen ( j j j
Orange Ödülü için ÖOn<fl/CÜ!/ lîl
aday olan altı L
yazardan dördü
Kuzey Amerikalı
Kültür Servisi - Ingiliz edebi-
yat dünyası, her yıl verilen Bo-
oker, VvTıitbread Somerset Ma-
ugham gibi ödüllerle hareketle-
niyor. Geçen yıl bu listeye bir
ödül daha eklendi: Yalnızca ka-
dın yazarlara açık olan Orange
Ödülleri... İlk kez geçen yıl, In-
giliz romancı Helen Dunmo-
re'un
tt
ASpenofWinter"adh ki-
tabına verilen Orange Ödülü, yo-
ğun tartışmalarla bu yıl da sürü-
yor. Kimi eleştirmenler, ödülün
yalnızca kadın yazarlara yönelik
olmasuıı eleştiriyor.
30 bin sterlin değerindeki
Orange Ödülü için bu yıl aday
olan yazariar, Margaret Atvtood
(Kanada), Deirdre Madden (tn-
giltere), Jane Mendelsohn
(ABD), Anne Mkhaels (Kana-
da), Manda Scott (Ingiltere) ve
E.AnnieProubî(ABD). Ödülea-
day olan altı kitaptan dördünün
yazannın Kuzey Amerikalı ol-
ması da Ingiltere'de edebiyat
dünyasında epeyce tartışılan İco-
nulardan. Bu yılki seçici kurulun
başkanı yazar-eleştirmen Lisa
Jardine, "Kuze> Amerika'run
kadın edebiyaö geleneğisüriiyor.
,\merika'da son otuz yıJdır üni-
versiteierde yaraücı yazarhk
derskri veriHyor. Kuzey Ameri-
kan yazuuna hayranım, çünkü
kendine güventt, ne söylemek is-
tedigini bilen yazartardan oluşu-
yor" diyor. Ingiltere'de Kuzey
Amerikan yazınına özel bir ilgi
olduğuna dair görüşü ise Cape
Yayınevi'nden Dan Frankttn
reddediyon "Adaylar, yaymala-
Margarct Aftvood (Kanada)
Jane Mandelsohn (ABD)
Manda Scott (İngirtere)
nn değfl, seçici kurulun begeni-
lerini ortaya koyuyor."
Kadın yazarlan yanştıran
Orange Ödülü için Türkçe'de ki-
taplan yayımlanan Margaret At-
wood'un son kitabı "AKas Gra-
ce"in yanı sıra esrarengiz bir bi-
çimde kaybolan kadın pilot
Amena Earhart'ın yaşamını ha-
yali bir gözle yeniden kurgula-
yan "1 Was Ametia Earhart" da
bulunuyor.
gezindiği bir toplumda yaşama-
nın şaşkınlığı içindeyken Shaf-
fer'ın "dnsel baskı''dan özgürleş-
me söylemi hangi yaramıza mer-
hem sürebilir?
Geriye yazann "gösteri'' düze-
yinde sunduğu çarpıcılık. bir de
Sevgi Sanlı'nın güzelim çevirisi
kalıyor. Beklenen, başanlı bir yö-
netmenin, Shaffer'ın sunduğu
görsel olanaklan vurucu bir sah-
ne olayına dönüştürmedekı usta-
lığı; annesuıin üstüne saldığı "her
şeyi gören" Tann'yı, babasının
karşıt seçenek olarak sunduğu at-
lann gözlenne yaptığı saldınyla
yok etmeye çalışan gencin sahne-
deki görsel-işitsel devinimi; birde
hastasıyla olan ıletişimi sonucun-
da kendi iç hesaplaşmasını yaşa-
yan doktorun etkıleyicı yorumu...
Yeni bir salonun ve kendisini
yenilemiş bir topluluğun "sunuş"
oyunu olarak "Küheylan"ı seç-
mesi olsa olsa bu gerekçeyle açık-
lanabilir. Devlet Tıyatrolan'nda
u
Töre"nin dünya, "Uyarca"nın
Türkiye prömiyerlerine imza at-
mış ve pek çok çalışması yanın-
da, özellikle Turgut Ozakman'ın
ve Dürrenmatt'ın bu yapıtlanyla
ülkemizin belli başlı yönetmenle-
ri arasına girmiş olan Şakir Gür-
zumar'ı, yurtdışında tiyatro eğiti-
mı görmüş genç sanatçı TolgaÇe-
\ik'i ve yılların oyuncusu Hadi
Çaman'ı bır araya getiren de aynı
kaygı olmalı.
Sonuç olarak ortaya İstanbul
seyircisini genellikle mutlu etti-
ğini sandığım, özenli. yoğun e-
mek ürünü bir yapım çıkmış. Bu
sonuca Yeditepe Oyunculan adı-
na sevinıyorum. Yine de yapımm,
-yaptığı tür tiyatroya katılmasam
da- Shaffer'ın amaçladığı çarpıcı-
lığı yakalamadığı kanısın-
dayım. Bunun üç nedeni
var.
tlk neden Şakir Gürzu-
mar'ın görsel vuruculuk
adına oyun alanını alabil-
diğine genişlermiş olması.
Salonu boydan boya ke-
sen bir platform üstünde
"at koşturma
T
' görüntüsü-
nün çekıciliği, belli ki
Gürzumar'ı büyülemiş.
_. Bu iısdsqle çerçeve saiiR
neye
i
*yer alan ilişkilerin
psikolojik yoğunluğunun.
oyun alanının genışleme-
siyle bozulacağını düşün-
memış. Sonuç olarak se-
yircinın görme ve ışitme
yeteneğinı dağınık bir dü-
zene yayması gerekiyor.
Böylece Shaffer'ın mito-
lojik imgelerle kurduğu
ilişki tam anlamıyla algı-
lanamadan, yalnızca işiti-
lip geçilıyor. Aynı neden-
le, yardımcı rollerdeki sa-
natçılann yorumu klişe
düzeyınde algılanabiliyor.
Çünkü dramatik yoğun-
luk oluşamıyor.
Tolga Çevik'in oyunu
Ikinci neden Tolga Çe-
vik'in bedensel ve sözel
enerjisinin genişletilmiş
oyun alanı içinde dağıl-
ması. Çevik, bedeninı çok
iyi kullanabilen bir oyun-
cu. Ancak bu yeteneği ne-
redeyse tüketici bir biçım-
de değerlendirildiği için
söz düzeyinde gerektiğin-
ce ayırtılı (nüanslı) bır yo-
rum kotarması güçleşiyor.
Çevik, çok hızlı konuşu-
yor, zaman zaman gerek-
tiğinden çok yükseltiyor
sesini. Çoğu zaman da ne
dediği anlaşılmıyor. Çe-
vik, sahneye yakışan bir
sanatçı. lşitsel ve görsei
yeteneklerini dengelediği
aşamada Türk tiyatrosu
için fjnemli bir kazanım
olacak.
Üçüncü neden, Hadi
Çaman'ın yorumunun yu-
muşaklıği... Çaman, sanki
oyunun sonunda ulaşacağı
bilinç düzeyine oyunun en
başmda zaten ulaşmışça-
sına yorumluyor rolünü.
Oysa oyun boyunca müt-
hiş bir savaşım veriyor. Bu
savaşım Çaman'ın yoru-
muyla en aza indirgenmiş
biçimiyle yansıyor sahne-
de. Oysa ortada bir trajedi
varsa, bu trajediyi yaşa-
mayı sürdürecek olan dok-
torun kendisi, tedav i ettiği
hastası değil... Çaman. do-
ğal ki deneyimiyle doğru
orantılı, olgun bir oyııncu-
luk örneği sunuyor. Ama
oyunun gerektirdiği dra-
matik yoğunluğu, atlann
genış alandaki devinimine
terk etmiş sanki.
Dilerdim ki Gürzumar-
Çevik-Çaman üçlüsü, ye-
tenek ve birikimlerini bir
"Ok"te buluşturup Türk ti-
yatrosu için yeni bir ivme
oluştursunlar. Dileğım ge-
lecekteki çalışmalarda
böyle bir hedefgözlenme-
si...
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Tarabya
Tarabya, Boğaziçi'nde, Rumeli yakasındaensev-
diğim yerterden biriydi.
Tarabya'ya ılişkin, benim için en eski bilgi birikin-
tisi Mehmed Rauf'un Eytûl romanındadır. Suad'a
yasak bir aşkla bağlı Necib, Tarabya'da Summer
Palace Oteli'nde kalır. Burada hep alafranga hayat
sürülmektedir.
Summer Palace'ın on dokuzuncu yüzyılın so-
nunda inşa edildiği söyleniyor. Dört beş katlı, o za-
man için hayli modern, lüks birotel. Beyazmış. Yay-
vanmış. Alman Elçiliği'nin oralardaymış. Sümer Ko-
rusu'nun ortasında. Bu 'Sümer' adı heıtıalde 'Sum-
mer'dan geliyor.
Eylûl'ün oteldeki yaşamayı tasvir eden birkaç pa-
ragrafını o kadar severdim ki açıp açıp tekrar okur-
dum. Burada içki içılir, poker oynanır, sonbahar
başlangıcında yağmurun damla damla camlara
üşüşmesi seyredilir, aşk bezginliğiyle derin hüzün-
lerduyulurdu...
Demin Alman Elçiliği dedim. Onun geniş bahçe-
sinde, belki kırk yıl önce, bir 'yaz tiyatrosu' seyret-
miştim. Ağaçlar arasında kurulmuş bir sahneyi de
ilk kez görüyordum. Oyun Almanca'ydı, tabii hiç-
bir şey anlamamıştım. Ne var ki yaprak yelpazele-
riyle örtülü, yaz sıcağının ansızın serinleyiverdiği bir
yerde, bir orman tiyatrosunda oyun seyretmek ota-
ğanüstüydü. Bana masal gibi geliyor bugün.
Tarabya çocukluğumda hâlâ Rumlarla, Ermeni-
leıie zengın bir kültür dokusuna işaret ederdi. An-
nemle babamın eviilik yıldönümlerini kutlamaya git-
miştik. Lokantayla çay salonu arası tuhaf, güzel bir
mekândı. Bordo kadife perdelerini hatırlıyorum. Biz
ablamla biraz yürüyüşe çıktık. Dönüşte, annemle
babamı karşılıkh vermut içerlerken buîduk. Vermu-
tun kızıl da kırmızı, kıımızıyken kızıl alacası çok ho-
şuma gitmişti, ancak bir yudum tadabildiğim tadı
da. Müşterisini ağırlamaktan handiyse haz duyan
Rum garson sonra nar gibi kızarmış, küçücük mus-
ka börekler getiımişti...
Tarabya'nın iştah açıcı yerieri, çok gençken Istan-
bul'a geldiğinde koskoca Kavafis i bile etkilemiş;
1882'de "Tarabya'dan Aynlırken" adlı bir şiir yazı-
yor: "Hoşça kal Tarabya, hoşça kalın otelın zevk-
leri-/ Çatlayasıya yenen güzel yemekleri"... (Özde-
mir Ince-Herkül Millas çevirisi).
Burada anılan otel yine Summer Palace olabilir
mi?
Ben Büyük Tarabya Oteli'nin yapılışını hatırlanm.
Denize doğru azman bir inşaattı. Kat kat çıkışına
tanık oldum; babamla gider bakardık. Babam, tam
burada, bir zamanlar başka birotel olduğunu söy-
lerdi. Adı galiba Konak Oteli'ymiş.
Oteli geçınce, denizden esen rüzgâr, yaz kış şid-
detini korur. Üç dört yıl öncesine kadar oralarda her
sabah yürüyüş yapardım. Yaz günleri bile oteli ge-
çince, rüzgârla mücadele etmek gerekir.
Sonra birtakım ahşap evler başlar. Önlerinden y-
ol geçmiş yalı benzeri evlerdir bunlar. Bazılan uzun
yıllar çok bakımsız kaldı; karank, fırlak ahşaplan iç
yakardı. Sonra Boğaziçi modası başlayınca yeni-
lendiler, gelgelelim biraz rüküşleştiter.
Tarabya'ya eskiden karadan gittiğimiz gibi, va-
purla da giderdık. Vapur yolculuğu uzun sürer, a-
_ma denizinyag günJırfnjtözgü görkerni yudum vju-
dum tadıtırdı. ¥alnız"*apura erkenden bınlp açfkta
yer kapmak gerekirdi.
Sonra vapur seferi kaldırıldı. Sahi, vapur iskele-
si ne oldu?
Onca zaman her sabah Tarabya'dan geçtim de
vapur ıskelesinın ne olduğunu çıkaramıyorum. is-
kelenin berisindeki midyeciler gözümün önünde.
Aralıksız çalışırtar, kabukları açıp midyeleri çıkanr-
lar, plastik kovalarda, leğenlerde yine deniz suyu-
na bırakırlardı.
Tarabya'nın en güzel zamanı, bence, haziran ba-
şı ve sonbahardır. Haziranda hâlâ tek tük erguva-
na rastlanıyor, erguvanlar hep eflatun çiçeklerie do-
nanmış. Sonbaharda, tepedekı tek manolya ağa-
cı, bütün yaz beyaz çiçeklerle donanmışken çiçek-
lerinidöküyor...
Çocukluğumun Tarabya'sı sessiz, dingindi.
Gençliğimin Tarabya'sı pek gürültülüdür Balık lo-
kantalan, lüks meyhaneler yol boyu deniz üstüne
kadar açılmıştır. Şimdi bunlar kaldınlıp yol boşaltıl-
dı ama, bu kez de çalgılı lokantalann, arabeskli ta-
vernalann gürültüsünden geçilmiyor geceleri.
Zaten bugün Tarabya bir lokanta-gazino-meyha-
ne- taverna yığınağı görünümünde.
Yıllar önceydi, Tarabya Plajı'na gıtmiştik. Deniz,
Kadıköyü sahillerinin denizinden adamakılh soğuk-
tu. "Eee, Boğaz'ın denizi serin olur..." denmişti.
Şimdi o serin sular, boydan boya yat limanı oldu.
Serin sular artık kirli. Sabahlan yürüyüşe çıkmryo-
rum. Tarabya bana eskisi kadar çekici gelmiyor.
Takvimde iz bırakan:
"Kederii günler yaşadığım bu karanlık I odalarda
dolaşıp duruyorum, araiık I pencereleri araya araya.
Bir pencere I açılsa bir teselli olacak bana.-1 Ama
yok pencereler, ben bulamıyorum ya da. I Ama bu-
lamamam daha iyidir belki de. I Işık yeni bir işkence
de olabilir. I Nasıl bir şeylersunacaktırkim bilir?" Ka-
vafıs (Çev.: Özdemir ınce - Herkül Millas), Bütün
Şiirleri ("Pencereler"), Vahık Yayınlan, 1990.
BUGUN
• SAHAF CAFE KÜLTÜR MERKEZt'nde saat
19.00'da Allen Parker'ın yönettiği 'The VVall' adlı
film izlenebilir.
• PİMAPEN KÜLTÜREVİ'nde saat 17.00de Dr.
Mehmet Çakıa'nm konuşmacı olarak katılacağı
'Uçucu Madde Bağunhhğı ve Çocuk lstisman'
konulu konferans izlenebilir.
• BEKSAV'da saat 19.00'da Emir Kusturica'nın
yönettiği 'Çingeneler Zamanı' adlı film gösteriliyor.
• TARANTA BABU'da saat 16.00'da Yılmaz
Güney'in 'Yol' adlı filmi yeralıyor.
• GENÇLİK GÜNLERİ kapsamında Harbiye
Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde saat 12.00'de Memduh
Ün'ün 'Zıkkunuı Kökü' adlı filmi, saat 15.00'te
Nezihe Araz ve Osman Numan Baranus'un
katılacağı 'Güzel Türkçemiz' başlıklı söyleşi, saat
19.00'da da Esin Afşar'ın 'Dünden Günümüze Aşık
Veysel' başlıklı konseri izlenebilir.
•"AKSAX\T'ta saat 12.30 ve 17.30'da Mahfcr'in 3
ve 10 numaralı senfonileri laser-diskten dinlenebilir.
• CRR'de saat 20.30'da Apocahptka Çello dörtlüsü
yer alıyor.
• ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ nde saat
18.30'da Prof Dr. Über Orta>h'nın 'Bağdat
Demiryolu' başlıklı konferansı ve sergi açılışı
izlenebilir.
• İDtL KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 15.00 ve
19.00'da StanleyKubrick'in FuU Metal Jacket' adlı
filmi izlenebilir.
• GÖÇERLER FOTOĞR.\F KULÜBÜ'nde O.
Cem Çetinın 'Fotograllar Ne Diyebilir ki' başlıklı
dia gösterisi izlenebilir.
• EYLÜL MÜZtK KULÜBÜ'nde saat 22.30'da
tlhan Şeşen yer alacak.