Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 MAYIS 1997 PAZAR
12 DIZIYAZI
DenizGezmiş
Baki Tuğ'dan özür
diler
Hazırlayanlar: Oral Çahşlar, Ece Temelkuran
ünlerdir Sovyetler Birliği'ndeyim.
Petrograd'ı (Leningrad),
Moskova'yı dolaşıyorum. Serbest
piyasa ekonomisinin bu ülkeye ne
kattığını anlamaya çalışıyorum.
1968'den 1997'ye tam 30 sene geçmiş. Deniz'in,
Mahir'in. İbrahim'in öldürülmelerinin üzerinden
ise 25 yıl. Gencecik arkadaşlanm 1968'de
başlattıklan ısyanda sosyalizm ve eşitlik için
canlannı ortaya koymuşlardı. Hepsi faşist
zorbalann önünde ölüme giderken "Yaşasın
sosyalizm'" diye haykırmışlardı.
Onlar Lenin'in Sovyetler Bırliği'ne, Mao'nun
Çın'ıne, Castro'nun Küba'sına büyük bir inanç
besliyorlardı. Zamanla bu ülkelerde olanlardan
şüpheye düşmüşlerdi. 1960'lardaki Çin-Sovyet
çatışması onlan serseme çevirmişti. Ne olduğunu
anlamak için aylarca ciltler dolusu kitaplar
okumuş, tartışmalarda paket paket "Birinci
sigarası" tüketmışlerdi.
Filtresiz Birincı sigarası bizim kuşağın simgesi
gibiydı. Deniz'ler ilk banka soygunundan
aranırken, daha önce kaldıklan evler basılmıştı.
Onlann orada kaldıklannın en önemli kanıtı
olarak, kül tablasındaki Birinci sigarası
izmaritleri gösterilmişti. Arbat Sokağı'nda
yürüyorum, Moskovalı gençler Batı müziği
eşliğinde dans ediyorlar. Arbat Sokağı cıvıl cıvıl,
Moskova'ya bahar gelmiş. Rusya. sosyalizmin
çöküşünden bu yana ıçine düştüğü travmadan
kurtulmaya çalışıyor. Mafya her yanı sarmış. Her
adımda bir mafyayla yüz yüze geliyorsunuz.
Mahalleleri, sokaklan aralannda paylaşmışlar.
Esnaftan düzenli vergı alıyorlar. Polıs-devlet-
mafya üçgeni burada tam bir düzen içinde
çalışıyor. Deniz Gezmiş'le Sovyetler Birliği
üzenne tartıştığımızı hatırlıyorum. Deniz, daha o
zamandan Sovyet yönetıminden umudunu
kesmişti. Mao'yu seviyordu, gönlünde ise Che
Guevara'nı'n ve Fıdel Castro'nun Küba'sı vardı. O
Nurhak Dağlan'nda silahlı mücadele düşlerini
kurarken, Küba'nın Sıerra Maestra'lanna
imreniyordu. Arbat Sokağı'ndaki genç kalabalığa
bakıyonım. İbrahim Kaypakkaya ile kol kola bu
sokakta yürüdüğümüzü düşünüyorum. Çok
duygulandığımı söylemeliyim.
Bu satırlan yazarken İbrahim'in başak rengi
saçlannı, içine öfkesini biriktiren ataklığım
hatırlıyorum. O hâlâ 24 yaşında. .Arbat
Sokağı'nda dans eden gençlerin yaşmdaydı
öldürüldüğünde. Gencecıkti. yaşam doluydu,
isyan doluydu. 12 Mart Savcısı. idam heveslisi
Baki Tuğ"un söyledikleri ıçimi öfkeyle
dolduruyor. Deniz'ler. kafa tutmasaymışlar,
asılmayacaklarmış. Neden kafa tutmasınlar? Baki
Tuğ'lann, Ali Elverdi'lerin. Faik Türün'lerin
önünde diz mı çökeceklerdı
9
Onlar bizim
ısyanımızın sembolleriydiler. Mafya üreten
düzeni istemiyorlardı. Bu ülkeyi hırsız
başbakanlar yönetmesin diyorlardı. Haksızlığa,
adaletsizlığe, eşitsızliğe saf bir delikanlılıkla
başkaldırmışlardı. Ne yapacaklardı. 68 kuşağının
atılgan. ıçı insan sevgisiyle dolu, bu deli
çocuklan? Baki Tuğ'dan af mı dileyecekkrdi?
Deniz'le, İbrahim'le, Mahir'le, son dönemde ayn
siyasi hareketler içinde yer almıştık. Birbirimizi
zaman zaman sert bir dille eleştırmiş, zaman
zaman kavga etmenin sınınna gelmiştik.
Öfkelerimiz bıçak gibiydi. Dünyayı yerinden
oynatacak eneıjiye sahiptik. Ütopyalanmız
rengârenkti. Şimdi o günlere yeniden dönüyorum.
Moskova'da komünistlerin kurduğu bir otelde
gece yansı, o delikanlı arkadaşlanm birerbirer
önümden geçiyorlar. Yüreğim sıkışıyor, şimdi
onlar da burada olsaydı diye düşüncelere
dalıyorum. Bu odada. Deniz yatağa uzanmış...
Ayağında postallan, Mahir iskemlede, san
bıyıklannı sarkjtmış. elinde Lenin'in Devlet ve
thtilal kitabı. tbrahim Kaypakkaya sessiz sakın,
bir köşede notlar alıyor.
Rusya'nın şimdikı durumunu tartışırken mutlaka
ortalılç gerilir, herkes Lenin'den bir örnek
göstererek kendisinin haklı olduğunu kanıtlamaya
çalışırdı. Sonuçta hepimiz özgürlük, eşitlik
istiyorduk. Bunu birbirimize anlatmakta zorluk
çekerdik. Deniz'i 50 yaşında düşünemiyorum.
Yaşasa 50 yaşında olacaktı. Mahir'i 52 yaşında,
tbrahim'i 48'inde düşünmek istemiyomm. Onlar
hep gençtiler. Bizim gönüllerimizde genç olarak
yaşıyorlar. Şimdi 50 yaşındayım. Milyonlarca
yıllık insanlık tarihinde Deniz'in 25 yıllık kısacık
bir yaşamı oldu. Celal Bayar 104 yaşında öldü.
Uzun insanlık tarihinde ikisinin ömürleri de bir
nokta kadar bile yer tutmaz. Suleyman Demirel 72
yaşında, Deniz'lerin idamına el kaldırdığında 47
yaşındaydı. Hepimiz bir gün öleceğiz. Süleyman
Demirel de.
Moskova'dayım, 55 yıldtr komünizmi boş tehdit
olarak gören Türkiye'nin siyasi tercihlerini
düşünüyorum. 55 yıl boyunca komünistleri yok
etmeye kurgulanmış bu ülke, sonunda Erbakan'la
Çfller'in yönetimine kaldı. Mehmet Ağar ve
Abdullah Çath da olabilırdı.
Onlar öleli 25 yıl oldu ama üniversitelerdeki yeni Deniz'ler onlan unutmadı.
55 yıllık tercih Deniz'leri idam etti. Mahir'leri,
tbrahim'leri kurşona dizdi. Şimdi "şeriat"
tehlikesi paniğindeyiz. Bizim çocuklan
düşünüyorum. Istanbul'da bir büyük öğrenci
gösterisi olmuştu. Polis her zamanki gibi
bizimkilere saldırmıştı. Gösterinin başında Deniz.
o ince dal gîbi boyuyla koşturup durmuştu.
Radyo haberlerinde Deniz'in arandığını işittik.
Ankara'dayız, canımız sıkıldı. Deniz, yine kaçak
durumuna düşecek, belki de yeniden
tutuklanacaktı. Gece uzun sohbetlerden sonra
yattık. SBF yurdunda kalıyordum. Sabah 5 gibi
bir tekmeyle uyandım.
Deniz, eli yüzü kömür karası, karşımda
dikiliyordu. Polisin kendisini aradığını fark
edince Istanbul'dan Ankara'ya gelen bir kömür
kamyonuna gizlice atlamış, sabaha kadar
kömürlerin içinde yolculuketmişti. Uzun, ince
boyu, kömüre bulanmış haliyle çok komik
duruyordu. Ben ona, o bana bir süre baktık. "Gir
duşa bir banyo yap" dedim. O ise uykusuzluktan
perişan haldeydi. "Yataktan çık ben yatacağun"
diye diretti.
Çaresiz kalktım, kömür karasıyla yatağa uzandı
ve uyuyakaldı. Yakalanmamıştı, emniyet içinde
uyuyordu. Ne çok sevinmiştim.
Deniz, Baki Tuğ'dan özür diler mi? Deniz 12
Mart generallerinden af diler mi? Dilemedi zaten,
onu astılar. Gericiliğin ölüm makinesi o gün
bugün Deniz'lerimizi öldürmeye devam ediyor.
Arbat Sokağı'nda yürüyorum. Bizim bir
yanlışımız yoktu. Zaman yanlıştı. Deniz'in,
Mahir'in, tbrahim'in bir yanlışı yoktu. Zaman
yanlıştı.
Arbat Sokağı'nda dün onlarla yürümek isterdim.
Lenin rozetleri satan genç kızlara Deniz ne derdi
acaba?
Onlar öleli çok oldu...
Onlar genceciktiler...
Yaşam doluydular...
Onlan çok, çok özlüyorum.
ORAL ÇALIŞL4R
"İÎTTİ
KoNUK YAZAR HAŞMET ATAHAN *
'Denizler'in ölümsüzlüğünün 25. yılındaDeniz Gezrniş, Yusuf Aslan. Hü-
seyin İnan, 68 kuşağının bu üç yi-
ğit insanı. bundan tam 25 yıl ön-
ce öldürüldüler.
Onlar hakkında, siyasi birkarar-
la ölüm emri verdirtenler de, ve-
renler de, daha yaşarlarken öldü-
ler, ama "Denizler'', aradan geçen
25 yıla rağmen yaşadı, yaşıyor ve
yaşayacak...
Biz bugün. "Denizler''in ölüm-
süzlüğünün 25. yıldönümünde on-
larla birlikteyiz. Onlar, ülkelerini
ve halkını sevmekten başka bir
suç işlemediler. Ne yaptılar ise
dogrusuyla eğrisiyle çok sevdik-
leri ülkemizin onurlu bir devlet
yönetimine kavuşması, halkımı-
zın her türlü sömürü ve eziden
kurtulması ve insanca yaşayabil-
mesi için yaptılar. Bu uğurda inan-
dıklanndan ödün vermediler, ama
canlannı verdiler...
Deniz, kendilerine yapılan suç-
lamalan cevaplarken şöyle diyor-
du:
"...Mülkiyet hakkını ortadan
kakhracağımız kküa ediliyor. Biza-
tihi anayasa, mülkiyet hakkını top-
lum yaranna kısrtiamıştjr. 50 kö-
ye sahip bir toprak ağasını anaya-
samız kabul etmemiştir. Egemen-
lik ilkesine karşı çıkmakla hham
edilmekteyiz. Asıl egemenlik üke-
lerine karşı çıkanlar, halkın sırtm-
dan geçinenlerdir. A>Tica miDi bn-
tünlüğe karşı çıkmakla da suçla-
nıyoruz. 101 tane Amerikan üssü-
nün bulunduğu ülkede,bizim mü-
ü bürünlüğü bozmakla suçlanma-
nuz gülünçtür. İddianame (_) sırf
kelle isteroek maksadıyla haar-
lanmışnr. (_(Türkiye'nin bağun-
SBhğntdanbaşka birşeyistemedbn.
Ve bu sebeple Amerikan emperya-
Bzmincve işbirlikçilerine karşı mfi-
cadele verdik. Bundan dolayı ölüm-
den korkmu\oruz.(_)ve ben 24va-
şındayken kendimi Türkiye'nin
bağunsızlığma armağanetmekten
onur duyuyorum_"
Çok doğaldır ki Deniz bu hay-
kınşıyla onu yargılayan ve aldığı
emri uygulamaktan başka yapaca-
ğı bir şeyi olmayanlara değil; ger-
çek adaletin mihenk taşı olan top-
lum vicdanına ve kendi halkına
sesleniyordu...
Türkiye'de, ekonomik iktidan
elinde tutan tekelci sermaye ve
onun emrindeki siyasi iktidarlar,
uluslararası finans-kapitalin gü-
dümünde. başta Amerikan emper-
yalizmi olmak üzere, onlarca se-
neden beri maddi-manevi tüm de-
ğerlerimizi çürütmekte ve yok et-
mektedir.
En büyük çürüme insanlar üze-
rinde, insani değerler üzerinde ya-
ratılan çürümedir. Eğitim sistemi
temelinden kemirilmiş, çürütül-
müş, Atatürk'ün Türkiye'yi ema-
net ettiği gençlik kendi ülkesine,
kendi halkmayabancılaştmlmaya
çalışılmıştır.
Cumhuriyet kazanımlan, devle-
tın "Demokratik,laik,sosyal bir hu-
kuk devleti'* olma yapısı bozul-
muş ve içten içe kemirilip aşındı-
nlmıştır. Devlet elinde olan halkın
mallan ve tüm cumhuriyet biri-
kimleri haraç mezat satılırolmuş,
devlet neredeyse satılığa çıkartıl-
mıştır.
'Denizler'in ve 30 yıl önce 68
kuşağı olarak bizlerin söyleyip sa-
vunduğu, mücadele ettiği tüm de-
ğerler ve tüm hedefler bugün hâ-
lâ başanlması gereken önemli so-
runlar olarak karşımızda durmak-
ta ve yürütülen mücadelenin ne
denli haklı olduğu iyice açığa çık-
maktadır.
Bugün devlet içinde çeteleşen
ve açığa çıkan çetenin üst kademe-
lerindeki bir bakan eskisi şimdi,
utanmadan "Kuvayi MiDiye'ye de
çete denmekteydi, bize de çete de-
niyor" diyerek, kendi suçlanna,
sefılliklerine, vatan ve millet düş-
manlıklanna, demokrasi ve insan-
lık düşmanlıklanna, uyuştunıcu
ve silah kaçakçılıklanna, kumar-
haneciliklerine, rüşvetçiliklerine,
cinayetlerme, utanmadan, Kuvayi
Milliye önderlerini ortak etmeye
çalışıyor! Bu yalanlarla kimi kan-
dıracak?
Bizler, vatan ve millet kurtaran-
lan. vatan kahramanlannı çok iyi
biliyoruz. Bizler vatan, millet, in-
sanlık düşmarüannı da çok iyi bi-
liyoruz.
30 sene önce söylediğimiz gi-
bi: Sayımızın azlığına, düşmanm
çokluğuna bakmadan, korkma-
dan, yılmadan, usanmadan "Bizi
mahvetmek isteyen empervaliz-
me; bizi yutmak iste>en kapitaiiz-
me karşı" savaşımız devam et-
mektedir...
'Denizler'in ölümsüzlüklerinin
25 yılında onlan bir kez daha anı-
yonız.
Onlan anmanın, onlan anlama-
nın yolu;
Bugün bağımsızhk-demokTasi-
özgürlük mücadelesini yeniden
ateşlemekten geçmektedir.
Onlan anmanın ve anlamanın
yolu;
Cumhuriyet kazanımlannı ko-
rumak için ödünsüz mücadele ver-
mekten geçmektedir.
Onlan anmanın ve anlamanın
yolu;
Yozlaştınlan, çürütülen ve ke-
mirilen Türkiye Cumhuriyeri'nin
temel yapısına, "demokratik, la-
ik, sosyal bir hukuk devk;ti" olma
niteliklerine sahip çıkmaktan; onu
yeni bir ruhla ve yeni bir coşkuy-
layenidenyapılandırmaktan geç-
mektedir.
68 kuşağı olarak, bu mücadele-
yi sürdüreceğiz. Bu mücadelede,
yalnız olmadığımızı biliyoruz. Ku-
vayi Milliye geleneğine sahip Tür-
kiye halkı, elbette genciyle. yaş-
lısıyla. işçisi ile, köylüsü ile; as-
keriyle, siviliyle yeniden ve mil-
letçe toparlanacak ve ikinci kur-
tuluş savaşını da başaracaktır.
Onlann anılan hepimize önder
olsun.
*68 'liler Biriiği Vokfı Başkanı
B U L M A C A SEDATYAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ÜhanSdçuk'un
bırvapıtı. 2/Ger-
çekleştinlmesi
zamana bağlı is-
tek...Değerlima- 3
denlenn anlık de-
recesi. 3/ Posta sü-
rücüsü...Eskıdıl- 5
de bağırsaklar. 4/
" benim ilen
gitmek dilersen /
Eğlen güzel yaz
olsun da gidelim"
(Karacaoğlan)...
Köpek. 5/ Yük-
1 2 3 4 5 6 7 8
sek okul. 6/ Küçük ma-
ğara... Çekişme, kavga.
7/ Romanya'nın para bi-
rimı... "Al yanaktan kır-
mızıgüldererken/---be- 3
nı nazlı yârdan ayırdı" 4
(PirSultanAbdal).8/Kut-
sal inanç... Rusya parla-
mentosuna verilen ad. 9/
Melih Cevdet Anday'm
bir romanı.
YUKARIDAN AŞAĞrYA:
1/Tepkılı uçak... Eskı Türk
devletlerinde hükümdarlara venlen unvan. 2/GözJeri gör-
meyen... Kansızlık. 3/Minarelerde külah ile şerefe arasın-
daki bölüm... Bırrnevsım. 4/Alışılmış olan... Hollanda'nın
plaka işareti. 5/ Şiirde uyaktan sonra yınelenen aynı anlam-
daki sözcük ya da ek. 6/Galyum elementinin simgesi... To-
humlanndan kandilyağı, çıçeklennden san boya çıkanlan
otsu bir bitki. 7/Aza... Bilinen, belli. 8/Çevinleriyle ünlü
XVI. yüzyıl divan şain... Bir tembih sözü. 9/ Orik asıdin
tuzu ya da esten... Biryağış şekli. ,
RÜŞ DENtZ KAVLKÇUOĞLU
Türkiye Sagı ve Milliyetçi -
Muhafazakâr Söylem ]
Türkiye'nin siyasi partiler yelpazesinde yeri belli olan
Milliyetçi Hareket Partisi'nın yanı sıra kendilenni "mer-
kez sağ" olarak nitelendiren Doğru Yol Partisi gibi Ana-
vatan Partisi de siyasi/ideolojik kimhğini "milliyetçı -
muhafazakâr" olarak ifade ediyor. Bu partiler içinde en
"açıkgöz" lidere sahip olan DYP'nin kurmaylan. Türkeş'in
ölümünden sonra liderler arenas/"nda doğan boşluk-
tan da yarartanmak amacıyla "sağda birtık" için çalış-
malara başhyor. Gazetelerin yazdığına göre "Çiller, ge~
çen hafta, partisinin genel idare kurulunda bırteşmenin
tabanda olacağını ve DYP, ANAP, MHP'Iİ üçlü birbir-
leşme gerektiğini" belirterek kurmaylanna dığer parti-
lerin örgütleriyle konuşmaları direktifini vermış.
Gerçekten de aynntılı sosyo-ekonomık ve sosyo-küf-
türel ırdelemeler bir yana bırakılacak olursa. her üç par-
tinin üye ve yöneticilerinm büyük çoğunluğunun milli-
yetçi - muhafazakâr söylemde, dolayısıyla bu söylemin
ittifak için ortak zemıni oluşturacağı tek bir örgütlenm&-
de bir araya gelememelerı için ortada önemli bir neden
yok. Bırının dığennden, aynı söylemin keskin ya da da-
ha yumuşak bıçimde dile getirilmesinin ötesinde aşıla-
mayacak bir farklılığı görülmüyor. DYP ve ANAP'ın
MHP'ye olan yakınlıklan, Alparslan Türkeş'in ölümüy-
le boşalan liderlik koltuğuna kendi ıçlerınden aday gösr
terebilecek kadar yakın. Farklı siyasi partiler arasında
böylesine bir siyasi/ideolojik iç ıçeliğe dünyanın hiçbir
ülkesinde rastlamak olası değil.
:
.
Her üç parti de Ziya Gökalp'in deyimiyle, "mHIPhia
sin güçlü olduğu bir ülkeyi ancak milliyetiyle guıyrdul
yan kimselerin yönetebileceğine" inanıyor Her üç par-
tinin de yönetıcileri, bu ortak ve temel düşüncelerdeB
yola çıkarak toplumumuz içindekı etno-kültürel farklı-
lıkları, ayn süreçlerden geçmiş gelenekleri, inançlan,
kültür ve sanatı "farklı kimlikleri oluşturan öğeler" ola-
rak görüp bunlan törpülemeyı, hatta bunları tek bir po-
tada eriterek "Türk milliyetçiliği"ne daha geniş bir ze^
min kazandırmayı düşünüyor.
Bu milliyetçi - muhafazakâr partilerin her üçünün de
küçük nüanslarla katı örgütsel yapılara ve lider hıyerar-
şisine sahip olmaları bir raslantı değil. MHP gibi DYP ve
ANAP'ın da üst yönetici kadrolan milliyetçi - muhafar
zakâr kimliklerden oluşuyor. ANAP'ta daha fazla görü-
len dışa dönük propaganda amaçlı, fakat içi boş 7/toe-
ral" söylemlerine kşrşın, ikisı de milliyetçi - muhafaza-
kâr bir Türkiye özlüyorlar. Ama bilinçli olarak "o Türki-
ye'nin nasıl bir Türkiye olacağını anlaşılabılir bir açıklık-
ta dile getirmiyorlar. Ancak onlar bunu dile getirmese-
ler de tüm dünya ve biz, yeryüzünde var olmuş ve var
olan milliyetçi - muhafazakâr reıimlerın kaçınılmaz ola-
rak totaliter ya da otoriter bir yapıya sahip olduklannı
biliyoruz. Bu tür rejımlenn doğalan gereğı kendi hoşgö-
rülerinin sınırlannı zoriayan her türtü "aykın" görüşleri,
liberalizmi. sosyalizmi, sosyal demokrasiyi ve her türlü
azınlık düşüncesini, nasıl ve hangi yöntemlerie tasfıye
ettiklerini dünya tarihi açık olarak göstenyor. Milliyetçi -
muhafazakârlık, özü ve bu özün yansrttığı siyaset itiba-
nyla, anti-demokratik bir ideoloji ve bu bağlamda şeri-
atçılığın yanı sıra Türkiye'nin Batı demokrasileriyte bü-
tünleşmesinin önündeki engellerden birisini oluşturuyor.
„ Milliyetçilik, özellıkle bölgemızde, Süleyman Seyfi
Öğün'ün "Modernleşme, Milliyetçilik ve Türkiye" adh
kitabında vurguladığı gibi, "hem başka topluluklar kar-
şısında ınsanın kendi topluluğuna özgû sınırlannın far-
kına vanlmasını sağlayan özel birbilinç türü olarak, hem
de Batı'nın meydan okumalannı geriletecek, haksızçı-
kartacak ideolojik donanımı ile aydınlar tarafından ca-
zip bir siyasal seçenek olarak görülmüştûr." Milliyetçi
seçeneğin toplumun alt kesimlerindeki yansıması "kuy-
ruklu Kürt", "pis Arap", "korkak Yahudi", "hairt 6u/-
gar", "kahpe Yunan", domuzAlman" vbtanımlama-
larda görülürken yüksek düzeylerde, örneğin milliyetçi
- muhafazakâr partilerin siyasi aydın kadrolarında "fa-
hişeler" ve "Errpeni dölü" türünden benzetmelerde göz-
lemlenmektedir. Tüm bu ifadelerde çıkış noktası ken-
dinden farklı olanın aşağılanmasıdır. Mılliyetçıliğin fark-
lılığa tahammülü yoktur. "Ulus", Aydınlanmacı ulusçu-
lukgörüşünde olduğu gibi, "son çözümlemede, ayntya-
salara bağlı ve aynı yasama medisinde temsil edilen halk'
olarak anlaşılmadığı için, Türkiye'de milliyetçilik toplu-
mumuzdaki ırk, din, dil, kültür çeşitliliğinden sürekli te-
dirgin olmuştur. Alparslan Türkeş'in bu çeşitlilik karşı-
sında, "Ne mozaiği, ulan" sorusu, Türk milliyetçilığinin
çeşitlilik karşısındaki tedirginliğinin en açık, en somut ve
en öz tepkisidır.
Ana Britannica Ansiklopedisi milliyetçıliği, "Kendi ulu-
suna bağlılığın uluslararası ilkelere bağlılıktan ya da bi-
reysel çıkafiardan daha önemli olduğunu öne süren
görüş" olarak tanımlıyor. Mufahazakârlık ise bilindiği gi-
bi "sahip olunan değerierikoruma" anlamını taşıyor. İki-
sinin bir aradalığından ise ülkelerin ve toplumlann fela-
ketine çanak tutan bir siyasi-ıdeolojik görüş ortaya çı-
kıyor. Bu görüşün Batı'da da Doğu'da da siyasi partiler
tarafından "nasyonal konservatif" yani ulusal - muha-
fazakâr tanımıyla hiçbir ilintisi yok. Ulusçuluğun tersi-
ne, ulusallık, insanlığın evrensel değerleriyle çatışmı-
yor. Ulusal olmak evrensellikle çatışmadığı gibi aynı za-
mandaevrenselliği zenginleştınyor. Bugün Avrupa'da ulu-
sal - muhafazakâr partiler tarafından ya da bu partile-
rin ağırlıklı katılımlanyla yönetilen Almanya, ingıltere,
Fransa gibi ülkelerin her birinde evrensel değerler, ev-
rensel insan haklan yürürtükıe. Çünkü bu ülkelerde, yu-
karıda verdiğimiz milliyetçilik tanımlamasında görüldü-
ğü gibi, uluslararası ilkelere bağlılık "ikinciönemde"de-
ğerlendirilmiyor. Batı'da hiçbir ulusal - muhafazakâr yö-
netim "milliyetçilik adına" Paris Şartı, Helsınki Sözleş-
mesi gibi uluslararası antlaşmalan çiğnemiyor.
"Bayrak, ezan ve şahlanan Osmanlı" haykınşlanyla Şa-
yın Tansu Çiller, üç milliyetçi - muhafazakâr partiyi bir
çatı altında toplayabilir mi? Bilemiyoruz. Fakat bildiğı-
miz bir şey var: Tann bizi milliyetçi - muhafazakâriardan
korusun!