23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 NİSAN 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOM Gelecek yıl hangi ülkelerin Avrupa Para Birliği'ne girebileceğine karar verilecek Avrupa BirÜğTııiıı zor smavı• IMF'nin bu yılki ekonomik verilere dayanarak gelecek yıl için yaptığı yorumlar 15 ülkeden 6'sının EMU'nun koşullannı yerine getiremeyeceğini gösteriyor. GÜRHAN UÇKAN 1998 nisan-mayıs döneminde Avru- pa Birliği'ne bağlı ülkelerin devlet ve hükümet başkanlan, hangi ülkelerin Avrupa Para Birliği'ne (EMU) girmek için gerekli koşullan yerine getirip ge- tirmemiş olduğuna karar verecekler. 1 Ocak 1999'da EMU yürürlüğe konula- cak ve ortak para birimleri euro ve cent oluşturulacak. 1 Ocak 2002'de bu para, ülkelerin ulusal paralanyla birlikte kulianılmaya başlanılacak ve aynı yıl 1 temmuzda ulusal para birimleri ortadan kaldınla- cak. Buraya dek her şey güzel. lyi tasar- lanmış, üzerinde anlaşmaya vanlmış,. Ama ottada önemli bir sorun var; ancak şimdilerde bilincine vanlıyor; EMU için gerekli koşullan yerine getireme- yen ülkelerin durumu ne olacak? Bir çeşit AB ikinci liginde mi oynayacak- lar? Önce EMU koşullannın neler oldu- ğuna bir bakalım: - Bütçe açığı: Bütçe içindeki borç- lanma oranı %3'ü geçmeyecek. - Enflasyon: Enflasyon oranı en dü- şük üç ülkenin ortalaması ahndıktan sonra çıkacak yüzde, %1.5'ten fazla aşılmayacak. - Faiz: Uzun erimli kredilerin faiz oranı, en düşük enflasyonlu üç ülkede- ki ortalamanın %2'den fazla ûzerinde olmayacak. - Devlet borcu: BNP'nin %60'ından fazla olmayacak. Ne var ki üye ülkele- rin çoğunda bu durum %6'nın ûzerin- de olduğundan bu koşula, "dış borç trendinin iniş göstermesi yeterfi" ifade- siyle hafifletici bir madde konulmuş. - Para kuru: Ulusal para biriminin en az iki yıl sabit kalmış olması gerekiyor. %15'i geçmeyen artış ve azalışa resmi olarak izin veriliyor, ama 1998'de üye- lik karan alınırken bu konuda sert dav- ranılacağı sanılıyor. Italya ve Yunanis- tan smıfta kalıyor; Almanya, B. Britan- ya, Ispanya ve Fransa ikmale... Bütçe açığı konusundaki %3'lûk sı- nıra, Italya ve Yunanistan'ın inemeye- ceği şimdiden kesinleşti. Şu an için bu konuda Almanya, B. Britanya, tspanya ve Fransa'nın durumu da kuşku verici. Hollanda'nın maliye bakanı Gerrit ZaJm, birkaç gün önce ince bir espri yaptı bu konuda: "Her nedense, bu gi- zemli %3 oranı, birçokülkeiçin ansızuı gerçekleştL." 15 üye ülkeden 5'inin büt- çe açığının %3 olacağı şeklinde açıkla- ma yapması, bakanın bu ince esprisine yol açmıştı. IMF'nin bu yılki ekonomik verilere dayanarak gelecek yıl için yaptığı yo- rurnlarda da 15 ülkeden 6'sının -yuka- nda saydıklanmızın- EMU'nun koşul- lannı yerine getiremeyeceğini gösteri- yor. Almanya'sız, B.Britanya'sız ve Fransa'sız bir EMU neye benzer acaba? Şimdi Brüksel'deki bürokratlann kafa- sındakı soru bu. Acaba koşullar mı ger- çekçi konulmadı, yoksa Avrupa'nın gûçlü devletleri sanıldığından da kötü bir konjonktüre mi sahip? Halklar ekmek derdinde Ortada bir de halklann isteksizliği so- runu var. 15 ülkeden 6'sında halkın ço- ğunluğu, ülkesinin EMU'ya girmesine karşı. Işte kamuoyu yoklamalanndaki son sayılar: (Parantez içindekj yüzdele- rin ilki evet, ikincisi hayır) Almanya (40-49), Danimarka (36-58), Finlandi- ya (35-37), B. Britanya (34-45) ve ts- veç (27-61). Bu sayılann bir yorum bi- çimi de, bu 6 ülkede halkın isteğini, hü- kümetlerin öneme almıyor olması şek- lindedir. Halklar, bütçe açığı azalacak diye kamu sektöründe kemerlerin sıkıl- masına ve bu nedenle işsizliğin artma- sına, kamu hizmetlerinin azalmasına karşı çıkıyorlar. Dar gelirli çoğuıüuk, günlük ekmek derdinde; Brüksel'deki yüksek gelirli profesyonel bürokıatlann amacı ne olursaolsun, Yunanistan, Ital- ya ve Almanya grevlerle çalkalanıyor. Işsizlik oranlan, savaş sonrasının rekor- lannı kırmış durumda. Almanya'da hu- zursuzluk, yabancı düşmanlığının art- masıyla kendini gösteriyor, Yunanistan ve îtalya'da ise işyerlerinin çalkalanma- sıyla ve grevlerle. tskandinav ülkelerindeki kuşkuculuk ise daha çok ulusal yasalann Brüksel ta- rafindan devre dışı tutulması kaygısın- dan kaynaklanıyor. Anayasal haklanna çok düşkün olan Isveçliler, Danimar- kalılar ve Finliler, "smıriarüstüyasalar- la", demokratik haklannın tehlikeye sokulacağından çekiniyorlar. Aynca önlerinde bir başka Iskandi- nav ülkesi, kapı komşusu Norveç örne- ği var. Bırakın EMU'yu, bu ülke Avru- pa Birliği 'nin çağnsına bile yüz verme- di. Ortakhk dışında kalmayı yeğleyen Norveç'te, ne işsizlik sorunu var, ne de enflasyon. Bütçe açığı mı? Güldürme- yin beni... Avrupa'da bütçesi artı değer gösteren ve dış borcu olmayan tek ülke bu 3.5 milyon nüfuslu Norveç. Hiç de niyeti yok işsiz Yunanlılarla, Portekiz- lilerle, lspanyollarla ve Almanlarla ay- nı gemiye binmeye.. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Bizim politikacılar, aldıkları oy oranlarının azınlığı temsil etmesine bakmadan koltuklan- na dişleri ve tırnaklanyla yapışa dursunlar, Ga- ulist (muhafazakâr) partiden Fransız Devlet Başkanı Jacques Chirac partinin başını çek- tiği koalisyonun, mecliste iskemlelerin yüzde 80'ine sahip oimasına aldırmadan, bir sene önceden, erken seçime gitmek için meclisi feshetti. Yani seçimlerin ilk turu 25 mayısta, îkinci turu da 1 haziranda. Jacgues Chirac'ın mantığı Avrupa Ortak Para Birimi'ne (APB) geçi- şin başlangıç tarihi yaklaştıkça Fransa için bir- Nğe katılmanın gereklerini yerine getirmek ive- dilik kazanıyor. Fransa'da bütçe açığını GSMH'nin yüzde 3'ünün altına indirebilmek için neo-liberal reçeteleri izleyen hükümetin sosyal harcamalardan daha fazla kesinti yap- ması gerekecek. Bugünkü hükümetin olağan süresi 1997'de, APB'ye girecek ülkelerin tes- pit edildiği yıl bitiyor. Bu ikisini bir araya koyan Chirac, tam APB birliği sürecinin karar nok- tasında ve kemer sıkma politikalannın ardın- dan, bir seçime gitmek istemedi. Chirac, hü- kümetin gereken kemer sıkma politikalannı uygulayabilmesine olanak verecek bir meşru- iyet tazelemesine gitmeye, bir nevi güvenoyu istemeye karar verdi. Chirac'ın karannı açıklamak amacıyla yap- tığı TV konuşmasında, "B/z/fAvrupa'nın gele- ceğine ilişkin E.Y.) çok zor bir pazarlık süreci beklfyor".... "Bu pazartıklara güçlü birnokta- dan girişebilmek için sizin desteğinize ihtiya- cımız var" diyerek isim vermese de halktan Gaulist partiyi desteklemesini istedi. Chirac, "Fransa'nın yaşamsal reformlan gerçekleşti- rebilmesi için" yeni bir atılıma gereksinim duy- duğunu ileri sürdü. Başbakanlık dönemi 2002 yılına kadar sürecek olan Chirac, güçlü oldu- ğunu düşündüğü bir noktada erken seçime giderek, dönemin sonuna kadar Gaulist parti ile hükümet etmek istiyor. Sosyalist Parti ile eli- ni kolunu bağlayacak bir "cohabitation" ola- sılığını kaldırmak istiyor. Ancak daha önce Fransız siyasi tarihinde benzeri görülmemış bu mantık herkesi ikna etmiş değil. Fransız yakın tarihinde ilk erken seçim 1962'de Cezayir savaşının hemen ar- kasından, ikincisi de1968'de ayaklanmalarsı- rasında yapıldı. Birincisinde De Gaulle önce devlet başkanının genel oyla seçilmesine ola- nak sağlayan bir referandum gerçekleştirdi, ondan sonra da bunun sonuçlarına dayana- rak hükümeti feshedip erken seçime gitti. Bu- gün birçok Fransız tarihçisi bu operasyonun De Gaulle-Pompidou ikilisinin reiimi ele ge- çirmesine yol açtığını düşünüyor. İkinci erken Fransa'da Erken Seçim Analistlere göre Jacgues Chirac'ın bu secimleri kazanması garanti değil. seçim ise 1968'de ayaklanmayla zayıflayan ve iktidarsızlaşan başkanı ve hükümeti yenıden kurtarmak için gerçekleştirildi. Gaulistler bü- yük bir çoğunlukla hükümete geri döndüler. Bugün durum oldukçafarklı. Chirac bir krizol- duğu için değil bir krizi engellemek için erken seçime gidiyor. Bu yüzden durum aynı açıklı- ğa sahip değil. Örneğin Paris'teki ABN Amro bankasından ekonomist Philip Brossard, He- rald Tribun'e verdiği demeçte, "Niye seçime gidiyoruz belli değil" dedikten sonra, Chi- rac'ın kazanma şansının yüzde 50'den fazla olmadığını ifade etti. (IHT 22/4/97) Chirac'ın aldığı riskler Gerçekten de birçok analiste göre Chirac'ın bu secimleri kazanması garanti değil. Smith Bamey'de yüksek düzeyde bir ekonomist olan J. Paul Horne'e göre "Riskler çok yüksek. Çünkü Fransızlar kemer üstüne kemer sıktılar, artık bile bile bir yenisini istemiyor- lar"(\HT). Fransız Uluslararası lliş- kiler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dominique Moisie de "Chi- rac 'ın çok büyük bir risk aldığını" düşünüyor. (Wall Street Journal 22.4.1997) Muhalefet de bu gerçeğin farkında. Bu yüz- den Sosyalist Parti Başkanı Lionel Jospin "Kampanyamızı hükümetin bilançosu üzerine kuracağız" .... "Işsizlik arttı, açıklar büyüdü, eşitsizlik arttı..." diyor. (Le Monde 22/4/97). Hükümet ise bu bilançoyu savunmak zorun- da kalacak ve seçenek olmadığını anlatmak zorunda kalacak. Bu işi tutartı yapabilmek için Gaullist partinin ve ortağı UDF'nin uzmanlan, seçim propagandasının "serbest piyasa"n\r\ önemini vurgulayan bir yönde şekillenmesini önerdiler. Ancak Financial Times'ın aktardığı- na göre "hem Chirac hem de Juppe bu öne- riye direniyoriar. Çünkü herikisi de muhalefe- tin kendilerini 'uttra-liberal' olarak suçladığı takdirde secimleri ka- zanabileceğinden korkuyorlar" (Finan- cial Times 22/4/97). Kanal 7'de yaptığı ko- nuşmada, Jospin °1997'nin seçenek- leri, 1995'inkinden daha açık. Şimdi ar- kamızda toplumsal çöküş söylemi var" di- • • Onemli olan hayata çok yönlü bakabilmektir Zücaciyede ilk fuar yerek Fransız işçi hareketlerinin yarattığı hava- ya da değinip sonra ekledi: "Hükümet ultra-li- beralkatı birkapitalizmitemsilediyor".... "Bu insanlar, çağdaşlık adma bizi, insanlık açısın- dan çok daha gerilere götürmek istiyoriar, kur- tuluştan bu yana yaşadığımızı.. Cumhuriyeti ve demokrasiyi tehlikeye sokuyorlar". Jacgu- es Chirac'ın işi zor doğrusu. Ve Avrupa Para Birliği Jack Chirac'ın işi zorlaştıkça APB'nin gele- ceği de giderek karanyor. Genel olarak Fran- sız halkı arasında Avrupa Birliği'ne karşı güç- lü bir önyargı yok. Ancak bunun, Almanya'nın baskısı altında, bugünkü gerçekleştirilme ko- şullanndan hemen herkes şikâyetçi. Paris'te bulunan CSA kamuoyu yoklama şirketinin di- rektörü Rolan Cyrol, "Avrupa Para Biriiği'nin, daha fazla küreselleşme ve bunun da daha fazla işsizlik ve daha fazla fabrika kapanması anlamına geldiğine dair bir korku var halkın arasında" (Wall Street Journal) sözleriyle hal- kın arasındaki havayı yansıtıyor. Fransız Sos- yalist Partisi, bu durumun gayet iyi farkında. Lionel Jospin: "Eğer koşullara (ABP koşullan- na) uymak için, bu işsizlik oranına rağmen da- ha fazla kemer sıkacaksak, yüzde 3 koşulu için benim cevabım hayır olacaktır" (IHT). Eğer Jospin'in bu sözlerine halktan yeteri kadar ce- vap gelirse sadece Chirac'ın hesaplan boşa çıkmaz. APB de ciddi bir çıkmaza girer. Çün- kü Almanlar 'koşullann' tartışılmasına kesin olarak karşılar. Bu koşuHarda Chirac'ın erken seçim kuma- n kolaylıkla Avrupa üzerine bir referanduma dönüşebilir. Böyle bir durum ortaya çıktığında ise, sonuç ne olursa olsun, piyasalann fena hakde sarsılacağını düşünmek gerekir. Geçen sefer, 1992'de Mttterrand sorumluluğu üze- rinden atmak ıstemiş ve Maastricht için refe- randuma girmişti. O zaman, 'evet' oylan yüz- de 51 'in altında çıkınca da piyasalar birbirine girmiş, başlayan sarsıntı içinde Ingiltere APB sürecini terk etmek zorunda kalmıştı. Bu sar- sıntının etkisiyle Ispanya, Italya, Portekiz gibi ülkelerin paralannı korumak için uyguladıklan kemer sıkma politikalan Avrupa'da işsizliğin rekor düzeye çıkmasına yol açtı. Özetle, Jacques Chirac'ın erken seçime git- mesinin bir mantığı var. Ancak bu karar aynı zamanda çok büyük riskleri de beraberinde getiriyor. Sosyalistlerin ve komünistlerin 29 ni- sanda yapacaklan işbirliği toplantısı olumlu bir sonuç verirse muhalefetin kazanması, ya da Gaullistlerin daha da zayıflamış olarak geri dönmesi güçlü birolasılık. Bu koşullarda Fran- sa'da işçi direnişi daha da yükseiir, APB ise gi- derek daha da uzak bir hayal haline gelebilir. ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK Halkın Meclisi Bugün, yani 28 nisan, ülkenin ilk askeri "elkoy- maya" tanık olduğu 1960 yılının "üniversite olay- lannın " da yıldönümüdür. Türkiye, bu olayları izleyen yirmi yılda, 1960, 1971 ve 1980 olmak üzere üç askeri elkoyma ya- şadı. Neden? Bu sorunun yanıtı çok açıktır: "Halkın seçtikle- ri" yani "milletvekilleri" asıl görevlerini yapmadık- ları için. Milletvekillerinin görevi yasama yoluyla "toplumun sorunlarına çözüm " üretmek; yürütme ve yargı başta olmak üzere, devlet yapısının düz- gün işlemesini sağlamaktır. Oysa, milletvekilleri kendilerini seçen halka de- ğil, aday olmalannı sağlayan parti genel başkan- larına "tam bağımlılık" gösteriyor. Sonuçta, biryü- züyle "genel başkana bağımlı" ve öbür yüzüyle "seçimle gelenler istediklerini yapar" anlayışları birleşiyor. Buradan parti başkanı "diktası ile seçi- min" ilkel evliliğine dayalı bir garip demokrasi do- ğuyor. Bunlar, devleti yandaşlanyla talan etseler, deği- şik görüşlü gençleri birbirierine öldürtseler, gide- rek güvenlik güçlerine destek olmak üzere sivil si- lahlı güçler yaratsalar, ülkeyi ortaçağ karanlığına ta- şıyacak yollan adım adım açsalar ve tüm bunları yine kendi oylarıyla "örtseler" de bunlara "demok- rasi" adına dokunulamaz türünden bir büyük yan- lış kanı egemen kılınıyor. • • • Bundan da öte, son hac sırasında bir kez daha görüldüğü gibi kimi milletvekilleri "insanlann yap- tığı yasalan şeriatın üstünde tutmayı kâfıriik" sa- yan bir anlayışın sözcülüğünü yapıyor; açıkça "in- sanlar yasa yapamaz" demeye getiriyor. Bu nokta çok önemli, çünkü, asıl görevleri "ya- sama gücünü" halk adına kullanmak olan millet- vekilleri, bu erkten vazgeçilmesine uğraşıyor, bu- nun için savaşım veriyor ve kendilerini "işlevsizkı- lıyor"; yani "varlıknedenlerini" yok. sayıyoriar. Böy- le bir tutum, demokrasi adına nasıl savunulabilır? • • • Aslında bugünkü siyasal gidişin demokrasi adı- na "savunulmasını" isteyenler Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu cumhuriyeti yıkmak isteyen- lerle birleşiyorlar. Sözüm ona "bilimsellikle ve demokrasi adına" yıkmaya uğraştıklan cumhuriyetin meclisini, ülke- mizin hukukçulannın adını yakından bildikleri Prof. Dr. Ernst E. Hirsch, bakınız nasıl anlatıyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi, üyeleri sadece tekparti mensubu olduklan halde, Hitler dönemi- nin AJman Rayhstag'ı gibi ya da Doğu Beriin'de- ki Volkskammer gibi politik nüfuzu sıfır olan bir evet efendimciler topluluğu hiç değildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, pek çok değişik, hatta birbi- rine zıt akım ve menfaatlerin çarpıştığı, tek parti çerçevesi içinde enine boyuna tartışıldıktan son- ra bunlar arasında bir denge ve uzlaşm&sağlanan,, bir arenaydı. Bu nitelıği ile tek parti sistemi, Tür- kiye'dekiişleyiş tarzıyla hiçbir şekilde peşinde ma- iyeti olan bir Führer devletine benzemiyordu. Bu sistem, devletin üst kademelerinden emir verilme- yen, yön verilen bir türpariamenter demokrasi ni- teliğindeydi. Ama son karar mercii parlamentoy- du." (Hatıralanm, Ankara: Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 1985, s. 348-349). Burada söz konusu edilen Kurtuluş Savaşı Mec- lisi değil, anılann buradaki alt başlığı "Kemalist Türkiye'nin Benim Tanık Olduğum İkinci On Yı- //"dır, Kuşkusuz burada tek partili siyasal ortamın övül- mesi söz konusu değildir. Vurgulamak istenen, ön- ce, kimi yazar-çizeıierin en azından bir Alman Ya- hudisi kadar bu topluma karşı dürüst olması, bi- limsel nesnellikle, yani gerçekleri saptırmadan davranması; "bilimsellik ve demokrathk" süsle- mesi altında cumhuriyetin gerçekten "devrimci dönemine" haksızlık edilmemesidir. Sonra asıl sözümüz, milletvekillerine, özellikle de onlara diyelim; "halkın milletvekilleri" olamıyor- lar, hemen hiçbir soruna çözüm üretemiyorlar; iyi de "ülkeyi batırmak üzere seçilmediklerini" de mi anlamıyoriar? Ekonomi Servisi - Zücaciye ala- nındaki ilk fuar 15 mayısta açılıyor. " 1.Zücaciyeve Hediyelik Eşj a 4 97" adlı fuarda, yerli ve yabancı marka mutfak ve dekoratif ürünler sergi- lenecek. Mecidiyeköy Meliha Av- ni Sözen Fuar Merkezi'nde düzen- lenen fuar 3 gün sürecek. Zücaciye dergisi ve Life Medya Yayıncılık Fuarcılık AŞ organizatörlüğünde yapılan fuann, Almanya'da "Am- biente" ve ttalya'da "MaceP fuar- lannın benzeri şeklinde düzenlene- ceği belirtiliyor. Vearher yönde dkey, yatayve çapraz oterak, oyuuı durumuna gĞrestedğı sayıdakaB boyuicalen gerihareket edebür. Buyuzdende oyuamen degert taşdr Kûltür, hayata çok yönlü ve çok boyutlu bakabilmektir. CTV'ninyayıncılık felsefesi, kültüre ve sanata verdiği öneme yansır. CTV, seçkin kültür programlannda Türk ve dünya sanatının en önemli örneklerini sunacak. Geçmişle. gelecek kültürde. II ctv"Türkiye'nin yeni vizyonu" Ankara'da UHF 69 dan yayin yapar CTVnın 16 9 Dıptal Sistem ûzennöen yaptığı yayn aşağıdakı ılterde ızleyebılrsiniz Ankara (S18), Istarıbul (S18), Izmr (S18). Antalya (S18), Konya (S18). Gazıantep (S18ı Adana (S23), Sursa (S32), Kaysen (S35) Türk Lirası'na güvenenler zararda ANKARA(ANKA)- IMKB'nintah- vil ve bono piyasasında oluşan fiyatla- n dikkate alarak oluşturduğu 30 gün ve 91 gün vadeli devlet iç borçlanma senet- leri performans endeksi yıl başmdan bu yana, dolar kurundaki arüş oranının al- ünda artış gösterdi. IMKB endeksine göre, yılbaşında 30 gün vadeli bono ala- rak bunu vade sonunda aynı vadeyle ye- nileyen yatınmcılann 26 mayıs itibany- la elde ettikleri getiri Türk Lırası bazın- da yüzde 22.6 olarak gerçekleşti. Aynı işlemi 91 gün vadeli bonoylagerçekleş- tirenlerin kazancı yüzde 22.5'te kalır- ken, 182 gün vadeli devlet iç borçlanma kâğıdına yatınm yapanlann kazancı ise yüzde 25.3 olarak hesaplandı. Aynı sü- rede dolar kuru ise yüzde 24.2 oranın- da bir artış gösterdi. TL'nin değer kay- bmın, paranın yoğun olarak dövize kay- masına yol açabileceği ifade ediliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle