Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13MAYIS1997SALI
12 DIZIYAZI
"Affedersiniz siz 'güçmen' misiniz"?
KARlKATÜR
PEŞİNPE
YİRMİ BİN
FERSAH
flv• m skiden. Miüiyet'in pazar
m eki için Bedri Koraman.
M w bınnci sayfaya her hafta
M j çizgi-öyküler hazırlardı.
JL-^İ Gabrovo adına ilk kez bu
çahşmalardan birinde rastlamış
olmalıyım. 1973 müydü; mızah
şenliğı ıçın Türkiye'nin tanınmış bir
grup çizeri, Gabrovo'ya gitmişler...
Bedri. oradakı boşluklan çızgi-öykü
olarak anlatıyordu. Semih Balcıoğlu,
Ferruh Doğan, Bedri, çoktan
yitirdiğimiz Yalçın Çetin ve Şadi
Dinçağdünyanın en büyük mizah
müzelennden birinı banndıran
Gabrovo'da bırçok ülkeden tanınmış
kankatürcülerle birlikte olmuşlar, hoş
bir karşılaşmanın keyfini
vaşamışlardı.
Gabro\o adını. karikatürle
ılişkilerimin sıkılaştığı sonraki
dönemlerde daha çok duydum. Hem.
ıki yılda bir vapılan uluslararası
karikatür yanşması nedeniyle hem de
buraya gidip gelen mizahçı dostlann.
Iskoç cimriliğine sahip Gabro\olular
üstüne anlattıklanndan...
Yanşmalanna hiç katılmadığım
Gabrovo Mizah ve HicK E\i'nin
salonlannda bir sergi açmak
düşüncesi aklımın köşesinden
geçmemışti. Birkaç hafta önce Semih
Balcıoğlu. Gabrovo'da bir sergi açmak
isteyip istemeyeceğimizi sorduğunda
Kâmil Masaracı ile birlikte epey
heyecanlandığırrnzı söylemehyim. Bir
yazışmadan sonra iş karikatür denen
şeye yakışır biçimde ciddileşti ve
sergi programlandı: Makedonyalı
çizerler Ane Vasilesvki ve Dimitar
Cudo ile Kâmil Masaracı ve Semih
Poroy'un karikatürleri. Gabrovo
Mizah ve Hiciv Evi'nın 4. salonunda
1 nisandan başla\arak sergilenecekti.
Karikatürler toparlandı ve on beş gün
önceden Gabrovo'ya postalandi.
Gidiş gönü yŞkl^şırken \ ize .. '•£?
işlemlerini çözmek üzere Balcıoğlu
ve M*:îaracı'yla birlikte Bulgaristan
Başkonsolosluğu'na gittim. Ateşeler:
Bay Alibiev ve Bay Fratev ile
karşılaştık. Dost insanlar...
Pasaportlanmız vizeler için görevliler
tarafından alındıktan bir süre sonra
konuk edildığımiz odaya Başkonsolos
Bay Kiril Momtchilov girdi. Temsilci
olarak bulunduklan ülkenin
çizerlerinın geldiğini duyunca.
tanışmak için aşağıya inmış.. Çok
inceliklı, sanatsever bir diplomat...
KâmıTın otomobilı ile gideceğimiz
için vol hakkında bilgiler de aldıktan
sonra izın isteyip a>Tildık.
İstanbul'dan ayrılış
Karikatûrcüler Derneği'nin 1 N'isan
Mizah Gecesi'ne katıldığımız için
ertesi gün yola çıkabildik. TEM,
Istanbul-Edirne gidiş gelişlerini çok
kolaylaştırmış: iki saatte Edirne'ye
ulaşılıyor.
Istanbul'dan yaklaşık 100 km
uzaklaşmıştık... Kâmil bir ara, şalgam
suyu içmek isteyip istemeyeceğimizi
sordu. Semih Ağabey, eşi Emel
Balcıoğlu 'ndan ötürü Adana damadı,
ben de lıseyı tskenderun'da bıtirmış
biri olarak bu öneriye pek soğuk
bakmadıksa da Semih Balcıoğlu ünlü
kahkahalanndan bınni patlattı:
"Kâmil, otoyolda şalgam suyu ne
arar?!" Kâmil şalgam kokusu almış
has bir Antakyalı gibi (gerçekte de
öyledir):
"Bakın" dedi. "şu ileride bir TIR
parkı var... Belki orada bulabüiriz."
Balcıoğlu'nun kahkahalanyla parka
girdik. Kâmil. torpidodan çıkardığı üç
naylon bardağı elimize tutuşturup
bagajı açtı. buz kutusunu çıkardı. Bir
şişe şalgam suyu içeride prenslergibi
yatıyordu. Balcıoğlu'yla ben
makaralan koyverirken Kâmil'in
"mükemmel adi" olduğunda
"hemfikir'"dik artık. Şalgam suyu
ileride de bir serüvene kanşarak bizi
yenıden güldürecekti.
O gece. eski Karaağaç Istasyonu'nun
elden geçirilerek Trakya Üniversitesi
Konukevi'ne çevirilen yapısında
konakladık. Konukevi müdürü Yücel
Bey. konukevi sorumlusu. 1990
Bulgaristan göçmenlerinden Mehmet
AK Bey. hoş. konuksever insanlardı.
Teşekkürlerimizi burada da
yineliyorum. Yücel Bey, özellikle
Semih Balcıoğlu ile tanışmaktan çok
heyecan duydu; oğlunun da karikatürü
çok sevdiğini. çizmeye çalıştığını
anlattı. Ertesi sabah kahvaltı
sırasında. Bulgaristan "da taksi
sürücülüğü de yapmış olan Mehmet
Ali Bey. Gabrovo yolu hakkında bızi
bilgilendirdi. Sonra ver elını
Kapıkule!..
Türkıye tarafındaki son çıkış
noktasında pasaportlanmıza ve başka
kâğıtlanmıza bakıp. ımza atacak
görevli uykulu gözlerle yaklaştı;
pasaportundan Kâmil'in doğum
yennin Antakya olduğunu öğrenince
kendisinin de Mersinli olduğunu
söyledi. Bunun üzerine Kâmil, Semih
Ağabey'le beni yine çok güldüren bir
karşılık verdi.
"Güneylisiniz demek... Şalgam suyu
içer misiniz?"
Müdür yardımcısı olduğunu sandığım
görevli buna çok sevineceğini söyledi.
Buz kutusu alındı, şalgam suyu ve
naylon bardak çıkanldı. Bir bardak
şalgam suyundan sonra, se\ imli
görevlinin uykusu iyice açılmıştı.
Yanlanşn şişeyi kendisine verdik.
geldiğimizi öğrenince hiçbir şeye
bakrnadan bagajı kapadı: fotoğraf
makinesi deklarasyonuna da gerek
olmadığını söyleyerek bizleri
uğurladı.
Biraz ileride ilaçlı bir sudan geçtik
arabayla ve Bulganstan içlerine doğru
ilerlemeye başladık.
Bulgaristan'da pek hız yapılamıyor.
Yol boyu, 60 km'yi gösteren trafik
levhalan var. Havalandınlmış,
bakımlı topraklanyla verimli tanm
alanlannın yanında uzayan asfaltta bu
hıza uymaya çalışarak akıyorduk
haritalardaki adlandırmayla
Zağra. Büyük apartmanlan, genış
yeşil alanlan, çıkmalı eski taş
evleriyle bizim illenmizden birçoğuna
benziyor. Geniş yeşil alanlan kısmı
yanlış oldu, galiba.
Haritaya. aynca bize anlatılanlara
göre önümüzde Kazanlık kenti \ ar.
Yol tabelalannda Kazanlık adını
anyoruz; görüyoruz. Hem
Kazanlık'ın adını, hem Gabrovo'nun
adını. Ama nereden dönülecek?..
Söylemeden geçmeyelim.
Bulgaristan"da yol tabelalan ınsanı
Gabrovo adını, karikatürle ilişkilerimin sıkılaştığı
sonraki dönemlerde daha çok duydum. Hem ıki yılda
bir yapılan uluslararası karikatür yanşması nedeniyle
hem de buraya gidip gelen mizahçı dostlann, İskoç
cimriliğine sahip Gabrovolular üstüne
anlattiKİarından...
Müdürün-de Adanalı olduğunu-- -
söyleyen görevli, şalgam suyu şişesi
ile müdüriyete doğru "mütebessim"
giderken el sallıyordu bize.
Adet yerini bulsun diye, ama daha
çok da yanımızda rakı ve sigara
bulunsun diye free-shoplara yöneldik.
Bulgaristan yollannda açtığımız
zaman sigara kartonlanndan niçin
mavi etiketli 2000'lerin çıktığını ıse
anlayamadık. Tekel reyonunda. daha
iyi içimli san etiketli 2000 sigarası
neden bulunmuyordu acaba? Sonuçta
bu dükkânlar Türkiye'nin
"vitrin'"'lerinden değil miydi? (Çok iyi
soru yaa!)
Bulgaristan
Bulgaristan tarafında ilk noktada birer
dolar ödeyip işlemlenmizın
yapılmasını beklerken, görevli
gümrük polisi Bulgaristan'dan transit
şımdi. Bol ağaçlıklı bölgeler..
U
TEMA'cılar görseler, amma da
hayıflanıriar'" diye dillendirdim
düşüncemi. Tarla kenarlannda
leylekler ağır hareketlerle salmıyorlar.
Kâmil'in sorusu da tam bu anda
geliyor: "Affedersiniz, acaba siz
'güçmen' misniz?" Leyleğin yanıtını
duyamadan devam ediyoruz.
Klril harfleri
Yaklaşık 100 km. sonra ilk büyük ilin,
Haskovo'nun hemen yanıbaşından
yukan vurduk. Ben, Kiril harflerini
biraz sökerim; hem resim ve karikatür
kitaplanndaki adlan okumaya
çalışmaktan. hem Iskenderun Demir-
Çelik'te yaşarken, Isdemir limanına
malzeme taşıyan Sovyet gemilerinin
isimlerini anlama çabasından gelen
bir şey... Haskovo'dan saptıktan sonra
birtabela; Bulgaristan'da sosyalizmi
;
-fe«teıç yüz metre sonraya
hâzırlamıyor; tabelayi gördüğümüz
anda, çoğunlukla sapacağımız yolu da
geçmiş oluyorsunuz. Böyle anlarda
bizim Karayollan'nın gerçekten nasıl
ciddi işler yaptığından söz ettik.
Refahlı bakanın bu yakınlarda bir
Karayollan tesisinde haremlik-
selamlık uygulamaya çalıştığını
okudum ama, babası yaklaşık yirmi
yıl Karayolculuk yapmış birisiyım,
büyük işlere emekleriyle imza atmış
Karayolcular böyle zorlamalan
bünyesel olarak dışanda
bırakacaklardır diye düşünüyonım.
Neyse... Tabelalar biraz kanşınca.
yoldan geçmekte olan lise çağında
öğrencılere Gabrovo yolunu sorduk.
Oldukça modern görünümlü gençler,
ülkelerinin mizah müzesinin
bulunduğu kenti duymamış gibilerdi.
Kendi aralannda bir şeyler
mınldandılar, kjkırdandılar ve gittiler.
Rus kilisesi diye tanımianan bu tapınak, osmanlı-Rus savaşları sırasında Şıpka'da çarpısan
Rus askerleri anısına Rusya tarafından yaptırılmıs. Rus İmparatoru'nun kilise yapımı için
gönderdiği altınlar da eritilerek kubbelerin kaplanmasında kullanılmış.
mi geçeceğımizi sordu. Karikatürcü
olduğumuzu, Gabrovo'ya sergi
açmaya gittiğimizı söyleyince ciddi
yüzü bir anda değişıverdi. Hem
gülmeye. hem işlemleri hızlandırmaya
başladı. Çok iyi Türkçe bilıyordu. yol
hakkında bilgı verdi. Dağlarda yağış
olmadığını. belki sisle
karşılaşabileceğimizi söyledi. Bu
arada, yanımızda kamera ya da
fotoğraf makinesi varsa sonraki
gümrük noktasında deklare etmemizi
söyleyerek iyi yolculuklar diledi.
Ikinci noktada iki kadın görevli yıne
birkaç dolarlık işlemkrimizi yaptılar.
Son noktada ıse bagajın açılması
ıstendi. Buradaki görevli de Türkçe
bilıyordu ve ülkelerine niçin
kuran ekibin unutulmaz şefinin
heyecan verici adını, baba
Dimitrov'un adını taşıyan bir tabela:
Dimitnjvgrad!
Kiril abeceli tabelalan okudukça,
Balcıoğlu ve Masaracı'dan büyük
iltifatlar alıyorum ya. bende
şımankhk diz boyu. 60 km'yı
gösteren bir tabela görüyürum, ağır
ağır "60 km" diye heceliyorum; yol
kenannda birini görüyorum. "in-san"
diyorum... Kahkahalar, iltifatlar...
Dalga geçilip geçilmediğini anlamak
için Semih Ağabey'e. Kâmil'e
bakıyorum.. emin değilim...
Dimitrovgrad, Simeonovgrad derken.
yol üstünde bir başka büyük kenf.
Stara Zagora. Türkiye'de üretilen
Henüz "teşekkür" anlammda
"blagodarya"yı bilmiyordum:
arkalanndan "mersiü!" diye
bağırdım. keratalann...
Kazanlık ve Gabrovo'nun yol
aynmını yüz metre gitmeden gördük.
Kazanlık orta büyüklükte bir kent.
Sonradan. başta gitar, müzik aletleri
yapım merkezi olduğunu da öğrendik.
Kazanlık'tan sonra. artık yolumuzun
üstünde Gabrovo var. ama yolun
zahmetli bölümü de bundan sonra...
Şıpka G«çidi üzerinden Koca
Balkanlar'ı aşacağız. Haritalar 1.330
m yüksekJiği gösteriyor.
Kazanlık'tan çıktıktan sonra yollar
çatallaştı. Bir köprü, bir üst geçit,
başka yollar... Sofya'ya gıdiyor.
Kente
girdik. cit
git bilııiGz...
Sonradan
öğreniyoruz
; Gabrovo,
Bulgaristan'ı
n bir uçtan
bir uca en
uzun
yerleşim
yeri imiş.
Mizah kenti
Gabrovo'ya
yakışıyor bu.
Plovdiv c (Fılibe) gidiyor, Ruse'ye
(Rusçuk) gıdiyor... Biz Gabrovo'ya
gideceğiz ama, nereden? Köprü
başında 7-8 asker korkuluklara
yanlamışlar. konuşuyorlar. Durup
Gabrovo yolunu sorduk, gösterdiler.
Ikinci Dünya Savaşı filmlerinden
birisini izliyormuşum gibi geldi
bana... Uzun, aba kaputlan, san-
kırmızı Slav yüzleriyle sinemasal bir
kare oluşturuyorlardı. Içlerinden biri
düzgün Türkçesiyle:
"Türkiye'den mi geliyorsunuz abi?"
demez mı. Biz evetleyince de, yolu bir
güzel tarif etti yeniden. Bu arada,
sigaramız var mıydı?.. Var tabii...
Alın... Teşekkürler, el sallamalar...
Cabrovo'ya doğru
Şimdi, Şıpka ve Gabrovo yönünü
gösteren tabelalara baka baka Koca
Balkanlar'a yaklaşıyoruz. Şıpka'da
tanıdık bir yer adı. Osmanlı-Rus
savaştannın "mübalağa cenk edilen"
noktalanndan... Daha önce üç-dört
kez Gabrovo'ya gelmiş olan Semih
Balcıoğlu, omuzuma dokunarak
Şıpka'da altın kubbeli bir kilise
göreceğimizi söyledi: fotoğrafını
çekmeliydik.
Biraz sonra, uzaktan, arkasını Koca
Balkanlar'ın eteklerine yaslamış
Şıpka göründü. Semih Ağabey'in
sözünü ettiği kilise altın kubbeleriyle
parlıyordu. Gabrovo'da tanışacağımız
Bayan Sijca Pençeva'dan
öğrefıdığımize göre, Rus kilisesi diye
tanımlanan bu tapınak, Osmanlı-Rus
savasjan sırasında Şıpka'da çarpısan
Rus askerleri anısına Rusya
tarafından yaptınlmış. Rus
İmparatoru'nun kilise yapımı için
gönderdiği altınlarda eritilerek
kubbelerin kaplanmasında
kullanılmış. Durduk. Fotoğraflar
çekildi. Gabrovo'ya bir an önce
varmak istediğimız için Şıpka'nın
içine girmedik: kiliseye de daha çok
yaklaşamadık. Şimdi Koca
Balkanlar'ı çıkıyoruz. Toroslar gibi...
Viraj ve rampa. Önümüzde araç varsa
sollamıyor Kâmil... Ormanlar içinden
döne döne çıkıyoruz. Epey bir süre,
bir tankeri izledik. Tankerin sürücüsü,
yolun güvenli bir anında elini çıkanp
geçmemizi işaret etti Bir dost koma
sesi verdik, solladık. Ormanlık her
dağ yolunda olduğu gibi, birçok
çeşme var burada da... Birinde durup
su vurduk yüzümüze; uçurumun karşı
kıyılannda buğular içinde orman
tepeleri mavi. mor uzanıyor... Temiz
dağ havasını içimize doldururken
deminki tanker yeniden göründü.
geçip gitti yanımızdan. Bu kez korna
sırası ondaydı.. Gülüştük.
Şimdi inişe geçtik. Gabrovo 15 km.
Kente girdik. Git git bitmez...
Sonradan öğreniyoruz; Gabrovo,
Bulgaristan'ın bir uçtan bir uca en
uzun yerleşim yeri imiş. Mizah kenti
Gabrovo'ya yakışıyor bu.
Epey yol aldıktan sonra, Mizah
Müzesı'ne ulaşıyoruz.
Fotoğraflanndan tanıdığımız yapı,
karşımızdaydı artık. Hemen yanındaki
otoparka girdik. Kâmil direksiyona
kilit sistemini taktı... Ne olurne
olmaz. Istanbul'da. başkonsoloslukta
anlatılmıştı: Ankara'daki
büyükelçiliğının bir. Istanbul
başkonsolosluğunun dört arabası,
Bulgaristan'a geldiğinde çalınmıştı.
Anlaşılan Bulgar mafyası resmiyet
dinlemiyor.
Ataşeler bunu gülerek anlatmışlar,
dikkatli olmamızı söylemişlerdi. Bir
iki gün önce, bizim spor servisinden
bir arkadaş anlattı:
Bir rallinin Bulgaristan ayağı için
buraya gelen rallicilerden birinin
arabası çalınmış... Yanş otomobili
yani... Hemen hemen üç yüz bin dolar
değennde... Pazarlık, mazarlık,
otomobıl beş bin marka mafyadan
geri alınmış.
SÜRECEK
B U L M A C A SEDATYAŞAYAN
SOLDAN SA-
ĞA: 1/ Kaza-
kisten'dakı
uzay üssü. 2/
Güç. emek, ça-
ba... Dağkeçisi.
3/ Alüminyum,
bakır ve mag-
nezyum katıl-
mış çınko ala-
şımlanna veri-
len ad.... Kuy-
ruksokumu ke-
mığı. 4/lran'ın
plaka ışaretı...
Zehırlı ve dı-
kenli >üzgeçlen olan
bir balık. 5/ Iri taneli bir
üzümçinsi... Boru sesı.
6/AliOzgentürk'ünyö- 2
nettıği bir film... "'Ta- 3
kım" sözcüğünün kısa
yazılışı. 7/ Eski dilde
göz...flgı.8/Islamdini-
ne göre ölülen mezann- 6
da sorguya çekecekolan
ıki melekten biri... Bir
meyve. 9/ Türkıye ile
Bulganstan arasmdakt =
sınır kapısı.
YüKARIDAN AŞAĞIVA:
1/Ahşverişteaşın kâramacı güden kimse. 2/Harman ye-
rindeki tahılın taş ve toprakla kanşık kalıntısı... Tavlada
bir sayı. 3/ Lğur, ıyı tahh... Iki atlı kaak. 41 Güreşte bir
oyun... Kalın bûkülmüş sicim. 5/Meyve kurusu... "- - -
bızız bal bızdedır" (Hasan Dede). 6/Bir soru sözü... Yüz
otuz dirhem ağırlığında eski tahıl ölçüsü birimı. II Bar-
tın'ın bir ilçesı... " — bimânna cânan devâ-yi derd ed-
er ihsan / Niçün kılmaz bana derman beni bımâr sanmaz
mı" (Fuzuli). 8/ Gen çekilme... Hizmetkâr, köle. 9/ II.
Dünya Savaşı'nda Japonlar tarafından kullanılan ıntıhar
uçaklanna venlen ad. :
CjÖRÜŞ ÜMİT ZİLELİ
0 Gün Geldiğinde!..
Cumhuriyet düşmanı senaryolar, son günlerde art
arda sahneye konmaya başladı. Neyin amaçlandı-
ğı, hangı yolda yüründüğü de daha net bir şekilde
ortaya çıktı tabii.. Iktıdarda fazla zamanlannın kalma-
dığının bilincine varanlar, oyunu açık açık oynama-
ya başladılar. Üstelik alabildiğine cüretkâr bir şekil-
de! Önce şeriatçı yapılanmanın istanbul'u kıskaca
alacak şekilde sürdürüldüğü yansıdı gazetelere. Re-
fah Partisi'nin gizli kasası olarak bilinen Süleyman
Mercümek'e "Çatalca yakınlannda, üstelik su hav-
zasında arazi peşkeş çekıldiği ortaya çıktı. Bir çivi bi-
le çakmanın yasak olduğu bu yerde, 5 bin konutluk
"Selametköy" kurma çalışmalan başlamış bile! Ar-
dından Beykoz Çavuşbaşı'nda dünyanın ikincı bü-
yük külliyesinin yasadışı olarak inşa edildiğini öğren-
dik. Ismailağa Dergâhı lideri Cübbeli Ahmet ve ava-
nesi, 20 bin kişinin yararlanacağı cami, medrese ve
Kuran kurslanndan oluşan bu küiüye için bugüne
dek 1 trilyon lira harcamış. Yani yaklaşık 8 milyon
Amerikan Dolan! Bu değirmenın suyu nereden geli-
yor? Böylesine devasa bir proje gizli saklı yapılama-
yacağına göre kimdir bunlara cesaret veren, arka çı-
kan? _ ,
Dinci yapılanma bununla bitmiyor. Genelkurmay
Başkanlığı'nın kısa bir süre önce bankacılara verdi-
ği brifingde, şenatçılann kara para akladığı net bir şe-
kilde vurgulandı. Refah Partisi'neyakınhğıyla bilinen
Milli Görüş teşkilatlanndan Türkiye'ye akan dövizle-
rin ortaya çıkanlabilmesi için transferlerin kayda alı-
narak toplanması istendi. Bitmedi, daha geçenler-
de Türkiye'de uçak lastiği üreten tek kuruluş olan tril-
yonluk Petlas, Kombassan Holding'e sudan ucuza
satıldı. Petlas'ı 7 yıllık taksitle adeta bedavaya kapa-
tan Kombassan. şirketin borçlannın yansını da dev-
lete ödetti. Erbakan ın emriyle 450 milyar lira tıkırtı-
kır ödendi. Kısacası dinci sermayenin alabildiğince
güçlenmesi için her türiü yol kullanılıyor. Bu uğurda
yasalardan vazgeçtik, her türiü değer, ayaklar altına
alınabiliyor.
• • •
Diğer yandan toplumdakı gerginlik alabildiğine ve
bilinçli bir şekilde arttınlıyor. İnsanlar, hedef gösterı-
liyor ve sokak ortasında öldürülüyor. Bir dinci gaze-
tede cinayete alkış tutuluyor. Bu gazetenin karanlık
ruhlu bir yazan, Flash televizyonunda program ya-
pan iki Atatürkçü genci, Bahadır Tokmak ve Tur-
gay Yıldız'ı bu cinayetı örnek gösterıp açıkça ölüm-
le tehdit ediyor. Bir cami imamı, büyük bir küstahlık-
la katledilen kişinin cenaze namazıni kılmayacağını
söyleyebiliyor. Toplumu korkutmak, sindirmek, bas-
kı altında tutmak için her türiü yol kullanılıyor. Insan-
ları "inananlar - inanmayanlar" diye rezilcesine sınıf-
landıran şeriatçı yobazlar, kendi televizyonlarında,
radyolarında, gazetelerinde, cihat çağrısı yapıyor,
cumhuriyeti savunan kişi ve kurumlara, sövgü ve
tehditler yağdınyorlar. Bir cinnet hali içinde Türkiye
Cumhuriyeti'ni yıkıp, molla devletini kurma vaktinin
geldiğini ilan ediyorlar.
•••
Genelkurmay brifınginde PKK'ye ve şeriatçılara
destek olduğu açıkça anlatılan Iran ise bu molla bo-
zuntulan için elinden geleni esirgemiyor. Iran Dışiş-
leri Bakanlığı'nın görüşlerini yansıtan ve tngilizce ya-
yımlanan Tehran Times gazetesinde kısa bir süre
önce çıkan başyazıda, Türk ordusu açıkça tehdit
edildi, şu sözlere bakın. "Başbakan Erbakan'ın ül-
kesinin bağımsızlığını konıma çabalanna rağmen
bazı Türkgeneraller, ülkeyi VVashington ve TelAviv'e
teslim etmekiçin çalışıyor... Generaller belki geçici
olarak halkı bastırabilirler. Ancak uzun dönemde Ce-
zayir'de olanlar Türkiye 'de olabilir. Ülkelerini bir ce-
nenneme çevirmek yerine, Türk genera/ferin, aklın
sesini dinlemesi ve halkın arzularına saygı göster-
mesi daha iyi olur." Mollalann gazetesinin "halk" de-
diği şeriatı isteyen yobazlar. Saygı gösterilmesini is-
tedikleri "arzu" ise bu yobazlann din devleti kurma
yolunda yaptıklan çalışmalar!
• • •
Türkiye büyük bir hızla "hesaplaşmaya" doğru gi-
diyor. Bir taraftan çeteler Istanbul'un göbeğinde te-
levizyon basıyor. Ardından "belli yerden" gelen emir-
le ve polis desteğinde televizyon kapatılıyor. Gözü-
nü iktidar hırsı bürüyen Çiller hanımefendi, Genel-
kurmay Başkanı'nı "bazıpaşalan emekliye ayırmak-
la" tehdit ediyor. "£n/şfe"nin yediği haltlar ve cebe
indirdiği milyarlarca dolar, gazete manşetlerinden in-
miyor. Diğer taraftan içeriden ve dışarıdan destek
alan yobaz sürüsü "artık tamamdır" diye düşünüyor.
Şeriat bayrağını açmak için gün sayıyor. Bunlann
güdümündeki "besleme basın," her türiü yalan do-
lanı manşetlerine taşıyor. Adına maalesef "gazete-
ci" denilen soysuz güruhu halkı kandırmak, uyutmak
adına en alçakça makaleleri kaleme almaktan çekin-
miyor. Gaflet, delalet ve hıyanetin en korkunç, en re-
zil örnekieri bir bir sergileniyor. Ama bu ülkeyi sahip-
siz zannedenler, "olduk" diye düşünenler, fena hal-
de yanılıyorlar!.. Demokratik, laik Türkiye Cumhuri-
yeti'nin gerçek sahibi olan on milyonlann öfkesini gö-
remiyorlar. "O gün" geldiğinde bunu çok acı biçim-
de anlayacaklar, ama iş işten geçmiş olacakü!