23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25NİSAN1997CUMA 12 DtZİYAZI Adnan Menderes'in oğlu, İstanbul Milletvekili Aydın Menderes: Neşe ve keder sarkacmda çocukhık I Ş I K K A N S U Aydın Menderes, trafik kazası geçi- rip tedavı için Amerika'ya uçarken şun- lan söylemişti: "Aydın'da, ÇineÇayı kenanndaki sö- ğütlere selam söyteyin_n Söğüt imgesi ne anımsatıyordu? Ba- bası, eski Başbakan Adnan Menderes ile bağlantısı var mıydı? Aydın Mende- res. anılann buğusuna daldı: "ÇineÇa- yı'nın kenan söğütlüdür. Bahar gelir- ken ilk söğütler jeşerir. Bir bakıma ba- haruı haberciskiir. Bir başka yönü şu: Rahmetli babam Yassıada'da iken Çine Çayı'nın kıvBindaki söğütieri hep anar- dL Ben de dahaçokgençtikyıllannda toz toprak içindegeçerken. bu ağaçlann göl- gesindeoturur,dinknirdim.n Kendi de- yimiy le, Menderes'in yaşamı kentlerde, özlemleri ise köydedır. Kentlerdeki ço- cukluguna uzandık birlikte. Önce, oku- la başlayışı ıle ilgiii bir anı düştü aklı- na: "Çankaya Dkokulu, Başbakanlık Konutu'nayakuıdn*. İki ağabeyim de bu okuhı bitirmişti. Aklım hep bu okukda. Ama beni, vabancı dil eğitimi de veren Ayşe Abla Ilkokulu'na >azdırdıiar. Peş peşe hastalıklar geçirdim, okuldan uzak kaldım. Yıl 1952 sanınm. Rahmetli ba- bam, araba>a bindirdi, okula gittik. Ben üıdim, okulun kapısına doğnı gidivo- rum, ama ayaklanm geri geri gidiyor. Arkam dönük, dönük olmasma da, ara- banın aynlnıadığını hissediyorum. Oku- lun kapısı önünden birden döndüm. Araba gerçekten orada>dı. Hiçbir şe> olmamış gibi girdim, oturdum. Babam- dan bir tepki geünedi Aradaki camı in- dirdi,şoföre, 'Beni başvekâlete, Aydın'ı Çocukluğu sınırlamalarla geçen Aydın Menderes, bunu yaşam biçimi olarak kabul etmiş. daevebırakırsınız'dedi Evegeldik,an- nem şaşırdı. Çankaya tlkokulu'ndaki başöğretmen Rasim Akın Bey'i aradılar. Okuluma kavuşmuştum.'" Oyun. Çocukluğun gökkuşağı. Ay- dın Menderes. en çok top oynamayı se- verdi. Bir de misket oynamayı. Top bu- lunmazdı çoğu kez. ıyi kı ilkokulun bahçesine düşen çam kozalakJan vardı. Sonra çelikçomak, seksek... Başbakan'ın oğluydu. Çok oyuncağı var mıydı? Örneğin, her çocugun düş- lerini süsleyen elektnkli tren? "Çok fazla oyuncağa boğulmadun. Elektrikli trcnim vanü, çok büyük oima- yan. Bü>ük elektrikli trenim olmasını isterdim. 100 metrekare bir alanı işgal edecek kadar. Köpriileri. makaslan. çe- şitli lokomotif \e vagonlan, istasyonlan olan. Ama, hiçbir zaman olmadı o. Aga- beyimin bisikîeti vardı, vitesli filan. Be- nim bisikletim daha küçüktü. tlkokulu bitirince babam, 'Ne istiyorsun?' diye sordu. 'Bisıklet" dedim. Düşündû, 'Şey- tan arabası, sen ona binme' dedi. Bir ta- rafta islediğim bir şeyi alamamanın üzüntüsü. diğer yanda baba şefkati ile esirgenmenin ayncalıldı hali arasında kaküğunı haOrlıyorum." Haşan mıydı? Kendisine bakılırsa, usluydu: "Büyüklerin işlerini merak ederdim. Rahmetli babam bazı arka- daşları ile oturuyor konuşuyorsa, oyun oynama yerine ben de orada olmayı ter- dh ederdim.'" Sıyaset. oyunlanna yan- sırmıydı? Aydın Menderes, yansımadı- ğı kanısında: "Ağabeyim bana tarih an- latırdı çok küçükken. Ben bunian belle- ğünde tutar, babama ve babamın arka- daşlanna anlaürdım. Henüz okula baş- lamamış, beş yaşlannda bir çocuğum. Düşünün, tarih anlattığım insanlann arasında büyük tarihçilerimizden Fuat Köpnilü de vardı. Kendi kendime gülü- \orum $imdi_." Başbakan çocuğu ol- mak bırayncalık tanıyabilirdi yadado- ğal yaşam kısıtlanabilır, sınırlanabilir- di. Aydın Menderes'e göre en büyük ayıp, "Ben Başbakan'ın ogluyum'' de- mektr "Anne va babamızm vaptığı tel- kin şuydu: Kendinizi hiçbir yerde ayn- calıklı sanmayın. Bu bir sınıriamaydı, bir moral sınıriamaydı. Başbakan çocu- ğu olmak, birtakım gereksiz şeyleri yap-. mak gibi bir ruhsat vermiyordu bize. Böbürienmevecek ve birtakım \asakla- n ihlal etmeye kalkışmayacaktmız.'" Bu sınırlamalar, gerçekleştirilememiş kimi özlemlerin tortusunu bırakabilirdi bir çocukta. Ama, Aydın Menderes, bunu bir "yaşfem biçimi" olarak kabul ettiği- nı söylüyor: "Babam damumkünoldu- ğu kadar Başbakanhğını ortaya koyma- dan, sade ve alçakgönüllü bir hayat su- rüyordu. Bizden istenen, anne ve baba- mın kendi kişisel hayaüannın bir benze- riydi. Hal böyle olunca, ortada bir kül- fetdeyoktu." O gûne, babası Adnan Menderes'in idam edildiği güne geliyor söz. Aydın Menderes, çok kısa anlatıyor: "Ev çok kalabalıktı. Radyo başınday- dık. Saat 19.00 ajansında öğrendik. 30- 40 saniye artık her şeyin bittigini sandım. Ö) le bir his geldL Sonra, kalabalık ara- sından birisi. Daha yapacakJanmız var' dedL Kendimi toparladım." Ağabeyler, yurtdışındaydı. Medar-ı maişet moto- runu çevirmek Aydın Menderes'e kal- mıştı: "Çoeukluktan ilk gençliğe geçi- yordum. Uçanhk yapacak hal kalma- mıştı zaten. 13-14 yaşında avukat nedir, mahkeme nedir, celp nedir, icra nedir, haciz nedir bunian öğrenmek. o nokta- da bir şeyler yapmak mecburiyeti orta- ya çıkmışb. Zavallı annem, başı sıkışO- ğında, hukukçu da bulunmadıgında, 'Aydın. sen bunian öğrendın. Söyle ba- kalım ne yapacağız?' diye sorardL." Yaşam sürüyordu. Aydın Menderes, o dönemden Ankara'da ılık yaz gecele- n anımsıyor. Küçükesat'taki açık hava sinemasına ellerinde transıstörlü radyo- larla gidenleri. Ulus, Ankara sinemala- nnı. Büyük Sinema'yı da. O dönemin ünlü filmleri Ben Hur'u, On Emir'i, Samson ve Dalıla'yı. unutulmaz yıldız- lar Robert Taylor'u, Gary Cooper'ı da unutmamış. Sonra ünlü Avare filmini, Cilalı İbo'yu, OztürkSerengil'ı, gevrek kahkalan ile İstanbul Şehir Tıyatro- su'ndan Muammer Karaca ve Muzaf- fer Hepgüler'i de. Aydın Menderes. ço- cukluk ve gençliğinden kalan izi şöyle özetledi bize: "Neşe ile keder arasında gidip gelen bir sarkaç_" Annesinden babasından 'haksızlığa boyun eğmemeyi' öğrendi Halil Tunç Ekmek özleminden ekmek savasiıııma "Hacıbeictaş tûrbesinf goigeleyen yaşlı dut ağacı- na sorsak. Hüsnü Efendi'yi tanır mı? O san. kuru köyden çıkıp tam 9 yıl dönmeyen hemşerisinı... Ayakta çank, başta eğreti duran üçgen er şapkası ile Trablusgarp'ta savaşan askerciği. İlk orada, komu- tan Ethem Paşa'nın gencecik kurmayı olarak gör- düğü Mustafa Kemal'e, 1920'de halkçı Meclis'e başkanvekilliği yapacak Çelebi CemaUetin Efen- di'yi bir yaylıyla Ankara'ya götüren arabacı Hüsnü Efendi'yi... Kurtuluşa yalın emeğinı sunmuş Hacı- bektaşlı Hüsnü Efendi, yıllar sonra çalışanlann, emekçilerin örgütüne önder olacak Halil Tunç'un babasıdır. Halil Tunç, 1928 doğumlu. Yaşamı ve çevreyi algılaması, cumhuriyetin ilk yıllanna rast- lıyor. Kırk yılın başında iki tek attığında yanık tür- küler söyleyen babasının arazisi yok, işçilik, araba- cılık yapıyor. Tek sahip olduklan varlıklar, birkaç koyun ve tavuk ile iki inek. Halil Tunç, yoksul bir ev anımsıyor: "Arabacılık yapardı babam. Çelebifcr için Kırşe- hir'den doktor getirirdi araba> la. Bir portakal almış olurdu kimi zaman. .Annem onu soyar, diliııı dilim kızkardeşinıe, ağabeyüne, bana ve kendisi ile baba- ma verirdi. Zeytini, çayi bilmezdik. Sabah tarhana çorbasu öğleyin bulgur pila\ ı. Çok ender,yılda bir fi- lan, annem tavuk keserdi. Ovvv, bayram ederdik." Anne. Hatun Hanım. Çocuklanna eski elbiseler giydirmek için Çelebiler'in çamaşırlannı yıkayan, yoğurttan yağ çıkanp bakkaldan kil, sabun. gaz alan elleri yufka kokulu ana. Daraldı mı. bunaldı mı te- vekküle sığınan ana: "Oğul oguL, harpten yeni çık- ükcan oğul. ÜlkeninsıkınOları var.Çaltşacağız oğul." Öbür yanda Bektaşıliğın özünü aktaran, Tann kor- kusu yerine, Tann sevgisi veren ana: "Bakoğul, eli- ne, beüne. diline sahip olacaksın. Yalan sövlemeye- ceksin. başkasuıa kötülük \apmayacaksın. tnsanla- n hoşgöreceksin. Ama, haksızlığa da boyun eğmeye- ceksin." Halil Tunç'a göre. fakir bir ortamdı olmasına da, bir karamsarlık havası esmezdi evde. Geleceğe umutla bakmayı, Atatürk'e ve genç cumhunyete güvenmevi öğrenmişlerdi. "KUVTÇI MDHye'yi anûL, miUi iradevi hâkim kılma" karan aldıktan hemen sonra Mustafa Kemal ve arkadaşlannın ilk soluk- landıklan durak olan Hacıbektaş'ın halkı için doğal- dı buduygu. Halil Tunç'un, ılkokuldayken bilincin- de derin iz bırakan bir olay Atatürk'ün ölümü oldu: "Dördüncü ya da bcşinci suuftaydım. Okul çıkışı kuzu güdüyorum harman yerinde. Hacıbektaş'ta bir harekedenme olduğunu hissettim. Eve gekÛm, bakbm annem, babam ağh\or. Telgraf müdürü söy- lemiş: Atatürk bir gün önce ölmüş. Tüm ilçe ve evi- nüz yas içindeydir tlkokul. Çocukluğun oyuna bil- giyi katık ettiği süreç. Halil Tunç'un aklmdan süzü- lüp gelenler şöyle: "Hacıbek- taş'ta tek bir okul ve bu oku- lun da üç öğretmeni vardı. İl- kokul boyunca hiç yeni kitap yüzü görmedik. .Ağabeyim Ahmet bir sınıf öndeydi ben- den. Onun kitaplamla bitti okul. r Ya oyun? Düşler ve oyunlar pek yoktu Halil Tunç'un çocukluğunda: "Eğer öğretmenler, tenef- füslerde oyun kurarlarsa onu oynardık. Okuldan çıkar çık- maz işe başlannk. Hayvanla- nn alünı temiziemek, onlan gütmek, suya götürmek be- nim görevlerimdi. CKnamak. koşmak, gezmek gibi bir anı hafizamda yer etmemiş. Yazın, kış için haarlık yapardık. Ya- ban tezeği, aynk toplardık yakmak için. Ot toplar- dık ineklerin yemesi için. Yarian a\ağım çank gör- mezdi. Dağda taşta yanlırdı ayağımın alü, dikenler batar. şakır şakır kanardı." Böylesi durağan ve acılı bir akışta, ötelerden ge- len farklı bır ses çakılmaz mı bilincm kuytusuna? Çakılır elbene: "tlkokulda bir öğretmenimizin an- cak kulaklıkla dinlenebilen bir radyosu vanu. Gider- dik evine. Sıraya koyardı bizi. Birer birertakardı ku- laklıklan. \ anm saat sürcn temsiller olurdu. Efekt- ler filan. Aman da aman. Eve döner bire bin kaöp annemize. babamıza anlatırdık dinlediklerimizi.^ Çocukluğu yoksullukla geçen Tunç, Türk-lş'e Başkan oldu. Halil Tunç, daha 8 yaşındayken. kalbinden rahat- sız ağabeyi Ahmet'e ilaç almak için ta Kırşehır'e yü- rürdü. Kırşehir ki, minık bir ilkokul öğrencisinin adımlanyla 8 saat gidiş, 8 saat dönüş. Şafakla bera- ber başlayan yürüyüş, gece yansını geçe eve dönüş ile sonlanırdı. Bir de, tek başma ağabeyi Ahmet'i Ankara'ya gönderişi var ki, bize Sabahattin AH'nin "AyTan" ad- lı öyküsünü çağnştırdı. Hani, bir Anadolu istasyo- nunda ayran satan çocuğun eve dönüşünde ripinin içinde yitip gidişini anlatan öykü. Halil Tunç'u din- leyelim: "Ağabeyim, doktor için .Ankara'ya gidecek. Fakılı İstasyonu 9 saat İlkokul 5. sı- mftayım. Ağabeyimi komşu- dan ödünç aldığtrnız eşeğe bin- dirdim,düştükyola. Trene bin- dirdim,dönuyorum geri. Hao- bektaş'a iki saat kala bir kar firtınası başladı ki, göz gözü gönnüyor, soluğum kesiliyor. Eşek yoruldu. Şöyle dursun hayvana binmek, onu da ite ka- ka gece >ansı döndüm eve. Tam beş gün gözlerimden yaş gddL" lkinci Dünya Savaşı, yok- sulluğu perçinledi. Anne. ek- meği dolaba kilitler, heröğun- de parça parça çıkanr oldu. Halil Tunç, ilkokulu bitirmiş- tir. Hacıbektaş'ta ortaokul yok, lise yok. İlkokulda- kı başöğretmen çağınr: "HaliL senj ve birkaç arkadaşuıı Kö\ Enstirüsüne gönderelim. Köy Enstitüsünden mezun olduktan sonra bir çift at verecekler, pulluk verecekler, arazi verecekler. Hem köyde öğretmenlik yapacak, hem araziyi işleyecek, köye örnek çiftçi olacaksm. 20 lira maaş alacak, yedeksubay olacaksm." Çok se\indi. Annesi babası da, "Oğlumuz oku- yacakadam olacak" diye coştu. Çelebi ailesinden 1 lira harçlık aldı. Annesi torba dikti. Diğer çocuklar- la üstü açık bır at arabasına bindi. Himmetdede İs- tasyonu 9-saat çeldyor. Toz toprak içinde indiler Himmetdede'ye, Oradan Kayseri'ye. Maarif Mü- dürlüğû'nü buldular. Her gün gelirmiş Köy Ensti- tüsünün erzak kamyonu. Vardılar Pazarönü Köy Enstitüsü'ne. Halil Tunç, sonrasını anlatsın: "Ora- daki koşuDaraçabuk uyu m sağladık. (7itriğimizin bi- rinci ayında bina yapmak için kerpiç kesmeye, taş ta- şuna>a başladık. O sırada. ömriim bo> unca unutnıa- yacağım ve bizi çok etkiley en bir olay olmuştu: Bak- Ok. müdürümüz Şevket Gedıkoğlu'nun eşi öğret- men Emine Gedikoğlu çank givTniş, taş taşıyor. Bir kadının, hem de bir müdür eşinin siründa taş taşı- ması bizi heyecanlandırmışti. O taşryorsa, biz de bu işi seve seve yapmahyız di>e duşünmüştük." Savaş, okulu da derinden etkiliyordu. Potin, postal filan yok, öğrenciler çank giyiyorlar. Ekmek sıkıntısı da sürüyor: "Pınarbaşı'ndangelirdiekmeğimiz.Akşa- müsrü oldu mu takattan düşerdik. Enstitüye yakın bir sete otururduk. Bütiin gözler, az ikrdeki döne- meçte olurdu. Sinek uçsa sesi duyulurdu, 6y1e bir ses- sirfik. Pınarbaşı'ndan ekmekgetiren enstitünün ara- bası girdi mi viraja, bir uğultu, bir sevinç sormayın gitsin. O el kadar ekmekler amnda biterdL" Ardı ardına iki ölüm, Halil Tunç'un yaşamında yeni bir ekmek dönemecinin başlangıcı oldu. Baba ve ağabey Ahmet, bir hafta içinde peş peşe yittiler. Anne yalnız, ev Halil Tunç'a bakar. Okulu bıraktı. Oysa, altı ay sonra öğrermen çıkacaktı Köy Ensti- tüsünden. 1946'da Ankara 'ya geldi, otobüs dairesin- de biletçiliğe başladı. Uzun süre komşulardan ağa- beyinın ilaç paralannı ödemek için alınmış borçla- n ödedi. Ardından askerlik. Askerlik dönüşü, .An- kara Bıra Fabrikası'na girdi. Önce memur olmasını önerdıler. ama o kabul etmedi: "Bir kere memur ile işci maaşı arasında fark vardı. Ama, ondan öte işçi- ler vatakhanede kalabUiyorlardL YanL ev tutup ki- ra vermeye gerek yoktu." Annesi babasından. Köy Enstitüsünden öğren- mişti ya "haksızlığa boyun eğmemeyi", tüm çocuk- luğu. gençliği ekmek özlemi ile geçmişte ya, Halil Tunç Türk-İş Genel Başkanı oldu. BİTTİ ORUŞI ÜMİT ZİLELİ Aşağıdaki sözler, "izmir Fetih Sahne- s/"adlı gruptarafından kısa bir süre ön- ce Erzurum Halk Eğitım Merkezi ve Amasya Özel idare salonunda sahne- ye konan "Bır Hak Düşmanı" oyunun- dan: -... o mekteplere, medreselere, yurt- lara harcadığınız paralann bir kısmını savunmaya yönelik harcamış olsaydı- nız bugün o kâfiriere, o zalimlere ne şekilde tavizler vereceğim diye düşü- nüp durmazdınız. - Devlet, Allah 'ın kanunlan yerine ka- fasına göre kanun çıkanp zoria halka uygulatıyorsa, halk da silaha sanlır. - Siz gerçekten Allah adına hizmet verenlerden olsaydınız, bugün bu kâ- firierin, bu zalimlerin yapacağı müda- haleye bütün kurum ve kuruluşlanmız- la karşılık ven'rdiniz. • • • Nasıl, beğendiniz mi?ü Sincan'da düzenlenen "Kudüs Geces/"ni ya da "kara çarşaflı bacılan cihada, kıyam et- meye çağıran" Refah Partisı Ankara ll Komisyonu toplantısını anımsatmıyor mu?..Amadurun,dahabitmedi; Buda hacca giden bütün Türk vatandaşlan- na ülkeye girerken verilen, Suudi Ara- bistan devletinın özellikle Türkçe bas- Karanlığa Karşı Çıkan AlkışlanırL tırdığı resmi broşüründen: - Müslüman ülkede şeriat dışında bir kanun varsa, sen dinden çıkmış dur- sun.. - İnsanı islam'dan çıkanp küfre gö- türen şeyler;... Bu çağda Allah'ın hük- münü uygulayıp hırsızın elini kesmenin ya da zina edeni taşlamanın doğrv ol- madığına inanmak. Hukuki işlemlerde Allah'ın indirdiği hükümlerden başka hükümlerin uygulanabıleceğine inan- mak. • • • Hoşunuza gitti mi?!. Yerimiz olsaydı, Türk hacıları "şeriat rejimi" kurmaya çağıran broşürün tamamını vermek is- terdık. Dikkat edin; yukanda bazı alın- tılar yaptığımız tıyatro oyunuyla nasıl çakışıyor, birbirini nasıl tamamlıyor. Bir örnek de, Kurban Bayramı'nın ilk günü dinci bir gazetenin birinci sayfasında bayram mesajı yayımlanan izzet Kı- raç'ın sözlerinden: "...Islam için bedei ödemek gerekir. Biz şimdi burada bu bedeli ödemek için bulunuyoruz." izzet Kıraç kim? Mahkemelere tur- banla girmek isteyen kadın avukatlara yasalann öngördüğü uyarıları yapan Gümüşhane Barosu Başkanı'n büro- sunda kurşunlayarak öldüren bir katil!.. Cezaevindenyolladığı "mesaj"gazete- nin birinci sayfasından, Başbakan Er- bakan'ın bayram mesajının hemen al- tından veriliyor!. Refah Partisi Adıya- man Milletvekili Ahmet Doğan Mek- ke'deki toplantıda "Islam devleti kur- makiçinpeygambersabn gösterecek- lerini" söylüyor. Koyun bu örnekleri üst üste, sonra dikkatlice bakın ortaya çı- kan tabloya... Ne görüyorsunuz?!! ••• Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek'in Artvin'de halkla sohbet ederken yaptığı konuş- ma ortalığı ayağa kaldırdı. Özellikle Re- fah Partililer köpürdüler. Ne demişti Ge- neral Özbek? "Adam olan gidıp o krala misafir ol- maz. Adam olan, süialesini, devletin bilmem nesini kiralayıp da misafir gö- türmez. Ben bunu kabul etmiyorum, başbakan değil bilmem ne bakanı olur- sa olsun" demişti. "Ben bu devleti yıkacağım, ben de- mokrasi tanımam, laiklik tanımam der- sen, o zaman olmuyor. Efendim ben de yapacağım. Yap da görelim" demişti. "Hazır bir cumhuriyete gel, kon.. Kalk de ki, ben bu düzeni değiştirece- ğim. Değiştiremezsln! Atatürk ve arka- daşlanna, dedelerimize kalkıp sor. Sa- na tükürüher" demişti. "Demokrasiyikullanarakbaskıcı, da- yatmacı, yerine göre Cezayir'deki gibi kelle keserek şenatı getirmek istiyoriar" demişti. Yalan mı?.. General Özbek'in söyle- diklerinde gerçekdışı tek bir kelime var mı? Bunlan kapalı kapılar ardında mı söyledi? Şayet konuşmasaydı, Erzu- rum ve Amasya 'da (dikkat edin, bu iki şehir Milli Kurtuluş Savaşımızın temel kararlannın alındığı yerlerdir) devlete ait salonlarda sahneye konan bu ihanet oyunlanndan haberimiz olacak mıydı? Suudi Arabistan'da hacı adaylannın eli- ne tutuşturulan şenat belgesinde yazı- lı olanlan öğrenebilecek miydik? Bu so- njlann yanıtı köskocaman bir "hayır" dıri,. Öfkelenıyoriar, çünkü açık açık de- mokrasiyi yok etmeye, toplumu köle- leştirmeye yönelik bunca tezgâh karşı- sında sivillerden, muhalefet partilerin- den çrt çıkmazken, yurtsever bir asker foyalannı ortaya çıkanyor. Paniğe kapı- lıyorlar, çünkü özledikleri karanlık reji- me ulaşmanın olanaksız olduğunu gö- rüyortar. Utanmadan demokrasi nutuk- larının ardına gizleniyorlar, çünkü bu yolla kendini demokrat zanneden zekâ özüriü yarı aydınlann desteğini alacak- lanna eminler! ••• ' İşte bu nedenle, yaşamının her dö- neminde demokrat olmaktan, ilerici ol- maktan onur duyan, her türlü karanlı- ğa karşı sesini yükseltmekten çekin- meyen bir yurttaş olarak Tuğgeneral Osman Özbek'ı yürekten alkışlıyorum. General konuşmasında ismet Inö- nü'nün o meşhur cümlesini de kullan- mış: "Bir ülkede namuslu insanlar, en az namussuzlar kadar cesur olmadık- ça o ülke kurtulamaz." Anlayana!.. ANKARA... ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU j Akdenizli Kadınlar \ Gazetemizde Işık Kansu'nun "Çocukluğa Yolcu-l /ufc"dizisini çok sevdim, ben de çocukluğuma uzan-1 dım belleğimde. Cumhuriyetokunuyorevimizde, an-; nem, halalanm Latin harfleriyle okumayı öğrenryor-' kısa sürede. Gazetede güzellik yarışmalan başlıyor' bir aralık. Yeşilbahar Sokağı'ndaki arkadaşlanm ve: kardeşlerimle biz de yanşmalar düzenliyoruz evde.; Orta katta bir odada ayaklı bir lamba var. Gazla ya-; nıyor, o dönemde elektrik yok henüz. Cumhuriyet'te- • ki kraliçe adaylan gibi pozlar verirken lamba deyrili-I yor, gazlar dökülüyor bir akşam. Annem temizliyor.; "GCızel kızlar olmak yetmez, güzel insan olmak ge- rekir" diyor babam. Komşu ablalan örnek gösteriyor. • Kadın devrimini, haklan, özgürlükleri bu sözler doğ- rultusunda yorumladım ben. Mehmet Ali Aybar'ın' genel başkanlığı dönerninde benim de kadın kolla- nnda çalışmamı önerdi Behice Boran. Çok sevdi- ğim, buyük saygı duyduöum bir kişi ama hayli sert oldu tepkim. "Siz çalışın, ben kadın kollanna inanmı- yorum"deü\m. Hâlâ inanmıyorum, kadın kollan par- tiye gelir kplu türü çalışıyor ancak. Eşit haklar, özgür- lükler, eşdüzeyde çabalar, tırmanışlarla değerienir bence. İnsan haklanndan söz etmek gerekir her şey- den önce. Başta sevgilı Nermin Abadan Unat, kimi arkadaşlanmla hayli tartıştık bu konuyu. Konuya ba- kışım değişmedi doğrusu. Kadın devrimi, devrimlerden biri yalnız. Çok da önemli. Ama öteki devrimler de var, dahası Cumhu- riyetimizin laiklik ilkesi var. Farklılık içinde eşitliği ya- şamak için başta laiklik ilkesi tüm devrimleri yaşamak gerekiyor. ; Meslek yıllan uzayınca tanık olduğu olaylan daha- iyi yorumluyor bir gazeteci. 1950'lerden 2000'lere doğru neleryaşandı ülkemizde! Köy Enstitülerinde kız ve erkek öğrenciler birlikte okuyor, sınıfta, tarlada, tez-" gâhta yan yana çalışıyordu. Dersler dışında dans edi-. yor, şarkı söylüyorlardı hep birlikte. Enstitüler kapan- masaydı demokratik savaş da başka bir yolda geli- •, şecekti kuşkusuz. Köyde bır çekirdek oluşacak, ka- \ dınlar da öncü olabilecekti. ' 1948 vılında renkli şalvan ve örtmesıyle Eşme de- legesi Ummü Bala ve istanbul delegesı Nazlı Tla- bar yan yanaydı Demokrat Parti'nın büyük kongre- sinde. Nazlı Ttabar'ın yalnız birdönem milletvekılliği var. Ümmü Bala'nın delegeliği de dekor olmaktan öteye değil. Sonraki seçimlerde çok az kadın millet-; vekili var Demokrat Parti'nin. Ali Timuçin'in son da- j kikada listeye girmesini unutamıyorum. Seçimle de- \. ğil tepeden bir giriş. Başka türlüsü beklenemez o dö-. nemde. 1960'tan sonra kurulan Adalet Partısi'nde' de kimlikleri, savaşlan nedeniyle değil soyadlanyla Meclis'e girdi kimi kadınlar. Melahat Gedik, Neri- man Ağaoğlu, Nilüfer Gürsoy, Özer Şahingiray.... TİP'li Behice Boran kürsude ilginç konuşmalaryapar, •: onlar bir söz etmez dönem boyunca! '; Sonrasını da biliyoruz. Eğitım biıiiğı bozuluyor, Ku- ran kursları, ımam-hatip okullanyla dınsel eğıtıme ağırlık veriliyor. Laiklik karşrtı politika üretiyor, dinı po- litıkaya araç ediyor partiler, kamu kesiminde örgütle- niyor. Atatürk'ün "yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir" sözüne ters düşüyor, özgür, demokratik, ;i çaödaş eğitimden yoksun kalıyor gelışen kuşaklar.;' Sokaklardatürbanlı kızlar, dinsel pofrtikayı simgeliyor, •. kadın dışlanıyor, kapalı yaşama zorlanıyor gıderek. Kapalı işyerlerinde halı dokuyor, kumaş üretiyor. Er- kekle yan yana çalışması engelleniyor. Demokratik; savaştan uzak kalıyor. Kadınlan üretime katma, kal- • kındırma planlan iyi inçelenirse karşımıza bu gerçek j çıkar. Kadının sosyal güvenceye kavuşmak, demok-1 ratik hak ve özgürlüklerini kullanmak, örgütlenmek • olanağı yok kapalı işyerlerinde. j Oysa beri yanda uluslararası örgütlerde görev ali- - yor kadınlanmız. Önce bu çelışkiyi oluşturan neden- lereeğilmek gerekiyor. Demokrasimizın boşluklan da daha ıyi anlaşılır o zaman. ••• Önümde bir çağn var, Akdenizli Kadınlar ve De- -. mokrasi başlıklı bir konferans düzenleniyor 3-4 ma-; yıs günlerinde. j Sevdiğim, saydığım kimi kadınlar, yakın dostlanm < da yer alıyor bu konferansta. Aynca yabancılar, Fran-. sa, Mısır, Tunus, Filistin, İtalya, Vunanistan ve Fas'tan 5 konuşmaalar. izlemeyi çok istiyorum. j Acı ama gerçek, güneşli kıyılarında büyük uygar- { . lıklann yaşadığı Akdeniz kadınlan aydınlığı değil, ka-' ranlığı yaşıyor son günlerde. Güney kıyılarında kanlı; olaylar birbirini izliyor, öteki kıyılannda da kadının adı; sanı çok duyulmuyor. Bir de Türkiye var Akdeniz'de,; AB'ye giırneşi de çok tartışılıyor, ama kadınlann ko-! numu öteki ülkelerden çok değişik Türkiye'de. Her 3 dakda tırmanıyor kadınlar, nüfusun yansını oluşturu- J yor, bilimde, sanatta, yargıda. tıpta, bankacılıkta, ba-; sında, eğrtimde, yönetimde çok başanlı kadınlar var. • Akdeniz ülkelerinde bu yoğunlukta ve oranda kadın I birikimi yok. Kuşkusuz bu birikim de Atatürk'ten, la- Ü ik Cumhuriyetimizden, devrimlerden kaynaklanıyor. Laiklik karşrtı politikalar, devrimleri yozlaştıran çaba- lar yoğunlaşınca tablo değişiyor. Kadın ya da erkek değil, insan tablosu değişiyor. Bu gerçeği saptamak gerekiyor her şeyden önce. Laiklik yoksa demokrasi de gelişemıyor bir ülkede. Akdeniz'i de kana buluyor köktendinciler. Banşı de- ğil savaşı yaşıyor kıyıdakiler. Akdeniz'in bir banş gölü olmasını diliyorum ben, Akdenizli kadınlardan da laikliğe çağrı bekliyorum is- tanbul konferansında. B U L M A C A SEDAT YAŞAYA1V 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 SOLD4N SAĞA: 1/Alanva'da sar- kıt ve dikitleriyle 1 ünlü mağara. 2/ 2 Avrupa Bırli- ği'nın ortak para 3 bırımı... Tarlayı * sürerek dınlen- meye bırakma. 5 3/Gemilerin yük- _ leme. boşaîtma " yaptıklan yer... 7 Üzaklık işareti. 4/ tran'ın plaka 8 işareti... Çıkar y- g ol,çare. 5/"Ley- la ": Öykü ve roman yazanmız... Bır işı yerine H getırme. 6/Avrupa'da bır başkent...Tuzağadüşürü- ^ lenşey. 7/Anadolu'daku- 3 rulmuş eski bir uygarlık... 4 İşaret için yapıLrruş çentık 5 ya da iz. 8/ Endonez- ya'nın plaka işareti... ° Ateşlıvetehlikelibirhas- 7 tahk. 9/ Hz. Muham- g med'i övmek ve ondan Q şefaat dılemek amacıyla yazılan kaside... Güreşte bır oyun. , YtTCARIDAN AŞAĞrV A: 1/ Türk halk müzığindekı ayaklardan biri. 2/YılmazGü- ney'ın bır filmi... Bir ışi düşünmeye gerek duymadan hep. aynı biçunde yapma alışkanlığı. 3/ Kanuni Sultan Süley- man'ın şiirlerinde kullandığı mahlas. 4/ tki yanaşık nota- yı hızlı ve almaşık bır biçimde yıneleyerek ortaya konan vokal ya da çalgısal süs... Tantal elementinin simgesi. 5/ Yaşanmış olaylann anlatıldığı yazı türü... Sıvı. 6/Cehen- nem... Mımarlıkta "sahınr anlamında kullanılan sözcük. • 7/Şöhret... Bir soru eki... Satrançta özel bir hareket. 8/ Süs, ve gösteriş. 9/Denizcilikte yelkeni sarma eylemine verilen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle